Aziz Nesin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2020 Perşembe

thumbnail

Zübük (Aziz Nesin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Zübük

Kitabın Yazarı : Aziz Nesin

Kitap Hakkında Bilgi :

Şimdi çok iyi anladım ki, Zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz.

Bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor. Oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. Onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra, kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz. (...)

Benim için şimdilik tek amaç, burdan kurtulmak. Ama gerçekten zübüklerden, kendi zübüklüğümüzden kurtulabilecek miyiz? İşte bu soruya cevap veremediğim için nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Yeni gideceğim yerden sana mektup yazar, önce kendi zübüklüğümden kurtulup kurtulamadığımı anlatırım.

Aziz Nesin’in Zübük adlı kitabı, bir toplum eleştirisidir. Bu eleştiri kara mizah şeklinde yapılmıştır. Zübükzade İbraam Efendi, adeta köyün belalısıdır. Köylüleri çeşitli vaatler verir, ama bu vaatleri bir türlü yerine getirmez. Zübükzade tarafından oyuna getirilen saf ve cahil köylüler yine de her defasında ona inanırlar.

Kitabın Özeti :

Zübükzade İbraam kasabada kurnazlığıyla ün salmıştır. Son günlerde Ankara’dan bir mektup almıştır. Söylediğine bakılırsa, hükümetten birkaç kişi kendisini ziyarete gelecektir. Evinde büyük hazırlık yapılmaktadır. Kasabalılar konukları merakla beklemektedir…

Alucalı muhtar Sabri Ağa, kalaycı Nuri Efendi’ye dert yanar. Komşu köy halkıyla yayla yüzünden birbirlerine düşmüşlerdir. Köylüler çaresiz kalınca, "bu düğümü ancak Zübük çözer" diyerek ona baş vurmuşlardır. Zübükzade açıkgöz, pişkin ve girgin bir adamdır. Ankara’ya, tanıdık milletvekillerine yazarak işlerini göreceğine söz vermiştir. Sabri Ağa her gelişinde ona para ve hediye getirmiştir. Aradan aylar geçmiş, işler düzelmemiştir. Köylülerin Zübükzade’ye kaptırdığı para binlerce lirayı bulmuştur…

Nuri ile Sabri dertleşirlerken, terzi Cemal çıkagelir. Onun da dertlidir. Kardeşi ortaokulu bitirince, liseye girmek istemiştir. Cemal onu bir parasız yatılı okula sokmayı düşünmüştür. Sonunda o da Zübük’ün tuzağına düşmüştür. Kumaşı kendisinden olmak üzere Zübük’e elbise dikmiş, cebine de para koymuştur. Gelgelelim, okullar açılmış, hala kardeşinin işi sonuçlanmamıştır…

Öte yandan, Nuri de Zübük’ten kazık yemiştir. Bu yüzden üç arkadaş üzgün ve öfkelidirler. Birlikte Zübükzade’nin kapısına dayanırlar. Amaçları paralarını kurtarmak, olmazsa zora baş vurmaktır. Fakat Zübük zeki ve hilekardır. Hemen durumu kavrar. Onları güleryüzle karşılar. Biraz beklemelerini, yandaki odada jandarma komutanıyla görüşmekte olduğunu söyler. Öteki odaya geçer. Konuşulanları dinleyen köylüler utanç ve pişmanlık duyarlar. Çünkü Zübük komutana kasaba halkına iyi davranmasını öğütlemektedir!

Ancak birkaç gün sonra işin içyüzü anlaşılır. Meğer komutan bir aydır izindeymiş, Zübük onun sesini taklit ederek köylüleri aldatmıştır. Böylece, aradan aylar geçer. Zübük gitgide ünlenir. Sık sık Vilayete giderek oradan kendi adresine şekerleme, çikolata kutuları postalar, bakanların, hatta başbakanın ağzından mektuplar yazar. Bunları bir punduna getirerek partili arkadaşlarına okur. Buna kanan köylüler başları sıkışınca Zübük’e gelirler. Durmadan ona para, yiyecek taşırlar, yardım dilerler.

O sırada vilayete yeni bir vali atanır. Vali sert ve disiplinli bir adamdır. Herkes ondan korkar. Köyü teftişe geldiği bir gün Zübük boynuna atılır. "Vay efendim!" diyerek yanaklarından öper. Senli benli konuşmaya başlar. Köylüler şaşırırlar, ama seslerini de çıkaramazlar. İşin tuhafı Vali de gitgide Zübük’e inanmaya, hatta ona iltifat etmeye başlar.

Buna benzer ilginç ve gülünç olaylarla zaman geçer. Zübük’ün gitgide ünü ve gücü artar. Bir ara Zübük’ün büyük konuklarından söz edilir. Ankara’dan bir milletvekili ile arkadaşları Zübük’ün evine gelirler. Kasabalı partililer elektrik direğine çıkarak evi gözetlerler. İçerde kadınlı erkekli bir topluluk içip eğlenmektedir. Hatta, birbirine el şakası yapmaktadır! Köylüler "Zübük bize boynuz taktırıyor!" diyerek şakalaşırlar.

Konuklar gittikten sonra kasabada hayat durgunlaşır. Artık seçim hazırlıkları başlamıştır. Kasabanın ileri gelenleri Zübük’ün belediye başkanı olmasını isterler. Yalvar yakar onu da buna razı ederler.

Zübük belediye başkanı seçilir. Bunun için dostlarına ziyafet çeker. Yemekte soyundan "dedem Abdülnazif Paşa" yahut "babam Zübükzade Kara Yusuf Paşa" diye söz eder. Herkes bunun asılsız olduğunu bilir, ama kimse sesini çıkarmaz. Sonrasında Zübük milletvekili seçilir. Kasabalılara baraj, cami ve köprü vaad eder. Ankara’ya gider. Fakat vaadlerinden hiç biri gerçekleşmez. Ayrıca, orada birtakım potlar kırdığı için başbakanı kızdırır. Üstelik, sonraki seçimlerde de kazanamaz.

Memleketine döner. İlkin sessiz, içine kapanık bir hayat sürer. Ardından yine ortaya çıkar. İlgileri üzerine çeker, iktidar partililer kadar muhaliflerin de aradığı bir adam olur. Yeni gelen valiyle ilişki kurar, kasabayı vilayet yapmaya çalışacağına söz verir! Kasabalılar için bu, sevindirici bir vaaddir. Yine çoğu kişi ona inanmaktadır!

18 Ekim 2019 Cuma

thumbnail

Şimdiki Çocuklar Harika (Aziz Nesin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Şimdiki Çocuklar Harika

Kitabın Yazarı : Aziz Nesin

Kitap Hakkında Bilgi :

Bu romanda, çocukların gözüyle büyüklerin nasıl göründüğü anlatılıyor.
Bu romanda, çocuklar anababalarını, öğretmenlerini ve büyüklerini eleştiriyor.
Bu roman, çocuk eğitiminde gerekli sanılan, günümüzde geçerli birtakım değer yargılarının yanlışlığını anlatıyor.
Bu roman, çocukların büyüklerine karşı haklarını ve kendilerini savunmalarıdır.
Bu romanı, salt çocuklar için değil, anababalarla öğretmenler için de yazdım.
Aziz Nesin

Şimdiki Çocuklar Harika kitabı iki çocuğun birbirlerine gönderdikleri mektupların bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Yazıldığı tarih: 1967

Kitabın Özeti :

Kahramanlarımız olan iki çocuktan biri Ahmet diğeri Ayşe'dir. Zeynep babasının işi nedeniyle Ankara’ya taşınmak zorunda kalır. Ahmet, İstanbul’da öğrenimine devam eder. Zeynep ve Ahmet ayrılırken mektuplaşmak konusunda sözleşmişler, sözlerini de tutmuşlardır.

Mektupların içerikleri günlük hayatlarında karşılaştıkları kimi zaman hüzünlü kimi zaman çok eğlenceli olaylardan oluşmuştur. İlk mektuplardan birinde Ahmet'in okuluna müfettiş gelmiştir. Müfettiş gelmeden öğretmenleri Ahmet ve sınıf arkadaşlarına sorulabilecek soruları ezber yaptırmıştır. Fakat işler hiç de beklenildiği gibi gelişmemiştir. Zeynep’de arkadaşlarıyla yaşadığı tartışma sonucu bütün babaların çocuklarına eğitim hayatlarında birinci olduğu yalanını attığını fark etmiştir.

Ahmet diğer mektubunda yeni gelen öğretmenlerinden ve öğretmeninin ona bir müsamerede zorla okutmaya çalıştığı şiirden bahsetmiştir. Ahmet’in şiiri tam bir fiyasko olmuştur. Zeynep diğer mektubunda babasının sürekli patronunun arkasından konuştuğunu fakat ablasını onun oğluyla nişanladığından bahsetmiştir. Zeynep’in kardeşi Metin bu durumu hiç doğru bulmamış ve sorgulamıştır. Hatta ailesini kendi yöntemleriyle cezalandırmıştır. Ablasının nişanı atmasıyla durumlar düzelmiştir.

Ahmet, mektubunda sınıfta işledikleri fedakârlık konusu kapsamında yaşadıklarını anlatmış ve bu kavramın aslında yanlış anlaşıldığını düşünmüştür. Zeynep, mektubunda sınıfta yaşadıkları bir tartışmadan bahsetmiştir. Arkadaşlarıyla yaşadıkları bir olay sonucu öğretmenlerinin aslında ödev kâğıtlarını okumadıklarını fark etmişler.

Ahmet'in sınıfında vicdan azabı konusu işlenmiş ve bu konu üzerinde örneklerle tartışmışlardır. Sonuç olarak da kimsenin kendi vicdan azabını hatırlamadığını hep başkalarınınkini hatırladıkları kanısına varmışlardır. Zeynep, mektubunda erkek çocuğu delisi bir babanın sekiz kızından biri olan Hikmet’in hikâyesini anlatmıştır. Ahmet de buna karşılık olarak annesiyle bu konuyu tartışmıştır.

Ahmet, çok şımartılmış bir arkadaşının doğum günü partisine gitmiş, orada yaşanılan olayları Zeynep ile paylaşmıştır. Zeynep, kendisine sürekli israf olduğu için kızıp öğütler veren ailesinin yılbaşında yaptığı fazlaca harcamalardan bahsedip iki durum arasındaki uyuşmazlığı ortaya koymuştur. Zeynep başka bir mektubunda da ailesinin onu sürekli israf olduğu yönünde eleştirdiğinden yakınmıştır. Evde öyle olaylar olmuştur ki aslında bu işin öğüt vermekten daha zor bir iş olduğu ortaya çıkmıştır.

Ahmet, ailesinin onların yanında kötü kelimeler kullanması sonucu küçük kardeşi Fatoş’un bu duyduklarını misafirlerin yanında söylemesi sonucu ortaya çıkan utanç verici olayı anlatmıştır. Zeynep, dedesinin arkasından konuşup yüzüne güldüğü adama kurduğu tuzağı anlatmıştır.

Ahmet, hitabetin önemini kavradığı olayları anlatmış ve bu durumun kullanılmasına eleştiri getirmiştir. Zeynep, okulda düzenlenen bir veli toplantısına katılmasıyla karşılaştığı gülünç ve saçma durumları aktarmıştır.

Ahmet, yetişkinler tarafından çocukların sürekli yarıştırılmasını ve normal olan her şeyin altında bir harikalık aranmasına somut örneklerle eleştiri getirmiştir. Zeynep de Ahmet’in mektubuna karşılık ablasının harika çocuk olarak yetiştirilmeye çalışılmasını fakat yaşanan başarısızlıklar sonucunda ablasını kendi haline bırakmaları gerektiğine karar verdiklerini anlatmıştır.

Ahmet, babasının patronunun arkasından konuşmasına ve onu hiç sevmemesine rağmen eve yemeğe çağırdıklarını, bütün önlemlere rağmen yaşanan talihsiz olayları anlatmıştır. Zeynep, başından geçen başarısız bir kopya çekme deneyiminden bahsetmiştir. Ailesinin de aynı şeyleri yaşayıp yapmış olmasına rağmen tepki görmesine şaşırmıştır.

Ahmet, sınıflarındaki Hüseyin isimli arkadaşlarının başından geçen kötü bir olayı anlatmıştır. Öğretmeni Hüseyin’in durumunu anlayamamış ve onun üstüne gitmiştir. Hüseyin, kendini daha kötü hissetmiştir. Zeynep’in mektubunda anlattığı olaya göre Metin’in yalan söylemesi sonucu ailesinin vereceği tepkiden babasının da aynı yola başvurması sonucu kurtulmuştur.

Ahmet, müsamerelerde kendilerine yaşlarına göre çok büyük bir olayın oynatılmaya çalışılması sonucu yaşanan komik olayları anlatılmıştır. Zeynep başka bir mektubunda bir arkadaşının doğum gününden bahseder. Ahmet ona yeni yılda neler yapacağını ve neler düşündüklerini yazar. Zeynep pasaklı olmaktan vazgeçip düzenli olmaya başlar, büyükbabasını ziyaret eder, kardeşi Metin’i azarlanmaktan kurtarır.

Mektuplar bitmek bilmez.Daha sonra Ahmet Zeynep’e çocuk bayramında yaşadıklarını anlatır.Zeynep ve Ahmet her seferinde birbirlerine büyük bir heyecanla mektup yazarlar.

Ahmet, bir mektubunda bütün mektupları kitap haline getirme ve çocuk romanı yarışmasına katılma fikrinden bahsetmiştir. Zeynep de bu fikri çok beğenmiştir. Kitabın sonunda yazarımızın çocuklara ve okurlarına bir mektubu vardır. Mektubunda kitabın ortaya çıkışını anlatmıştır.

12 Nisan 2019 Cuma

thumbnail

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (Aziz Nesin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz

Kitabın Yazarı : Aziz Nesin

Kitap Hakkında Bilgi :

Aziz Nesin'in bu eseri, toplumun ve bürokrasinin çarpık taraflarını iğneleyici bir üslupla ortaya koymaktadır. Bu roman 1977'de yayınlanmıştır. Kimliği olmadığı için devlet onun yaşadığına inanmaz. Böyle bir kahramanın başından geçen olaylar komik bir dille işlenir.

Kitabın Konusu :

Yazar romanı Yaşar isimli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kendi ülkesinde yaşadığı,dönemin sosyal - siyasal yapısının – özellikle bürokrasideki kargaşanın içinde başından geçenleri traji-komik bir şekilde ele alarak kurgulamıştır. Kahramanın devlet dairelerinde yaşadığı yanlışlıklar ve sürüp giden bir bürokrasi çemberi içinde nasıl zor durumda kaldığı anlatılmaktadır.

Yaşar Yaşamaz ‘ın adından da anlaşıldığı gibi hükümet tarafından onun çıkarları söz konusu olduğunda yaşamadığı, değilken ise yaşadığı iddia edilmektedir. Deyimin tam anlamıyla kimlik bunalımına düşen bu insan hapishanedeyken işin kurdu olur.

Kitabın Özeti :

Yaşar Yaşamaz devlet okuluna kayıt olabilmek için o güne kadar çıkarılmamış olan nüfus kağıdını çıkartmak için babasıyla birlikte nüfus müdürlüğüne gider. Kayıtlarda babasının kaydedilmiş olan doğum tarihi doğru olarak geçirilmiştir. Yani 1897’de doğan babasının 1911’de -yine doğru olarak- Yaşar’ın annesiyle evlendiği kaydedilmiştir. Ancak aynı kütükte Yaşar’ın 1896’da yani babasından bir yıl önce doğduğu ve 1935’te Çanakkale Savaşı’nda şehit olduğu yazmaktadır.

Henüz 12 yaşında olan Yaşar kayıtlardaki yanlışlık yüzünden yaşamıyor görünmekte, bu yüzden ona nüfus kağıdı verilmemektedir. Durumu düzeltmeye çalışan Yaşar’ın babası Reşit oğlunu devlet okuluna göndermek adına aylarca nüfus müdürlüğünün kapısını aşındırır. Yalnız hiçbir sonuç elde edemez. Yaşayan Yaşar yaşamıyor sayılmaktadır. Böyle olunca baba da,oğul da duruma gönülsüz olarak boyun eğer.

Okuma yazmayı mahalle mektebinde öğrenen Yaşar’ın, mahalle mektebinde okuyan ayrıca aile dostlarının kızı olan Anşe’yle de küçük yaşlarda başlayan saf bir sevdası vardır. Kaderine boyun eğen Yaşar az çok varlıklı babasının tarlasında,bostanında çalışmakta, ona yardım edip acısını dindirmeye çalışmaktadır. Yaşıtları askere gidip terhis bile olmuştur. Ama Yaşar’a asker yoklaması dahi yapılmamıştır. Anşe’yi istemeye gittikleri bir gün iki jandarma Yaşar’ı alıp karakola götürürler. Asker kaçağı olarak görünen Yaşar aslında bu duruma sevinmektedir. Çünkü askerlik yaparsa yaşadığı resmen kanıtlanacak ve Anşe’ye resmi nikah kıyabilecektir. Askere alınan Yaşar canla başla çalışıp, hiçbir emre itaatsizlik etmeden askerliğini yapmaktadır. Düşüncesi komutanların gözüne girip onların bu derdine yardımcı olmalarını sağlamaktır. Kendi devreleri terhis olup giderken Yaşar terhis olamamıştır. Fazladan askerlik yaparken komutanı ona bu durumu kayıtlarda Dersim’de 1935’te şehit düştüğünün yazdığını bu yüzden terhis edemediklerini söylemektedir. Neyseki komutanı onun eline askerliğini yaptığını bildiren bir belge verir.

Kasabasına dönen Yaşar Anşe’nin babasından,babasının öldüğünü öğrenir. Hayattaki tek kimsesini kaybeden Yaşar’ın önüne bu kez babasını vergi ve şahsi borçları çıkar. Tek varisi olduğu mirası alabilmek için borçla harçla babasının borçlarını ödemiştir. Nasıl olsa babasından iyi bir miras kalacaktır. Borçlarını ödemek için gittiği devlet dairelerinde işleri çarçabuk hallolmuştur. Nasıl olsa devlet kazanacaktır. Sıra mirası almaya gelince işler karışır.

Babasının oğlu olduğu kanıtlanamadığı için karşısına bin bir zorluk çıkar, açılan mahkemeden sonra zorla da olsa mirası hak ettiğini kanıtlar. Ancak bu kez de alacağı için o numara senin,bu devlet dairesi benim; o mühür senin,bu sıra benim dolaşan Yaşar devlet dairelerindeki yavaşlık yüzünden mirası alamaz. Alması gereken son mühür için dairenin müdürünü arar. Müdür futbol maçı için stadyumdadır. Bağıra çağıra müdürü arayan Yaşar’ı bir polis yanlış anlar. Onun polis müdürünü aradığını sanır. Anlattıklarından onun deli olduğunu sanan polis müdürü onu dövdürür. Küfür etmeye başlayan Yaşar’ı yakalayıp tımarhaneye kapatırlar. Bir müddet sonra doktorlar onun deli olmadığını anlasalar da onu salamazlar. Onu orada hem hademe olarak bedavadan çalıştırırlar,hem de onun oradan taburcu olması için yaşadığının belgelenmesi gerekmektedir. Yaşar en sonunda hastaneden kaçar.

Parasız ve işsiz kalan Yaşar köyden eski bir tanıdığının bir parti başkanı olduğunu öğrenir. Onun yanına bin bir zorlukla gider ve ondan iş talep eder. Hademelik gibi bir iş için diplomasının gerekli olduğunu söyleyen Satı Bey adındaki bu eski tanıdık ona bir kart verir. Bu kartta Satı Bey’in imzası ve Yaşar’ın işe alınmasını yazan bir not vardır. Yaşar İstanbul’da bir müzede bekçilik, hademelik bir gibi iş bulmak için Anşe’yle vedalaşıp İstanbul yollarına düşer. Bir hemşerisinin yanına onun sayesinde bir otele yerleşir. Günlerce müzenin yollarını aşındırır. Ancak kartı gösterip işe alacak müdürle (bilgi yelpazesi.net) bir türlü görüşemez. Müdür tatildedir, hastadır, izinlidir diye Yaşar’la görüştürülmez. Bir gün müdürle görüşme fırsatı bulur ancak kart ceketin cebinde gide gele hem yırtılmış hem de yazıları silinmiştir. Bu yüzden Yaşar’ın müze hayalleri suya gömülür.

Kahrolan Yaşar çaresiz kalmıştır. Anşe’nin İstanbul’a kaçmasını ister ve ona zengin bir evde hizmetçilik işi bulur. Anşe Güher Hanım adında Boğaziçi’nde yaşayan bir hanımın yanında çalışmaya başlar. Çok iyi kazanan Anşe bir an önce Yaşar’la resmi nikahla evlenme isteğindedir. Yaşar çaresizlikten Anşe’den para alır ve bir ortak bulup manav açar. Yalnız ortağı bir gece dükkanı boşaltıp kaçar. Yaşar hak talep edemez hatta ortağının vergi borcunu da öder. Bunca acıya dayanamayan Yaşar intihar etmeye kalkar; ancak parasız ölünmüyordur da. Bu sırada Anşe Yaşar’dan hamile kalır ve Güher Hanım’ın konağına bir erkek lazımdır. Yaşar Anşe’nin sayesinde konakta iş bulur. Ev sahibi bir süre sonra onun nüfus kağıdının olmadığını öğrenince onu işten çıkarır.

Yine sokakta kalan Yaşar kendine bir ev bulur. Yaşlı bir ev sahibi vardır. O da karısıyla mahkemelik olmuştur. Adamın sözde memlekette üç çocuğu daha vardır. Karısı nüfustaki bu yanlışlık yüzünden kocasının ona ihanet ettiğini zanneder. Adamın kalbi mahkemelere savcılıklara dayanamamış ve adam ölmüştür. Karısı Yaşar’ı evden çıkarır ve Yaşar yine sokakta kalır. Kendine bir han odası bulur,bu sırada Anşe’nin karnı iyice büyüdüğü için Anşe konaktan atılır. Sonra Anşe de ona acıyan bir kadının evinde kalmaya başlar.

Kahramanımız para kazanmak için kendine yeni bir sektör bulmuştur. Zengin arabalarının altına kendini atıp onlardan para koparacaktır. Ancak bir gün pahalı bir arabanın değil de bir dolmuşun altında kalan Yaşar haftalarca hastanede yatar. Böyle bir zamanda Anşe bir erkek çocuğu dünyaya getirir. Anşe’nin babası kızını ve Yaşar’ı affeder ve kasabaya geri dönmelerini ister. Hastaneden çıkan Yaşar Anşe’si ve oğlu Hayati’yle kasabasına geri döner. İçgüveyi olarak Anşe’nin evine yerleşir.

Oğlunun nüfus kağıdını çıkarmak için yine aynı nüfus müdürlüğüne gider. Ölü bir adamın çocuğu olmaz iddiasıyla oğluna nüfus kağıdı verilmez. Oğlunun da aynı kaderi paylaştığını gören Yaşar o güne kadar yapmadığı bir şeyi yapar: yaşadığı zorluklar yüzünden ve o anki siniriyle devlete düzene öyle bir küfretmeye başlar ki bu yüzden hapse atılır. Hapse atıldığı günkü hali çok toy ve garibandır. Koğuş arkadaşları ona acırlar. Yaşar her akşam başından geçenleri tatlı anlatımıyla onlara anlatır.

Mahkumlar her akşam onun yeni bir hikayesini dinlemeyi öyle çok severler ki bu yüzden onun eline birkaç kuruş bile tutuştururlar. Sonraları Yaşar’ın gözü açılır. Hapishanede zengin olmanın yollarını bulur. Usulsüz işler yapmaya başlar. Hatta hapishaneye eroin bile sokar. O ustası olmuştur bozuk düzenin. Geçimini en kolay yoldan sağlamaya başlamıştır. Eski püskü elbiselerle geldiği o koğuştan, hapishane müdürünün dahi giyemeyeceği şık elbiselerle çıkmıştır. Yaşar Yaşamaz da artık bu bozuk düzenin çark dişlerinden biri olup çıkar.

About