Refik Halit KARAY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Refik Halit KARAY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2021 Cuma

Memleket Hikayeleri (Refik Halit Karay) Kitap Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı: Memleket Hikayeleri

Kitabın Yazarı: Refik Halit Karay

Kitap Hakkında Bilgi:

Memleket Hikâyeleri Türk edebiyatında Anadolunun en hakiki hikâyeleridir. Anadolu Memleket Hikâyelerinde bütün gerçek varlığı ve iç dünyasıyla karşımıza getirilmiştir.
Nihad Sami Banarlı

Geniş ününü mizah ve siyasal yergi yazılarıyla sağlayan Refik Halidin mizah yazıları gibi hikâyeleri de edebiyatımızın bu alanında bir aşama olmuştur. O zamana kadar İstanbul sınırları
dışına çıkamayan Türk hikâyesini Anadoluya yöneltmekle hikâyeciliğimize yeni bir ufuk açmış, yeni bir soluk getirmiştir.
Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman

Refik Halidin anlattığı olaylar bütünüyle yaşadığı dönemin olaylarıdır. Memleket Hikâyeleri ile Gurbet Hikâyelerinde canlandırılan kişilerin çoğu adeta canlıdır. Bütün bu yönleriyle Halide Edip onun yalnız Türk edebiyatının değil, Rus ve Amerikan edebiyatlarından sonra, hikâyecilikte cihan ölçüsünde ön planda bir yer işgal edebilecek bir hikâyecimiz olduğunu belirtir.
Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi

Kitabın Özeti:

YATIK EMİNE

Yatık Emine, Ankara'da eşleri birbirinden ayırmış, neredeyse bütün memleketi birbirine düşürmüş bir hayat kadınıdır. Emine, kaymakamlık tarafından Ankara'ya iki gün uzaklıkta, kışları soğuk, yazları ise susuz ve dayanılmaz sıcak olan, çok ahlâklı bir kasabaya gönderilir. Amaç; Emine'nin oradaki insanları örnek alarak huylarını değiştirip, iyi huylu biri olmasıdır. Emine her yerden sürülerek bu kasabaya gönderilince herkes onu ters bir insan, bazen İstanbul sokaklarında rastladıkları; sigarası parmaklarında, allıkları yüzünde, peçesi açık, dişleri çürük, yürüyüşü kıvrımlı, tıknaz ve hazırcevap biri olarak düşünür. Fakat Emine tam tersine çok sakin, kaymakam tarafından sorulan sorulara bile korkarak cevap veren biridir. Kapkara çok güzel gözleri olan Emine'ye çoğu erkek ister istemez kendini kaptırır. Edindiği dostu Server'in Emine'ye aldığı giysileri ve evindeki eşyaları bir gün Emine yokken mahallenin kadınları evine girip alırlar. Âmâ kimse Emine'yi dinlemez. Bu yüzden açıkta kalır. Emine’ye yardım eden adamlar da birbirlerini kıskandıkları için anlaşmazlıklar çıkar. Bu yüzden Emine aç kalır. Bir akşam kötü amaçlarla Emine'nin evine giden adamlar Emine'yi donarak ölmüş olarak bulurlar.

KOCA ÖKÜZ

Hacı Mustafa ağa her sene pazardan öküz alır. Ekini kaldırır, döveni döndürür, malı ambara taşır. Öküzü iyice kullandıktan sonra güze doğru pazara götürüp aldığı paraya satar. Böylece karın tokluğuna yaşar. Mustafa jandarmalık yapmış, Hicaz’a gidip hacı olmuş, gözü açık ve hileci bir adamdır. Memurlarla ve işinin düşeceği adamlarla senli benli konuşur, odalarına uğradıkça ikram görür. Ara sıra Mustafa da onlara hediyeler verir. Bu sefer aldığı öküz tembeldir. Fakat bundan Mustafa'nın haberi yoktur. Öküz ahıra gidince bir yatar bir daha kimse onu yerinden kaldıramaz. Mustafa, oğlu, yanaşması ve birkaç kişi daha iple çekerler fakat hayvanı kıpırdatamazlar bile. Gerektiğinde döverler ama hayvan bana mısın demez... Bir gün Hacı Mustafa Kasap Cavga Rıza'ya gider. O'na iyi beslenmiş bir öküzü aldığı paraya satabileceğini söyler. Bütün sorumluluğu üstünden atar, kasabın kendisinin gelip öküzü almasını, öküzün hiçbir şekilde kıpırdamadığını söyler. Kasap bunu kabul eder fakat iki mecidiye eksiğe alacağını söyler. Mustafa kabul eder. Kasap öküzü almaya geldiğinde azıcık bir dürtmeyle öküzü kaldırır. Bunun üzerine Mustafa küplere biner. Sebepsiz yere yanaşmasına tokat atar. O sinirlerini yatıştırmaya çalışırken tellâl tüm kasabaya kasabın dükkânında öküz kesileceğine, isteyenlerin gelmesini duyurur.

VEHBİ EFENDİNİN KUŞKUSU

Vehbi Efendi, Düyunu Umumiye idaresinde kantar kâtibi ve kendi halinde, sakin biridir. Ürkek, bön ve durgun bir adamdır. Soru sorulmadıkça kendiliğinden konuştuğu görülmez. Bütün günlerini evi ve kalem arasında pürüzsüz, değişiksiz bir makara gibi sarmak, tüketmek onu memnun eder. Dört kuruş maaşına imrenerek kısmetler tâ ayağına kadar geldiği halde evlenmemiş, kadın nedir bilmez Vehbi Efendi. Oturduğu bina tahta bir kapı çekilerek ikiye bölünmüştür. Evinin diğer yarısında bir kadın, iki de kızı oturur. Kızların biri küçük biri de gelinlik yaşındadır. Büyük kız Vehbi Efendi'ye hep cilveler yapar ve onu ayartmaya çalışır. Bir gece Vehbi Efendi dayanamayıp kapıyı çıkarıp kızın yanına gider fakat korkusundan hemen geri döner ve kapıyı da yerine takar. Bir gün muhtar Vehbi Efendi'nin yanına gelir ve yan komşusu kızla evlenmek zorunda olduğunu çünkü kızı gebe bıraktığını söyler. Vehbi Efendi böyle bir şey olmadığını savunsa da muhtar, kapının çivilerinin yamuk olduğunu ve benzeri örnekler göstererek adamcağızı ikna eder. Kız ve Vehbi Efendi evlenir, dokuz ay sonra da çocukları olur. Bir gün Vehbi Efendi kahvenin önünden geçerken mahallenin en çapkın erkeği, Vehbi Efendi'ye çocuğu nasıl yutturduklarını bağırır.

SARI BAL

Sarı Bal bir çengidir. Eğlenmek isteyenler Sarı Bal'ın evine gider ve rakısını yudumlayarak Sarı Bal'ı izler. Bir gün Sarı Bal'ın kapısı çalar. Önce kapıyı açmak istemez ama kapıyı çalanın Hilmi Ağa olduğunu öğrenince kapıyı açmak zorunda kalır. Hilmi Ağa o kasabada herkese lâfını dinletir. Sarı Bal, Hilmi Ağa ve yanındakileri eğlendirir, sürekli rakı verir. Kasabaya yeni gelen polis müdürü katı olduğundan bu şekilde eğlenmeyi yasaklamıştır. Sarı Bal'ın evinin önünde sürekli devriye gezdirir. Fakat o gün kar yağdığından nöbetçiler ortalıkta olmaz diyen düşünüp gelir Hilmi Ağa ve arkadaşları. Fakat yanılırlar. Biraz sonra kapı çalar ve polis içeri girer. Herkesi toplar. Evde iki tane yatak vardır. Bir tanesinde iki çıkıntı bir tanesinde ise bir çıkıntı bulunmaktadır. Polis, Sarı Bal'ın iki tane çocuğu olduğunu bilir faka üçüncü kişinin kim olduğunu tahmin edemez. Örtüyü açar. Örtünün altından çıkan kişi amirine ne diyeceğini bilemez.

ŞAKA

Şakir Efendi, Servet Efendi ve Nedim Bey, deniz kenarında bulunan bir kasabada yaşayan samimi üç arkadaştır. Bu üç arkadaş işleri bittikten sonra hep balık pazarına giderler. Havası, suyu, yemeği istekler uyandıran bu memlekette kadınsızlıktan yakınırlar. Her akşam gezdikten sonra içmeye giden bu arkadaşlar yine içmeye giderler. Geçtikleri sokakta birden Servet Efendi karşıdan gelen iri uzun, ince yapılı kızı göstererek beğendiğini söyler. Arkadaşları da o kızın adının Despina olduğunu söylerler. Gazinoya varırlar ve bir güzel sarhoş olurlar. Daha sonra gazinodan çıkarlar ve yürüyerek kumsala giderler. Kumsalda, karanlıkta gevrek bir kadın gülüşü ve sularda çırpınma sesi duyarlar. Servet Efendi birden soyunmaya başlar. Arkadaşları naptığını sorduklarında o sesin Despina'nın sesi olduğunu iddia eder ve poposuna çimdik atmaya gideceğini söyler. Sonra da denize atlar. Ertesi sabah Üzerine jandarma kaputu örtülü ıslak ceset ağlara dolanmış bulunur.

KÜS ÖMER

Zehra, Ömer'le bir hafta içinde evlenecektir. Ömer herkese benzeyen bir adam değildir. Önceleri arabacılık yapardı. Fakat bir keresinde Hüsmen'in atları kendisinin atlarını geçtiği için arabacılığı bırakmıştır. Çocukluğunda güreşirken sırtı yere geldi diye alıp başını gitmiştir. Bunun üstüne bütün yaz kasabaya uğramamıştır. Bu yüzden de adı "Küs Ömer"e çıkmıştır. Şimdi tütün kaçakçılığı yapar. Zehra ile evlenir. Zehra'nın elleriyle baktığı ve çok sevdiği kazları vardır. Bir gün Ömer sözünden çıkamadığı Eşref Ağa'nın ısrarıyla kaz dövüştürmeye karar verir. Dövüşün sonunda Ömer'in kazı yenilir. Ömer eve gelir ve kısrağını alır. Kısrağına atladığı gibi başını alır gider.

YATIR

Kasabalı, yenecek ve yakacak ne gerekliyse eylül ayı içinde hazırlar ve soğuk aylara kaygısız girer. Fakat kasabalının bir sıkıntısı vardır. Çünkü girdiği köyde bir çift hayvan bırakmayan veba, yöreyi eli böğründe bırakır. İki sene için hamamı kiralayan İlistir Nuri hamamda yakmak için içinde Evliya yatır bulunan Maslak'taki ormana göz dikmiştir. Bir çare bulamadığı takdirde hamam ona tarlaları sattırıp İlistir'i batıracaktı. İlistir bir gün ak sakallı, yeşil sarıklı, yarı ermiş bir köylü olan Abdi Hoca'ya rastlar. Abdi Hoca’yı, Kadri Şeyhi'nin rüyasında üç gündür bir ermiş, yatırlar, karanlık nemli yerlerden, en çok da çam kokusunda hoşlanmazlar diye gördüğünü anlatıp kandırır. Abdi Hoca da Kadri Şeyhi'ne görünen ermiş bana görünmüyor, şanım şöhretim elden gidiyor diye rüyayı doğrular. Bundan sonra da Maslak Tepesi'nde sadece bir yatır kalır.

KOMŞU NAMUSU

Eyüp'de memur olan Şakir Efendi ile memur adayı Osman Efendi, Baki Efendi'nin karısının pencereye renkli mendiller asarak aşığına işaret verdiğini keşfetmiştir. Asılan mendil beyaz ise "Baki Efendi evde yok", kırmızı ise "evde demek" olduğunu keşfetmiştirler. Her gün bunu konuşurlar ve aralarında tartışırlar. Bir gün Osman Efendi'yle Şakir Efendi, Baki Efendi'yi iki tek atmak için akşam yemeğine davet ederler. Yemekte konuyu karısının eve adam aldığına getirirler. Sonra Baki Efendi'nin evinin karşısında oturan Şakir Efendi'nin evine giderler. Geç saate kadar beklerler. Karısının eve bir adam aldığını görürler. Şakir Efendi hemen eve gider. Ertesi gün Şakir Efendi merakla neler olup bittiğini sorar Baki Efendi’ye. Baki Efendi, evine giren adamın doktor olduğunu ve karısının sancılandığını anlatır. Şakir Efendi de neye uğradığını şaşar.

YILDA BİR
 
Köyden hayli uzakta bir su değirmeni çalıştırıcısı olan Değirmen Bekir, kadın özlemiyle kıvranıp durur. Her günü can sıkıntısı içinde geçer. Tek isteği bir kadına sahip olmaktır. Bir gün değirmenin yakınlarında konaklayan göçebelerden genç kız Elif un öğütmeye gelir ve birlikte olurlar. Göçebeler yine göçer giderler. Bekir bir dahaki yılı bekler. Göçmenler geri döndüğünde Elif yine değirmende un öğütmeye gelir. Bu defa Elif'in vücudunda kapanmış yara izleri vardır. Bekir bunları görünce çok şaşırır. Ertesi yıl Bekir aynı yerde konaklayan göçebe çadırlarına sokulur ve Elif'i arar fakat Elif'i bulamaz. Oradaki göçmenlere sorduğunda Elif'in gelmediğini öğrenir. Neden gelmediğini sorduğunda aldığı cevap Bekir'i yıkmıştır. Öğrendiğine göre Elif daha çok kötülemiştir. Yani kötü yola düşmüştür ve başını bir sürü belaya sokmuştur. Bekir ne kadar üzülmüş olsa da eli kolu bağlı oturur çünkü elinden hiç bir şey gelmez.

SUS PAYI 

Bursa'da ipek fabrikasında insanlar günde on dört saat kaynar sular başında, pis kokular, hasta nefesler emerek zehirlenirler, hayatlarının baharlarında, daha tazecikken, bu sağlıksız koşullar yüzünden ölürler. Fabrikada işçi başı olarak çalışan Hasip Efendi'nin sevgilisi Fotika da bu fabrikada körpeliğini ve sağlığını kaybetmiştir. Fotika da bu sağlıksız koşullara dayanamaz ve maalesef hayatını kaybeder. Gencecik yaşında, hayatının en güzel çağında hayatını kaybetmesi tabii ki herkesi üzer. Fotika'nın cenazesinde papaz Avrupa'daki fabrikalarda nasıl çalışıldığını, çalışma saatlerini, ücretlerini, bütün bu yoldaki kanunları, kavgaları, isyanları tüm ayrıntılarıyla açıklar. Ertesi gün Hasip Efendi, fabrika sahibi Hidayet Bey'e papazdan öğrendiklerini anlatır. Hidayet Bey, fabrikasının ustasız kalacağını ve bu fikirlerden dolayı kovulan adamlardan çekinilmesi gerektiğini düşünür. Aşıp Efendi bu bilgileri patronuna söylediği için patronundan zam alır. Hidayet Bey de bu konuları göz önünde bulundurarak gerekli önlemleri alır ve bundan sonra da işini düzgün yönetmeye gayret eder.

13 Mayıs 2021 Perşembe

Memleket Hikayeleri (Refik Halit Karay) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Aşağıdakilerden hangisi “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hepsi için söylenebilir?

A) Mekân olarak Anadolu’dur.
B) Sonuç bölümüne yer verilmemiştir. 
C) Kahramanları idealist kimselerdir. 
D) Yaşanabilir olaylar konu edinilmiştir. 
E) Batıl inançların yol açtığı olumsuz durumlar işlenmiştir.

2. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hangisinde yabancı unsurların taşkınlıkları karşısında zillet içerisindeki halkın bir panoramasının çizilmiştir? 

A) Sus Payı 
B) Kuvvete Karşı 
C) Bir Saldırı 
D) Garaz 
E) Yatır 

3. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan aşağıdaki hikâyelerin hangisinde sosyo-ekonomik sınıf değişikliği nedeniyle bunalıma giren bir kahraman anlatılmıştır? 

A) Şeftali Bahçeleri 
B) Koca Öküz 
C) Sarı Bal 
D) Garaz 
E) Boz Eşek

4. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hangisinde kahramanda içsel bir değişiklik olmuştur? 

A) Sus Payı 
B) Yılda Bir 
C) Komşu Namusu 
D) Sarı Bal 
E) Şaka 

5. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde aşağıdakilerden hangisi Nuri'nin uzun zamandan beri zihnini meşgul eden bir olayın netleşmesine yardımcı olmuştur? 

A) Çam ormanlarından yararlanması 
B) Odun kıtlığına çözüm bulması 
C) Tanıdığı biriyle karşılaşması 
D) Hamamın odun ihtiyacının karşılanması 
E) Hayallerinde yaşamaktan kurtulması 

6. Muhtarı Hüsmen Hoca olan Anadolu’nun bir köyünde, köylüler bir ağacın altında hasta bir ihtiyar ile ihtiyarın boz eşeğini bulup onları beslemişler, hasta ihtiyar iyileşmiş ancak kısa bir süre sonra vefat etmiştir. 
“Memleket Hikâyeleri” adlı eserde geçen bu hikâyede ihtiyar adamın köylülerden son isteği aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Memleketine gömülmesi 
B) Çocuklarının mezarını ziyaret etmeleri 
C) Eşeğinin Hicaz’a gönderilmesi 
D) Eşinin yanına defnedilmesi 
E) Servetinin muhtara bırakılması 

7. Bursa’da Amele Kâtibi olarak kırk yıldır görev yapan Hasip Efendi burada çalışan insanlar için oldukça üzülmektedir ve burada yaşanan ölümlerden kendini de suçlayıp vicdan azabı çekmektedir. En son çok sevdiği işçisi Fotika’nın ölümü onu istifa etmeye kadar götürmüş ama yapamamıştır.  “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde geçen bu bölümde ölümlerin sebebi daha çok aşağıdakilerden hangisinden kaynaklanmaktadır? 

A) Ağır makinelerle uğraşmaları 
B) Havasız bir ortamda çalışmaları 
C) Günde on altı saat çalışmaları 
D) İşçilerin kalp krizleri geçirmeleri 
E) Daima pis kokular çekerek zehirlenmeleri 

8. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde yer alan hikâyelerin hangisinin adı kahramanın bir uzvuna benzetilerek verilmiştir? 

A) Yatık Emine 
B) Küs Ömer 
C) Cer Hocası 
D) Sarı Bal 
E) Ayşe’nin Yazgısı 

9. Bir kasabaya tahrirat müdürü olarak atanmış bulunan bu zat, ciddi bir görev bilinci ve hizmet derdindeydi. Büyük işler başarmak istiyordu. Orada bulunan memurların tümü zevk ve safa düşkünü bir hayat sürüyordu. Uzunca bir süre gelen davetlere karşı çıkıp onlar gibi olmamak için dirense de sonraları yavaş yavaş kendini, o arzularla dolu hayatın içinde buldu. Üstelik bundan hiçbir şikâyeti olmamakla beraber, bunu bir yaşam biçimi olarak kabullenmekten memnundu. 
“Memleket Hikâyeleri” adlı eserde alınan bu metin aşağıdaki hikâyelerden hangisine aittir? 

A) Boz Eşek 
B) Yatık Emine 
C) Şeftali Bahçeleri 
D) Vehbi Efendi’nin Şüphesi 
E) Yılda Bir 

10. “Memleket Hikâyeleri” adlı eserde geçen hikâyelerin birinde kişilerin aralarında yaşanan anlaşmazlıklar ve birbirlerini çekememeleri nedeniyle zarar gören kahraman aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Hüsmen Hoca 
B) Yatık Emine 
C) Elif 
D) Ömer
E) Ayşe

Cevap Anahtarı:

1-D      2-B      3-D      4-A       5-C

6-C      7-E      8-D      9-C      10-B

24 Ekim 2020 Cumartesi

Üç Nesil Üç Hayat (Refik Halit Karay) Kitabından Notlar


ÜÇ NESİL ÜÇ HAYAT - Refik Halit Karay

Kitap Hakkında :

"Cadıbostanı, yani şimdiki Caddebostanı... O tarihte, haftada bir kere İstanbul'dan kalkan, yandan çarklı, bir ufacık vapur, muayyen yerlere uğraya uğraya İzmit'e kadar gider. Fakat uğradığı yerlerde iskele, rıhtım yoktur; açıkta durur, vapura kayıklar yanaşır ve müşterilerle eşya uzak bir yolculukta olduğu gibi zorlukla, bağrışa haykırışa çıkarılır. Cadıbostanı bu duraklardan biridir ve hakikaten bir bostandan başka bir yer değildir. Etrafgöz alabildiğine yalnız bağ ve bağlar ortasında tek tük köşkler. Köşkler ya aşıboyalı, yahut kaplamaları siyahlaşmış, boyasızdır. Biricik yol, yine Bağdat Caddesi'dir; ama eski usul, iri iri kaldırım taşlarıyla döşenmiş. Bugünkü çeşmeler yine yerli yerinde: Ayrılık, Selami, Çatal ve Bostancı çeşmeleri...."
-Refik Halid Karay-

Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat'ta okuru Abdülaziz, II. Abdülhamit ve Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki İstanbul'a götürüyor; yemek sofralarından, ramazanlardan, kadın erkek ilişkilerine kadar pek çok sosyal unsuru gözlemleyerek gazeteci kalemiyle anlatırken, yakın tarihin gündelik olaylarını, kültürel dönüşümlerini renkli, mizahi ve son derece keyifli bir üslupla gözler önüne seriyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitaptan Notlar :

Müslüman kadınlar hiçbir devirde ağarmış saçlarıyla yaşamazlar. Beyaz saçla gezme işi Müslüman olmayan tebaanın kadınlarından olmaya işaret eder. Bu nedenle Müslüman kadınlar saçlarını her zaman kına ile boyarlar. kınadan elde edilen rengi değiştirmek için kullanılan baharatlardan en çok bilineni ZERDEÇAL dır. Bu baharat saçın rengini kızıldan sarıya çeker. Saçı beyaz bir kadın hamamda sorulmaksızın Hıristiyan olarak tanımlanır. Hıristiyan kadınlara KOKANA denmektedir.

MAKYAJ; kadınlarımızın Cumhuriyet sonrasında yapmaya başladığı bir şey değildir. Makyajın o dönemdeki adı YÜZ YAPMAK tır. Yüz yapmak için en çok kullanılan malzeme RASTIK'tır. Pudra da çok kullanılmıştır. 

Aziz ve Hamit devrinde kadınların yüz yapma biçimi; pudra ile yüzü porselen gibi bembeyaz yapmak, kaş ve kirpikleri tamamen simsiyah boyamaktır. kaş ve kirpik boyamakla ünlenen kadınlar vardır. bunlar genelde fakir kadınlardır ve DÜZGÜN yapmakla ünlenmişlerdir. bu işle geçimini sağlayanlar vardır.

Hamit devrinin güzeli kesinlikle BEYAZ tendir. Esmerlik tartışmasız bir kusurdur. esmerin adı "çingen maşası"dır. İlerleyen zamanlarda buğday ten beğenilir olmuştur. sonraları esmerlik de güzellik sayılmaya başlanır. Ancak bugün bile genel beğeni Beyaz tendir. 

Hamit devrine kadar SERPME BEN pek makbuldür. Sonraları dudak üstünde tek ve belirgin bir BEN güzel sayılır. Güzellik kavramının bu evriminde belki de Fransız Mürebbiyelerin etkisi vardır. 

Kısa saç bu dönemde atlatılmış olan hastalık belirtisidir ve asla sevilmez. Saç uzundur. 

Erkeklerde sakal yerini bıyığa bırakır. Bıyıksız olmak büyük bir kusurdur. Şinasi'nin kısmen köse görünmesinin devlet memuru olmasına engel olduğu anlatılır. Erkeklerin ceplerinde her zaman bir bıyık tarağı bulunur. Bıyıktaki beyaz telller neredeyse yas sebebidir.  Kaytan bıyık, pala bıyık ve Almanlarla gelişen ilişkilerden sonra bükme veya burma bıyık moda olur.

CÜMBÜR CEMAAT sözü günlük dil içerisinde değişime uğramıştır. Sözün doğru biçimi CUMHUR CEMAAT tir. 

Gerek AZİZ devrinde gerekse HAMİT devrinde halk okuma yazma bilmediğinden Aktar dükkânlarının kapılarında, kime ait olduğunu belli etmek için; satılan ürünlerden birisi SEMBOL olarak kullanılmıştır. Bir dükkân açıldığında ilk önce kapısının üzerine örneğin Süpürge asılır. Bir diğeri yıllardır adaçayı asmaktadır. Tarif edilirken adaçaylı dükkân diye tarif edilir.

BERBER ler genelde, hem saç sakal tıraşı yaparlar hem diş çekerler hem de sünnet yaparlardı. Bazı berberler bir tür doktor gibidir. Kocakarı ilaçları ve ilkel yöntemler uygulayanlar olur.

EL ALMIŞ bazı berberlerin tedavi amaçlı olarak hastanın ağzına tükürmesi, sıra dışı olaylardan değildir.

Abdülhamit ve öncesi dönemde evin kapısının YEŞİLE boyanmasının anlamı, bu evden birinin HACCA gidip döndüğünün belirtilmesidir. Hacıdan dönenler yanlarında Zemzem suyu getirirlerdi. Bugün de getirirler. Zemzemin bir miktarı mutlaka saklanır, ölüm döşeğinde olan birilerine içirilirdi. Ayrıca hacdan TOPRAK getirmek de bir adetti. Mahallede doğum yapan kadınlara bu topraktan vermek, dönemin adetlerindendi. 

İçtiği ve emdiği Afyona rağmen söz dinlemeyen çocuklara o dönemlerde neler anlatılırdı? Bütün toplumlarda ÇOCUK bir biçimde korkutulmuştur. Batı toplumlarında da örnekleri olmalı. Abdülaziz ve Abdülhamit devrinde çocukları korkutmak için bazı öyküler anlatılmıştır. Bunlardan birini Kemal Sunal filmlerinden biliyoruz. GULYABANİ...  Umacı, hamam anası, çarşamba karısı, cellat, zindancı, bekçi baba, tımarhaneden boşanan deliler, kesik baş.... Bu isimler ağırlıklı olarak anlatı değildir. Sadece birer isimdir. Bugün bile bazılarımız bu isimlere aşinayızdır.

Kandillerde helva pişirmek ve dağıtmak geleneği Abdülhamit devrinde de vardır. Esasında bu gelenek bizlerin orta asya ve İslâm öncesi dönemlerden getirdiğimiz çok eski bir ritüeldir.

Abdülaziz devrinde özellikle İstanbul'da kullanılan büyük ihtimalle sonraları unutulan SÜBEK adında bir malzeme vardır. Kundaktaki çocuğun bacakları arasına yerleştirilen bir çeşit cam kavanoz olan sübek; çocuğun çişini beşiğe yaparak altını ıslatmasını engellemektedir. 

Bu dönemde ister zengin olsun ister fakir; bütün çocuklar haşlanmış AFYON emerek büyümektedir. AFYON, bu dönemde bütün aktarlarda bulunan bir çocuk büyütme, sakin tutma, uyutma gıdasıdır. 

Ülkemizde kadının doğum yapmasına yardımcı olan kişinin adı EBE'dir. Köy yerlerinde ebeler çoğunlukla alaylı olurlar. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bütün ülkedeki EBE, DOKTOR sayısı bir kaç yüzle ifade edilir. Abdülaziz ve Abdülhamit dönemlerinde İstanbul'da hastahanelerin sayısında bir artma görülür. Ancak İstanbul'da dahi ebe ile evde doğum yapmak yerine hastaneye gitmek bir çeşit ZÜPPE lik sayılır. 

Bir önceki kuşakta babalarımız ve dedelerimiz arasında örneğin NİYAZİ ve ENVER isimleri vardır. Bunlar RESNELİ NİYAZİ ve ENVER PAŞA'nın adının yaşatılması amaçlıdır. o kuşaklar için, bu isimler önemlidir. Bizim geleneklerimizde İSİMLE YAŞATMAK vardır. Sonra KAZIM ve FEVZİ-ler gelir. Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde son iki isim özellikle seçilmiştir. Takip eden dönemde KEMÂL adı çoğalır ki bu da Büyük ATATÜRK'ün yaşatılmasıdır.

“Mavilim kalk gidelim
Feneri yak gidelim”
Bu türkünün sözlerinde geçen “feneri yakmak” ifadesi üzerine:
Gerek Aziz devrinde gerekse Hamit devrinde İstanbul’da ve aslında ülke genelinde sokak aydınlatması bulunmamaktadır. İnsanlar bir eve misafirliğe giderken evin erkeği önde evlad ve iyal (çoluk çocuk ve eş) arkada, elde fenerlerle yürünerek gidilmektedir. Elinde fener olmadan sokaklarda yürümek, hırsızların işi olarak tanımlanır. Evlerde ayakkabılık gibi fenerlikler bulunmaktadır. Fenerler çeşit çeşittir. Genel olarak hafif malzemeden, tel veya ince çitalardan yapılan bir KÜP olan fenerin içerisinde yağlı bir fitil; bir çeşit gaz lambası veya mum vardır. Etrafı saydam bir muşamba ile örtülüdür. Bu fenerlerin işçiliği mükemmel olanları vardır. Herkes gelir durumuna göre fener edinir.
Misafirlikten kalkacak olan evin reisi “Fenerimi Yaksınlar” ricasında bulunur. Fener yakılır ve herkes yola koyulur.

Oruç ve ibadet, hilafet merkezinde umumi nazarda en dejenere şeklini almıştı. İsraf, zina, safahat, kumar, tembellik… Sonra da dindarlık taslama ve riya.
Yalnız tek bir noktada kati perhiz. Alkol…
Bunun da sebebi hükümet yasağından çok, rakının hiçbir surette giderilmesi mümkün olmayan kokusu…

Bu semtin asıl adı: CADI BOSTANI’dır. İstanbul’un piknik alanlarından biridir. Haftada bir İstanbul’dan kalkan yandan çarklı bir vapur ile gidilip yenilen içilen bir yerdir.
İstanbul’da bolca yenen soğan ve sarımsak, Hamit devrinde gözden düşmüş ve yenilmez olmuştur.

PALMİYE AĞAÇLARI Bu ağaçlar Aziz devrine kadar ülkemizde görülmez. Aziz devrinde Avrupa ile ilişkiler artmıştır. Özellikle de Fransa ile… bu dönem Fransa’da Napolyon dönemidir ve Palmiye; Napolyon’un özellikle beğendiği bir ağaçtır. Bu ağaçlar ülkemize o dönemde gelmiş ve yayılmıştır.

30 Kasım 2019 Cumartesi

Gurbet Hikayeleri (Refik Halid Karay) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Gurbet Hikayeleri

Kitabın Yazarı : Refik Halit Ka­ray

Kitap Hakkında Bilgi :

1940′da yayınlanan Gurbet Hikayeleri, Refik Halit Ka­ray‘ın Memleket Hikayeleri’nin bir devamı niteliğindedir. Mem­leket Hikayeleri‘nde memleket edebiyatını işleyen yazar, Gur­bet Hikayeleri‘nde memleket hasretini somutlaştırmıştır. Ya­bancılar arasında yaşarken edinilen yabancılaşma ve yalnızlık duygusu, ana dili kullanma hasreti bu hikayelerin temel konusunu oluşturur. Çok sade, rahat yazılmış hissi veren Refik Halit‘in bu hikayelerinde Moupassant (Klasik vaka öyküsü) tekniği kullanılmıştır.

Kitabın Özeti :

Çıban:

Hikâye, bir binbaşının dilinden anlatılmaktadır. Asker (Binbaşı), hikâyenin başında Halep çıbanının kor­kulacak bir tarafının olmadığından, hatta güzel bir bayanı da­ha da güzelleştireceğinden bahseder. Herkesin korktuğu Ha­lep çıbanından daha da korkunç bir çıban vardır: Hadramut çıbanı. Asker, başından geçen bir hadiseyi anlatmaya başlar. Bir gün, Yemen valisi ve kumandanı İzzet Paşa, onu ve yanında­kileri iki Arap emiri arasındaki kavgaya son vermek için Had­ramut hududuna gönderir.

Hadramut’a varırlar. Burası, koskoca bir çölde yer yok­muş gibi beş altı katlı binaların yapıldığı, garip bir yerdir. Yağ­mur 3-4 senede bir yağmakta, yağdığında da sel olarak gel­mektedir. Evler, âdeta bir rüzgârda toz hâline gelecekmiş gibi iğretidir. Asker, ilk geldiği gün emirin kölesi ona cibindirik içinde yatmasını söyler. Aksi hâlde Hadramut çıbanına yaka­lanabilir. Asker, çarşıda gezerken yüzünün yarısı bu çıban yüzünden yok olmuş, oyulmuş, kemikleri görünen kadınlarla karşılaşır. Çok korkar ve geceleri her yerini örterek uyur. Bir gün, alnında hafif bir kaşıntı hisseder. Bir kırmızılık vardır. Hemen, emire gider. Bir cadıya benzeyen kadın geti­rirler. Kadın, muayene ettikten sonra habis çıban olduğunu söyler. Tek bir tedavi yolu vardır. Bu uygulanmasa yüzünün yarısı ile gözünün teki bu çıbanla oyulup gidecektir. Çıban, kıvama gelince hurmalıklar altında bir döşeğe yatırılır. Cadı kadın çıbanın uç kısmına çok ince bir iğne geçirir. Bu iğneye bağlı ipi hurma ağaçlarından birine bağlar. On gün kımılda­madan yatacaktır. Hayatı bu ipliğe bağlıdır. İplik koptuğu an­da, çıban onun yüzünü ve gözünü yok edecektir. Çıbanın özünün kuruması gerekmektedir. Bu acaip tedavi süresince ip koparsa asker şakağına bir kurşun sıkarak intihar etmeye ka­rar verir. Her gün, ya yağmur yağarsa, ya kölelerden biri o uyuduğu anda başını tutmayı unutursa diye düşünerek kor­ku içinde yaşamaktadır. Kafasını robot gibi hiç oynatmamak­tadır.

Nihayet on günün sonunda cadı görünümlü kadın gelir. Özün alındığı müjdesini verir. Binbaşı, yanağında küçük bir yanığa benzeyen izi göste­rerek ‘İmparatorluk zabiti neler çeker?’ der

Eskici :

Hasan adında bir çocuk vardır ve İstanbul'da yaşamaktadır. İstanbul'da yaşarken anne ve babasını kaybetmiş, hiç yakın akrabası kalmamıştır. Yöre halkı Hasan'ı Filistin'e halasının yanına göndermeyi uygun görmüşlerdir. Hasan'ı vapura bindirip Filistin'e gönderirler. Halasının yanına giden Hasan, o yörenin diline yabancı olduğu için hiç kimseyle konuşmaz. Bir gün halasının evine ayakkabıları tamir için bir eskici gelir ve Hasan onun karşısına oturarak onu seyretmeye başlar. Daha sonra eskiciye 'çiviler ağzını acıtmıyor mu?' der. Eskici önce çocuğun Türkçe konuşmasını garipser. Daha sonra sen nerelisin diye sorar. Hasan anlatmaya başlar. Hiç durmadan konuşmaktadır. Eskiciyle beraber memleketlerinden bahsederler. Eskicinin işi bitmiş, gitme zamanı gelmiştir. Ayrılırken Hasan çok ağlar ama elinden hiçbir şey gelmez.

Köpek :

Osman memleketinden uzun süre önce ayrılır ve Lübnan'da çalışmaya başlar. Osman kimseyle konuşmayan çok yalnız biridir. Bir gün yine işe çıkmışken arkasına bir köpek takılır. Ona bakınca onunda memleketinden uzak olduğunu düşünür. Köpeğin kaderinin kendisine benzediğini düşünerek onu yanına alır. Artık her yere onunla gider olmuştur. Köpek, Osman'ın yanına geldiğinden beri kilo alır, Osman'la oynamaya onu sevmeye başlar.

Bir gün Osman'ı Lübnan'da zabitler yakalar. Yasak olarak çalıştığından dolayı onu şehir dışı etmek isterler. Ama köpeğin onunla beraber gitmesini istemezler. O zamanlar hayvanların hastalık bulaştırma tehlikesi olduğu için, onları şehir dışı etmek yasaktır. Bu nedenle Osman'ı köpeksiz şehir dışı ederler. Osman çok üzülür hatta ayrılırken köpekle bile vedalaşır. Köpek ağlamaklı olmuştur ama bir şey yapamaz. Osman'ın eski neşesi artık kalmamıştır. Kader yine ona kazığını atmıştır.

Testi:

Ömer adında bir genç Lübnan'da şoförlük yapmaktadır. Bir akşam arabasına üç bedevi biner ve ondan hemen bir doktora gitmesini isterler. Adamlardan biri nefes alırken zorluk çekmektedir. Ömer merak edip nesi olduğunu sorar. Bedevilerden yaşlıca olanı yanındakinin testisiden su içerken, testinin içine düşmüş olan bir arının boğazına kaçarak onu soktuğunu söyler.

Lübnan halkı ozamanlar hastalık bulaşır korkusuyla bardak kullanmaz, testiyle içerlerdi. Testiyle içerkende ağızdan birkaç parmak yukarıdan akıtarak içerelerdi. Bu tür olaylar orada çok sık olurdu. Adam bir ara nefes almamaya başlar. O sırada Ömer doktor yazılı bir yerde durur ve adamı içeri taşırlar. Fakat doktor birkaç saat önce hayata gözlerini yummuştur. Arı tarafından sokulan adam da aradan çok geçmeden doktorun yanında yerini alır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi :

1888'de İstanbul'da doğan Refik Halit, Ban-i Osmani serveznedarlarından, "bâlâ" rütbesine sahip  Mehmed Halid Bey'in oğludur. Vezneciler'de Şemsu'l-Maarif ve Göztepe'de Taş Mektep'te okuyan ve ayrıca özel derslerde alan Refik Halid, Mekteb-i Sultani'yi terkettiği gibi, Mekteb-i Hukuk'u da yarıda bırakıp Maliye Merkez Kalemi'ne katip olarak girdi. 1908'de katipliği bırakarak, Servet-i Fünun'da ve Tercüman-ı Hakik at'te çalışmaya başladı, bu arada kendisine ait Son Havadis adıyla bir gazete çıkardı ancak bunu on beş sayı sürdürebildi. Fecr-i Ati Topluluğu'na katıldı, Servet-i Fünun'a yazılar verdi. Kalem adındaki mizah dergisinde de "Kirpi" müstear ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. Sada-yı Millet'te, bilahare Cem'de Kirpi müstear ismiyle yazılar yazdı. Gazeteci Ahmet Samim'in 9 Haziran 1910'da İttihatçılarca katledilmesi üzerine İştirak adlı gazetenin Haziran 1910 tarihli nüshasının buna ilişkin yazılara ayrılmasını sağladı ve bu yüzden İttihat ve Terakkicilerce mimlendi. "Kirpi" müstear ismiyle yazdığı, İttihat ve Terakki Fırkası'nı yerden yere vuran yazılarını "Kirpinin Dedikleri" adıyla bir kitapta topladı ve bu arada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın elindeki Beyoğlu Belediyesi'nde yedi ay süreyle Baş katip olarak çalıştı, Mahmud Şevket Paşa'nın katlinden hemen sonra da, yargılanmaksızın Sinop'a sürüldü (1913), bilahare Çorum, Ankara ve Bilecik'e gönderildi. Bilecik'teyken ongünlük bir izinle İstanbul'a geldiğinde Ziya Gökalp'in yardımlarıyla geri dönmedi yani sürgünlüğü son buldu (1918). Robert Kolej'de bir yıl kadar Türkçe öğretmenliği yaptı, bu arada Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınlayan Refik Halid, Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı, Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919). İzmir'in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükumeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükum etini tuttuğu için, İstanbul'un işgalcilerden kurtarılışının ardından 09.11.1922 tarihinde Beyrut'a kaçtı. Yüzellilikler listesine alınması ve ihracı konusunda baskı yapılması üzerine Suriye'nin vatandaşlığını kabuletmek zorunda kalan Refik Halid, Halep'te yayımlanan Doğruyol ve Vahdet gazetelerini yönetti, bir ara kendi adına çıkardığı gazeteyi de tepkiler yüzünden kapatmak zorunda kaldı. Af Kanunuyla, 1938'de yurda dönüp, yazmaya ve geçimini bu yoldan sağlamaya devam eden Refik Halid, 18.7.1965 tarihinde İstanbul'da öldü.

ESERLERİ:

Romanları: İstanbul'un İçyüzü, Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün 1-2-3, Yeraltında Dünya Var, Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, İkibin Yılın Sevgilisi, İki Cisimli kadın, Kadınlar Tekkesi, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yonca, Sonuncu Kadeh.

Hikaye Kitapları: Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri, Kirpinin Dedikleri, Ago Paşa'nın Hatıraları, Ay Peşinde, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım, Guguklu Saat, Bir Avuç Saçma , Bir İçim Su, İlk Adım, Üç Nesil Üç Hayat, Minelbab İlelmihrab.

Bir Ömür Boyunca, yazarın 1922-1938 arasındaki sürgünlük yıllarını kapsayan anılarıdır. Ama anlattıkları bu yıllarla ve bu dönemin olaylarıyla sınırlı değildir. Beyoğlu'nun lokanta adabı, Sinop'taki sürgün dünyası kadar Resneli Niyazi'nin meşhur geyiğinin akıbetini de Refik Halid'in güzel ve özgün üslubundan okuruz. Bir Ömür Boyunca, yazarın ölümünden sonra yayınlanan en güzel ve önemli eseridir.

Gurbet Hikâyeleri (Refik Halit KARAY) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

7 Ekim 2019 Pazartesi

Ekmek Elden Su Gölden (Refik Halit KARAY) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ekmek Elden Su Gölden

Kitabın Yazarı : Refik Halit KARAY

Kitabın Özeti :

İki arkadaş mühendis Asaf Bey ve mimar Armenak Efendi Büyük Otel’de akşam çayını içmek içn otururlar. Sohbet ederlerken otele Duranbeylilerin kadınları gelir.

Duranbeyliler, Duran Bey zamanında Doğu Anadolu’dan kan davası nedeniyle güneye göçmüştür. Orada toprakları sahiplenmiş, devlete karşı koymuş ve topraklarında halka sözünü geçirmişdir. Öldüğünde çoçuklarına çok fazla toprak bırakmış. Çoçuklarından tek erkek Nazir Bey bu zenginliği sürdürememiştir. Üç kız ve üç erkek çoçuğu olmuştur.

Biraz önce gördükleri o güzel kızlar Nazir Beyin torunları ve torunlarının eşleridir. Başlarında bir kadın vardır. Bu Şahende Hanımdır. Üç kızı ve üç gelini ile otele gelip çaylarını içerler, havalarını atarlar. İki arkadaş da gelinler arasından Ferhan’ı çok güzel bulurlar. Ferhan sarışın, balık etli, güzel bir kızdır. Fakat Duranbeylilere yeni katıldığı için sosyete hayatına daha ayak uyduramamıştır. Gelinler haricindeki kızlar da kardeş değil, kardeş çocuklarıdır. Nezire aralarında en zeki olanıdır. Asaf Beye amca derve Asaf Bey de bundan çok hoşlanır. Çünkü Nezire çok güzel bir kızdır. Nezire ile biraz sohbet ettikten sonra, Nezire akşam bir davete konuk olduklarını söyler ve yanından ayrılır. Duranbeyliler kadınlar kolu otelden topluca ayrılırlar.

Davet dayı dedikleri uzaktan bir akrabanın evindedir. Evde yemek yendikten sonra bir gazinoya eğlenmeye giderler. Gazinoda tesadüfen iki yaşlı arkadaş da eğleniyordu. Onların acemiliklerini gülerek izlerler. Dayı çok hızlıdır, sırayla bütün kızları dansa kaldırır. Her seferinde Şahende Hanım alınmasın diye iltifatlar yağdırır. Ferhan dayıdan çok hoşlanır. Kocasına fiziken benzemesi onu etkiler ama kocasından daha kültürlü olduğu için onu kocasından daha iyi bulmuştur.

Eve döndüklerinde kızlardan Ferhan’a rehber olan Nebile’nin de dayının ondan hoşlandığını söylemesi, onu daha da çok sevindirir.

Sabah kalktıklarında evin halini gören Ferhan, Duranbeylilerin pasaklıklarına alıştığından görmemezlikten gelir. Ev halkı kaktığında iki köylü eve gelir. Rasih Bey’in evden gönderdiği erzakları getirmişlerdir. Eve bırakırlar ve giderler.

O gün Ferhan annesinin yanına uğrar. Eski arkadaşı Saliha da onunladır. Ferhan bazen Saliha ile dolaşır ama onu davetlere, otellere götürmezdi. Fakat Saliha da bundan memnundur. Arada bir buluşur ve gezerler.

Akşama Ferhan yine otele gider. Otelde Nezire Asaf Bey ile oturmaktadır , Ferhan’ı da yanına çağırır. Asaf bey durumdan çok memnundur, çünkü iki güzel kızla oturup sohbet etmek ve onların güzelliklerini seyretmek ona zevk verir. Biraz sohbetten sonra iki kız masadan kalkarak Şahende Hanım’ın yanına giderler. Ferhan’ın otururken aklına çiftlik hayatı gelir. Kocasından tiksindiğini ve neyapacağını düşünür. Çoçuğu olmadan başka birini bulması gerktiğini düşünür.

Ferhan ilerleyen günlerde sosyeteye tamamen ısınır. Herkesin ağzına dolanır. Beğenenler de boldur. Bir gün gazetede fotoğrafı yayınlanır. Herkesin dilinde bu fotoğraf vardır. Şahande ve kızları çekememekten sinirlenirler, kimileri de kızı tebrik ederler. Bu sıralarda Ferhan, Saim’den ayrılmayı kafasına iyice koymuştur. Numan adında bir sinemacıya aşık olur. Gizli buluşmalarla onunla evlenmeyi planlar. Avukatları hazırlarlar ve bunu aileye açıklayacağı gün, otelde Numan’ın Ankara dönüşü yaptığı kazada vefat ettiği haberini alınca bayılır ve şuurunu kaybeder. İki ay sonra hastahaneden çıkarıldığında geri dönmemek üzere ailecek çiftliğe giderler.

Aradan altı ay geçtiğinde Numan’ın babası Osman Bey Saliha’yı bulur, Ferhan hakkında bilgi alır. Saliha, Ferhan’ın Numan ölmeden önce yeni hamile olduğunu söyler ve şu anda da altı aylık hamile olduğunu söyler. Osman Bey Saliha’dan çiftliğe onun yanına gitmesini ve Saliha’ya orada ev yaptıracağını söyler. Ferhan’a yardım etmesini ister. Saliha bu teklifi kabul eder.

İki yaşlı Asaf Bey ve Armenak Efendi her zaman olduğu gibi otelde oturmuş çaylarını içerlerken, içeriye üç tane kız gelir. Bunlar yine Duranbeylilerdendir. Asaf Bey “Bir kafile gelir, bir kafile gider. Nasıl ki Duranbeylilerin çoğu ortadan kayboldu.” der.

16 Nisan 2019 Salı

Yezidin Kızı (Refik Halit Karay) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Yezidin Kızı

Kitabın Yazarı : Refik Halit Karay

Kitabın Özeti :

Hikmet Ali isminde bir mebus gemi seyahatine çıkar. Seyahati esnasında bir kadın hem güzelliğiyle, hem de yanındaki uzun sakallı adamla kürtçe konuşmasıyla ilgisini çeker. 

Aradan fazla bir vakit geçmeden bu bayan kendisiyle tanışmak ister ve ona ismiyle hitap eder. Ayrıca bayan İspanyolca ve Fransızca da konuşmaktadır. 

Zeli Yezdi adında olduğunu söyleyen bu bayan, bu durumu Hikmet Ali Bey’in de garipsediğini farkeder ve onun bu merakını giderir. Kendisi yıllar önce Yezid soyundan gelen ailesinin Arjantin’e taşındığını ve bu sebeple kürtçe öğrendiğini söyler. 

Hikmet Ali Bey bu bayandan çok hoşlanmaktadır. Onun bu gizemli şahsiyetine ve güzelliğine karşı büyük bir ilgi duymaktadır.

Fakat Hikmet Ali Bey onun bir casus olduğunu düşünerek, bir yandan da bu tanışmadan endişe duymaktadır. Bayan; Türkiye, Suriye ve Irak hakkında sorular sormaktadır. Zeli, Hikmet Ali’nin bu durumdan rahtsız olduğunu anlayınca ona amacını açıklar. Şu an seksenbin civarında kalan Yezidi halkını uygun bir toprak parçası üzerine yerleştirip, huzur içinde yaşamalarını sağlamak istediğini söyler. 

Hikmet Ali onu hoş bulmasının da etkisiyle, kötü bir niyetinin olmadığı hissine kapılır. Zeli gemi seyahatinden sonra onu arayacağını ve ona ileride çok ihtiyacı olacağını söyler. Bu ikili gemide çok güzel anlar yaşar. 

Zeli, Hikmet Ali’yi köyünden aldırarak Suriye’de Pamir denilen yerine çağırır. Oradan da Yezidi halkının yaşadığı yerlere götürerek amacını daha ayrıntılı bir şekilde anlatır. Ona aşık olan Hikmet Ali ona yardımcı olup olamayacağına karar veremez. 

Şeyh Şemun adında Zeli’nin hertürlü işinde yardımcı olan kişiyle Hikmet Ali arasında bir soğukluk vardır. Uzun yolculuk ardından, Şeyh Şemun dayanamayarak ona hakikati açıklar. Zeli’nin bir akıl hastası olduğunu ve kendisinin de onun kocası Senyor Alfonso olduğunu açıklar. Hikmet Ali hayal kırıklığına uğrar ve zor da olsa Zeli’ye bu teklifini kabul edemeyeceğini söyler. Herkes kendi yoluna gider.

Yazar Hakkında Kısa Bilgi -
Refik Halid Karay

1888′de İstanbul’da doğan Refik Halit, Bank-i Osmani serveznedarlarından, “bâlâ” rütbesine sahip Mehmed Halid Bey’in oğludur. Vezneciler’de Şemsu’l-Maarif ve Göztepe’de Taş Mektep’te okuyan ve ayrıca özel dersler de alan Refik Halid, Mekteb-i Sultani’yi terkettiği gibi, Mekteb-i Hukuk’u da yarıda bırakıp Maliye Merkez Kalemi’ne katip olarak girdi.

1908′de katipliği bırakarak, Servet-i Fünun’da ve Tercüman-ı Hakikat’te çalışmaya başladı, bu arada kendisine ait Son Havadis adıyla bir gazete çıkardı ancak bunu on beş sayı sürdürebildi. Fecr-i Ati Topluluğu’na katıldı, Servet-i Fünun’a yazılar verdi. Kalem adındaki mizah dergisinde de “Kirpi” müstear ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. Sada-yı Millet’te, bilahare Cem’de Kirpi müstear ismiyle yazılar yazdı.

Robert Kolej’de bir yıl kadar Türkçe öğretmenliği yaptı, bu arada Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınlayan Refik Halid, Damat Ferit Paşa’nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı, Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919). İzmir’in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükumeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükumetini tuttuğu için, İstanbul’un işgalcilerden kurtarılışının ardından 09.11.1922 tarihinde Beyrut’a kaçtı. Yüzellilikler listesine alınması ve ihracı konusunda baskı yapılması üzerine Suriye’nin vatandaşlığını kabul etmek zorunda kalan Refik Halid, Halep’te yayımlanan Doğruyol ve Vahdet gazetelerini yönetti, bir ara kendi adına çıkardığı gazeteyi de tepkiler yüzünden kapatmak zorunda kaldı.

Af Kanunuyla, 1938′de yurda dönüp, yazmaya ve geçimini bu yoldan sağlamaya devam eden Refik Halid, 18.7.1965 tarihinde İstanbul’da öldü.

ESERLERİ


Romanları:İstanbul’un İçyüzü,Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün 1-2-3, Yeraltında Dünya Var, Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, İkibin Yılın Sevgilisi, İki Cisimli kadın, Kadınlar Tekkesi, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yonca, Sonuncu Kadeh.

Hikaye Kitapları:Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri.
Kirpinin Dedikleri, Ago Paşa’nın Hatıraları, Ay Peşinde, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım, Guguklu Saat, Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, İlk Adım, Üç Nesil Üç Hayat, Minelbab İlelmihrab.

5 Nisan 2019 Cuma

Bugünün Saraylısı (Refik Halit KARAY) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı :
BUGÜNÜN SARAYLISI

Kitabın Yazarı :
Refik Halit KARAY

Kitabın Konusu :

Orta gelirli İstanbul’da yasayan bir aileye, sonradan görme zengin bir akrabanın kızı olarak gelen bir kız ve bu ailenin yargı değerlerini nasıl alt üst edişi konu ediliyor.Kızın aileye gelir olarak sağladığı katkılar,kaprisleri ve güzel olmasından dolayı bir çok talip çıkması aile içinde nasıl etkiler yaptı anlatılıyor.

Kitabın Özeti :

Postacının bile pek seyrek uğradığı evlerine postacı bir gün bıraktığı mektup evde şaşkınlık uyandırır. Mektupta Ata Efendinin teyze oğlu Yaşar kızını İstanbul’a yollayacağı yazmaktadır. Ayrıca yanında üç yüz lira göndermektedir. Böyle bir şeyi istemeyen Ata Efendi evde oluşabilecek problemlerden kaygılanmaktadır. Ama zengin olan teyze oğlunun göndereceği para hiçte göz ardı edilecek bir miktar değildir. Ayrıca kız güzel ise evde bulunan huzurun kaçabileceğini düşünmektedir.

Ayşen emrivaki bir şekilde gelir. Evde tahmin edilenden çok farklı bir kız çıkar karşılarına. Oldukça güzel olan kız evdekilerde dahil olmak üzere bir çok kişinin ilgisini kazanır. Eve yeni bir gelir kapısı da açılmış olur. Yaşar’ın İstanbul’daki iş ortaklarından da kızın geçimi için para vermektedirler. Ata Efendi’de kıza tutulur bu arada. Ata Efendi çalıştığı yerde güvenilir birisidir. 

Bir gün patronun oğlu Ayşen ile tanışır. Bu da iş yerinde Ata Efendi’ye bir karizma kazandırmıştır. Ata Efendi patronu ve patronun oğlu ile daha sık bir araya gelirler ve patronun oğlu Rüştü kıza taliptir. Rüştü ile Ata Efendi oldukça ahbap olurlar. Ata Efendi terfi eder. Rüştü bir yere götürse Ata Efendi ve ailesine kimseye para ödetmez ve bir zengin gibi yaşamaya başlarlar. Daha sonra elçi Sait Reşit ile ilişkisi olan Ayşen yanlış bir karar verir ve elçi ile evlenerek yurt dışına çıkarlar.

Ayşen bu ilişkiden mutlu olmaz ve Rüştü ile Ata Efendi kızı geri döndürmek için uğraşırlar. Ayrıca evde kız gidince eski haline dönmüş parasızlık baş göstermiştir. Kız da geri dönmek istemektedir. Evdekiler kızı özlemişlerdir. Ayşen geri döner. Patronun oğlu Rüştü ile evlenir. Böylece herkesin istediği olmuş olur.

Kitabın Ana Fikri :

Para ve fiziki güzellikler insanların hayatına olumsuzluk ve huzursuzluk getirebilir.Bu gibi güzellikleri olması gerektiği gibi karşılamalı ve ne oldum delisi olmadan bunlardan faydalanılmalıdır. Çıkar her ne olursa olsun ahlaki değerlerden taviz verilmemelidir.

Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirmesi :

Ata Efendi : Evin babası.

Üftade Hanım : Evin annesi.

Feride : Ata Efendi’nin Kızı.

Atıf : Ata Efendi’nin Damadı.

Yaşar : Ata Efendi’nin teyze oğlu.

Ayşen : Yaşar’ın Kızı.

Rüştü : Ata Efendi’nin patronunun oğlu.

İsmail : İşyerinin katiplerinden.

Mesture Hanım : İsmail beyin hanımı.

Berin : Mesture hanımın kardeşi.

Deniz : Berin hanımın kızı.

Alımsızoğulları : Yaşar Beyin ortakları.

Sait Reşit Bey : Mısır elçisi.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi : Refik Halit Karay

1888 yılında Beylerbeyi’nde doğan Refik Halid, 18. yüzyıl sonlarında bir kolu Mudurnu’dan İstanbul’a göçen Karakayış ailesindendir. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i Hukuk’ta okuyan yazar, Meşrutiyet sıralarında gazeteciliğe başlamıştır. Kısa sürede üne kavuşmuş, Fecri Ati edebiyat topluluğu kurucularından olmuştur. Kirpi adıyla taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu İttihat Ve Terakki hükümetince Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderilmiş, ancak 1. Dünya Savaşı’nın son yılında İstanbul’a dönebilmiştir. Dönüşünde bir süre öğretmenlik yapmıştır. Başyazarlık ve Posta-Telgraf Genel Müdürlüğü yapan Refik Halid, bu ara tanınmış Ay dede mizah dergisini de çıkarmıştır.

Bazı siyasal davranışları yüzünden memleketten ayrılmak zorunda kalan yazar, Halep’e yerleşerek Vahdet gazetesini çıkarmıştır. Hatay’ın Türkiye topraklarına katılmasında katkıları olmuştur. 1938 yılında yurda dönen Refik Halid, çeşitli dergi ve gazetedeki günlük yazıları ve 20 kadar romanı ile yaşamını sürdürmüştür. 1965 yılında ölen yazar;tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti ile ün yapmış, Modern Türk Edebiyatı’nın temel taşlarından biri olmuştur.

28 Mart 2019 Perşembe

Gurbet Hikâyeleri (Refik Halit KARAY) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı


1) Refik Halit KARAY’ ın “Gurbet Hikâyeleri” adlı kitabındaki hikâyelerin hangisinde “Bir askerin kendisine verilen altını Emir Sadun’a götürülüşü” anlatılmaktadır?


a) Hülle
b) Akrep
c) Antikacı
d) Güneş
e) Eskici

2) Romandaki hikâyelerin hangisinde “ Bazı erkeklerin kötü bir kadın uğruna nasıl zor durumda kaldıkları ve öldükleri” anlatılmaktadır?


a) Fener
b) Yara
c) Gözyaşı
d) Hülle
e) Keklik

3) 
Romandaki hikâyelerin hangisinde “Annesini ve babasını kaybeden Hasan’ın halasının yanına gönderilişi ve orada yaşadığı yurt sevgisi” anlatılmaktadır?

a) Yara
b) Kaçak
c) Eskici
d) Hülle
e) Gözyaşı

4) Romandaki  “HÜLLE” adlı hikâyenin konusu aşağıdakilerden hangisidir?

a) Kendisini Afgan bir antikacı olarak tanıtan Şeyh Afgani’nin aslında İngiliz askeri olması.
b) Bir adamın gittiği bir evde yaşadığı evlilik oyunu.
c) Bir Türk mahkûmun hapishaneden kaçış öyküsü ve bir aileye sığınması.
d) Arap aşiretleri arasındaki yağmalamalardan kurtulan dört bedevinin bir Türk’ün yanına sığınması.
e) Fakir bir çocukla sefil bir köpeğin acı durumları, birbirlerine olan sevgileri ve ayrılma hikâyeleri.

5) Romandaki  “YARA” adlı hikâyenin konusu aşağıdakilerden hangisidir?

a) Kendisini Afgan bir antikacı olarak tanıtan Şeyh Afgani’nin aslında İngiliz askeri olması.
b) Bir adamın gittiği bir evde yaşadığı evlilik oyunu.
c) Bir Türk mahkûmun hapishaneden kaçış öyküsü ve bir aileye sığınması.
d) Arap aşiretleri arasındaki yağmalamalardan kurtulan dört bedevinin bir Türk’ün yanına sığınması.
e) Fakir bir çocukla sefil bir köpeğin acı durumları, birbirlerine olan sevgileri ve ayrılma hikâyeleri.

6) Romandaki  “ KÖPEK ” adlı hikâyenin konusu aşağıdakilerden hangisidir?

a) Fakir bir çocukla sefil bir köpeğin acı durumları, birbirlerine olan sevgileri ve ayrılma hikâyeleri.
b) Kendisini Afgan bir antikacı olarak tanıtan Şeyh Afgani’ nin aslında İngiliz askeri olması.
c) Bir Türk mahkûmun hapishaneden kaçış öyküsü ve bir aileye sığınması.
d) Arap aşiretleri arasındaki yağmalamalardan kurtulan dört bedevinin bir Türk’ün yanına sığınması.
e) Zincire mahkûm azgın bir köpeğin iki günlük özgürlükten sonra eski vahşiliğinden kurtulması.

7) Refik Halit KARAY’ ın “Gurbet Hikâyeleri” adlı eserinde
“Hasan / Emir Sadun / Ebu Ali / Osman” dizilişindeki kahramanların bulunduğu hikâyeler, aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir?


a) Antikacı / Kaçak / Hülle / Testi
b) Eskici / Güneş / Fener / Köpek
c) Antikacı / Akrep / Keklik / Fener
d) Yara / Zincir / Gözyaşı / Antikacı
e) Kaçak / Çıban / Köpek / Yara

8) Refik Halit KARAY’ ın “Eskici” adlı hikâyesine adını veren kahraman, Filistin’ in bu ücra kasabasına nereden gelmiştir?

a) İstanbul
b) İnegöl
c) İznik
d) Adapazarı
e) İzmit

9) Refik Halit KARAY’ ın “Eskici” adlı hikâyesinin kahramanlarından Hasan, İstanbul’dan bindirildiği vapurdan nerede iner ve sonraki yolculuğunu ne ile yapar?

a) Hayfa / deve
b) Hatay / tren
c) Hayfa / tren
d) Hatay / deve
e) Hayfa / at

10) Refik Halit KARAY’ ın “ Köpek” adlı hikâyesinde mekân aşağıdakilerden hangisidir?


a) Suriye
b) Lübnan
c) Filistin
d) Hicaz
e) Yemen

11) Refik Halit KARAY’ ın “ Testi” adlı hikâyesinin kahramanı gencin adı nedir?

a) Hasan
b) Osman
c) Ebu Ali
d) Ömer
e) Emir Sadun

12) Refik Halit KARAY’ ın “ Testi” adlı hikâyesinin kahramanı Ömer’ i aşağıdakilerden hangisi tanımlar?

a) Çok duygusal bir yapıya sahip, hayatta başından geçen olaylardan sonra kimseye güveni kalmamış, ama sevgiye sevilmeye muhtaç biridir.
b) Hayatta öylesine yaşayan, memleketinden uzun süre önce ayrılmış işini çok iyi yapan ve memleketlilerine karşı çok iyi davranan biridir.
c) Kendi halinde, sevecen, yardımsever ve yaşamaktan zevk alan biridir. Başından geçen olaylar onu derinden etkilemişse de, hayata bağlılığı fazla zayıflamamıştır, memleket hasretiyle yanıp tutuşmaktadır.
d) Arap aşiretleri arasındaki yağmalamalardan kurtulan dört bedevinin yanına sığındığı yardımsever bir Türk.
e) Küçük yaşta memleketinden ayrı düşmüş, çok iyi araba kullanan, bilgili, kültürlü ve görmüş geçirmiş birisidir.


Cevap Anahtarı :

1-D   2-E   3-C    4-B     5-D     6-A
7-B   8-E   9-C   10-B   11-D   12-E

Gurbet Hikayeleri (Refik Halid Karay) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...