Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2024 Pazartesi

Uzay Dolmuşu Kalkıyor (Muzaffer İzgü) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Uzay Dolmuşu Kalkıyor

Kitabın Yazarı: Muzaffer İzgü

Kitap Hakkında Bilgi:

126 sayfadan oluşan bir çocuk kitabı olan Uzay Dolmuşu Kalkıyor, 7 yaş ve üzeri okurlara hitap etmektedir. 1994 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yayımlan eser yıllardır tekrar tekrar basılır. Dorukhan Özcan’ın çizdiği siyah beyaz resimlerle süslenen kitabın büyük yazı boyutu sayesinde ilkokul 1. sınıftan itibaren kolaylıkla okunabilir uzay temalı bir kitap.

Küçük bir uzay aracı düşünün. İçinde kaptan ve on bir çocuk var. Denizin babaannesini de unutmamak gerek tabii. Aracımız uzayın derinliklerine doğru yol alırken acaba yolcularımızı neler bekliyor? Her satırında kahkahanızı tutamayacağınız bir serüven.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Deniz adında bir çocuk, arkadaşları ve babaannesinin mucit mahalle berberi Necati Amca ile yaşadıkları uzay macerasnı konu almaktadır. 

Kitabın Özeti:

Berber Necati Amca babasını ve dedesini çocuklara anlatır. Dedesi uçmak, babası ise uçak yapmak için ömrünü harcamıştır. Berber Necati Amca ise uzaya yolculuk yapma hayali kurmaktadır. Berber Necati Amca, bu hayalini gerçekleştirmek için Uçuçböceği adında bir uzay aracı yapar. Çocukların isteği üzerine uzay aracını çacuklara gösterir. 

Çocuklarla Necati Amca, Uçuçböceği’nin içine girip etrafını incelerlerken Deniz’in babaannesi de yanlarına gelir. Deniz’in babaannesi gelmişken de Uçuçböceği’nin içine girer. Uçuçböceği’nin içine giren 11 çocuk ile babaanne ve berber Necati Amca’nın maceraları başlar.

Kısa bir süre içinde Uçuçböceği havalanarak uzaya doğru yola çıkar. Uçuş berber Necati Amca’nın kontrolü dışında gerçekleşen bir yolculuğa döner. Uçuçböceği'nin ilk uçuş denemesini yaptıkları için herkes sevinç ve heyecan içindedir. Uçuşun Necati Amca’nın kontrolü dışında olduğunu öğrendiklerinde panik yaşarlar ama ellerinden bir şey gelmez. 

Necati Amca, Uçuçböceği'nin kontrolünü sağlayıp dünyaya dönebilmek için çabalar. Necati Amca, uzay yolculuğunun sorunsuz geçmesi için çocuklara ve Deniz’in babaannesine çeşitli görevler verir.

Uçuçböceği ve içindekiler bir süre uzayda kontrolsüzce yol alırlar. Bir süre sonra 999 adlı gezegene mecburi iniş yaparlar. Uçuçböceği'nin kontrolünü 999 gezegenindekiler yüzünden kaybettiklerini anlarlar. 999’lular inceleme yaptıktan sonra dünyaya dönebileceklerini öğrenirler. Uçuçböceği, 999 gezegenine iniş yapınca içindekilere her birine farklı ten renklerine ve ırklara sahip çocuklar eşlik eder. Uçuçböceği'nin içindekiler 999 gezegenindekilerle hemen kaynaşırlar. 999 gezegenini gezerler ve hem dünyaya çok benzeyen hem de çok farklı olan şeyler görürler.

Deniz, 999 gezegenindeki arkadaşlarının isimleri değil de numarası olduğunu öğrenince çok şaşırır ve 999 gezegenindeki arkadaşlarına Su ile Gül isimlerini verir. Deniz’i çok seven 999’lu arkadaşları da bu isimlerden çok hoşlanırlar ve bu isimleri sahiplenirler. Diğerleri de kendi 999’lu arkadaşlarına uygun isimler teklif ederler. Böylece 999 gezegenindeki çocukların her biri yeni isimlere kavuşurlar. Deniz'in babaannesi Halime Teyze, 999’lu çocukların başındaki 999’lu kadına İpek ismini teklif eder. 

999 gezegeninde herkes halinden memnundur. Bir süre sonra Uçuçböceği'nin dünyaya dönme vakti gelir. Deniz gitmeden önce 999’lu arkadaşlarına hatıra olarak birer bozuk para verir. 999'lu arkadaşı Gül de pantolonundaki kırmızı boncuklardan birini koparıp Deniz’e verir. Uçuçböceği ile dünyaya doğru yola çıkarlar. 

Deniz, gözlerini açtığında kendini annesi ve babaannesinin yanında, evlerinde bulur. Annesi yanlarından gidince babaannesiyle 999 gezegeni hakkında konuşmaya çalışır. Ancak babaannesinin 999 gezegeni hakkında hiçbir şey hatırlamadığını fark eder. Babaannesinin sözleri üzerine hastalığı yüzünden ateşi çıktığı için hayal gördüğünü düşünür. Deniz, yastığının altına bakınca kırmızı boncuğu eline alınca şüphesi gider.

2 Ekim 2024 Çarşamba

Sözcüklerin Kamera Arkası - Üç Arkadaş Bir Film (Ferhat Taştekin) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Sözcüklerin Kamera Arkası - Üç Arkadaş Bir Film

Kitabın Yazarı: Ferhat Taştekin

Kitap Hakkında Bilgi:

“Sanırım insan büyüdükçe dünyası küçülüyor ve hiçbir şey ona eskisi kadar büyük görünmüyor.”

Sıkıcı bir ödev, üç sıra dışı arkadaş ve gizemlerle dolu bir dil macerası!
Ece, Ozan ve Mete`nin yolları beklenmedik bir film projesinde kesişiyor. Peki ya...
• Papapilov ne demek?
• Vampir sözcüğü Türkçe`den mi geliyor?
• Yaşlı komşuları Süha Bey`in sırrı ne?
Kahkahalar, sürprizler ve keşiflerle dolu bu yolculukta, sözcüklerin esrarengiz dünyasına hazır olun!
Deyimler canlanıyor, atasözleri dans ediyor!
Bu kitabı okuduktan sonra, dile bir daha asla aynı gözle bakamayacaksınız.
Heyecan verici bir macera, sıcacık bir dostluk hikâyesi ve dilimizin zenginliklerini keşfetme fırsatı sizi bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabı okuyanlar; Ana dilimizi öğrenmenin ne kadar eğlenceli olabileceğini keşfedecek. Sözcüklerin diller arası etkileşimdeki rollerini ve nasıl aktarıldıklarını fark edecek. Derslerin istenildiğinde eğlenceli hâle getirilebileceğini, sıkıcı zannedilen şeylerin gerçekten ne kadar ilgi çekici olabileceğini öğrenecek. Her öğrencinin uygun koşullar sağlandığında güzel çalışmalar ortaya koyabileceğini, her bireyin değerli ve kendi alanında yetenekli olabileceğini fark edecek. Dostluk, çalışmak, emeğiyle kazanmak, yardımseverlik gibi kavramları içselleştirecek. Sinemanın birçok şeyi anlatmanın güzel bir yol olduğunun farkına varacak.

Kitabın Konusu:

Kitap, okulda öğrencilere verilen ödev üzerinden sözcüklerin anlamları ve sinema ile bir şeyler anlatma olgusunu konu almıştır.

Kitabın Özeti:

“Sanat, ruhumuzu uyandırmanın ve bilincimizi genişletmenin bir yoludur.”

Derste dalgın olan Ece'ye öğretmeni seslenmiş ama duymamıştır. Öğretmeni “İkidir sana sesleniyorum, burada mısın?” der. Ece bu sırada öğretmeninin saç modelini düşünmektedir. Aklındaki tek şey de bu değildir. Genelde kafasında çok fazla ve karışık düşünceler olurdu. 

Ece “Özür dilerim, öğretmenim, aklıma bir şey geldi de” dedi. Öğretmeni “Yoksa sunum ödevin için bir fikir mi buldun?” diyerek şaka yaptı. Ece’den cevap gelmeyince şakasını devam ettirerek. “Sunumun için bir konu belirledin mi?” dedi. Ece “Hayır, öğretmenim.” dedi. 

Şaka gerçeğeğe dönmüştür. Öğretmen hafta bitmeden herkesin konu seçmesini ve iki-üç kişilik gruplar halinde çalışmalarını söyledi. Yapacakları şey hem öğretici hem de eğlenceli bir sunum hazırlamak. 

Ece henüz sunu konusunu belirleyememişti. Bir ekip arkadaşı da yoktur. Ece yolda ürürken kendi kendine konuşmaktadır. Yolda karşılaştığı yaşlı bir amca sayesinde harika bir proje konusu bulur.

Ece önce projeyi tek başına gerçekleştirmek ister. Öğretmeni projeyi duyunca çok beğenir. Ece'den bu projeye sınıfın sessiz karakteri Ozan ve bir sakatlık yaşamış olan Mete'yi de dahil etmesini ister.

Ece 'nin grubunda olmayı Ozan kabul etse de Mete reddetmiştir. Ece'nin sunum projesi bir sinema filmidir.

Ece ile Ozan proje hazırlıkları devam ederken Mete'nin manavda çalıştığını görürler. Ece neden manavda çalıştığını sorunca Mete babasına sormasını söyler.

Mete'nin babası çalışamadığı için manavda çalışmak zorunda kalmıştır. Bu durumu Mete herkesten saklamaktadır. Mete bu durumun ortaya çıkmaması için zorda kaldığı bir anda Ece kendisine destek verir. Mete'de yavaş yavaş gruba dahil olmaya başlar.

Mete'nin babası yeniden çalışmaya başlar. Ancak Mete kardeşlerinin ve kendisinin yemek paralarını temin etmek için ailesinin haberi olmadan çalışmaya devam eder. Bu durum okulda öğrenilir.

Ece babasıyla konuşarak okula yemek sponsorluğu konusunda ikna etmeye çalışır.

Bir süre sonra proje konusu olan film biter. Tüm okul velileri davet edilere film için gala yapılır.

1 Ekim 2024 Salı

Yuan Huan'ın Kulübesi (Miyase Sertbarut) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Yuan Huan'ın Kulübesi

Kitabın Yazarı: Miyase Sertbarut

Kitap Hakkında Bilgi:

Ezber bozan kalemiyle çocuk ve gençlik edebiyatımıza pek çok yenilikçi eser kazandıran Miyase Sertbarut’un, okumaya mesafeli duran çocuklardan esinlenerek yazdığı Yuan Huan’ın Kulübesi, beş mucizevi hikâyeyi dikkat çekici bir üst kurguyla birleştiren, merak uyandırıcı bir roman.

Başta kitapların renkli dünyasına ısınamayanlar olmak üzere, 9 yaşını aşmış her yaştan okurunu gözü pek bir hikâye avcısına dönüştürmeyi vadeden bu heyecan dolu serüven; yerel ile evrenseli, geleneksel ile dijitali bir araya getirerek, zamanı ve mekânı genişleten, enfes bir anlatım sunuyor.

“Herkesin bir hikâyesi vardır,” düşüncesi izleğinde, çocukları eleştirel okumaya yönlendiren Yuan Huan’ın Kulübesi; hikâyelerin ölümsüzlüğüne vurgu yaparak, aslolanın onları aktarma yöntemlerini çeşitlendirmek ve geleceğe taşımak olduğunu savunuyor.

İlhami, oyun olsun diye girdiği bir telefon kulübesinin ahizesinden tuhaf hikâyeler dinlemeye başlar. Geçmiş ile bugün arasında sıkışıp kalan işçi çocukların, parmaklıklar ardında büyüyen çocukların, hatta okula gitmek istedikleri halde gidemeyen çocukların gizemli hayatlarına tanıklık eden kahramanımızın aklına parlak bir fikir gelir. Dinlediği hikâyeleri Türkçe ödevi için kullanacaktır. Kitap okumayı sevmeyen İlhami için işler yoluna girmiş gibidir. Ancak unuttuğu önemli bir ayrıntı vardır. Ya okuduğu kitabı okula getirmesini isteseler? Peki, adını Yuan Huan olarak uydurduğu Çinli bir yazar gerçekte var mıdır? Bant kaydı sandığı sesin ardında yatan sır nedir? İlhami’nin zihni son hikâyeye kadar karmakarışıktır. Yoksa, anlattığı yalanlara artık kendi de mi inanmaktadır?..

İçindeki gizli hikâyeciyi, Çinli yazar Yuan Huan’a atfettiği ters köşe hikâyeler ile açığa çıkaran Miyase Sertbarut, İlhami’yi ve dolaylı olarak bütün okurlarını esrarengiz bir edebiyat evrenine konuk ederek, benzersiz bir kitap deneyimi yaşatıyor.

Çok katmanlı metnini daha da derinleştirmek adına aralara gizem tohumları serpiştirmekten kendini alıkoyamayan yazar, Yuan Huan'ın Kulübesi'nde yanıtını aradığı cevapsız sorularıyla okurunun kitapla olan etkileşimini arttırıyor ve geniş geniş düşündürüyor.

Kitabın Konusu:

Kitap, tarih, adalet, vicdan ve benzeri önemli konuları, ilgi çekici ve düşündürücü yönleriyle konu olarak işlemektedir.

Kitabın Özeti:

Okula yeni gelen Türkçe öğretmenleri Berrin Hanım öğrencilerinden her hafta bir öykü okumalarını ister. Aynı zamanda öğrenciler okudukları bu öyküyü sınıfta arkadaşlarına da anlatacaklardır. Sınıftaki öğrenciler bu duruma tepkilidir. Türkçe öğretmenleri Berrin Hanım'ı ikna ederek bir hikayede karar kılınır. Bir cuma günü okul çıkışı İlhami, Zümrüt ve Caner birlikte kütüphaneye giderler. 

Kütüphaneden kitaplarını aldıktan sonra çocuklar birlikte biraz yürürler. İlhami kitap okumayı hiç sevmeyen bir öğrencidir. Çocukların ertesi gün düzenlenecek olan sirk için birer biletleri vardır ve sirke gidecekleri için çok heyecanlılardır. Sirkin olduğu alana gittiklerinde sirkin yerinde olmadığını görürler. Sirk yerini bir eşya yığınına bırakmıştır. Çocuklar bu duruma çok üzülür. Kalan eşyaların arasında çocukların dikkatini bir telefon kulübesi çeker. 

İlhami, telefon kulübesindeki ahizeyi kulağaına dayar. Ahizeden gelen ses "Dinle" der. İlhami telaş ve şaşkılık içindedir. İlhami bu durumu arkadaşlarının fark etmesini istememektedir. Arkadaşlarının gitmesini bekledikten sonra İlhami telefon ahizesini tekrar kaldırır. Ahizedeki ses “Dinle, bir hikayem var sana.” der. İlhami'nin aklına Türkçe öğretmeninin verdiği hikaye ödevi gelir. Kitap okumak zorunda kalmadan ahizeden dinlediği hikayeyi derste anlatabileceğini düşünür. Böylece hikayeyi dinler ve derste anlatarak 100 puan alır. 

İlhami telefon kulübesini belediye gelip kaldırmadan önce sıkça ziyaret eder. Her ziyaret ettiğinde ahizeyi kulağına dayayarak bir öykü dinler. Dinlediği bu öyküleri de Türkçe dersinde anlatmaya başlar. Öğretmen, bu öykülerin yazarının kim olduğunu sorduğunda kendisinin uydurduğu Yuan Huan adlı birisinin olduğunu söyler. Telefon kulübesindeki ahizeden gelen ses, İlhami’ye beş farklı öykü anlatır.

Türkçe öğretmeni İlhami'nin ödevlerini yapmasından çok memnundur. Arkadaşları ise bu duruma çok şaşkındır. İlerleyen günlerde İlhami sırrını korumaya çalışır. Yalanının ortaya çıkmaması için uğraşı içindedir. Yeni hikayeler dinleyebilmek için telefon kulübesine giderken zor durumlarda kalır. İlhami için dinlediği her hikaye buna değmektedir. 

Telefonun ucundaki kişi onu tanıdığını ve gördüğünü ima eden şeyler söylemektedir. İlhami bu durumu sorgulamaya başlar.

28 Eylül 2024 Cumartesi

İyilik Timi (Metin Özdamarlar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: İyilik Timi

Kitabın Yazarı: Metin Özdamarlar

Kitap Hakkında Bilgi:

İyilik Timi’yle beraber birbirinden heyecanlı maceralar yaşamaya hazır mısın?
Çikolata makinesi yapımı,
Kuru Fasulye Şenliği,
Tüm mahalleye dondurma dağıtmaca,
Tek dostu arabası olan amcayla macera,
Aras’ı kurtarma serüveni ve daha neler neler…

Bu kitap seni birbirinden heyecanlı maceraya sürüklerken bir yandan da kalbinden hiç çıkmayacak olaylarla karşı karşıya bırakacak!

“İyi olacağız, iyi kalacağız ve ne olursa olsun iyiliği yaymaya devam edeceğiz.”

Bu kitabın gelirinin bir kısmı SMA hastalarına bağışlanacak. İyilik Timi, İlk Genç okurlarına; dayanışmanın, yardımlaşmanın, imece usulünün, şefkatin, merhametin, arkadaşlığın güzelliğini kalpleri ısıtacak şekilde anlatıyor. Araştırmanın, öğrenmenin, kültürümüzü korumanın, sorgulamanın, beyin fırtınasının, iyilik için beraber hareket etmenin önemini vurguluyor. SMA hastalarına dikkat çekiyor.

Kitabın Konusu:

Kitap, SMA hastalığına dikkat çekerek şefkatin, merhametin ve arkadaşlığın önemini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Benim adım Asel. Telefonumun alarmını kurmaya gerek kalmadan erkenden kalkan biriyim. Sabah saat 07:00 civarı vücudumun biyolojik saati uyanmaya ayarlanmış gibidir. Babam, başarılı olmak için uykudan çalmak gerektiğini söyler. Bunun yanında gelişmek için uykunun ne kadar faydalı olduğunu da biliyorum. Erken kalkmamı sağlayan kural, erkenden yatmak. Böylece her sabah annemin ya da babamın beni uyandırmasına ihtiyaç duymadan erkenden kalkıyorum. 

Bu sabah kalkar kalkmaz her zamanki gibi pencereyi açtım. Bir süre kuşların sabah konserini dinledim. Sonra banyoya geçerek yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Kıyafetlerimi giyip akşamdan hazırladığım okul çantamı kontrol ederek mutfağa geçtim. İkisi de öğretmen olan annem ve babam beraberce kahvaltı hazırlıyorlardı. Ben de buzdolabından reçeli, peyniri ve zeytini çıkardım. 

Tıp fakültesinde okuyan ablam ortalıkta görünmüyordu. Geç saatlere kadar ders çalıştığı için uyuyor olmasına alışmıştık. Babam hergün tereyağında yumurta yapar ve “Yedikten sonra kontrol edin, bir parmağınız eksik mi?” diye espri yapardı. Babam yumurtayı gerçekten güzel yapar. 

Ailenin en küçük bireyi benim. Ekmek alma görevi de bana ait. Mahalle fırınımızda odun ateşinde pişmiş ekmekler ve bol susamlı simitler yapılırdı. Fırından çıkarken dijital tabelaya baktım. “Askıda Ekmek: 38” yazıyordu. Dünden 8 adet fazlaydı. İnsanlar askıya “iyilik” asıyor ve hiç bilmedikleri insanlara sunuyorlardı. İyiliğin anlamı da tam olarak bu değil miydi? 

Eve geldim. babam “Dönemin sonuna yaklaşıyoruz. Şunun şurasında karne almanıza bir şey kalmadı. Tatil planlamanı yaptın mı?” diye sordu. “Yaptım babacığım. Kitaplığımda okunma sırasını bekleyen kitapları okuyacağım. İzlemeyi düşündüğüm filmleri izleyeceğim. Uzun süredir yazmayı planladığım kitabımı yazmaya başlayacağım.” dedim.

Annem, aile bireyleri için duyuruları panoya asar, renkli kalemler kullanarak bazen özlü bir söz de yazar. Panodaki yapışkan bir kâğıtta benim için şu not vardı: Okul dönüşü fırından bir tane ekmek alalım. En iyi yaptığımız şeyi yapaılm, gülümseyelim. Gülümsedim. Evden çıktım. 

Okula yürürken bir mahallenin tüm sıcaklığını hissederim. Mahallemiz, kendisini çevreleyen büyük sitelerin arasında, müstakil evlerden oluşuyor. Bizim mahallede; sabahları horoz sesleriyle uyanılır; yaz aylarında bahçeden toplanan domates, salatalık ve biberlerle kahvaltı yapılırdı. Kışın sobaların üzerine portakal kabuğu konulur, kestane pişirilir ve büyükler küçüklere eskimeyen masallar anlatırdı. Mahallemizin adı Sevgi Mahallesi.

Bizim mahallede yaşan Mehmet amca, Almanya’da uzun yıllar çalışmış, emekli olunca mahallemize yerleşmişti. Mahallede kimseyle iletişim kurmazdı. Tek dostu, 1967 model Chevrolet arabasıydı. Çocuklar top oynarken kaleleri arabadan uzağa kurar, bisiklet sürerken arabanın yanından geçmezdi. Mehmet amca her sabah arabasını özenle siler, onu, bir insanın insanı sevmesi gibi severdi. 

Mahallemizde çok güzel bir arkadaşlık ortamı var. Eslem, Arhan, Bilgin ve Dilek ile çok iyi anlaşıyoruz. Hepimiz aynı sınıfta 7. sınıfa gidiyorduk. Birlikte kurduğumuz üç kulübümüz vardı. Birincisi, okuduğumuz kitapları her hafta değerlendirdiğimiz Kitap Okuma Kulübü. Kitap kulübümüzün sorumlusu Eslem. İkincisi Film İzleme Kulübü ve sorumlusu da Dilek. Son kulübümüz Türkü Dinleme Kulübü ve sorumlusu benim. Arkadaşlarımla tam bir ekip halindeyiz. 

Zeki öğretmenimizin verdiği proje ödevi ile iyilik projelerine başladık.

İlk projemiz olan çikolata şelalesini Sevgi Evlerine bağışlayarak orada yaşayan çocuklardan mektuplarla harika dönüşler aldık. Bunun üzerine İyilik Timi'ni kurduk.

Görev dağılımı yapıp Kuru Fasulye Şenliği, Askıda Kitap ve Zimem Defteri gibi güzel projeleri Sevgi Mahallesinin harika insanlarının desteği ile gerçekleştirdik.

Bir akşam yemek esnasında komşumuzun çocuğunun SMA hastası olduğunu ögrenince buna çok üzüldüm. İyilik Timi'nin yeni görevi belli olmuştu artık. Valilik izni alınarak ekibimiz projeleri ile bu yardım kampanyasına destek verdiler.

11 Eylül 2024 Çarşamba

Yaşamak (Yu Hua) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitanın Adı: Yaşamak

Kitabın Yazarı: Yu Hua

Kitap Hakkında Bilgi:

Yaşamak

Yazarının henüz ikinci romanı olmasına rağmen dünya çapında büyük bir kitleye ulaşan Yaşamak, Çin’in yakın geçmişindeki zorlu yaşam koşullarını tüm gerçekliğiyle ele alıyor. Yu Hua tarafından 1993 yılında kaleme alınan yapıt, Türk okurlarıyla buluştuğu 2016 yılından itibaren ülkemizde de büyük bir beğeni topluyor. Çevirmen Bahar Kılıç tarafından orijinal dilinden çevrilen eser, Yu Hua’nın sade ve akıcı anlatımının gücünü aslından ödün vermeden etkileyici bir şekilde yansıtıyor.

Konusu itibarıyla dönem hükümeti tarafından Çin’de yasaklanan Yaşamak, dünya çapında gördüğü ilgiden dolayı şimdiden modern klasikler arasında değerlendiriliyor. Romanın içten dili ve sıradan insanı kadrajına alan öyküsü, okurlarına kitaptan öte bir yaşanmışlık vadediyor. Yaşamak, başkahramanı Fugui’nin dokunaklı ve bir o kadar da merak uyandırıcı yaşam öyküsüne tanıklık etmeniz için sizi de sayfalarını aralamaya çağırıyor.

Kiminin Devrimi, Kiminin Felaketi

Yaşamak, Çin’de 1966-76 yılları arasında süren Kültür Devrimi’nin getirdiği toplumsal değişimleri konu ediniyor. Kitapta okurları diyalog halindeki iki farklı anlatıcı karşılıyor. Farklı köy ve kasabaları dolaşarak insanlarla sohbet eden asıl anlatıcı, günün birinde Fugui adındaki yaşlı bir köylüye rastlıyor. Ve güç bela tarlasını sürmeye çalışan bu ihtiyarın hikayesini dinlemek için onun yanına gidiyor.

Kültür Devrimi’nden önceki hayatında uçarı ve savurgan bir genç olduğunu söyleyen Fugui, yaşamının nasıl ters yüz olduğunu anlatmaya başlıyor. Babasının kendisine bıraktığı mirası kısa sürede hiç eden genç adam, ardından tüm yakınlarını sırasıyla kaybettiği sefil ve acı dolu yaşam öyküsünü aktarıyor. Ancak tüm bunlara rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle bambaşka bir insana dönüştüğünü de ispatlıyor. Fugui’nin acılarla yoğrulan yaşamı ve şahit olduğu toplumsal değişimleri okuduğunuzda, ufkunuzdaki değişimi siz de fark edeceksiniz.

En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!

Üniversitede diş hekimliği eğitimi alan Yu Hua, edebiyata olan tutkusu ile yaşamının tüm seyrini değiştirdi ve Yaşamak gibi dev bir yapıtı dünyaya kazandırdı. James Joyce Edebiyat Ödülü de dahil pek çok prestijli ödüle layık görülen bu eseri kitaplığınıza eklemek için daha fazla beklemeyin! Yaşamak ve daha birçok değerli esere avantajlı fiyatlarla sahip olmak için “Roman” kategorisi, birbirinden cazip seçenekleriyle sizi bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Çin’in yakın geçmişindeki zorlu yaşam koşullarını gerçekçi bir şekilde konu almaktadır.

Kitabın Özeti:

Kırsalda popüler halk şarkıları toplayan anlatıcı bir öküzle konuşan, saçları beyaz ve yüzü çamur kaplı yaşlı bir adam olan Xu Fugui ile karşılaşır. Fugui’ye yaklaştığında öküzünü çeşitli isimlerle çağırdığını duyar. Nedenini sorduğunda Fugui öküzün etrafta başka insanlar olduğunu düşünürse daha çok çalışacağını ve depresyona girmeyeceğini söyler. Fugui hayat hikayesini anlatmaya başlar.

Fugui, Çin’de varlıklı bir ailede doğmuştur. Xu ailesinin tek oğlu olarak hep rahat şartlarda yaşamıştır. Fugui’nin babası aile servetinin büyük bir kısmını kumarda ve hovardalıkta tüketmiştir. 

Fugui, aile servetini geri kazanacağını hatta daha da ileri götürüp atalarını gururlandıracağını söyler fakat zamanla kumara ve geneleve olan bağımlısı olarak eve uğramaz olmuştur. 

Fugui'nin eşi Jiazhen, şehirde büyümüş zengin bir ailenin kızıdır. Çok güzeldir ve çok iyi huyludur. Fugui’nin kötü alışkanlıklarına rağmen onu sevip ona güvenmeye devam eder. Jiazhen, kızları Fengxia’yı çok güzel yetiştirmiştir. Aynı zamanda Fugui'ye bir de erkek evlat vermek üzere hamiledir. 

Fugui, için beklenen son gelmiş ve ailesinin bütün servetini kumarda kaybetmiştir. Yıllardır yaşadıkları ev ve topraklarının hepsine el koyulur. Küçük bir barakaya yerleştirilirler. Artık yıllardır sahip oldukları topraklarda işçi gibi yaşamaya çalışırlar. 

Fugui’nin babası bu acıya daha fazla dayanamayarak yaşamını kaybeder. Jiazhen ise ailesi tarafından şehre götürülür. Fugui, yaşlı annesi ve küçük kızları Fengxia ile oldukça kötü bir halde yaşamlarını sürdürmeye çalışarak bir yıl kadar karın tokluğuna çalışırlar.

Fugui, kızı Fengxia’nın bir gün tarlada oynarken bir yere baktığını fark eder. Yerinden doğrulup kızının baktığı yöne baktığında güzelliğine güzellik katmış karısı Jiazhen'i kucağında bir bebekle görür. Karısı kucağında yeni doğan çocuğuyla artık eve dönmüştür. Youqing adını verdikleri erkek bebekleri ile aileleri daha da büyümüş ve eski mutlu günlere döneceklerine inançları artmıştır.

Bu sıralarda Çin’de de toplumsal ve siyasi yapı karmakarışıktır. Kültür devrimi ile yaşam herkes için farklı boyutlar alır. Toprak sahipleri ellerindeki toprakları halka vermek zorunda bırakılır. Xu ailesinin topraklarını kumarda kazanan Longer direnince ölüm cezasına çarptırılır. Longer, ölüme giderken kalabalıkta kendisini izleyenler arasında Fugui’yi fark eder. Longer, Fugui’nin gözlerinin içine bakıp "Senin yerine ben ölüyorum, Fugui" der. Fugui, bu cümleyi düşünür ve gerçekten de kumarda aile servetini kaybetmese belki de Longer'ın yerinde kendisinin olabileceğini düşünür.

Bu arada Fugui’nin annesinin hastalığı artar. Fugui doktor bulmak için kasabaya iner. Aynı zamanda Çin'de iç savaş sürmektedir. Fugui, orduya alınır ve çok büyük acı, ölüm ve katliamlara şahit olur. Savaş alanından bir şekilde sağ kurtulmayı başararak ailesine döner. Ailesi perişan haldedir. Fugui’nin annesi vefat eder ve babasının yanına gömülür.

Günler geçtikçe Fugui’nin oğlu Youqing büyür, akıllı, güçlü, kuvvetli bir çocuk olur. Kızı Fengxia ise Fugui savaştayken geçirdiği bir hastalık sonucu hem sağır hem de dilsiz olur. Youqing ve Fengxia tarla işlerinde aileye yardım ederler. Fugui ve Jiazhen, Youqing’in okumasını istemektedir. Böylece kızları Fengxia’yı bir ailenin yanına çalışmaya verirler. Youqing, ablasını geri istese de yokluğuna alışmaya çalışır. Ablasının yokluğunda beslediği kuzularına daha çok bağlanır. Bir gün Fengxia çıkıp geri gelir ve Fugui bir daha ailesini asla dağıtmamaya karar verir.

Yeni valinin karısı doğum sırasında çok kan kaybetmiştir. Okuldaki çocuklardan kan alınacağı duyurulur. Bir tek Youqing’in kanı uymaktadır. Doktor valinin karısını kurtarmak için Youqing’in neredeyse damarlarındaki bütün kanı alarak çocuğun ölümüne sebebiyet verir.

Fugui ve ailesi Youqing ölümü sonrasında hayata tutunmaya çalışır. Doktor Jiazhen’in kemik erimesi olduğunu çok yaşayamayacağını söyler. Jiazhen ise büyük bir dirençle hayata ailesi için tutunmaktadır.

Flexia’yı kafası yamuk Erxi ile evlendirirler. Erxi’nin maddi durumu iyidir. Hem Fugui ve Jiazhen’i hem de Flexia’yı el üstünde tutarak maddi yardım yapar. Erxi, Flexia’ya köylülerin gördükleri en görkemli düğünü yapmıştır. Flexia’nın hamilelik haberi ailede büyük bir coşkuyla karşılanır.

Flexia doğum sırasında hayatını kaybeder. Flexia’nın ölümünün ardından da Jiazhen hayatını kaybeder. Aileden geriye Fugui, Erxi ve küçük torun Kugen kalmıştır. Erxi oğluna çok bağlıdır fakat eşi Flexia’nın yokluğuna bi türlü alışamaz. 

Erxi, bir iş kazası geçirir ve yaşamını kaybeder. Fugui torununu yanına alarak yalnızca torunu için yaşamaya başlar. Torunu Kugen'in hastalandı bir gün onu tarlaya götürmez. Evde bıraktığı torununa. bir de fasulye verir. Fugui eve döndüğünde torununu boğulmuş olarak bulur.

Xu ailesinin kötü talihi, yaşlı öküzüyle birlikte tarlada çalışan ve yoldan geçen yolcuya hayat hikayesini anlatan Fugui hariç herkesi hayattan koparmıştır.

7 Eylül 2024 Cumartesi

Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı (Hatice Kübra Tongar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı

Kitabın Yazarı: Hatice Kübra Tongar

Kitap Hakkında Bilgi:

Yatırköy İlkokulu’nda… Ve Yatırköy Mahallesi’nde…Okulda öğrenciler ve öğretmenler… Evlerde babalar ve anneler… Herkes ama herkes çok sıkkın, bıkkın ve gergindi! Peki, tüm bu kötü duyguların nedeni neydi?

Uzman Psikolog Hatice Kübra Tongar, çocukları ve yetişkinleri çepeçevre kuşatan sıkıntının gerçek nedenini anlatıyor! Bu hikâyeyi okuyan herkes sıkıntıdan kurtuluyor,kıkır kıkır kırkırdıyor!

Bu Kitap Neden Okunmalı?

Çocukların Modern Dünyadaki Hâllerini Yansıtır: Günümüz çocuklarının teknoloji bağımlılığı ve bunun getirdiği sosyal izolasyonu eğlenceli ve düşündürücü bir şekilde ele alır. Bu sayede, çocukların kendi durumlarını sorgulamalarına ve bu bağımlılıktan kurtulmalarına yardımcı olur.

Geleneksel Oyunların Yeniden Keşfi: Çocukların geleneksel oyunlarla yeniden tanışmalarını sağlar. Beştaş, yakan top, körebe gibi oyunlar, çocukların fiziksel aktivitelere yönelmelerini ve sosyal becerilerini geliştirmelerini teşvik eder.

Aile İlişkilerini Güçlendirir: Teknolojinin aile ilişkilerini nasıl zayıflattığını ve bu ilişkileri yeniden nasıl güçlendirebileceğinizi anlatır. Ailelerin çocuklarıyla daha kaliteli zaman geçirmesinin yollarını göstererek, aile içi iletişimin ve bağların kuvvetlenmesine katkıda bulunur.

Toplumsal Mesajlar Verir: Teknolojinin kontrolsüz kullanımının toplumsal etkilerini mizahi bir dille ele alarak hem çocuklara hem de yetişkinlere farkındalık kazandırır. Teknolojiyi bilinçli ve dengeli kullanmanın önemini vurgular.

Çocuklar İçin İlham Verici: Çocukların kendi başlarına çözüm bulma ve üretici düşünme yetilerini teşvik eder. Okurlar, karakterlerin yaşadıkları zorluklarla nasıl başa çıktıklarını görerek, kendi hayatlarında da bu yaklaşımları uygulamaya cesaret ederle

Kitabın Konusu:

 Kitap, çocukların enerjik, meraklı ve hayal gücüyle dolu dünyalarına keyifli bir kapı aralayan okul, öğretmen ve öğrenciler arasında geçenleri anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Yatırköy İlkokulu’nun neşesiz, bezgin öğrencileri ve onların hayatına ansızın giren Serdar Öğretmen’in etkileyici öyküsü, yazarın güçlü kalemiyle okurlarını hem eğlendiriyor hem de düşündürüyor.

Kitap, modern teknolojinin ve sosyal medya alışkanlıklarının çocukların hayatındaki yerini eğlenceli bir dille ele alıyor. Teknolojik cihazların bir yatırın etkisi altında kalmış gibi gösterilmesi, hem çocukların hem de yetişkinlerin yaşadığı kopukluğu mizahi bir şekilde gözler önüne seriyor. Serdar Öğretmen’in bu durumu fark edip özgün bir planla öğrencilerini tekrar oyuna ve hayata döndürmesi, kitabın merkezinde yer alan mesajı güçlendiriyor: Teknoloji hayatımızda önemli bir yer tutsa da, gerçek bağlar ve paylaşımlar hiçbir zaman onun yerini tutamaz.

Samimi ve gerçekçi bir dille bu hikâyeyi ele alan yazar, çocukların doğrudan yaşayarak öğrenmesini ve birlikte oyun oynarken sosyalleşmesini ön plana çıkarıyor. Özellikle geleneksel oyunların tekrar hatırlatılması ve ailelerin de bu sürece dâhil edilmesi, hikâyeye nostaljik ve sıcak bir dokunuş katıyor. Serdar Öğretmen’in çocuklar ve velilerle kurduğu bağ, günümüz öğretmen-öğrenci ilişkilerine dair de önemli ipuçları veriyor.

“Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı”, mizahi unsurlar, canlı karakterler ve akıcı anlatımıyla hem çocuklara hem de ebeveynlere hitap eden, öğretici olduğu kadar eğlendirici bir eser. Yatırköy İlkokulu’nun serüvenine tanık olmak, okurların da kendi hayatlarındaki teknolojik alışkanlıkları gözden geçirmesine vesile olabilir. Zira “Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı”, sadece çocuklara değil, yetişkinlere de çok şey söylüyor. Teknolojinin hayatımızdaki yerini sorgulatırken, gerçek bağların, paylaşılan anların ve birlikte olmanın ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor

31 Ağustos 2024 Cumartesi

Gece Yarısı Kütüphanesi (Matt Haig) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Gece Yarısı Kütüphanesi

Kitabın Yazarı: Matt Haig

Kitap Hakkında Bilgi:

42 Dile Çevrilen Uluslararası Çoksatan Kitap 2020 Goodreads Yılın En İyi Romanı

“Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,” dedi. “Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün…
Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?”

Nora Seed berbat halde. Kedisi öldü. İşinden kovuldu. Abisi onunla konuşmuyor. Kimsenin ona ihtiyacı yok. Art arda alınmış kötü kararların sonucunda bir kütüphanede buluyor kendini. Zamanın hiç akmadığı bir gece yarısı kütüphanesinde, sonsuz sayıda kitabın ortasında... Kitapların her birinde Nora’nın farklı bir hayatı yazılı. Başka kararlar verseydi yaşamış olabileceği hayatlar.

Farklı kariyerler, farklı eşler, farklı arkadaşlar, farklı şehirler arasında gidip gelen Nora’nın aklı sorularla doluyor. Mutluluk sadece önemli sandığımız seçimlerde mi gizli? Yanlış giden her detayın sorumlusu gerçekten biz miyiz? Hayatı yaşanılır kılan ne? Yanlış bir karar insanın tüm hayatına mal olabilir mi?

İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden Matt Haig; Nora’nın pişmanlıklara, ihtimallere ve yeniden seçme imkânına dair çıktığı bu yolculukta, ona eşlik edecek okurlara sürükleyici ve insanın en temel sorunlarını konu alan bir kurgu sunuyor.

“Değişmesini istediğimiz bir dünyada hep birlikte sıkışıp kalmışken, tam zamanında yazılmış bir modern çağ masalı, günümüzün Şahane Hayat’ı.”
Jodi Picoult

“Kitapların yaşamı değiştirme gücünü kutlayan, içtenlikle ve mizahla yazılmış, baştan çıkarıcı bir roman.”
Sunday Times

“Matt Haig sözcükleri konserve açacağı gibi kullanıyor. Konserve de biziz.”
Jeanette Winterson

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, hayatın anlamı ve insanın kendi yaşamını şekillendirme gücü hakkında derin bir felsefi düşünce içerir, insanların hayatındaki küçük seçimlerin bile büyük sonuçları olabileceği fikrini konu alır.

Kitabın Özeti:

Nora Seed, kendini değersiz ve yetersiz hisseden bir kadındır. Nora hayatından memnun değildir. Nora’nın Joe, adında bir abisi vardır. Annesi ve babası ayrı olmasa da çok anlaşamazlar. Nora, küçük yaştan itibaren yüzme dersleri almıştır. Nora yüzme derslerini babasının isteği ile yapmıştır. Bir gün okulun kütüphanesinde Bayan Elm ile birlikteyken annesi onu almaya gelir ve babasının öldüğünü söyler. Babasının ölmesi Nora’yı içok üzmüştür.

Nora'nın abisi Joe ise müzikle ilgilenmektedir. Joe'nin müziğe olan ilgisi Nora'nın da ilgisini çekmişti. Nora yüzmeyi bırakarak müziğe başlamaya karar vermişti. Nora'nın o sıralar hayatında Dan adında bir sevgilisi vardı. Nora ve Joe birlikte kurmuş oldukları Labirentler adında Rock grubu vardı. Labirentler'de hem solist hem söz yazarı olan Nora sevgilisi Dan'in rock grubundan ayrılmasını ister. Labirentler'den ayrılınca Nora ve Dan birlikte Pub açma hayali kurar ve böylece abisiyle arası açılır. 

Küçük yaşta babasını kaybeden Nora, Dan ile evlenmeye çok az bir zaman kalmışken annesi vefat eder. Nora düğünü ertelemek ister ama Dan kabul etmez. Nora bunun üzerine Dan'ı terk eder ve en yakın arkadaşı olan İzzy'nin de Avustralya'ya gidiş teklifini reddederek kendi hayatını yaşamaya başlar. Nora bu arada felsefe okumaya başlar.

Nora okul bittikten sonra yaşadığı yerde kalır. Nora'nın artık abisiyle arası iyidir. Tel Teorisi adında müzik aletleri satan bir yerde çalışmaktadır. Ayrıca piyano dersleri vermektedir. Felsefeye ve buzul bilime ilgi duymaktadır. Labirentler grubundan ayrıldığı için hep kendini suçlar. Bir gece evde kedisi Volts’un öldüğü haberini işyerinden tanıdığı Dr. Ash'ten alır. Nora buna çok üzülerek sabah işe gider ancak işten de atılır. Artık hiç umudu kalmayan Nora, antidepresan ilaçlarını içerek intihar eder ve  Gece Yarısı Kütüphanesi'ne ışınlanır. 

Gece Yarısı Kütüphanesi'nde kütüphaneci küçükken okuduğu ilkokulun kütüphanecisi olan Bayan Elm'dir. Bu kütüphanede saat hep 00.00 dır. Kütüphanede insanın pişmanlıklarının olduğu bir kitap ve farklı seçimler yapsa hayatının nasıl olacağını gösteren sonsuz kitap vardır.

Nora büyük pişmanlıklarını düşünmeye başlar. Dan ile evlenmemek, Izzy ile gitmemek, Labirentler grubundan ayrılmak, yüzmeyi bırakmış olmak, Ash'in kahve teklifini reddetmiş olmak gibi bir sürü pişmanlığı vardır. Nora bu hayatları yaşamaya başlar.

Nora, Dan ile evlendiği hayatına gittiğinde Dan'in onu aldatmış olduğunu öğrenir. Boş yere pişman olduğunu görerek kütüphaneye döner. 

Nora, Izzy ile Avustralya'ya gittiğinde İzzy'nin öldüğünü öğrenir. Tekrar pişman olmaması gerektiğini görerek kütüphaneye döner. 

Nora, Labirentler grubundan ayrılmasa çok iyi, çok ünlü biri olacağını görür. İlk başta bu hayatı sevmeye başlasa da sonradan abisi Joe'nun öldüğünü öğrenir ve pişman olmaması gerektiğini görüp tekrar kütüphaneye döner. 

Nora bu şekilde bir sürü hayat yaşar. Henüz mutlu olacağı hayatı bulamayan Nora sonunda Ash ile kahve içmeyi kabul ettiği hayata gitmeyi ister. Nora bu hayatta uzun süre kalır. Bu hayatta kızları Molly'yi, köpekleri Platon'u ve abisiyle arasının düzelmiş olduğunu gördükten sonra bu hayatta kalmayı ister. Nora istemeyerek kütüphaneye geri döner.

Kütüphanede saat ilk kez ilerlemeye başlamıştır. Kütüphane de deprem olmaya başlar. Bunu gören Nora yaşamak istediğini haykırmaya başlar. Kütüphaneci bayan Elm, Nora'ya bir kalem vererek boş kitabın yerini söyler. Nora o kitabı deprem ve yangın arasında zar zor bulur. Kitaba yaşıyorum yazarak kendi hayatına yaşama isteği ile döner. 

Nora artık intihar etmek istememektedir. İntihar etmeden önce abisine atmış olduğu mesaj yüzünden abisi hastaneye onun yanına dönmüştür. Böylece abisi ile arası düzelir. Nora iyileştikten sonra piyano dersi vermeye devam eder. Nora artık hayata sıkı sıkı tutunur ve artık geçmişteki pişmanlıklarını düşünmemektedir.

Dinozorumun Saklandığı Yer (Mert Arık) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Dinozorumun Saklandığı Yer

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

“Mert Arık, nitelikli kitaplarıyla çocukların yaratıcı düşünme becerilerinin gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlıyor.”

Prof. Dr. Serdarhan Musa Taşkaya

Satış rekorları kırarak bir milyondan fazla okura ulaşan Mert Arık’tan yine ŞAHANE bir hikâye!

Dinozorunuzun nereye saklandığını biliyor musunuz?

O sabah öğretmen sınıfa büyük bir sürprizle gelmişti. Atlas sürprizleri çok seviyordu, büyük sürprizlere ise bayılıyordu. Peki, neydi bu büyük sürpriz?
Haydi! Kemerlerinizi bağlayın. Heyecan dolu, inanılmaz bir yolculuğa çıkıyyoruz.
Dinozorumun Saklandığı Yer, sizleri büyüleyici bir maceraya davet ediyor!

"Bizim olduğumuz her yere, hayallerimiz de sığar."

Bu eğlenceli kitap, ilkokul 1. sınıfa giden ve okumayı yeni öğrenen çocuklar için harika bir arkadaş! Minik okurların okuma sevgisini artırmak ve okuma becerilerini geliştirmek için tasarlandı. İçindeki metinler kısa ve kolayca anlaşılır, resimler ise capcanlı ve renkli! Her sayfa, çocukların dikkatini çekecek şekilde tasarlandı. Bu kitapla, çocuklar hem okuma becerilerini geliştirecek hem de hayal güçlerini zenginleştirecekler. Ayrıca, farklı değerler hakkında yeni şeyler öğrenecekler.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap okumaya yeni başlayan bir çocuğun hayal dünyasını anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Yağmurlu bir sonbahar sabahıydı. İncir Çekirdeği İlkokulunda ders zili çalmıştı. Öğretmen neşeyle sınıfa girdi ve çocuklara okumayı öğrendiğinizde sizi büyük sürprizler bekliyor dedi. Sınıftaki öğrencilerden kahramanımız Atlas hemen parmak kaldırdı. Ne gibi sürprizler öğretmenim ben büyük süprizlere bayılırım diyerek öğretmenine süprizden bahsetmesini söyledi.

Öğretmen öncelikle okumayı öğrendiğiniz zaman her yere gidebilirsiniz dedi. Sınıftaki diğer öğrenciler de parmak kaldırarak her yere mi öğretmenim? diye sordular. Sırayla sorular soran çocuklar Kuru Salatalık kasabasına da gider miyiz? Ya da Mor Portakal köyüne de uğrayalım mı? Uzaya da çıklamım mı öğretmenim? diyerek öğretmenlerine sorular sordular. 

Öğretmenleri her seferinde Elbette diye cevap veriyordu. Öğretmenleri İstediğiniz her yere gidebileceksiniz dedi. Sınıftaki bütün çocuklar bunun nasıl olacağını merak ediyordu. Öğretmenleri konuşmasına devam ederek örnekler vermeye başladı. 

- Ormanda bisiklet turu yapabilirsiniz. 
- Bir helikoptere binip volkanik lavların döküldüğü yere ulaşabilirsiniz. 
- Uçağınızla Sahra Çölü’ne inebilirsiniz. 
- Ağrı dağının zirvesine hep birlikte tırmanabilirsiniz. 
- Bir balonla seksen günde dünyayı dolaşabilirsiniz. 
- Gemilere binip dev dalgaların arasında güvenle yol alabilirsiniz. 

Sınıftaki çocuklar bunların hepsi inanılmaz diye bağrışıyorlardı. 

- Bir gergedanla pat pat kartopu oynayabilirsiniz. 
- Bir fille çim sahada futbol maçı yapabilirsiniz. 
- Hatta zamanda yolculuk yaparak geçmişe gidebilirsiniz. 

Sınıftaki çocuklar çok şaşımışlardı. Bütün bunlar nasıl olacaktı? Çocuklar hayal güçlerinin sınırlarını zorluyorlardı. Öğretmenleri, okumayı öğrendiğiniz zaman sınıfa bir sürü yeni arkadaş gelecek dedi. Herkes sevinçten çok mutluydu. 

Atlas, nasıl arkadaşlar gelecek diye öğretmenine sordu. Öğretmeni ise mesela kalbi araba büyüklüğünde bir arkadaş. Bu arkadaşının boyu bir spor sahası büyüklüğünde bile olabilir. Bir zürafa ile arkadaş olup Afrika’da akasya yaprakları toplayabilirsiniz dedi. 

Okulda eylül, ekim, kasım ve aralık ayları her gün sesli ve sessiz okumalar yaparak geçti. Ocak ayı geldiğinde sınıfatki çocuklar okumayı öğrenmişti. Artık sürprizler için daha bir heyecanlandılar. Balinalar, aslanlar, kaplanlar, zürafalar, filler ile sınıfa nasıl sığacaklarını öğretmenlerine sordular. Öğretmenleri merak etmeyin hepimiz sığarız dedi. Bizim olduğumuz her yere hayallerimiz de sığar diyerek devam etti. 

Artık sürprizi açıklama zamanı gelmişti. Öğretmenleri de çok heyecanlıydı. İkili sıra halinde okul koridorlarında yürüyerek bir kat yukarıya çıktılar. Bir kat daha ve bir kat daha derken kocaman bir kapının önüne geldiler. Kapı balonlarla süslenmişti. Çocuklardan çıt çıkmıyordu herkes çok sessizdi. 

Kütüphaneye hoş geldiniz yazısı duruyordu çocukların karşısında. Öğretmen bütün maceraların gerçekleştiği yer burası çocuklar dedi. İçerisi mis gibi kitap kokuyordu. Gerçekten de küçücük yere bir dünya sığmıştı. Öğretmen fısıldayarak kütüphanede istediğiniz kahramanlarla arkadaş olabilirsiniz dedi. 

Atlas hemen eline turuncu kapaklı bir kitap aldı. Kapakta bir dinozor gülümsüyordu ona. Artık bir dinozorla arkadaş olacaktı. Demek dinozoromun saklandığı yer burasıymış. Atlas, kitap yolculuğum artık başlıyor dedi.

27 Ağustos 2024 Salı

Suda Kaybolmak (Vladimir Tumanov) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Suda Kaybolmak

Kitabın Yazarı: Vladimir Tumanov

Kitap Hakkında Bilgi:

Rus Yazar Vladimir Tumanov tarafından yazılan eser üç kitaptan oluşmaktadır. İlk kitap Haritada Kaybolmak, ikinci kitap Suda Kaybolmak ve üçüncü kitap Ateşten Kaçmak'tır. Bu üç kitap da Chris ve Francis adında iki erkek kardeşin başından geçmektedir.

Çözülecek bilmecelerimiz, kurtarılacak bir dünyamız var!

Matematiği ve coğrafyayı sevdiren fantastik romanlarıyla ünlü Vladimir Tumanov, yeni kitabında günümüz dünyasının en önemli ve acil sorunu olan iklim krizine dikkati çekiyor. Yüz binlerce hayranı olan Haritada Kaybolmak romanıyla başlayan "Gizemli Haritalar" dizisinin, yine ilk kez Türkçe yayımlanan ikinci kitabında macera devam ediyor. Alt Kardeşler bu kez büyük bir sel felaketinde sürükleniyor, bilmeceler ve ipuçlarıyla ilerleyen soluksuz bir yolculuğa çıkıyor. Buzulların erimesi, okyanusların yükselmesi ve küresel ısınma gibi, dünyanın geleceğini belirleyecek sorunlar üzerine düşündüren romanda, bilginin, araştırma yapmanın, dayanışmanın değeri de vurgulanıyor.

Alt Kardeşler Chris ve Francis, her gün hızla yaşlandıkları inanılmaz yaz macerasından sonra kendilerini, büyük bir fırtınanın ortasında bulurlar. Anne babalarını kurtarmak için şehir merkezine gitseler de, her yeri çoktan sular basmıştır. Çocuklar, terk edilmiş ofis binasında mahsur kalır. Üstelik, gizemli bilmecelerin bulunduğu yeni bir ruloyla! Neyse ki, teknelerden anlayan Mariana da onlara katılır. Yat, fıçı, gondol gibi çeşitli araçlarla selde sürüklenen üçlü, tüm dünyayı yutan suların çekilmesi için bilmeceleri çözme telaşına düşer...

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, küresel iklim krizine dikkat çekerek suların yükselmesi sonucu olabilecekler konusunu bilmeceler dolu bir macera ile ele almıştır.

Kitabın Özeti:

Alt Kardeşler; Chris ve Francis pek çok kardeşten daha fazla birbirlerine yakınlardır. Bunun kendilerine göre sağlam bir nedeni vardır. Geçen yaz tatilinde tam anlamıyla inanılmaz bir macera yaşamışlardır. Yaşadıkları ilginç yolculuk sonsuza kadar Chris’le Francis kardeşlerin zihinlerinde kayıtlı kalacaktır. 

Kolomb Bulvarı’ndaki çok acayip sarı şekerlemeler yedikleri o tuhaf hediyelik eşya dükkanını sık sık anımsıyorlardı. Kardeşler kısa bir süre içinde büyük bir hızla yaşlanmaya başlamış ve ancak iki aylık ömürleri kalmıştı. Bu ölümcül yaşlanma sürecini durdurmak için dükkanın sahibi Bay Empedocles Chagrin’in onlara sunduğu Toprak rulosunu hiç akıllarından çıkarmıyorlardı. Hayatta kalabilmek için çözmek zorunda oldukları eski harita rulosunun bilmeceleri hala ezberlerindeydi. 

Artık o macera geride kalmıştı. Kardeşler artık dikkatlerini okula, arkadaşlarına, spor etkinliklerine, ailelerine ve çocukluklarını yaşamaya vermişlerdi. Yakıcı öğlen sıcağından sonra Chris’in okulda coğrafya dersi vardı. Öğretmen, kutuplarda eriyen buzulların okyanus seviyelerini yükselttiğini anlatmıştı. Deniz seviyesindeki kentlerin yakın gelecekte sular altında kalması en kötü senaryoydu. Kardeşlerin yaşadıkları Mandeville şuanda New York eyaletinin iç bölgesinde güvendeydi. Yinede bütün kaygı verici haberler Chris’i fena halde tedirgin ediyordu. 

Okuldan eve dönüş yolunda Chris derste öğrendiklerinin bir kısmını kardeşi Francis'e anlatınca kardeşi de kaygılandı. Ertesi gün okuldan eve dönüş yolunda şiddetli bir yağmur başlar. Mandeville’in kuzeyindeki Watson Barajı çatlamış her yer sular altında kalmıştır. Anne ve babaları aynı büroda çalışmaktadır. Annesi evi telefonla arayıp Chris ve Francis'e dışarı çıkmamalarını söyler. 

Anne ve babalarının çalıştıkları yer daha kötü durumdadır. Kardeşler anneleri dışarı çıkmayın demesine rağmen söz dinlemeyip botlarını giyerek anneve babalarını kurtarmaya giderler. Tekrardan Kolomb Bulvarı’ndaki dükkanı bulup giderler. Dükkanda su ,hava ve ateş rulosu içerisinden Su rulosunu alırlar ve bilmecelerin izinden gitmeye başlarlar. 

Anne ve babasının çalıştıkları yere gidince orada kimseyi göremezler. Mariana isminde ki bir kız çocuğu da aralarına katılır. Mariana babasıyla saklambaç oynarken dolapta uyuya kalmıştır. Herkes büroyu terk ederken Mariana orada mahsur kalmıştır. Her bilmeceyi çözdüklerinde sular biraz daha alçalır. Son bilmeceyi de çözdüklerinde giderler ve artık sular çekilmiştir. Karşılaştıkları insanlar yaşadıkları hiçbir şeyi hatırlamamaktadır. 

26 Ağustos 2024 Pazartesi

Bu Kadar Tantana Yeter (Mert Arık) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Bu Kadar Tantana Yeter

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

"Bu kitap bitmişti ama sırada yenileri vardı. Yeni bir kitapla başlayacak yeni bir macera için çok heyecanlıydım."
Kitapları satış rekorları kıran Mert Arık’tan yine ŞAHANE bir hikâye!
Devasa kanatlı Dino ve kitap kurdu Atlas’ın büyüleyici macerasına cumburlop atlamaya hazır mısınız? Sadece bir kitabın sayfalarını çevirerek arı gibi vızıldayan dinozorların, futbol maçı yapan papatyaların, şarkı söyleyen ahtapotların, şakır şakır konuşan ananasların olduğu bir dünyaya gidebileceğinizi biliyor muydunuz?
Hadi! Şimdi sıkı tutunun! Bu Kadar Tantana Yeter, tüm okurlarını kurgu dünyasında gürültülü patırtılı bir maceraya davet ediyor.

Bu kitap, çocuklara okuma sevgisi kazandırmada büyük bir rol oynuyor. Atlas'ın dinozor dostu Dino ile yaşadığı heyecanlı maceralar, okumayı unutulmaz bir deneyime dönüştürüyor ve çocukları kitapların büyülü dünyasına davet ediyor. Fantastik unsurlarla bezenmiş hikâye, çocukların hayal güçlerini besliyor ve onları yeni arkadaşlıklar kurmaya, farklı dünyaları keşfetmeye teşvik ediyor. Kitap sayesinde çocuklar, okumanın sınırları nasıl genişletebileceğini ve dünyayı daha geniş bir perspektiften nasıl anlayabileceklerini keşfediyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Okumaya yeni başlayan bir çocuğun okuduğu kitaptaki hayali arkadaşı Dino ile yaşadığı hayal gücüne dayalı maceralar kitabın konusunu oluşturmktadır.

Kitabın Özeti:

Atlas okumaya yeni başlayan bir çocuktur. Okumaya başlayan arkadaşlarının okuduğu kitapları ve yaşadıkları maceraları merak etmektedir. Kendisi de kitap okuyacağı ve çeşitli maceralar yaşayacağı için çok mutlu ve heyecanlıdır.

Atlas okumak için eline aldığı kitabı açar açmaz içinden çıkan hayali dinazor Dino ile konuşmaya başlar. Dino ve Atlas hemen tanışıp kaynaşırlar. Dino, Atlas'a sanırım ilk okuduğun kitaplardan biri bu kitap, kitabı heyecanla elinde tutuyorsun der. Gerçekten de Atlas ilk kitabını okuduğu için çok heyecanlidır. Kitabın her sayfasını çevirdiğinde yeni maceralara atılacağının heyecanını yaşamaktadır.

Atlas hayali dinazor arkadşı Dino'ya bu kitapla beraber büyük maceralara atılmaya ne dersin? diye sorar. Dino, maceralara bayılırım diyerek cevap verir. 

Atlas ve Dino kitap boyunca kendilerini futbol maçı yapan papatyaların, arı gibi vızıldayan dinozorların, şakır şakır konuşan ananasların arasında bulurlar.

Kaplanın Sırtında (Zülfü Livaneli) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Kaplanın Sırtında

Kitabın Yazarı: Zülfü Livaneli

Kitap Hakkında Bilgi:

Doğar doğmaz kaplanın sırtına koymuşlar beni, diye düşünüyor, şehzadelerin kaderi bu, kaplanın sırtında büyümek… Kaplanın Sırtında olmak ihtişamlı görünümün, herkesin gıptayla bakacağı fakat düşünüldüğünde ise sonun belli olduğu bir konumdur. Şehzadeler hatta padişahlar bile hayatları boyu bu korkuyu hep enselerinde hissetmişlerdir. 

“Mutlaka okuyun.” Müjdat Gezen
“Olağanüstü ve ayrıksı bir roman.” Prof. Onur Bilge Kula
“Soluk soluğa okunacak ve bir yazar kurgusu olamayacak kadar müthiş güzellikte…” Sırrı Süreyya Önder
“Tarihi romanlar, edebiyat dışı tartışmaları cezbetmesi açısından yazması zor romanlardır. Kaplanın Sırtında, tüm siyasi ağırlığına rağmen, bu zorluğu aşarak en edebi Livaneli romanı olmuş.” Burhan Sönmez - Pen International
“Muhteşem eser…” Özdem Sanberk
“‘Kaplandan’ inince ‘kendini kaybeden’ bir ‘insanın’ hikâyesi.” Burak Soyer

Tahttan indirilişinin üzerinden bir asırdan uzun bir zaman geçmiş olan II. Abdülhamid’in yaşamının en ilginç evresi Livaneli’nin çağdaş anlatısıyla gün yüzüne çıkıyor. Devrik padişahın, ihtilalci fikirlerin filizlendiği Selanik şehrindeki günleri hem bir vicdan muhasebesi hem de yoğun bir psikolojik gelgit dalgası.

Türk edebiyatının kuşak bağı Zülfü Livaneli, II. Abdülhamid’in tahtını kaybettikten sonra yaşadıklarına odaklanırken, okuru dönemin atmosferine ve düşünce yapısına yaklaştıran bir dil lezzetini, akıcı üslubuyla harmanlıyor. Tarih ile kurgunun iç içe geçtiği bu anlatıda II. Abdülhamid kaplanın sırtından iniyor ve tüm roman kahramanları gibi kendini savunmaya çalışıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

İki bölümden oluşan kitap birinci bölümde Padişah II. Abdülhamid ve ailesinin sürgün edildiği Selanik günlerini ve Selanik'de yaşadıkları alışılmışın dışındaki hayatlarını anlatırken, ikinci bölümde ise Padişahın sağlığıyla ilgilenen Dr. Tabip Yüzbaşı Atıf Hüseyin Bey’e, II. Abdülhamid’in anlattığı 33 yılın muhasebesini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Birinci Bölüm

II. Abdülhamid ve ailesi, ihtilal sonrasında gece yarısı bindirildikleri bir trenle Selanik’e sürgüne gönderilirler. Böylece Padişah ve ailesinin Alatini Köşkündeki geçirecekleri üç buçuk yılın ilk günleri başlamış olur. II. Abdülhamit'in sürüldüğü yer yine kendi topraklarıdır fakat diğer sultanların hazin sonunu bildiğinden kendisi ve ailesi adına korkarak kendini güvende hissedemez. II. Abdülhamid aslen çökmekte olan bir devletin, avcıları birbirine düşürüp avı kaçırma taktiği ile 33 yıl ömrünü uzatmıştır. Ancak yaptığı şeylerin kıymeti bilinmeyerek tahttan indirilmiş ve Selanik'te esir konumuna düşmüştür. Artık tüm ailesiyle birlikte burada yaşayacaktır. 5 karısı, 3 kızı ve 2 de oğlu bulunmaktadır.

Padişah tüm malvarlığını arkasında bırakmıştır. Sadece el çantasında götürebildiği eşyalarla köşkteki hapis hayatı onu derinden etkiler. Yerine getirilen kardeşi Sultan Reşat’ın kendisi hakkında vereceği fermana hem boyun eğmekte hem de için için korkmaktadır. Zaten on yıldır sarayın dışına çıkmayan Abdülhamid’i en çok etkileyen bahçeye çıkamaması ve ülkenin durumundan haber alamamasıdır. Bir süre sonra köşkteki eksikleri giderildikten sonra rutin hayatına geri döner. İstanbul’a dönmek isteyen çocuklarının ve eşlerinin talepleri kabul edilir. En büyük zevki olan marangozluk için kullandığı malzemeler ve şahsi eşyaları kendisine iletilir. Emrine verilen asker ve Dr. Atıf Hüseyin Bey’e her ne kadar güvenmese de dışarıdan bir haber alabilme ümidini yaşar. 

Bunlar olurken devlet içinde isyanlar başlamış, yetmiş iki milleti barındıran ülke büyük güçlerin kışkırtmasıyla bölünmeye başlamıştır. 624 yıl süren Osmanlı İmparatorluğunun son 33 yılını yöneten II. Abdülhamid içinde büyük bir vicdani hesaplaşma yaşamaktadır. Sultan Mahmut’tan sonra başlayan ekonomik çöküşe kendi katkısının da farkındadır. Çağın teknolojisine ayak uyduramayan bir ülkede çıkan karışıklıkları, içeride sükûneti sağlayarak, dışarıda anlaşmazlık yaşadığı ülkeleri birbirlerine düşman ederek vakit kazanma politikasını uygulamıştır fakat bu kaçınılmaz sona bir çözüm olmamıştır. II. Abdülhamit nerede yanlış yaptığını kara kara düşünür.

Padişahın ve ailesinin sıhhatleri ile ilgili görevlendirilen Dr. Atıf Hüseyin Bey ise ihtilalci bir tabip askerdir. Çocukluk yıllarından beri padişahın uyguladığı yasakçı yönetimden yılmış, babasının sürgün edileceği korkusunu içinde yaşamıştır. Sevdiği kadının ailesinin sürgün edilmesi de ona olan bu nefretini katlar. Buna rağmen ettiği Hipokrat yemini her şeyin üstündedir. Bir süre padişahın güvenini kazanamaz çünkü hastası uçan kuştan şüphe duymaktadır. II. Abdülhamid, hayatı boyunca öldürülme korkusuyla yaşadığından doktorların verdiği ilaçlara güvenmez. Kendisi bitkilerden yaptığı ilaçları kullanmıştır. Mesela ağrıyan bir yeri olduğunda bir demir çubuğu ısıtarak ağrıyan yerini dağlar ve ağrıya iyi geldiğini düşünür. Bu yüzden vücudu hep yanık izleri ile kaplıdır. Aradan geçen bir yılın sonunda Dr. Atıf Hüseyin Bey ve II. Abdülhamid günlük sohbetler etmeye başlar. Padişah bundan sonras kendini tarihte kötü anılmasını önleyecek savunmasını yazması için Dr. Atıf Hüseyin Bey’e kendi dönemini anlatır.

Yeni gelen padişah Mehmet Reşat, II. Abdülhamid'in şahsi servetini istemektedir. II. Abdülhamid'in bunu kabul etmek için şartı oğlu Abid'in eğitim görmesi ve kızlarının nişanlıları ile evlenmek üzere İstanbul'a gitmesidir. Bu istekler kabul edildikten sonra padişah ile birlikte sadece en gözde eşi Müşfika Hanım kalır. Doktor Atıf da bu sıralarda eve her gün gelip gitmek de padişahın anlattıklarını can kulağı ile dinlemektedir. Padişah anlattıktan sonra ise evine giderek küçük kağıtlara çok küçük yazılarla bu anıları yazar ve bir yerde padişahın tarih yazıcılığı görevini yerine getirir.

İkinci Bölüm

Dr. Atıf Hüseyin Bey her gün padişah ve ailesinin sağlığıyla ilgilenir ve padişahla günlük sohbetlerini yapar. II. Abdülhamid ona gençlik yıllarından itibaren yaşadıklarını anlatmaya başlar. II. Abdülhamid anlattıkça Doktor Atıf 'ın ona karşı olan siniri sönmeye, ona hak vermeye başlamaktadır.

1867 yıllarında mutlu bir şehzade olan II. Abdülhamid, tahtta gözü olmayan, ticaretle uğraşan bir gençtir. O yıllarda bile babasının ve amcasının yaptırdıkları sarayları lüzumsuz görmektedir. Saray için para harcanmasının ekonomiye zarar verebileceğini idrak etmektedir. 24 yaşında, abisi Murat’la Avrupa’yı gezme hayali kurarken Padişah Abdülmecid’in Avrupa seyahati vasıtasıyla birlikte Avrupa’yı görme hayalleri gerçekleşir. Asırlar boyu hiçbir Osmanlı Padişahı kendisinin olmayan topraklara ayak basmamıştır. Ulema takımının büyük tepkilerini gidermek için padişahın ayakkabısının içine bir tabaka halinde serilen, İstanbul toprağı sayesinde bu sorun çözülür. 

Padişahın, Fransa imparatoru Napolyon’u ziyareti sırasındaki gözlemleri ve 42 gün süren seyahat sonrasında, Avrupa ülkeleri ile aralarındaki mesafenin kapatılamayacak şekilde açıldığını, fabrikaların, trenlerin, geceyi gündüz yapan lambaların, kadın erkek bir arada yaşamın birlikte üretildiğini görünce eksikliğin büyüklüğünün farkına varır. Fakat bu durumu aşabilmek için atılacak küçük adımlar yine ulema takımı tarafından kabul görmez. Doktor bunları dinlerden II. Abdülhamid'e madem geri kaldığımızı fark ettiniz, niçin yenilik yapmadınız? Diye soru yönelttiği zaman en ufak değişimde tahtından olacağını belirtmiştir. Avrupa'dan geri kalışın esas sebebi olarak da kadınları topluma dahil etmeyişimizi görmektedir.

Doktor bir yandan II. Abdülhamid’i dinlerken öte yandan sorgulamayı ihmal etmez. II. Abdülhamid’i tahta getiren Mithat Paşa’nın tek şartı olan anayasa değişikliğini ve paşanın hazin sonunu sormaktan geri durmaz. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra yerini garantileyen padişahın meşrutiyet yanlısı tüm isimlerin sürgüne göndermesini, çıkarılan gazetelerin sansürlenerek yayımlanmasını, ülke içindeki farklı etnik grupların padişah tarafından birbirlerine kırdırılmasını muhatabı olan devrik padişaha sorar. Deneyimli sultanın her şeye verilecek bir cevabı vardır. Fakat bu kadar izah anlamsızdır. 

Ülke ateş altındadır, iktidar hırsı yaşayan yönetim isyanları bastıramamaktadır, farklı etnik grupları körükleyen büyük ülkelerin işgaliyle merkezi yönetim iyice dağılmaya başlamıştır. Doktorun köşkün dışında çalıştığı hastane yaralı askerlerle doludur. Üç buçuk yılsonunda artık imparatorluk Balkanlar’ı kaybetmiş, Bulgar ve Yunan orduları Selanik’e doğru yürümektedir. Bulgar’ın Edirne’ye hücum ettiği, İstanbul, Selanik demiryolu hattının kesilmiş olduğu padişaha söylenir. Büyük bir şaşkınlık yaşayan yaşlı padişah, tüm gücünü toplayarak savunma için taktikler verse de nafiledir. Emiri verecek hükümettir. II. Abdülhamid’de sıradan birisidir artık. Bir süre sonra Yunanların Selanik'e doğru gelmekte olduğu haberi yayılır. 

Bunu duyan Mehmet Reşat, kardeşinin esir topraklarda kalmasına göz yummayarak onu İstanbul'a getirmek üzere damatları görevlendirir. Damatlar gelerek Abdülhamid'i Selanik'ten Alman gemisi yardımı ile İstanbul'a götürür. Yoldayken Abdülhamid'in aklındaki tek şey tahta yeniden geçebilme şansının doğduğudur. Ancak İstanbul'a vardığında böyle bir şeyin olmadığı gerçeği ile yüzleşmek mecburiyetinde kalır. Kardeşi Sultan Reşat’ın onu İstanbul’a çağırması küçük bir taht ışığı açsa da onu bekleyen son Beylerbeyi Sarayındaki yeni hapis hayatıdır.

23 Ağustos 2024 Cuma

Naneyi Yedik Lokantası (Mert Arık) Kitabın Konusu, Tahlili ve Özeti



Kitabın Adı: Naneyi Yedik Lokantası

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

Ödüllü yazar Mert Arık’tan yine çok konuşulacak MUHTEŞEM bir macera!

Mert Arık'tan girişimciliğe dair yeni kitap! Bir demet naneyle neler yapılabileceğini görmeye hazır olun.

“Soframıza isteyen herkes oturabilecek. Hep birlikte harika bir ziyafet çekeceğiz. Naneyi Yedik Lokantası’nı tüm dünyaya tanıtacağız.”

Babaannemizin dünya turuna devam ederken Güneş’e bıraktığı şey, sadece bir demet naneydi.
Peki bu naneyi, diğer nanelerden ayıran şey neydi?

Soğuk esprilerle yapılan sıcak servisler, sürekli isimleri değişen kasabalılar, bir köpek tarafından yer altından çıkarılan mantarlar, dünyanın en ilginç yemeklerinin pişirildiği bir lokanta ve sokak hayvanlarına güvenli bir alanda “umut” olmak için kenetlenmiş şahane bir ekip…
Naneyi Yedik Lokantası’nda hayal gücüyle tarif edilen enfes yemekleri kaşıklamaya hazır mısın?
Lokantamızın en güzel menüsünü sana ayırdık. Hadi soğuk esprilerini kap ve gel! Bu lezzet şölenine artık sen de davetlisin!

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, bir babaennenin torununa bir demet nane bırakmasıyla çocukların hayal gücünü kullanmalarını ve girişimci olmalarını konu olarak ele almıştır.

Kitabın Özeti:

Güneş küçük bir kız çocuğudur. Güneş'in babannesi daha önceki maceralarda yarım kalan dünya turuna devam etmek ve Afrika'ya gitmek üzere havaalanındadır. Güneş havaalanında babaannesine gitmemesi için ısrar etmektedir. Ancak babaanesi kafasına koyduğu dünya turunu tamamlama niyetindedir. Havaalanındayken Güneş'in babaannesi birden Güneş'e vereceği yeşil kutuyu hatırlar ve çantasından çıkararak Güneş'e uzatır. Kutudan mis gibi nane kokusu gelmektdir. 

Güneş kutuyu açtığında içinde bir demet nane olduğunu görür. Güneş nane ile ne yapacağını düşünürken Rüya ablasının bir ayva ile neler yaptığı aklına gelir. Babaannesine nane ile ne yapacağını sorduğunda aldığı cevap bunu sen bulmalısın olur. Babannesi uçağa binerken Güneş elinde bir demet nane ile neler yapacağını düşünür.

Güneş ablası Rüya’dan yardım ister. Bu sırada Güneş, babaannesinin bir tesadüf sonucu karşısına çıkan Trüf adlı köpeğin tasmasına sıkıştırılmış mektubu hatırlar. Trüf, aynı zamanda besin değeri yüksek bir mantar türünün de adıdır. Köpek Trüf ise bir mantar bilimci tarafından özel yetiştirilmiştir. Güneş, bunları hatırlarken, elindeki naneyle ne yapacağını düşünmektedir. 

Güneş'in aklına bir fikir gelir, önce annesinin lokantasının ismini değiştirecektir. İnsanların merak edeceği bir isim bulmak için düşünmeye başlar. Sonunda lokanta ismi olarak "Naneyi Yedik Lokantası" ismini bulur. Menüde yer alan "Naneli Uçan Hamburger" ve "Uranüs Soslu Naneli Kuru Fasulye" gibi yemek isimleri de en az lokantanın adı kadar sıra dışıdır.

Lokanta iki sene içinde büyük bir şöhrete sahip olur. Bosna Hersek’ten Kazakistan’a, Kırgızistan’dan Japonya’ya, Almanya’dan Belçika’ya, Tunus’tan Nepal’e, Arjantin’den Meksika’ya, Bolivya’dan Singapur’a kadar dünyanın dört bir yanında lokantanın şubeleri açılır. Lokantadaki yemekler ve bunların tatları tüm dünyaya yayılır. Hatta insanlar yaptıkları yemeklere yeni isimler bile koyar, var olan birçok yemek ismi değişir. Bir süre sonra yemeklere yeni isimler bulmayı çok seven insanlar bunu eğlenceli bir oyun haline getirirler.

Naneyi Yedik Lokantası'nda soğuk esprilerle yapılan sıcak ve samimi yemek servisleri devam ederken, sürekli isimleri değişen kasabalılar, bir köpek tarafından yer altından çıkarılan mantarlar, dünyanın en ilginç yemeklerinin pişirildiği bir lokanta ve sokak hayvanlarına güvenli bir alanda umut olmak için bir araya gelmiş iyiliksever insanların hikayesi devam eder.

26 Nisan 2024 Cuma

Şık (Hüseyin Rahmi Gürpınar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Şık

Kitabın Yazarı: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Kitap Hakkında Bilgi:

Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bu eseri Osmanlı'nın son dönemindeki İstanbul'un adeta fotoğrafını çekiyor. O dönemde pek çok örneğine rastlanabilen "şık" karakteri Gürpınar'ın bu romanı ile ölümsüzleşiyor. Bugün için başını otobüste, yolda, işte, evde, misafirlikte telefon ekranından ayırmayan tipler nasıl birer karikatür malzemesi ise Şöhret Şatırzade de bir dönemin karikatür tipi olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakımdan Şık romanı hem gülünecek hem de acınacak bir tip üzerinden yazıldığı zamana şahitlik ediyor. (Tanıtım Bülteninden)

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık isimli romanında Tanzimat dönemi edebiyatçılarının çoğunda olduğu gibi yanlış batılılaşma ve Avrupa özentisi baskın tema olarak işlenmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık isimli bu eserinde geleneksel değerlerden saparak bilinçsiz bir şekilde batılılaşma hevesinin insanları düşürmüş olduğu komik durumlara dikkat çekilmektedir.

Kitabın Konusu:

Kitap, gösteriş ve lükse düşkün, Avrupai yaşama özenen ve zarif giyinen Şatırzade Şöhret Bey’in hayatını konu edinmiştir. 

Kitabın Özeti:

Maşuk Bey: Şöhret Bey’in yakın arkadaşıdır. Kendisi gibi alafrangalık özentisi içinde olan bir adamdır. Madam Adel: Maşuk Bey’in beraber olduğu yabancı bir kadındır. Emeğini alın teri ile kazanmaya çalışan bir karakterdir. 

Şatırzade Şöhret Bey, giyim kuşamına ve görünüme önem veren lüks düşkünü biridir. Avrupa tarzına düşkün ve zarif giyinen Şatırzade Şöhret Bey’in Madam Potiş adında bir kadınla ilişkisi vardır. Şatırzade Şöhret Bey’in metresi olan Madam Potiş Fransız asıllı bir kadındır. Ahlaksız ve edepsiz bir kadın olan Madam Potiş saf bir karaktere sahip olan Şatırzade Şöhret Bey’i parmağında oynatarak neyi var neyi yoksa satmasına sebebiyet verir. Kadınlığını kullanarak Şatırzade Şöhret Bey’i kullanmaya çalışmaktadır. Şatırzade Şöhret Bey parasını metresi Madam Potiş'e yetiştiremediği için annesinin elmaslarını çalmaya başlar. 

Şatırzade Şöhret Bey, metresi Madam Potiş ve Drol adlı köpekleriyle sokakta dolaşırken Drol bir lokantada tabaklara saldırıp etrafa dağılıtır. Şatırzade Şöhret Bey lokantada dövülür. Yaptığı kepazeliklerden dolayı Şatırzade Şöhret Bey'in etrafındaki insalar kendisinden uzaklaşır. Metresi Madam Potiş tarafından da terk edilir. Şatırzade Şöhret Bey, yakın arkadaşı Müştak Bey’in evine sığınır. 

Müştak Bey’in evinde bir gece eğlencesi sırasında çeşitli etkinlikler gerçekleştirilir. Şatırzade Şöhret Bey, genç olduğunu düşündüğü yaşlı bir kadına yaklaşmaya çalışır. Gece olunca kadın Şatırzade Şöhret Bey’in odasına gelir ve ortalığı dağıtır. Bunun üzerine Şatırzade Şöhret Bey arkadaşı Müştak Bey’in evinden sokağa atılır. Müştak Bey’in evindeki kişilere ait bazı eşyaların kaybolduğu anlaşılır. Ertesi gün eşyaları çaldığı düşünülen Şatırzade Şöhret Bey ve metresi Madam Potiş tutuklanır. 

Matilda (Roald Dahl) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Matilda

Kitabın Yazarı: Roald Dahl

Kitap Hakkında Bilgi:

Matilda

Dünyanın en çok sevilen çocuk yazarlarından biri olan Ronald Dahl, yine eğlenceli bir hikaye ile çocukların gönlünde taht kuruyor. Yazarın 1988 yılında yayınladığı Matilda, minik okurlarına iyi ile kötünün farkını akılda kalıcı bir kurgu ile öğretiyor. Çocuklara kazandırdığı örnek davranışlar bakımından oldukça yararlı bulunan eser, küçük okurların bir çırpıda bitirebilecekleri sürükleyici bir anlatımla daha da güçleniyor.

Kitap okuma, araştırma yapma ve öğrenme tutkusuyla yanıp tutuşan minik kahraman Matilda, çocuklarınızın oldukça sevdiği bir karaktere dönüşecek. Hem eğitici hem de eğlenceli bir armağan ile çocuğunuzu mutlu etmek istiyorsanız, bu kitap sizin için çok doğru bir seçim olacak. Öyle ki Matilda’nın zekası, yetenekleri ve başından geçen komik olaylar karşısında küçük okurlar, bu kitabı ellerinden bırakamayacak!

Matilda’yı Tanımaya Hazır mısınız?

Henüz üç yaşındayken gazete ve dergileri inceleyerek okumayı öğrenen Matilda, çok zeki bir kız çocuğu olarak anlatılır. Okumayı çok seven Matilda, dört yaşına girdiğinde kasabadaki kütüphanede yer alan kitapların tümünü okuyup bitirir. Ayrıca Matilda, kendisinde sonradan keşfedeceği inanılmaz bir yeteneğe de sahiptir.

Matilda, ailesinin onun bu kadar çok okumasını istememesinden dolayı oldukça mutsuzdur. Öte yandan ailenin işleri de dolandırıcılık üzerine kuruludur. Babası, ikinci el otomobilleri değerinin çok üzerinde fiyata satarak geçimini sürdürür. Matilda ise bu durumdan son derece rahatsızdır. Çünkü ona göre bu, ahlak ve erdemden yoksun kötü bir davranıştır.

Matilda, babasının işi karşısında onunla oynayacak ve hikaye boyunca dersler vermeye çalışacaktır. Diğer taraftan eğitim yaşı gelen Matilda, nihayet okula başlar. Ancak burada da kötü olaylar peşini bırakmaz. Zira okuldaki başöğretmen Bayan Trunchbull, korkunç bir karakterdir. Matilda’nın bu kişiyle de başa çıkması gerekecektir. Son olarak okulda bir de Bayan Honey vardır. Matilda’nın sınıf öğretmeni olan Bayan Honey çok iyi bir karakterdir. Matilda’nın özel bir öğrenci olduğunun farkına varan Bayan Honey, onunla mükemmel bir ilişki kuracaktır.

Kitabın Konusu:

Oldukça kötü ebeveynlere sahip olan küçük Matilda, üstün zekâsı ve olağanüstü güçleri sayesinde yanlış davranışlar sergileyen yetişkinlere hak ettikleri dersi veren sıra dışı bir çocuktur. Kitapta; okumayı seven, becerikli, yetenekli, zeki bir kız olan Matilda'nın hikayesi anlatılmaktadır. 

Kitabın Özeti:

Matilda, kitap okumayı çok seven, çok zeki ve sıra dışı bir kızdır. Aynı zamanda Matilda son derece becerikli, yetenekli, iyi niyetli ve haksızlığa asla tahammülü olmayan bir kişidir. Matilda, üç yaşındayken evdeki gazete ve dergileri inceleyerek kendi kendine okumayı öğrenmiştir. Dört yaşına geldiğinde Matilda köy kütüphanesindeki bütün kitapları bir çırpıda bitirmiştir. Matilda, zeki olmasının yanı sıra, sıra dışı yeteneklerini 5,5 yaşında keşfetmeye başlar. 

Ailesi Matilda'yı pek umursamamaktadır. Matilda'yı anne ve babası işe yaramaz bir baş belası olarak görmektedir. Matilda’nın anne ve babası olan Bay ve Bayan Wormwood yasa dışı şeyler yapmaktadırlar. Çocuklarına bakmayı kendilerine yük olarak görmektedirler. Matilda, televizyon izleyerek vakit geçiren ve insanları aldatarak para kazanmakla meşgul olan anne babasını cezalandırmaya karar verir. 

Matilda'nın öğretmeni olan Bayan Honey iyi ve kibar bir kadındır. Matilda'nın zekası ve yeteneklerinden çok etkilenmiştir. Okulun müdiresi olan Bayan Trunchbull son derece korkunç, düşüncesiz ve zalim bir kadındır. Matilda’yı sürekli cezalandırmaktadır. 

Matilda, çevresindeki tüm olumsuzluklara rağmen iyi bir insan olmaktan asla vazgeçmez. Oldukça masum olmasına rağmen yapılan haksızlıklar karşısında kayıtsız kalamaz ve çok öfkelenir. Karşılaştığı olumsuz durumların ardından adaleti sağlamak için bir planlar yapar ve harekete geçer. Matilda’nın planları işe yarar ve Bayan Trunchbull okulu bırakmaya karar verir. 

Matilda’nın annesi ve babası, polisten kaçmak için tüm ailesiyle birlikte yurt dışına gider. Matilda, kendisine çok iyi bakan öğretmeni Bayan Honey'in yanında kalır. 

11 Nisan 2024 Perşembe

Hanım Çiftliği (Orhan Kemal) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Hanım Çiftliği

Kitabın Yazarı: Orhan Kemal

Kitap Hakkında Bilgi:

Hanımın Çiftliği, Orhan Kemal'in yazdığı üçleme bir kitap serisidir. İlk kitap Vukuat Var, ikinci kitap Hanımın Çiftliği ve üçüncü kitap Kaçak isimlerini taşımaktadır.

Çukurova'nın zorlu insan ilişkilerini ele alan Hanımın Çiftliği üçlemesinin ilk kitabı olan Vukuat Var değişen sosyal ilişkilerin insanların yaşamlarını ve bilinçlerini nasıl yönlendirip değiştirdiğini ele alan bir roman. Vukuat Var, toprağını kaybedip yoksullaşan köylülerle gittikçe güçlenen toprak ağalan arasında gerilen ilişkileri ele alırken kadın işçilerin de bu ilişki içinde kimliklerini yeniden oluşturmasına tanıklık ediyor.

Hanımın Çiftliği ikinci kitabı, ağalık sorununu olduğu kadar, sınıfsal çelişkileri de yetkinlikle anlatır. Paranın değişime uğrattığı hayatları, el değiştiren paranın yarattığı çelişkileri, insanın en soylu duygularından biri olan aşkın bile soysuzlaşmasını anlatan bu roman, okuru hiç beklemediği bir sona doğru peşi sıra sürükler. Bu usta yazarın kalemi insanı yargılamadan önce anlamaya, her şeye rağmen insana inanmaya, güvenmeye çağırır okuru.

Hanımın Çiftliği adlı üçlemesinin son kitabı olan Kaçak'ta, toprak ağalığının yarattığı sorunları, toprağın el değiştirmesini ve topraksız bırakılan insanların intikam duygularını ele almaya devam ediyor. Her zaman insana, umuda ve aydınlığa inanan Orhan Kemal bir kez daha en karanlık durumlarımızda bile bizi yücelten değerleri arıyor.
Tanıtım Bülteninden

Kitabın Konusu:

Kitap, Çukorova özelinde zorlu insan ilişkilerini, sınıf çelişkilerini, paranın değiştirdiği hayatları, paranın el değiştirmesinin getirdiği çelişkileri, aşkın bile yozlaşmasını ve toprak sahibi olma sorununu anlatır. 

Kitabın Özeti:

Güllü, Adana'da bir fabrikada işçi olarak çalışmaktadır. Güllü'nün sevgilisi Kemal öldürülünce ailesi tarafından Ramazan'la evlendirilmek üzere Muzaffer Bey'in çiftliğine gitmek zorunda kalmıştır. Muzaffer bey, Ramazan'ın zengin ve toprak ağası olan dayısıdır. Muzaffer Bey, Adana’nın en büyük çiftliklerinden birinin sahibi olan, kadın düşkünü biridir. Hak hukuk bilmez, insanlara ve emri altındakilere eziyet etmekten kaçınmayan zorba bir çiftlik sahibidir. Ramazan ise zayıf, çelimsiz, saf, direnmeyi ve mücadeleyi bilmeyen bir karakterdir.
 
Çiftlikte ev işleri ve mutfakla Muzaffer Bey’ in metresi olan Gülizar ilgilenmektedir. Gülizar, Muzaffer Bey için kocasını terk ederek çiftliğe gelmiştir. Güllü, Muzaffer beyin çiftliğine geldikten sonra da sevmediği biri olan Ramazan ile evlenmek istememektedir. Muzaffer Bey çapkın bir adamdır. Güllü çiftliğe geldiğinde Muzaffer bey Ankara'dadır. Ramazan, Muzaffer Bey geldiğinde bu kızı görürse ona göz dikebileceğinden korkmaktadır. Aslında Gülizar da aynı durumdan korkmaktadır. Bunun için Gülizar, Muzaffer Bey gelmeden önce Ramazan ile Güllü’yü evlendirmek istemektedir. Ama Muzaffer Bey kendinden habersiz gizli saklı bir iş yapılmasını hiç istemezdi. Muzaffer bey bu arda Ankara'dan gelir. Ramazan ve Gülizar, Güllü'yü Muzaffer Bey'den uzak tutmaya çalışsa da başarılı olamazlar. Muzaffer Bey, Güllü'yü görmek için yanına çağırtır, görünce de çok beğenir ve evlenmek için Güllü'yü kendine alır. 

Amcası Muzaffer beyin Güllü ile evlenmesine Ramazan çok üzülür. Muzaffer beyin Güllü ile evlenmesi çiftlikte ve köylüler arasında büyük bir hoşnutsuzluk oluşturur. Güllü evlendikten sonra çiftliğin ve dolayısıyla köyün yeni hanımı olur ve adını Serap olarak değiştirir. Serap Hanım olan Güllü, lüks hayata çok çabuk alışmıştır. Lüks araba kullanmaya başlar ve çokça alışveriş yapar. Şehre, kulüplere, toplantılara gider ve sosyal etkinliklere katılır. 

Köy ve çiftlik halkı Muzaffer Bey'in tutumuna kırılmıştır. Bu gelişmeleri sindiremeyen ve uzun yıllardır çiftlikte olan Kahya Yasin Ağa, çiftlikten ayrılır. Ramazan amcası Muzaffer beyi öldüreceğini söylemektdir. Bu duruma kızan Muzaffer Bey, Ramazan’ı çiftliğin ortasında fena halde döverek çiftlikten kovar. Bu nedenle halk Muzaffer Bey’den daha çok nefret etmeye başlar. 

Çiftlik yönetimi boşalınca Kahya Yasin Ağa’nın çiftlikten ayrılmasından yararlanan Güllü’nün bencil babası Cemşir ve Cemşir’in arkadaşı berber Reşit çiftliğe yerleşir. Muzaffer Bey ile arazi meselesi yüzünden arası bozulan Habib, üyesi olduğu partinin 1954 seçimleri ile iktidara geleceğini ve siyasi gücü aracılığıyla Muzaffer Bey’den topraklarını geri alacağını düşünür. Muzaffer Bey’in aynı partiye üye olması bu ümitlerini boşa çıkarır. Habib için intikam almanın tek yolu Muzaffer Bey’i öldürmektir. Habib, Muzaffer Bey'i pusuya düşürüp öldürür. Katil bulunamaz. Bunun üzerine Serap çiftliğin tek sahibi olur. Çiftlik, Serap Hanım'a kalmıştır. Çiftlik artık Hanımın Çiftliği olarak anılmaktadır. 

Serap uzun bir aradan sonra çiftliğin Avukatı Erdoğan ile evlenmeye karar verir. Erdoğan bir gün yine toprak çekişmesi yüzünden Habib'in kardeşine hakaret eder. Erdoğan’ın  Habib’in kardeşlerine hakaret etmesi eski tartışmayı alevlendirir. Bir gece Habib ve kardeşleri çiftliği yakmak için köylüyü toplayarak gelirler. Güllü’ nün bebeği ağlamaya başlar. Güllü bebeğini orada bırakarak kendini pencereden aşağı atar ve kaçmayı başarır. Çiftlik cayır cayır yanarken Habib, Güllü’nün peşinden koşup onu yakalar. Öldürürse bütün topraklar köylüye kalacaktır. Güllü yalvarmaya başlar. Habib onu öldürmekten vazgeçer. Güllü de hiçbir resmi kuruma şikayet etmeyeceğini söyler. Habib oradan kaçar. Güllü sorguya çekilmesine karşın hiçbir şey söylemez. Fakat Habib’ in iki kardeşi ile diğer köylüler bütün suçu ona yüklerler. Habib ise hiçbir zaman ele geçirilemez.