21. Yüzyılda Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21. Yüzyılda Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2019 Cuma

21. Yüzyılda Türkiye (Emre KONGAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : 21. Yüzyılda Türkiye

Kitabın Yazarı : Prof. Dr. Emre KONGAR

Kitap Hakkında Bilgi :

Siyasal İslam Türkiye'de nasıl gelişti?
Güneydoğu sorununun kökünde ne yatıyor?
Avrupalı Türkler nasıl ortaya çıktı?
Ekonomik kalkınmanın neresindeyiz?
Demirel'in, Özal'ın, Çiller'in siyasetteki rolleri nedir?
21. Yüzyılda Türkiye'yi hangi sorunlar bekliyor?
ABD'nin etkisi gelecekte ne olacak?
Ordu'nun siyasal yaşamdaki yeri güçleniyor mu?
Gecekondulaşma süreci ülkeyi nasıl pençesine alıyor?
Gelir dağılımı bozukluğu geleceğimizi nasıl etkileyecek?
Büyük sermaye, ülkenin geleceğini nasıl biçimlendirecek?
Demokratikleşme kaçınılmaz mı?
Prof. Kongar bu soruların yanıtlarını, Osmanlı'dan Atatürk'e, Atatürk'ten 21. Yüzyıl'a dek ele aldığı bir değişim süreci içinde arıyor.

Kitabın Özeti :

Yazar, sosyolojik yönden Türk devlet ve toplum yapısındaki değişiklik ve gelişmeleri tarihî akış içerisinde ele alarak değerlendirdiği eserin birinci bölümünde; Osmanlı sistemi ile toprak düzeninin merkezi iktidara dayandığını, bu özelliğin ekonominin serbest piyasa ekonomisi kuralları içinde olmasını ve sermaye birikimini engellediğini, batılılaşma çabalarının, devlet üzerindeki batı denetimini ve ekonomik baskıyı artırmaktan başka bir işe yaramadığını, buna karşılık Atatürk'ün; batılılaşmayı, ülkeyi batı baskısından kurtarmada bir araç olarak kullandığını anlatmaktadır.

Yazara göre, Osmanlının son dönemindeki siyasal birikimini, dine ve padişah otoritesine dayalı bir anayasal monarşi ile milliyetçilik akımları etkisinde parçalanmış yabancı denetimi altında bir devlet yapısı, ideolojik birikimin temelini ise imparatorluğun çöküş döneminde gecikmiş olarak ortaya çıkan, Türk Milliyetçiliği akımı oluşturmaktadır.

Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal'e dağılan, parçalanan ülkenin tüm siyasal ve kültürel yapısını değiştirmek için bir araç olmuştur. Atatürk siyasal inkılâpları ile eğitim, kültür ve hukuk alanındaki yenilikleri, batı dünyasının yüzyıl önce geçirmiş olduğu toplumsal ve ekonomik değişmeleri hızla gerçekleştirmenin aracı olarak kullanıyordu. Böylece çağdaş ve dışa dönük bir toplum modeli yaratmayı amaçlamıştır.

Yeni Cumhuriyetin amacı dış denetimden arınmış girişimci ruhlu millî bir sermaye sınıfı yaratmaktır. Bu siyasetin temeli olarak 1923 yılında Cumhuriyetin sahip olduğu toplumsal ve ekonomik yapıyla, Atatürk'ün kurmuş olduğu ilkeleri esas alınmış, ekonomi siyasetinin ana ilkeleri İzmir İktisat Kongresinde belirlenmiş ve geliştirilmek istenen sermaye sınıfına ise devletçilik ilkesi ile yön verilmiştir.

İkinci bölümden itibaren ise 20'nci yy'da Türkiye ve dünyada ortaya çıkan gelişmeler değerlendirilerek, 21.yüzyıl Türkiye'sinin durumunun belirlenmesinde dış dünyadaki gelişmelerin ve uluslar arası sermayenin etkili olacağı, en büyük adımı ise Avrupa Birliğine girme isteğinin oluşturacağı, dağılan Türk Cumhuriyetleriyle artan ilişkilerin, ekonomiyi olumlu yönde etkileyeceği yönünde görüş ileri sürülmektedir.

Küreselleşme çerçevesinde bir bölgesel güç olarak dünya arenasına çıkmasının ise bölgede komşularıyla iyi ilişkiler geliştirebilmesinin, dünya üzerinde Japonya'dan ABD'ye kadar çeşitli ekonomik ve siyasal ittifaklar oluşturabilmesine bağlı olduğu, ancak halen Türk ekonomisinin belli aşamaları geçirmiş olmakla beraber sağlam ve sağlıklı yapıya kavuşamadığı ve dış dünyaya bağlı hareket edemediği değerlendirmesi yapılmaktadır.

1950 yılında çok partili döneme geçişle birlikte, ulusal sermaye sınıfı da belirginleşmeye başlamıştır. 1950'den sonraki gelişmeler döneminden itibaren çoğu zaman siyasî mülahazalarla ve siyasal alanda demokratikleşmeye paralel olarak, Atatürkçülük'ten bazı sapmalar ortaya çıkmıştır.

1980 sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler; 21'nci yüzyıl Türkiye'si açısından tarım kesiminin de artık sanayi ülkelerindeki yapıya yavaş yavaş yaklaştığını göstermektedir.

Yazar önümüzdeki dönemde Türkiye'nin içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve coğrafi konum itibarıyla karşılaşabileceği durumlar hakkında şu değerlendirme ve tahminleri yapmaktadır;

Toplumsal yapının ve değişmenin göstergesi incelendiğinde teknolojik gelişme ile nüfus artışının ters orantılı geliştiği görülmüştür. Demografik dağılımın bozukluğu kaynakların etkin kullanımını zora sokmaktadır. İlk ve orta öğretimle birlikte yüksek öğretim durumu incelendiğinde, gerek nitelik, gerekse nicelik bakımından 21'nci yüzyılda Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olduğu görülmektedir. Devlet, çalışan nüfusun sosyal güvenlik ihtiyaçlarını karşılamada son derece yetersiz kalmakta, sosyal devlet statüsüne uygun hareket edememektedir. Türkiye'nin en önemli sorun alanları, fiziksel, hukuksal, siyasal ve toplumsal olarak kent hukuku dışında gelişmiş olan eski gecekondu bölgeleri olacaktır.

Yazar, önümüzdeki yüzyılda Türkiye'nin, Amerika Birleşik Devletleri, büyük sermaye ve askerî bürokrasi olmak üzere üç merkezli gücün yönlendirileceğini, dış dünyadan gelen siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda farklı etkileri olan küreselleşme, kaçak yapılaşma ile simgeleşen ve tüm siyasal ahlâkı da pençesine alan bir yağma kültürünü temsil eden kentleşme, hem Cumhuriyetin tarihinden gelen hem de evrensel oluşumların desteklediği, katılım ilkesinin yaygınlaşmasında ve etkinleşmesine dayalı olan demokratikleşmeden oluşan üç temel sürecin etkisinde kalacağını düşünmektedir.

Gelecek yüzyılda, Türkiye'deki toplumsal sınıflar ile siyaset arasındaki ilişkiler bire bir ekonomik kökenli olmayacağı, buna karşılık ideolojik oluşmaların da bu ilişkileri önemli ölçüde etkileyeceği gözlenmektedir.

Türkiye gelecekte üç temel sürecin etkisinde kalacaktır. Birincisi, dış dünyadan gelen siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda farklı etkileri olan küreselleşme, ikincisi, kaçak yapılaşma ile simgeleşen ve tüm siyasal ahlâkı da pençesine alan bir yağma kültürünü temsil eden çarpık kentleşme, sonuncusu ise, hem Cumhuriyetin tarihinden gelen hem de evrensel oluşumların desteklediği, katılım ilkesinin yaygınlaşmasında ve etkinleşmesine dayalı olan demokratikleşmedir.

Önümüzdeki yüzyılda, Türkiye'yi yönlendirecek belirleyici güçler de üç merkezli görünmektedir. Birinci güç, dış dünyanın belirleyiciliği açısından tarihsel olarak da Türkiye'nin biçimlenmesinde önemli roller oynamış ve küreselleşme süreci ile bu konumu iyice kurumlaşan Amerika Birleşik Devletleri, ikinci güç; gelişmesi için kendisine destek verilmiş olan ve sonunda kitle iletişim araçlarının mülkiyetine de sahip olarak bu gücünün doruğuna ulaşmış olan büyük sermaye, üçüncü güç ise, Türkiye'nin çağdaş bir millî devlete geçişinde rol oynayan, bölücü terör ve şeriat tehdidi karşısında yeniden ön plâna çıkan askerî bürokrasidir.

Küreselleşmenin birinci niteliği, siyasî ve askerî alanda Amerika Birleşik Devletlerinin egemenliği ve dünya jandarmalığı rolüne soyunmuş olması, ikinci niteliği, ekonomik alanda uluslar arası sermayenin egemenliği, üçüncü niteliği tüm dünyada bir örnek tüketim kültürü oluşturulması, dördüncü niteliği ise mikro milliyetçilik akımlarını güçlendirmesidir.

Yazar kitabında, 21. yüzyıla girerken Türkiye'nin toplumsal yapısını ve değişmesini dış dünyadaki gelişmelere paralel olarak ele almış, ülkede yaşanan sorunlara tarihsel perspektifte siyasal ve ekonomik oluşumlara objektif olarak çözümlemesini yapmıştır.

Kitapta 21. yüzyılda karşılaşacağımız muhtemel sosyo-ekonomik problemler ile bunların çözüm yollarını ülkenin gerek kendi iç dinamikleri, gerekse dış öğelerin dayatacağı oluşumları, bunların sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki etkilerini bir anlamda tahmin olarak da bulmak mümkündür.

Yazar toplumsal yapı ve değişimi çözümlerken olaylara her bir konu için sistematik ve kronolojik olarak yaklaşmıştır. Bu da okurun her konu hakkında siyasal ve ekonomik dönemler arasında birbirini tamamlayan geçişler yapmasını kolaylaştırmıştır.

21'nci yüzyılda dış dünyadaki küreselleşme, uluslar arası sermaye, demokratikleşme gibi oluşumların ülkemizi nasıl etkileyeceği okurla paylaşılmış olup, özellikle karar alıcılar ve politika oluşturuculara yön verecek çarpıcı sonuçlar çıkartılmıştır.

Kitabın bir özelliği de dilinin anlaşılır olması ve ulaşılan sonuçların net ifadelerle anlatılmasıdır.