Gülseren Budayıcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gülseren Budayıcıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mart 2021 Pazar

Hayata Dön (Gülseren Budayıcıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 


Kitabın Adı : Hayata Dön

Kitabın Yazarı : Gülseren Budayıcıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Psikiyatrist Budayıcıoğlu'ndan roman tadında bir anlatı...

Hiç de güzel denemeyecek suskun mu suskun bir kız... O sustukça, terapistin tarihin mahrem yerlerinden bulup çıkardığı unutulmuş hikâyeler dökülüyor ortaya.

Genç firavun Tutankamon'un esrarı, Hitler ve Freud'un kişiliklerinde gücün analizi... 18. yüzyılda adına "Fısıltı Sanatı" dedikleri, evli kadınların yaşadığı aşk ilişkileri... Çariçe Katerina'nın çamaşırcılık ve hayat kadınlığından başlayan tılsımlı yazgısı... Eva Peron'un ve Prenses Süreyya'nın hüzünlü hayat hikâyeleri ve daha niceleri...

Derken suskunluk bozuluyor. Çirkin kızın hikâyesi başlıyor. Öyle bir hikâye ki acısıyla, dehşetiyle, hüznüyle her şeyi gölgede bırakıyor.

Çirkin genç kızın açıldıkça güzel bir prensese dönüşmesi... Psikanalizin sihirli değneğinin dokunduğu yerde ortaya çıkan bir başarı öyküsü. (Tanıtım Bülteninden)

Kitap, bazı değişiklikler yapılmak suretiyle televizyonlarda gösterilen İstanbul'lu Gelin isimli dizide hayat bulmuştur.

Kitabın Özeti :

Kitapta, gerçek bir hayat hikayesi aktarılmaktadır. Kitabımızın kahramanı Alâ'nın gerçek hayat hikayesi... Olaylar yazarımız Gülseren Budayıcıoğlu'nun anlatımıyla okuyucuya aktarılmaktadır.

Alâ, hayatı boyunca acı çekmiş, sevilmemiş ve akla hayale gelmeyecek türlü türlü acılar yaşamış ve yaşadıklarından çok etkilenmiş bir genç kızdır. Yaşadıklarından dolayı bozulan psikolojisini düzeltmek, daha normal bir hayat yaşamak ve iyileşmek adına tedavi olmaya karar verir. Kendisine doktor olarak seçtiği kişi Gülseren Budayıcıoğlu'dur. Kitaptaki olaylar da böylece başlar.

Ala'nın iyileşme süreci uzun bir yolculuktur...

Alâ'nın yaşadıklarını anlatabilmesi ilk başlarda hiç de kolay olmuyor. Gülseren Hanım da
Alâ'nın kendini daha rahat ifade edebilmesi için biraz zaman tanıyor.

Ala'ya türlü türlü hikâyeler anlatıyor. Alâ bu hikâyeleri dinlemekten oldukça memnun oluyor. Öyleki bazen fikrini bile belirtiyor ve ikilimiz arasındaki diyaloglar böylece devam ediyor. Alâ bir müddet sonra kendisini yavaş yavaş anlatmaya başlıyor.

Alâ, dünyaya geldiğinde babası hapistedir. Ne annesi ne babaannesi tarafından Alâ istenmemektedir. Buna mazeret olarak ise; annenin daha önce dört kız çocuk dünyaya getirmesi ama hiçbirinin hayata tutunamamış olması gösterilmektedir.

Annesinin Alâ 'ya hiç sevgi göstermemesi bir yana onu aç bırakarak ölmesini istemesi ise çok daha kötü bir durumdur. Kısacası anne de çok normal biri değildir.

Bir gün anne ve babaanne arasında bir kavga yaşanır. Bunun sonucunda anne, babaanneyi iter. Kafasını çarpan babaanne hayatını kaybeder. Alâ, parmakla annesini gösterdiği için anne suçlu bulunur ve hapse atılır.

Bir müddet sonra anne ve baba hapisten çıkar ve İstanbul'a taşınırlar. Ala'yla beraber yaşadıkları ev bir köşkü andırmaktadır.

Alâ yeni evlerinde hiç rahat değildir. Çünkü babası evde olmadığı zamanlarda annesi tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Kendini korumak için evde hep saklanmak zorundadır. Ala'nın babası bir zaman sonra olayların farkına varır ve evde daha çok vakit geçirmeye başlar. Alâ'nın tek rahat olduğu zamanlar babasının evde olduğu anlardır. Alâ, açlıktan ölmemek aiçin dolaptan ne bulursa alır ve yer. 

Ala'nın babası, annesinden Alâ'ya zarar vermemesini istediği için onların arasında kavgalar yaşanmaya başlar. Ala'nın babası annesine şiddet uygulamaya başlar. Baba evde olduğu zaman anne, Alâ' ya zarar veremediği için psikolojik olarak rahatsızlığı günden güne artar. 

Her şeye şahit olan Alâ da kendi kendine konuşmaya başlar ve bu dönemde tek arkadaşı kitaplar olur. Ancak anne, Alâ'nın lanetli olduğunu düşünüp onu öldürmeye kararlıdır. Bir gece öldürmeyi dener ama başarılı olamaz. Aradan bir zaman daha geçtikten sonra annesi Alâ'yı yakalar. Ala'yı sandalyeye oturtup onu bağlamayı başarır. Alâ artık sonunun geldiğini, annesinin bu kez onu öldürmeyi başaracağını düşünürken annesi onun gözleri önünde kendisini asar. Annesi ölür. Alâ bu olaydan sonra annesinin dediğinin doğru olduğunu yani kendisinin lanetli olduğunu düşünmeye başlar. Kendisini toparlayamaz ve doktora gitmeye karar verir.

Alâ, doktoruyla konuşmaya başladıktan sonra günden güne çok daha iyi olmaya ve daha normal bir hayat yaşamaya başlar. Yazarın dediğine göre Alâ 'nın hikayesi kitapla beraber bitmez ve hayatla beraber devam etmektedir.

Kitapta Ala'nın dışında başka kişilerin de hayat hikayelerinde kesitler bulunmaktadır. Kitapta Gülseren Budayıcıoğlu'nun hayatından da kesitler bulunmaktadır. Ancak kitabımızın ana karakteri Alâ'dır. Kitapta doktorun Ala'ya anlattığı hikayeler oldukça bilgilendiricidir.


27 Kasım 2019 Çarşamba

Camdaki Kız (Dr. Gülseren Budayıcıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Camdaki Kız

Kitabın Yazarı : Dr. Gülseren Budayıcıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Dr. Gülseren Budayıcıoğlu, 2005’te Türkiye’nin ilk psikiyatri merkezi olan Madalyon Psikiyatri Merkezi’ni kurmuştur.Madalyonun İçi, Günahın Üç Rengi, Hayata Dön ve Kral Kaybederse adlı kitaplarında, muayeneye gelen danışanlarını belli bir kurgu dahilinde anlatır. Çok seyredilen İstanbullu Gelin dizisiin de yazarıdır.Psikiyatri bilimine hizmetlerini roman ve hikayeleri ile devam ettirmektedir.

“Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”

Aşk yakıyor
Ayrılık kavuruyor
Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…

Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.

Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…

“Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”

- Dr. Gülseren Budayıcıoğlu-

Kitabın Özeti :

Nalan bir gün zorla bir psikiyatri kliniğine getirilir. Onu buraya getiren sebep birlikte yaşadığı sevgilisi Hayri’dir. Nalan psikiyatriste başından geçenleri anlatır.

Hayri, kendi halinde bir gençtir. Köyden İstanbul’a gelmiş, büyük bir şirkette çalışmaya başlamıştır. Köyden evlendiği bir kadından çocukları vardır. Şehrin renkli yaşamı, Hayri’yi de değiştirmiştir. Daha girişken ve özgüven sahibidir artık. Bu konuda Nalan’a çok şey borçludur. Nalan problemler içinde büyümüş, çok sıkıntılı bir çocukluk ve ilk gençlik devresi geçirmiştir. Bir iç mimar olan Nalan, Hayri’nin de çalıştığı şirketin sahibi zengin iş adamının oğlu Sedat ile evlenir. Her ne kadar Kayınvalidesi ve kayınpederi onu her zaman desteklese, onlarla arasında bir sorun olmasa da kocası ona hiçbir zaman sevgi, şefkat gibi duygular göstermez.

Şirkette Sedat, babası ve kardeşleri söz sahibidir. Aklı sadece en son moda şık kıyafetler giymek, en güzel yerlerde gezmek, lüks arabalar almak, arkadaşlarıyla takılmak ve babasından gizli kumar oynamak olan Sedat, Nalan’ın kendisine gösterdiği yakınlığa karşılık vermez. Sedat, işleri diğer kardeşleri gibi çekip çeviremediği, aklı bir karış havada olduğu için sürekli olarak babası tarafından aşağılanmaktadır. Bu durum Sedat'ın özgüvenini yitirmesine, kişiliğinin pasif bir hal almasına neden olmaktadır. Nalan’la evliliğinde bu etkenlerden dolayı başarısız bir eş olur. Nalan hamileliği ve bebeğini kaybetmesinin ardından ağır bir depresyona girer ve bir süre işten ayrılır.

Bir zaman sonra kayınbiraderinin desteği ile tekrar işe döner. Şoförlüğü ve korumalığını yapması için emrine şirkette çalışan Hayri verilir. Hayri’nin uzun zamandır Nalan'da gözü vardır. Hayri, onun bu ruh halini fırsat bilerek Nalan'ı elde etmek için her şeyi yapar. Zaten sevgiye, ilgiye aç olan Nalan bir süre sonra Hayri’den çok etkilenir. Bir müddet sonra Hayri ve Nalan yakınlaşırlar. Ama evliyken böyle bir ilişki yaşamayacak kadar namuslu olduğu için kocasından boşanır ve Hayri ile 7 yıl sürecek olan bir ilişkiye başlar. Nihayetinde Nalan, Sedat’tan boşanır. Hayri ile beraber yaşamaya başlarlar. İlk yedi yıl çok mutlu olurlar.

Bu arada Hayri evli ve üç çocuk babasıdır. Karısı Türkan köydeki kuma hayatına alışkın olduğu için Nalan'ı kolayca kabullenir. Nalan da çocukları babasız kalmasın diye Hayri’den boşanmasını istemez. Bir gün karısını ve çocuklarını Nalan'la tanıştırır. Türkan Nalanı çok sever, sürekli kızlarını alıp onu görmeye gider. Ona göre Nalan görgülü, terbiyeli hanım bir kadındır o yüzden bu ilişkiden hiç rahatsız olmaz. Hayri’nin eşi Hayri’nin kendilerini zor durumda bırakmayacağından öyle emindir ki, ilişkileri çatırdamadan uzunca bir süre devam eder.

Çapkın Hayri, gönlünü üçüncü bir kadına kaptırır. Yeni aşkı harbi bir Laz kadındır. Zengin bir adamın dostudur aynı zamanda. O da Hayri’ye çok bağlanır. Fakat Hayri’nin eşi ya da Nalan gibi pek dengeli ve hoşgörülü değildir. Kadınların üçü de Hayri’yi çok sevmektedir. Hayri hiçbirinden vazgeçememektedir, onlar da Hayri’den. Aynı anda üç kadını idare eden Hayri, toplumsal değerlere aykırı işlere soyunan sorumsuz bir kişidir, arızalı fikirlere sahiptir.

Nikahlı eşi yıllarca pek çok sıkıntıya göğüs germiş, evini çekip çevirmiş. Nalan ise zengin bir ailenin muazzam imkanlarından feragat etmiş, evli olduğunu bilmesine rağmen hayatını Hayri’ye adamıştır. Hayri, acı dolu yaşamında artık huzur ve mutluluk isteyen yeni aşkını daha fazla idare edemeyeceği ve başına iş açılacağının korkusuyla eşinden de Nalan’dan da ayrılma ihtiyacı duyar. Laz kızı hem Hayri’yi hem karısını sürekli tehdit eder. Hayri bir türlü bu işin içinden çıkamaz ve bir gün kendi evinin bahçesinde Laz kızı tarafından bıçaklanarak öldürülür. Hayri’nin ölümü hem kendi ailesini hem de Nalanı perişan eder. Nalan bunu öğrenince hayatının şokunu yaşar. Nalan, sıkıntılarından kurtulmak için Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’na gelmeye başlar.

Nalan her seansa geldiğinde doktoru onda Hayri’nin kendisini terk etmesi korkusundan başka çocukluğunda yaşadığı ağır travmalar olduğunu fark eder. Uzun bir zaman sonra Nalan yaşadığı çocukluk acılarını, korkularını da anlatır. Anne ve baba dediği kişilerin aslında anneannesi ve dedesi olduğunu, annesinin kendisini doğururken öldüğünü gözyaşları içinde anlatır. Anneannesi ve dedesi onu yanlarına alıp en güzel okullarda, lüks bir hayat içinde yaşatmış ama kendi yaşadıkları acı ve utanç yüzünden asla onu sevmemiştir. Bir kez olsun başını bile okşamamışlardır. Nalan bütün bunları evlendikten sonra babası öldüğünde öğrenmiş ve yaşadığı onca acının üstüne bir de bu eklenmiştir.

Nalan doktorunun telkinleriyle eski hayatına dönmemek ve hayatında yeni bir sayfa açmak için uzun süre uğraş verir. Son olarak gittiği resim atölyesindeki hocasının hiç bilmediği görmediği babası olduğunu öğrenir. Babası ondan af diler ve çok kıymetli eserlerini ona bırakarak ortadan kaybolur. Nalan artık eski kaderine ve acılarına dur diyerek yeni bir hayata başlama kararı alır. Yaşam tarzını değiştirir ve bir işe başlar.