Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2019 Çarşamba

thumbnail

Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum (Serkan Karaismailoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum

Kitabın Yazarı : Serkan Karaismailoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Hayatınızla ilgili verdiğiniz kararların bazıları ya size ait değilse. Mesela şu an ellerinizin arasında tutmakta olduğunuz bu kitabı alıp almamakla ilgili kararınız tümüyle size ve beyninize mi ait? Eğer böyle düşünüyorsanız “mikrobiyota” ile henüz tanışmadınız demektir. Şu an, SİZ, yani yaklaşık 30 trilyon hücreden oluşan canlı, elinizde kitabın arka kapağını okurken, sadece bağırsaklarınızda yaklaşık 40 trilyon mikroorganizmanın yaşadığını biliyor musunuz? Yani sizi SİZ yapan hücrelerin sayısından daha fazla sayıda mikroorganizma içinizde yaşıyor. Üstelik bu mikroorganizmalar sayıca fazla olduğu gibi beyninizi, karakterinizi ve kararlarınızı doğrudan etkileyen kimyasallar üretebilmektedir. Kilo alma probleminden tutun davranışlarınıza kadar, hatta sıkı durun kimi kendinize eş olarak seçeceğinize bile bu mikroorganizmaların karıştığını söylesem herhalde çıldırmış olduğumu düşünürsünüz. Ama akademik olarak beyin çalışan ve sinirbilim doktorası yapmış bir kişiye bağırsaklarla ilgili bir kitap yazdıracak kadar çılgın bir konu mikrobiyota. Bu kitabı okuduktan sonra bağırsaklarınıza ve içindeki canlılara bakışınız çok ama değişecek.

Kitabın Özeti :

Kitap “Mikroskop insanın önemini gösterdi, teleskop ise önemsizliğini…” Manly P.Hall‘in sözlüyle başlar. 30 trilyon hücreden oluşan bir canlı olarak sadece
bağırsaklarımda yaklaşık 40 trilyon mikroorganizma yaşamaktadır.

Sinirbilim alanında çalışan Dr. Serkan Karaismailoğlu’nun çok ilgi çeken ilk kitabı Kadın Beyni Erkek Beyni’nden iki yıl sonra mikrobiyota ile tanıştırıyor.

Mikrobiyata üzerine farkındalık yaratmak ve düşündürmek amacıyla yazılmış olan kitabın içeriğinde pek çok güncel araştırmaya da yer verilmiştir.

Ne yersen, osun…

Bağırsaklara ikinci beyin denilmesi uzun zamandır gündemde. Bu konuya dair pek çok kitap var. Bağırsak ve beyin arasında, doğrudan etkileşim halinde olan hem sinirsel hem de hormonal birçok etkileşim yolu bulunuyor. Yazar bundan yola çıkarak şunu diyor bize: Madem bağırsakta olanlar bu kadar önemli, o zaman bağırsakta yaşayanlar da bizim için bir o kadar önemli hale gelir.

Ağzın içinden başlayıp bağırsakta son bulan bir yolculuk hikayesi...

Kitaptan bazı bölümler:

‘’Bağırsak ve beyin arasında, doğrudan etkileşim halinde olan hem sinirsel hem de hormonal birçok etkileşim yolu bulunmaktadır. Yani, bağırsakta olan bir şey beyni doğrudan etkileyecek demektir. Madem bağırsakta olanlar bu kadar önemli, o zaman bağırsakta yaşayanlar da bizim için bir anda çok önemli hale gelmektedir.’’

‘’Bağırsaklarımızda yaşayan bu minik canlılar, ödül merkezinizde doğrudan etkili olan kimyasalları salgılayabilmektedir. Ayrıca arzularınızı ve yemek yeme davranışlarınızı çok rahat etki altına alabilmektedir. Diyelim ki onların hoşuna gitmeyen bir diyet yapmaya başladınız. Hemen vagus aracılığıyla beyninize sinyaller göndererek, bırakmaya çalıştığınız yemekleri size yeniden yedirtirler. Özetle, bağırsağınız birçok noktada beyniniz üzerinde oldukça kuvvetli bir kontrole sahiptir. Çünkü yukarıda da defalarca özetlediğimiz gibi beyne doğrudan bağlanan özel yollara sahiptir. Bağırsaktan gelen uyarılar OSS ile beraber çalıştığından, daha çok limbik sistemi etkileyen iletişimler söz konusudur. Yani bağırsaklarınız, beyniniz için oldukça derin olan yapılar ile ilişki içerisindedirler. Zaten bu yüzden bağırsakların beyin üzerine etkisi çok büyüktür. Çünkü limbik sistem demek, duygularınız demektir. Sizi duygusal anlamda etkileyebilen insanların üzerinizde nasıl kuvvetli etkileri olduğunu hatırlayın lütfen. Bağırsaklarınız, dolayısıyla da burada yaşayan bu minik canlılar, sizinle limbik sistem aracılığıyla iletişim kurduklarından, onlara duygusal anlamda bağlıyız. Mesele bu kadar basit aslında.’’

‘’Yeterince sabredip mikrobiyatanızı şekillendirdiğinizde, zaten güzel görünümlü bir beden ve sağlıklı bir kalp damar sistemine sahip olacaksınız. Burada olması gerekenin tersinden gittiğiniz zaman, yani sadece kalori hesapları yaptığınızda ya da zayıflamayı hedeflediğinizde, belki kısa süreli başarılara ulaşabilirisiniz ama bu durum çok büyük ihtimalle uzun vadede size yenilgi olarak dönecektir. Çünkü mikrobiyotanızı değiştirmeden, mikrobiyotanızın koyduğu kuralları değiştiremezsiniz.’’

“‘Kim olduğunuz’, ‘nelerden hoşlandığınız’ ve ‘nasıl hissettiğiniz’ gibi, sizin için çok önemli olan meseleler, mikrobiyatanız ile doğrudan ilgilidir. Zira ne kadar çeşitli bir mikrobiyotaya sahip olursanız, sizin ve beyninizin sağlığı açısından o kadar iyi bir ortam söz konusu olacaktır.’’

Yazarla Kitap Hakkında Söyleşi :

Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum’ ikinci kitabınız. Neden bu içerikte bir kitap hazırlamak istediniz?

Bağırsak-beyin ilişkisinin önemi yıllardır biliniyor. Ama son 3 yılda sinirbilim camiasını yakından ilgilendirecek bir konuyla tanıştık, “mikrobiyota”. Her ne kadar siz göremeseniz de, vücudunuzda bir sürü mikroorganizma yaşıyor. Mikrobiyota, bir arada yaşayan bakteri, mantar ve çeşitli mikroorganizmaların hepsini birden ifade eden genel bir terim. Şunu vurgulamak gerekir ki, akademik olarak beyin çalışan ve sinirbilim doktorası yapmış bir kişiye bağırsaklarla ilgili bir kitap yazdıracak kadar çılgın bir yer bağırsak mikrobiyotası.

Son zamanlarda bağırsaklarla ilgili birçok yayın dikkatimi çekiyor. İkinci beynimiz olarak lanse ediliyor. Siz de bağırsakların altın çağını yaşadığını söylüyorsunuz. Neden bağırsaklar bu kadar önemli?

Beyin ve bağırsağı karşılaştırdığımızda oldukça ilginç bilgilerle karşılaşırız. Sindirim sistemi ve bağırsaklar kendi sinir sistemlerini oluşturabilecek kadar sinir hücresine sahiptir ve bizden bağımsız hareket ederler. Yani siz çikolatalı keki çiğneyip yuttuktan sonra artık hiçbir şeye karışmazsınız. O kekin tüm sindirim kanalı boyunca ilerlemesi, parçalanması ve gerekli par- çaların vücuda alınması tümüyle sizden bağımsızdır. Bağırsaklar aynı zamanda beyni doğrudan etkileyen maddelerin üretildiği bir yer. Bunlardan en önemlileri beyninizin ödül merkezini etkileyip sizi mutlu eden dopamin ve serotonindir. İşte beyne benzeyen bu özelliklerinden dolayı bağırsaklara ikinci beyin deniyor.

Dopaminin yarısının beyinde yarısının da bağırsaklarda üretildiğini söylüyorsunuz ve “Önemli olan onu kullanabilmek” diyorsunuz. Yani lüks bir yaşam da depomin salgılatıyor, İskender yemek de. Mutluluk dopaminle ilgili ve bu tamamen bizim seçimlerimizle alakalı...

Bir sinirbilimci olarak size mutluluğun resmini çizemem ama formülünü verebilirim. Dopamin ve serotonin. Bunlar beynimizdeki ödül merkezini uyaran temel maddeler. Kimi insan vardır gider, çok pahalı bir rezidansın en üst iki katını satın alarak dopamini salgılar. Kimisi gider, 5 liralık çift lavaş dürüm yiyerek dopamini salgılar. Dopamin aynı dopamin. Yani mutluluk tümüyle sizinle ilgili bir kavramdır. Sahip olduklarınızla ilgili değil.

Bağırsaklarımızda 40 trilyon mikroorganizma yaşarken bizi biz yapan 30 trilyon hücre olduğunu söylüyorsunuz. Bunlar ruh halimizden yemeğe ve eş seçimine kadar etkili. Bu nasıl oluyor?

İnsan vücudunun en küçük canlı birimine hücre denir. Beynimizde 85 milyar sinir hücresi, kalbimizde 2-3 milyar kalp hücresi bulunur. Vücudumuzdaki tüm hücreleri topladığımızda ise 30 trilyon gibi bir sayıya ulaşırız. Diğer taraftan sadece kalın bağırsaklarımızda yaşayan mikroorganizma sayısı 40 trilyon. Bu durumda şu basit soruları soralım: Sevgili insan, sahip olduğunuzu düşündüğünüz bu vücut gerçekte kime ait? Size mi, yoksa onlara mı? Bu mikroorganizmalar sayıca fazla olduğu gibi beyninizi, karakterinizi ve kararlarınızı doğrudan etkileyen kimyasallar da üretebilmektedir. Bu kimyasallar aracılığıyla, kilo alma probleminden davranışlarınıza hatta sıkı durun, seçeceğiniz eşe bile karışır.

Eş seçimini nasıl oluyor da onlar belirliyor?

Eş seçimini sirke sinekleriyle yapılan bir deneyle açıklayayım. Bu sineklerin mikrobiyotası, feromonlar aracılığıyla hayvanların eş seçimini etkiliyor. Feromonu tam anlamıyla “kokusu olmayan koku” olarak tanımlayabiliriz. Yani normalde burnunuza yeni öğütülmüş bir kahve kokusu geldiğinde bilinciniz bu kokuyu algılar. Hatta canınız bir anda kahve bile çekebilir. Mevzu feromon olduğunda böyle bir durum söz konusu değildir. Yani feromon burnunuzdan girdikten sonra vücudunuzda çeşitli fizyolojik olayların gelişmesine neden olur ama siz bilinç düzeyinde bunun farkına varamazsınız. Feromonların başta eş seçimi olmak üzere davranışlarımız üzerine çok kuvvetli etkileri bulunmaktadır. Konumuza dönecek olursak, bakterilerin feromonlar üzerinden eş seçimini etkilemesi önemli bir konudur. Zira sabah yediğiniz tost, akşam eve dönerken otobüste gördüğünüz kişiden hoşlanmanıza neden olabilir.

Yapılan araştırmalarda obez kişilerin bakteri çeşitliliğinin az olduğu ortaya çıkmış. Siz de tek tip beslenme ve canınız ne çekerse onu yeme diyorsunuz, nasıl beslenelim?

Yapılan araştırmalar obez insanların mikrobiyotalarında bakteri çeşitliliğinin az olduğunu, özellikle karbonhidratlarla ilgili bakterilerin sayıca üstün olduğunu göstermişlerdir. Obeziteden uzak durmak, sağlıklı beslenme ve mikrobiyota çeşitliliği için, tek tip beslenmeden uzak durmak faydalı gibi gözükmektedir. Diğer taraftan geleneksel Türk mutfağının bize sunmuş olduğu çeşitlilik de oldukça kıymetlidir. Tüm bunlara ilaveten probiyotik ve prebiyotik gıdaların mikrobiyotamız açısından ne kadar önemli olduğu ile ilgili çok fazla araştırma bulunuyor. Şunu da özellikle vurgulayalım, sağlıklı bir beyin için düzgün beslenmeye ilaveten spor ve uyku da çok önemlidir.

Bağırsaklar ruh halimizi nasıl etkiliyor, depresyon ve bağırsak arasında bir ilişki var mı?

Bu mikroorganizmalar çok ilginç bir şekilde karakter ve ruh halimizi de etkiliyor. Örneğin bir çalışmada korkak ve cesur iki fare türü kullanılmış. Hayvanların mikrobiyotalarındaki birçok bakteri antibiyotikle öldürüldükten sonra korkak farenin bağırsağından alınan bakteriler, cesur fareye, cesurdan alınan bakteriler, korkak fareye nakledilerek çoğalmaları sağlanmış. Sonuç gerçekten de ilginç. Korkak fare cesur hale dönüşürken, cesur fare için tam tersi... Diğer taraftan depresyon ve insan bağırsağı arasında da ilişkiler söz konusu. Araştırmalar, depresyona girmiş kişilerin mikrobiyotaları fareye transfer edildiğinde farelerin bile depresyona girdiğini gösterdi. Bir başka çalışmada annelerinden ayrıldıkları için depresyona giren yavrulara bir bakteri türü olan bifidobacterium infantis verildiğinde, bu hayvanda iyileşme görülmüş.

Yediklerimizin beyne etkisinin fazla olduğunu, böylece iyi düşünebilmek, zekâ geliştirmek amacıyla da beslenmemize dikkat etmemiz gerektiğini söylüyorsunuz...


Konu mikrobiyotamız olduğunda 1000 farklı mikroorganizma türünden bahsedebiliriz. Sağlıklı bir beyin istiyorsanız bağırsaklarınızdaki bakterileri belirli bir dengede tutmanız çok önemli. Mesela Provotella için en iyi besin kaynağı karbonhidratlardır. Bifidobakteria sizin tükettiğiniz lifli gıdalardan yararlanırken, bakteroidetes besin olarak yağı kullanmayı tercih eder. Mesela siz sürekli karbonhidrat tüketirseniz zavallı bifidobakteria’lar ve bakteroidetes’lerin zalim provotella karşısında hiç şansları olmayacaktır. Yani bağırsaklarınızı yedi krallığın hüküm sürdüğü Westeros toprakları gibi düşünebilirsiniz. Çünkü hepsinin tek derdi, demir tahta oturmak. Oraya oturan, beyninize ve davranışlarınıza hükmedecektir. Tek tip beslenmeden uzak durmak bu açıdan faydalı. Geleneksel Türk mutfağının bize sunduğu çeşitlilik oldukça kıymetli. Bunlara ilaveten probiyotik ve prebiyotik gıdaların mikrobiyotamız açısından ne kadar önemli olduğuyla ilgili çok fazla araştırma bulunuyor. Şunu da unutmamak gerekir ki sağlıklı bir beyin için düzgün beslenmenin yanı sıra spor ve uyku da çok önemlidir. Habertürk

About