Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2019 Çarşamba

thumbnail

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Stefan Zweig) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Kitabın Yazarı : Stefan Zweig

Kitap Hakkında Bilgi :

Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun göndereninin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana".

Kadın büyük tutkusunu hep bir bilinmeyen olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde taraflar değil, sadece tek bir taraf vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi?

Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda "mutlak aşk" kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!

Kitabın Özeti :

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, tanınmış bir yazar olan R.’nin Viyana’ya dönmesiyle başlar. Bay R. Viyana’dan buraya bir apartman dairesine yerleşmiştir. Bir hayli dert çıkaran önceki kiracının yerine gelmesi nedeni ile binadakilerin hepsi bu duruma çok sevinmişlerdir. Bay R.’nin karşısındaki dairede yoksul bir hayat yaşayan on üç yaşlarında bir kız ile annesi oturmaktadır. Evin reisi, çocuk küçükken ölmüş anne ve kız birlikte yaşamaktadır.

R. bir geziden dönüp evine geldiğinde o günün doğum günü olduğunu fark etmiştir. Uşağı ona bir tepsi ile biriken mektupları bırakır. Bay R. ise mektupları incelerken bir mektup çok dikkatini çekmiştir. Bu uzun mektubun üzerinde gönderenin adı da yoktur. Bu mektup çocuğu ölmüş olan bir anneden gelmiştir. Mektup şu cümle ile başlar “Sana, beni asla tanımamış olan sana… Bu mektup sana ulaştığında ben hayatta olmayacağım“

Mektubu yollayan kadın bu mektubu anılarını anlatmak, yazara olan aşkını itiraf etmek ve ölmeden evvel hissettiklerini yazara ulaştırmak için yazmıştır.
Kadın, Bey R.’yi ilk tanıdığı günü anlatarak devam eder. Bay R.’nin karşı komşuları olduğunu, yazarı gizliden gizliye takip ettiğini, bazen de uşağına yardım etme bahanesiyle yazarın evine dahi girme imkânı bulduğunu, uşağa fark ettirmeden odasını dahi inceleyebildiğini yazmıştır. Kadının, çocuğunun ölümü ile başlayıp kendi ölümü ile sonlanan bir kesit arasına sığdırılmış hayatını anlatıyor. Kadın ilk gördüğü andan itibaren platonik bir biçimde adama aşık oluyor ve ondan ömrünün sonuna kadar vazgeçmiyor. Yazarın yaşam şeklinden etkilenmiş ve onu kafasında daha çok coğrafya hocasına benzetmiştir. Hiçbir sevgi göstermemesine karşın sadece bir iki kere adamla olmasını kendine lütuf sayarak yaşamaya devam ediyor. Ta ki çocuğu hayata gözlerini yumana kadar. Kadın, R.’den ona kalan en değerli hazineyi kaybedince bu mektubu yazmaya karar veriyor. Lakin kadın ölmemesi durumunda mektubu adama vermeme ve sonsuza dek susma kararı alıyor. Aslında kadın adamın hayatının her daim içinde olmasına rağmen yazar kadını asla hatırlayamaz. Her yıl kadın doğum gününde adama çiçekler yolluyor fakat adam kimin yolladığını merak dahi etmeden yaşıyor.

Oraya taşındığı günden itibaren ondan çok etkilendiğini, nerede görse nutkunun tutulduğunu, ter basıp heyecanlandığını, kısaca yazara âşık olduğunu da belirtmiştir. Fakat yazarın bunu asla fark etmediğinin de farkındadır. Bazı geceler kolunda bir kadınla eve geldiğini gördüğünde üzülmüş, yazarın kendisini fark etmesini istemiş ama yazar hiçbir zaman bu bunu fark etmemiştir.

Bir gün genç kızın annesi İnssbruck’tan gelen bir akrabaları ile evlenir ve anne ve kız İnssbruck’a taşınmaya karar vermiştir. O gece yazarı görebilmek için kapının yanındaki betonun üstünde yazarın ayak seslerini duymak için sabaha kadar beklemiş ama yazar o gece evine gelmemiştir. Günü gelince İnssbruck’a taşınmışlar İki yıl geçmiş ama kız oraya alışamamıştır. Bunun üzerine genç kız bir yolunu bulup tekrar Viyana’ya döner ve bir mağazada çalışmaya başlar.
On üç yaşında iken yirmi beş yaşındaki yazara aşık olan bu genç kız on sekiz yaşına kadar kimseye dönüp bakmamış ne bedeni ne de ruhunu bir başkasına yönlendirmemiştir. Çalıştığı mağazadan çıkar çıkmaz yazarın evinin önüne gelip hep onu beklemiştir. Birkaç gün sonra yazar o genç kızı fark eder ve genç kızı kahve içmek için evine davet eder. Kız nazlanmadan kabul etmiş, başka bir gün de yemek yemek için anlaşırlar. 

Sonunda genç kız hamile kalmış ama yazarın bundan haberi olmamıştır. Genç kız hamile kaldığının anlaşılması için çalıştığı mağazadan da ayrılır. Kimsesizler evine yerleşerek doğumu orada yapar. Hamile kaldığını yazara da söyleyemez, çünkü yazar ona inanmayacak ve kabul etmeyecektir. Onun çocuğu olduğuna inanmayacak işte o zaman da kadın çok üzülecektir. Böyle bir sahneyi yaşamamak için hamle kaldığını yazardan saklamıştır. Yazara şu notu da iletmiştir. “Çocuğuna iyi bir hayat sundum, nasıl mı? Kendimi sattım.“

Bebeği ile birlikte yoksul ve beş parasız kaldığı ve çocuğuna iyi bakabilmek için zengin adamlar ile birlikte olmaya başlar. Ama sadece onu seven erkeklerle birlikte olmuş, birlikte olduğu erkekler ona evlenme de teklif etmişler ama o bu teklifleri kibarca reddetmiştir.

Bu yıllar arasında bile yazarla birkaç kez karşılaşmışlar, yazarın kendisini tanıyacağını ummuş ama yazar onu hiç fark etmemiştir. Zengin erkeklerle birlikte olduğundan bakımlı ve arzulanır bir kadın da olmuştur. Bir defasında yazar kadından gözlerini alamamış, dışarıda da buluşmuşlardır. İş adamını orada bırakan kadın yazarın evine bile gitmiş ama yazar onu yine hatırlamamıştır. Kadın bu durum sonrasında çok perişan olmuş, ama yine hiçbir şey söylememiştir. Yazar bir seyahate çıkacağını ve dönüşte onu arayacağını söyleyerek kadınla vedalaşmıştır.

Kadın umutla beklemiş ama yazar onu hiç aramamıştır. Bu arada oğulları da vefat etmiştir. Bu olay sonrasında kadın, yazarın bu mektubu okurken artık kendisinin de hayatta olmayacağını yazmıştır.

About