Fıkra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2020 Cumartesi

thumbnail

11. Sınıf Dil Anlatım Ders Notları - I. Ünite Metinlerin Sınıflandırılması, Öğretici ve Sanatsal Metinler, Mektup, Günlük, Anı, Biyografi, Gezi Yazısı, Sohbet, Fıkra, Deneme, Eleştiri, Tiyatro, Masal, Roman

I. ÜNİTE

METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI


Bilgi alanının genişlemesiyle birlikte bilimde sınıflandırmaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu sınıflandırmayla konuların birbirine bağlanması ve anlaşılması kolaylaştırılmıştır.

Edebiyatta gerçeklik: Somut olarak var olan bir durumun hiçbir müdahaleye uğramadan ifade edilmesidir.

Kurmaca: Bu ifadeye duygu ve hayallerin katılmasıdır.

NOT: Dil günlük hayatta göndergesel işlevde kullanılır.

Öğretici ve sanatsal metinler:

1- Öğretici metinlerde amaç, okuyucuya bilgi vermektir.

2- Sanatsal metinlerde amaç, yazarın okuyucuya kendi dünyasını yansıtmak
istemesidir.

3- Öğretici metinlerde üslup kaygısı ön planda değildir.

4- Sanatsal metinlerde üslup ön plandadır.

5- Öğretici metinlerde dil göndergesel işlevde kullanılır.

6- Öğretici metinlerde kelimeler gerçeklik anlamında kullanılmıştır.

7- Sanatsal metinlerde ise kelimeler daha çok yan ve mecaz anlamlarında kullanılır.

NOT: Edebi metinlerde dil şiirsel işlevde kullanılır.

Anlatmaya ve göstermeye bağlı metinlerin ortak yönleri:

1- Metinlerin yapısının zaman, mekân, olay örgüsü ve kişiler unsurları üzerine kurulması

2- Hem anlatmaya hem de göstermeye bağlı metinlerin birer edebi metin olması.

METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

1. Sözlü anlatım:


* Konferans

* Açık oturum

* Sempozyum

* Forum

* Münazara

2. Yazılı anlatım:

A) Öğretici metinler:


* Mektup

* Günlük

* Anı

* Biyografi

* Gezi yazısı

* Sohbet

* Fıkra

* Deneme

* Eleştiri

B) Sanatsal metinler:

* Göstermeye bağlı metinler (tiyatro)

* Anlatmaya bağlı metinler (fabl, masal, roman, hikâye)

Metinler gruplandırılırken;

* Gerçeklikle ilişkilerine,

* Kullanılan dilin işlevine,

* Yazılış amacına,

* Kullanılan anlatım türüne bakılır.

Öğretici metinlerin özellikleri:

* Dilin daha çok göndergesel işlevde kullanılması

* Hikâye öğelerine yer verilmesi

* Kaynağını gerçek dünyadan alması

* Anlatımın akıcı, duru, açık ve yalın olması

* Kelimelerin gerçek anlamda kullanılması

* Ağırlıklı olarak öyküleyici ve betimleyici anlatım türünün kullanılması.

* Amacının bilgi vermek olması.

Göstermeye bağlı metinlerin özellikleri:

* Genellikle sahnede sergilenmek üzere yazılması

* Amacının okuyanlara bilgi vermek olması

* Monologlardan ve diyaloglardan oluşması

* Kahramanlarının karakterlerinin parantez içinde verilen açıklamalar ile belirtilmesi

29 Mart 2020 Pazar

thumbnail

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - VI. Ünite Öğretici Metinler, Makale, Deneme, Fıkra, Röportaj, Hatıra, Otobiyografi

IV. ÜNİTE - ÖĞRETİCİ METİNLER

Tanım:
Bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, üşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlere denir.

Özellikleri:
* Bu metinler ele aldığı konuya göre deneme, makale, fıkra gibi farklı isimler alır.
* Hepsi düzyazı şeklindedir ancak konuyu ele alış şekilleri farklıdır.
* Bu tür metinlerde okuyucuya verilmek istenen mesaj genellikle doğrudan aktarılır.Bu mesaja ana düşünce denir.
* Öğretici metinlerde amaç bilgi vermek, öğretmek... olduğu için daha çok günlük dil kullanılır.
* Sanatsal anlatıma,mecaz anlamlı kelimelere fazla yer verilmez.

GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER

Makale:
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.

*Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
* Gazete ve dergilerde yayımlanır.

Deneme:
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.

* Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
* Samimi bir dil kullanılır.
* Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.
* Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
* Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.

Fıkra:
Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla,
kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.

* Gazete yazısıdır.
* Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
* Dil tabiidir.
* Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yerverilir.

Sohbet (Söyleşi) :
Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir..

* Herkesi ilgilendiren konular seçilir.
* Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle karşısındakiyle konuşuyormuş hissi verir.
* İçtenlik, samimilik,doğallık sohbetin özelliklerindendir.

Eleştiri :
Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz hem yapı yönünden açıklayan, başarılı ve başarısız ya da değerli ve değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlaştırıp belirten yazı türüdür.

* Eleştiri objektif olmalıdır.
* Eleştiride amaç okura ve yazara yol göstermektir.
* Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere özneleleştiri, kişisel duygularını katmadığı, objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.

Röportaj :
Yazarın okuyucularına bir konuyu inandırmak için kişi, eşya, eser ya da bir yerle ilgili olarak yaptığı incelemeleri, fotoğraflarla süsleyerek, kendi görüşlerini de katarak yazdığı gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.

* Röportaj, bir çeşit haberdir. Fakat, röportajda bilgiden başka, yazarın izlenimleri, düşünceleri, görüşleri de yer alır.
* Röportajı hazırlayan kişi, konuyu iyice öğrenmeli, yerinde ve gerekli incelemeleri yapmalı, gerekli belgeleri toplamalıdır.
* Röportaj türü, gazeteciliğin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, röportaj, özellikle gazetecilerin uyguladığı bir türdür.

KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER

Hatıra (Anı) :
Bir yazarın kendisini yaşadığı yada tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
* Geçmişteki olay üzerine yazılır.
* Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
* Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
* Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir.

Günlük (Günce) :
Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.

* Kısa yazılardır.
* Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.
* Yazarın hayatından izler taşır.
* İçten ve sevecendir.
* Divan edebiyatında Ruzname denir.

Gezi Yazısı :
Yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür.

* Gezi yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir.
*Yazar gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar.Okur sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
* Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi.

Biyografi (Yaşam öyküsü) :
Edebiyat, sanat, siyaset, ticaret vb. alanlarda haklı bir üne kavuşmuş, tanınmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okuyucuya duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir görüşle yazılan inceleme yazılarına (biyografi) denir.

* Kişiyi tüm yönleriyle tanıtır.
* Açık, sade bir dil kullanılır.
* Divan edebiyatında şairleri anlatan bu eserlere, "Tezkire" denirdi.

Otobiyografi (Özyaşam öyküsü) :
Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir.

* Çoğu zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder.

Mektup : 
Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi amacıyla yazılan özel yazılara mektup denir.

* Mektupta kullanılacak anlatım, bunu okuyacak kişinin kültür düzeyine göre ayarlanır.
* Edebiyatımızda mektup türü, Tanzimat Edebiyatı döneminde gelişmeye başlar.
* Mektuplar, dört grupta sınıflanmaktadır:
(1) Özel Mektuplar
(2) Edebî Mektuplar
(3) Resmî ve İş Mektupları

22 Mart 2020 Pazar

thumbnail

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 5. Ünite Sohbet ve Fıkra Nedir?


5. ÜNİTE: SOHBET - FIKRA

Önce sohbet (söyleşi) ve fıkra türlerinin tanımına ve genel özelliklerine bakalım:
Sohbet Yazısı Nedir?

Bir kişisel görüşlerini fazla derinleştirmeden, karşısındakiyle konuşuyormuş hissini verecek bir üslupla makale planında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.

Sohbet Yazılarının Genel Özellikleri

* Sohbet türünde yazılara eskiden musahabe denirdi.
* Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir konuşma havası içinde anlatan yazı türüdür.
* Her konuda yazılabilir
* Konu, tez ve savunma amacı güdülmeden; karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak bir dille yazılır.
* Sohbet, makaleden üslup yönüyle ayrılır.
* Çoğunlukla günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.
* Sohbet yazıları dergi ve gazetelerde yayınlanabildiği gibi yazar bu yazıları bir kitap haline de getirebilir.

Söyleşi türünün Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri şunlardır:

* Ahmet Rasim "Ramazan Sohbetleri"
* Ahmet Haşim ““Gurabahâne-i Laklakan” (Düşkün Leylekler Evi), Bize Göre”
* Suut Kemal Yetkin "Edebiyat Söyleşileri", Şevket Rado “Eşref Saati”
* Melih Cevdet Anday "Dilimiz Üzerine Söyleşiler
* Nurullah Ataç "Karalama Defteri"
* ... Ayrıca Cenap Sahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.

SOHBET - MAKALE FARKLILIKLARI

* Makalede konu derinlemesine; sohbetlerde konu yüzeysel işlenir.
* Makalelerde işlenen fikir savunularak ispatlanır. Sohbetlerde ise, ispat gayesi yoktur.
* Makalelerde daha ciddi ve sağlam ilim dili kullanıldığı halde, sohbetlerde samimi bir konuşma dili kullanılır.

SOHBET - FIKRA (KÖŞE YAZISI) FARKLILIKLARI

Fıkra, etkisi uzun süren bir yazı türü değilken sohbet ve deneme hemen hemen her zaman okunabilen türlerdir.
Sohbette yazar, karşısında biri varmış gibi sorular sorar, sorulara cevaplar verir; fıkrada ise yazar, samimi bir dille konusunu işler, okura doğrudan seslenmez.

FIKRA (KÖŞE YAZISI) TÜRÜ

Fıkra (Köşe Yazısı) Nedir?

Bir yazarın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı gazete ve dergilerde yayımlanan kısa fikir yazılarına fıkra denir. Bu tür yazıların diğer adı da “köşe yazısıdır.” Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde yayımlanır.

GENEL ÖZELLİKLLERİ

* Fıkralar güncel konularda yazılır.
* Fıkra yazıları günübirlik yazılar olduğu için kalıcılığı yoktur.
* Fıkra yazıları gazetelerin belli sütunlarında yayınlandığı için köşe yazısı olarak adlandırılır.
* Fıkra türünde dil açık, anlaşılır ve sadedir.
* Fıkralarda anlatıcı öznel bir tavır takınır.
* Fıkra yazılarında ortaya konan düşüncenin kanıtlanma zorunluluğu yoktur.
* Yazar yönlendirmek, kanıları değiştirmek, bilgi vermek, haber vermek vb. gibi amaçlarla yazısını oluşturur.
* Nükteli fıkralardan, kıssalardan, vecize ve atasözlerinden faydalanılmalıdır.

Fıkranın Yazılma Amacı

Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamuoyunu yönlendirmektir. Fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösterilmelidir. Yazar kendi duygu ve düşüncelerini en başarılı şekilde yansıtarak okuyucu ile arasında sıkı bir bağ kurar.

NOT : Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız. Bu tür fıkralarda dinleyeni güldürmek, eğlendirmek ön plandadır. Oysa köşe yazılarında okuyucuyu düşündürmek, güncel bir sorunu dile getirmek esastır.

TÜRK EDEBİYATINDAKİ FIKRA YAZARLARI

Fıkra türü Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan geçmiştir. Özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınmıştır.

Ahmet Rasim - Şehir Mektupları, Muharrir Bu Ya
Refik Halit Karay - Bir Avuç Sarma, Ay Peşinde
Orhan Seyfi Orhon - Kulaktan Kulağa
Ziya Osman Saba - Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Gün Doğmadan
Falih Rıfkı Atay - Eski Saat, Çile

DİĞER FIKRA YAZARLARI

Namık Kemal, Ahmet Haşim, Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay (Pazar Söyleşileri), Burhan Felek, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Bedii Faik, Necip Fazıl Kısakürek, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Çetin Altan, Oktay Ekşi, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, İlhan Selçuk, Ergun Göze, Hasan Pulur, Taha Akyol, Gürbüz Azak, Cengiz Çandar, Yavuz Gökmen, Hasan Cemal, Oktay Akbal, Şevket Rado, Aziz Nesin…

MAKALE-FIKRA (KÖŞE YAZISI) FARKLARI

* Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken fıkra yazarı kişisel görüşle ele alıp inceler.
* Makalelerde yazılanları ispatlama kaygısı vardır; ancak fıkralarda yazılanları ispatlama kaygısı yoktur.
* Makalelerde ciddi, yapmacıksız, bilimsel bir anlatım vardır. Fıkralarda açık, sade ve anlaşılır bir dil kullanılır.
* Fıkralar günübirlik yazı türüdür. Makalede ise böyle bir durum yoktur.
* Makalede yazar doğruyu; fıkrada ise yazar kendi doğrusunu anlatır.
Makale fıkraya göre daha uzun bir yazı türüdür.
Makale yazmak belli bir uzmanlık ister

SOHBET YAZISI ÖRNEĞİ - GÜLER YÜZ

Asık suratlı insanlardan hoşlanır mısınız desem tabii bana gülersiniz. Zaten ben de biraz gülmeniz için söze böyle başladım. Güler yüze ve gülmeye dair olan bu konuşmayı asık suratla dinlemenizi istemem tabii. Konuşurken söze başladığınız sırada karşınızdakinin kaşlarını çattığını, asık bir suratla sizi dinlediğini görürseniz konuşmak hevesiniz kırılır. Lafı kısa kesip bu tatsız sohbeti bir an önce bitirmeye bakarsınız. Bir de karşınızdakinin sizi güler yüzle dinlediğini, hatta araya biraz da tatlı söz karıştırarak sohbete renk verdiğini görecek olsanız konuştukça konuşacağınız gelir.

Zaten öyledir. Güler yüz her şeyden önce insana cesaret verir. Çünkü güler yüzlü insanlar her kusuru hoş gören, affeden insanlardır. Dünyada ilk adımlarını yeni atmaya başlamış bir çocuğa herkes güler yüzle bakar. Onun her kusuru yapabileceğini ve bütün kusurların affedilmeye layık olduğunu önceden kabul ettiğimiz için çocuk karşısında gülümser bir yüz takınırız. Olgun insanlar yalnız çocuklara değil, herkese affedici, kusura pek aldırmayıcı bir yüzle bakarlar. Bu dünya öyle çatık kaşla dolaşmaya, şunun bunun kalbini kırmaya değer bir dünya değildir. Onun için güler yüzlü insanlar arasında yaşayanların hayatı daha tatlı geçer.
Şevket RADO

FIKRA YAZISI ÖRNEĞİ -  KAYBOLAN KELİME


Bu bayram, dilimizin bir kelime kaybettiğine iyice inandım. "Tandır" gibi "kağnı" gibi artık yaşanan hayatta, yeri kalmamış, şöyle böyle bir kelime değil; zarif, ince, medeni bir kelime.
Kapıyı çalan çöpçünün pos bıyıkları arasında onu aradım. Yok!.. Bahşişini alan bekçinin kavlak dudaklarından onu bekledim. Yok!.. Bakkalın çırağından, sebzecinin yamağından, kasabın oğlundan onu işitmek istedim. Yok!.. İpek mendilini alan oğlan, eşarbını kıvıran kız, iki buçukluğu cebine indiren manav, üç gün kapımızı kim çaldıysa hediyesini kim aldıysa bana o beklediğim kelimeyi vermeden gitti! İki yüz kuruş yazan taksinin şoförüne iki yüz elli kuruş veriyorsunuz. Taş gibi bir sükût! Kitabından sevgiyle bahsettiğiniz genç adamla karşılaşıyorsunuz. Hakarete benzer hissiz bir selam!
Tramvayda, ayakta kalmış bir kadına yerinizi veriyorsunuz. Yüzünüze, burun delikleriyle yüksekten bir bakış! Ve hiçbirinin dilinde aradığınız o ince, o kibar, o insanı insan yapan güzel kelime yok! Geçen yıl, Atina’da bindiğim bir otomobilin şoförü, bana bu kelimeyi on kuruşluk bahşiş için söylemişti: Hem başından kasketini çıkararak hem de kelimenin başına bir "çok" ilave ederek.
Roma'nın en büyük otelinde oda hizmetçisi kız, yine küçük bir hediye karşılığı zarif vücudunu nezaketle kırarak bu kelimeyi dudaklarında tebessümle süslemişti.
Bir kelime deyip geçmeyiniz. Cemiyet hayatımızdaki birçok şikâyetleri bu kelimenin yokluğuna bağlamak bile mümkündür. Düşünüyorum: Artık lügat kitaplarında beyaz kâğıdın kefenlediği bu ölü kelimeyi nasıl diriltsek? Acaba belediye, bu kelime için bir fiyat listesi yapamaz mı? Hiç olmazsa çarşıda, pazarda, iş hayatında canımız istediği zaman listeye bakar, parasını verir ve içimizin özlediği bu üç heceli sözü duyarız! Haaa! Affedersiniz, deminden beri, yana yakıla hasretini çektiğim bu kelimenin ne olduğunu söylemedim değil mi?
Teşekkür!
Yusuf Ziya ORTAÇ

MİZAHİ FIKRA ÖRNEĞİ - SON ÜMİT

Nasreddin Hoca merhumun biricik varlığı olan sevgili eşeği bir gün kaybolmuş. Kendi mi başını alıp bir yere gitmiş, yoksa hayvanı biri mi aşırmış, bilmiyor.
Tabiî şuna buna soruşturmaya, aramaya koyulmuş. Kırlara doğru açılmış. Bir taraftan da bir türkü söylemeğe başlamış.
Böylece dolaşıp dururken bir tanıdığına rastlar.
Tanıdığı:
— Hoca, böyle türkü çağıra çağıra nereye gidiyorsun? diye sorar.
Hoca merhum da eşeğini kaybettiğini, onu aramakta olduğunu söyler. Ahbabı:
— Bu ne iştir Hoca Efendi? Benim bildiğim, insan eşeğini kaybetti mi, feryat eder, ağlar, dövünür. Sen ise türkü söylüyorsun!
Hoca, kendisine önündeki tepeyi gösterir.
— Bir ümidim şu dağın ardında kaldı. Eşeğimi orada da bulamazsam o zaman siz dinleyin bendeki feryadı! cevabını verir.

About