Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2024 Salı

thumbnail

Karşı Evin Annesi - Deniz İnan



2019 yılında Avrupa’da en iyi Türk Şiiri ödülünü alan Şair Deniz İnan’ın Karşı Evin Annesi isimli şiiri... okurken ağlamak yok!

Karşı Evin Annesi

Sen iki ters bir düz kırgınlıklar örerken beş numara şişle
Yumuşacık kakaolu kekler yapardı karşı evin annesi
İmrenirdim
Mutfağındaki eksik malzemeden bihaber
Tepeleme dolu kızgınlıklar yüklerdim dişlerimin arasına
Bilmezdim anne
Karşı evin babasında bitermiş iş
Bunu görmezdim
Hep başın ağrırdı
Başın, hep ağrırdı
Sırf bu yüzden bile bazı zamanlar
Seni sevmezdim

Küçüktüm anne
Bilseydim evinde su faturası ödenmemiş
Çeşmeden akmayan suya
İsyan etmezdim
Sen iki kere ikinin dört ettiğini ekmek hesabından bilirken
Mis kokulu çamaşırlar asardı karşı evin annesi
Özenirdim
Ellerindeki çamaşır suyu kokusundan rahatsız
Çocukça bir küskünlük eklerdim gecelerime
Oysa ellerin ruhuma akarmış saçlarımdan
Ömrümü tararmış titreyen parmakların
Bilmezdim anne
Büyümek denen illet dayanıncaya dek kapıma
Ellerinin ne muhteşem olduğunu bilmezdim

Küçüktüm anne
Yoksa
Gün aşırı patlayan sarı ampulü
Mumla yamayacak yüce gönlünü
Ezecek kadar ezilmezdim
Sen çalı süpürgesiyle süpürürken dış kapının ağzını
Taze boyalı saçlarını savurarak süzülürdü karşı evin annesi
Ayağında yüksek topuklu bir isyan
Düşündüm de şimdi
Ne iğreti dururdu o topukların üstünde dursan
Senin çatlamış ayakların vardı anne
Hacı Şakir kokardın en beyazından
İncecik bir yemeniyle gizlerdin
Ölünce her bir teli yılan olacak sandığın sırma saçlarını
Çok yeni anladım anne
Ağaran her saç telinden üstüme düşen payımı

Çocuktum anne
Bir bisikletim olsa bütün mutluluklar benimdi
Babam eve sarhoş gelmiş geç gelmiş
Hepsi sabah sokağa çıktığımda biterdi

Bilmezdim anne
Karşı evden arta kalan çantalar dolusu giysi
Üstümüze cuk otururken
Ruhuna azap olur akarmış
Bilmezdim benim annem gözünün yaşıyla
Her bayram arifesi
Vitrinlere bakarmış
Sen ilkokul fişlerimi kardeşimle hecelerken
Telefonu keşfetmiş karşı evin annesi
Bilsen ne cahildin ne görgüsüzdün gözümde
Yak deseler yakacağım o dakika dünyayı
Yık deseler
Ne şu eski divan kalacak
Ne çiçekli perdeler

Şimdiki aklımla ah bir sorsalar bana
Desem
O tertemiz günlerim
Hani şimdi neredeler
Ben ay sonunu nasıl getireceğim diye
Hesaplar yaparken bir gün
Oğlum nefes nefese yararak ortalığı girdi içeri
Yumuşacık kakaolu kekler yapmış dedi karşı evin annesi
Çok geç anlıyor insan anne
İlle de kendi annesi
İlle de kendi annesi

Deniz İnan

23 Mayıs 2021 Pazar

thumbnail

Bu Dünya Hangimizin - Değmez Bu Dünya - Abdurrahim Karakoç



Bu Dünya Hangimizin

Bırak deli Haydar-bırak be gardaş
Kafayı bozmaya değmez bu dünya
İsterse hızlı dönsün isterse yavaş
Sen seni üzmeye değmez bu dünya

Fani diyen varsın desin sana ne
Gönül veren gitsin versin sana ne
Haydut vursun hırsız yesin sana ne
Gücenip kızmaya değmez bu dünya

Nerde kan akıtıp kavga verenler
Nerde şimdi sefasını sürenler
Ne götürdü kucağına girenler
Bir yırtık çizmeye değmez bu dünya

Kulpu yok ki neresinden tutasın
Sana göre lokma değil yutasın
İçine gireni Allah kurtarsın
Üstünde gezmeye değmez bu dünya.

Gel gitme kal desem kalamazsın ki
Ortadan böl desem bölemezsin ki
Git tekrar gel desem gelemezsin ki
Aldanıp azmaya değmez bu dünya

Almak-satmak, tapu-senef nafile
Toplayıp yığdığın servet nafile
Sıla nafiledir, gurbet nafile
Yağmaya tozmaya değmez bu dünya

Sınırlar çizilmiş konulmuş yasak
Beş para etmezdi bizler olmasak
Kısmen göz yaşı kan-kısmen kir pasak
Yıkayıp süzmeye değmez bu dünya

Senin benim ne ki? Küçük mü dar mı?
Hani kimin dostu, kimseye yar mı?
İnsan öldürmenin manası var mı?
Karınca ezmeye değmez bu dünya

Misafirsin, misafirlik suç değil,
Bakacaksan uzaktan bak, güç değil
Eti yenmez, koyun değil koç değil
Derisini yüzmeye değmez bu dünya

Kabuktur, manayı unutturmasın
Babayı, anayı unutturmasın
Boş hayal mevlayı unutturmasın
Tırnakla kazmaya değmez bu dünya

Arkası karanlık önü karanlık
Yarını karanlık, dünü karanlık
Kendine çağırır seni karanlık
Bir küçük hüzmeye değmez bu dünya

Cazibesi özelliği yok demem
Nakış nakış güzelliği yok demem
İki günde kaçar gider çok demem
Anlayıp sezmeye değmez bu dünya

Unutma ki yolcu yolunda gerek
Yolcunun azığı belinde gerek
İnsanlar insanlık halinde gerek
Mestolup sızmaya değmez bu dünya

Bilesin ha canım Haydar bilesin
Seni bekler soğuk mezar bilesin
Ebediyet ötede var bilesin
Tek satır yazmaya değmez bu dünya

Şair: Abdurrahim Karakoç

5 Nisan 2020 Pazar

thumbnail

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, 1940 Yılına Kadar, Beş Hececiler, Yedi Meşaleciler

12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERS NOTLARI

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI

1940 YILINA KADAR TÜRK EDEBİYATI

* Bu dönem, ülkemizde tüm kurumlarda köklü değişikliklerin olduğu, ulusalcı, uygarlıkçı bir dönemdir.
* Teokratik devlet biçiminden, demokratik devlet biçimine yöneliş, laiklik, hukuk alanındaki değişiklikler, Latin alfabesine geçiş, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun kurulması, kalkınma ve eğitim seferberliği. Ülkenin değişmekte olan yüzünü göstermektedir. Bu durum edebiyatta da yüzünü göstermiş, bir doku değişikliğine yol açmıştır.
* Dilin özleşmesi hızlanmıştır. TDK’nin kurulmasıyla bilimsel nitelik kazanmıştır.
* Cumhuriyet Dönemine kadar yazar ve şairlerimiz büyük kentlerde yaşayan varlıklı kişilerdi. Bu dönemde özellikle de Köy Enstitülerinin kurulmasıyla toplumun her kesiminden yazarlar yetişmeye başladı. Böylece köylüyü ve halkı anlatan; halka yönelmiş bir edebiyat oluşturulmuştur. Memleket Edebiyatı geleneği oluşmuştur.
* Gerçekçi ve gözlemci anlatım dikkati çeker. Duygusal yapaylıktan uzak, süs ve özentiden uzaklaşılır. Gerçekler çıplak bir dille çarpıtılmadan anlatmıştır.
* Tiyatro alanında önemli gelişmeler olmuştur.
* Dönemin ilk belirgin örneklerini Yakup Kadri Karaosmanoğlu vermiştir:
Yaban (toplumdaki aksaklıkları işleyen eleştirel tavır),
Kiralık Konak (üç ayrı kuşağı anlatmıştır),
Hüküm Gecesi, Bir Sürgün, Nur Baba.
* Açlık ve savaşlardan sonra toplum Reşat Nuri'nin duygusal aşk romanı Çalıkuşu ile sarsıldı. Kendisine yeni hedefler belirledi.
* Peyami Safa psikolojik çözümleme yolu ile Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Matmazel Noralya'nın Koltuğu adlı eserleriyle karşımıza çıkar. Fatih Harbiye Romanında ise Doğu-Batı çelişkisi anlatılır.
* Mithat Cemal Kuntay "Üç İstanbul  ile tarihsel roman örneğini vermiştir.
* Gerçekçilik, 1930'da Sabahattin Ali ile Türkiye' ye yerleşti. (Kuyucaklı Yusuf)
* Sebahattin Ali aile, kişi, olay, tarih, çevre, sorun, düşünce ve duyguları ekonomik altyapıya ve onun biçimlendirici etkisine bağlayarak öyküyü ve romanı olgunlaştırmıştır.
* Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan alafrangalığa özenen gençlik ile eski nesil
çatışmaları eserlerde konu oldu. Eski değerlerle batılı anlayış çatıştı.
* Halk kültürüne önem verildi. Folklor çalışmalarına hız verildi.

Memleketçi şiirin öncüleri:

* Ömer Bedreddin Uşaklı
* Ahmet Kutsi Tecer
* Ali Mümtaz Arolat

Vatanın kutsallığı - kahramanlık temalarını işleyen şairler:

* Necmettin Halil Onan
* Halit Fahri Ozansoy
* Behçet Kemal Çağlar
* Orhan Şaik Gökyay

Diğer önemli şairler:

* Necip Fazıl Kısakürek
* Ziya Osman Saba
* Ahmet Hamdi Tanpınar
* Nazım Hikmet

1940 ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ:

* Genellikle dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Kafiye örgüsünde çapraz ve sarma kafiyelerde kullanıldı.
* Hece ölçüsü kullanıldı. Bunun yanında serbest nazım iyice benimsenmiştir.
* Serbest nazım giderek artan şekilde kullanıldı.
* Şiirler sade, anlaşılır, açık bir dille yazıldı.

BEŞ HECECİLER:

* Faruk Nafiz Çamlıbel
* Yusuf Ziya Ortaç
* Orhan Seyfi Orhon
* Halit Fahri Ozansoy
* Enis Behiç Koryürek

“Aruz sizin olsun hece bizimdir
Halkın söylediği Türkçe Bizimdir
Leyl sizin, şeb sizin, hece bizimdir.
Değildir bir mana üç ada muhtaç.
ZİYA GÖKALP

* Ziya Gökalp’ın yukarıdaki sanat adlı şiirini kendilerine ilke benimsenmiş görünürler.
* Birinci Dünya Savaşı yıllarında devrin yöneticileri tarafından ulusal coşkuyu
yaratacak şiirler yazmaları için teşvik edilmiştir.
* Mili edebiyat ilkesine bağlıdır.
* Anadolu halkının hayatını, sanat anlayışını, kültürünü eserlerinde tema olarak seçtiler.
* Kahramanlık şiirleri yazdılar.
* Halk şiirinin nazım biçimlerini benimsediler.
* Yalın, sade, süssüz bir anlatımı benimsediler. Halk dilini yönelişleri yer yer
basmakalıp söyleyişlere yol açtı.
* Halkın beğenilerini ve kültürünü eserlerinde tema olarak seçtiler.
* Divan edebiyatı anlayışının kırılmasına yol açtılar.

YEDİ MEŞALECİLER:

* Sabri Esat Siyavuşgil
* Ziya Osman Saba
* Yaşar Nabi Nayır
* Muammer Lütfü
* Vasfi Mahir Kocatürk
* Cevdet Kudret
* Kenan Hulisi Koray
* Milli edebiyat şairlerinin, özellikle de Beş Hececilerin gerçekçilik ve içtencilikten uzak şiirine tepki olarak, şiirde içtenliği savunan
yedi genç şairin oluşturduğu topluluğa “Yedi Meşaleciler” denir.
* Canlı lık, samimiyet ve daima yenilik gibi ilkelerle yola çıktılar.
* 1928 yılında çıkardıkları Yedi Meşale dergisinde şiirlerini ve şiir üstüne düşüncelerini yayımlamışlardır.
* Hece ölçüsünü kullandılar.
* Batı edebiyatını özellikle Fransız edebiyatını kendilerine örnek alıp izleyeceklerini söylemelerine rağmen Beş Hececilerin izinden gitmişlerdir.
* Fransız sembolistlerden etkilendiler.

29 Mart 2020 Pazar

thumbnail

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - II. Ünite Şiir, Ahenk, Uyak, Kafiye, Redif, Aliterasyon, Asonans

II. ÜNİTE ÇOŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)
 

ŞİİR VE ZİHNİYET

Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.

Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görebiliriz. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.

ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM)

Ahenk: Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.

Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritm, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.

Şiirde ahnegi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

1) Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.

Örnek:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları

2) Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.

Örnek:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

3) Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.

* Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
* Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
* 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de kapalı hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.

Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.

O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
Fe i    la  tün   Fe i   la  tün  Fe  i  la  tün   Fe  i  tün

Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir.

Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüazyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

4) Uyak (Kafiye) ve Redif:

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.

Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım - kafiye: -an
Her söze inanmışım - redif: -mışım
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım

Uyak Çeşitleri

a) Yarım Uyak:
Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

b) Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

c) Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

d) Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

Örnek: "Kalem böyle çalınmıştır yazıma
             Yazım kışa uymaz kışım yazıma"
Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.

NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri

Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır.

a) Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış

b) Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
                              Necip Fazıl Kısakürek

c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu,hedefin kalbine düştü

d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı

5) Aliterasyon ve Asonans:

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.

senin kalbiden sürgün oldum
ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

“ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”

ŞİİR DİLİ

Şiir insanın değişen duygu,çoşku,özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.

22 Mart 2020 Pazar

thumbnail

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 3. Ünite Şiir, Tanzimat, Servetifünun Dönemi Şiiri

11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ŞİİR ÜNİTESİ DERS NOTU
3.ÜNİTE ŞİİR KONULARI
   1- Tanzimat Dönemi Şiiri
   2- Servetifünun Şiiri
   3- Fecriati Şiiri
   4- Millî Edebiyat Dönemi Şiiri
   5- Saf Şiir (Öz Şiir)
   6- Manzum Hikâye
   7- Cumhuriyet Dönemi'nin İlk Yıllarında Şiir
   8- Türkiye Dışındaki Çağdaş Türk Şiiri

1- TANZİMAT I. DÖNEM ŞİİRİ (1860-1876)

Bu dönem sanatçılarına göre edebiyat, halkı eğitmede bir araçtır.
“Sanat toplum içindir.” anlayışı benimsenmiştir.
Edebiyatta hak, adalet, millet, halk, vatan, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar ilk kez kullanılmıştır.
Dilde sadeleşme fikri savunulmuş fakat bunda tam başarılı olunamamıştır.
Divan şiiri nazım şekilleri kullanılmış (gazel, kaside, murabba, terkib-i bend) ama şiirin içeriği (özü) değişmiştir.
Genelde aruz ölçüsü kullanılmış, hece ölçüsü de denenmiştir.
Şinasi, klasisizmden; Namık Kemal, romantizmden etkilenmiştir.
Bu dönemin önemli şairleri şunlardır: İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa...

TANZİMAT II. DÖNEM ŞİİRİ (1876-1896)
“Sanat sanat içindir.” anlayışı benimsenmiştir.
Eserlerde dil ağırlaşmış, sanatlı söyleyişe önem verilmiştir.
Şiirde felsefi düşünceler, ölüm, tabiat, karamsarlık, aşk, özlem gibi konular işlenmiştir.
“Güzel olan her şey”in şiire konu olabileceği kabul edilmiş, şiirin konusu genişletilmiştir.
Bireysel duygulanmalar ağırlık kazanmıştır.
Divan şiiri nazım biçimleri terk edilmeye başlanmış, eski biçimlerin yanı sıra karma nazım biçimleri kullanılmış ve Batılı nazım biçimleri denenmiştir.
Aruz ölçüsü kullanımı devam etmiş, bazı eserlerde heceye de başvurulmuştur.
Bu dönemin şiiri Servetifünun’a örnek olmuştur.
Muallim Naci, bu dönemde yaşadığı hâlde divan edebiyatını savunmuştur.
Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem romantik anlayışla şiir yazmışlardır.
Bu dönemin önemli şairleri şunlardır:
Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Muallim Naci...

TANZİMAT DÖNEMİ ŞAİRLERİ ( I. ve II. Dönem)

Her iki dönem şairleri biçim yönünden Divan şiiri geleneğine bağlı kalmışlardır.
Her iki dönem şairleri romantizmin etkisinde kalmışlardır. Bu dönem şiirinin Batı düşüncesiyle klasisizm ve romantizm edebi akımlarıyla ilişkisi vardır.
1.dönem şairleri toplum için sanat anlayışını; 2.dönem şairleri ise sanat için sanat anlayışını benimsemişlerdir.
1.dönem şairleri vatan, millet, adalet gibi konuları ele alırken; 2. dönem şairleri aşk, doğa, ölüm gibi konuları ele almışlardır. Dolayısıyla konu ve temada yenilik yapmayı başarmışlardır.
1.dönem şairleri dilde sadeleşmeyi amaçlamış ancak bunda başarılı olamamışlardır. 2. dönem şairleri ise ağır olan bu dili daha da ağırlaştırmışlardır. Şiirde sanatlı söyleyiş her iki dönem şairleri için de amaç olmaktan çıkmıştır.
İki dönemin şairleri de şiirde parça güzelliğini bırakıp bütün güzelliğine ve konu birliğine önem vermiştir.
Aruz ölçüsü kullanılmaya devam ederken az da olsa hece ölçüsü kullanılmıştır.
Gazel, kaside, terkib-i bent gibi eski nazım şekilleri kullanılmaya devam etmiştir.
Özellikle ikinci dönem sanatçıları yeni nazım şekilleriyle şiir yazmada başarılı olmuşlardır (Abdülhak Hamit Tahran, Recaizade Mahmut Ekrem başarılıdır).
Tanzimat şairleri bireysel duygu düşünce ve anlatıma önem vermiş, böylece Türk edebiyatına Batı'daki bireyci anlayışı getirmişlerdir.


TANZİMAT DÖNEMİ ŞAİRLERİ:

ŞİNASİ

Tanzimat edebiyatı İbrahim Şinasi ile başlar.
Batı etkisindeki Türk edebiyatının kurucusu, ilk bilinçli temsilcisi ve yeniliklerin öncüsüdür.
Bir kısım fikirleri edebiyatımıza ilk kez getiren, çıkardığı gazetelerde bu fikirleri yayarak yeni edebiyatın temellerini atan ŞİNASİ'dir.
Batı edebiyatı yolunda ilk nazım ve nesir türlerinde eserler veren odur.
Klasisizm akımından etkilenmiştir.
Türk şiirini söz oyunlarından kurtararak şiire konuşma dilini getirmiştir.
Şiirde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullansa da nazım biçimlerinde bazı değişiklikler yapmıştır.
Genellikle “didaktik” şiirler yazmıştır.
Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
Şiirde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir.
Şiirin konusunu genişletmiştir. Akıl, medeniyet, hak, adalet, kanun gibi kavramları şiirde kullanan ilk şairdir.
Akılcı ve mantıkçıdır.
Gazete ve edebiyatı halkı eğitmede bir araç olarak görmüştür.
Agâh Efendi ile birlikte 1860′ta ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’i çıkarmıştır. Türk basınının ilk başyazarı sayılır.
Türk edebiyatında ilk makale örneği olan Mukaddime-i Tercüman-ı Ahval’i bu gazetenin ön sözü olarak yayımlamıştır. Bu makalede gazete çıkarmanın gerekliliğini anlatmıştır
NOT: Şinasi, roman ve öykü alanında eser yazmamıştır.
ESERLERİ:
Tercüme-i Manzume (Çeviri Şiirler)
Şair Evlenmesi (Bir perdelik komedi, 1860. Türk edebiyatında yazılan ilk tiyatro eseridir, fakat oynanmamıştır.)
Müntehebat-ı Eş’ar (Şiirler)
Durub-ı Emsal-i Osmaniye (Atasözleri)
Müntehebat-ı Tasvir-i Efkar (Seçme makaleler, 2 cilt)
Tercümân-ı Ahvâl Mukaddimesi (Tanzimat edebiyatındaki ilk makale)

NAMIK KEMAL (1840-1888)

21 Aralık 1840'da Tekirdağ'da doğmuş, 2 Aralık 1888'de vefat etmiştir.
Tanzimat döneminin "en gür sesli vatan şairi" olarak tanımıştır.
Hürriyet kavramını şiirde ilk kez kullanan şairdir.
Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Gazel, kaside, murabba gibi eski nazım biçimleriyle yeni kavram ve konuları işlemiştir.
“Kanun, vatan, hürriyet, adalet, hak, hukuk” gibi konuları işlemiştir.
Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmıştır.
Tiyatrolarında geçen bazı şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Şiiri, düşüncelerini aktarmak için bir araç olarak kullanmıştır.
Şiirde sosyal konulara ağırlık vermiştir.
Toplum için sanat ilkesine bağlı kalmıştır.
Şinasi’yle tanışıncaya kadar tümüyle divan şiiri çizgisinde yazmıştır. Şinasi’yle tanıştıktan sonra divan şiirinden uzaklaşarak Batı şiiri çizgisine yaklaşmıştır.
Şiirinde üç farklı dönem vardır:
a. İlk dönem şiirleri, biçim bakımından eski, konu (öz) bakımından yenidir. (Gazelleri)
b. Daha sonraki şiirleri, biçim bakımından eski, konu (öz) bakımından yenidir. (Hürriyet Kasidesi)
c. Son dönem şiirleri biçim ve konu (öz) bakımından da yenidir. (Vaveyla)
Divan şiirini, abartılı bir biçimde eleştirmiştir, kocakarı masallarına benzetmiştir.
Romantizm akımının etkisinde kalmıştır.
Romanları teknik açıdan kusurludur. Araya girip bilgi vermiştir.
Düz yazılarında (nesirlerinde) sanatkârane (edebi) bir üslup kullanmıştır.
Yazıda konuşma dilinin kullanılmasından yana olmuş ve özellikle tiyatrolarını sade bir dille yazmıştır.
Tiyatroyu halk eğitiminde bir araç olarak görmüştür.
Tiyatro yapıtlarının konularını günlük hayattan veya tarihten almıştır.
Ona göre “Tiyatro bir eğlencedir ve eğlencelerin en faydalısıdır.”
Tiyatrolarının tümü dramdır.
"Vatan yahut Silistre" isimli oyunu sahnelendikten sonra Mağusa’ya sürülmüştür.
Türk edebiyatındaki yerini, düz yazı alanında; özellikle roman, tiyatro, makale, biyografi, eleştiri, tarih türünde yazdığı yapıtlar belirlemiştir.
Gazetecilik yönü de vardır, Ziya Paşa ile birlikte Hürriyet gazetesini çıkarmıştır.
Sosyal ve siyasi konularda hicivler de yazmıştır.
Encümen-i Şuara topluluğunda yer almıştır. Osmanlıcılık düşüncesini benimsemiştir.
“Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir” makalesinde dil ile ilgili görüşlerini ortaya koymuştur.
"Renan Müdafaanamesi"ni Fransız tarihçi Ernest Renan’ın “İslamiyet, ilerlemeye engeldir.” düşüncesini çürütmek için yazmıştır.

ESERLERİ
Roman;
İntibah
Cezmi Tiyatro
Vatan Yahut Silistre
Celalettin Harzemşah
Zavallı Çocuk
Akif Bey
Gülnihal
KarabelaEleştiri
Tahrib-i Harabat
Takip
İrfan Paşa'ya Mektup
Renan MüdafaanamesiAnı
Magosa Hatıraları
Biyografi;
Fatih Sultan Mehmet
Selahaddin-i Eyyubi
Yavuz Sultan SelimÇıkardığı Gazeteler
Tasvir-i Efkâr
Hürriyet
İbretTarih
İslam Tarihi
Osmanlı Tarihi
Evrak-ı Perişan
Devr-i İstila
Barika-i Zafer
Kanije Muhasarası

ZİYA PAŞA (1825-1880)

Şinasi ve Namık Kemal'le birlikte Tanzimat'la başlayan yeni Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç sanatçıdan biridir.
Ziya Paşa meşrutiyetçi ve toplumcu bir şairdir.
Çeşitli devlet kademelerinde çalışmış, politika ve sanatla uğraşmıştır.
Düşünceleriyle yenilikçi, yapıtları ve yaşantısıyla eskiye bağlı bir sanatçı olan Ziya Paşa’daki tezat ve ikilik hem yaşantısına hem de yapıtlarına yansımıştır.
Hürriyet gazetesinde çıkan "Şiir ve İnşa" makalesinde Halk edebiyatını ve dilini savunur, gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu belirtmiştir. Bir süre sonra hazırladığı "Harabat" adlı antolojide Divan şiirini yücelterek Halk şiirini kötülemiş ve halk ozanlarının şiirlerini "eşek anırması" olarak nitelemiştir.
Ziya Paşanın yaşadığı bu çelişkiye Namık Kemal tepki göstermiş ve onu eleştirmek için Tahrib-i Harabad adlı eleştirileri yazmıştır.
Hem biçim hem de hayalleri ve duyuş tarzı bakımından divan şiirine bağlıdır.
Divan şiiri nazım biçimlerini kullanan sanatçının lirik sayılabilecek gazelleri vardır.
Sade bir dili savunmuş, beğenmiş; ancak Arapça, Farsça tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
Hece ölçüsüyle yazdığı birkaç türküsü dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
Tanzimat Edebiyatının bütün özelliklerini taşır. Tanzimat Edebiyatını oluşturan dört önemli etki (divan şiiri, mahallileşme etkisi, Batı etkisi, âşık tarzı) onun şiirlerinde ve düz yazılarında görülür.
Türk edebiyatında terci-i bent ve terkib-i bent türlerinin en önemli şairlerindendir.
En ünlü şiiri Terkib-i Bent döneminin sosyal bir eleştirisidir. (Ziya Paşa bu şiirini Bağdatlı Ruhi'ye nazire yazmıştır)

ESERLERİ VE TÜRLERİ
Hiciv: Zafername
Düzyazı: Rüya
Mektup: Veraset Mektupları
Şiir: Eş’ar-ı Ziya
Makale: Şiir ve İnşa
Anı: Defter-i Amal
Tercümeleri: Viardot’tan Endülüs Tarihî‘ni, Cheruel ile Lavallee’den Engizisyon Tarihî‘ni, J.J. Rousseau’dan Emil‘i, Moliere’den Tartuffe‘ü tercüme etmiştir.

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1937)

Edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir.
Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine "ŞAİR-İ AZAM" (büyük şair) lakabı verilmiştir.
İkinci dönem Tanzimat edebiyatının en verimli, üretken, kudretli yazarlarından olan Abdülhak Hamit, modern edebiyatımızın kurucularındandır. Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilecek kadar kuvvetli bir kültüre sahiptir.
Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. Şiir biçiminde ve içeriğinde önemli değişiklikler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; bundan dolayı eserleri dil bakımından kusurludur. Dili çok ağır üslubu dağınıktır.
Abdülhak hamit Tarhan, şiirde tezatlara, şaşırtmacalara çok yer vermiş; lirik-felsefi bir anlayışla yazmıştır. Günlük hayat, ölüm, metafizik düşünceler, tabiat, aşk, vatan sevgisi gibi konuları işlemiştir.
Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, divan şiiri geleneğini tamamıyla yıkan Abdülhak Hamit; Tanzimat şiirine yüksek bir anlatım yeteneği kazandırmıştır.
Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Böylelikle ölüm teması onun şiirlerinin en temel teması olmuştur. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır.
Tiyatrolarında ağır bir dil kullanmıştır. Ayrıca tiyatroları sahne tekniğine de uygun değildir. Abdülhak Hamit tiyatrolarını sahnelenmek için değil okunmak için yazmıştır. nazım-nesir karışık tiyatrolarında tarihi olaylar ve hayallerini anlatmıştır.
Sanat için sanat anlayışını benimseyen sanatçı, romantizm akımın etkisindedir.
Abdülhak hamit Tarhan, edebiyatımızın ilk pastoral şiir örnekleri olan şiirlerini Sahra adlı eserde toplamıştır. ESERLERİ:

ŞİİR:
Sahra (1879)
Ölü (1886)
Hacle (1886)
Bir Sefilenin Hasbihali (1886)
Bâlâ'dan Bir Ses (1911)
Validem (1913)
İlham-ı Vatan (1918)
Tayflar Geçidi (1919)
Ruhlar (1922)
Garâm (1923)

OYUN:
İçli Kız (1874)
Sabr ü Sebat (1875)
Duhter-i Hindu (1875)
Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919)
Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970)
Eşber (1880, 1945)
Zeynep (1908)
Macera-yı Aşk (1910)
İlhan (1913)
Tarhan (1916)
Finten (1918, 1964)
İbn Musa (1919, 1928)
Yadigar-ı Harb (1919)
Hakan (1935)

"MAKBER" ŞİİRİNDEN
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.

Şimdi buradaydı, gitti elden
Gitti ebede gelip ezelden.

Ben gittim, o hâksâr kaldı,
Bir gûşede târmâr kaldı;

Bâkî o enîs-i dilden, eyvâh!
Beyrut’ta bir mezâr kaldı.

RECÂİZÂDE MAHMUT EKREM (1847-1914) 

Tanzimat ikinci dönem sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem; şiir, roman, tiyatro, hikaye ve eleştiri türünde eserler vermiş, dönemin genç kuşaklarına örnek olmuş bir sanatçıdır.
Döneminde "üstad" olarak tanınır.
Bu dönemde eski edebiyat taraftarlarıyla, özellikle Muallim Naci ile, kalem mücadelesi yapan öncü sanatçılardandır. Yeni edebiyatı savunanların hocası olmuştur.
Servetifünun dergisinin başına Tevfik Fikret'i getirerek Edebiyatıcedide hareketinin hazırlayıcısı olmuştur.
Tevfik Fikret'in akıl hocasıdır.
Şiirleri sanat bakımından pek güçlü olmayan sanatçı, sanat için sanat ilkesiyle yazmış, kulak için kafiye görüşünü ilk kez ortaya atarak bu konuda büyük bir tartışma başlatmış; göz için kafiye anlayışında olan Muallim Naci ile büyük bir tartışmaya girmiştir.
Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri de olmakla birlikte, aruza bağlı kalmıştır.
Güzel olan her şeyin şiir olabileceği fikrinin savunucusudur.
Batı edebiyatı nazım şekillerini başarıyla kullanmıştır.
Şiirlerinde hüzün ve acı vardır. Piraye, Emced, Nijad adlı çocuklarının ölümünü görmüş olması ona içli ve acı dolu şiirler yazdırmıştır. Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, solgun güller, romantik güzellikler şiirlerinde işlediği konulardandır.
Bütün yapıtlarında sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
Düzyazı alanındaki en önemli eseri, edebiyatımızın Batılı anlamdaki ilk realist romanı sayılan Araba Sevdası'dır. Bu eserde, yanlış ve bilinçsizce Batıyı takip etmeye çalışan Bihruz Beyin ne hallere düştüğü anlatılır. Realist çizgilerle ve ince bir mizahla bilinçsiz şekilde Batılı olmaya çalışan insanlar bu eserde göz önüne serilir.
Şiirlerinde romantizmin, tiyatrolarında klasisizmin etkileri,roman ve öykülerinde realizmin etkisi görülür.

Eserleri
Şiir: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme I-II-III, Tefekkür, Pejmürde, Nijad Ekrem, Nefrin.
Roman: Araba Sevdası.
Öykü: Saime, Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi, Şemsa.
Oyun: Afife Anjelik (İlk romantik dram), Atala Yahut Amerikan Vahşileri, Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç, Çok Bilen Çok Yanılır.
Ders Kitabı: Talim-i Edebiyat,
Eleştiri: Takdir-i Elhan, Zemzeme III Mukaddimesi.
Biyografi: Kudemadan Birkaç Şair Takrizat.

2- SERVETİFÜNUN ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ 

Türk edebiyatını kesin olarak modernleştiren Servetifünun büyük bir hızla sonuç aldığı ilk edebi tür şiirdir.
Topluluğun genelinin şair olması ve Tevfik Fikret’in güçlü bir şair olması şiir konusunda hızlı bir netice almayı sağlamıştır.
Konular bireyseldir.
Oldukça ağır, süslü, sanatlı ve sanatkârâne bir dil ve üslup kullanılmıştır.
Parnasizm ve sembolizm etkileri görülür.
Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
"Kafiye göz için değil kulak içindir." görüşünü benimsemişlerdir.
Fransız şiiri örnek alınmıştır.
'Sanat için sanat'' anlayışını benimsemişlerdir.
Serbest müstezat, terza-rima, triyole, sone gibi nazım şekillerini kullanmışlardır.
Beyitlerle bentler bir arada kullanılmıştır.
Parça güzelliği yerine bütün güzelliği ön plana çıkmıştır.
Anlatılan bir düşünce, bir ifade sonraki birimlere taşınabilmiştir (anjambman)
Serveti fünun şiiri melankoliktir, duygusaldır, karamsardır. (Dönemin siyası baskısı etkisi)

SERVETİFÜNUN ŞAİRLERİ:

TEVFİK FİKRET (1867-1915)

Asıl ismi Mehmed Tevfik olan şair ve öğretmen Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867'de İstanbul'un Kadırga semtinde doğdu.
Servetifünun edebiyatının en önemli şairidir.
Önceleri sanat için sanat, sonraları toplum için sanat anlayışını savunmuş ve buna uygun eserler vermiştir.
Servetifünun topluluğunun dağılmasından sonra yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu şiirlerinin ana teması "hürriyet" ve "medeniyet"tir.1901'den sonraysa yöneldiği toplumsalcı nitelikteki şiirlerini topladı.
Toplumsal ve siyasal ortamı Han-ı Yağma, 95’e Doğru, Balıkçılar, Haluk’un Bayramı, Tarih-i Kadim, Promete, Sis gibi şiirleriyle eleştirmiştir.
SİS şiirinde İstanbul'a nefretini dile getirmiştir.
Ferda (Yarın) şiirinde gençlerin vatana karşı sorunluluk ve görev temasını işlemiştir.
Karamsarlığı ve iç dünyasındaki çalkantıları şiirlerinde öne çıkmıştır.
Serbest müstezatı şiirlerinde başarıyla kullanmıştır.
Aruzla Türkçeyi, şiirle düz yazıyı başarıyla kaynaştırmayı bilmiştir
Beyit ve mısra bütünlüğünü kırmış, anlamı birkaç dizeye yaymıştır. (anjambman özelliği)
Nazmı nesre başarıyla yaklaştırmış, manzum hikayeler yazmıştır.
Şiirlerinde noktalama işaretlerine, biçimsel mükemmelliğe, tasvire önem vermiştir.
“Yağmur” şiirinde olduğu gibi şiirin içeriğine uygun aruz kalıplarını seçmiş ve kullanmıştır.
Şiirlerinde parnasizmden etkilenmiştir.

ESERLERİ

Rübab-ı Şikeste (1900-1984)
Haluk'un Defteri (1911-1984)
Rübabın Cevabı (1911-1945)
Şermin (1914-1983)
Tarih-i Kadim (1905)
Son Şiirler (1952. Yay. Haz. Cevdet Kudret)

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1935)

Gerçek mesleği doktorluk olan sanatçı, Servetifünun edebiyatının Tevfik Fikret’ten sonra gelen en önemli şairidir.
Tıp eğitimi için gönderildiği Paris’te, tıptan çok şiire alaka duymuş ve Fransız sembolistlerini tanımıştır.
“Sanat için sanat” anlayışına uygun eserler vermiştir.
Eserlerinde sosyal konulara hiç değinmemiştir. Bireysel temalara yönelmiş, şiirlerinde genellikle aşk ve doğa konularını işlemiştir.
Cenap Şahabettin, farklı ve ince hayallerini dile getirmek için Arapça ve Farsça'dan yeni sözcükler kullanmış bu da onun şiir dilini iyice ağırlaştırmıştır. Şiirlerinde çok zengin bir lirizm ve geniş hayal gücü göze çarpar.
Elhan-ı Şita (Kış Ezgileri) şiirinde karın yağışını okuyucuya hissetirmiştir.
Halk arasında birçok dizesi atasözü gibi kullanılmaktadır.
Hem şiir hem de düzyazı türlerinde eserleri vardır.
Eserleri: Tâmat, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mek­tupları, Tiryaki Sözleri, Yalan, Körebe, Nesr-i Harp, Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Sulh

3. Ünite Fecriati Şiiri, Millî Edebiyat Dönemi Şiiri, Saf Şiir, Öz Şiir, Şiiri, Öz Şiir, Saf Şiir, Manzum Hikâye, Cumhuriyet Dönemi'nin İlk Yıllarında Şiir, Türkiye Dışındaki Çağdaş Türk Şiiri için tıklayınız...
thumbnail

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 3. Ünite Şiir, Fecriati Şiiri, Millî Edebiyat Dönemi Şiiri, Saf Şiir, Öz Şiir


3- FECRİATİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ

“Sanat, şahsi ve muhteremdir (saygıdeğerdir).” diyerek gayelerinin sanata ve edebiyata hizmet et­mek olduğu”nu açıkladılar, Servet-i Fünuncuları yeteri kadar Batı edebiyatı yanlısı olmamakla suçladılar. Batı’daki edebiyat topluluklarından fay­dalanmak, en büyük gayeleri arasındadır.
Özellikle Fransız edebiyatını örnek al­dılar. Yurdun sanata ve bilime ihtiyacı olduğunu düşünerek, edebiyatın önemini ve ciddiyetini hal­ka anlatmak gerektiği fikrini savundular.
Yapıtlarında aşk ve tabiat konusunu işlediler.
Duygulu ve romantik bir aşkı dile getirdiler.
Gerçekten uzak tabiat betimlemeleri yaptılar.
Fransız sembolistlerinden etkilendiler.
Dil ve üslup yönünden Servetifünuncularla aynı doğrultudadırlar. Dilleri ağır, sanatlı ve süslüdür. Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla doludur. Fecriati topluluğu Servet-i Fünun topluluğunun devamı olmuştur. Köklü bir yenilik, ori­jinallik sağlayamadıkları için ve sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığından 1912'de dağılmış­lardır. Dağılan sanatçıların bir kısmı Milli Edebiyat akımına dahil olurken bir kısmı da bağımsız olarak sanat yaşamına devam etmiştir.

AHMET HAŞİM (1884-1933)

*Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairidir.
*Şiirlerinde musiki vardır.
*Empresyonizm ve sembolizmin etkisiyle şiirler yazar.
*Ona göre şiir, anlamın ve ahengin uyumundan doğar.
*Ahenk kavramına büyük önem verir.
*Sanatçıya göre gerçek şiir, nesre çevrilmesi mümkün olmayan bir şiirdir.
*Tüm şiirlerini aruz ölçüsüyle yazan şair, Arapça ve Farsça sözcüklere de bolca yer verir.
*Haşim, anlamca kapalı olan şiirleri sever.
*Serbest müstezata ilgi duyar. Haşim’e göre şiirlerde “açıklık” ve “fikir” gereksizdir. Şiir, anlamını okuyucudan almalıdır. Okuyucu kendi gücü oranında yorum yapmalıdır.
*”Piyâle” Haşim’in olgunluk dönemi şiirlerini kapsamaktadır.
*Bu dönemde hayat ve kadın karşısında kendisini yalnızlık içinde bulan sanatçının ruh yansımaları vardır.
*Ahmet Haşim, hece ölçüsünü musiki açısından yeterli görmez, serbest müstezatı Servet-i Fünûnculardan daha rahat kullanır.
Ahmet Haşim hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır. Hatta bu ölçüyü “Köylü Vezni” olarak nitelemiştir.
*Şiirlerinde tasvire yer veren sanatçı sıfatları da çok kullanır.
*Sembolizmin ahenk ve anlam kapalılığı ilkesinden; empresyonizmin izlenimlerinden yararlanır.
*Sanatçı, toplumsal sorunlara ilgisizdir. Şiirlerinin konusunu hüzün, yalnızlık, ölüm, aşk gibi bireysel konular oluşturur.
*Haşim’e göre şiir, musiki ile söz arasında; fakat sözden çok musikiye yakın bir dildir. Şiirlerin, açık ve anlaşılır olmasına karşıdır. Haşim; sarı, kırmızı, siyah renkleri kullanır.
*Şiirlerinde duygusallığa anlam kargaşalığına önem veren sanatçı nesirlerinde açık, yalın, anlaşılır bir üslupla karşımıza çıkar. Sanatçının fıkraları, edebi tenkitleri, gezi yazıları vardır. Ayrıca nesirlerinde sosyal konulara da ağırlık verir.

ESERLERİ
ŞİİRLER:
Göl Saatleri (1921)
Piyale (1926)

FIKRA VE SOHBET:
Bize Göre (1926)
Gurabahane-i Laklakan (1928)

GEZİ:
Frankfurt Seyahatnamesi (1933)

4- SAF (ÖZ) ŞİİR NEDİR?

“Saf (öz)”sözcüğü; var olan bir şeyin katıksız, arı, halis, has olma haline denir. Saf şiir ise “şiirin şiirsel olmayan unsurlardan ayıklanarak saflaştırılmış bir duruma getirilmesi” demektir.

Fecriati Dönemi’nde başlayıp Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Döneminde etkili olan “saf şiir geleneği”nin genel özellikleri şunlardır:

Saf Şiirin Özellikleri

Bu görüşü savunanlarda estetik tavır ön plandadır.
"Sanat için sanat"anlayışı hakimdir. Öz şiir anlayışı savunan şairler, siyasi olaylardan uzak durmuş, sadece saf şiiri amaçlamışlardır.
Dili ustaca ve sanatlı kullanmak esastır.
Şairler iç ahengi yakalayabilmek için söz sanatlarında, ses benzerliklerinden redif ve kafiyeden yararlanmışlardır.
Dilde saflaşma, sadeleşme görülür. Şiir soylu bir sanat olarak kabul edilir. En değerli şey dizedir. Şairlerin kendine özgü imge düzenleri vardır.
Sembolizmden etkilenmişlerdir.
İşlenen temalar sıradan okurun anlayamayacağı niteliktedir.
Güzel şiirin ancak çalışarak elde edileceği ve şiirin emek işi olduğu görüşü hakimdir. Türk edebiyatında saf şiirin ilk ve en önemli temsilcileri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı’dır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler bu şiir geleneğiyle ürün vermişlerdir.

Millî Edebiyat Dönemi'nde Saf Şiir

Millî Edebiyat Dönemi’nde Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim bu anlayışla şiirler yazmıştır.
Bu anlayışla yazan sanatçılar sözcüklerin ses, ahenk özelliklerine önem vererek şiirde müzikalite sağlamaya çalışmışlardır.
Ahmet Haşim’in “Şiir söz ile musiki arasında sözden ziyade musikiye yakındır”ile Yahya Kemal’in “Şiir bir nağmedir, şiirde nefes ve ses iki unsurdur.” sözleri saf şiirin müzikle ilgisini ve belirgin özelliklerinden birini ortaya koymuştur.
Her iki sanatçı da zengin ve sağlam bir şiir diliyle eserlerini kaleme almıştır.
Sanatlı söyleyişe önem vererek toplumsallıktan uzak, sanatsal değeri ön planda olan bireysel temalı şiirler yazmışlardır.
Yahya Kemal; Türk tarihinin şanlı geçmişinin yanı sıra “aşk,ölüm, İstanbul sevgisi” gibi temaları işlerken Ahmet Haşim,“karamsarlık ve hüzün duygusu oluşturan akşam, karanlık,
gece, gurbet ve tabiat manzaralarını” işlemiştir.
Her iki sanatçı da hece ölçüsü yerine aruz ölçüsünü kullanmıştır.
Ahmet Haşim sembolizm, Yahya Kemal Beyatlı ise parnasizm akımının etkisinde şiir yazmıştır.
Farklı nazım birimleri ve nazım şekilleri kullanmışlar; Ahmet Haşim serbest müstezat, sone gibi biçimler kullanırken Yahya Kemal Beyatlı divan edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmıştır.

SAF ŞİİR ÖRNEĞİ:
MERDİVEN

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer

Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

YAHYA KEMAL BEYATLI'NIN EDEBİ KİŞİLİĞİ-ESERLERİ
Doğumu: 2 Aralık 1884
Ölümü: 1 Kasım 1958

Milli edebiyat döneminin bağımsız isimlerindendir.
Yazar, şair, siyasetçi ve diplomat kimlikleriyle ön plana çıkan ve doğum adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884'te Üsküp Yenimahalle'de dünyaya geldi.
Birçok resmi görevde bulunan sanatçı şiire Servetifünun etkisiyle başladı.
Fransa’ya gitti Fransız şiirinden etkilendi.
Sanatçı kişiliğini, Paris'te iken ünlü tarihçi Albert Sorel'in derslerinden aldığı tarih zevkiyle bazı Fransız şairlerinin (Baudelaire, Verlaine) ölçü ve biçim güzelliklerinde bulur.
Neo-klasizm anlayışıyla eser verdi. Çağdaş Batı şiiriyle Divan şiirini kaynaştırmaya çalıştı.
Sembolizmin etkisiyle şiirde ahenk ve musıkiye büyük önem verdi.
Parnasizmin etkisiyle şiirde biçim mükemmelliğini yakalamaya çalıştı, sözcük seçiminde çok titiz davrandı. (Bu akımın en önemli temsilcisi görülür)
Eserlerinde Divan şiirini temel kaynak olarak seçti. Divan şiiri nazım şekillerini ve “Ok” hariç bütün şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı.
Türkçe ile aruz veznini en iyi bağdaştıran kişilerden olan Yahya Kemal, aruz ölçüsünü Türk aruzu haline getiren şahıslar içerisinde yer alır.
Nazım-nesir yakınlaşmasına karşı çıktı.
O tam bir İstanbul aşığıdır. Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir.
Osmanlı tarihi, aşk, ölüm, sonsuzluk, musıki ve İstanbul sevgisi en fazla işlediği temalardır.
Nedim’den sonra İstanbul’u en fazla işleyen şairdir.
Eski nazım biçimleriyle konuşulan Tükçenin en güzel örneklerini vermiştir.
Yahya Kemal Beyatlı için "Türkçe" her şeydir. "Türkçe ağzımda annemin sütüdür." diyerek şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanır. NOT: Yahya Kemal hayatı boyunca hiç eser yayımlamamış, günümüzdeki eserleri Yahya Kemal Enstitüsü tarafından yayımlanmıştır. Sanatçı en çok eleştiriyi bu konuda almıştır ve görüşlerine muhalif olan kesim tarafından "esersiz şair" olarak nitelendirilmiştir.

ESERLERİ
Şiir;
Kendi Gök Kubbemiz (1961)
Rubailer ve Hayyam Rubailerini, Türkçe Söyleyiş
Eski Şiirin Rüzgârıyla

Düzyazı (deneme-makale-söyleşi);
Aziz İstanbul
Edebiyata Dair
Eğil Dağlar
Tarih Muhasebeleri Biyografi
Siyasi ve Edebi Portreler

5- MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ:

1911’de yayın hayatına başlayan Genç Kalemler dergisinde toplanan şairler; kullandıkları dil, biçim,
ölçü ve işledikleri temalarla Millî Edebiyat’ın oluşumunu sağlamıştır. Türkçülük akımının savunucusu Mehmet Emin Yurdakul, Millî Edebiyat akımının öncü ismidir. Servetifünun şiirinin zirvede olduğu dönemde onun toplum için, yalın bir dille ve hece ölçüsüyle yazıp yayımladığı Türkçe Şiirler, Millî Edebiyat şiirinin habercisi niteliğindedir.
Bu dönem şiirlerinde yalın ve anlaşılır bir dil kullanılmış
Hece ölçüsü benimsenmiştir
Dönem şairleri halk şiiri nazım şekillerinden faydalanmıştır
Şiirde doğa ve yurt güzelliklerinin yanında kahramanlık ve vatan sevgisi gibi temalarda işlenmiştir
Bu dönemin en önemli şiir topluluğu olan Beş Hececiler şiirde önemli bir çıkış yapmıştır
Milli edebiyat döneminde halka doğru ilkesi gereğince ulusal kaynaklara dönülmüştür...
Konu seçiminde yerlilik esas alınmıştır.

MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944)

Milli edebiat akımı ve Türkçülüğün önde gelen temsilcileri arasında yer aldı.
“Türk Şairi”, “Milli Şair” ünvanı ile tanınır..
Tanzimat Dönemi'nde ortaya çıkan “halk için halk diliyle yazma” anlayışını Servet-i Fünûn Döneminde yeniden canlandıran sanatçı Mehmet Emin Yurdakul’dur.
Şiirlerinde Türk milletinin yüceliğini haykırır.
1897’de Türk-Yunan Savaşı sırasında “Cenge Giderken” adlı şiiri yazmıştır. Bu şiiri yazmıştır. Bu şiirin ilk dizesi olan “Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur.” sözüyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır.
Şiirlerinde kahramanlık ve milli bilinci öne çıkararak savaşa giden halkı cesaretlendirmiştir.
Konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle şiirler yazmak gerektiği üzerinde durmuştur.
Türkçe şiirler adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde sesini duyurmuştur. Onun bu eseri ile Türkçülük edebiyat alanına girmiştir.
Sade dil ve hece ölçüsü ile şiirler yazan ilk şairdir.
Milli duyguları ve sosyal konuları işlemiştir.
Dil ve şekil özellikleri bakımından halk şiirinden etkilenmiştir.

ESERLERİ:
ŞİİR:
Türkçe Şiirler (1899-1918)
Türk Sazı (1914)
Ey Türk Uyan (1914)
Tan Sesleri (1915, 1956)
Ordunun Destanı (1915)
Dicle Önünde (1916)
Hastabakıcı Hanımlar (1917)
Turana Doğru (1918)
Zafer Yolunda (1918)
İsyan ve Dua (1918)
Aydın Kızları (1919)
Mustafa Kemal (1928, şiir ve düzyazı)
Ankara (1939)

DÜZYAZI:
Fazilet ve Asalet (1890)
Türkün Hukuku (1919)
Kral Corc’a (1923)
Dante’ye (1928)

ZİYA GÖKALP (D: 23 Mart 1876-Ö: 25 Ekim 1924)

Diyarbakır'da doğdu, İstanbul'da ya­şamını yitirdi. Asıl ismi Mehmet Ziya’ dır.
Ziya Gökalp, sanatı, düşüncelerini yaymak için araç olarak kullanan şairlerdendir.
Şiirleri de düz yazıları da fikir ağırlıklıdır. O, bunlarda sanatsal bir ağırlığa yönelmediği gibi dilsel bir yetkinliğe ulaşamamıştır.
Onun en büyük özelliği Türkçülük sisteminin bir düzene bağlamasıdır.
O'nun fikir hayatında önemli bir dönüm noktası ve sanat hayatının ikinci merhalesinin başlangıcı olan "TURAN" şiiri çok ünlüdür ve bu şiir aruzla yazılmıştır. Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

Ziya Gökalp'ın sanatının en önemli özelliklerinden biri de Türk şiirine o zamana kadar ihmal edilen Türk mi­tolojisini sokmasıdır. Şair, destan yönünden çok zen­gin olan Türk mitolojisini şiirlerinde yansıtmıştır.
Milli Edebiyat Akımı'na düşünsel yönden büyük katkılar sunmuştur.
Edebiyatımızın gelişmesi için halka, ulusal kaynaklara gidilmesi, yalın bir dil kullanılması, aruz yerine hece ölçüsünün tercih edilmesi konuşma dili ile yazı dilinin birleştirilmesi, Halk edebiyat ile Batı edebiyatının örnek alınması gerektiğini savunur.
Şiirlerinde çoğunlukla ikili (mesnevi), koşma, sone vb. nazım şekillerini kullanan Gökalp, şiir sanatı­nın teknik yönüyle pek ilgilenmemiştir. O, şiirin ne söy­lediği kısmıyla ilgilenmiştir. Bu yönüyle onun şiirlerinde kuru bir didaktizm göze çarpar.
Eserinde sade, konuşma diline yakın, doğal, kolay anlaşılır bir dil kullanmıştır.
Türk mitolojisinden, Türk folklorundan, Dede Korkut Hikâyelerinden, masalardan yararlanılır.
Hece ölçüsünün benimsenip yaygınlaşmasında büyük rolü olmuştur.
İnceleme, makale, didaktik şiir, manzum destan, masal türlerinde eserler vermiştir..

ESERLERİ:
Şiir:
* Kızıl Elma
* Yeni Hayat
* Altın Işık

Düz yazı:
* Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak
* Türkçülüğün Esasları
* Türk Töresi
* Türk Ahlakı
* Malta Mektupları
* Doğru Yol
* Türk Medeniyet Tarihi

6- MANZUM HİKAYE DÖNEMİ

Bu dönemde toplumun siyasî ve ekonomik problemlerinin gerçekçi biçimde yansıtıldığı manzumeler yazılmıştır. Konusunu halkın yaşama biçimi ve değerlerinden alan manzumelerle ön plana çıkan isim ise Mehmet Akif Ersoy’dur.
Nazmın nesre yaklaştığı ve didaktik bir üslubun göze çarptığı manzum hikâyelerde sanatçı, ele aldığı konuyu bir olay örgüsü içinde vermiştir
Sanatını toplumun hizmetine adayan Mehmet Akif; manzumelerinde Ziya Gökalp gibi Türkçülüğü değil, İslamcılığı öne çıkarmıştır. Onu Ziya Gökalp ve çevresindeki şairlerden ayıran diğer bir özellik ise hece yerine aruz ölçüsünü kullanmasıdır.
Sanatçı, manzumelerinde Arapça, Farsça sözcüklerin yanı sıra, günlük deyişlere ve sokak diline de yer verilmiştir.

MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936) İSTİKLÂL ŞAİRİMİZ

Küçük yaşta iyi bir din eğitimi görmüş, Arapça, Farsça; gençlik yıllarında ise Fransızca öğrenmiş olan Mehmet Âkif, dini -milli - lirik - epik özellik taşıyan şiirleriyle edebiyatımızdaki yerini almıştır.
1908'den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür-Reşat adlı din dergilerinde şiirler, din ve edebiyatla ilgili makaleler yayımlayarak yazı hayatına başlamıştır.
Şiirlerinin çoğunda İslâm'ı anlatmaya çalış­mış, İslâm dininin doğru anlaşılması duru­munda toplumun ilerleyebileceğini söylemiş­tir.
Mehmet Âkif realist bir şairdir."Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim/İnan ki her ne demişsem görüp de söylemi­şim..." dizeleri onun bu özelliğini yansıtır.
Öğretici yanı ağır basan, din, ahlâk, vatan konularının işlendiği şiirlerinde konuşma dili­ni başarıyla kullanmıştır.
Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.
Aruzu konuşma diline büyük bir başarıyla uygulayan şair, nazmı nesre yaklaştırmıştır (Bu özellikleriyle Tevfik Fikret'e benzer).
Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir.
Âkif, birçok şiirinde sosyal sorunlara da yer vermiştir. Sözgelimi "Küfe"şiirinde yetim kalan bir çocuğun dramını, "Mahalle Kah­vesinde zamanını kahvelerde öldüren tem­bel kişileri, "Köse İmam"da İslâmı yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acıma­sız, cahil bir adamı... anlatır.
Sanatçı, milli marşımız olan İstiklâl Marşı'nın da şairidir.
Mehmet Âkif, özlediği gençliği "Asım"da simgeleştirmiştir. Ona göre gençlik İslâm inancı ile Batı'nın bilimini sentezleyebilirse görevini yapmış olacaktır.
Mehmet Âkif, Fransız sanatçı Emile Zola'nın gerçekçiliğine hayrandır. Bu bakımdan da naturalisttir. Gerçeği olduğu gibi, bütün çir­kinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu naturalistlere yaklaştırır.

ESERLERİ: Mehmet Âkif bütün şiirlerini Safahat adı altında yedi ciltte toplamıştır. Safahat'ın ciltleri şu başlıkları taşır:

Safahat
Süleymaniye Kürsüsünde
Hakkın Sesleri
Fatih Kürsü­sünde
Hatıralar
Âsım
Gölgeler

7- CUMHURİYET DÖNEMİ’NİN İLK YILLARINDA ŞİİR

Millî Edebiyat Dönemi’nde başlayan edebî eserlerde millî değerlerin işlenmesine Cumhuriyet’in ilk
yıllarında devam edilmiştir. Şiirde millî duyarlılığa önem verilmiş, ağırlıklı olarak halk şiirinden gelen ögeler (yalın dil, hece ölçüsü, dörtlük nazım birimi vb.) kullanılmıştır. Bu dönemde Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren bir şiir çizgisi görülür.

Kurtuluş Savaşı kazanılmış, sıra vatanın ve milletin maddi ve manevi yönden kalkınmasına gelmiştir. Bu düşüncede millî bir heyecanla hareket eden şairler, şiirlerinde genellikle Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu edinmiş; böylece Memleket Edebiyatı adı verilen bir akım oluşmuştur. İlk örneklerini II. Meşrutiyet’ten sonra vermeye başlayan memleketçi şiir, bu akım içinde varlığını güçlü biçimde sürdürmüştür. Anadolu’ya yöneliş, memleket manzaraları, vatan ve millet sevgisi bu akımın işlediği başlıca temalardır. Bu akımda Batı edebiyatının zevk ve anlayışıyla yerli anlayış, memleket edebiyatı düşüncesi etrafında birleşmiş; millî kimlik, edebî eserlerin merkezine yerleşmiştir.

Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Orhan Şaik Gökyay, Ömer BedrettinUşaklı gibi şairler; Memleket Edebiyatı akımı doğrultusunda eser vermiştir. Cumhuriyet Dönemi şiiri, farklı anlayış ve akımlarla gelişimini sürdürmektedir.

Faruk Nafiz Çamlıbel, "Sanat" adlı şiirinde sanat hakkındaki görüşlerini ifade etmiştir. Bu şiir, memleketçi şiirin bir bildirisi gibidir. Şair, yalın bir dil ve lirik bir eda ile yazdığı şiirde anlatma ve betimleme anlatım tekniklerinden yararlanmıştır. Anadolu’ya, millî kültüre yöneliş şiirde açıkça görülmektedir:

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898 – 1974)

Beş Hececilerin en önemli ismidir.
Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden sonra daha çok heceyi kullanmaya başlamıştır.
Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki vezni de usta­ca kullanmıştır. "Şarkın Sultanları" ve "Gönülden Gönüle" şiirlerini aruzla yazmıştır.
“Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Bu şiir, memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi kabul edilir.
"Folklor" ve "Halk Edebiyatı" Faruk Nafiz Çamlıbel'in sanatını süsleyen önemli unsurlardır.
Hem bireysel duygularını hem de memleket konularını şiirlerinde işlemiştir.
Şiirlerindeki başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır.
Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve lirik özellikteki şiir­ler yazmıştır.
Realist-romantik özellikler taşır.
“Han Duvarları” şiiri çok ünlüdür.
Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Onuncu Yıl Marşı'nın sözlerini yazmıştır. Bu marşla, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini ve hedeflerini anlatmıştır.
Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirlerinde "Çam Deviren", "Akıllı Ozan", "Kalender" ve "Deli Ozan" gibi takma adlar kullanmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda da etkili bir isimdir.

ESERLERİ
ŞİİR:
Şarkın Sultanları (1919)
Gönülden Gönüle (1919)
Dinle Neyden (1919)
Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928)
Bir Ömür Böyle Geçti (1933)
Elimle Seçtiklerim (1934)
Akarsu (1937)
Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938)
Akıncı Türküleri (1938)
Heyecan ve Sükûn (1959)
Zindan Duvarları (1967)
Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)

OYUN: (çoğu manzumdur)
Canavar (1925)
Özyurt (1932)
Akın (1932)
Kahraman (1933)
Yayla Kartalı (1945)

ROMAN:
Yıldız Yağmuru (1936)
Ayşenin Doktoru

8- TÜRKİYE DIŞINDAKİ ÇAĞDAŞ TÜRK ŞİİRİ

Türk dünyası edebiyatı, ortak duygu ve düşünce dünyasının yanı sıra zengin bir kültür birikimine sahiptir.
Türkiye dışındaki coğrafyalarda yaşayan Türkler, ana dili bilinci ile Türkçe eserler vermiştir.
Türk dilinin konuşulduğu ülkelerde, bölgelerde yaşayan Türk şairler; halkın sorunlarını, beklentilerini şiirleri aracılığıyla dile getirmiştir.
Bu bölgelerde Türkçenin çeşitli lehçe ve şivelerinde eserler verilmiştir. Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinde genellikle özgürlük ve ulusal bilinç temaları işlenmiştir.

Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinin başlıca temsilcileri:

Bahtiyar Vahapzade (Azerbaycan)
Şehriyar (İran)
Recep Küpçü (Bulgaristan)
Mağcan Cumabayulı (Kazakistan)
Osman Türkay, Özker Yaşın (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti)
Abdülhamit Süleyman Çolpan, Aybek (Özbekistan)
Ata Atacanoğlu (Türkmenistan)
Nimetullah Hafız (Eski Yugoslavya)

BAHTİYAR VAHAPZADE(1925-2009)

Çağdaş Azerbaycan edebiyatının en büyük şairlerinden biri sayılan Bahtiyar Vahapzade, Azeri Türkmenlerinden olup ülkesinde halk şairi olarak bilinir. Dil bilinci, özgürlük, din ve vatan sevgisi eserlerinde önemle üzerinde durduğu temalardır. Sovyet rejiminin baskılarına rağmen sürekli bir özgürlük savaşçısı olmuş, Azeri halkının felaketlerini kendine dert edinmiş ve eserlerinde işlemiştir. Şiirlerini genellikle hece ölçüsü ile yazmıştır. Eserlerinde duru ve akıcı bir Azerbaycan Türkçesi kullanmaya özen göstermiştir.
Azeri halkının sıkıntılarını konu ettiği pek çok eserini yurt dışına kaçırarak yayınlanmasını sağladı.
1995 yılında Azeri özgürlük mücadelesindeki hizmetlerinden dolayı İstiklal nişanı ile ödüllendirilmiştir.
Vahabzade 1980-2000 yılları arasında da 5 defa milletvekili seçildi.

ESERLERİ:

Şiirleri: Menim Dostlarım, Çınar, Kökler ve Budaklar, İnsan ve Zaman, Gün Var Bin Aya Değer


MENİM ANAM

Savadsızdır,
Adını da yaza bilmir
Menim anam...
Ancag mene,
Say öğredip,
Ay öğredip,
İl öğredip;
En vacibi:
Dil öğredip
Menim anam...
Bu dil ile tanımışam
Hem sevinci,
Hem de gami...
Bu dil ile yaratmışam
Her şi’rimi,
Her nağmemi.
Yoh men heçem,
Men yalanam,
Kitap-kitap sözlerimin
Müellifi: menim anam!..

ŞEHRİYAR (1906-1988)

Azeri edebiyatının 20. yüzyılda yetişmiş en büyük şairlerinden birisidir. İran Türklerinden olan Muhammed Hüseyin Şehriyar, Azerbaycan'da yaşamış İran Azerisi şairidir.

Eserleri
Heyder Baba'ya Selam, Türkçe Şiirlerinden Seçmeler
Divan (Farsça Şiirleri)

3. Ünite Şiir, Tanzimat, Servetifünun Dönemi Şiiri için tıklayınız...

About