Nazan Bekiroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ağustos 2019 Perşembe

thumbnail

Yusuf ile Züleyha Kalbin üzerinde titreyen hüzün (Nazan Bekiroğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yusuf ile Züleyha

Kitabın Yazarı : Nazan Bekiroğlu

Kitaptan Bir Bölüm :

”Nasıl herkese duyuruyum da sesimi diyeyim: Bu anlattığınız ben değilim, ben bu anlattığınız değilim. Yusuf’u ben nasıl yerim? Ben Yusuf’u nasıl yerim?"

Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti:

"Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım, alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma.
Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım, bu ayıpla yaşatmasın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın."

Söz Başı
Bismihû,
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla.
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.
Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.
Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.
Sözün yaradılışı Zuleyha’nın yaradılışından evveldi. Âdem ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Zuleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?

Mülk gibi söz de, ne senin ne benim. Cümle gibi aşk da ne senin ne benim, Sözde, aşk da,
ne benim neşenin.
Bir yaz sahalıma doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru
ne kadar Allah’dansa,
mülk gibi söz de ve aşk da
O'ndan.

“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsa da,
beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.
Değil mi ki her şey O’ndan,
gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.
İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.
Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığa yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.
Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir.
Bir çiçeği, bir kuşu,
denizi, yağmuru,
gökyüzünü, yazıyı,
yazıyı yazanı, kalemi tutanı,
bir yaratılmışı hasılı.
Söz gelimi Leyla Mecnun’u, Şirin Ferhâd’ı, Züleyha Yûsuf’u
sevdiğini zannedebilir.
Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.
Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?
Her aşk O’na çıkar sonunda, O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir bilmese de bu böyledir
Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek. İstese de insan 0'ndan özgeyi sevme şansı yok Şans sözcüğü yok lügatlarde bundan böyle. O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.
Küçük bir biliş faikı.
Mülk gibi aşk da Allah’tan.
Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O,
Tenin de O, canın da O, cismin de O,
Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.
Sevginin yanılgısı yok. Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun» hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.
Züleyha ki Yûsuf’u sevdi. Ibtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi. Sonra aşkın kaynağını bildi, Yûsuf’u değil, Yûsuf’ta tecellâ eden nuru sevdiğini fark etti. Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti, Önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha suretinde tecelli ettiğini fark etti. Biri sûretten nura yükselirken diğeri nurun surette tecellâ ettiğini idrak etti.
İşte bütün hikâye: Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu, Yakub oğlu, Züleyha mı? Zindan kimin kaderi, Yûsuf’un mu, Yakub’un mu, yoksa Züleyha’nın mı? Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında. Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir.
Söylenmemiş Mesnevi kalmadı yer yüzünde. Her Yûsuf u Züleyha bir öncekinin hem aynı hem başkası Bu nasıl mazmun, diyor ya, kalbi dipsiz derinliklerde çoğalan Fuzuli, Farsça Divan’ının önsözünde, yani ki Mukaddimesinde. Hiç kullanılmamış, diye kaldırıp alıyor ya bir imgeyi uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yerde. Sonra aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yerde, bu kez, bu nasıl mazmun, diye yırtıyor ya kullanılmış olan bir başka mazmunu. Hem bilinen hem bilinmeyen, hem kullanılmış bir imge hem kullanılmamış bir imge; böyle olmalı ki sö2ün hükmü tamam olsun. Eski zincire bağlanan bir halka, ama yeni, böyle olsun ki zincir kuvvetli olsun.
Her Yûsuf u Züleyha bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu da öyle. Ayna aynı, kitap farklı.
Bu kez birkaç kitap yine aynı ayna ve birkaç ruh hepsinin içinde mevcûd Züleyha’nın acısı acının Züleyha’sı
Bismihû.
Esirge ve bağışla.
Öptüm kitapların da üzerindeki Kitâb’ı, öptüm ve koydum alnıma.
Ben: Yazıcı Yazmaya başladığımda, yıl bin dokuz yüz doksan dokuz milâttan sonra, aylardan Nisandı. Bir mumun ışığında bir rüzgâr titriyorken. Ve bir hattat nefesinin, bir mumun alevini bile titretmemesi gerekiyorken. Sürgün düştüğüm zamanlarda ben kalbimi çatlatan nefesi salıverdim.

Kitap Özeti :

Yusuf bir gece rüyasında güneş, ay ve on bir yıldızın kendisine secde ettiğini görür. Babası Yakup, bunu öğrenir öğrenmez oğluna bu rüyadan kardeşlerine kesinlikle bahsetmemesini söyler. Çünkü bu rüyanın kardeşlerinin kıskançlığına sebep olacağını düşünür. Erkek kardeşleri bir şekilde bu rüyadan haberdar olurlar. Rüyanın Yusuf’un peygamber olacağına dair bir işaret olduğunu anlarlar ve içlerini bir kıskançlık duygusu kaplar.

Bir gün Yusuf’u da yanlarına alarak gezmeye gitmek için babalarından izin alırlar. Yakup’un içine bir korku düşse bile oğullarına bu durumu belli etmez ve gitmelerine izin verir. Çünkü oğullarının kalbindeki kıskançlığını daha da artmasından korkar.

Yusuf’un olacaklardan haberi yoktur ve gezmeye gittiklerinde çok mutludur. Fakat erkek kardeşleri Yusuf’tan kurtulmak isterler. Bu nedenle onu karanlık bir kuyuya atarlar. Babalarına Yusuf'u kurt öldürdü derler ve kan bulaştırdıkları gömleğini gösterirler. Yakup peygamber oğullarına inanmasa da acısını içine atar.

Ertesi gün kardeşlerini attıkları kuyuya geri dönerler. Yusuf’un öldüğünü düşünmektedirler ama aslında Yusuf ölmemiştir. Tesadüfen oradan geçen bir kervandakiler, kuyudan su çekmek için durduklarında Yusuf’u bulup kurtarmışlardır. Kardeşleri bu durumu öğrendiklerinde kervanı bulup, çocuğun kendilerinin kölesi olduğunu ve dilerlerse onlara satabileceklerini söylerler. Böylece kervan başıyla anlaşarak Yusuf’u köle olarak satarlar. Yusuf, kervanla beraber Mısır’a gitmek üzere yola koyulur.

Züleyha, Mısır’ın en güzel kızıdır. Bir çok kişi Züleyha için deli divane olmuş ama yüz bulamamıştır. Züleyha, bir gece rüyasında parlak, mavi ışıklar saçan bir yıldıza dönüştüğünü ve çöllerden gelen ay ışığının içinden geçtiğini görür. Daha sonra ise aynada bir erkek görüntüsü görür.

Bu rüyanın ardından bir gün babası Züleyha’ya Mısır azizi Potifar’ın kendisine talip olduğunu söyler. Züleyha, Potifar’ın rüyasındaki aynada gördüğü kişi olduğunu düşünerek kendisiyle evlenmeyi kabul eder. Fakat bir süre sonra, yanıldığını anlar.

Bu sırada kervan Mısır’a varır. Kervan başı, Yusuf’u köle pazarında satışa çıkarır. Potifar, Züleyha’ya bir köle almak için pazara gider ve Yusuf’u görür. Yusuf’u Züleyha’ya köle olarak alan Potifar, bu yaptığının tüm hayatlarını etkileyecek sonuçlar doğuracağından habersizdir.

Kuran-ı Kerim'de Yusuf Suresi Diyanet Meali :

Yusuf suresi, 111 (yüzonbir) ayet olup 1,2 ve 3. âyetler Medine'de, diğerleri Mekke'de inmiştir. Sûrenin başından sonuna kadar Yusuf Peygamber'den bahsedildiği için bu adı almıştır.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.

2. Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.

3. (Ey Muhammed!) Biz, sana bu Kur'an'ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin.

4. Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.

5. (Babası:) Yavrucuğum! dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.

6. İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

7. Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.

8. (Kardeşleri) dediler ki: Yusufla kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.

9. (Aralarında dediler ki:) Yusufu öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!

10. Onlardan biri: Yusufu öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün), dedi.

11. Dediler ki: "Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz.

12. Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz."

13. (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.

14. Dediler ki: Hakikaten biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse, o zaman biz gerçekten âciz kimseler sayılırız.

15. Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusufa: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.

16. Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.

17. Ey babamız! dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusufu eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın.

18. Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah'tır.

19. Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusufu görünce) "Müjde! İşte bir oğlan!" dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.

20. (Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer vermemişlerdi.

21. Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: "Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz." İşte böylece (Mısır da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusufu o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.

22. (Yusuf) erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.

23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O da" (Hâşâ), Allah'a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!" dedi.

24. Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.

25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında onun kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden başka ne olabilir!

26. Yusuf: "Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi" dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır."

27. "Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. Bu ise doğru söyleyenlerdendir."

28. (Kocası, Yusuf'un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına): "Şüphesiz, dedi; bu, sizin tuzağınızdır. Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür."

29. "Ey Yusuf! Sen bundan (olanları söylemekten) vazgeç! (Ey kadın!) Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan oldun"

30. Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: Azizin karısı, delikanlısının nefsinden murat almak istiyormuş; Yusufun sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.

31. Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Herbirine bir bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarken Yusufa): "Çık karşılarına!" dedi. Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. (Şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer değil... Bu ancak üstün bir melektir!

32. Kadın dedi ki: İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır!

33. (Yusuf:) Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi.

34. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi işiten, pek iyi bilendir.

35. Sonunda (aziz ve arkadaşları) kesin delilleri görmelerine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.

36. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de: Ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi.

37. (Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir.

38. Atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

39. Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?

40. Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

41. Ey zindan arkadaşlarım ! (Rüyalarınıza gelince), biriniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir.

42. Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı.

43. Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.

44. (Yorumcular) dediler ki: Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.

45. (Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusufu) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin.

46. (Yusufun yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.

47. Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız.

48. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.

49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyvesuyu ve yağ) sıkacaklar.

50. (Adam bu yorumu getirince) kral dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi, Yusufa geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: "Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir."

51. (Kral kadınlara) dedi ki: Yusufun nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."

52. (Yusuf dedi ki): Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (herkesin) bilmesi içindir.

53. (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

54. Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim. Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi.

55. "Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim" dedi.

56. Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.

57. İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.

58. Yusufun kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler, (Yusuf) onları tanıdı, onlar onu tanımıyorlardı.

59. (Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Sizin bababir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.

60. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek bir ölçek (erzak) yoktur, bana hiç yaklaşmayın!"

61. Dediler ki: Onu babasından istemeye çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız.

62. (Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler.

63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: Ey babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle beraber gönder de (onun sayesinde) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.

64. Ya'kub dedi ki: Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! (Ben onu sadece Allah'a emanet ediyorum); Allah en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en merhametlisidir.

65. Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne istiyoruz. İşte sermâyemiz de bize geri verilmiş. (Onunla yine) ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Çünkü bu (seferki aldığımız) az bir miktardır.

66. (Ya'kub) dedi ki: Kuşatılmanız (ve çaresiz kalma durumunuz) hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem!" Ona (istediği şekilde) teminatlarını verdiklerinde dedi ki: Söylediklerimize Allah şahittir.

67. Sonra şöyle dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. (Onun için) ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar.

68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan) girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler. Fakat bu tedbir) Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

69. Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve "Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme" dedi.

70. (Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.

71. (Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? dediler.

72. Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var dediler. (İçlerinden biri:) Ben buna kefilim, dedi.

73. Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz, dediler.

74. (Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?

75. "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.

76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusufa böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.

77. (Kardeşleri) dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. (Kendi kendine) dedi ki: Siz daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlattığınızı çok iyi bilir.

78. Dediler ki: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.

79. Dedi ki: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!

80. Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.

81. Babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.

82. (İstersen) içinde bulunduğumuz şehire (Mısır halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz."

83. (Babaları) dedi ki: "Hayır, nefisleriniz sizi (böyle) bir işe sürükledi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."

84. Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yusuf'um ah!" diye sızlandı ve kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi.

85. (Oğulları:) "Allah'a andolsun ki sen hâla Yusuf'u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!" dediler.

86. (Ya'kub:) Ben sadece gam ve kederimi Allah'a arzediyorum. Ve ben sizin bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum, dedi.

87. Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.

88. Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki: Ey aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır.

89. Yusuf dedi ki: Siz, cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?

90. Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun? dediler. O da: (Evet) ben Yusufum, bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah'tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi.

91. (Kardeşleri) dediler ki: Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.

92. (Yusuf) dedi ki: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir."

93. "Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin."

94. Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere): Eğer bana bunamış demezseniz inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum! dedi.

95. (Onlar da:) Vallahi sen hâla eski şaşkınlığındasın, dediler.

96. Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub) görür oldu. Ben size: "Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim" demedim mi! dedi.

97. (Oğulları) dediler ki: Ey babamız! (Allah'tan) bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik.

98. (Ya'kub:) Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir, dedi.

99. (Hep beraber Mısır'a gidip) Yusufun yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, "Güven içinde Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin!" dedi.

100. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: "Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."

101. "Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!"

102. İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin).

103. Sen ne kadar üstüne düşsen de insanların çoğu iman edecek değillerdir.

104. Halbuki sen bunun için (peygamberlik görevini îfa için) onlardan bir ücret istemiyorsun. Kur'an, âlemler için ancak bir öğüttür.

105. Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.

106. Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.

107. Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler?

108. (Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim."

109. Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. (Kâfirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?

110. Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.

111. Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.

18 Temmuz 2019 Perşembe

thumbnail

Mücella (Nazan Bekiroğlu) Kitabın Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Mücella

Kitabın Yazarı : Nazan Bekiroğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı’ndan sonra merakla beklenen yeni romanı Mücellâ’da bizleri 1920-1970’li yılların Türkiye’sinde nostaljik bir hikâyeyle buluşturuyor.

Mücellâ, genç Cumhuriyet’le yaşıt bir kızın, unutulmuş kumaşların, kokuların, alışkanlıkların, iğne oyalarının, kimi yarım kalmış kimi tamamlanmış aşkların, hayatı seyretmekle yaşamak arasında gelip giden kadınların romanı.

Zamanın daha ağır aktığı, hayatın ritminin daha çok mahalle aralarında karar bulduğu vakitler. Gaz lâmbasının ışığında içilen nohut kahvesinin ağızda buruk bir tat bıraktığı dönemler.

Arka planda Türkiye, pek çok çalkantının içinden geçerken bile kendini bildi bileli çeyiz işleyen bir genç kız Mücellâ. Adım adım hayattan çekilirken bunu neredeyse hiç fark etmeyen… Neyi beklediğini bilmeden bekleyen… Derken günün birinde, kıyısında kaldığı hayata son bir çabayla dönmek isteyen…

Sümbül kokulu bembeyaz yastık kılıfları, kanaviçe işli peçeteler, uçları fistolanmış havlular, çeyiz sandıkları arasında…

Hanımeli, yasemin ve leylâk kokulu yaz ikindileri gibi uzun kış gecelerinde de, ya çardağın altında ya hep o soldaki pencerenin içinde… Mücellâ’nın dupduru ve çarpıcı hikâyesi.

Kitabın Özeti :

Nazan Bekiroğlu’nun Mücella adlı romanında anlatılanlar gerçek bir hikayedir. Okurken herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir romandır. Romanda 1920 - 1970'li yıllar tüm gerçekliğiyle anlatılır.

Mücella ve Fahir iki kardeştir. İkisi Tevfik Efendi ve Neyyire Hanım’ın çocuklarıdır. Fahir ile Mücella arasında on dört yaş vardır. Neyyire Hanım Mücella’ya hamileyken Tevfik Efendi vefat eder. Fahir de Keriman adında bir kızla evlenir. Fahir ailesiyle yaşamaya devam ederler. Zaman geçtikçe eşi Keriman ve annesi Neyyire Hanım anlaşamaz. Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan Fahir çareyi İstanbul’a gitmekte bulur.

Tek başına bir kız çocuğu büyütmekle karşı karşıya kalan Neyyire Hanım kızının üzerine titrer. Mücella da annesinin sözünden çıkmaz. Annesinin bir dediğini iki yapmaz. Mücella ilkokulu bitirdikten sonra Neyyire Hanım kızı için endişelenir ve onu ortaokula göndermez. Mücella’nın dayısının kızı yani kuzeni Filiz ilkokulu bitirdikten sonra akşam sanat okuluna gider.

Her yıl biraz daha büyüyen Mücella ve Filiz gençlik yıllarına geldiğinde Filiz aşık olmaya, mektuplaşmaya bile başlar. O zamanlarda Mücella annesinin baskısından dolayı mahalle bakkalına bile gidemez. Mücella evin içinde vakit geçirmeye çalışır. Annesi Mücella’ya dikiş nakış öğretir. Mücella yirmi yaşına gelmeden tüm mahalleye yetecek kadar çeyiz hazırlar. Mücella’nın evlenme yaşı artık gelmiştir.

Filiz İş Bankası’nda işe başlar. Bu zamanda Mücella yine ev işleri, annesine kahve hazırlama, yemek yapma, çeyiz dizme telaşıyla vaktini geçirir. Filiz mühendis talibi Refik Bey’le evlenir. Çeyiz hazırlamaya vakti olmayan Filiz’e Mücella hazırladığı çeyizlerden verir. Filiz ve Refik Bey’in Feriha ve Gülümser adında iki kızları olur. Filiz bankacı olduğu için kızlarını Mücella büyütür.

30 yaşına gelen Mücella’da evliliğe dair hiçbir işaret yoktur. Abisi Fahir’in torunları bile olur. Bu geçen zamanda artık Mücella evlenemeyeceğini anlar. Artık Neyyire Hanım’ın uslu kızı olarak değil Neyyire Hanım ve Mücella diye bahsedilmeye başlanır. Yaşı ilerleyince Mücella da artık eskisi kadar annesinin sözünü dinlemez. Evden tek başına çıkıp dolaşmaya ive htiyaçlarını gidermeye başlar. Bir gün yine Mücella dışarı çıkacağı vakit Neyyire Hanım kızına “Geç kalma!” der. Mücella annesine içinden kızar.

Mücella eve dönerken evlerinin önünde bir kalabalık görür ve telaşlanır. Neyyire Hanım vefat etmiştir. Mücella kahrolur, feryat eder ve baygın düşer. Uzun süre kendine gelemez. Annesinin ölümünden üç gün sonra yurt dışından Fahir de gelir birkaç gün kalarak döner. Mücella artık yalnız yaşamaya başlamıştır. Komşular Mücella’yı yalnız bırakmazlar. O artık mahallenin dert ortağıdır, annesi gibi herkesin derdini dinleyerek onların içini dökmesini sağlar.

Mücella kalan çeyizlerini genç kızlara ve fakir ailelerin kızlarına verir. Bir gün Mücella’da annesi gibi yalnız başına bordo halının üzerinde son nefesini verir. Mücella’nın ölümünden sonra Fahir ve Keriman yurt dışından gelir. Evi kat karşılığı müteahhite verir. Evdeki bütün eşyaları da dağıtırlar.

22 Mayıs 2019 Çarşamba

thumbnail

Nar Ağacı (Nazan Bekiroğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Nar Ağacı

Kitabın Yazarı : Nazan Bekiroğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Nazan Bekiroğlu’ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan Savaşı yıllarında başlayıp I. Dünya Savaşı’na uzanan bir öykü… Trabzon’da ve Tebriz’de doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce delice akan sonra durgunlaşan iki ırmak… Aslında çok ırmak… Tebriz’in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra.

İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, tehcir, mücadele, kader… Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. “Nar Ağacı” bir Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle yıllarca unutulmayacak bir kitap.

Kitabın Özeti :

Roman iki koldan ilerlemektedir. Bir tarafta Setterhan anlatılırken diğer tarafta Zehra anlatılır. Roman Trabzon, Batum, Tiflis, Bakü ve İstanbul’da geçer. 

Dedesinin otuz yıl kadar önce postaya verdiği mektup yazarın eline ulaşır. Yazar dedesini kaybettiğinde 12 yaşındadır ve onu araştırmak için 30 yıl bekler. Farsça yazılan mektup tercüme ettirilir. Mektupta sadece selam ve adres vardır. Torunu dedesini ve büyük annesini araştırmaya karar verir. Elindeki kısıtlı bilgilerle yola çıkar. Çıktığı yolda bir sempozyumda müzik tarihi doktorası yapan Azeri olan öğrencisi Yasemen’le tanışır. Yasemen yazarın aradığı coğrafyayla bağlantılıdır. Tebriz’e beraber giderler, zor da olsa adresi bulurlar. Setterhan’ın yeğeni doksana merdiven dayamış olan Behzat amcaya yazar sorular sorar, fotoğraflar gösterir. Behzat amca yaşına göre olayları çok iyi hatırlar.

Dedesi Setterhan Tebriz, Batum, Tiflis ve Bakü hattında halı ticareti yapan bir tacirdir. Tebriz’den Trabzon’a Setterhan’ın nasıl geldiğini torunu merak eder. Setterhan’ın kuzeni Azam’ın anne ve babası vefat edince Azam, Setterhan’ın babasının yanında büyüdü. Setterhan ve ailesi halı işiyle uğraştığı için o da evde haremde diğer kadınlarla beraber halı dokur. Azam’ın halıları çok orijinaldir, resmen aşkla dokur. Setterhan, Azam’a karşı bir şeyler hisseder. Halıları teslime kervanla sürekli götüren kişinin bebeği bir hafta erken doğunca onları Yezd’e götürmek Setterhan’a düşer. Setterhan’ın babası oğlunun Azam’a karşı hislerini fark eder ve onun Yezd’den dönmesini bekler. Setterhan Yezd’den dönünce Azam ile Setterhan sözlenecektir. Azam tüm bunlardan habersizdir. Halıları bir bir teslim eden Setterhan, Yezd’e gittiğinde halı isteyen müşterinin çok hasta olduğunu ve öldüğünü öğrenir.

Adamın oğlu Piruz, Setterhan’dan orada kalmasını defin işlemlerinin felan halledilmesini ister. Piruz ateşperesttir. Setterhan, Piruz’u kıramaz. Bu sürede fırsat buldukça sohber ederler. Piruz’da üniversiteyi Tebriz’de okuduğunu ve diplomasını almaya gideceğini söyler. Setterhan, Piruz’un Yezd’e gelince haber vermesini ister ve birkaç gün sonra tekrar yola çıkar. Eve dönen Setterhan, artık Azam ile sözlenebilir derken Piruz Tebriz’e geldiğini ve birkaç gün kalacağını haber eder. Setterhan’ın babası bu işten işkillenir, bu adamı evinde hiç istemez; ama oğlunu da kıramaz.

Piruz eve gelir. Setterhan ona evi gezdirirken halıların dokunduğu yeri de göstermek ister. Azam’ı görebilmek için de onun oraya da götürür. Pruz ve Azam ilk görüşte aşık olurlar. İkisinin gözlerini de birbirlerinden başkasını görmez. Azam, Piruz’la gider. Setterhan’a Azam’ı öldürmesi gerektiği söylenir. Karıncayı bile incitemeyen Setterhan oradan kaçıp gitmeyi seçer ve Batum’a gider. Batum’dayken Bolşevik ihtilali patlak verir, sınırlar kapatılır ve Setterhan da bir daha Tebriz’ dönemez. Trabzonlu bir motorcunun yardımıyla onun şehrine kaçar.

Beş parasız yaban ellerde kalan Setterhan bir çay ocağında çalışmaya başlar. Çay ocağını baştan tasarlar. İşyeri sahibi bundan çok mutlu olur. Çayhane artık daha temiz ve yoğundur. Trabzon da İran konsolosu Lütfullah Bey’i bulur Setterhan. Pasaport, kimlik işlerini halleder. Gel git derken Lütfullah Bey’in annesi Setterhan’ı Zehra adında bir kız ile tanıştırır.

Zehra da muhacirdir. Zehra’nın annesi doğum yaparken babası da annesinden bir ay sonra ölür. Durum böyle olunca Zehra’yı ananesi ve dedesi büyütür. Zehra’nın bir de İsmail adında kendisinden üç yaş büyük abisi vardır. İsmail gönüllü olarak savaşmaya gider. Dedesi karşı çıkmaya çalışsa da İsmail kararlıdır. İsmail gider ve dönemez. Ararlar; ama bulamazlar. Hamidiye Etfal Hastanesi’nde yattığını öğrenirler ve nice sonra başına ne geldiğini sormak için oraya giderler. İsmail’den geriye bir defter kalmıştır ve İsmail’in tifüsten dolayı öldüğünü öğrenirler.

Zehra, ananesi, yardımcıları ve Zehra’nın köpeği Masal ile Trabzon’dan ayrılırlar. Zehra’nın dedesi gelemez; çünkü 93 Harbi gazisidir. Kasığından kesik olan sağ bacağında takma bacak vardır. Yürünecek yolları gözü kesmez. Muhacirlik zorludur, birçok olumsuz olaya şahit olurlar; ama Trabzon kurtulunca sağ salim tekrardan Trabzon’a gelirler. Trabzon harap olmuştur. Gelecek nesillere aktaracak bir şey kalmamıştır; çünkü ahşap olan şehrin her yerini düşmanlar yağmalayıp parçalamış yakmış viran etmiştir. Neyse ki Zehra’nın dedesi sağdır. Adamcağız bir deri bir kemik kalsa da yaşadığına şükrederler.

Zehra ile Setterhan görüşür. Setterhan İstanbul’a gitmek istediğini söyler. Zehra büyükannesini ve dedesini bırakamayacağını söyler. Setterhan Trabzon’da kalmaya razı olur. Birbirlerini beğenip evlenirler.

15 Mayıs 2019 Çarşamba

thumbnail

Nar Ağacı (Nazan Bekiroğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Dedemin hazine sandığı dediği, üzerinde Kız Kulesi resmi bulunan kutuda hangisi yoktur? 


A) Taht-ı Süleyman’dan gelmiş mektup 
B) Birkaç Rus rublesi 
C) Zümrüt yeşili taşlı yüzük 
D) Evlenme cüzdanı 
E) Beş adet eski zaman fotoğrafı 

2- Dedenin kutusundan çıkan resimlerde hangisi yoktur? 

A) Büyükannenin eski evi 
B) Hilâl-i Ahmer hemşiresi resmi 
C) Taşhan 
D) Kabak Meydanı’nda top oynayan çocuklar 
E) Trabzon meydanındaki kalabalık 

3- Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır? 

A) İsfendiyar - Berber 
B) Mirza Han - Halı Tüccarı 
C) Elekber - Kebapçı 
D) Kirkor Usta - Kuyumcu 
E) Meczup Haydar – Çayhaneci 

4- Setterhan’a göre Tebriz’de dokunan halıların en kıymetlisi aşağıdakilerden hangisini tasvir eder? 

A) Hüsrev’in Baharı 
B) Nuşirevan ve Baykuşlar 
C) Behramgur Arslan Avında 
D) Rüstem’in, Rahş’ı Afrasiyab’ın Sürüsünden Geri Alması 
E) Keyümezer’in Meclisi Büyükhanım evde yemek hazırlığındadır. 

5- Torunu Zehra’dan kilere inmesini ve oradan bir meyve getirmesini istemektedir. Bu meyvenin adı nedir? 

A) Nar 
B) Ayva 
C) Elma 
D) Armut 
E) Fındık 

6- Ruslar Trabzon’dan çekilmiş, muhacirlik bitmişti. İstanbul’dan Trabzon’a dönen Zehra ve ailesi evlerine varmıştı. Evin bahçesindeki nar ağacı hangi haldedir? 

A) Yarı belinden baltalanmıştır. 
B) Kurumuştur. 
C) Meyve vermiştir. 
D) Kesilmiştir. 
E) Çiçek açmıştır. 

7- Balkan Harbi başlamış seferberlik ilan edilmiştir. Henüz lisede okuyan İsmail, sınıf arkadaşları gibi savaşa gönüllü katılmayı istemektedir. İsmail’in de yer aldığı Gönüllü Taburu’nun hükümetten bir isteği vardır. Bu istek nedir? 

A) Savaşa kendi kıyafetleriyle katılmak 
B) İstanbul’a kara yoluyla değil gemiyle gitmek 
C) Savaş bitince İstanbul’da kalmak 
D) Savaş ganimetinden pay almak 
E) Padişahın huzuruna çıkıp onunla görüşmek 

8- Nar Ağacı romanında varlık ve mekânlarla insanlar arasında bağlantılar kurulmuştur. Buna göre aşağıdaki ilişkilerden hangisinin yanlış olduğu söylenebilir? 

A) Gülcemal- İsmail 
B) Sessizlik Kulesi- Piruz 
C) Serbülend- Settarhan 
D) Gül küpeler- Zehra 
E) Kehribar Tesbih- Behzat Amca 

9- Aşağıdakilerden hangisi Nar Ağacı romanında İsmail’i Hamidiye Etfal Hastanesinde ziyaret eden, roman yazarının da doçentlik tezini yaptığı şairdir? 

A) Fatma Aliye Hanım 
B) Abdülhak Hamit Tarhan 
C) Şair Nigar Hanım 
D) Eşref Edip 
E) Mükerrem Kamil Su 

10- Nar Ağacı romanında dedesinin izini süren anlatıcı aşağıda belirtilen özelliklerden hangisi ya da hangilerini aile büyüklerinden almıştır? 
I. Çay bardağında dudak payına tahammülü olmamak 
II. Limon çekirdeğinden hoşlanmamak 
III. Sıcak havada da olsa soğuk su içememek 
IV. Konuşurken karşısındakinin gözlerine bakamamak 

A) I – III 
B) I – II 
C) III – IV 
D) II – III 
E) II – IV 

11- Nar Ağacı romanında Azam’ın aşkını kendine bile itiraf etmekten çekinen Setterhan’ın duygularına tercüman olan büyük İran şairi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Muhteşem 
B) Ömer Hayyam 
C) Firdevsi 
D) Hafız 
E) Kirmani 

12- “Olup bitecekleri bilip, görüp de önüne geçememek. Önüne geçememek çünkü buna kimseyi inandıramamak. Troya’nın son kralı Priamos’un kızıydı o. Verdiği sözü tutamamanın bedelini ağır ödemişti. Kendisine aşık olan tanrı Apollo’dan, aşkına mukabil, geleceği görme yetisi istemiş fakat Apollon ona bu yetiyi bahşettiğinde derin bir ikileme düşmüştü çünkü bedenini tertemiz saklamak ve rahibe olmak istiyordu. Daha yüksek bir gerekçeyi sahiplenerek dönmüştü sözünden. Ancak öfkeli tanrı ona öyle bir karşılık vermişti ki o, bundan böyle olacakları bilecek, görecek ama buna kimseleri inandıramayacaktı.” Nar Ağacı romanında hikâyesi bu şekilde anlatılan ve anlatıcının da kendisini özdeşleştirdiği efsanevi kahraman kimdir? 

A) Parisli Helen 
B) Pandora 
C) Prenses Kassandra 
D) Medusa 
E) Prenses Elanora 

13- “Acaba o gördükleri, yaşadıkları karşısında cinnet getiren kadınlar kafilesine karışmış mıydı çoktan? Yoksa akla hayale sığmayacak uzunlukta bir yolu, altından kalkılamayacak ağırlıkta bir yükü sırtlanmış olduğu halde hala adımlamaya mı çalışıyordu? Biri muhacir veznindendi yolculuklarının diğeri tehcir, ikisinin de kökünde acı vardı ve cümleleri, dağların sırtında ters istikamette ilerleyen birer çizgiydi.” Nar Ağacı romanından alınan parçada iki farklı kadının yolculuğundan bahsedilmektedir. Bu iki kadın kahraman kimdir? 

A) Keyfiye – Siranuş 
B) Siranuş – Büyükhanım 
C) Azam – Sofya 
D) Zehra – Büyükhanım 
E) Zehra – Siranuş 

14- Nar Ağacı romanında baş kahramanlardan Zehra’nın, Balkan Harbi’ne gönüllü giden İsmail’e boş bir defter arasında verdiği kağıtta aşağıdakilerden hangisi yazılıdır? 

A) Kelime-i Şehadet 
B) İhlas Suresi 
C) Besmele 
D) Nazar Duası 
E) Zafer Duası 

15- “Nar Ağacı “adlı eserin “Ara İstasyonlar “ bölümünde General Schwartz’ın çağrısı üzerine her şeyi arkalarında bırakıp yollara düşen ve bu güzergahta Settarhan’la karşılaşan işçilerin Trabzon’a gitme sebebi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Rus işgalinden kaçmak 
B) General Schwartz’a destek vermek 
C) Halı ticareti yapmak 
D) Trabzon’da bir cemiyet kurmak 
E) Gazete çıkarmak 

16- “Nar Ağacı “adlı eserde “Büyükhanım” diye geçen kahramanın adı nedir? 

A) Sabiha 
B) Cemile 
C) Sabire 
D) Keyfiye 
E) Hengâme 

17- İsmail üniversitede hangi bölümü okumak ister? 

A) Edebiyat 
B) Felsefe 
C) Tarih 
D) Hukuk 
E) Resim 

18- Yazarın “Aynı şalın altında aynı yağmuru seyrettiğimiz andan itibaren hikâyemi onunla paylaşabileceğimi, tacirin coğrafyasını onunla keşfedebileceğimi hissediyordum. O Doğu’nun ruhudur ve ona baktıkça anlıyorum ki Doğu ancak Doğu’dadır.” şeklinde nitelendirdiği bu yolculuktaki rehberi kimdir? 

A) Şahapzade 
B) Nora 
C) Anna 
D) Yasemen 
E) Menije 

19- Settarhan’a göre dünyanın iki merkezi aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru verilmiştir? 

A) Batum-İstanbul 
B) Tebriz-Trabzon 
C) Bakü-İstanbul 
D) Tebriz -İstanbul 
E) Batum-Trabzon 

20- Nar Ağacı romanında geçen “ Aklını ikna ederken kalbinde kavrulmasaydı, kalbini ikna ederken aklından yakalanmasaydı.” ifadesi Settarhan’ın yaşadığı hangi çıkmazı (ikilemi) anlatmak için kullanılmıştır? 

A) Rus güzel Sofya ile hala kızı Azam aşkı arasında kalması 
B) İstanbul’a gitmek istemeyen Zehra ile evlenip evlenmemek konusunda kararsız kalması 
C) Azam ile Piruz’un birlikteliğini kabullenememesi 
D) Menşevikleri mi Bolşevikleri mi destekleyeceğine karar verememesi 
E) Bir çaycı olarak Trabzon’da kalmak konusunda tereddüt yaşaması

Cevap Anahtarı :

1.C       2.D       3.E       4.A       5.B 
6.A       7.A       8.D       9.C      10.B 
11.D    12.C    13.B     14.A     15.E 

About