Sultanı Öldürmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2019 Pazartesi

thumbnail

Sultanı Öldürmek (Ahmet Ümit) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Sultanı Öldürmek

Kitabın Yazarı : Ahmet Ümit

Kitap Hakkında Bilgi :

Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?" Ahmet Ümit'in romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?

"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..."

Kitabın Özeti :

Müştak Serhazin, bir zamanlar ünlü bir tarih hocasının asistanlığını yapmıştır. Öğrenciliği sonrası kendisi de hocası kadar başarılı olan, bir üniversitede öğretim görevlisidir. Öğreciliği sırasında Tahir Hoca'nın asistanı olma şerefini, başlarda arkadaşı sonraları tutkulu aşkı Nüzhet'le paylaşır.

Nüzhet, Müştak için tutkuyla bağlandığı, geçmişinden silip atamadığı bir yaradır. Öğrencilik yıllarında aşık olduğu bu kadın, ilişkilerinin ciddileşmeye başladığı sıralarda Müştak'ı İstanbul'da bırakarak, Chigago'ya gider. Nüzhet, Müştak'la olan ilişkisini bitirir. Ülke içerisinde tarih alanında ilerleyen Nüzhet, yurtdışında sunduğu tezlerle de dünyanın tanıdığı bir tarihçi olur. Nüzhet yıllar sonra bilinmeyen bir gerçeği çözüme kavuşturmak için ülkeye yeniden dönüş yapar. Düşündüğü tez, Fatih Sultan Mehmet'in zehirlenek öldürülmüş olmasıdır. Son araştırması ise sır gibi sakladığı Fatih Projesidir. Asistanı Akın’dan ve hocası Tahir Hakkı’dan başka bu projeyi bilen de yoktur. Fatih öldü mü yoksa zehirlendi mi? Eğer zehirlenerek öldürüldü ise bunu kim yaptı? Yoksa sevmediği büyük oğlu II. Bayezid mi?

Müştak, Nüzhet yurtdışına gittiği sıralarda derinden yaralar almış ve psikolojik hastalıklar yaşamaya başlamıştır. Büyük üzüntülerle baş başa kaldığında, yaşadığı bir iki saat dilimini hatırlamayan Müştak'a psikojenik füg teşhisi konur. Psikojenik füg hastası Müştak hayatının belli dönemlerinde bu hastalığın sebep verdiği krizlere yakalanabiliyor. Bu kriz esnasında hiçbir şey hatırlamıyor. Belki normal yaşantısına devam edebiliyor, çıkıp gezip dolaşabiliyor, yemek yeyip insanlarla muhabbet edebiliyor. Fakat krizden çıktıktan sonra kriz başlangıcı zamana dönüyor ve bu süre boyunca yaptığı hiçbir şeyi hatırlamıyor.

Müştak, bir gün hiç beklemediği bir anda Nüzhet'ten telefon alarak, yemek daveti alır.

“Merhaba Müştak,” diyen sesin daha ilk hecesini duyduğumda tanımıştım onu; Nüzhet’ti. Yirmi bir sene önce beni terk eden kadın. Beni terk ederken bıraktığı o veda mektubunu saymazsak, yıllardır tek satır yazmayan, bir kez olsun telefonumun numarasını çevirmeyen, kapımı çalmayan, bir kuru selamı bile çok gören büyük aşkım, kalbimin ve hayatımın sultanı… Sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi, şimdi, “Merhaba Müştak,” diyordu telefonun öteki ucundan. Üstelik neşe içinde yüzen bir sesle; ne bir mahcubiyet, ne bir sıkıntı, ne de bir pişmanlık… 

Kendisini hiç ummadığı bir anda Nüzhet'in evinde ve eski sevgilisi Nüzhet'i de ölü olarak bulur. Ancak hiçbir şey hatırlayamamaktadır.

Sanki biri seslenmiş gibi uyandım… Kendime geldiğimde hâlâ karanlığın içindeydim. Kulaklarımda o bildik uğultu, bedenimde o tanıdık rahatlama… Zihnim, irademin görünmeyen ağırlığından kurtulmuş, o derin huzurla bir kez daha sarhoş olmuştum… Başıboş bir rüzgâr gibi dolaşıyordum sınırları silinmiş bir labirentin içinde… Etrafa bakacak oldum, başım döndü. Düşmemek için tutunacak bir yer arandım, sağ elim ahşap bir tırabzana tutundu. Karın ışığı sızıyordu bir yerlerden. Eski bir apartmanın içindeydim; geniş, mermer bir merdivenin basamaklarında… 

Kriz esnasında neler yaşadığını anlamaya çalışırken Nüzhet’in evinin kapsının açık olduğunu ve içeri girdiğinde ise eski sevgilisini Fatih Sultan Mehmet tuğralı bir mektup açacağıyla boynundan bıçaklanarak öldürüldüğünü görür. Müştak, cinayeti kendisinin işlediğini düşür ve panikle evdeki delilleri yok ederek olay yerinden ayrılır. Nüzhet'in ölüm haberini getiren polislere hiçbir şey anlatmaz. Yoksa katil kendisi değil mi? Belki de Fatih projesine karşı çıkan bazı fanatik tarihçiler Nüzhet’i ortadan kaldırmak istedi. Böylece bilerek Fatih Sultan Mehmet tuğralı mektup açacağını kullandı. Hocası Tahir Hakkı ve onun üç asistanı bu kanlı planı yapmış olabilirler miydi? Ancak iki gün sonra Nüzhet'in asistanın da, Nüzhet'in öldürüldüğü gece saldırıya uğrayıp, yaralandığını öğrenir. Olayları çözüme kavuşturmak için gece gündüz çalışan başkomser Nevzat ve ekibi, Müştak'ın olayla ilgisini araştırırken, hem Nüzhet'in hem de Müştak'ın hocası olan Tahir Hoca'nın öldürüldüğü haberini alır.

Yaşadığı bunca acı olaydan ve duyduğu büyük vicdan azabından rahatsız olan Müştak, Nüzhet'i öldürdüğünü itiraf etmek için karakola gider. Bu sırada Nüzhet'in temizlikçi kadın tarafından bir hırsızlık vakasına kurban gittiğini, Tahir Hoca'nın da kalp krizi geçirerek düşüp başını vurması sonucu öldüğünü öğrenir.

About