Kitap Sınavı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Kasım 2020 Pazar

thumbnail

11. Peron - Gökhan Duman - 12 işçi Köln’de bir pansiyonda kalıyorduk


“Eşim Almanya’ya gidiyorum dediğinde hiç ses etmedim. Adını ilk defa duyuyordum. Yolculuk trenle üç gün sürüyor dediği o an anladım. Demek benden bu kadar uzağa gidiyordu.”

“Eşimden bant gelmiş, bütün ev teybin başındayız. Eşim bantta ‘iyisiniz inşallah’ diyor bütün ev ‘iyiyiz iyiyiz’ diyor, ‘köye kar inmiştir’ diyor, herkes ‘indi indi’ diyor. En son anasını, babasını herkesi andı, kalanlara da hasretle selam ederim dedi. İşte o kalan bendim.”

“Bazı aileler vardı hani, çok önemsenmezdi. Ama her bayram kapınızı çalar, az oturup giderdi. Biz işte o aileydik.”

“18 yıl Essen'de çalıştık ama adres sormadan bir yeri bulamıyorduk. Biz hep şehrin altını gördük, üstünü görmedik ki bilelim."

"O zamanlar tek firma vardı, o götürüyordu cenazemizi memlekete. Ama hafta sonu kapalıydı. Biz de ne yapalım, inşallah hafta içi ölürüz diyorduk."

Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)

12 işçi Köln’de bir pansiyonda kalıyorduk.

Bizim pansiyonun en yaşlısı Muharrem abinin okuma yazması yoktu.

Bir gün elinde mektupla geldi, ‘Yengen yollamıştır belki şunu bana okur musun Bayram?’ dedi.

Bir kıyıya geçtik, mektubunu tane tane okudum.

Yenge yollamıştı...

Hem dinledi, hem ağladı.

Birkaç gün sonra ‘Bir de cevap yazalım Bayram’ dedi.

Oturduk iki sayfa yazdık.

Gel zaman git zaman bu iş benim üstüme kaldı.

İki haftada bir mektup okuyup cevap yazıyorduk.

Artık aileden biri sayılırdım, her şeylerini biliyordum.

Son mektupta Muharrem abinin hanımı ‘Sağ olsun bizim komşunun kızı Gülizar ne zaman istesem sana mektup yazıyor’ diye not düşmüş.

Meğer yengenin de okuma yazması yokmuş, o da tanıdık birine yazdırıyormuş. Muharrem abi cevabi mektubunda şöyle yazdırdı:

‘Allah razı olsun bizim Bayram da beni kırmıyor, hem okuyor hem yazıyor.’

İşte her şey o günden sonra başladı.

Ben Muharrem abiden habersiz mektubun sonuna ‘Gülizar Hanım yazınız pek güzelmiş, okunması çok kolay’ minvalinde bir not düşünce o da bana bir şeyler yazdı.

O notlar zamanla çeyrek sayfa, hatta yarım sayfayı bulmaya başladı.

Tabi ne Muharrem abi, ne de yenge hanım bu durumdan haberdar.

Öyle öyle biz işi büyüttük. Gülizar ailesinden çekindiği için kendi ismine mektup yazamıyordum.

Muharrem abinin mektubunun bir kısmını kendime ayırıp öyle haberleşebiliyordum.

O da aynısını bana yapıyordu. Yani onların 'gurbet mektupları' bizim de 'aşk mektuplarımız' olmuştu aynı zamanda.

Çok vakit geçmeden konuyu Muharrem abiye açtım.

‘Ulan Bayram ben bir söylüyorum sen üç yazıyordun meğer ondanmış’ dedi, gülüştük.

Gülizar’ı istemeye gittik, dört ay içinde evlendik çok şükür. Ama o mektupları bize vermediler.

Aşk mektuplarımız onlarda kaldı.?
thumbnail

Kafka'nın Bebeği - Parkta Bebeğini Kaybeden Küçük Kız ve Franz Kafka'nın Yazdığı Mektuplar - Gerd Schneider



1923. Berlin'de bir park. Küçük bir kız çocuğu kaybolan bebeğinin arkasından ağlarken, parkta karşılaştığı siyah giyimli, ince yapılı, kibar bir adam onu avutmaya çalışır. Herhangi biri değildir bu adam, Franz Kafka'dır. Ağır hasta olan ünlü yazar küçük kızı çektiği üzüntüden kurtarmak için çok özel bir çözüm üretir. Her gün parka gelir, kendi yazdığı bir mektubu getirir ve bunu kaybolan bebeğin gönderdiğini söyler. Günlerce buluşur bu iki sıra dışı kişi ve aralarında tuhaf bir arkadaşlık gelişir. Bu özel mektupların yalnızca küçük kıza değil, Franz Kafka'ya da yardımı olacak, sayılı günleri kalan yazar kısa süreliğine de olsa hayata sarılacaktır; ancak günün birinde beklenmedik bir olay bu arkadaşlığın sürmesini zora sokar.

Büyük yazarın hayatının son haftalarını, gerçek bir olaydan yola çıkarak ve biyografik bilgilerle donatarak anlatan bu roman Kafka okuru için gerçek bir sürpriz.
(Tanıtım Bülteninden)

Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan Franz Kafka günün birinde Berlin'de rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta küçük bir kıza rastlamış. Kız ağlıyormuş. Çünkü oyuncak bebeğini kaybetmiş ve bu onu çok üzmüş. 

Kafka, bebeği onunla birlikte aramayı önermiş. Beraber uzun süre bebeği aramışlar ama başarısız olmuşlar. Aramanın sonunda ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler. Ağır hasta olan ünlü yazar küçük kızı çektiği üzüntüden kurtarmak için çok özel bir çözüm üretmiş.

Sonra Kafka vakit yitirmeden eve koşup bir mektup yazmaya başlamış. Bebek tekdüzelikten, hep aynı insanlarla yaşamaktan bıkmış, artık dünyayı gezmek, yeni arkadaşlar edinmek için seyahate çıktığını yazmış. 

Parkta küçük kızla tekrar buluştuklarında bebeği aralar ve yine bulamamışlar. Kafka mektubunu küçük kızın kendisine okumuş; “Lütfen benim için kederlenme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.” diye de eklemiş mektubun sonuna. Bu birçok mektubun ilkiymiş. 

Kafka, küçük kızla her buluştuğunda kızın oyuncak bebeğinin hayali maceralarını özenle yazdığı mektuplardan ona okurmuş. Küçük kız da bu şekilde avunurmuş. Derken gün gelmiş, görüşmelerin artık sonu gelmiş. 

Kafka, son görüşmede küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. Küçük kız, aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. Bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş: “Yolculuğum beni çok değiştirdi.” 

Uzun yıllar sonra, artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız, gözü gibi baktığı bebeğinin, gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulmuş. Kısaca şöyle yazmaktadır : “Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek.” 

Kafka hakkında bu hikayeyi daha önce okudunuz mu bilmiyorum ama okuduysanız bile dahası var bu hikaye hakkında. Peki ya Kafka'nın son eserini bu küçük kızın yüzünü güldürmek için yazdığını söylesem. 

Oyuncak bebeğini kaybettiği için hıçkıra hıçkıra ağlayan bir küçük kızın yüzünü güldürmek, onu yeniden hayata bağlamak için bir eser yazar mıydınız? Franz Kafka yazmış. 

Gert Schneider’ın Kafka’nın Bebeği adlı romanında bunları daha ayrıntılı olarak bulabilirsiniz. 

"Hayatının son yıllarını Berlin’de geçiren büyük yazar Franz Kafka hergün yaptığı gibi parkta yürüyüşüne çıkmış. Tabi onca işine gücüne, onu hızla tüketen hastalığına rağmen Kafka'nın bu mektup yazma işine girmesi garibime gitmedi de değil hani. Son günlerini birlikte geçirdiği sevgilisi Dora Diamant “Sadece küçük bir kızı kandırmak için değil, eserlerini yazarkenki ciddiyetle, adeta yazınsal bir tutkuyla yazıyordu” diye anlatıyor bu durumu."  

Yani Kafka son büyük eserini, 1923’te, küçük bir kızın gözyaşlarını dindirmek için yazmış aslında. 

Dora Diamant’ın röportajlarında ve yazılarında anlattıklarına göre, Kafka aksatmadan her gün parka gidip kıza yeni mektuplar okuyor, bebeğin büyüyüp okula gitmesini, yeni insanlarla tanışmasını anlatıyormuş. Amacı küçük kızı, bebeğin hayatından tamamen çıkacağı âna hazırlamakmış. Sonuncu mektupta bebeği evlendirmiş, hatta ona gayet şenlikli bir düğün merasimi tasarlamış. 

Kafka'nın bu küçük kızla birkaç ay süren ve rivayet olabilir şüphesi hala bulunan hikayesi Gerd Scheneider tarafından "Kafka'nın Bebeği" adıyla romanlaştırıldı. Bu romanda Kafka'nın kayıp el yazmalarını, mektuplarını ve eserlerini gün ışığına çıkarmayı, hayatının gölgede kalmış noktalarını aydınlatmayı amaçlayan "Kafka Projesi" kapsamında yazıldı. 

Bilindiği üzere Kafka'nın eserlerinin çok azı elimizde. Eserlerinin bir kısmını kendisi yakmış, bir kısmı da ailesinden geri kalanların Nazi kamplarında öldürülmesinden dolayı ulaşılamamıştır. Şimdilerde Kafka uzmanları ve okurları, yazarın son aylarını birlikte geçirdiği sevgilisi Dora Diamant tarafından aktarılan bu hikayenin somut kanıtlarını, yani bebeğin ağzından küçük kıza yazılan mektupları bulmanın peşinde… 

O zamana dek, Gert Schneider’ın kısmen belgeleri tarayarak, kısmen de hayal gücünü kullanarak yazdığı romanı okuyun derim. Edebiyatın kimi zaman hayat kurtaracak kadar güçlü olabildiğini görmek için okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Tabi araştırdığınızda göreceksiniz ki bu hikayeyi ilk yazan Gert Schneider değilmiş. 

Evet, bu hikayeye Paul Auster "Brooklyn Çılgınlıkları" adlı romanında da yer vermiştir. Paul Auster bu olaya: “Küçük kız, yazı sayesinde sayesinde bebeğini özlemekten, aramaktan vazgeçmişti. Kafka, bebeğin yerine başka bir şey vermişti ona. Bir hikâyesi vardı artık. İnsan bir hayal âleminde, bir hikâyenin içinde yaşayabilecek kadar şanslıysa eğer, gerçek dünyanın acıları sona erer. Hikâye devam ettiği sürece gerçek yoktur.” diyerek yer vermiştir. 

Bu olayı aslında Kafka açısından da değerlendirmek gerekiyor ki bu arkadaşlık ve mektuplar sayesinde tekrar yazma tutkusuna sarılmıştır. Ölümün pençesinde olan bir yazar için hayatına daha bir şevkle bağlanmasını sağladığı görüşündeyim. Yani bu mektup yazma hem küçük kız hem de Kafka için hayatlarına devam etmeyi sağlayan yararlı bir olaydır. 

Sonuç olarak bu hikaye gerçek de olsa, sadece iyi niyetli bir rivayetten ibaret de deseler, gerçekten güzel. Bizde uyandırdığı duyguların gerçekliğini biliyoruz. 

Kitaptan alıntı; 

Yere düşen bir çocuk, ortamdakileri kahkaya boğmuşken Franz, alçak ama kararlı bir sesle “Ne kadar da ustalıkla düşüp ve ne kadar da ustalıkla ayağa kalktın sen öyle!” der. Sessizleşir herkes."

1 Kasım 2020 Pazar

thumbnail

Lata Şiba - İki Kent Arasında (İrem Uşar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı : LataŞiba

Kitabın Yazarı : İrem Uşar

Kitap Hakkında Bilgi:

Çocuk edebiyatının dikkati çeken genç yazarlarından İrem Uşar, birbirine zıt kentlerde yaşayan ve yasak olanı keşfetmek için benzer duygularla yola çıkan iki çocuğun, tehlikeli olduğu kadar eğlenceli hikâyesini anlatıyor. Herkesin zayıf, her yerin dapdar ve eğlenceli her şeyin yasak olduğu Şiba'da yaşayan Dara da; hayatın yemek, eğlence ve tembellik üzerine kurulu olduğu Lata'da yaşayan Şlopgen de, günün birinde kentlerini çevreleyen yüksek duvarların ardında ne olduğunu merak ederler. Katı kurallarla tektipleştirilmiş toplumlarda birbirinden habersiz büyüyen iki kahramanın yıllar önce bir belediye başkanının kaprisi sonucu ikiye bölünen Lataşiba'yı bir araya getirme girişimlerini etkileyici bir kurguyla aktaran roman, Bilge Yarasa ve Ressamlar adlı ressam gibi renkli karakterlerle bezeli. Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) Yılın En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı 2011 Jüri Özel Ödülü sahibi yazarın, yalın bir dille kaleme aldığı kitaba, Sadi Güran'ın özgün desenleri hayat katıyor. Hem çocukları hem de yetişkinleri tektipleştiren ve ötekileştiren kurallar üzerine düşünmeye davet eden modern bir masal.

Bir yanda Genişler'in kenti Lata'da yaşayan Şlopgen; diğer yanda Darlar'ın kenti Şiba'da yaşayan Dara. Birbirinden habersiz iki çocuk. Genişler'in Lata'sında hayat yirmi top dondurma gibi; Darlar'ın Şiba'sındaysa her şey solucan gibi ince ve uzun. Eski bir kitap ve festivalde kendini gösteren bir gölge, Şlopgen'le Dara'nın dikkatini çekince olan olur! Yaşamlarının ve kentlerinin sınırını belirleyen yüksek duvarın ardında ne vardır acaba?...
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti:

İnsan, dilediği her şeye sahip olabillir. Derde, tasaya yabancı olarak sonsuz bir keyif diyarında yaşayabilir. Geniş soluklar alabilir, ağız dolusu gülebilir. Ya da istediklerini bulamayabilir yamacında. Tükenmez kurallar arasında sıkışıp soluksuz kalabilir; kocaman gölgeler altında bunalıp gülümsemeyi unutabilir. İnsan hep aynı kalabilir ya da her an değişebilir. Bambaşka yerlerde, bambaşka şartlarda yaşayan insanları bulutların üzerine çıkarabilen tek birşey vardır: Hayallerinin peşinden gidip, maceraya atılmaktan çekinmemek.

Darlar Kenti Şiba’da insanlar, göğe yaklaşan ince uzun binaların daracık pencerelerinden izliyorlar dünyayı. Nehri fanustan akıtıyorlar, sokak hayvanları bu şehrin kaldırımlarına yabancı. Şiba Kenti, kurallar ve tükenmez yasaklardan inşa edilmiş upuzun bir anıt sanki. Herkes incecik burada; yemek yiyip kilo almak yasak, bağırarak şarkı söylemek de. Gülmeye pek ihtiyaç duymuyorlar, ağaçlara da öyle… Öylesine ezbere ve ağır bir hayat ki bu; saatlerde yelkovan yok. Bu kentte yaşayan herkes gibi incecik olan kahramanımız Dara’nın okulu da şehrine uygun; sınıflar, kağıtlar herşey ince ve uzun. Öğrenciler okuldan sonra topluca kütüphaneye gidip, yaşadıkları yer dışında fazlasını bilmeye ihtiyaç duymamaları salık veren kitaplar okuyorlar. Dara, kütüphanenin beş yüzüncü katına çıkmayı seviyor en çok, çünkü yasaklardan bir nebze olsun uzaklaşabildiği tek yer burası. Hayalleri, merakları, kalbi küt küt atsa da yasakları çiğnemenin verdiği mutlulukla Dara “geniş” diyebiliyor burada. Geniş kelimesini kullanmak, bu kentteki, en büyük yasak. Halkın belki de başka türlüsünü bilmediğinden huzurla devindiği bu düzen; ilginç, gülümseten şeylerin ancak rüyalarda çıkageldiği bu kent Dara’yı sıkıyor aslında, ardında yeni bir şeyin olmadığı söylenen surların öbür yanını görebilmeyi, rüzgarı hissetmeyi, bu uyuşukluğa son vermeyi istiyor içten içe. Sandığı kadar yalnız olmadığını, ceza almaktan pek de çekinmeyen arkadaşı Darfıl’ın da aynı kata konuk olmasıyla anlıyor. Darfıl’ın elinde daha önce karşılaşmadıkları “yasak kitap”tan bir sayfa, Dara’nın elindeyse surların diğer tarafına ait olduğunu düşündüğü bir baca resmi. Bu iki sıradışı şey muhakkak ki bağlantılı onlara göre. Yasak kitabın sayfasında, çok eskiden yaşamış gezgin bir Şiban’ın kehaneti:

“İki çocuk göbekten bağlanacak

Tırtıllar kelebek olacak,

Gündüz geceyi,

Gece gündüzü tanıyacak

Çilingir göründüğünde

Denge yatıya kalacak”

Bu hayret ve merak kokan ortama bir de fanusla kaplı nehirden nasıl çıktığı anlaşılamayan cam kurbağası konuk olunca maceraya atılmak kaçınılmaz oluyor haliyle. Cezaları göze alıp kurulan tehlikeli planlar mı dersiniz; bilgece yanıtlar alınan ziyaretlerle dizginlenemeyen meraklarını tepeye tırmandırmak mı… Dara ve Darfıl, arkadaşları hayatlarına çizgilere basmadan devam ederken, maceraya doğru koşuyorlar. Ve gözleri o güne dek gördükleri en büyüleyici görüntüyü armağan ediyor onlara: “Ötekiler”in şehrini, surların öte yanını. Geniş çayırlar, sınırsız gülümsemeler, hesapsız uykularla bezenen; Şiba’nın bilgesi Kör Yarasa’nın “Ahhh, güzeller güzeli Lata” diye yad ettiği kenti; Genişler’in kentini yani..Şlopgen, bu güzel kentteki neşeli ve geniş kahramanımız; kocaman sınıfında yüzlerce arkadaşıyla birlikte kahkahalar atarak şarkılar söylüyor. Herkesin hep güldüğü, çok güldüğü, bol bol yemek yediği, amaçsızca gezindiği, dilediğince uyuduğu, yüzdüğü, özgürce keyif çatılan bir kent Lata. Yemyeşil çayırlara yayılan geniş ve kısa evlerde yaşayan Latanlar, ağaçlarda cıvıldayan kuşlarla, kentte dolanan türlü çeşit hayvanla haşır neşir; aceleye getirmeden yaşıyorlar hayatlarını. Hızlı harekete lüzum yok, çalışmak çok da gerekli değil. Kural yok, ceza yok, yasak yok. Her nefeste sanki “İçinden geleni yap, bolca gül; ye, iç genişle,geniş giyin, geniş zamanlarda yaşa” diyor bu kentin sakinleri. Lata’da darlık yasak değil ama makbul da değil elbet. Şiba ne kadar darsa, Lata her açıdan o kadar geniş.

İki kentin belki de benzeşen tek özelliği, zaman kavramının bir hayli karışmış olması. Lata’lılar bu karışıklığın Ay’ın kentlerini uzun zamandır ziyaret etmemesine neden olduğunu düşünüp, onu karşılamak için şenlik düzenliyor ve Şlopgen’e oluyorsa işte o şenlikte oluyor. Kentin bilgesi Ressamlar (çoğul, evet) şenlik için yaptığı harikulade resmin üzerine, surların ardındaki “öteki” kentin ince uzun gölgesinin düşeceğini bilmiyor, elbette. Şlopgen’le onu buluşturan da bu ortak şaşkınlık işte. Gölgenin görülmesinin ardından gelen inkarlar ve kentte o güne dek adı geçmeyen yasakları, ikisi dışında herkesin anında kabullenmesine duydukları kırgınlık bir de. Şaşkınlık, merak ve Ressamlar’ın ağzından dökülen müthiş sırlar Şlopgen’e cesaret kuşandırıyor. Yardım istediği arkadaşı Yumgen; eğlenceden uzaklaşmaya pek yanaşmayınca, gölgenin sırrını çözmeyi kafaya takan kahramanımız ne yasaklardan çekiniyor, ne keyifli hayatının cazibesine kanıyor. Sonrası öyle bir macera ki...

Şiba’nın anlatıldığı bölümde, resmi ideolojinin nasıl kök salıp güçlendiği hikâyeye ustalıkla yerleştirilmiş. Fantastik bir evrende çok tanıdık unsurlarla karşılaşıyoruz. Tabiri caizse, doğru belletilen tüm saçmalıkların mantıklı bir açıklaması yapılmış; kent kütüphanesi ideolojiyi besleyen kitaplarla donatılmış. En önemlisi de Dara’nın bütün bu tuhaflıkları normalleştirmiş olması. Kentini öyle tatlı anlatıyor ki, “Güneş o zararlı ışınlarıyla evlerimizde gezemez,” ya da “Tüm yollara beton döktük, artık kimsenin ayakkabısı yağmurda çamurlanmıyor,” diyor mesela. Elbette hiç şaşırmıyoruz çünkü Dara içine doğduğu doğrulardan başka bir hayatın mümkün olduğunu bilmiyor. Fakat çocuk her yerde çocuk işte. Yasakları delmek hoşuna gidiyor, merak ediyor, bildiğiyle yetinmiyor, öğrenmek istiyor, değişimden korkmuyor.

Lata’nın anlatıldığı bölümde ise başka metaforlar saklı. Orası adeta düşlerden kopmuş bir kent. Her şey tozpembe, her şey çok güzel! Önce Lata’nın bir hayal diyarı olduğunu düşünüyoruz. Derken hikâyenin sonuna doğru oranın da ideal olmadığı anlaşılıyor. Genişler sadece kendilerini sevip kendilerini önemseyen bir halka dönüşmüş, tıpkı Darların yaptığı gibi anlamsız yasaklar koymuş, kendi normlarının dışına çıkan şeyleri yasaklamışlar. İki kent biçimsel olarak farklı ama aslında birbirine çok benzer: İkisi de insanlara kendi dayattığından başka bir yaşam şansı tanımıyor. Onları pek çok anlamda hapsediyor ve kendine benzemeyenlere sırt çeviriyor. 

Son bölümün başlangıcı sayabileceğimiz sayfalarda, iki kentin birbirine sırt çevirmesine neden olan olayları, hikâyenin önemli bir karakterinden, Ressamlar’ın ağzından dinliyoruz.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi :

İrem Uşar, 1975’te İstanbul’da doğdu. Notre Dame de Sion Lisesi’nin ardından Marmara Üniversitesi Radyo, Televizyon, Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Muhabirlik, editörlük ve metin yazarlığı yaptı. İlk romanı Ayrıkotu (2008) konusu kadar, genç üslubuyla da ilgi çekti. 2010’da PEN’in davetiyle Belçika’nın Antwerp kentinde katıldığı yazarlık atölyesinde, Günışığı Kitaplığı’nın, Assos yakınlarındaki Sivrice Deniz Feneri için özel projelendirdiği çocuk kitabı Fenerden Taşınan Işık’ı (1. baskı: 2011, 4. baskı: 2013) yazdı. Bu resimli ilk çocuk kitabını, gülümseten aile öykülerini içtenlikle kaleme aldığı Kuuzu ve Lunapark Ailesi (1. baskı: 2011, 2. baskı: 2013) izledi. Bu öykü kitabıyla, Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) Yılın En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı 2011 Jüri Özel Ödülü’ne değer görülen Uşar, yıllardır tai chi çalışıyor ve İstanbul’da yaşıyor.

25 Ekim 2020 Pazar

thumbnail

Dervişin Teselli Koleksiyonu (Mecit Ömür Öztürk) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Aşağıdakilerden hangisinde Âd ve Semud kavimlerinin peygamberleri sırasıyla verilmiştir? 

A) Lut - Şuayb 
B) Salih - Lut 
C) Hud -Nuh 
D) Şuayb - Nuh 
E) Hud - Salih 

2. “Arayış Tesellisi” başlıklı yazıda İbn-i Sina’nın bir gencin hastalığını teşhis ve tadevisinin anlatıldığı bir hikâyeye yer verilir. Bu hikâyede İbn-i Sina hastanın nabzını tutar ve “…” der. Aşağıdakilerden hangisi İbn-i Sina’nın sözünü tamamlar? 

A) Çantamdan kitabımı bana verin. 
B) Yanıma bir yardımcı gönderin. 
C) Beni hastayla yalnız bırakın. 
D) Bana buradaki şehirleri iyi bilen bir adam getirin. 
E) Hastaya dua edin. 

3. “Uyum Tesellisi” başlıklı yazıda Mevlâna Hazretleri der ki, “Dünya bir ağaçtır. Bizler de bu ağacın yarı ham, yarı olmuş meyveleri gibiyiz. Ham meyveler ağacın dalına iyice yapışır; oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve …” Mevlâna’nın yukarıdaki sözünü tamamlayan ifade aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Henüz olgunlaşmamıştır. 
B) Ağaçta durmalıdır. 
C) Köşke ve saraya lâyık değildir. 
D) Tercih edilesi değildir. 
E) Lezzetli değildir. 

4. “Kefaret Tesellisi” başlıklı yazıda Peygamber Efendi’mizin bazı günahların temizlenmesi için sıraladıkları arasında aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir? 

A) Hac 
B) Hayrat 
C) Oruç 
D) Namaz 
E) Geçim yolunda çekilen sıkıntılar 

5. “Tamamen mutsuz insan var mıdır? Herkes az veya çok mutludur. Kişi kendini çok mutlu insanlarla kıyaslayınca mutsuz, kendinden daha az mutlu insanlarla mukayese ederse, mutludur. Bu kadar basittir.” Yukarıdaki cümlelerle ifade edilmek istenen teselli aşağıdakilerden hangisidir? 

A) İmtihan 
B) Seçim 
C) Nasip 
D) Acz 
E) Kanaat 

6. “Tabir Tesellisi” başlıklı yazıda Nobel Ödüllü fizikçi Heisenberg’in şu sözüne yer verilir: “Gözlemlediğimiz şey doğanın kendisi değildir, doğanın yönelttiğimiz soruya verdiği yanıttır yalnızca.” Aşağıdakilerden hangisi bu ifadeyle çelişir? 

A) Kâinatın durumu öznel değil nesneldir. 
B) Vasıflar ona bakanın hâline göre oluşur. 
C) İnsan evrene nasıl bakıyorsa evren de ona göre şekillenir. 
D) Güzel gören güzel bakmıştır. 
E) Herkes kâinatı, kendi algılarına yansıyan biçimiyle hisseder. 

7.  Günahın affedilmesi - Gelecekteki başka nimet ve ödüllerin başlatıcısı olması 
Yukarıda sıralananlar insana verilen hangi hediye tesellisini ifade etmekte kullanılır? 

A) Nasihat 
B) Hayır 
C) Mertebe 
D) Musibet 
E) Şefkat 

8. “Arınma Tesellisi” başlıklı yazıda “Yüce kitabımızdaki ayetler incelendiğinde insanın günahlarından arınmaya dört farklı yerde muhatap olacağı anlaşılmaktadır.” ifadesine yer verilir. Aşağıdakilerden hangisi bu yerlerden biri değildir? 

A) Cennet 
B) Kıyamet gününün çeşitli safhaları 
C) Kabir 
D) Dünya 
E) Cehennem 

9. “Kader Tesellisi” başlıklı yazıda sahabeden Ubâde İbnu’s Sâmit’in ölümü sırasında Allah’ın ilk yarattığı şey olarak oğluna söylediği aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Kelam 
B) Kâğıt 
C) Kalem 
D) Kitap 
E) Kâtip 

10. Musibet isabet ettiğinde söylenmesi hem Kur’an-ı Kerim’in emri hem de Efendi’mizin sünneti olan “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ün” ayetinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Biz Allah’ın kullarıyız. 
B) Bizi Allah yarattı. 
C) Her şeyimizi veren Allah’tır. 
D) Biz fani kullarız. 
E) Biz Allah’a aidiz ve ona döneceğiz. 

11. Aşağıdakilerden hangisi “Müddet Tesellisi” başlıklı yazıda geçen “Az mı çok mu yaşadığımız yılların sayısına göre değil, yaşamdan ne kadar etkilendiğimize göre değişir.” düşüncesiyle aynı doğrultuda değerlendirilemez? 

A) Kavuşmalarımız ağır aksak / Ayrılıklarımız koşar adım 
B) İnsan daha mutlu acılar içinde / Gür kanı daha bir canlı 
C) Hep kötü olaylar, can sıkıcı yaşantılar tekrarlanıyordu; güzellikler, bir kere görünüp kayboluyordu. 
D) Şeb-i yeldâ’yı müneccimle muvakkıt ne bilir/ Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat 
E) Aşk ne kadar kısa ve unutmak ne kadar uzun 

12. “Hislerimiz ilahi isimlerin içimizdeki temsilcileridir.” Aşağıda bazı hisler ve onlara karşılık gelen ilahi isimler verilmiştir. Bu ifadelerden hangisi yanlıştır? 

A) Hastalık - Şafi ismi 
B) Hayatın varlığı - Muhyi ismi 
C) Açlık - Rezzak ismi 
D) Darlık - Bâsıt ismi 
E) Adalet - Adl ismi 

13. “Dönüş Tesellisi” başlıklı yazıda kişinin kendine yapabileceği en büyük kötülük olarak ifade edilen nedir? 

A) Ölümden korkmaması 
B) Rabb’i ile bağını koparması 
C) Dünyaya çok önem vermesi 
D) Harama yönelmesi 
E) Gaflet içerisinde olması 

14. “Cami kuşu” olarak adlandırılan ama daha sonra Peygamberimizce de kendisi için “yazık oldu” ifadesi kullanılan sahabenin adı nedir? 

A) Salabe 
B) Sad bin Vakkas 
C) İbn-u Abbas 
D) Sokrates 
E) Musab b. Sa’d 

15. “İrşat Tesellisi” başlıklı yazıda Ömer el-Halvetî, Allah’a giden yolculuğu dört ölüm türüyle açıklar. Aşağıdakilerden hangisi bu ölüm türlerinden biri değildir? 

A) Mevt-i ahmer 
B) Mevt-i ahdar 
C) Mevt-i esved 
D) Mevt-i ebyaz 
E) Mevt-i ezrak 

16. Nimet görünümüne bürünmüş ilahi cezanın adı nedir? 

A) İstihdam 
B) İstidraç 
C) İnkişaf 
D) İstiğna 
E) İlham 

17. “Benlik Tesellisi” başlıklı yazıda “Balkonlarınız çok yüksek sizin baş döndürüyor/Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor…” ifadesine yer verilir. Buradan hareketle aşağıdakilerden hangisi insan için söylenemez? 

A) Kibrin ilerlediği alçak gönüllülüğün gerilerde kaldığı bir zaman yaşamaktadır. 
B) Kendi sadeliğine ve basitliğine dönebilmelidir. 
C) Kendisine atfettiği uydurulmuş önemden vazgeçebilmelidir. 
D) Kendisine doğada ayrılmış sıradan yerine geçebilmelidir. 
E) Tabiatın ve varlığın bir parçası olarak herkesi yönetebilmelidir. 

18. Survivor yarışmalarında bir ada yaşamı içinde ölüm kalım mücadelesi veren insanlar tehlike ve zorluklardan keyif almakta onları izleyenler de farklı bir mutluluk hissetmektedir. Kitapta bu durumun sebebi nasıl açıklanmıştır? 

A) Korkulan şeyler başa geldiğinde insan isyan etmelidir. 
B) Acılar kabullenilip benimsenmemelidir. 
C) Planlanmış keder insana mutluluk getirir. 
D) Hayat, kederlerden bağımsızdır. 
E) İnsan kendini psikolojik olarak gam ve acılara hazırlayamaz. 

19. Aşağıdakilerden hangisi “Değer Tesellisi” başlıklı yazıda ifade edilenlerden biri olamaz? 

A) Konumundan dolayı insana herkesin saygı duyması insanı saygın biri yapmaz. 
B) Giyiminden dolayı bir insanı herkesin beğenmesi onun değerli olduğunu göstermez. 
C) İnsanlar taşıdıkları sıfatlara göre birbirlerine muamelede bulunurlar. 
D) İnsanın sahip oldukları onun özünü açıklar. 
E) Kuğu beyazlaşmak için uğraşmak zorunda değildir. 

20. “Rehberlik Tesellisi” başlıklı yazıda “Sınırlar ülkeleri birbirinden ayırabilir ama kederleri ayıramaz.” ifadesine yer verilir. Aşağıdakilerden hangisi bu cümleyle anlatılmak istenen ifadeyle örtüşmez? 

A) İnsanların dertleri benzerdir. 
B) Dertler içerisindeki birinin başka bir dertli tarafında teselli edilmesi daha isabetlidir. 
C) Kederler ve teselliler özneldir. 
D) Bütün insanları kaynaştırarak kardeşliği hatırlatacak güç, keder ve teselli kavramlarında aranmalıdır. 
E) İnsanlar arasındaki uygun hitap biçimi; dert ortağım, kederdaşım şeklinde olmalıdır. 

21. “Hayatın kıymeti onun zıddı olan ölümle burun buruna gelmeden yeterince anlaşılamaz.” ifadesindeki altı çizili kelime kitapta hangi teselli başlığı altında yer almaktadır? 

A) Tezat Tesellisi 
B) Paydos Tesellisi 
C) Dünya Tesellisi 
D) Can Tesellisi 
E) Sır Tesellisi 

22. Bir Çin atasözü, “Ben size parmaklarımla güneşi gösteriyorum siz parmağıma bakıyorsunuz.” der. Bu atasözüyle asıl anlatılmak istenen nedir? 

A) Gözlüğe bakmak esastır. 
B) Pencereye bakmak önemlidir. 
C) İstanbul tabelası İstanbul’un kendisidir. 
D) Dünyadaki işaretlere ve nimetlerin listesine takılıp kalmalıdır. 
E) Dünyadaki her şey bize asıllarını işaret etmek için verilmiştir. 

23. “Skor acımasızdır ve ilahi adaletin ölçüsü skor değil çözüm yoludur.” Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki ifadede geçen ilahi adalet anlayışına uygun bir ifadedir? 

A) Futbolda önemli olan goldür. 
B) İyi oynadığı hâlde mağlup olan bir takım başarılı sayılmaz. 
C) Maçın oyuncusu seçilen futbolcunun mağlup takımda olması takımını galip yapmaz. 
D) Bir kaptanın iyiliği dalgalarla nasıl boğuştuğuna değil gemiyi limana getirip getirememesine bağlıdır. 
E) Yanlış bir çözüm yolu üreten öğrencinin tesadüfen doğru sonuca ulaşmasına tam puan verilmemelidir. 

24. “İnsan kendi kader kitabını henüz okumamış olduğundan, musibetler karşısında çabayla mükelleftir ve onlardan kurtulmak için elinden geleni yapmak zorundadır. Gelecek açısından olmasa da gelip çatmış bir musibet açısından …………….. kelimesi bir değer taşımamaktadır. Kaderde olduğu için yaşanan acılar cihetiyle bu ifade sakıncalı görülmüştür.” Bu parçada noktalı yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? 

A) keşke 
B) banane 
C) asla 
D) bilakis 
E) bazen 

25. “İstihdam Tesellisi” başlıklı yazıda Erzurumlu Habib Baba’nın “A be evladım şu dünyada öyle bir sultana vezir olacaksın ki, vezirlerin bile karşısında tir tir titrediği dünya sultanlarına, senin uyuzlu sırtını keseletsin.” dediği ve sırtını keselettiği padişah kimdir? 

A) 3. Murat 
B) 4. Murat 
C) Osman 
D) Süleyman 
E) Bayezıd 

26. “Çıkış Tesellisi” başlıklı yazıda anlatılan hikâyede bir padişahın, başvezirini seçmek için yaptırdığı kimisi sürgülü, kimisi halkalı baştan aşağı onlarca büyük kilitli kapının açılmasıyla ilgili yarışmaya dair aşağıda verilenlerden hangisi doğrudur? 

A) Kapının açılması için anahtar veya herhangi bir alet kullanmak serbesttir. 
B) Adayların hepsi kapıyı anahtarsız açamayacaklarını öne sürer. 
C) En büyük cüsseli aday, saklı anahtarı bulur ve kapıyı açar. 
D) En küçük cüsseli aday, kapının açılma imkânı yok ama bize itmek düşer diyerek zaten kilitleri kapalı olmayan kapıyı açar. 
E) En küçük cüsseli aday, saklı anahtarın yerini daha önce görmüştür. 

27. Kitapta anlatılanlara göre “ilahi kudretten istifadeye en layık varlık” aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Hayvan 
B) Bitki 
C) İnsan 
D) Ateş 
E) Su 

28. “Israrla isteyenlerin ısrarları kendisini asla usandırmayan!” ifadesinde “kendisini” sözcüğüyle kastedilen kimdir? 

A) Anne-Baba 
B) Melek 
C) Öğretmen 
D) Allah 
E) Peygamber 

29. “Neden başıma bu musibetler geliyor?” diyen birine verilecek cevap ne olmalıdır? 

A) Allah senin daha kuvvetli olmanı istiyor. 
B) İnsanlar senin ne kadar sabırlı olduğunu görmek istiyor. 
C) Musibetlere karşı dayanıklılığın insanlarca merak ediliyor. 
D) Seçilmiş, özel bir insan olduğunu gösteriyor. 
E) Musibetler kendine dost arıyor. 

30. “Başkalarına ihtiyaç duymamak övülmüş bir huydur. Ancak ‘kimseye ihtiyacım yok’ düşüncesi ………. güçlendiren ve nefsi azdıran bir felsefedir.” “İstiğna Tesellisi” başlıklı yazıdan alınan yukarıdaki ifadede boş bırakılan yere aşağıdaki kavramlardan hangisi getirilmelidir? 

A) Sekine 
B) İrşat 
C) Meişet 
D) Enaniyet 
E) İnayet 

31. “Bu dünya, insanın derecelendirmesi için vardır. Hayatın gayesi de bu ihtiyacı karşılayan bir imtihanın gerçekleşmesidir. İşte imtihanlar, bu iki uç arasında konumunu arayan insana durumunu göstermesi bakımından tetikleyici bir güce sahiptir.” “Seçim Tesellisi” başlıklı yazıdan alınan yukarıdaki bölümden hareketle insanın en aşağı mertebesini açıklayan kavram aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Âlâ-yı illiyîn 
B) Esfel-i safilîn 
C) Nefs-i levvâme 
D) Nefs-i kâmile 
E) Nefs-i merdiyye 

32. “Nefs Tesellisi” başlıklı yazıda “Azap sanılan şeylerin nimet, nimet görülen şeylerin ceza olmadıkları nereden belli?” ifadesinden sonra ünlü bir yazarın “Kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acı mı daha iyi? Evet, hangisi daha iyi?” sorusuna yer verilir. Bu soruyu soran yazar kimdir? 

A) Tolstoy 
B) Ahmet Hamdi Tanpınar 
C) Dostoyevski 
D) Spinoza 
E) Halil Cibran 

33. “Tutunma Tesellisi” başlıklı yazıda Kur’anı Kerim’de Yusuf Peygamber’in hapsinin uzaması konusu anlatılırken şu ifadelere yer verilir: “Yusuf kurtulacağına inandığı arkadaşına -Efendine benden bahset, suçsuz olduğumu hatırlat- dedi.” Bazı müfessirler bu düşünceyi Yusuf Peygamber’in hapsinin uzama nedeni olarak yorumlar. Bunun sebebi aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Gerçekte kurtulacağına inanmamıştır. 
B) Bir faniden medet ummuştur. 
C) Süresinin dolmadığını bilememiştir. 
D) Yeteri kadar hapis yatmamıştır. 
E) Kendini garantiye almak istemiştir.

Cevap Anahtarı :

1 E        2 D        3 C         4 B        5 E 
6 A        7 D        8 A         9 C      10 E 
11 B     12 D      13 B       14 A     15 E 
16 B     17 E      18 C       19 D     20 C 
21 A     22 E      23 E       24 A      25 B 
26 D     27 C      28 D      29 A      30 D 
31 B     32 C      33 B

24 Ekim 2020 Cumartesi

thumbnail

Lata Şiba - İki Kent Arasında (İrem Uşar) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Şiba’da yaşayanlar niçin yaptıkları işten heyecanlanamıyorlar? 

A) Katı kuralları olduğundan 
B) Birbirilerini sevmediklerinden 
C) Her gün aynı şeyleri yaptıklarından 
D) Çok zayıf olduklarından 

2. Aşağıdakilerden hangisi Şiba’nın özelliklerinden değildir? 

A) Saatlerinde yelkovan yoktur 
B) Etrafı surlarla çevrilidir 
C) Katı kuralları vardır 
D) Her şey çok eğlencelidir 

3. Dara kendini neden yalnız hissediyor? 

A) Hiç arkadaşı olmadığı için 
B) Herkes düzene uyduğu için 
C) Arkadaşlarını sevmediği için 
D) Arkadaşları onunla konuşmadığı için 

4. Dara’nın kendini güvende ve mutlu hissettiği yer neresidir? 

A) Veloserin tepesi 
B) Annesinin yanı 
C) Coğrafya dersi 
D) Kütüphane 

5. Şiba’da yasak olan kelime nedir? 

A) Hayal 
B) Geniş 
C) Kütüphane 
D) Kitap 

6. Dara’nın 500. kata çıkmasının sebeplerinden biri değildir? 

A) Rahat ve dilediğince hayal kurmak 
B) Çılgınca dans etmek 
C) Kendini özgürce ifade etmek 
D) Herkesten saklanmak 

7. Yasak sayfadaki kehanet (bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilme) kime aittir? 

A) Darfıl 
B) Darliya 
C) Darkof 
D) Dara 

8. İki ağacın arasına asılacak resmin adı nedir? 

A) Gece gölgesi 
B) Ay kuşu 
C) Kuş bakışı 
D) Ayın parıltısı 

9. Birçok dostluğun, yepyeni renklerin ve tüm kilitlerin açılması için ne gerekir? 

A) Bencil olmamak 
B) Cesur olmak 
C) Kendine hiç benzemeyen biriyle arkadaş olmak 
D) Her zaman konulan kurallara uymak 

10. Veloser planları tutmayan Dara ve Darfıl kimden yardım almaya gittiler? 

A) Darkof 
B) Darbua 
C) Yarasa 
D) Darliya 

11. Darfıl sorgulamada neden eleştirel cümleler kuruyor? 

A) Müdürü sevmediği için 
B) Kuralların onları özgür bırakmadığı için 
C) Şiba’da kalmak istemediği için 
D) Veloser kazasında suçu olmadığı için 

12. Şiba’nın dışındakileri nasıl görüyorlar? 

A) Kütüphanenin 500. katında 
B) Karoları dizerken 
C) Cam kurbağasının gözünde 
D) Yarasanın yanında 

13. “Lata’da her gün ………………. başlar.” Noktalı yere aşağıdakilerden hangisi gelmez? 

A) Her gün kıkır mıkır başlar 
B) Her sabah ‘Mutlu Dişler Senfonisi’ ile başlar. 
C) Her sabaha gülerek başlar. 
D) Şarkıyı yanlış söyleyen cezalandırılır. 

14. Aşağıdakilerden hangisi Lata ve Şiba’yı ayıran sebeplerden biri değildir? 

A) İnsanların hep kendini düşünmeleri 
B) Ayrılığın iki ülkeyi geliştireceğini düşünmeleri 
C) Hep bana hep bana demeleri 
D) Sadece kendilerini sevip önemsemeleri 

15. Aşağıdakilerden hangisi Latanların özelliklerinden değildir? 

A) Sıkıntıya gelemezler 
B) Düşünüp araştırmayı çok severler 
C) Yemeye, içmeye hayranlar 
D) Herkes çok rahattır 

16. Çarşafın üzerine düşen gölgede Şlopgen, hiç kimsenin fark etmediği neyi görüyor? 

A) Surların üzerinden bakmaya çalışan Dara’yı 
B) Dev surları 
C) Yüksek ve dar binaları 
D) Hayalet bir şehri 

17. Şlopgen çarşaftaki gölge oyunundan sonra yanına nasıl birini arıyor? 

A) Hiçbir şey düşünmeyen bir kişi 
B) Kendisini (Şlopgen) araştırmadan vazgeçirtecek bir kişi 
C) Kendisi gibi şüphe eden bir kişi 
D) Hiçbir şeye kafa yormayan bir kişi 

18. Şlopgen’in kendinde olmasını istediği en önemli özellik nedir? 

A) Cesaret 
B) Hayal kurmak 
C) Araştırmak 
D) Şüphe 

19. Ressam Bay Kuugen “ışığı alıp hapsedenlere’’ ne diyor? 

A) Korkak 
B) Bencil 
C) Şüpheci 
D) Hayalci 

20. Lata’da yaşayanların şikâyet dağarcığında aşağıdakilerden hangisi yoktur? 

A) Son dilimi o yedi 
B) Niye bana gülmüyor 
C) O çok kitap okudu 
D) On gündür benimle oynamıyor 

21. Aşağıdakilerden hangisi Latan Andı’nda geçen korunması gereken değerlerden değildir? 

A) Çalışmak 
B) Uyumak 
C) Kendini sevmek 
D) Dinlenmek 

22. Aşağıdakilerden hangisi “Balodoba’’nın modüllerinden biri değildir? 

A) Kahkaha odası 
B) Yatakhane 
C) Hastahane 
D) Kütüphane 

23. “İlim kesinliği sever, ispatı sever.” sözünü kim kullanmıştır? 

A) Yarasa 
B) Bay Darkof 
C) Bay Kuugen 
D) Çilingir 

24. Neşe çemberi neyin sembolüdür? 

A) Kenetlenerek bir arada kalmanın 
B) Her zaman kurallara uymanın 
C) Sadece kendini düşünmenin 
D) Yaşadığı yere sahip çıkmanın 

Şlopgen, çarşafa yansıyan gölgelerin gerçekliğini araştırmak istedi. Arkadaşlarından yardım istediyse de arkadaşları başına iş açmak istemedi. 
25. Bu durum Latanların hangi özelliğiyle alakalıdır? 

A) Kimsenin araştırmayı sevmemesiyle 
B) Herkesin korkak olmasıyla 
C) Herkesin bencil olmasıyla 
D) Her şey olduğu gibi kalsıncı olmasıyla 

26. Şlopgen’in çarşafın altından geçerek girdiği saklı kentte duyduğu ilk söz nedir? 

A) Şehrimize hoş geldin 
B) Kimsin sen 
C) Bana elini ver 
D) Yıllardır seni bekliyordum 

27. Yumgen, neden Şlopgen’e yardım etmekten vazgeçti? 

A) Korkak olduğu için 
B) Kafa yormak istemediği için 
C) Ailesi olaylara karışma dediği için 
D) Hasta olduğu için

Cevap Anahtarı :

1 C        2 D        3 B         4 D        5 B 
6 D        7 B        8 B         9 C       10 C 
11 B      12 C     13 D       14 B      15 B 
16 A      17 C     18 A       19 B      20 C 
21 A      22 C     23 B       24 A      25 D 
26 C      27 B
thumbnail

Kim Demiş Fedakarlık Zor Diye? (Yavuz Bahadıroğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Eserimiz hangi bölümle başlar ve hangi bölümle biter? 

A) Teknolojik Aile- Kaçakçılar 
B) Hırsız- Kaçakçılar 
C) Teknolojik Aile- Kırmızı Defter 
D) Miras- Kaçakçılar 

2. Ece’nin annesi cep telefonuyla tanışmadan önce neler örmekteymiş? 

A) Atkı – yelek- eldiven 
B) Çorap – kazak- eldiven 
C) Kazak – atkı-bere 
D) Yelek- bere- çorap 

3. Ece’nin annesi cep telefonunu hangi amaçla kullanmaz? 

A) Mesajlaşmak için 
B) Fotoğraf ve video çekip paylaşmak için 
C) Konuşmak için 
D) İnternetten yemek tarifleri bakmak için 

4. Ece’nin beş yaşındaki kardeşine oyun konsolu alınmasının sebebi nedir? 

A) Hiç arkadaşı olmadığı için 
B) Bilgisayar oyunlarını çok sevdiği için 
C) Canı çok sıkıldığı için 
D) Sessiz durması için 

5. Ece’nin babası eskiden işten gelince ne yaparmış? 

A) Koltuğa uzanıp gazete, dergi, kitap okurmuş 
B) Dev televizyon ekranında dizi ve maçlar izliyormuş 
C) Yorgunluktan konuşacak hali bile olmuyormuş 
D) Koltuğa uzanınca uyuyup kalıyormuş 

6. Ece yatsı namazından sonra nasıl dua ediyormuş? 

A) Allah’ım, annemi kıyafet merakından, babamı para düşüncesinden, kardeşimi de bilgisayar oyunlarından kurtar 
B) Allah’ım, babamı cep telefonundan, annemi televizyondan, kardeşimi de bilgisayar oyunlarından kurtar 
C) Allah’ım, annemi cep telefonundan, babamı televizyondan, kardeşimi de bilgisayar oyunlarından kurtar 
D) Allah’ım, babamı kıyafet merakından, annemi para düşüncesinden, kardeşimi de bilgisayar oyunlarından kurtar 

7. Misafirler, büyüyünce ne olacağını sorduğunda Ece nasıl bir cevap vermişti? 

A) Polis olacağını çünkü kötü adamları yakalamayı çok istediğini söyledi 
B) Katil olacağını çünkü kötü adamların daha çok sevildiğini söyledi 
C) Katil olacağını çünkü kötü adamların hiç sevilmediğini söyledi 
D) Haydut olacağını çünkü onların daha çok saygı gördüğünü söyledi 

8. Hangisi “Hırsız” adlı bölümdeki Haluk ‘un özelliklerinden değildir? 

A) On dört yaşında olup uzun boylu ve zayıftır. 
B) Yalnız kalmaktan hiç ama hiç hoşlanmaz. 
C) Okumayı çok sever. 
D) Korku nedir bilmez. 

9. Süleyman, Canan ve Vildan hangi bölümün kahramanlarıdır? 

A) Miras 
B) Teknolojik Aile 
C) Kırmızı Defter 
D) Hayalim Nerede 

10. Hangileri Süleyman’ın babasına ait olan torbadan çıkanlardan değildir? 

A) Üç kutu ilaç ve bir defter 
B) Birkaç mendil ile bir tarak 
C) İki kalem ile kulaklık 
D) İki kitap ve bir silgi 

11. Aydın’ın babası niçin ormanlarda bekçilik yapıyormuş? 

A) Kötü yürekli insanlar ormanı ateşe veriyor, tomruk ve fidan çalıyordu. 
B) Kötü yürekli insanlar ormana çöp atıyor, ağaçları kesiyordu. 
C) Kötü yürekli insanlar fidanları kırıyor, ağaçları satıyordu. 
D) Kötü yürekli insanlar tomruk ve fidanlara dokunmuyor ama ağaçları kesiyordu. 

12. Aydın’ın babası sayesinde yakalatılan kötü adam kaç yıl cezaya çarptırılmış? 

A) 5 yıl 
B) 4 yıl 
C) 3 yıl 
D) 2 yıl 

13. Kötü adamlar Aydın’ı yakaladıktan sonra ne yapmıştır? 

A) Aydın’ın ellerini ve ayaklarını iplerle bağladılar. Sonra çalı çırpı toplayıp ormanı tutuşturdular. 
B) Aydın’ı sarmaşıklarla ağaca bağladılar. Sonra bantla ağzını kapattılar. 
C) Aydın’ı kalın bir iple ağaca bağladılar. Sonra ağaçları kesmeye başladılar. 
D) Aydın’ı sarmaşıklarla ağaca bağladılar. Sonra çalı çırpı toplayıp ormanı tutuşturdular. 

14. Jandarmaya haber veren Aydın bağlandığı yerden nasıl kurtuldu? 

A) Yanındaki bıçağıyla gizlice bağları kesti. 
B) Son bir çabayla çırpındı ve bağları gevşetti. 
C) Son anda yetişen ekipler onu çözdü. 
D) Kendini zorladı ve sonunda bağları koparmayı başardı. 

15. Aydın, ormandaki yangından kurtulmak için ne yapmıştır? 

A) Kendini suya atıp ıslak mendili ağzına, burnuna bağlamıştır. 
B) Kendini suya atıp hızla karşı tarafa yüzmüştür. 
C) Islak mendili ağzına, burnuna bağlayıp yardım beklemiştir. 
D) Yangının ulaşamayacağı kayalık bir alana tırmanmıştır. 

16. Hangisi Nermin’in haftalarca istediği bebeğin özelliklerinden değildir? 

A) Karnına dokununca kahkahalarla gülüyor. 
B) Kaşığıyla mama verince yiyor. 
C) Ayaklarını gıdıklayınca gülüyor. 
D) Ellerine dokununca seninle gezmek istiyor. 

17. Emrah’ın babası, işleri düzelince ilk olarak ne yapmıştır? 

A) Büyük sitelerden birindeki villaya taşınmıştır. 
B) Son model bir araba almıştır. 
C) Yepyeni eşyalar satın almıştır. 
D) Modern insanlar gibi pahalı kıyafetler almıştır. 

18. Emrah’ın babası niçin araba almıştır? 

A) İş yerine daha erken gidebilmek için 
B) Modern insanların arasına girdikleri için 
C) Oğlunu okuluna bırakabilmek için 
D) Hanımını iş yerine bırakabilmek için 

19. “Anne” adlı bölümdeki Ayşe Hanım’ın eşi nasıl şehit olmuştur? 

A) Hırsızları kovalarken araba kazası yaparak 
B) Bir katili yakalamak için peşinden giderken 
C) Haydutların tuzakladığı bir mayına basarak 
D) Bir hırsızlık olayında çatışmaya girerek 

20. Emrah’ın babası akşamları eve gelince ne yaparmış? 

A) Koltuğa uzanıp kitap ve dergi okurmuş 
B) Televizyonun karşısına geçip dizi izlermiş 
C) Yeni çıkan teknolojik araçları takip edermiş 
D) İnternetin başına geçip yabancı kelimeler ezberlermiş

Cevap Anahtarı :

1 A        2 C        3 B        4 D        5 A 
6 C        7 B        8 B        9 C        10 D 
11 A      12 B      13 D      14 B      15 A 
16 C      17 A      18 B      19 D      20 D
thumbnail

Üç Nesil Üç Hayat (Refik Halit Karay) Kitabından Notlar


ÜÇ NESİL ÜÇ HAYAT - Refik Halit Karay

Kitap Hakkında :

"Cadıbostanı, yani şimdiki Caddebostanı... O tarihte, haftada bir kere İstanbul'dan kalkan, yandan çarklı, bir ufacık vapur, muayyen yerlere uğraya uğraya İzmit'e kadar gider. Fakat uğradığı yerlerde iskele, rıhtım yoktur; açıkta durur, vapura kayıklar yanaşır ve müşterilerle eşya uzak bir yolculukta olduğu gibi zorlukla, bağrışa haykırışa çıkarılır. Cadıbostanı bu duraklardan biridir ve hakikaten bir bostandan başka bir yer değildir. Etrafgöz alabildiğine yalnız bağ ve bağlar ortasında tek tük köşkler. Köşkler ya aşıboyalı, yahut kaplamaları siyahlaşmış, boyasızdır. Biricik yol, yine Bağdat Caddesi'dir; ama eski usul, iri iri kaldırım taşlarıyla döşenmiş. Bugünkü çeşmeler yine yerli yerinde: Ayrılık, Selami, Çatal ve Bostancı çeşmeleri...."
-Refik Halid Karay-

Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat'ta okuru Abdülaziz, II. Abdülhamit ve Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki İstanbul'a götürüyor; yemek sofralarından, ramazanlardan, kadın erkek ilişkilerine kadar pek çok sosyal unsuru gözlemleyerek gazeteci kalemiyle anlatırken, yakın tarihin gündelik olaylarını, kültürel dönüşümlerini renkli, mizahi ve son derece keyifli bir üslupla gözler önüne seriyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitaptan Notlar :

Müslüman kadınlar hiçbir devirde ağarmış saçlarıyla yaşamazlar. Beyaz saçla gezme işi Müslüman olmayan tebaanın kadınlarından olmaya işaret eder. Bu nedenle Müslüman kadınlar saçlarını her zaman kına ile boyarlar. kınadan elde edilen rengi değiştirmek için kullanılan baharatlardan en çok bilineni ZERDEÇAL dır. Bu baharat saçın rengini kızıldan sarıya çeker. Saçı beyaz bir kadın hamamda sorulmaksızın Hıristiyan olarak tanımlanır. Hıristiyan kadınlara KOKANA denmektedir.

MAKYAJ; kadınlarımızın Cumhuriyet sonrasında yapmaya başladığı bir şey değildir. Makyajın o dönemdeki adı YÜZ YAPMAK tır. Yüz yapmak için en çok kullanılan malzeme RASTIK'tır. Pudra da çok kullanılmıştır. 

Aziz ve Hamit devrinde kadınların yüz yapma biçimi; pudra ile yüzü porselen gibi bembeyaz yapmak, kaş ve kirpikleri tamamen simsiyah boyamaktır. kaş ve kirpik boyamakla ünlenen kadınlar vardır. bunlar genelde fakir kadınlardır ve DÜZGÜN yapmakla ünlenmişlerdir. bu işle geçimini sağlayanlar vardır.

Hamit devrinin güzeli kesinlikle BEYAZ tendir. Esmerlik tartışmasız bir kusurdur. esmerin adı "çingen maşası"dır. İlerleyen zamanlarda buğday ten beğenilir olmuştur. sonraları esmerlik de güzellik sayılmaya başlanır. Ancak bugün bile genel beğeni Beyaz tendir. 

Hamit devrine kadar SERPME BEN pek makbuldür. Sonraları dudak üstünde tek ve belirgin bir BEN güzel sayılır. Güzellik kavramının bu evriminde belki de Fransız Mürebbiyelerin etkisi vardır. 

Kısa saç bu dönemde atlatılmış olan hastalık belirtisidir ve asla sevilmez. Saç uzundur. 

Erkeklerde sakal yerini bıyığa bırakır. Bıyıksız olmak büyük bir kusurdur. Şinasi'nin kısmen köse görünmesinin devlet memuru olmasına engel olduğu anlatılır. Erkeklerin ceplerinde her zaman bir bıyık tarağı bulunur. Bıyıktaki beyaz telller neredeyse yas sebebidir.  Kaytan bıyık, pala bıyık ve Almanlarla gelişen ilişkilerden sonra bükme veya burma bıyık moda olur.

CÜMBÜR CEMAAT sözü günlük dil içerisinde değişime uğramıştır. Sözün doğru biçimi CUMHUR CEMAAT tir. 

Gerek AZİZ devrinde gerekse HAMİT devrinde halk okuma yazma bilmediğinden Aktar dükkânlarının kapılarında, kime ait olduğunu belli etmek için; satılan ürünlerden birisi SEMBOL olarak kullanılmıştır. Bir dükkân açıldığında ilk önce kapısının üzerine örneğin Süpürge asılır. Bir diğeri yıllardır adaçayı asmaktadır. Tarif edilirken adaçaylı dükkân diye tarif edilir.

BERBER ler genelde, hem saç sakal tıraşı yaparlar hem diş çekerler hem de sünnet yaparlardı. Bazı berberler bir tür doktor gibidir. Kocakarı ilaçları ve ilkel yöntemler uygulayanlar olur.

EL ALMIŞ bazı berberlerin tedavi amaçlı olarak hastanın ağzına tükürmesi, sıra dışı olaylardan değildir.

Abdülhamit ve öncesi dönemde evin kapısının YEŞİLE boyanmasının anlamı, bu evden birinin HACCA gidip döndüğünün belirtilmesidir. Hacıdan dönenler yanlarında Zemzem suyu getirirlerdi. Bugün de getirirler. Zemzemin bir miktarı mutlaka saklanır, ölüm döşeğinde olan birilerine içirilirdi. Ayrıca hacdan TOPRAK getirmek de bir adetti. Mahallede doğum yapan kadınlara bu topraktan vermek, dönemin adetlerindendi. 

İçtiği ve emdiği Afyona rağmen söz dinlemeyen çocuklara o dönemlerde neler anlatılırdı? Bütün toplumlarda ÇOCUK bir biçimde korkutulmuştur. Batı toplumlarında da örnekleri olmalı. Abdülaziz ve Abdülhamit devrinde çocukları korkutmak için bazı öyküler anlatılmıştır. Bunlardan birini Kemal Sunal filmlerinden biliyoruz. GULYABANİ...  Umacı, hamam anası, çarşamba karısı, cellat, zindancı, bekçi baba, tımarhaneden boşanan deliler, kesik baş.... Bu isimler ağırlıklı olarak anlatı değildir. Sadece birer isimdir. Bugün bile bazılarımız bu isimlere aşinayızdır.

Kandillerde helva pişirmek ve dağıtmak geleneği Abdülhamit devrinde de vardır. Esasında bu gelenek bizlerin orta asya ve İslâm öncesi dönemlerden getirdiğimiz çok eski bir ritüeldir.

Abdülaziz devrinde özellikle İstanbul'da kullanılan büyük ihtimalle sonraları unutulan SÜBEK adında bir malzeme vardır. Kundaktaki çocuğun bacakları arasına yerleştirilen bir çeşit cam kavanoz olan sübek; çocuğun çişini beşiğe yaparak altını ıslatmasını engellemektedir. 

Bu dönemde ister zengin olsun ister fakir; bütün çocuklar haşlanmış AFYON emerek büyümektedir. AFYON, bu dönemde bütün aktarlarda bulunan bir çocuk büyütme, sakin tutma, uyutma gıdasıdır. 

Ülkemizde kadının doğum yapmasına yardımcı olan kişinin adı EBE'dir. Köy yerlerinde ebeler çoğunlukla alaylı olurlar. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bütün ülkedeki EBE, DOKTOR sayısı bir kaç yüzle ifade edilir. Abdülaziz ve Abdülhamit dönemlerinde İstanbul'da hastahanelerin sayısında bir artma görülür. Ancak İstanbul'da dahi ebe ile evde doğum yapmak yerine hastaneye gitmek bir çeşit ZÜPPE lik sayılır. 

Bir önceki kuşakta babalarımız ve dedelerimiz arasında örneğin NİYAZİ ve ENVER isimleri vardır. Bunlar RESNELİ NİYAZİ ve ENVER PAŞA'nın adının yaşatılması amaçlıdır. o kuşaklar için, bu isimler önemlidir. Bizim geleneklerimizde İSİMLE YAŞATMAK vardır. Sonra KAZIM ve FEVZİ-ler gelir. Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde son iki isim özellikle seçilmiştir. Takip eden dönemde KEMÂL adı çoğalır ki bu da Büyük ATATÜRK'ün yaşatılmasıdır.

“Mavilim kalk gidelim
Feneri yak gidelim”
Bu türkünün sözlerinde geçen “feneri yakmak” ifadesi üzerine:
Gerek Aziz devrinde gerekse Hamit devrinde İstanbul’da ve aslında ülke genelinde sokak aydınlatması bulunmamaktadır. İnsanlar bir eve misafirliğe giderken evin erkeği önde evlad ve iyal (çoluk çocuk ve eş) arkada, elde fenerlerle yürünerek gidilmektedir. Elinde fener olmadan sokaklarda yürümek, hırsızların işi olarak tanımlanır. Evlerde ayakkabılık gibi fenerlikler bulunmaktadır. Fenerler çeşit çeşittir. Genel olarak hafif malzemeden, tel veya ince çitalardan yapılan bir KÜP olan fenerin içerisinde yağlı bir fitil; bir çeşit gaz lambası veya mum vardır. Etrafı saydam bir muşamba ile örtülüdür. Bu fenerlerin işçiliği mükemmel olanları vardır. Herkes gelir durumuna göre fener edinir.
Misafirlikten kalkacak olan evin reisi “Fenerimi Yaksınlar” ricasında bulunur. Fener yakılır ve herkes yola koyulur.

Oruç ve ibadet, hilafet merkezinde umumi nazarda en dejenere şeklini almıştı. İsraf, zina, safahat, kumar, tembellik… Sonra da dindarlık taslama ve riya.
Yalnız tek bir noktada kati perhiz. Alkol…
Bunun da sebebi hükümet yasağından çok, rakının hiçbir surette giderilmesi mümkün olmayan kokusu…

Bu semtin asıl adı: CADI BOSTANI’dır. İstanbul’un piknik alanlarından biridir. Haftada bir İstanbul’dan kalkan yandan çarklı bir vapur ile gidilip yenilen içilen bir yerdir.
İstanbul’da bolca yenen soğan ve sarımsak, Hamit devrinde gözden düşmüş ve yenilmez olmuştur.

PALMİYE AĞAÇLARI Bu ağaçlar Aziz devrine kadar ülkemizde görülmez. Aziz devrinde Avrupa ile ilişkiler artmıştır. Özellikle de Fransa ile… bu dönem Fransa’da Napolyon dönemidir ve Palmiye; Napolyon’un özellikle beğendiği bir ağaçtır. Bu ağaçlar ülkemize o dönemde gelmiş ve yayılmıştır.
thumbnail

Şu Acayip Yeryüzü (Tarık Uslu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Olimpiyatlar hangi şehirde yapılmaya başlanmıştır? 

A) Roma 
B) Atina 
C) Viyana 
D) Soma 

2. Sümerliler dünyayı nasıl tasvir etmektedirler? 

A) Dünya nilüferlerin açtığı balıkların cirit attığı büyük bir havuda yüzden kertenkelenin sırtıydı 
B) Dünya sazdan yapılma bir kayık şeklindeydi ancak ters dönmüş bir kayık 
C) Dünya, sonsuz büyüklükte dümdüz bir yerdi, dört tane filin üzerinde duruyordu 
D) Dünya, alt ve üst tarafından basık yuvarlaktı ve rengi maviydi 

3. Newton hangi sebeple okuduğu üniversiteden kısa bir süreliğine ayrılıp evine dönmüştür? 

A) Şehrini çok özlemiş olmasından 
B) Şehirde kalacak yeterli parasının olmamasından 
C) Şehirlerine ulaşan veba salgını yüzünden 
D) Şehri hiç sevmemiş olmasından 

4. Dünya Güneşin etrafından niçin ayrılamaz? 

A) Yer çekimi sebebiyle 
B) Güneşin parlaklığı sebebiyle 
C) Gündüz ve gece olsun diye 
D) Dünyada yaşam olması için 

5. “Şu Acayip Yeryüzü” adlı kitapta geçen Dionisio Palidio adlı kişi hangi mesleği yapmaktadır? 

A) Öğretmen 
B) Memur 
C) Hakem 
D) Çiftçi 

6. Volkanik arazilerdeki hangi element önce bitkilere oradan da hayvanlara ve insanlara geçer? 

A) Volkanik Cam 
B) Kül 
C) Selenyum 
D) Kayaç 

7. Aşağıdakilerden hangisi volkanların faydalarından değildir? 

A) Dünyamızın soğuk bölgelerini ısıtırlar 
B) Madenleri yeryüzüne çıkarırlar 
C) Verimli tarım arazileri oluştururlar 
D) Yerkabuğunun altındaki basıncı boşaltırlar 

8. Aşağıdakilerden hangisinde Türkiye’deki sönmüş yanardağlar doğru verilmiştir? 

A) Kop Dağı, Kemerli Kaçkar, Nemrut, Toroslar 
B) Ağrı Dağı, Tendürek, Süphan, Nemrut Dağı 
C) Istranca Dağları, Ağrı, Kaçkar Dağları, Toroslar 
D) Menteşe Dağları, Istranca Dağları, Kaçkar Dağları 

9. Dünya’nın en yüksek tepesine tırmanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimdir? 

A) Cemal Gülas 
B) Serdar Kılıç 
C) Serhan Poçan 
D) Nasuh Mahruki 

10. “Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık?” Kur’an- ı Kerim’den alınan yukarıdaki ayet hangi sureye aittir? 

A) İnşirah Suresi 
B) Bakara Suresi 
C) Yasin Suresi 
D) Nebe Suresi 

11. Dünya’nın tam şekli hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? 

A) Dünya geoid bir küredir 
B) Dünya yuvarlak bir küredir 
C) Dünya dairesel bir küredir 
D) Dünya büyük bir küredir 

12. Hangi insanın yaptığı deniz yolculuğuna kadar dünyanın yuvarlak olduğuna inanılmamıştır? 

A) Macellan 
B) Pisagor 
C) Aristotales 
D) Sofakles 

13. Yer çekimi etkisinden kurtulan astronotlarda hangi değişikliğin görülmesi beklenmez? 

A) Yüz şişer ve ablak bir görüntü alır 
B) Vücut sıvısı baş bölgesine doğru hücum eder 
C) Dişlerin çürümesi hızlanır 
D) Kafatası içindeki sıvı 1,5 litre kadar artar 

14. Dünya’mız şimdikinden küçük olsa hangi değişikliğin olması beklenirdi? 

A) Yer çekimi şimdikinden kuvvetli olurdu 
B) Dünya’nın bütün havası uzaya kaçar giderdi 
C) Yerküre atmosfer tabakasını daha rahat tutardı 
D) Dünya’mız uzay boşluğunda savrulup giderdi 

15. “Uzun gecelerde ısı çok fazla düşer, uzun gündüzlerde ise ortalık kavrulurdu.” ifadesi hangi durumda gerçek olurdu? 

A) Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüş hızı yavaşladığında 
B) Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş hızı arttığında 
C) Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş hızı yavaşladığında 
D) Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüş hızı arttığında 

16. “Taş ve küre” kelimelerinin birleşimiyle oluşan yer kabuğunun bilimsel adı nedir? 

A) Litosfer 
B) Atmosfer 
C) Pirosfer 
D) Hidrosfer 

17. “Dünya’mızın neredeyse %80’ini oluşturur. Yanardağlardan fışkıran lavlar buradan gelir.” bahsedilen katmanın adı nedir? 

A) Yer kabuğu 
B) Dış Çekirdek 
C) İç Çekirdek 
D) Manto 

“Ziyaretçilerin merakla seyrettikleri bir gün, korkunç bir patlama oldu ve koninin ağzı ikiye ayrıldı. Herkesin gözü önünde nur topu gibi bir yanardağ oluşmuştu.” 
18. Yukarıdaki paragrafta hangi yanardağın oluşumu anlatılmaktadır? 

A) Paricutin Yanardağı 
B) Saint Helens Yanardağı 
C) Del Ruiz Yanardağı 
D) Nemrut Yanardağı 

19. Yanardağlar patlayacağı zaman bazı işaretler verir. Hangisi bu işaretlerden biri değildir? 

A) Dağın kraterinden gazlar çıkmaya başlar 
B) Yer sarsıntıları artar 
C) Hava sıcaklığında ani bir artış yaşanır 
D) Dağın yamaçlarındaki toprakta şişkinlikler oluşur 

20. Anadolu toprakları içinde son yanardağ patlaması hangi yıllarda görülmüştür? 

A) 1300’lü yıllarda 
B) 1400’lü yıllarda 
C) 1500’lü yıllarda 
D) 1600’lü yıllarda 

21. Dağların yeryüzüne yayılışı ile ilgili hangisi doğrudur? 

A) Avrupa’nın yarıya yakını dağlarla kaplıdır 
B) Karaların %34’ü dağlarla kaplıdır 
C) Amerika’nın 3’te 1’i dağlarla kaplıdır 
D) Afrika’nın %3’ü dağlarla kaplıdır 

22. Dünya’nın en kurak bölgesi olan Atakama Çölü hakkında verilen bilgilerden hangisi doğrudur? 

A) Kısa süreliğine de olsa çölün sis bulutuyla kaplandığı olur 
B) Buraya 150 yıl tek damla yağmur yağmadığı olur 
C) Burada bırakın kuşu böceği, bir ot bile yaşamaz 
D) Genelde rüzgârlıdır ve sürekli kum fırtınaları görülür

23. Hangi çölde kar yığınlarından yiyen bir deveyle karşılaşma ihtimaliniz vardır? 

A) Antarktika Çölü 
B) Ekvator Çölü 
C) Gobi Çölü 
D) Atakama Çölü 

24. Şehirlerinin surlarını güçlendirmek için, harç yerine ham petrolden yapılan asfaltı kullanan kimlerdir? 

A) Mısırlılar 
B) Babilliler 
C) Çinliler 
D) Kızılderililer 

25. Meyve suyunun içine atılan buz parçaları neden dibe batmaz? 

A) Çünkü su donarken genleştiği için buz, sudan daha hafif olur 
B) Çünkü buz erirken genleştiği için, sudan daha hafif olur 
C) Çünkü buz donarken genleştiği için su, buzdan daha hafif olur 
D) Çünkü su donarken genleştiği için buz, sudan daha ağır olur 

26. Aşağıdakilerden hangisi yeryüzündeki suların geç ısınıp geç soğumasının canlılara faydalarından biridir? 

A) Soğuk bölgelerdeki ısıyı emerek canlılar için sıcak bir yaşam alanı oluşturur 
B) Geceden depoladıkları ısıyı hızla verdikleri için ortamın birden soğumasına engel olurlar 
C) Gündüzleri sıcak bölgelerdeki ısıyı adeta emerek ortalığın soğumasına engel olurlar 
D) Sular, geceleri bir nevi kalorifer gibi ortamı ısıtır

Cevap Anahtarı :

1 B      2 B      3 C      4 A       5 D       6 C
7 A      8 B      9 D    10 D      11 A    12 A 
13 C   14 B    15 C    16 A     17 D     18 A 
19 C   20 B    21 D     22 A    23 C     24 B 
25 A   26 D

13 Ekim 2020 Salı

thumbnail

Gizli Kurucu Ertuğrul Gazi (Metin Özdamarlar) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1. Osmanlı’yı hangi Türk boyu kurmuştur? 

A) Peçenekler 
B) Kayılar 
C) Karesioğolları 
D) Osmanoğulları 

2. Türklerin ilk yurdu olan Orta Asya, kitapta nasıl tasvir edilmiştir? 

A) Sık ağaçlarla örülü bu yerde, gökyüzü diye görebildiğiniz sadece yapraklar. 
B) Yüksek dağların tepesindeki bu yerde yaz kış tek bir renk var kahverengi. 
C) Çok geniş bozkırlar, bozkırı ikiye yarıp yılan gibi ilerleyen nehirler. 
D) Dağ diyemeyeceğiniz yükseltiler dört bir yanınızı sarıyor, tepelerin arasında akarsular. 

3. Divânu Lügâti’t Türk’te atlar için hangi açıklama yapılmıştır? 

A) Türklerin kanadı 
B) Türklerin rüzgârı 
C) Türklerin sürati 
D) Türklerin arabası 

4. “Türkler öyle hızlı at sürer ki onun dışındakiler geride kalır ve hızla koşan atın üzerinde dört yana ok atar.” sözü kime aittir? 

A) Kaşgarlı Mahmut 
B) Sealibi 
C) Ertuğrul Gazi 
D) El Cahiz 

5. “Pusat” sözcüğünün anlamı hangi şıkta doğru verilmiştir? 

A) Silah 
B) Hançer 
C) Ok 
D) Yay 

6. Bilinen ilk Türk devleti hangi seçenekte doğru verilmiştir? 

A) Göktürk Devleti 
B) Osmanlılar 
C) Hun Devleti 
D) Selçuklu Devleti 

7. Aşağıdakilerden hangisinde Oğuz Han’ın oğulları doğru yazılmıştır? 

A) Günhan, Hilalhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Denizhan 
B) Günhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Denizhan 
C) Günhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Deryahan 
D) Günhan, Hilalhan, Ülkühan, Kayıhan, Dağhan, Deryahan 

8. “Oğuzhan’ın altı oğlundan üçü sağ kolu, üçü de sol kolu oluşturuyordu. Her kolun ise dörder boyu bulunuyordu.” tırnak içindeki bilgilere göre Oğuzların kaç boyu vardır? 

A) 24 
B) 20 
C) 16 
D) 12 

9. Horosan’a ait büyük nehir isimleri hangi şıkta doğru verilmiştir? 

A) Seyhun, Ceyhun, Hirat, Hiran 
B) Merv, Seyhun, Hirat, Hiran 
C) Merv, Ceyhun, Hirat, Hiran 
D) Seyhun, Ceyhun, Fırat, Hiran 

10. Tarihçilere göre Ertuğrul Gazi kaç yılında doğmuştur? 

A) 1189 yılında 
B) 1190 yılında 
C) 1188 yılında 
D) 1191 yılında 

11. Ertuğrul Gazi’nin oynadığı oyunlar hangi şıkta doğru olarak verilmiştir? 

A) Mangala, dokuztaş, çevgan 
B) Mangala, beştaş, çevgan 
C) Beştaş, dama, satranç 
D) Çiz, mangala, satranç 

12. Kınık boyu hangi devleti ortadan kaldırarak Selçuklu Devletini kurmuştur? 

A) Babürler 
B) Gazneliler 
C) Memluklular 
D) Bizanslılar 

13. 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından kurulan Büyük Selçuklu Devleti kaç yıl yaşamıştır? 

A) 85 
B) 83 
C) 81 
D) 79 

14. Zehirlenerek öldürülen Alaaddin Keykubat yerine hangisi Sultan olmuştur? 

A) I.Gıyeseddin Keyhüsrev 
B) Ertuğrul Gazi 
C) Süleyman Şah 
D) II.Gıyaseddin Keyhüsrev 

15. “İyi bir insan, mükemmel bir asker, adil bir padişah, işini bilen bir politikacı, deneyimli bir lider, inançlı bir kişi, başarılı bir yöneticidir.” Ertuğrul Gazi’yi anlatan ifadelerden hangisi yanlış verilmiştir? 

A) İşini bilen bir politikacı 
B) Mükemmel bir asker 
C) Adil bir padişah 
D) Başarılı bir yönetici 

16. Göktürk Kitabeleri’nde Çin ile ilgili nasıl bir uyarı yapılmıştır? 

A) Çin’in yüzümüze gülmesine, bize pusat vermesine kanmamak lazım! 
B) Çin’in yalanlarına, sahte dostluğuna kanmamak lazım! 
C) Çin’in ipeğine, tatlı sözüne kanmamak lazım! 
D) Çin’in barış sözüne, uzattığı dostluk eline kanmamak lazım! 

17. Aşağıdakilerden hangisi Kayıların özelliklerinden değildir? 

A) Teşkilatçıdırlar 
B) Oğuzların Gökhan kolundan gelirler 
C) Kendilerine karşı saldırı olmadığı sürece barışçıdırlar 
D) Yolculuk konusunda deneyimlidirler, vize sorunları yoktur 

18. Farsça “Güneşin doğduğu yer” anlamına gelen ve adını sonuna kadar hak ettiği söylenen yer neresidir? 

A) Merv 
B) Nişabur 
C) Horasan 
D) Herat 

19. Pasinler Savaşı ile ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? 

A) Bizans komutanı Liparit esir alındı 
B) Bizanslılar 100 bin, Selçuklular ise 35 bin askerden oluşuyordu 
C) Selçuklu ordusu İbrahim Yınal ve Kutalmış tarafından komuta ediliyordu 
D) Bizans ordusunda Rum, Ermeni ve Gürcüler vardı 

20. Aşağıdakilerden hangisi Moğol İmparatorluğu’nun özelliklerindendir? 

A) Moğollar yüzünden Türklerin Anadolu’ya göçü yavaşlamıştır 
B) Moğolların toplam nüfusu yaklaşık 300 milyondu 
C) Memluklar, Moğolların yendiği ilk devlettir 
D) En gelişmiş zamanlarında dünya topraklarının %22’sini ele geçirdiler 

21. “Zihgir olmadan ok atamam.” diyen biri ok kullanmak için neye ihtiyacı olduğunu söylemektedir? 

A) Ok yayına 
B) Ok kutusuna 
C) Ok atarken başparmağa takılan yüzüğe 
D) Yayın iki ucu arasındaki esnek bağa 

22. Moğol saldırılarına karşı Toros Dağları’nın güvenli bölge olarak görülmesinin nedeni nedir? 

A) Moğolların tırmanmayı sevmiyor olması 
B) Moğolların yükseklik korkusu olması 
C) Bölgenin en hâkim noktası olması 
D) Doğal bir kale gibi sağlam olması 

33. Türkiye Selçuklu Devleti’nin uç beylikleri ve kuruldukları sınırlarla ilgili verilenlerden hangisi doğrudur? 

A) Kuzey Ucu: Rusya sınırında kurulmuştu 
B) Batı Ucu: Rum imparatorluğu sınırında kurulmuştu 
C) Güney Ucu: Kıbrıs Krallığı sınırında kurulmuştu 
D) Doğu Ucu: Bizans sınırında kurulmuştu 

24. Söğüt ve Domaniç günümüzde hangi illerimize bağlıdır? 

A) Söğüt, Bursa’ya; Domaniç ise Kütahya’ya bağlıdır 
B) Söğüt, Kütahya’ya; Domaniç ise Bilecik’e bağlıdır 
C) Söğüt, Kütahya’ya; Domaniç ise Bursa’ya bağlıdır 
D) Söğüt, Bilecik’e; Domaniç ise Kütahya’ya bağlıdır

Cevap Anahtarı :

1 B       2 C       3 A       4 D       5 A 
6 C       7 B       8 A       9 C      10 C 
11 A    12 B     13 A     14 D     15 C 
16 C    17 B     18 C     19 B     20 D 
21 C    22 A     23 C     24 D
thumbnail

Profesör Kip İle Türkçe (Birsen Ekim Özen) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Hikâyede annesi, Emre’den neleri yapmayı alışkanlık haline getirmesini istedi? 

A) Sabah erken kalkmasını 
B) Öğlen uykusuna yatmasını 
C) Sabah kahvaltısını yapmasını 
D) İşlerini tam ve düzgün yapmasını 

2. Emre’nin hazırlamış olduğu masada eksik olmayan neydi? 

A) Tabaklar 
B) Çatal 
C) Peçete 
D) Şeker 

3. “Ufak diye küçümsediğin şeyler ……………………..sorunsuz ilerlemesini sağlıyor. Küçük ayrıntılarda büyük ………………..saklıdır.” Emre’nin annesinin sözlerinde boş bırakılan yerlere aşağıda verilen sözcüklerden hangileri gelmelidir? 

A) insanın-sırlar 
B) çevrenin-sıkıntılar 
C) hayatın-güzellikler 
D) toplumun-sevinçler 

4. Öğretmeni Emre’den her gün ne yapmasını istemişti? 

A) Denize gitmesini 
B) Ödev yapmasını 
C) Kitap okumasını 
D) Elektronik mektup atmasını 

5. Annesi Emre’den mektubunu yazdıktan sonra ne yapmasını istedi? 

A) Oyun oynamasını 
B) Kitap okumasını 
C) Yatıp dinlenmesini 
D) Diğer ödevlerini yapmasını 

6. Emre’yi gittiği bir adada hem şaşırtıp hem de tedirgin eden olay neydi? 

A) Soru sormaması gerektiği 
B) Kırmızı noktanın öfkeyle zıplaması 
C) Emre’nin noktalar tarafından yakalanıp bağlanması 
D) Kumların altının nokta yumurtalar ile dolu olması 

7. Virgül Cumhuriyeti anayasasının hangi maddesi kibarlığın en güçlü özellikleri olduğunu belirtir? 

A) Konuşma çizgisinden önce kullanılmaları 
B) Mektuplarda hitaplardan sonra kullanılmaları 
C) Ardı ardına gelen kelimeleri, cümleleri birbirinden ayırmaları 
D) Cümlede bir kelime özel olarak vurgulanacaksa sonuna konmaları 

8. Neymiş, benim yüzümden cümle bitmiyor, uzayıp gidiyormuş; benim yüzümden cümleler dallanıp budaklanıyormuş. Uzamak kötü mü sizce? Yukarıdaki açıklamayı yapan noktalama işareti kimdir? 

A) Virgül 
B) Üç nokta 
C) Noktalı virgül 
D) Soru işareti 

9. Bot süratle kıyıdan uzaklaşırken Emre’nin kulağına hangi sözler gelmekteydi? 

A) Tüm noktalama işaretlerinin bir araya gelerek Emre’yi adadan kovmaları 
B) Annesinin Emre’ye akıl veren konuşmaları 
C) Virgülün sonsuza kadar devam edecek gibi süren sözleri 
D) Sinirli krallığın soru sormaması gerektiğini söylemesi 

10. Emre’nin gittiği soru işareti adası nelerden oluşuyordu? 

A) Taş ve kayadan 
B) Beyaz kumsaldan 
C) Palmiye ağaçlarından 
D) Yeşil yapraklı bitkilerden 

11. Soru işareti tarlasında soru işaretleri nereden çıkıyordu? 

A) Midye kabuklarının içinden 
B) İstiridye kabuklarının içinden 
C) Palmiye ağaçlarının içinden 
D) Ceviz kabuklarının içinden 

12. Dünyanın soru işareti ihtiyacı artmıştı. Neden soru sorar insan ve nasıl öğrenir? Hikâyeye göre yukarıdaki sorunun cevabı aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Bilmiyorsa sorar, araştırırsa öğrenir 
B) Merak ederse soru sorar, dinlerse de öğrenir 
C) Tanımak için sorar, uygularsa öğrenir 
D) Hayal kurmak için sorar, okursa öğrenir 

13. Emre’nin tanışmış olduğu noktalama işaretlerinden hangisinin adı yanlış verilmiştir? 

A) Kızgın kırmızı nokta 
B) Çenesi düşük virgül 
C) Meraklı soru işareti 
D) Korkak ünlem 

14. Emre, çengeli yerde sürünerek takip eden, altında bir nokta olduğunu ne zaman gördü? 

A) Arkasını dönüp yürümeye başladığında 
B) Soru işareti kayalardan aşağıya doğru indiğinde 
C) Denize girip elleriyle suyun dibinden bir şeyler çektiğinde 
D) Soru işareti kocaman bir kahkaha attığında 

15. Mert hangi noktalama işareti adasından ayrılırken tüm noktalama işaretlerini tek bir adada toplama fikrini aklında şekillendirmeye başlamıştı? 

A) Ünlem 
B) Virgül 
C) Soru işareti 
D) Nokta

Cevap Anahtarı :

1 D       2 A      3 C      4 D      5 C 
6 D       7 B      8 C      9 C     10 A 
11 B    12 B    13 C    14 A    15 C

About