Tanrı Misafiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2019 Salı

thumbnail

Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Tanrı Misafiri

Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin

Kitap Hakkında Bilgi :

'Tanrı Misafiri'; Reşat Nuri Güntekin'in Türkiye toplumunun her kesiminden eşsiz insan manzaralarını ustalıkla sunduğu hikâyelerini kapsar. Hikâyelerin adları bile yazarın geniş yelpazesi hakkında fikir vericidir: Tanrı Misafiri, Yaseminli Yuva, Deniz Banyosu, Münzevinin Esararı, Yanakları Taksimi, Gece Ziyaretçileri, Su Çekme ve Bulaşık Yıkama, Şapka Duası, Bir Aile Meselesi, Medeni ;Günahlar, Bir İstifa, Bir Centilmen, Porselen Çay İbriği, Hatıra Defteri, Kesatlık, Bir Modern Genç Kız, Sinema, Çocuk ve Sokak, Biçilmiş Kaftan, Bir Artist, Diplomasız Doktor, Hasta Çocuk, Bir Gümrük Kaçakçılığı.

Kitabın Özeti :

Tanrı Misafiri:

Hoca Ali Efendi, Bursa’daki konağında mangal başında, ak­şam kahvesini içerken kapı çaldı. Gelen kişi kendisini Muğ­la’dan Hoca Ali Efendi’nin arkadaşı rahmetli Hacı Hafız’ın oğlu Hafız İlyas olarak tanıtınca, içeri buyur edildi. Hafız İlyas, kendi­sine gösterilen sedire oturmayıp, kapının dibindeki bir şilteye usulca ilişiverince, Hacı Ali Efendi, iki gün evvel belediye mecli­sinde medreseden yetişenler aleyhinde söylenen sözleri hatırla­yıp:
“….Herifler, dedeniz yaşında adamlara karşı, bacak bacak üstüne atıp ötmesini bilirsiniz. Gelin de gözlerinizle görün… Medresede oku­muş adamın terbiyesi bakalım hanginizde var?” diye söylendi.

Hoca Alî Efendi’nin babası zamanında konaklarında çifter çifter kazanlarda yemekler pişirilir, gelene gidene yedirilirdi. Hacı Hafız’ın da babasının yanında önemli bir yeri olduğu için, onun oğlunu da sevinerek misafir etmişti. Üstelik öğrendiğine göre, rahmetli nefesini de oğluna vermişti.

Ertesi sabah, ezan vakti, ev halkı dik bir sesle uykudan uyandı. Hafız İlyas, bahçedeki çardağın altına oturmuş, Kur’an okuyordu. Gün boyunca yerinden kalkmadı. Usulünce isteyip, dört öğün yemeğini de yedi. Ancak, aradan günler geçiyor, Hafız Efendi yiyip içip, bah­çede Kur’an okumaktan başka bir şey yapmıyordu. İstanbul lafını ağzına dahi almıyor, gitmek için en ufak bir hazırlıkta bulunmuyordu. Üstelik, ziyaretçileri de çoğalmıştı. Hacı Ali Efendi, zaman zaman laf dokundurup, ağzından ne zaman gidece­ğini öğrenmeye çalışıyordu, ancak öteki oralı bile olmuyordu.

Hacı Ali Efendi, her cuma, bahçesiyle uğraşmayı çok severdi. Bir cuma sabahı, bahçenin bir köşesinde yetiştirdiği nadide salatıkların olduğu yere gidince, hayret ve dehşetten donakaldı. Bahçenin o bölümünden kasırga geçmiş gibiydi. Kasırga sadece yerdeki salatalıkları değil, ağaçlardaki ham meyveleri dahi silip süpürmüştü. Hafız İlyas, başına gelecekleri anlayınca hemen na­maza durmuş, ara vermeden yüzlerce rekat kılmıştı. Hafız, son zamanlarda evin içinde sessiz sessiz dolaşmaya, öte beriyi karıştırmaya, kapı deliklerinden gözetlemeye de başla­mıştı. Bu da yetmezmiş gibi, evin kızını da evlenmek için gözüne kestirmesin mi? Artık, her fırsatta Arzu ile Kamber, Köroğlu ile Ayvaz masallarından alınmış beyitler okuyarak aşkını ilan edi­yordu. Artık dayanacak hal kalmamıştı. Nihayet, Hacı Ali Efendi Hafız’a İstanbul’da bir iş bulmuş. İşi sağlama bağlamak için, vapur ve tren biletlerini almış, trene bindirmişti. O günü bayram ilan edip gelip evde uyumuştu ki, komşusundan Hafız’ın vapur iskelesinde biletlerini bağıra bağıra satmaya çalıştığını duyunca, evdekilere hemen evi terk etip, kaplıcalara gitmeleri talimatını verdi. Eve bekçi bıraktıkları Elif'e de Hafız gelirse asla kapıyı açmamasını emretti.

Ancak, Hafız gece gelip, bırak yalvara yalvara kapıyı açtır­mayı, üstüne ütlük bir de Elif'le de işi pişirir. Hacı Ali Efendi, Kaplıcada iken bir komşusundan Hafız’ın evde olduğunu öğre­nince, o hırsla giyinir ve eve gelirler. Hafız ve Elif çifte kumrular gibidirler Neticede, Hafız güzel bir dayak yer ve hastanelik olur. Elif'i de kovarlar. Bu arada, komşular da, Tanrı Misafirini döv­düğü için, Hacı Ali Efendi’yi sesli, sessiz kınamışlardır. Ancak Hafız’dan çekecekleri çile ise daha bitmemiştir.

Sabah, bir sedyede Hafız, yanında polis, yanında muhtar, evin kapısına dikilmişler ve rica minnet Hafız’ı şikâyetçi olmaktan vazgeçirdiklerini, ancak fukaranın kalacak yeri olmadığı için, orada barınacak bir yer vermelerini istiyorlardı. Çaresiz başa ge­len çekilecekti.

Hacı Ali Efendi, hemen evi terk edip, başka bir vilayette iş ayarlamak için yollara düşmüştü. Başka türlü bu Hafız’dan kur­tulmanın mümkünü yoktu…

Yaseminli Yuva:

Harp zengini Hacı Fazıl’ın o gece yine evi düğün evi gibi kalaba­lıktı. Piyanist Rasim, Şair İnayet’i izliyordu. Belli ki, yine yeni bir av peşinde idi. Biraz konuşunca, niyetinin yukarıda kumarda daima kaybeden Azize Hanım’ı elde etmek olduğum açıkladı. Piyanist Rasim’de asıl peşinde koşulacak olan kadının Müeyyet Bey’in eşi, Pakize Hanım olduğunu söyleyince, birlikte bir plan yaptılar.
Böylece İnayet, yavaş yavaş Pakize Hanım’ı sağdan soldan aşırdığı mısralar ve acıklı hikâyelerle kendi atmosferine çekmeyi başarır. Kadıncağız, şaire yaklaştıkça, evdeki kocasından uzak­laşmaktadır. Yalnız, Müeyyet Bey, işin içerisinde, karısını baştan çıkarmaya çalışan üçüncü bir şahsın olduğunu anlamıştır.

Bir gün Müeyyet Bey, evine geldiğinde, eşinin “Gel bugünü boyayalım” diye kendisine hitap ettiğini görünce, artık dayanamaz ve eşine: “Pakize, sen, dürüst ve sade bir kadınsın… Etrafındaki müna­sebetsizliklere uyma… Bu yavan, zevzek şairaneliklerin altında ne çirkin hakikatler gizlendiğini bilmezsin. ‘Renksiz günleri boyamak’tan kastedi­len, senin gözünü boyamak, beni yaldızlamak… Aman ayağını sıkı bas Pakizeciğim” diye ikaz etmek zorunda kalır. Kendi kendine de, İnayet Seza’yı sıkı takip etmeye karar verir.

Piyanist Rasim, İnayet’e “Tahminim doğru çıktı, geldiler, hazır ol. Ben Müeyyet’i bir vesile ile karısından ayırır, paşanın nadide kitapla­rını göstermeye götürürüm. Sen de bu arada, bu işe son noktayı koyar­sın, kaybedecek vaktimiz yok” diyordu. İçtiği alkollerden iyice sarhoş olmuş bulunan İnayet’te kafası ile onu tasdik ediyordu. Nitekim Pakize Hanım ile görüşmelerinde yine rolünü oynar ve onu, cuma günü beş dakikalığına da olsa, daha önce uydurduğu bir hikâyeye mekân olarak anlattığı “Yaseminli Yuva'ya davet eder. Bu arada İnayet, Pakize Hanım’ın eline okuması için bir mektup da tutuştu­rur.

Müeyyet Bey, eşinden habersiz bu mektubu ele geçirir ve İnayet'e eşinin ağzından aşk dolu bir mektup yazar ve cuma günü Yaseminli Yuva’da olacağını da tekrar belirtir.

Cuma günü geldiğinde, Pakize Hanım tam dışarı çıkacağı sı­rada, kocası Müeyyet eve gelir ve eşine “Bugün canım seninle gezmek istiyor” der. Pakize Hanım, şaşkın ve tereddütlüdür. Çünkü bir yanda bekleyen İnayet, diğer yanda ise şimdiye kadar olmadı­ğı kadar şairane kelimelerle kendisine hitap eden kocası Müeyyet’tir. Hele bir de, kocasının kahramanların yerini değiştirerek başından geçmiş gibi anlattığı ve bugün buluşmak için söz verdiği Nemika hikâyesini dinleyince iyice bocalar. Ancak, so­lunda kocası ile birlikte dolaşmak için çıkarlar. Her şey Müeyyet’in planladığı gibi gitmektedir.

Bu planın bir parçası olarak eşini, eskiden beri tanıdığı, şair İnayet’in de devamlı müşterisi olduğu Ermeni bir kadının işlettiği randevuevine getirir. Aslında, İnayet’in Pakize Hanım’ı getireceği ‘Yaseminli Yuva” da, bu randevu evinden başka bir yer değildir.

Müeyyet Bey eşini randevu evindeki bir odaya sokar ve birkaç dakikalığına dışarı çıkarak, Madam Kolyopi’ye bir şeylar anlatır ve avucuna biraz para sıkıştırarak onunla anlaşır. Sonra, eşinin yanına gelir ve birlikte yan tarafta, Madam Kolyopi ile İnayet’in konuşmalarını dinlerler. Bu konuşmalardan anlaşılır ki, İnayet hemen her hafta, buraya anlaştığı bir kadını getirmekte, onlardan para tırtıklamaktadır. Pakize Hanım bütün gerçeği anlamıştır. Başını kocasının göğsüne yaslar ve “Beni bu kirli yerden kaçır Müeyyet!…” diye yalvarır.

Resmiye Hanım, kendi kızı ve Rakım Efendi’nin kızının bir araya geldikleri vakit, gece evlerine aldıkları sevgililerinden ko­nuştuğunu duymuş ve birlikte bir çare bulabilmeleri için Rakım Efendi’nin yanına gelmiştir. Konuşmalardan işittiğine göre, Res­miye Hanım’ın sevgilisinin ismi Abdülhak Hamit; Rakım Efen­di’nin kızının sevgilisinin ismi ise Tevfik Fikret imiş.

Rakım Efendi, “Ne yapalım? Başa gelen çekilir, yarın şu iki zam­parayı gidip bir göreyim, araştırayım” der. Ancak, Resmiye Hanım, Tevfik Fikret’in ölmüş olduğunu söyleyince, yumruklarını başına vurarak feryat eder ve: “Eyvah!.. Öyleyse bittik… Namusumuz mah­voldu!.. Hiç olmazsa ölmeden bir nikâh kıydıraydık!..” der.

Bir istifa:

Askerliğini yeni yapıp gelen öğretmen, okulda ilk dersinde öğrencilerinden, hayatta en mesut oldukları günü, sınıfta anlat­malarını ister.

Birinci çocuk, “Babamın cezaevine düştüğü gün” diye anlatır. Çünkü babaları annelerini çok dövmektedir.

İkinci çocuk, “Hastaneye yattığım gün, çünkü ameliyatta biraz zorluk çektim ama sonra çok güzel yemekler yedim, temiz yataklarda yattım ” diye anlatır.

Üçüncü çocuk, “‘Benim en güzel günümle, en kötü günüm bir çarada geldi, öğretmenim. Babam Anadolu’da askerdi. Yıllarca ondan para, mektup değil, hatta sağ haberini bile alamadık. Elimizdeki bütün para bitmiş, bütün eşyamız satılmıştı. Vaktiyle iyi gün gördüğümüz için kimseye derdimizi söyleyemiyorduk. Nihayet üç gün bir kuru ekmek parçasıyla yaşadık. Dördüncü gün açlıktan yüreğim ezilmiş, gözlerim kararmış olduğu halde eve dönmüştüm. Annemi hasta buldum. Başını bağlamıştı. Gözleri ağlamaktan şişmişti. ‘Babandan para geldi çocuğum. Sana yemek hazırladım’ dedi. Önüme sıcak bir çorba koydu. ‘Babam nasılmış?’ diye sormaya cesaret edemiyor, aç bir kurt gibi çorbayı içiyor­dum. Bir aralık gözüm bir köşede duran babamın kılıcına, saatine, yüzü­ğüne ilişti. O vakit, annemin niçin ağladığını anladım. Ben de ağlamak istiyordum. Fakat o kadar açtım ki… Arkamı anneme çevirdim yediğim saatte ömrümün en mesut zamanı diyecektim, ama çorbanın içine gözyaşlarımın acılığı karıştı.”

Öğretmen birkaç dakika sonra müdürün odasına girer ve İstifa kağıdını uzatır. Müdür, hayretle sebebini sorunca:
“Biraz daha silah taşımaya, kan görmeye ihtiyacım var. Öğretmen için gerekli metaneti ve katı kalpliliği belki bu sayede kazanırım ” der.

Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

16 Haziran 2019 Pazar

thumbnail

Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı

1. Hacı Ali Efendi Hafız İlyas’ı gönderirken onu nereye kadar götürdü?

a. Demirtaş İstasyonuna kadar
b. İstanbul’a kadar
c. Evine kadar
d. Kapıya kadar

2. Hacı Ali Efendi İlyas’ı neden yanında götürdü?


a. Onu sevdiği için
b. Gitmesine üzüldüğü için
c. İlyas Efendi kendisine gelmediği için
d. Saadetini görmek için

3. Müeyyet huyunu değiştirdiği zaman Pakize’yi gezmeye çıkarmıştır. Onu son olarak nereye kadar götürmüştür?


a. Madam Kalyopiye
b. Evine
c. İnayet Seza’nın evine
d. Yürüyüşe

4. İbrahim Beyin evine gelen kişi kimdir?

a. Ev sahibi
b. Doktor
c. Dilenci
d. Tanımadığı biri

5. Münzevinin Esrarı metninde Şeyh Nihani genç kıza adın ne diye sorduğunda kız ne demiştir?


a. Kudsiye
b. Müeyyet
c. Afet
d. Pakize

6. Afet, Şeyh Nihani’nin evine niçin gelmiştir?

a. Onu görmek için
b. Diğer kadınlar gibi zengin olmak için
c. Kaybolduğu için
d. Dolaşmak için

7. Afet kaç yaşındadır?

a. 18’e yeni girmiştir?
b. 21’inden gün alıyordur?
c. 16 yaşındadır
d. 20’yi bitiriyordur.

8. Şapka Duası metninde Nihat nasıl biridir?


a. Yaşlı ve kötü biridir.
b. Yaramaz bir çocuktur
c. 15 yaşında bir delikanlı
d. 7 yaşında bir afacan

9. Bir İstifa metninde öğretmen istifadan sonra hangi mesleğe gidecektir?


a. Polisliğe
b. Doktorluğa
c. Fırıncılığa
d. jandarmaya

10. Rakım Efendi kimdir?


a. 60 yaşlarında birisi
b. Genç bir delikanlı
c. Çok yaşlı bir adam
d. Mahalledeki bakkalın sahibi

Cevap Anahtarı :

1.A      2.D      3.A      4.B      5.C
6.B      7.A      8.D      9.D     10.A

About