17 Ekim 2017 Salı

90 / 10 Kuralı Nedir? Başımıza Gelen Olaylarda Verdiğimiz Tepkiler Nasıl olmalıdır?


Günlük yaşamda almış olduğunuz kararlar ya da yaptığınız seçimler gibi, göstermiş olduğunuz tepki ve davranışlar da nasıl bir sonuca ulaşacağınıza dair iki farklı yol ortaya çıkarır.

Size sunulan bir teklife “HAYIR ” cevabını verdiğinizde karşılaşacağınız sonuç; “EVET ” cevabını verdiğinizde farklılaşır ve sizi bambaşka bir serüvene sokar.

Hayatınızın %10'u sizin başınıza gelenlerden oluşur. Hayatın %90'ı ise sizin başınıza gelenlere verdiğiniz tepkilerden oluşur.

Şimdi gelin 90/10 kuralını açıklayan bir senaryo çizelim;

Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz. Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve bir fincan kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor.

Biraz önce olan olay üzerinde hiç bir kontrolünüz yok. Sonradan olacaklar ise sizin davranışınıza göre belirlenecek.

Lanet ediyorsunuz. Kahveyi üzerinize döktüğü için kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz. Kızınız üzülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kızınızı azarladıktan sonra eşinize dönüyor ve kahve fincanını masanın kenarına çok yakın koyduğu için eleştiriyorsunuz. Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor. Öfkeyle üst kata çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Aşağıya indiğinizde kızınızı, ağlamaktan dolayı kahvaltısını bitirememiş ve okul için hazırlanamamış bir halde buluyorsunuz. Kızınız otobüsü kaçırıyor. Eşinizin ise işe gitmek için hemen çıkması gerekiyor. Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz ve kızınızı okula bırakmak üzere hareket ediyorsunuz. Geç kaldığınız için saatte 90 km hız sınırlaması olmasına rağmen saatte 150 km hızla gidiyorsunuz. 75 dakikalık gecikmeden ve hız limitini aştığınız için ödediğiniz trafik cezasından sonra okula ulaşıyorsunuz. Kızınız size ‘hoşçakal’ demeden okula koşuyor. Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz ve evrak çantasını evde unuttuğunuzu anlıyorsunuz.

Gününüz korkunç bir şekilde başladı! Devam ettikçe, kötüleşiyor, daha da kötüleşiyor. Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Eve ulaştığınızda eşiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde bir problem oluştuğunu görüyorsunuz. Bunun nedeni ise sabah elinizde olmadan gelişen olaya verdiğiniz tepki!

Bir de bu senaryoyu, diğer bir seçeneği ile başa saralım;

Kızınız, kahve fincanına çarpıyor ve kahve gömleğinizin üzerine dökülüyor. Siz bu durumu, insanlık hali olduğunu söyleyerek sakin karşılıyorsunuz. Yukarı çıkıyor ve gömleğinizi değiştiriyorsunuz. Çantanızı alarak aşağı iniyor ve eşinizi öperek işe gitmek üzere evden ayrılıyorsunuz. Bu sırada kızınız okul servisinden size el sallıyor ve iş yerinize gidiyorsunuz.

Bu iki somut örnekte senaryo aynı iken, sizin olayları karşılayış şekliniz tüm gidişatın olumlu ya da olumsuz olarak ilerlemesini sağlıyor.

Eşinize ya da çocuğunuza aşırı bir tepki verdiğinizde, hem kendiniz hem de onlar için gergin bir gün yaratmış olursunuz.

Hayatınızın %10’luk bir kısmı, sizin elinizde olmadan gelişen olayları ve %90’lık kısımlar ise sizden bağımsız gelişen olaylara verdiğiniz reaksiyonları ifade eder.

Pek çok insan gereksiz yere stresten, dertlerden, problemlerden ve baş ağrısından acı çekmektedir. Hayatınızın %10'u, sizin başınıza gelenlerden oluşur. Hayatın diğer %90'ına ise sizin bu başınıza gelenlere bakışınıza ve nasıl davrandığınızla ilgilidir.

Bir zamanlar bilginler ve şairler, 'suskunlar meclisi' adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.
Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı. O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclise girmek istiyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi. Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi. Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya layık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.
Yeni bir üye için yer yoktu.

Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî'ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi. Meclistekiler bu kibar cevabın mânasını anlamışlardı. Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.

Başkan listeye Molla Câmî'nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Câmî'ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu. Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Gül yaprağı olmak, kolay değil. Ama, evde, işte, çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor. Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak… Kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olmanın, ebedi güzellikler yolunda yürümenin müjdecisi. Gül yaprağı sırrına erenler, sağdaki sıfır gibi bulundukları topluma güç katarlar hem de bire on, ama soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar.

Ne dersiniz şöyle bir düşünmeğe, evdeki, sitedeki ve işyerimizdeki hayatımızda gül yaprağı gibi miyiz, yoksa, bir damlası hayat karartan zehir miyiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder