Körleşme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Körleşme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Şubat 2020 Çarşamba

Körleşme (Elias Canetti) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Körleşme

Kitabın Yazarı : Elias Canetti

Kitap Hakkında Bilgi :

Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya'da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekân, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.

Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.

İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen "aymaz" aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikâyesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.

Kitabın Özeti :

Kitabın ilk adı olan Kant Ateşi Yakalıyor, kitabın kahramanı Prof. Peter Kien de Kant'ı simgelemektedir. Eserin Almanca adı Die Blendung, Kamaşma demektir. İngilizce çevirisine konulan isim Auto De Fa - Ateşte Yakarak İdam Cezası, Amerika çevirisine konulan isim, Towers Babel - Babil Kulesidir.

Kitap üç bölümden oluşmaktadır.

Kitabın ilk bölümünün adı Dünyasız Bir Kafa.

Uzun boylu, zayıf bir adam olan Profesör Peter Kien, tüm dış dünyadan soyutlanmış bir şekilde kendine yirmi beş bin kitaptan oluşturduğu kalesinde yaşamını sürdürmektedir. Dış dünyadan, cahil ve bilgi kırıntısına bile sahip olmayan bu insan topluluğundan öylesine tiksinmektedir ki tam anlamıyla toplumdan izole olmuştur. Ne bir dostu ne bir arkadaşı ne de bir sevgilisi vardır. Tek akrabası olan kardeşi ile bile görüşmemektedir.

Profesör Peter Kien, insanlardan uzak durma kararının doğruluğuna o kadar inanmaktadır ki üstün bilgilerini paylaşmak için bile olsa insanlarla etkileşime girmez. Öyle ki kendisinin büyük bir sevecenlikle karşılanacağı, ününden dolayı büyük saygı görüleceği ve insanların merakla her seferinde dahil olup olmayacağı üzerine bahse girdikleri o kongrelere hiç teşrif etmezdi.

Profesör Peter Kien, kendi araştırmasını okumal üzere birini gönderir ve yılların geleneğini hiç bozmayıp topluluklara asla dahil olmazdı. Kendisi çok uzun saatler çalıştığı ve okumalar yaptığı için evde yardımcı birine ihtiyacı vardı. Gazeteye verdiği ilan sonucu Therese isimli bir kadın yanında çalışmaya başlamıştır. Therese, orta yaşlı geçimini temizlikçilikle sürdüren cahil denebilecek düzeyde eğitimsiz ve paragöz kadının biridir. Profesör Peter Kien, kendi dünyasına dahil etmek zorunda kaldığı bu kadının kitaplarına olan özeninden çok memnundu. Kadın, kitapları tek tek siliyor, tek bir toz bırakmıyor hatta kitaplara eldivensiz bile dokunmuyordu.

Kitabın ikinci bölümünün adı Kafasız Bir Dünya.

Profesör Peter Kien, öldükten sonra kitaplarına ne olacağı konusunda derin endişelere sahiptir. Kitaplarının dağılmasından ve tüm o tiksindiği ayak takımının eline düşmesinden çok endişelidir. Bunun üzerine hayatının hatasını yapan Profesör Peter Kien, 8 yıldır ona hizmet eden Therese ile evlenmeye karar verir. Evliliğin normal bir sevgi bağına dayanmadığı iki taraf açısından da biliniyordu. Birisi geleceğini garanti altına almak amacıyla diğeri kitaplarının kaderini grantiye almak amacıyla bu evliliği gerçekleştirmiştir.

Başta her şey aynı düzeninde sürerken Profesör Peter Kien bu kadının gittikçe büyüyen varlığına dayanamamaya başlar. Evden dışarıda daha fazla vakit geçirip akşamları da içen Profesör Peter Kien, karısının varlığına körleşip yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Therese ise kocasının parasını çarçur ettiğini ve önceden iki satır karalayarak kazandığı parayı bile artık kazanamadığını düşünmektedir. Böyle giderse sonunda bütün paralarının tükenip düşkünler evine gideceklerinden korkmaktadır. Düşkünler evine gitmesi gereken Therese değil, bütün parayı çarçur eden kafayı kitaplarıyla bozmuş bu zavallı adamdan başkası değildi.

Therese, sonunda Profesör Peter Kien’i kapının önüne koydu. Profesör Peter Kien, bir diğer körleşmeyi yaşadığı evinin yani kitaplarından kurduğu kalesinin içine almadığı, kapının önünde bıraktığı tüm o düşkün ve aciz insan topluluğu ile bir arada yaşamak zorunda kalır. Profesör Peter Kien, Cennetin Yıldızları isimli bir pavyonda daha önce karşılaşmayı hayal bile edemeyeceği insanlarla bir araya gelmiştir. Bu bölümde öne çıkan karakterlerden biri de Amerika’ya gidip oyuncu olma hayal olan cücedir. Cüce, Therese’den bile daha paragözdür ve Profesör Peter Kien’in başına türlü türlü işler açar.

Kitabın son bölümünde kardeş Kien yani Georges kitaba dahil olur. Kien’in akıl sağlığı günden güne bozulurken akıl hastanesinde müdürlük yapan doktor kardeşinin çözümlemeleri destanlar üzerinden yapılan göndermeler kitabın bu bölümünde öne çıkmaktadır. Therese’nin varlığı bile Profesör Peter Kien için büyük sancılara sebep olmaktadır. Kardeşinin de yardımıyla Profesör Peter Kien bir süredir uzak kaldığı ve kafasında oluşturduğu kitaplarına ve evine kavuşur. Fakat ruh sağlığı öylesine bozulmuştur ki Profesör Peter Kien başlattığı bir yangında kendi varlığına ve kendini oluşturanan kitaplarının varlığına son verir.

Profesör Peter Kien, kendisine kafasının içinde bir dünya oluşturmuşturr fakat oluşturduğu kafasına bir dünya bulamamıştır. Bilgiye olan aşkı onun yalnızlıktan kalesinin asma kilidi olmuştur ve sosyal açıdan eksik bir insan yapmıştır.

Yazar Elias Canetti, sınıfsal farka bu farkın altını çizen tüm o aydın kesme Kien üzerinden göndermelerde bulunmuştur. Önce gözünü kapatarak görmezlikten gelmeyi sonra kulaklarını kapatıp duymazlıktan gelmeyi ve en son da tepki dahi veremeyeceği bir ketlenme evresinde insanın yaşamının son bulduğunu fakat bu yaşamın kimseye dokunmadan geçirilen beyhude bir zaman olduğunu ifade etmektedir. Tüm bildiklerimiz ve kendimize kattıklarımız ancak diğerleriyle bir aradayken anlamlıdır. Sırça köşklerimizde sürüp giden yaşamlarımız insanın duygusal sakatlığının yansımalarından başka bir şey değildir.