Kitabın Yazarı: Andreas Steinhöfel
Kitap Hakkında Bilgi:
Korkularının ardına saklananların öyküsü
Alman çocuk ve gençlik edebiyatının ilham veren yazarı Andreas Steinhöfel’in erken dönem yapıtlarından Mekanik Prens, büyükten küçüğe herkesi etkisi altına alabilecek bir “kendini var ediş” romanı.
İçtenlikli anlatımı ve zekice işlenmiş kurgusuyla okurunda derin izler bırakan Mekanik Prens, Max adında bir çocuğun tekdüze yaşamının bir anda uğradığı heyecanlı değişimi anlatıyor.
Hayallerin de en az gerçekler kadar değer taşıdığına vurgu yapan Mekanik Prens, ilk gençlik çağının kaygı ve heyecanlarına alışmaya çalışan tedirgin gençlerin yol göstericisi oluyor.
On bir yaşındaki Max, anne ve babasının bitmek bilmeyen atışmaları yüzünden maruz kaldığı huzursuzluk nedeniyle evde vakit geçirmeyi pek tercih etmez. Gerçek dünyadan kaçıp kafasını dağıtabildiği tek faaliyet ise metroya binip şehrin uzun ve karmaşık raylarını arşınlamaktır. Yine kendini yollara vurduğu sıradan bir cumartesi günü, tekdüze yaşamının en sıradışı gününe dönüşüverir. İstasyondaki bir dilencinin Max’a verdiği Altın Bilet, kahramanımızı bütün korkularıyla yüzleşeceği, gizli kalmış gerçekleri öğreneceği ve deyim yerindeyse kendini yeniden keşfedeceği inanılmaz bir serüvene çıkarır...
Çağdaş Avrupa çocuk ve gençlik edebiyatının yenilikçi ve öncü isimlerinden Steinhöfel’in yazar dehasına bir kez daha hayran bırakan Mekanik Prens, birçok kitaba ve filme göndermede bulunan derinlikli metniyle, yaşamı güzelleştiren değerlerden ilham alıyor.
Hikâyeye yazarın kendisini de eklemesiyle farklı bir boyut kazanan Mekanik Prens, her gencin yürümesi gereken o içsel yolun üstüne atılmış ekmek kırıntılarıyla, kaybettiği kalbinin peşinden koşan bütün yalnız ruhların ışığı oluyor…
“Bazı insanlar, korkularına karşı koymak yerine onlarda sığınacak bir yer ararlar. Kendilerini, hayatlarının sonuna kadar, korkularının ve endişelerinin arkasına saklarlar.”
(Tanıtım Bülteninden)
Kitabın Konusu:
Kitap, aile ilişkileri ve arkadaşlığın ergenler üzerindeki etkileri anlatırken, fantezi ile gerçekliğin iç içe geçtiği bir konuya sahiptir.
Kitabın Özeti:
Max, on bir yaşındadır. Biraz yalnız ve mutsuz bir çocuktur. Max, umursanmayan, yok sayılan, görmezden gelinen, farkına varılmayan, es geçilen, kale alınmayan bir çocuk olarak hayata tutunmaya çalışmaktadır.
Anne ve babasının tek meşguliyeti, birbirlerini hiç durmadan incittikleri kavgalarıdır. Max da aile içindeki bu huzursuz ve mutsuz dünyadan kaçmanın
yollarını arar. Anne ve babası Max'a bakmayı beceremediğinden yaşıtlarından daha ağırbaşlı ve sorumluluk sahibidir. Kendini biraz olsun iyi hissettiren tek arkadaşı vardır o da Jan. Jan, Max’ın tam aksine kendine güvenli, girişken, hazır cevap bir kişiliğe sahiptir.
Max'ın içinde yaşadığı gerçek dünyadan kaçıp kafasını dağıtabildiği tek faaliyet ise metroya binip şehrin uzun ve karmaşık raylarını arşınlamaktır. Sıradan bir cumartesi günü, Max'ın hayatının en sıra dışı günlerinden birine dönüşür.
Metroda gördüğü bir dilenci ona bir Altın Bilet verir. Dilencinin verdiği altın bilet Max’a paralel dünyaların kapısını aralar. Bu paralel dünyaya geçiş kapı ya da geçit yerine trenle sağlanmaktadır.
Max bu altın biletle, bütün korkularıyla yüzleşeceği,
kendisini keşfedeceği ve elbette Mekanik Prens’le karşı karşıya geleceği fantastik ve heyecanlı bir
yolculuğa çıkar.
Max’ın trenden indiği ilk yer Varolmayan Ülke'dir. Burası Peter Pan'ın Varolmayan Ülke’si olsa da burası hiç de gönül okşayıcı bir yer değil. İç karartıcı manzaradaki gözyaşı gölü ve donmuş öfke Max’ın ruh hâline ayna tutuyor.
İkinci yer olan Karanlık Orman’sa Max’ı sevgisiz çocukluğuyla yüzleştiriyor. Burada karşısına ayna gözlerden dışarı bakabilen ama karşısındakinin gözlerinde sadece kendi yansımasını gören anne-babası daha doğrusu onların fantastik kopyaları çıkıyor. Kavga eden anne ve babasının ağzından çıkan her sözcük zehirli iğnesi olan eşek arılarına dönüşüyor. Mutsuzluğunun kaynağını gören Max, kalbini geri kazanmak için Mekanik Prens’in şatosuna doğru yola koyuluyor. Ne var ki sonunda asıl alt etmesi gerekenin Mekanik Prens olmadığı ortaya çıkıyor.
Max, bu yolculukta kalbini yeniden bulması gerekir; zira Max, onsuz ve ruhsuz yaşamayı
istememektedir. Max’ın büyüme hikâyesi, kendini tam olarak anlamasıyla gerçekleşir.