İSLAMİ DÖNEMDE İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ (XI. - XII. yy)
Türkler onuncu yüzyıldan itibaren kitleler halinde İslamiyet'i kabuletmeye başlamışlardır. İslam kültürünün etkisiyle yavaşa yavaş yeni bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Kendine özgü nitelikleri ve kurallarıyla "Divan Edebiyatı" adını verdiğimiz dönemin oluşumu 13. yüzyıla kadar gelir.
Daha sonra bu edebiyat anlayışı 19.yüzyıla kadar etkin bir şekilde varlığını sürdürür. Diğer yandan, İslamiyet'ten önceki "Sözlü Edebiyat Dönemi", İslam kültürünün etkisiyle içeriğinde küçük değişimlere uğrayarak "Halk Edebiyatı" adıyla gelişimini sürdürür. Yani, bir anlamda "Halk Edebiyatı" dediğimiz edebiyat, İslamiyet'ten önceki edebiyatımızın İslam uygarlığı altındaki yeni biçimlenişidir. Oysa "Divan Edebiyatı" tamamen dinin etkisiyle şekillenmiş bir edebiyattır.
Türklerin Müslüman olduğunu kabul ettiğimiz 10.yüzyılla, Divan edebiyatının başlangıcı olarak kabul edilen 13. yüzyıl arasında İslamiyet'in etkisi altında verilmiş olan, bir anlamda geçiş dönemi ürünlerimiz sayılan eserler yer almaktadır.
İLK İSLAMİ ÜRÜNLER
1- KUTADGU BİLİG:
Kutadgu Bilig, Türk dilinin en temel eserlerinden ve Türk dili araştırmalarının en mühim kaynaklarındandır. İslâmî Türk edebiyatının adı bilinen ilk şair ve düşünürü Balasagun'lu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıştır.
Eserini Balasagun'da yazmaya başlayan Yusuf, 1068 yılında memleketinden ayrılarak Doğu Karahanlı Devleti'nin merkezi olan Kaşgar'a gitmiş ve eserini 18 ay sonra, 1069 (Hicrî 462) yılında burada tamamlamıştır. Kitabını bitirince bunu, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunmuş, Han da eseri çok beğendiği için Yusuf'u, takdiren "Hâs Hâcib (Ulug Hâcib)" tayin etmiştir.
Kutadgu Bilig'deki kahramanların temsil ettikleri değerler:
Kutadgu Bilig, dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir sosyal rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder.
Küntogdı hükümdardır ve hukuku/adaleti temsil eder;
Aytoldı vezirdir ve saadeti/devleti temsil eder;
Ögdülmiş de vezirdir ve aklı temsil eder;
Odgurmış ise akibeti/kanaati temsil eder.
"Kutadgu" kelimesi, "saadet, kut" manasındaki "kut" kelimesinin üzerine isimden fiil yapan "+ad -" ekiyle fiilden isim yapan "-gu" ekinin eklenmesi sonucu oluşmuştur ve "bilig"le beraber "saadet, mutluluk veren bilgi/ilim" anlamını taşımaktadır.
Eser, insanlara dünyada tam anlamıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır. Yusuf Hâs Hacib, eserinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. İlâveler ile birlikte yaklaşık 88 başlık altında toplanan eserin esas kısmını oluşturan bölüm kısaltılmış mütekarip yani fa'ulun fa'ulun fa'ulun fa'ul ve vezniyle yazılmıştır.
Kaside tarzında ve aa ba ca şeklinde devam etmektedir. Zamanenin bozukluğundan ve dostların cefasından bahseden 40 beyitlik bir parça ise evvelki parçanın vezninde ve tarzındadır. Kitap sahibi Ulu Hâs Hâcib Yusuf'un kendi kendisine nasihat vermesinden bahseden 41 beyitlik parça da kaside tarzındadır.
O dönem için Türk edebiyatında yeni olduğu tahmin ve tasavvur edilen aruz ölçüsünün ilâve parçalardaki kafiye dışında, şair tarafından pürüzsüz bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Eser, yarı hikâye ve yarı temsil tarzında yazılmış olup, arada hareketi hazırlayıcı ve izah edici monologlara ve canlı tasvirlerin bulunduğu sahnelere yer verilmiştir.
Kaşgârlı Mahmut ve onun eseri Divânü Lügati't-Türk ile çağdaştır, hatta hemen
hemen aynı yıllarda yazılmış olması o dönem Türkçenin gördüğü itibar açısından da dikkate değer.
2- DİVAN-I LUGAT-İT TÜRK:
Eserin adı, "Türk Dili'nin toplu (genel) Sözlüğü" anlamına gelir. Adından da anlaşılacağı gibi, eser bir sözlüktür; Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bundan dolayı, Türkçenin Arapça karşısında savunulduğu bir eser olarak değerlendirilir. Eserde Türkçe sözcüklerin anlamları Arapçayla açıklanmakta ve her maddeden sonra birtakım Türkçe metinler örnek olarak verilmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafından XI. yüzyılda yazılan eserin asıl önemi de, işte bu derleme Türkçe metinlerden ileri gelmektedir. Eserine bir de Türk illerinin haritasını koyan Kaşgarlı Mahmut, Türkçe sözcüklerin açıklamalarını yaparken dört yüze yakın dörtlükten oluşan şiirlerle atasözlerini (sav) örnek olarak verir.
Divan-ı Lügat-it Türk, Türk dilinin ana eseri, Türk edebiyatının ve folklorunun bir hazinesi olarak kabul edilmektedir.
Edebiyatımızda aruz ölçüsünün ilk kullanıldığı eser olarak kabul edilmektedir. Eserde adaleti, aklı, saadeti ve devleti temsil eden dört kahramanın çevresinde gelişen olaylarla yazar, devlet idaresinin ve sosyal düzenin nasıl olması gerektiğini anlatır. Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde 7500 civarında Türkçe sözcük Arapça olarak açıklanmıştır. Ayrıca Türk boylarının dilleri ve Türk illeri hakkında bilgi verir.
3- ATABETÜ'L-HAKAYIK:
12. yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafından aruz ölçüsü ve dörtlüklerle yazılmıştır.
Atabetü'l Hakayık (Gerçeklerin Eşiği), Edip Ahmet Yükneki'nin, Karahanlı beylerinden Muhammed Dâd Sipehsalar'a hediye ettiği, hadis ve Arapça beyitlere dayanarak yazdığı şiirlerle, ahlaklı insan olmanın yollarını, ahlak ilkelerini açıklamış, çeşitli ahlakî öğütlerde bulunmuş, İslamî düşünce ve görüşlere yol gösterici olmuştur. 'Hibetü'l-Hakayık', veya 'Aybetü'l-Akayık' olarak da isimlendirilir.
Eserde dünyayı, tanrıyı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği anlatılır. Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı hakkında olan konuyu işlemiştir.
Türk nazım birimi dörtlüklerle oluşan bu eserini şair, Yusuf Has Hacib'in 'Kutadgu Bilig'i gibi aruz vezniyle ve Kaşgar diliyle yazmıştır.
Şairin bu eserini nerede ve ne zaman yazdığı kesin olarak bilinmemektedir. Atabetü'l Hakayık'ın Kaşgar diliyle, Uygur harfleriyle yazılmış ilk yazması İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.
Özellikleri:
. Gerçeklerin eşiği anlamına gelir.
. Konusu din ve ahlaktır.
. Didaktik (öğretici) bir eserdir.
. Mesnevi tarzında yazılmıştır.
. Nazım birimi olarak beyit ve dörtlük kullanılmıştır.
. Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
. Arapça ve Farsça kelimeler vardır.
. Telmih (hatırlatma) sanatı kullanılmıştır.
. Eserin Konusu: Eser 14 bölümden oluşur.
Baştaki 5 bölüm giriş, şairin adını verdiği 8 bölüm asıl konu, sondaki 1 bölüm de bitiriş bölümüdür.
Giriş bölümleri kaside biçimiyle (aa ba ca da...) ,asıl konu ile ilgili bölümler ve bitiriş bölümü dörtlüklerle [aaba] yazılmıştır. Giriş bölümünde 80 beyit, asıl konu ve bitiriş bölümlerinde 101 dörtlük vardır. Eserin tamamı 484 dizeden oluşur.
4- DİVAN-I HİKMET:
12. yüzyılda Ahmet Yesevi tarafından dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmış dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir. Dörtlüklerin her birine "hikmet" adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu'da yayılarak halkı derinden etkilemiştir. Yesevilik tarikatının da kurcusu olan Ahmet Yesevi daha sonra Anadolu'da kurulan pek çok tarikata kaynak olmuştur.
Genel olarak dervişlik hakkında övgülerden bu dünyadan şikâyetten cennet ve cehennem tasvirlerinden, peygamberin hayatından ve mucizelerinden bahsedilir. Dini ve ahlaki öğütler veren şiirlere de yer vermiştir. Hece ölçüsü olarak 4+3 ve 4+4+4 kullanılmıştır.
Özellikleri:
* Kitapta Allah aşkı Peygamber sevgisi işlenmiştir.
* Hikmet: Hoş, hayırlı anlamlarına gelir
* Sade ve yalın bir dil kullanılmıştır.
* Aruz ve hece ölçüsü kullanılmıştır.
* Dörtlük ve beyitle yazılmıştır.
* 144 hikmet ve 1 münacaat 'tan oluşur.
* Eser karahanlı türkçesinin hakaniye lehçesiyle yazılmıştir
* İstifham (soru sorma) ve Tecahul-i Arif (bilmezlikten gelme) sanatları kullanılmıştır.
* Ahmet Yesevinin hikmetlerinin birleşmesiyle oluşmuştur.
* Ahmet Yesevi hikmetleri Karahanlı Türkçesiyle söylemiştir.
* Hikmetler dini tasavvufi şiirlerdir.
* Allah'a yakın olma isteği vardır.
* Şiirlerde ulusal öğeler (ölçü, nazım biçimi, yarım uyak) ile İslamlıktan gelme yabancı ögeler (din ve tasavvuf konuları, yabancı sözcükler) bir arada kullanılmıştır.
* Eserin uyaklanışı abcd dddb eeeb şeklindedir. Dördüncü dizelerin birbiriyle uyaklı oluşu hatta zaman zaman aynen tekrarlanışı bu şiirlerin musiki ile okunmak için söylendiğini gösterir.
* Divan-ı Hikmet'i Ahmet Yesevi yazmamıştır. Ahmet Yesevi'nin kurduğu tarikattaki Şaban Durmuş, Ahmet Yesevi'nin görüşlerini ve düşüncelerini kitap haline getirmişlerdir.
* Didaktiktir ve manzum bir eserdir.
5- DEDE KORKUT HİKAYELERİ
Dede Korkut öyküleri, Oğuz Türklerinin 9-11. yüzyıllardaki yaşayışları, inançları ve toplumları hakkında önemli ipuçları içerir.
Oğuz Türklerini, onların inanışlarını, yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam karakteri ve ahlâkını, ruh enginliğini, saf, arı - duru bir Türkçe ile dile getirir. Destanlarındaki şiirlerinde, çalınan kopuzların kıvrak ritmi, yanık havası vardır.
Dede Korkut, Türk sözlü edebiyatının önemli öğelerindendir. Destanları uzun süre boyunca sözlü aktarılmış, Akkoyunlular Devleti zamanında (1378-1508) yazıya dökülmüştür.
Yazılan Türk Destanları'nın iki orijinal kopyası vardır. Bu kopyalardan biri Almanya'da Dresden'de öteki ise Vatikan'dadır.
Destan özellikli pek çok halk kahramanının mücadeleleri anlatılan Dede Korkut hikâyelerinde; güzel ve hikmetli sözler, Türklerin tarihine ait rivayetler, han ve beyler hakkında methiyeler, Türk töresine ait pek çok konular işlenerek, iyilere övgü kötülere eleştiri vardır.
Dede Korkut Kitabında (Dede Korkut Ala Lisan-i Taife-i Oğuz Han - Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı) 12 destan özellikli hikâye yer alır ve bu kitap, İslâm öncesi ve sonrasında Türklerin yaşayışını, dilini, tarihini, edebiyatını ve kültürünü içerir. Akıcı ve halkın kullandığı Türkçe ile yazılmış olan bu kitap; gerçek bir şaheserdir. Kitapta, "Dede" ve "Ata" olarak geçen ve "Korkut Ata" olarak da bilinen Dede Korkut, Türkmen, Kazak, Özbek ve Karakalpak boyları arasında bu adlarla bilinmektedir. Türk dünyasının bilge atası olan Dede Korkut ve onun hikâyelerinde; Türk toplumunun savaşları ve barışları ile birlikte, aile ve eğitim yapısıyla üstün ahlâk ve karakter sağlamlığına dikkati çeker. Türk milletiyle özdeşleşmiş olan doğruluk, sözünde durmak, mukaddes değerler uğruna ölmek gibi çeşitli karakterler, hikâyelerin ana temasıdır.
Dede Korkut hikâyelerindeki tüm kahramanların aile, cemaat ve insan sevgisini ön planda tutması, millet olarak ahlâk ve yaşam anlayışımızı göstermesi bakımından önemlidir. Kahramanların çoğu gençtir ve mutlaka bir yiğitlik gösterdikten sonra ad verilir. Pek çoğumuz biliriz, Dirse Han oğlu bir boğayı öldürünce Dede Korkut o gencin adını "Boğaç" koyar ve onu şan, şeref, mal ve rütbe ile ödüllendirir. Dikkat edilirse, hikâyelerde, gençliğe son derece önem verilmekte, onların, ailesine, milletine ve devletine bağlı, cesur ve çalışkan olmalarına işaret edilmektedir. Savaş, av, toy vb. eğlencelere Hz. Peygambere salâvat getirilerek başlanması da Türk Kavimleri'nin dinî yönden şuurlu olduğunu ve devlet millet birliğinin sağlam temellere dayandığını göstermektedir.
Dede Korkut hikâyelerinde özellikle göçebe Oğuz Türklerinin tabiat şartlarına karşı dirençleri, düşmanlarına karşı sürekli üstünlüğü ve birlik şuurundan doğan kuvvetlilikleri dikkati çeker. Korkut Ata olarak saygı gören Dede Korkutun hikâyeleri yaşlı ve bilginlere büyük değer verildiğini de göstermesi açısından, son derece önemlidir.
Allah, doğum, din ve ölüm düşüncesi, hayatin her anında kendisini gösterir. Bugün Dede Korkut ve onun hikâyelerinden ve destanlarımızdan alacağımız önemli dersler vardır. Fertler arasında saygı, sevgi, karşılıklı hoşgörü ve mertlik bunların başında gelmektedir. Dede Korkut aslında büyük bir vatanseverdir ve milletinin sonsuza dek güçlü ve mutlu yaşamasını gerçekleştirme mücadelesi içindedir. Hikâyelerindeki örnek şahsiyetler olan Bayındır Han, Kazan Han, Bamsı Beyrek, Boğaç Han, Selcen Hatun, Seğrek ve diğerleri toplumda olması gereken ideal insan karakterlerini temsil ederler. Bu insanlar, milleti ve vatanı için ölümü göze alan ve tüm zorlukların üstesinden gelebilen kahramanlardır.
Dede Korkut, bütün Türk kavimlerinin fert fert kahraman olmasını arzu etmiş olmalı ki, hikâyelerinde zayıflığa, çaresizliğe ve ümitsizliğe yer vermemiştir. Rivayetlere göre Onun ölümü bile evliyalığını, bilge kişiliğini göstermektedir: Çeşitli Türk boylarının kanaatine göre o, rüyasında mezarının hazırlandığını görmüş ve gittiği her yerde öleceği ona rüyasında bildirilmiştir. Seyhun Irmağı'nın Aral Gölü'ne döküldüğü yerin yakınlarında, ırmağın üzerine hırkasını sererek orada ruhunu Allah'a teslim etmiştir. Bugün pek çok yerde onun mezarının olduğu söylenmektedir. Tıpkı Yunus Emre ve Karaca oğlan gibi milletimiz, onun mezarına da sahip çıkarak kahramanlarını kendi içinde görmek istemektedir.
Türk ve dünya edebiyatının şaheserleri arasına giren ve çeşitli tarihî filmlere de konu olan Dede Korkut Hikâyeleri, insani ve yaşadığı dünyayı tüm özellikleriyle ele almıştır.
Dede Korkutun yaygınlıkla bilinen hikâyeleri şunlardır:
1- Dirse Han Oğlu Boğaç Han
2- Salur Kazanın Evinin Yağmalanması
3- Kam Büre Beg Oğlu Bamsi Beyrek
4- Kazan Beg Oğlu Uraz Beg'in Tutsak Olması
5- Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
6- Kanlı Koca Oğlu Kan Turali
7- Kadılık Koca Oğlu Yegenek
8- Basatın Tepegöz'ü Öldürmesi
9- Begel Oğlu Emren
10- Usun Koca Oğlu Seğrek
11- Salur Kazanın Tutsak Olması
12- Dış Oğuz'un iç Oguz'a İsyanı
Dede Korkutun hayatı ve onun hikâyeleri, geçmişten geleceğe uzanan mücadelede varlığımızın, birliğimizin ve dirliğimizin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymakta, kahramanlık ruhumuzu coşkun bir üslupla dile getirmekte ve geleceğe ümit ve sevgiyle bakmamızı sağlamaktadır.
Öğretmen ve öğrencilere yönelik kitap özetleri, kitap sınavları, kitap soruları ve eğitici hikayeler
Dede Korkut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dede Korkut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Mart 2020 Cuma
11 Aralık 2019 Çarşamba
Dede Korkut Hikayeleri Destanı Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1. Dede Korkut Hikayeleri hangi iki kavmin mücadelesini konu edinmiştir?
A) Araplar-Oğuzlar
B) Çinliler-Kıpçaklar
C) Çinliler-Araplar
D) Kıpçaklar-Oğuzlar
E) Oğuzlar-Çinliler
2. Dede Korkut Hikayeleri hangi devlet zamanında yazıya aktarılmıştır?
A) Akkoyunlu Devleti
B) Selçuklu Devleti
C) Anadolu Selçuklu Devleti
D) Osmanlı Devleti
E) Karahanlı Devleti.
3. Dede Korkut Hikayeleri’nin iki orijinal kopyası hangi iki ülkededir?
A) Almanya-Türkiye
B) Vatikan-Azerbaycan
C) Vatikan-Almanya
D) Türkiye-Azerbaycan
E) Vatikan-Türkiye
4. Dede Korkut Hikayelerinde anlatıcı kimdir?
A) Deli Dumrul
B) Boğaç Han
C) Salur Kazan
D) Dedem Korkut
E) Bamsı Beyrek
5. Aşağıdakilerden hangisi Dedem Korkut’un özelliklerinde biri değildir?
A) Bulunduğu kavmin bilge kişisidir.
B) Yeni doğan çocuklara ad verir.
C) Savaşlarda kendisi de savaşır.
D) Hikayelerin sonunda dua eder.
E) İnsanlara yardım eder
6. Ölen bir gencin ardından Azrail’e kafa tutan Dede Korkut Hikayesi kahramanı kimdir?
A) Boğaç Han
B) Bamsı Beyrek
C) Deli Dumrul
D) Tepegöz
E) Salur Kazan
7. Aşağıdakilerden hangisi Dede Korkut Hikayeleri’nin özelliklerinden biri değildir?
A) Olağanüstü olaylar ve kahramanlar anlatılır.
B) Yol göstericidir.
C) İslamiyet’in etkisi görülmektedir.
D) Düzyazı şeklindedir.
E) 12 hikaye ve bir ön sözden oluşmaktadır.
8. Ne yerse doymayan, halkına zarar veren Dede Korkut Hikayesi’nin dev kahramanı kimdir?
A) Basat
B) Tepegöz
C) Bamsı Beyrek
D) Kanturalı
E)Balbazar
9. İçeriği göz önünde bulundurulursa Dede Korkut Hikayeleri, günümüzdeki hangi edebi türe uygundur?
A) Destan
B) Roman
C) Hikaye
D) Masal
E) Manzume
10. Türk kültüründe kadınların da erkeklerle eşit olduğunu anlatan Dede Korkut Hikayesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Boğaç Han
B) Salur Kazan
C) Deli Dumrul
D) Bamsı Beyrek
E) Tepegöz
11. Boğaç Han’ın babasının adı nedir?
A) Dirse Han
B) Bayındır Han
C) Salur Kazan
D) Bamsi Beyrek
E) Kazım Efendi
12. Boğaç Han kimler tarafından hile ile tuzağa düşürülüp yaralanmıştır?
A) Düşman ülke askerleri tarafından
B) Dirse Han’ın kırk yiğidi tarafından
C) Mahallenin gençleri tarafından
D) Tepegöz tarafından
E) Rum Beyi Yorgi tarafından
13. Dede Korkut adlı hikaye kitabında kaç tane hikaye vardır?
A) 10
B) 11
C) 12
D) 13
E) 14
14. Bamsı Beyrek hikayesinde çocuğu olmadığı için yakınan bey kimdir?
A) Salur kazan
B) Bamsı Beyrek
C) Pay Püre Bey
D) Oğuz Kağan
E) Bayındır Han
15. Deli Dumrul kiminle savaşıyor?
A) Rum askerleriyle
B) Azraillerle
C) Diğer beyliklerle
D) Tepegözle
E) Halkına ihanet eden yiğitlerle
16. Eski Türk beylerinin uykusu kaç gün sürer?
A) 1gün
B) 3 gün
C) 5 gün
D) 7 gün
E) 9 gün
17. Trabzon Tekürü Beyler beyi kimden kime hediye alarak bir şahin göndermiştir?
A) Uruz Beye
B) Salur Kazana
E) Bayındır Han’a
C) Dede Korkuta
D) Uzun Kacaya
18. Kağan Turalı yiğidin hayalindeki kızı alabilmesi için yapması gereken nedir?
A) Babasını Rumların elinden kurtarmak
B) Büyük bir kahramanlık göstermek
C) Canavarları öldürmek
D) Kızın gönlünü çelmek
E) Bir beylik sahibi olmak
19.Dede Korkut hikayelerin yazarı kimdir?
A) Dede Korkut
B) Eflatun Cem Bey
C) Ziya Gökalp
D) Oğuz Kağan
E) Yazarı yoktur
20. Dede Korkut hikayeleri için aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Hikayelerde Dede Korkut kopuzuyla şiir okur şarkı söyler
B) Dede Korkut Hikayelerinde Türklerin yaşayışlarına dair izler bulunur
C) Hikayelerinde şiirlerde vardır
D) Hikayelerde Oğuz Kağan’ın başından geçenler abartısız bir şekilde anlatılmıştır
E) Dede Korkut hikayeleri Türk örf adet ve geleneklerine ait izler taşır
21. “Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek” hikayesinde Bamsı Beyrek’in beşik kertmesi kimdir?
A) Bay Bican Bey’in kızı
B) Oğuz beylerinden birini kızı
C) Dirse Han’ın kızı.
D) Dış beyliklerden bir kız
E) Salur Kazan’ın kızı
22. Dirse Han’ın oğlu “Boğaç Han”ın ismini kim vermiştir ve Boğaç Han bu ismi nasıl hak etmiştir?
A) Babası-Büyük bir boğayı devirerek.
B) Beyler-Boğa kadar güçlü olduğu için.
C) Aile büyükleri-Rüyasında boğa gördüğü için.
D) Dede Korkut- Meydanın ortasında yumrukla bir boğayı devirdiği için.
E) Boğa lakaplı bir devi öldürdüğü için
23. Bay Büre Bey çocuğu doğduktan sonra aşağıdakilerden hangisini ilk olarak yapmıştır?
A) Kurbanlar kesip fakirleri doyurmuştur.
B) İstanbul’a tüccarlar göndererek oğlu için hediye getirtmiştir.
C) Fakirleri giydirmiştir.
D) O günü bayram ilan etmiştir.
E) 40 gün ziyafet vermiştir.
24. Allah Teala, Deli Dumrul’un canını neden ve nasıl bağışlamıştır?
A) Deli Dumrul’un özrünü kabul ederek.
B) Azrail’den korkmadığını söylediği için
C) Azrail’i bir kuş misali camdan dışarıya kaçırdığı için
D) Allah’ın varlığını tanıdığı için ve kendisi yerine bir can bulacağına söz verdiği için.
E) Anne ve babasının canlarını vermeyi kabul etmeleri üzerine
25. Yegenek’in babasının tutsak olduğu kalenin adı nedir?
A) Van Kalesi
B) Düzmürd Kalesi
C) Ankara Kalesi
D) Kazılık Kalesi
E) Bursa Kalesi
Cevap Anahtarı :
1.D 2.A 3.C 4.A 5.C
6.C 7.D 8.B 9.A 10.D
11.A 12.B 13.C 14.C 15.B
16.D 17.B 18.C 19.E 2O.D
21.A 22.D 23.B 24.D 25.B
28 Ağustos 2019 Çarşamba
Dede Korkut Hikayeleri - Dış Oğuz’un İç Oğuz’a Âsi Olup Beyrek’in Öldüğü Destan
Dış Oğuz’un İç Oğuz’a Âsi Olup Beyrek’in Öldüğü Destan
Üç Ok, Boz Ok bir araya gelse Kazan evini yağmalatırdı. Kazan tekrar evini yağmalattı. Amma Dış Oğuz beraber bulunmadı. Sadece İç Oğuz yağmaladı. Ne zaman Kazan evini yağmalatsa helallisinin elini tutar, dışarı çıkardı, ondan sonra yağma ederlerdi. Dış Oğuz beylerinden Aruz, Emen ve diğer beyler bunu işittiler, dediler ki bak bak, şimdiye kadar Kazan’ın evini beraber yağma ederdik, şimdi niçin beraber olmayalım dediler. Söz birliği ile bütün Dış Oğuz beyleri Kazan’a gelmediler, düşmanlık eylediler.
Kılbaş derler bir kişi var idi. Kazan der: Bre Kılbaş bu Dış Oğuz beyleri daima beraber gelirlerdi, şimdi niçin gelmediler dedi Kılbaş der: Bilmez misin niçin gelmediler. Evini yağmalattığın zaman Dış Oğuz beraber bulunmadı, sebep odur dedi. Kazan der: Düşmanlık beslediler öyle mi dedi. Kılbaş der: Hanım ben varayım, onların dostluğunu düşmanlığını öğreneyim dedi. Kazan der: Sen bilirsin, var dedi.
Kılbaş bir kaç adamla ata binip Kazan’ın dayısı Aruz’un evine geldi. Aruz da altın gölgeliğini dikmişti, oğlanlarıyla oturmuştu. Kılbaş gelip Aruz’a selam verdi. Der: Kazan darda kaldı, mutlaka dayım Aruz bana gelsin dedi. kara başım bunaldı, üzerime düşman geldi, develerimi bağırttılar, kara koçta cins atlarımı kişnettiler, kaza benzer kızımız gelinimiz darda kaldı, benim kara başıma gör neler geldi, dayım Aruz gelsin dedi. Aruz der: Bre Kılbaş o vakit ki Üç Ok, Boz Ok bir araya gelse o vakit Kazan evini yağmalatırdı, suçumuz neydi ki yağmada beraber olmadık dedi. Daima Kazan’ın başına sıkıntılar gelsin, dayısı Aruz’u daim ana dursun, biz Kazan’a düşmanız belli bilsin dedi. Kılbaş burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Der:
Bre kavat
Kalkıp Kazan Han yerinden doğrulu verdi
Ala Dağda çadırını otağını dikti
Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı
Yemek içmek arasında beyler seni andı
Üstümüze düşman falan gelmedi
Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim
Kazana düşman imişsin bildim
dedi. Kalkıp hoşça kol diyip gitti.
Aruz müteessir oldu. Dış Oğuz beylerine adam gönderdi: Emen gelsin. Alp Rüstem gelsin, Dönebilmez Dülek Evren gelsin, geri kalan beyler hep gelsin dedi. Dış Oğuz beyleri hep toplandı. Alaca büyük otağlarını düzlüğe dikti. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Dış Oğuz beylerini ağırlayıp ziyafet verdi. Der: Beyler ben sizi niye çağırdım biliyor musunuz? Dediler: Bilmiyoruz. Aruz der: Kazan bize Kırbaş’ ı göndermiş, elim günüm yağmalandı, kara başım bunaldı, dayım Aruz bana gelsin demiş. Emen der: Ya sen ne cevap verdin? Aruz der ki: Kılbaş’a dedim ki ne zaman ki Kazan evini yağmalatırdı. Dış Oğuz beyleri beraber yağmalardı beyler gelir Kazan’ı selamlar giderdi, şimdi suçumuz ne oldu ki beraber bulunmadık, bre kavat biz Kazan’a düşmanız dedim. Emen der: İyi demişsin. Aruz der: Beyler ya siz ne dersiniz Beyler der: Ne diyelim, mademki sen Kazan’a düşman oldun, biz de düşmanız dediler. Aruz ortaya Kur’an getirdi, hep beyler el basıp and içtiler, senin dostuna dost ve düşmanına düşmanız dediler. Aruz bütün beylere kaftan verdi. Döndü der: Beyler Beyrek bizden kız almıştır, güveyimizdir, amma Kazan’ın inançlısıdır, gelsin bizi Kazan ile banştırsın, diyelim getirelim, bize itaatkar olursa ne ala, olmazsa ben sakalını tutayım siz kılıç üşüştürün parçalayın, aradan Beyreği kaldıralım, ondan sonra Kazan ile işimiz hayır ola dedi.
Beyreğe mektup gönderdiler. Beyrek odasında yiğitleri ile yiyip içiyordu. Aruzdan adam geldi, selam verdi. Beyrek selam aldı. Dedi: Hanım, Aruz size selam ediyor, kerem etsin Beyrek gelsin bizi Kazan ile barıştırsın diyor. Beyrek pekala dedi. Atını çektiler, bindi. Kırk yiğitle Aruz’un evine geldi. Dış Oğuz beyleri otururken girip selam verdi. Beyreğe Aruz der: Biliyor musun seni niye çağırdık? Beyrek der: Niye çağırdınız? Aruz der: Hep şu oturan beyler Kazan’a asi olduk, and içtik. Kur’an getirdiler, sen de and iç dediler. Kazan’a ben asi olmam diye and içti, söyledi:
Der :
Ben Kazanın nimetini çok yemişim
Bilmez isem gözüme dursun
Kara koçta cins atına çok binmişim
Bilmez isem bana tabut olsun
Güzel kaftanlarını çok giymişim
Bilmez isem kefenim olsun
Alaca büyük otağına çok girmişim
Bilmez isem bana zindan olsun
Ben Kazandan dönmem belli bil
dedi. Aruz öfkelendi, kavrayıp Beyreğin sakalını tuttu. Beyler Seyreğe kıyamadı. Beyrek Aruz’un öfkelendiğini burada bildi. Söylemiş:
Der:
Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim
Kara koçta cins atıma binerdim
Yapısı sağlam demir giyimimi giyerdim
Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım
Alın başa sağlam miğferimi geçirirdim
Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım
Ela gözlü beyleri yanıma katardım
Kavat ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim
Aldatarak er tutmak karı işidir
Karından mı öğrendin sen bu işi kavat
dedi. Aruz der: Bre herze merze söyleme, kanına susama, gel and iç dedi. Beyrek der: Vallah ben Kazan uğruna başımı koymuşum, Kazan’dan dönmem, ister yüz parça eyle dedi. Aruz gene öfkelendi. Beyreğin sakalını sımsıkı tuttu. Beylere baktı, gördü kimse gelmiyor. Aruz kara çelik öz kılıcını çekip Beyreğin sağ oyluğunu kesti. Kara kana bulandı Beyreğin başı bunaldı. Beyler hep dağıldı, herkes atlı atına bindi. Beyreği de bindirdiler, ardına adam bindirip kucakladılar. Kaçtılar. Beyreği otağına yetiştirdiler. Cübbesini üzerine Örttüler. Beyrek burada söyledi:
Der:
Yiğitlerim yerinizden halkın
Ak boz atımın kuyruğunu kesin
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın
Akıntılı güzel suyu delip geçin
Kazanın divanına koşup varın,
Ak çıkarıp kara giyin
Sen sağ ol Beyrek öldü diyin
Söyleyiniz: Namer Aruz dayından adam geldi. Seyreği istemiş, o da varmış, hep Dış Oğuz beyleri toplanmış, bilmedik, yeme içme arasında Kur’an getirdiler, Kazan’a biz asi olduk and içtik, gel sen de and iç dediler, içmedi ben Kazan’dan dönmem dedi, namert dayın hiddetlendi, beyreği kılıçladı, kara kana bulandı darda kaldı, yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han’ın yakasında olsun benim kanımı Aruz’a koyarsa dedi. Bir daha söylemiş. Der:
Yiğitlerim Aruz oğlu Başat gelmeden
Elim günüm yağmalanmadan
Develerde develerimi bağırtmadan
Kara koçta cins atımı kışnetmeden
Akça koyunlarım meleşmeden
Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan
Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Başat gelip almadan
Elimi günümü yağmalamadan
Kazan bana yetişsin
Benim kanımı Aruza koymasın
Akça yüzlü sevgilimi oğluna alı versin
Ahiret hakkını helal etsin
Beyrek padişahlar padişahı hakka vasıl oldu
Belli bilsin
dedi.
Beyreğin babasına anasına haber oldu. Ak evinin eşiğinde feryat koptu. Kaza benzer kızı gelini ak çıkardı kara giydi. Ak boz otının kuyruğunu kestiler. Kırk elli yiğit kara giyip mavi sorındılar. Kazan Bey’e geldiler. Sarıklarını yere vurdulor, Beyrek diye çok ağladılar. Kazon’ın elini öptüler, sen sağ ol. Beyrek öldü dediler. Namert dayın hile yapmış, çağırarak bizi aldılar, vardık. Dış Oğuz beyleri size asi olmuşlar, bilmedik. Kur’an getirdiler, biz Kazan’a asi olduk, sen de bize itaat et dediler, and içtiler. Beyrek ekmeğini çiğnemedi, onlara itaat etmedi, dayın namert Aruz öfkelendi. Beyreği oturduğu yerde kılıçladı, bir oyluğunu düşürdü, sen sağ ol hanım, Beyrek Hakka vasıl oldu, benim kanımı Aruz’a koymasın dedi. dediler. Kazan bu haberi işitti, mendilini eline alıp hüngür hüngür ağladı, divanda feryat figan kıldı. Hep orada olan beyler ağlaştılar. Kazan vardı odasına girdi, yedi gün divana çıkmadı, ağladı oturdu.
Beyler toplandı divana geldi. Kazan’ın kardeşi Kara Göne der: Kılbaş var söyle ağam Kazan gelsin çıksın, bir yiğit senin yüzünden aramızdan eksildi, hem vasiyet eylemiş, benim kanımı koymayasın, alasın demiş, varalım düşmanı haklayalım de, dedi Kılbaş der: Sen kardeşisin, sen var dedi. Velhasıl ikisi beraber vardılar. Kazan’ın odasına girdiler. Selam verdiler, sen sağ ol hanım dediler. Bir yiğit aramızdan eksildi, senin yolunda baş verdi, hayatının kanını alalım size ısmarlamış, benim kanımı alsın demiş ağlamakla bir şey mi olur, kalkıp gel yukarı dediler. Kazan der: Uygundur, acele cephaneyi yükletsinler beyler hep binsinler dedi.
Bütün beyler bindi. Kozan’ın yağız al atını çektiler, bindi. Boru çalındı, davul vuruldu. Gece gündüz demediler, koşturma oldu. Aruz’a ve bütün Dış Oğuz beylerine haber oldu, işte Kazan geldi dediler. Onlar da asker toplayıp boru çaldırıp Kazan’a karşı geldiler. Üç Ok, Boz Ok karşılaştılar.
Aruz der; Benim İç Oğuz’dan hasmım Kazan olsun Emen der: Benim hasmım Ters Uzamış olsun. Alp Rüstem der: Benim hasmım Ense Koca oğlu Okçu olsun dedi. Her biri bir hasım gözetti.
Alaylar bağlandı, ordular dizildi, borular çalındı, davullar dövüldü. Aruz Koca meydana at tepti. Kazan’a seslenip bre kavat sen benim hasmımsın, sen gel beri dedi. Kazan kalkan tuttu, mızrağını eline aldı, başının üzerinde çevirdi. Der: Bre kavat namertlikle er öldürmek nasıl olur, ben sana göstereyim dedi. Aruz Kazan’ın üzerine at sürdü. Kazan’ı kılıcladı, zerre kadar kestirmedi öteye geçti. Sıra Kazan’a geldi. Altmış tutam alaca mızrağını koltuğa kıstı. Aruz’a bir mızrak vurdu. Göğsünden şimşek gibi öteye geçti. At üzerinden yere yıktı. Kardeşi Kara Göne’ye işaret etti. Başını kes dedi. Kara Göne attan indi, Aruz’un başını kesti. Dış Oğuz beyleri bunu görüp hep attan indiler, Kazan’ın ayağına kapandılar, suçlarının affını dilediler, elini öptüler. Kazan suçlarını bağışladı. Seyreğin kanını dayısından aldı. Aruz’un evini talan ettirdi, elini gününü yağmalattı. Yiğit beyler ganimet aldı. Kazan yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır diktirdi, otağını kurdu. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı. Gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi.
Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Akibet, uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık.
Dua edeyim hanım: ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürcekli ananın yeri cennet olsun. Kadir Mevla seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin amin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa’ya bağışlasın hanım hey!…
Dede Korkut Hikayeleri - Salur Kazan Esir Olup Oğlu Uruz’un Çıkardığı Destan
Salur Kazan Esir Olup Oğlu Uruz’un Çıkardığı Destan
Meğer Hanım Tırabuzan tekürü beyler beyi olan Han Kazan’a bir şahin göndermişti. Bir gece yiyip içip otururken şahinci başına der: Bre yarın sabah şahinleri al, tenhaca ava binelim dedi.
Erkenden bindiler, av yerine vardılar. Gördüler bir sürü kaz oturuyor. Kazan şahini bıraktı. Alamadı şahin havalandı. Gözetlediler, şahin Toman’ın Kalesine indi. Kazan gayet müteessir oldu. Şahinin ardına düştü.
Dere tepe aştı, kafir eline geldi. Giderken Kazan’ın karanlık gözünü uyku bürüdü. Beyler dediler: Hanım dönelim. Kazan der: Biraz daha ileri varalım dedi. Baktı bir kale gördü. Der: Beyler gelin yatalım dedi. Kazan’ı küçücük ölüm tuttu, uyudu. Meğer hanım, Oğuz beyleri yedi gün uyurdu. Onun için küçücük ölüm derlerdi.
Meğer o gün Toman’ın Kalesinin tekürü ava binmişti. Casus geldi, der: Bre bölük atlı geldi, içinde beyleri yattı uyudu. Tekür adam gönderdi, kim olduğunu anlayın dedi. Gelenler bildi ki bunlar Oğuz erenlerindendir. Gelip teküre haber verdiler. Tekür de hemen askerini topladı, bunların üzerine geldi. Kazan’ın beyleri baktılar gördüler ki düşman geliyor. Dediler: Kazan’ı bırakır gidersek evinde bizi kovarlar. en iyisi budur ki burda ölelim dediler. Kafiri karşıladılar, cenk ettiler. Kazan’ın üzerine yirmi beş beyini şehit ettiler. Kazan’ın üzerine düştüler, uyuduğu yerde tuttular, elini ayağını sımsıkı bağladılar, bir arabaya yüklettiler, arabaya muhkem urganla sardılar. Arabayı çektiler, yürüyü verdiler.
Giderken araba gıcırtısından Kazan uyandı. Gerindi bu elindeki urganları hep kopardı. Arabanın üzerine oturdu, elini eline çaldı, kah kah güldü.
Kafirler derler: Ne gülüyorsun? Kazan der: Bre kafirler, bu arabayı beşiğim sandım, sizi yamrı yumru dadım dayam sandım dedi. Neyse, Kazan’ı getirdiler, Toman’ın Kalesinde bir kuyuya bıraktılar. Kuyunun ağzına bir değirmen taşı koydular. Yemeğini suyunu değirmen taşının deliğinden veriyorlardı.
Bir gün tekürün karısı der: Varayım Kazan’ı göreyim, nasıl bir insandır ki bunca adamlara darbe vuruyormuş dedi. Hatun gelip zindancıya kapıyı açtırdı. Seslendi, der: Kazan Bey nedir halin, dirliğin yer altında mı hoştur, yoksa yer üstünde mi hoştur, hem şimdi ne yiyorsun, ne içiyorsun ve neye biniyorsun dedi. Kazan der: Ölülerine yemek verdiğin vakit ellerinden alıyorum, hem ölülerinizin yorgasına biniyorum, yaşlılarını yedekte çekiyorum dedi. Tekür’ün karısı der: Dinin için Kazan Bey, yedi yaşında bir kızcağızım ölmüştür, kerem eyle ona binme dedi. Kazan der: Ölülerinizde ondan yorga yoktur, hep ona biniyorum dedi. Kadın der: Vay, senin elinden ne yer yüzünde dirimiz ve ne yer altında ölümüz kurtulurmuş dedi. Geldi Tekür’e der: Kerem eyle o tatarı kuyudan çıkar, kızcağızın belini koparıyor yer altında kızcağızıma biniyormuş, diğer ölülerimizi topluyormuş, hem ölülerimiz için verdiğimiz yemeği ellerinden çekip alıp yiyormuş, onun elinden ne ölümüz ne dirimiz kurtulurmuş, dinini aşkına o eri kuyudan çıkar dedi. Tekür beylerini topladı, der: Gelin Kazan’ı kuyudan çıkarın, bizi övsün Oğuz’u yersin, ondan sonra şart eylesin bizim memleketimize düşmanlığa gelmesin dedi.
Vardılar Kazan’ı kuyudan çıkarıp getirdiler. Dediler : And iç ki bizim memleketimize düşmanlığa gelmeyesin, hem bizi öv Oğuz’u yer, seni bırakı verelim var git dediler. Kazan der: Vallah billah doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyeyim dedi. Dediler : Vallah Kazan iyi and içti dediler. Şimdi Kazan Bey, hadi bizi öv dediler. Kazan der: Ben yer yüzünde adam övmem, bir adam getirin bineyim, sizi öveyim dedi. Vardılar bir er kafir getirdiler. Bir eyer, bir gem dedi, getirdiler. Kafirin arkasına eyer koydu, ağzına gem vurdu, eyer kayışını çekti. Sıçradı arkasına bindi. Ökçesini ökçesine vurdu, kaburgasını karnına yapıştırdı. Gemini çekti, ağzım ayırdı. Kafiri öldürdü, çöktü üzerine oturdu. Der: Bre kafirler kopuzumu getirin, sizi öveyim dedi. Vardılar kopuzu getirdiler. Eline alıp burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Bin bin erden düşman gördümse övünüm dedim
Yirmi bin er düşman gördümse koklamadım
Otuz bin er düşman gördümse ona saydım
Kırk bin er düşman gördümse gözümü kısıp baktım
Elli bin er gördümse el vermedim
Altmış bin er gördümse söyleşmedim
Seksen bin er gördümse ürpermedim
Doksan bin düşman gördümse donanmadım
Yüz bin er gördümse yüzümü dönmedim
Yüzü dönmez kılıcımı elime aldım
Muhammed’in dini aşkına kılıç vurdum
Ak meydanda yumru başı top gibi kestim
O zaman bile erim beyim diye övünmedim
Övünen erenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni
Kara kılıcını çal boynuma kes başımı
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
dedi. Bir deyiş daha söylemiş, der:
Yüksek yüksek kara dağdan taş yuvarlansa
Kaba ökçemi oyluğumu karşı tutan Kazan er idim
Firavun şişler yükleyip yerden, çıksa
Kaba ökçem ile perçin kılan Kazan er idim
Koca koca beyler oğlu kavga kılsa
Kamçı vurup dindiren Kazan er idim
Yüce dağları duman tutsa
Kapkara sis deli kopsa
Kara koç atımın kulağı görünmez olsa
Gayrı eren kılavuzsuz yol şaşırsa
Kılavuzsuz yol başaran Kazan er idim
Yedi başlı ejderhaya yetişip vardım
Heybetinden sol gözüm yaşardı
Hey gözüm namert gözüm kalleş gözüm
Bir yılandan ne var ki korktun dedim
O zaman bile erim beyim diye övünmedim
Övünen erenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
Çal kılıcını kes başımı
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
Oğuz erenleri dururken seni övmem yok
dedi. Kazan burada bir daha söylemiş:
Arkaç Kırda çalkanır umman denizinde
Sarp yerlerde yapılmış kafir şehri
Sağa sola çırpıntı vurur yüzgeçleri
Su dibinde döner bahrileri
Tanrı benim diye su dibinde çığrışır asileri
Önünü koyup tersini okur kızı gelini
Altın aşık oynar Sancıdanın beyleri
Altı defa Oğuz vardı alamadı
O kaleye altı tane erle ben Kazan vardım
Altı güne koymadım onu aldım
Kilisesini yıkıp yerine mescit yaptım ezan okuttum
Kızını gelinini ak göğsümde oynattım
Beylerini kul ettim
O zaman bile erim beyim diye övünmedim
Övünen erenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
dedi. Kazan yine söylemiş, der:
Arkaç Kırda döndürdüğüm bre kafir senin baban
Şakağına imrendiğim senin kızın gelinin
Akça Kale Sürmelide at oynattım
At ile Karun eline baskın yaptım
Ak Hisar Kalesinin burcunu yıktım
Ak akçe getirdiler puldur dedim
Kızıl altın getirdiler bakırdır dedim
Ela gözlü kızını gelinini getirdiler aldanmadım
Kilisesini yıktım mescit yaptım
Altını gümüşü yağmalattım
O zaman bile erim beyim diye övünmedim
Övünenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
Seni övmem yok
dedi. Kazan Bey burada bir daha söylemiş, der:
Ak kayanın kaplanının erkeğinde bir köküm var
Ortaç Kırda sizin geyiklerinizi durdurmaya
Ak sazın aslanında bir köküm var
Kaz alaca kısrağını durdurmaya
Azman kurt yavrusunun erkeğinde bir köküm var
Akça yünlü on bin koyununu gezdirmeye
Ak sungur kuşunun erkeğinde bir köküm var
Alaca ördek kara kazını uçurmaya
Kudretli Oğuz elinde bir oğlum var Uruz adlı
Bir kardeşim var Kara Göne adlı
Yeniden doğanını diriltmeyeler
Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı yermem yok
dedi. Bir daha söylemiş, der:
İt gibi güv güv eden çerkes hırslı
Küçücük domuz şölenli
Bir torba saman döşekli
Yarım kerpiç yastıklı
Yontma ağaç Tanrılı
Köpeğim kafir
Oğuzu görür iken seni övmem yok
Bundan sonra öldürürsen bre kafir öldür beni
Öldürmezsen Kadir korsa öldüreyim kafir seni
dedi. Kafiler der: Bu bizi övmedi, gelin bunu öldürelim dediler.
Kafir beyleri toplandılar geldiler. Yine dediler: Bunun oğlu var, kardeşi var, bunu öldürmek olmaz dediler. Getirdiler domuz damına hapse attılar.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Kazan’ın ölüsünü dirisini kimse bilmedi. Meğer hanım Kazan’ ın bir oğlancığı var idi. Büyüdü yiğitcik oldu. Bir gün ata binip divana gelirken bir kişi der: Sen Han Kazan’ın oğlu değil misin dedi. Uruz kızdı, der: Bre kavat benim babam Bayındır Han değil midir? Dedi. Yok, o ananın babasıdır, senin dedendir. Uruz, bre ya benim babam ölü müdür diri midir dedi. Dedi: Diridir, Toman’ın Kalesinde esirdir dedi. Böyle deyince oğlan ağladı, melül oldu. Atını çevirdi geri döndü. Anasına geldi. Burada anasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Bre ana ben Han oğlu değilmişim
Han Kazan oğlu imişim
Bre kavat kızı bunu bana niçin söylemiyordun
Ana hakkı Tanrı hakkı olmamış olsaydı
Kara, çelik öz kılıcımı çekeydim
Birdenbire güzel başını keseydim
Alca kanını yer yüzüne dökeydim
dedi. Anası ağladı. Der: Oğul baban sağdır, amma söylemeğe korkardım, kafire varırsın, kendini vurursun helak olursun, onun için sana söylemiyordum canım oğul dedi. Amma amcana adam gönder, gelsin, görelim ne der dedi.
Adam gönderdi amcasını çağırdı. Geldi. Uruz der: Ben babamın esir olduğu kaleye gidiyorum. Birlikte istişare ettiler. Bütün beylere haber oldu. Uruz babasına gidiyor, silah ve teçhizatla gelin dediler. Asker toplandı geldi. Alp Uruz çadırlarını açtırdı, cephanesini yükledi. Kara Göne asker başı oldu. Boru çaldırıp göçtüler, yola girdiler.
Yol üzerinde kafirin kilisesi var idi. Keşişler beklerdi. Gayet sarp kilise idi. Attan inip tacir elbisesi giydiler. Bezirgan suretinde katır, deve çektiler geldiler. Kafirler gördüler gelenler tacire benzemez, kaçtılar kaleye girdiler, kapılarını sımsıkı kapadılar. Burca çıkıp kimlersiniz dediler. Bunlar cevap verdi: Bezirganlarız dediler. Kafirler yalan söylüyorsunuz diyerek taşa tuttular. Uruz attan indi, der: Hey babamın altın gadehinden şarap içen, beni seven attan insin, bunun kapısına birer gürz vuralım dedi. On altı yiğit sıçrayıp attan indiler. Kalkan tuttular, gürzlerini omuzlarına attılar, kapıya geldiler. Birer gürz vurup kapıyı ufattılar, içeri girdiler. Buldukları kafiri öldürdüler. Ağız açtırmadılar. Malını yağmaladılar. Askerin üzerine geldiler kondular.
Meğer bir sığırtmaçları var idi. Gördü ki kaleyi aldılar, kaçtı teküre vardı, kilisenin alındığını haber verdi. Ne oturuyorsunuz, üzerinize düşman geldi, başınızın çaresine bakın dedi. Tekür beylerini topladı, bunlarla nasıl uyuşalım dedi. Beyler dediler: Bunun uyuşması odur ki Kazan’ı çıkaralım, onlarla başbaşa bırakalım. Bu sözü uygun gördüler. Vardılar Kazan’ı çıkarıp tekürün önüne getirdiler. Tekür der: Kazan Bey üzerimize düşman geldi, bu düşmanı üzerimizden ayırırsan seni bırakı verelim dediler. Hem haraca itaatkar olalım, sen de and iç ki bu bizim memlekete düşmanlığa gelmeyesin dediler. Kazan der: Vallah billah doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyelim dedi. Kafirler Kazan iyi and içti diye sevindiler. Tekür askerini toplayıp meydana geldi, çadır diktirdi. Kafir askeri Kazan’ın etrafına toplandı. Kazan’a giyim getirdiler. Kılıç ve mızrak ve çomak ve sair cenk aletini giydirip donattılar.
Bu sırada Oğuz erenleri alay alay geldi. Gümbür gümbür davullar çalındı. Kazan gördü ki askerin önünce bir ak boz atlı, ak sancaklı, üzeri sağlam demir giyimli, Oğuz’un önünce geldi, çadırını diktirdi, saf bağladı durdu. Onun ardınca Kara Göne geldi, saf bağladı durdu. Hemen burada Kazan atı meydana sürdü, hasım, diledi. Boz atlı Beyrek at tepti meydana girdi. Kazan burada söylemiş, görelim ne söylemiş:
Der:
Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
Yapısı sağlam demir giyimini giyen yiğit ne yiğitsin
Adın nedir yiğit söyle bana
dedi. Beyrek burada söylemiş, der:
Bre kafir sen beni bilmez misin
Parasarın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan
Adaklısını başkaları alırken çekip alan
Pay Püre Han oğlu Bamsı Beyrek bana derler
Gel beri bre kafir dövüşelim
dedi. Kazan burada bir daha söylemiş. Der: Bre yiğit, önünce bu askerin bir ak sancaklı alay çıktı, çadırını başkalarından önce dikti, ak boz ata binen o yiğit ne yiğittir, kimin nesidir, yiğit başın için söyle bana. Beyrek der: Bre kafir kimin nesi olacak, beyimiz Kazan’ın oğludur dedi. Kazan gönlünden der: Elhamdülillah benim oğlancığım büyük er olmuş dedi. Beyrek bre kafir daha ne kadar onu bunu soracaksın bana dedi, Kazan’ın üzerine at sürdü. Altı kanatlı gürzünü eline alıp Kazana vurdu. Kazan kendisini tanıtmadı. Kavradı, Beyreği bileğinden tuttu, çekti çomağını elinden aldı, Beyreğin ensesisine bir çomak vurdu. Beyrek atın boynunu kucakladı, çekilip döndü. Kazan der: Ya Beyrek, var beyine söyle gelsin dedi.
Bunu gördü. Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren meydana girdi. Kazan burada söylemiş, der:
Şafak vakti yerinden kalkan yiğit ne yiğitsin
Büyük cins atını oynatarak gelen yiğit ne yiğitsin
Erin erden adını saklaması ayıp olur
Adın nedir yiğit söyle bana
dedi. Dülek Evren der:
Bre kafir benim adımı bilmez misin
Kendi kendisine hor bakan memleketten çıkan
Elli yedi kalenin kilidini alan
Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren bana derler
dedi. Mızrağını eline alıp at sürdü. Kazan’a saplayayım dedi, saplayamadı, öteye geçti. Kazan at tepti, mızrağını çekip elinden aldı, tepesine vurdu, parça parça oldu utandı. O da çekilip döndü.
Kazan yine er diledi. Düzen oğlu Alp Rüstem at tepti meydana girdi. Kazan burada gene söyledi, der:
Kalkıp yerinden doğrulu veren
Cins atına sıçrayıp binen
Ne yiğitsin
Adın nedir söyle bana
dedi. Alp Rüstem der:
Kalkıp yerinden doğrulu veren
İki kardeş bebeğini öldürüp zelil gezen
Düzen oğlu Alp Rüstem bana derler
dedi. O da Kazan’a at sürdü. Yeneyim dedi. yenemedi. Kazan Bey buna da bir darbe vurdu. Der: Bre kavat, var beyine söyle gelsin dedi. O da döndü.
Kazan tekrar er diledi. Uruz’un gemini amcası Kara Göne tutmuştu. Çekti ansızın elinden aldı. kılıcı sıyırdı babasının üzerine at sürdü. Davrandırmadı, omuzuna kılıç indirdi. Giyimini kesti, omzuna dört parmak kadar yara açtı. Alca kanı şırıldadı koynuna indi. Uruz gene döndü ki bir daha çalsın. Kazan burada seslenip oğluna söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Kara dağımın yükseği oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Alpım Uruz aslanım Uruz
Ak sakallı babana kıyma oğul
dedi. Uruz’un şefkat damarları kaynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Attan yere indi. babasının elini öptü. Kazan da attan atladı yere indi. Oğlunun boynunu öptü. Beyler Kazan ile oğlunun üzerine at sürdüler, etraflarını çevirdiler. Hepsi attan inip Kazan’ın elini öptüler. Yürüyerek kafire at sürdüler, kılıç vurdular. Derelerde tepelerde kafire kırgın girdi. Kaleyi aldılar. Kilisesini yıkıp mescit yaptılar.
Kanlı kafirin elinden babasını çekip aldı. Kudretli Oğuz eline gelip çıktı. Akça yüzlü anasına müjdeci geldi. Kaza benzer kızı gelini Kazan’a karşı gelip elini öptüler, ayağına kapandılar, Kazan güzel çimene çadır otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece toy düğün edip yeme içme oldu. Dedem Korkut geldi kopuz çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi.
Hani övdüğümüz bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin amin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa hürmetine bağışlasın hanım hey!…
Dede Korkut Hikayeleri - Begil Oğlu Emren’in Destanı
Begil Oğlu Emren’in Destanı
Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Ak otağını kara yerin üzerine diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri toplanmıştı.
Dokuz Tümen Gürcistan’ın haracı geldi. Bir at, bir kılıç, bir çomak getirdiler. Bayındır Han çok müteessir oldu. Dedem Korkut geldi neşeli havalar çaldı, hanım niye müteessir oluyorsun dedi. Der: Nasıl müteessir olmayayım, her yıl altın akçe gelirdi, yiğide beye verirdik, hatırları hoş olurdu, şimdi bunu kime verelim ki hatırı hoş olsun dedi. Dede Korkut der: Hanım bunun üçünü de bir yiğide verelim dedi. Oğuz iline karakol olsun dedi. Han Bayındır kime verelim dedi. Sağına soluna baktı, kimse razı olmadı. Begil derlerdi bir yiğit var idi, ona baktı, der: Sen ne dersin? Begil razı oldu. Kalktı yeri öptü Dedem Korkut himmet kılıcını beline bağladı, çomağı omzuna koydu, yayı koluna geçirdi.
Koç aygırı çektirdi bu da bindi. Hasımını akrabasını ayırdı, evini çözdü, Oğuz’dan göç eyledi. Berdeye, Genceye varıp vatan tuttu. Dokuz Tümen Gürcistan ağzına varıp kondu, karakolluk eyledi. Yabancı, kafir gelse başını Oğuz’a armağan gönderirdi. Yılda bir kerre Bayındır Han’ın divanına varırdı.
Yine Bayındır Han’dan adam geldi acele gelesin diyerek. Sonra Begil geldi, peşkeşini çekti. Bayındır Han’ın elini öptü. Han da Begil’i misafir etti, güzel at, güzel kaftan, bol harçlık verdi. Üç gün de Begil’i av şikar etiyle misafir edelim beyler dedi. Av ilan ettiler.
Vakfa ki av hazırlığı oldu, kimi atını över, kimi kılıcını, kimi çekip ok atmasını över. Salur Kazan ne atını övdü, ne kendisini övdü, amma Begil’in hünerini söyledi.
Üç yüz altmış altı alp ava binse, kanlı geyik üzerine yürüyüş olsa, Begil ne yay kurardı, ne ok atardı, hemen yayı bileğinden çıkarırdı boğanın yabani geyiğin boynuna atardı, çekip durdururdu. Zayıf ise kulağını delerdi avda belli olsun diye, amma semiz olsa boğazlardı. Eğer beyler geyik avlasa, kulağı delik olsa, Begil sevincidir diye Begil’e gönderirlerdi.
Kazan Bey der: Bu hüner atın mıdır, erin midir? Hanım, erindir dediler. Han der: Yok, at işlemese er övünmez, hüner atındır dedi. Bu söz Begil’e hoş gelmedi. Begil der: Alplar içinde bizi kuskunumuzdan balçığa batırdın dedi. Bayındır Han’ın bahşişini önüne döktü, hana küstü, divandan çıktı. Atını çektiler, ela gözlü yiğitlerini alıp evine geldi.
Oğlancıkları karşı geldi, okşamadı. Ak yüzlü hatunu ile konuşmadı. Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Altın tahtımın sahibi beyim yiğit
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verim sevdiğim
Kalkıp yerinden doğrulu verdin
Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın
Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin
Ak alınlı Bayındır Hanın divanına geceleyin vardın
Ela gözlü beyler ile yedin içtin
Kavimli kavmi ile atıştı mı
Garip başın kavgada kaldı mı
Hani hanım altında güzel atın yok
Üstünde altın miğfer cübbesi yok
Ela gözlü beylerini! okşamazsın
Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin
Nedir halin
dedi. Begil söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Kalkıp yerimden doğrulu verdim
Yelesi kara cins atıma sıçrayıp bindim
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım
Ak alınlı Bayındırın divanına dört nala vardım
Ela gözlü beyler ile yedim içtim
Kavimliyi kavmi ile iyi gördüm
Hanımın nazarı bizden dönmüş gördüm
Eli günü terk ederek Dokuz Tümen Gürcistana gidelim
Oğuza asi oldum belli bilin
dedi. Hatun der: Yiğidim bey yiğidim, padişahlar Tanrı’nın gölgesidir, padişahına asi olanın işi rast gelmez, arı gönülde pas olsa şarap acar, sen gideli hanım çapraz yatan alaca dağların avlanmamıştır, ava bin gönlün açıtsın dedi. Begil baktı hatun kişinin aklı, sözü iyidir. Cins atını çektirip sıçradı bindi, ava gitti.
Av avlayarak gezerken önünden bir pareli geyik çıktı. Begil buna at sürdü. Boğanın ardından erişti, yay kirişini boynuna attı. Boğanın canı acımıştı, kendisini bir yüksek yerden attı. Begil atın gemini yenemedi, beraber uçtu. Sağ oyluğu kayaya dokundu kırıldı.
Begil kalktı, ağladı, der: Büyük oğlum, büyük kardeşim yok. Hemen okluğundan gez çıkarıp atının eyerinin arkasındaki kayışları çekti kopardı. Kaftanının altından ayağını sımsıkı sardı. Var kuvvetiyle atının yelesine düştü. Avcılardan ayrı, tülbendi boğazına geçti, yurdunun ucuna geldi.
Oğlancığı Emren Yiğit babasına karşı geldi. Gördü benzi sararmış, tülbendi boğazına geçmiş. Arkadaşlarını sorup oğlan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Kalkıp yerinden doğrulu verdin
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın
Kara elbiseli kafirlere rastladın mı
Ela gözlü yiğitlerini kırdırdın mı
Ağız dilden bir kaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi. Begil oğluna söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Dedi:
Oğul oğul ay oğul
Kalkıp yerinden doğrulu verdim
Kara dağlar önüne ava bindim
Kara elbiseli kafirlere rastlamadım
Ela gözlü yiğitlerimi kırdırmadım
Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma
Üç gündür keyfim yok oğul
At üzerinden beni tut döşeğime çıkar
dedi. Aslan yavrusu yine aslandır, babasını at üzerinden kavradı tuttu, yatağına çıkardı. Cübbesini üzerine bürüdü, kapısını örttü.
Beri yandan yiğit beyler gördüler ki av bozulmuş, her biri evli evine geldi.
Begil beş gün oldu divana çıkmadı. Ayağının kırıldığını kimseye söylemedi.
Bir gece yatağında acı acı inledi, ah etti. Hatunu dedi: Bey yiğidim, kalabalık düşman gelse dönmezdin, butuna alaca ok saplansa inlemezdin, insan koynunda yatan helallisine sırrını söylemez mi olur, nedir halin dedi Begil der: Güzelim attan düştüm, ayağım kırıldı dedi.
Kadın elini eline çaldı hizmetçiye söyledi. Hizmetçi çıkıp kapıcıya söyledi. Otuz iki dişten çıkan bütün yurda yayıldı, Begil attan düşmüş ayağı kırılmış diye. Meğer kafirin casusu var idi. Bu haberi işitip vardı Tekür’e haber verdi. Tekür der: Kalkarak yerinizden doğrulun, yattığı yerde Bey Begil’i tutun, ak ellerini pazusundan bağlayın, ansızın güzel basını kesin, alca kanını yer yüzüne dokun, etini gününü yağmalayın, kızını gelinini esir edin dedi.
Meğer Begil’in de orada casusu hazırdı. Begil’e haber gönderdi, der: Başınızın çaresine bakın, üzerinize düşman geliyor dedi. Begil yukarı baktı, gök ırak yer katı dedi. Oğlancığını yanına getirip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Güçlü belimin kuvveti oğul
Gör Ahir neler oldu
Neler koptu benim başıma
dedi.
Kalkıp oğul yerimden doğrulu verdim
Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim
Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken
Bunaldı sürçtü beni yere çaldı
Sağ oyluğum kırıldı
Benim kara başıma neler geldi
Kara kara dağlardan haber aşmış
Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş
Demir Kapı Derbendinden haber varmış
Alaca atlı Şökli Melik müthiş pusu kurmuş
Pususundan kara dağlara duman düşmüş
Yattığı yerde Bey Begili futun demiş
Pazusundan ak ellerini bağlayın demiş
Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş
Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş
Kalkıp oğul yerinden doğrulu ver
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bin
Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş
Ak alınlı Bayındır Hanın divanına geceleyin var
Ağız dilden Bayındıra selam ver
Beyler beyi olan Kazanın elini öp
Ak sakallı babam darda de
Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi de
Gelmez isen memleket bozulup harap olur
Kızım gelinim esir gitti belli bil
dedi. Burada oğlan babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Baba ne söylüyorsun ne diyorsun
Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun
Kalkıp yerimden doğrulmam yok
Yelesi kara cins atıma binmem yok
Arku Beli Ala Dağı anlayarak aşmam yok
Ak alınlı Bayındırın divanına varmam yok
Kazan kimdir benim onun elini öpmem yok
Altındaki al aygırı bana ver
Kan terletip koşturayım senin için
Yapışı sağlam demir giyimini bana ver
Yen yakalar diktireyim senin için
Kara çelik öz kılıcını bana ver
Birdenbire başlar keseyim senin için
Kargı dalı mızrağını bana ver
Göğsünden er mızraklıyayım senin için
Ak tüylü delici okunu bana ver
Erden ere geçireyim senin için
Ela gözlü üç yüz yiğidini bana ver arkadaşlığa
Muhammed dini yoluna savaşayım senin için
dedi. Begil der: Öleyim ağzın için oğul, belki de benim geçmiş günümü andırtmazsın dedi. Bre giyimimi getirin oğlum giysin, al aygırımı getirin oğlum binsin, memleket ürkmeden oğlum meydana varsın girsin dedi.
Oğlanı donattılar. Babası ile anası ile geldi görüştü, ellerini öptü. Üç yüz yiğidi yanına aldı, meydana vardı. Al aygır ne zaman düşman kokusunu alsa ayağını yere döverdi, tozu göğe çıkardı. Kafirler der: Bu at Begil’indir, biz kaçarız. Tekür der: Bre iyi bakın, bu gelen Begil ise sizden önce ben kaçarım dedi. Gözcü gözetledi, gördü ki at Begil’in Begil üzerinde değil, amma bir kuş kadar
oğlandır. Gelip teküre haber verdi, der: At, giyim kuşam ve miğfer Begil’in, Begil içinde değil dedi. Tekür der: Yüz adam seçilin, tarraka çatlasın oğlanı korkutun, oğlan kuş yürekli olur, meydanı bırakır kaçar dedi.
Yüz kafir seçilip oğlanın üzerine gelmiş, oğlana kafir söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Oğlan oğlan ey oğlan
Haramzade oğlan
Altında al aygırı zayıf oğlan
Kara çelik öz kılıcı çentik oğlan
Elindeki mızrağı kırık oğlan
Ak kirişli yayı kısa oğlan
Okluğunda doksan oku seyrek oğlan
Yanındaki arkadaşları çıplak oğlan
Karanlıklı gözleri fersiz oğlan
Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu
Meydandaki şu oğlanı tutun
Pazusundan ak ellerini bağlayın
Birdenbire güzel başını kesin
Alca kanını yer yüzüne dökün dedi
Ak sakallı baban var ise ağlatma
Ak bürçekli anan var ise sızlatma
Yalnız yiğit alp olmaz
Yavşan dibi berk olmaz
Belası gelmiş kavat oğlu kavat
Çekilip dön buradan
dedi. Oğlan da burada söylemiş, görelim ne söylemiş:
Der:
Herze merze söyleme bre itir kafir
Altımda al aygırımı ne beğenmezsin
Seni gördü oynar
Üstümdeki demir giyimim omuzumu kısar
Kara çelik öz kılıcım kınını doğrar
Kargı dalı mızrağımı ne beğenmezsin
Göğsünü delip göğe fırlar
Akça kirişli katı yayım zarı zarı inler
Oklukta okum yatağını deler
Yanımda yiğitlerim savaş üüer
Alp ere korku vermek ayıp otur
Beri gel bre kafir savaşalım
dedi. Kafir der: Oğuz’un arsızı Türkmen’in delisine benzer, bak hele şuna dedi.
Tekür der: Varın sorun oğlan Begil’in nesidir dedi, Kafir gelip oğlana söylemiş, görelim nasıl söylemiş :
Der:
Altındaki al aygırı biliriz Begilindir Begil hani
Kara çelik öz kılıcın Begilindir Begil hani
Üstündeki demir giyimin Begilindir Begil hani
Yanındaki yiğitler Begilindir Begil hani
Eğer Begil burda imişse
Geceye kadar cenk edeydik
Akça kirişli katı yaylar çekişeydik
Ak tüylü delici oklar atışaydık
Sen Begilin nesisin oğlan söyle bize
dedi. Begil oğlu burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Bre kafir sen beni bilmez misin
Ak alınlı Bayındır Han’ın beyler beyisi Solur Kazan, kardeşi Kara Göne, Dönebilmez Dülek Evrren, Düzen oğlu Alp Rüstem, boz atlı Beyrek, Bey Begil’in evinde içiyorlardı, senden casus geldi adındaki al aygıra Begil beni bindirdi, kara çelik öz kılıcını kuvvet verdi, kargı dalı mızrağını himmet verdi, yanındaki üç yüz yiğidini bana arkadaşlığa verdi, ben Begil’n oğluyum bre kafir, beri gel dövüşelim dedi. Kafir Tekür der: Dayan bre kavat oğlu, ben sana varayım dedi.
Altı kanatlı gürzünü ele aldı, oğlanı üzerine sürdü. Oğlan kalkanını gürze karşı tuttu. Yukarıdan aşağı kafir oğlana müthiş vurdu. Kalkanını ufattı, miğferini ezdi, göz kapaklarını sıyırdı, oğlanı yenemedi. Gürz ite dövüştüler, kara çelik öz kılıçla çekiştiler, sere serpe meydanda kılıçlaştılar, omuzları doğrandı, kılıçları utandı, birbirini yenemediler Kargı daha mızraklarla kırıştılar, meydanda boğa gibi süsüştüler, göğüsleri delindi, mızrakları kırıldı, birbirini yenemedler. At üzerinden ikisi kapıştılar, çekiştiler. Kafirin gücü ziyade, oğlan perişan oldu. Allah Teala’ya yalvarıp söylemiş, görelim nasıl söylemiş:
Der:
Yücelerden yücesin yüce Tanrı
Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı
Sen Ademe taç giydirdin
Şeytana lanet kıldın
Bir suçtan ötürü dergahtan sürdün
İbrahimi tutturdun
Hanım deriye sardın
Kaldırıp ötece attırdın
Ateşi gülistan kıldın
Birliğine sığındım
Aziz Allah hocam bana medet
dedi. Kafir der: Oğlan yenildinse Tanrı’na mı yalvarıyorsun, senin bir Tanrın var ise benim yetmiş iki puthanem var dedi. Oğlan der:
Ya asi mel’un, sen putlarına yalvarıyorsan ben alemleri yoktan var eden Allah’ıma sığındım dedi.
Hak Teala Cebrail’e buyurdu ki: Ya Cebrail, var, şu kuluma kırk er kadar kuvvet verdim dedi. Oğlan kafiri kaldırdı yere vurdu. Burnundan kanı düdük gibi fışkırdı. Sıçrayıp şahin gibi kafirin boğazını eline aldı. Kafir der: Yiğit aman, sizin dine ne derler, dinine girdim dedi. Parmak kaldırıp, şehadet getirip müslüman oldu. Geri kalan kafirler bilip, meydanı bırakıp kaçtı.
Akıncılar kafirin elini gününü vurup kızını gelinini esir ettiler. Oğlan babasına müjdeci gönderdi. hasmımı yendim dedi.
Ak sakallı babası karşı geldi. Oğlunun boynunu kucakladı. Dönüp evlerine geldiler.
Karşı yatan kara dağdan oğlana yaylak verdi. Kara koçu koşucu attan tavla verdi. Akça yüzlü oğluna akça koyun şölenlik verdi. Ela gözlü oğluna al duvaklı gelin aldı. Ak alınlı Bayındır Han’a hisse çıkardı.
Oğlunu aldı Bayındır Han’ın divanına vardı. El öptü. Padişah Kazan oğlu Uruz’un sağ yanında ona yer gösterdi. Cübbe, çuha, sırmalı elbise giydirdi. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, bu Oğuznameyi düzdü koştu, Begil oğlu Emre’nin olsun dedi. Gaziler başına ne geldiğini söyledi.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!…
Dede Korkut Hikayeleri - Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı
Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı
Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine ak otağını dikmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri sohbete toplanmıştı. Yeme içme idi.
Kazılık Koca derlerdi bir kişi var idi. Bayındır Han’ın veziri idi. Şarabın keskini başına çıktı. Kaba dizi üzerine çöktü. Bayındır Han’dan akın diledi. Bayındır Han izin verdi. Nereye istersen git dedi.
Kazılık Koca iş görmüş, işe yarar adamdı. İşe yarar yaşlılarını yanına topladı, teçhizat ve levazımı ile yola girdi. Çok dağlar, dere tepe geçti. Günlerden bir gün Düzmürd Kalesi’ne geldi. Karadeniz kenarında idi. Ona erişip kondular.
O kalenin bir tekürü var idi. Adına Arşın oğlu Direk Tekür derlerdi. O kafirin altmış arşın boyu var idi. Altmış batman gürz vururdu, çok kuvvetli yay çekerdi. Kazılık Koca kaleye yetişir yetişmez cenge başladı. Sonra o tekür kaleden dışarı çıktı, meydana girdi, er diledi. Kazılık Koca onu görür görmez yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. Kafirin ensesine bir kılıç vurdu, zerre kadar kestiremedi. Sıra kafire geldi. O altmış batman gürz ile Kazılık Koca’ya tepeden aşağı tutup çaldı. Yalan dünya başına dar oldu düdük gibi kan fışkırdı. Kazılık Koca’yı yakalayıp tutup kaleye koydular. Yiğitleri durmayıp kaçtılar. Kazılık Koca tam on altı yıl kalede esir oldu. Sonra Emen derlerdi bir kişi altı kerre varıp kaleyi alamadı.
Meğer hanım, Kazılık Koca esir olduğu vakit bir oğlancığı var idi. Bir yaşında idi. On beş yaşına girdi, yiğit oldu. Babasını öldü biliyordu. Yasak eylemişlerdi, esir olduğunu oğlandan saklıyorlardı. O oğlanın adına Yigenek derlerdi.
Günlerden bir gün Yigenek oturup beyler ile sohbet ederken, Kara Göne oğlu Budak ile uyuşamadı. Birbirine söz atıştılar. Budak der: Burada boş laf edip ne yapıyorsun, mademki er diliyorsun, varıp babanı kurtarsana, on altı yıldır esirdir dedi. Yigenek bu haberi işitince yüreği oynadı, kara bağrı sarsıldı. Kalktı. Bayındır Han’ın huzuruna vardı, yere yüz koydu, der:
Sabah erken sapa yerde dikilince ak otağa
Atlas ile yapılınca mavi gölgelikli
Tavla tavla çekilince yiğit atlı
Çağınp yardım isteyince bol çavuşla
Çalkandığında yağ dökülen bol nimetli
Darda kalmış yiğidin arkası
Zavallının biçarenin ümidi
Türkistanın direği
Yırtıcı kuşun yavrusu
Amıt suyunun aslanı
Karacuğun kaplanı
Devletli han medet
Bana asker ver, beni babamın esir olduğu kaleye gönder dedi.
Bayındır Han buyurdu, yirmi dört sancak beyi gelsin dedi. Önce Demirpakı Derbendinde bey olan, kargı mızrak ucunda er böğürten, hasıma yetiştiğinde kimsin diye sormayan Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar seninle beraber varsın dedi. Aygır Gözler Suyu’ndan at yüzdüren, elli yedi kalenin kilidini alan Eylik Koca oğlu Dülek Evren beraber varsın dedi. Çift burçtan kayın oku durmadan geçen Yağrıncı oğlu Kalmış seninle beraber varsın. Üç kerre düşman görmese kan ağlayan Toğsun oğlu Rüstem beraber varsın dedi. Ejderhalar ağzından adam alan Deli Evren beraber varsın. Yer yüzünün bir uçundan bir ucuna yetişeyim diyen Soğan Sarı beraber varsın. Sayılmakla Oğuz erenleri tükense olmaz. Bayındır Han yirmi dört kahraman sancak beyini Yigeneğe arkadaşlığa verdi. Beyler toplanıp hazırlıklarını yaptılar.
Meğer o gece Yigenek rüya gördü. Rüyasını arkadaşlarına söyledi, görelim hanım ne söyledi:
Der: Beyler birdenbire kara başım, gözüm uykuda iken rüya gördü. Ela gözümü açıp dünya gördüm. Ak boz atlar koşturan alplar gördüm. Ak miğferli alpları yanıma aldım. Ak sakallı Dede Korkut’tan öğüt aldım. Ataca yatan kara dağları aştım. İleri yatan Karadeniz’e girdim. Gemi yapıp gömleğimi çıkardım yelken kurdum. İleri yatan denizi deldim geçtim. Öteki kara dağın bir yanında alnı başı parlayan bir er gördüm. Kalkıp yerimden doğruldum. Kargı dilli öz mızrağımı kaptım. Karşılayıp o ere vardım. Karşısından o eri mızraklayacağım zaman denedim. Göz ucu ile o ere baktım. Dayım Emen imiş onu bildim. Döndüm o ere selam verdim. Oğuz ellerinden kimsin dedim. Gözkapaklarını kaldırıp yüzüme baktı. Oğul Yigenek nereye gidiyorsun dedi, söyledi. Ben dedim: Düzmürd kalesine gidiyorum, babam orada esir imiş dedim. Burada dayım bana söyledi:
Der:
Yetiştiğinde yel yetişmezdi yedi vurgunum
Yedi bayırın kurduna benzerdi yiğitlerim
Yedi kimiyle kurulurdu benim yayım
Kayın dalı tüylerinden som altınlı benim okum
Yel esti yağmur yağdı yükü koptu
Yedi defa vardım o kaleyi alamadım geri döndüm
Benden daha er çıkmayasın Yigeneğim dön
dedi. Yigenek rüyasında dayısına söylemiş:
Der:
Kalkıp yerinden doğrulduğunda
Ela gözlü bey yiğitleri yanına almadın
Adı belli beylerle sen at koşturmadın
Beş akçeli süvarileri arkadaş ettin
Onun için o kaleyi sen alamadın
demiş. Yigenek yine der:
Kese kese yemeğe yahni güzel
Kesme gününde kumandan hızlı güzel
Daim geldiğince dursa devlet güzel
Bildiğini unutmasa akıl güzel
Hasmından dönmese kaçmasa erlik güzel
dedi.
Bu rüyayı Yigenek arkadaşlarına hikaye eyledi. Meğer dayısı Emen orada yakın idi. Cümle beylerle arkadaş olup gittiler. Düzmürd Kalesine yetişince etrafını çevirip gittiler kondular.
Kafirler bunları görünce Arşın oğlu Direk Tekür’e haber verdiler. O mel’un da kaleden dışarı çıkıp bunların karşısına geçti, er diledi. Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar yerinden kalkı verdi, altmış tutam sivri mızrağını koltuğa kısıp o kafiri karşısından mızraklayayım dedi, mızraklayamadı. Kafir Tekür yakalayıp zorladı, mızrağını çekti elinden aldı. O altmış batman gürz ile Dündar’ı tepeden aşağı tutup çaldı. Geniş dünya başına dar oldu. Cins atını çevirdi, çekilip döndü. Ondan sonra Dönebilmez Dülek Evren altı kanatlı çomağı ile at tepip gelip yukarıdan aşağı kafire şiddetle vurdu, yenemedi. Tekür yakalayıp elinden çomağını aldı, ona da gürz ile vurdu. O da cins atını çevirdi döndü. Hanım, yirmi dört sancak beyi Tekür’ün elinde perişan oldu. Sonra Kazılık Koca oğlu Yigenek, taze yiğitcik yaradan Allah’a sığındı, ölümsüz mabudu övdü, der:
Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Aziz Tanrı
Sen anadan doğmadın
Sen babadan olmadın
Kimsenin rızkını yemedin
Kimseye güç etmedin
Bütün yerlerde birsin
Sen daim ve baki olan Allahsın
Ademe sen taç giydirdin
Şeytana lanet kıldın
Bir suçtan ötürü huzurundan sürdün
Nemrud göğe ok attı
Karnı yarık balığı karşı tuttun
Ululuğuna haddin yok
Senin boyun kaddin yok
Veya cism ile ceddin yok
Vurduğunu ulutmayan Ulu Tanrı
Bastığını belirtmeyen belli Tanrı
Kaldırdığını göğe yetiştiren güzel Tanrı
Kızdığını kahreden kahhar Tanrı
Birliğine sığındım Rabbim kadir Tanrı
Medet senden
Kara elbiseli kafire at tepiyorum
İşimi sen yoluna koy
dedi. Hemen at sürdü. Yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. Kafirin omuzuna bir kılıç vurdu. Giyimini kuşamını doğradı, altı parmak derinliğinde yara açtı. Kara kanı fışkırdı, kara kalçası, çizmesi dolu kan oldu. Kara başı bunaldı darda kaldı. Hemen döndü kaleye kaçtı. Yigenek ardından yetişti. Kale kapısına girmişken kara çelik öz kılıcı ile ensesine öyle çaldı ki başı top gibi yere düştü. Ondan sonra Yigenek atını döndürdü. askerin yanına geldi.
Esir olan Kazılık Koca’yı bırakı vermişler, çıkıp geldi. Hay bey yiğitler kafiri kim öldürdü diyerek söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Develerin dişisini gebe koydum
Erkek midir dişi midir onu bilsem
Kara elimin koyununu gebe koydum
Koç mudur koyun mudur onu bilsem
Ela gözlü güzel helalimi hamile koydum
Erkek midir kız mıdır onu bilsem
Bre bey yiğitler haber bana Yaradanın aşkına
dedi. Yigenek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Develerin dişisini gebe koydun erkek oldu
Kara elde koyununu gebe koydun koç oldu
Ela gözlü güzel helalin! hamile koydun aslan oldu
dedi. Yigenek babası île görüştü. Ondan sonra gerikalan beyler görüştü. Sonra hep birden beyler kaleye yürüyüş ettiler, yağmaladılar.
Babası ile Yigenek gizli yaka tutarak koklaştılar, iki hasret birbiriyle buluştular, ıssız yerin kurdu gibi uluştular. Tanrı’ya şükürler kıldılar.
Kalenin kilisesini yıkıp yerine mescit yaptılar. Aziz Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun alaca kanım, kumaşın arısını, kızın güzelini, dokuz katlı içlenmiş süslü elbise, cübbe Bayındır Han’a hisse çıkardılar. Geri kalanını gazilere bağışladılar. Döndüler, evlerine geldiler.
Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. Bu Oğuzname Yigeneğin olsun dedi.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Ahir sonu an imandan ayırmasın. Ak olnında beş kelime dua kıldık kabul olsun. Günahınız adı güzel Muhammed Mustafa’nın yüzü suyuna bağışlasın hanım hey!…
Dede Korkut Hikayeleri - Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanı
Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanı
Oğuz zamanında Kanglı Koca derlerdi bir gürbüz er var idi. Yetişmiş bir yiğit oğlu var idi, adına Kan Turalı derlerdi.
Kanglı Koca der: Dostlar, babam öldü ben kaldım, yerim yurdunu tuttum, yarınki gün ben öleceğim oğlum kalacak, bundan daha iyisi yoktur ki gözüm görürken oğul gel seni evlendireyim dedi. Oğlan der: Baba mademki beni evlendireyim diyorsun, bana layık kız nasıl olur? Kan Turalı der: Baba ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kafir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı dedi. Kanglı Koca der: Oğul sen kız istemezmişsin, bir yiğit bahadır istermişsin, onun arkasında yiyesin içesin hoş geçesin. Der: Evet canım baba öyle isterim, ya varasın bir cici bici türkmen kızını alasın, birdenbire kayayım üzerine düşeyim, karnı yırtılsın dedi. Kanglı Koca der: Oğul kız görmek senden, mal rızk vermek benden dedi.
Böyle diyince yiğitler ejderhası Kan Turalı yerinden kalktı. Kırk yiğidini yanına aldı. İç Oğuz’u gördü, kız bulamadı. Çekildi geri döndü, evlerine geldi. Babası der: Oğul kız buldun mu? Kan Turalı der: Yıkılsın Oğuz elleri, bana yarar kız bulamadım baba dedi. Babası der: Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz. Kan Turalı der: Ya nasıl varır baba dedi. Kanglı Koca der: Oğul sabah varıp öğlen gelmek olmaz, öğlen varıp akşam gelmek olmaz, oğul sen mala dört elle sarıl, yığ, ben sana kız aramağa gideyim dedi.
Kanglı Koca sevine kıvana kalktı. Ak sakallı çok yaşlı ihtiyarları yanına aldı. İç Oğuz’a girdi, kız bulamadı. Dolandı Dış Oğuz’a girdi, bulamadı. Dolandı Tırabuzan’a geldi.
Meğer Tırabuzan tekfürünün bir fevkalade güzel dilber kızı var idi. Sağına soluna iki çift yay çekerdi. Attığı ok yere düşmezdi. O kızın üç canavar kalınlığı kaftanlığı var idi. Kim o üç canavarı bastırsa yense öldürse kızımı ona veririm diye vad eylemişti. Bastıramasa başını keserdi. Böylelikle otuz iki kafir beyinin oğlunun başı burç bedeninde kesilip asılmıştı. O üç canavarın biri kükremiş aslan idi, biri kara boğa idi, biri de kara erkek deve idi. Bunların her birisi bir ejderha idi. Bu otuz iki baş ki burçta asılmıştı, kükremiş aslan ile kara erkek devenin yüzünü görmemişlerdi, ancak boğa boynuzunda helak olmuşlardı.
Kanglı Koca bu başları ve bu canavarları gördü, başında olan bit ayağına toplandı.Der. Varayım oğluma doğru haber vereyim, hüneri var isa gelsin alsın, yoksa evdeki kıza razı olsun dedi.
At ayağı çabuk ozan dili çevik olur. Kanglı Koca giderek geldi Oğuz’a çıktı. Kan Turalı’ya haber oldu, baban geldi dediler. Kırk yiğit ile babasına karşı vardı. Elini öptü. der: Canım baba bana yarar kız buldun mu? Der: Buldum oğul hünerin var ise dedi. Kan Turalı der: Altın akçe mi ister, katır deve mi ister? Babası der: Oğul hüner gerek hüner dedi. Kan Turalı der: Baba yelesi kara cins atıma eyer vurayım, kanlı kafir eline akın edeyim, baş keseyim, kan dökeyim, kafire kan kusturayım, kul hizmetçi getireyim, hüner göstereyim. Kanlı Koca der: Hay canım oğul hüner dediğim o değil. O kız için üç canavar beslemişler. Kim ki o üç canavarı bastırır, o kızı ona verirler. Bastırıp öldürmese onun başını keserler burca asarlar. Kan Turalı der: Baba bu sözü sen bana dememeliydin, mademki dedin, elbette varmalıyım, başıma kakınç, yüzüme dokunç olmasın, kadın ana bey baba esen kalın dedi. Kanglı Koca der: Gördün mü ben bana nettim, oğlana korkunç haberler vereyim, belki gitmez döner dedi. Kanglı Koca burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Oğul senin varacağın yerin
Dolamaç dolamaç yolları olur
Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
Alaca yılan sökemez onun ormanı olur
Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
Göz Kakarak gönül alan onun güzeli olur
Hay demeden baş getiren celladı olur
Sırtında kalkan oynar yayası olur
Yaman yerlere yeltendin geri dön
Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma
dedi. Kan Turalı kızdı, der:
Ne söylüyorsun ne diyorsun canım baba
Bu kadar işten korkan yiğit mi olur
Alp ere korku vermek ayıp olur
Dolamaç dolamaç yollarını
Kadir kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
Alaca yılan sökemez ormanını
Çakmak çakıp ateşe vereyim
Gök ile boy ölçüşen kalelerini
Kadir kor ise yapayım yıkayım
Göz kakarak gönül alan güzelinin boynunu öpeyim
Sırtında kalkan oynar yayasının
Kadir kor ise başını keseyim
Ya varayım ya varmayayım
Ya geleyim ya gelmeyeyim
Ya kara erkek devenin göğsü altında kalayım
Ya boğanın boynuzuna ilişeyim
Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
Ya varayım ya varmayayım
Ya geleyim ya gelmeyeyim
Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın
dedi. Gördüler ki namus için durmuyor, dediler: Oğul uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin dediler. Babasının anasının ellerini öptü.
Kırk yiğidini yanına aldı. Yedi gün yedi gece at koşturdular. Kafirin hudut boyuna eriştiler, çadır diktiler. Koşucu atını koşturup Kan Turalı gürzünü göğe atıyor, inip yere düşmeden kavrıyor, tutuyor,
Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Yüğrük olsa yarışsam
Hak Teala inayet eylese
Üç canavarı öldürsem
Güzeller sultanı sarı elbiseli Selcen Hatunu alsam
Babamın anamın evine dönsem
Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Kırkınıza kurban olsun benim başım
diye söylüyordu.
Bunlar bu sözde iken meğer hanım teküre haber vardı. Oğuz’dan Kan Turalı derler bir yiğit var imiş, kızını istemeğe geliyor dediler. Kafirler yedi ağaç yer karşı geldiler, neye geldiniz yiğit beyler dediler. Karşılıklı vermeğe almağa geldik dediler. İzzet hürmet eylediler. Ak çadır diktiler, alaca halı düşediler, ak koyun kestiler, yedi yıllık al şarap içirdiler. Alıp bunları teküre getirdiler.
Tekür taht üzerinde oturmuştu. Yüz kafir gizlice giyimini giyinmişti. Yedi kat meydanı dolandı geldi. Meğer kız meydanda bir köşk yaptırmıştı. Bütün yanında olan kızlar al giymişlerde kendisi sarı giymişti, yukarıdan temaşa ediyordu. Kan Turalı geldi, kara şaykalı teküre selam verdi. Tekür selam aldı. Alaca halı döşediler. oturdu. Tekür der: Yiğit nereden geliyorsun? Kan Turalı yerinden kalkı verdi, sallana sallana yürüdü, ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı, dedi ki:
Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim
Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile
Kızını almağa gelmişim
dedi. Tekür der: Bu yiğidin sözü hızlı, eğer elinde hüneri var ise. Tekür der: Bu yiğidi anadan doğma soyundurun.
Soyundurdular. Kan Turalı altınlı ince keten bezini beline sardı. Kan Turalı’yı alıp meydana getirdiler. Kan Turalı cemal ve kemal sahibi idi. Oğuzda dört yiğit yüz örtüsü ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çöğür ve oğlu Kırk Kınak ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı yüz örtüsünü sıyırdı açtı. Kız köşkten bakıyordu, eli ayağı gevşedi, kedisi miyavladı, avsıl olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. Yanındaki kızlara der: Hak Teala babamın gönlüne merhamet lütfetse de başlık kesip beni o yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki canavarlar elinde helak olsun dedi.
Bu sırada demir zincirle boğayı getirdiler. Boğa dizini çöktü, boynuzu ile mermer taşı yuğurdu peynir gibi ditti. Kafirler der: Şimdi yiğidi atar, yıkar, yere serer, delik deşik eder. yıkılsın Oğuz etleri, kırk yiğit bir bey oğlu ile bir kızdan Ötürü ölmek ne oluyor dediler. Bunu işitince kırk yiğit ağlaştılar. Kan Turalı sağına baktı kırk yiğidini ağlar gördü, soluna baktı öyle gördü Der: Hey kırk eşim kırk arkadaşım, niye ağlıyorsunuz, kolca kopuzumu getirin övün beni dedi. Burada kırk yiğit Kan Turalı’yı övmüşler, görelim hanım nasıl övmüşler:
Der:
Sultanım Kan Turalı
Kalkarak yerinden doğrulmadın mi
Yelesi kara cins atına binmedin mi
Arku Beli Ala Dağı
Anlayarak kuşlayarak aşmadın mı
Babanın ak otağının eşiğinde
Hizmetçiler inek sağar görmedin mi
Boğa boğa dedikleri
Kara inek buzağısı değil midir
Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı olur
San elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşk ile ateşe yakar
Kan Turalı sarı elbiseli kız a$kına bir hu
dedi.
Bre boğanızı koyu verin gelsin dedi. Boğanın zincirini aldılar, salı verdiler. Boynuzu elmas mızrak gibi. Kan Turalı’nın üzerine hücum etti. Kan Turalı adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, boğanın olnına öyle bir yumruk vurdu ki boğayı kıçı üzerine çökertti. Alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. Çok uğraştılar. Ne boğa yener, ne Kan Turzalı yener. Küt küt boğa solumağa başladı. Ağzı köpüklendi. Kan Turalı der: Bu dünyayı erenler akıl ile bulmuşlardır, bunun önünden sıçrayayım, ne hünerim var ise ardından göstereyim dedi. Adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, boğanın önünden savuldu. Boğa boynuzu üzerine dikildi. Kuyruğundan üç kere kaJdırıp yere attı. Kemikleri hurdahaş oldu. Bastı boğazladı. Bıçak çıkatıp derişini’ yüzdü. Etini meydanda bırakarak derisini Tekür’ün önüne getirip der: Yarın sabah kızını bana veresin dedi. Tekür der: Bre kızı verin. şehirden sürün, çıksın gitsin dedi. Tekür’ün kardeşi oğlu var idi, der: Canavarların sultanı aslandır, onunla da oyun göstersin, kızı ondan sonra verelim dedi.
Vardılar aslanı çıkardılar, meydana getirdiler. Aslan haykırdı, meydanda ne kadar at var ise kan kaşandı. Yiğitleri der: Boğadan kurtuldu, aslandan nasıl kurtulsun dediler, ağlaştılar. Kan Turalı yiğitlerini ağlar gördü, der: Bre alca kopuzumu ele alın beni övün, sarı elbiseli kız aşkına bir aslandan döneyim mi dedi. Arkadaşları burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Sultanım Kan Turalı
Akça sazlar içinde san deriler görüp taylar basan
Avın damarını delerek kanım emen
Kara çelik öz kılıçtan dönmeyen
Ak kirişli katı yaydan korkmayan
Ak tüylü delici oktan çekinmeyen
Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran
Alaca köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
dediler.
San elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşk ile ateşe yakar
San elbiseli kız aşkınaa bir hu
dedi.
Kan Turalı, bre katır aslanını koyu ver gelsin dedi. Kara çelik öz kılıcım yok ki kapıştığı zaman iki biçeydim, sana sığındım cömertler cömerdi gani Tanrı, medet dedi. Aslanı koyu verdiler, sürdü geldi. Kan Turalı bir çoban keçesini eline doladı, aslanın pençesine sunu verdi. Adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, aslanın alnını gözetip öyle bir yumruk vurdu ki, yumruk çenesine dokundu ufattı. Ensesinden tuttu belini yüzdü, sonra kaldırıp yere vurdu, hurdahaş oldu. Tekür’ün önüne geldi, dedi: Dost, kızını bana ver dedi. Tekür der: Kızı getirin verin, bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi, ister dursun ister gitsin dedi. Yine kardeşi oğlu der: Canavarların başı devedir, onunla da oyununu oynasın dedi, ondan sonra kızı verelim dedi.
Tanrıdan inayet olunca beyin paşanın himmeti Kan Turalı’nın oldu. Tekür devenin ağzını yedi yerden bağlayın dedi. Hasut kafirler bağladılar, yularını sıyırıp salı verdiler. Kan Turalı fırlar devenin koltuğundan girer, fırlar çıkar. Sarhoş yiğit hem iki canavarla savaşmıştı, kaydı düştü. Altı cellat ensesine geldiler, yalın kılıç tuttular. Burada arkadaşlar söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın
Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın
Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
Kanlı kafir eline geceleyin girdin
Kara- boğa geldiğinde hurdahaş eyledin
Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
Kara erkek deve geldiğinde niye geçtin^
Kara kara dağlardan haber aşar
Kanlı kanlı sulardan haber geçer
Kudretli Oğuz eline haber varır
Kanglı Koca oğlu .Kan Turalı netmiş derler
Kara boğa geldiğinde kıpırdatmamış
Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
Kara erkek deve geldiğinde niye geçmiş derler
Büyük küçük kalmaz söz eder
Yaşlı kadın erkek dedikodu eder
Ak sakallı baban dertli olur
İhtiyarcık olmuş anan kan yaş döker
Hanım kalkarak yerinden doğrulmazsan
Altı cellat ensende yalın kılıç tutar
Birdenbire güzel basını keser
Aşağıdan yukarı bakmaz mısın
Karşına alaca kaz geldi şahinini atmaz mısın
Sarı elbiseli Selcen Hatun işaret eder görmez misin
Seni deve burnundan perişan olur dediler bilmez misin
Son elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşk ile ateşe yakar
Sarı elbiseli kız aşkına bir hu
dedi. Kan Turalı ayağa kalktı. Der: Bre ben bu devenin burnuna yapışınca o kız sözü île yapıştı derler, yarın Oğuz eline haber varır, deve elinde kalmıştı kız kurtardı derler, bre kolca kopuzumu çalın övün beni, yaradan kadir Tanrı’ya sığındım, bir erkek deveden döneyim mi, inşallah bunun da başını keseyim, dedi. Yiğitleri Kan Turalı’yı övüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Kapkayalar basında yuva tutan
Kadir ulu Tannya yakın uçan
Mancınığı ağır taştan vızıldayıp müthiş inen
Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
Cümle kuşlar sultanı kartal kuşu
Kanadıyle saksağana kendisini bağırtır mı
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
dediler.
Son elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşk ile ateşe yakar
San elbiseli kız aşkına bir hu
dedi.
Kan Turalı adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, deveye bir tekme vurdu. Deve bağırdı. Bir daha vurdu, deve ayağı üzerinde duramadı yıkıldı. Basıp iki yerden boğazladı. Arkasından iki kayış çıkardı, tekürün önüne bıraktı, der: Akıncıların okluğunun bağı, üzengisinin kayışı kopar, dikmek için lazım olur dedi. Tekür der: Vallah bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi dedi.
Kırk yerde otağ diktirdi. Kırk yerde kızıl alaca gelin odası diktirdi. Kan Turalı ile kızı getirip gelin odasına koydular. Ozan geldi coşturucu havalar çaldı. Oğuz yiğidinin yüreği kabardı. Kılıcım çıkardı yere çaldı, kertti, dedi ki: Yer gibi kertileyim, toprak gibi savrulayım, kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, oğlum doğmasın, doğarsa on güne varmasın, bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden bu gelin odasına girersem dedi. Evini çözdü, devesini bağırttı, kara koç atını kişnetti, geceyi gündüze kattı, göçtü.
Yedi gün yedi gece at koşturdu. Oğuz’un hudut boyuna çıktı, çadır dikti. Kan Turalı der:
Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Kurban olsun size benim başım
Hak Teala yol verdi vardım, o üç canavarı öldürdüm, sarı elbiseli Selcen Hatun’u aldım geldim, haber eyleyin babam bana karşı gelsin dedi.
Kan Turalı baktı gördü bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, sülünler, keklikler uçuyorlar. Soğuk soğuk sular, çayırlar, çimenler.. Selcen Hatun bu yeri güzel gördü, beğendi. İndiler, yeme içme ile meşgul oldular. Yediler içtiler.
O zamanda Oğuz yiğitlerine ne kaza gelse uykudan gelirdi. Kan Turalı’nın uykusu geldi, uyudu. Uyurken kız der: Benim aşıklarım çoktur, ansızın dört nala gelmesin, tutup yiğidimi öldürmesinler, akça yüzlü ben gelini tutup babamın anamın evine iletmesinler dedi. Kan Turalı’nın atının giyimini sessizce tuttu giydirdi. Kendisi de giyimini sessizce tuttu giyindi. Mızrağını eline aldı, bir yüksek yere çıktı, bekledi.
Meğer hanım Tekür pişman oldu. Üç canavar öldürdüğü için bir kızcağızımı aldı gitti dedi. Gizlice kara elbiseli, mavi demirli altı yüz kafir seçti. Gece gündüz at koşturdular. Ansızın yetiştiler.
Kız hazır idi. Baktı gördü dört nala yetiştiler, atını oynattı, Kan Turalı’nın üzerine geldi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Gafil olma kara basını kaldır yiğit
Ela süzme güzel gözünü aç yiğit
Pazularından ak ellerin bağlanmadan
Ak alnın kara yere tepilmeden
Birdenbire güzel başın kesilmeden
Alca kanın yer yüzüne dökülmeden
Hasım yetişti düşman erişti
Ne yatıyorsun kalk yiğit
Kapkayalar oynamadan yer oyuldu
Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
Kaynaşarak uğrayarak dağdan indi
Tertiplenip üzerine düşman geldi
Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
Ne oldu sana
diye seslendi. Kan Turalı sıçradı uyandı, ayağa kalktı. der: Ne söylüyorsun güzelim dedi. Der. Yiğidim, üzerine düşman geldi, uyandırmak benden, savaşıp hüner göstermek senden dedi. Kan Turalı gözünü açtı, göz kapaklarını kaldırdı. Gördü gelen at üzerinde, giyimini giyinmiş, mızrağı elinde. Yeri öptü, der: Amenna ve saddakna, maksudumuz Hak Teala katında hasıl oldu diyip arı sudan abdest aldı. Ak atına bindi, adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, kara elbiseli kafire at sürdü, karşı vardı. Selcen Hatun at oynattı Kan Turalı’nın önüne geçti. Kan Turalı der: Güzelim nereye gidiyorsun dedi. Der: Bey yiğit baş esen olsa börk bulunmaz mı olur, bu gelen kafir çok kafirdir, savasalım, dövüşelim, Ölenimiz olsun, sağ kalanımız otağa gelsin dedi.
Burada Selcen Hatun at sürdü. Hasmım bastırdı. Kaçanını kovalamadı, aman diyeni öldürmedi, öyle sandı ki düşman bastırıldı. Kılıcının kabzası kan içinde otağa geldi. Kan Turalı’yı bulamadı. O sırada Kan Turalı’nın babası anası çıka geldi. Gördüler ki bu gelen kişinin kılıcının kabzası kanlı, oğlu görünmez. Haber sordular, görelim nasıl sordular:
Anası der:
Anam kişi kızım kişi
Sabah erken yerinden kalkı verdin
Oğulu tutturdun mu
Birdenbire güzel başını kestirdin mi
Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
Sen geliyorsun bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
Ağız dilden bir kaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun gelin sana
dedi. Kız bildi ki kaynanası kayın babasıdır. Kamçı île işaret kılıp: Otağa inin, nerede iner karışır toz var ise ve nerede karga kuzgun oynuyorsa orada arayalım dedi. Atına mahmuz vurdu, bir yüksek yere çıktı, gözetledi.
Gördü ki bir derenin içinde toz kah toplanıyor kah dağılıyor. Üzerine geldi. Gördü ki Kan Turalı’nın atını aklamışlar, gözünün kapağını aklamışlar, yüzüne kan bürümüş, durmadan kanını siliyor, kafirler üşüşüyor, kılıcını yalın eyliyor kafiri önüne katıp kovalıyor. Selcen Hatun bunu böyle gördü, içine ateş düştü. Bir bölük kaza şahin girmiş gibi kafire at sürdü. Bir uçundan kırıp kafiri öbür ucuna çıktı.
Kan Turalı baktı gördü ki bir kimse düşmanı önüne katmış kovalıyor. Selcen olduğunu bilmedi, kızdı. Burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
Yelesi kara cins atına binen yiğit ne yiğitsin
Birdenbire başlar kesen
Destursuzca benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
Destursuzca düşmana girmek bizim elde ayıp olur
Bre yürü
Doğan kuş olarak ucayım mı
Sakalınla boğazından futayım mı
Ansızın senin başını ben keseyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Kara başını terkiye asayım mı
Bre belası gelmiş yiğit ne yiğitsin
Çekilip dön
dedi Selcen Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Hey yiğidim bey yiğidim
Develer yavrusundan döner mi olur
Kara koçta cins atlar
Taycığını teper mi olur
Ağıllarda akça koyun
Kuzucağını süser mi olur
Alp yiğitler bey yiğitler
Sevgilisine kıyar mı olur
Yiğidim bey yiğidim
Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana
dedi. Kan Turalı bildi ki bu düşmanı basıp dağıtan Selcen Hatundur. Bir tarafına da kendisi girdi. Kılıç çekip yürüdü, kafir basını kesti. Hasım bastırıldı, düşman kırıldı.
Selcen Hatun Kan Turalı’yı at arkasına aldı çıktı. Giderken Kan Turalı’nın fikrine bu geldi ki:
Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda
Yelesi kara cins atına bindiğinde
Babamın ak otağının eşiğine indiğinde
Oğuzun ela gözlü kızı gelini destan anlattığında
Herkes sözünü söylediğinde
Sen orada durasın övünesin
Kan Turalı perişan oldu
At arkasına aldım çaktım diyesin
Gözüm döndü gönlüm gitti
Öldürürüm seni
dedi. Selcen Hatun durumun ne olduğunu bilip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Der:
Bey yiğit
Övunürse erkek övüncün aslandır
Övünmekle kadın erkek olmaz
Alacak yorgan içinde seninle sarmaşmadım
Tatlı damak tutarak emişmedim
Al duvağımın altından söyleşmedim
Tez sevdin tez usandın kavat oğlu kavat
Kadir Allah bilir ben sana
Munisim yarim kıyma bana
dedi. Kan Turalı der: Yok, elbette öldürmem gerektir dedi. Kız hiddetlendi, der: Bre kavat oğlu kavata ben aşağı kulpa yapışıyorum, sen yukarı kulpa yapışıyorsun, bre kavat oğlu, okunla mı, kılıcınla mı, gel beri konusalım dedi.
Atını tepti, bir yüksek yere çıktı. Okluğundan doksan okunu yere döktü. İki okun temrenini çıkardı. Birini yaya taktı, birini eline aldı. Temrenli ok île atmağa kıyamadı. Der: Yiğit at okunu. Kan Turalı der: Kızların yolu evveldir, önce sen at dedi. Kız bir oku Kan Turalı’ya attı. Şöyle ki başında olan bit ayağına indi. İleri gelip Selcen Hatun’u kucaklayıp barışmışlar, emişmişler. Kan Turalı burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Işıl ışıl ışıldayan ince elbiselim
Yere basmayıp yürüyen servi boylum
Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Ressamların çizdiği kara kaçtım
Kurumsu kırk tutam kara saçlım
Aslan soyu sultan kızı
Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
Ben seni deniyordum
dedi. Selcen Hatun da burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Kalkarak yerimde n doğrulurdum
Yelesi kara cins atıma binerdim
Babamın ak otağından çıkardım
Arku Bedi Ala Dağı avlardım
Alaca geyik yabani geyik kovalardım
Çekince bir ok ile vururdum
Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım
dedi. Irağından yakınından geliştiler. gizli yaka tutarak koklaştılar, tatlı damak vererek emiştiler, ak boz atlara binerek koşuştular, bey babasının yanına eriştiler.
Babası oğlancığını gördü Allah’a şükürler eyledi. Oğlu ile, gelini ile Kanglı Koca Oğuz’a girdi. Yeşil, alaca, güzel çimene çadır dikti. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Düğün etti. Kudretli Oğuz beylerini ağırladı. Altınlıca gölgeliğini dikip Kan Turalı gelin odasına girip muradına maksuduna erişti.
Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi.
Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Ecel geldiğinde on imandan ayırmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın hanım hey!…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Site İçi Linkler
- 9. Sınıf Ders Notları
- 10. Sınıf Ders Notları
- 11. Sınıf Ders Notları
- 12. Sınıf Ders Notları
- Kitap Özetleri
- Kitap Sınavları
- Eğitim ve Teknoloji
- İngilizce - Türkçe Hikayeler
- A. Hamdi Tanpınar
- Ahmet Ümit
- Amin Maalouf
- Binbir Gece Masalları
- Cengiz Aytmatov
- Cemil Meriç
- Dan Brown
- Dede Korkut
- Dostoyevsky
- Fakir Baykurt
- H.G. Wells
- Halide E. Adıvar
- İskender Pala
- Jules Verne
- Kemalettin Tuğcu
- Mevlana Celaleddin Rumi
- Ömer Seyfettin
- Peyami Safa
- Reşat Nuri Güntekin
- Sabahattin Ali
- Stefan Zweig
- Tolstoy
- Y. Kemal Beyatlı
- Yaşar Kemal
- Ziya Gökalp