Sevim Ak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2021 Çarşamba

thumbnail

Babamın Gözleri Kedi Gözleri (Sevim Ak) Kitabının Konusu, Özeti, Tahlili

 

Kitabın Adı : Babamın Gözleri Kedi Gözleri

Kitabın Yazarı : Sevim Ak

Kitap Hakkında Bilgi :

Bugün annem, ilk kez, ben sormadan, babamdan söz etti. Doğum günümden konuşuyorduk. İki gün sonra doğum günüm. Annem, babamın da doğum günüme gelebileceğinden üstü kapalı söz etti. Nereden biliyor? Demek benden gizli görüşüyorlar. Ben de annemden gizli, babamla mektuplaşıyorum. Ama üçümüz bir araya gelemiyoruz. Tuhaf bir bilmece. Babam doğum günüme gelirse sevinçten çıldırırım. Boynuna sarılır, asla gitmesine izin vermem.

Babamın Gözleri Kedi Gözleri, ilkokula giden bir kız çocuğunun günlüğünden oluşan bir roman. Bir gün yeni bir eve taşınırlar. Küçük kız, her gün, o çok sevdiği babasının eve gelmesini bekler. Baba gelmez. Çünkü, anneyle araları açılmıştır. Yine de babasıyla küçük kız arasında küçük haberleşmeler, kısa mektuplaşmalar olur. Duygu dolu, sevgi dolu bir kitap. Sevim Ak, ülkemizde çocuk kitabı yazan en başarılı yazarlardan biri. Yazdığı birbirinden güzel kitapları ardı ardına yayınlayacağız. Bu kitabı resimleyen Behiç Ak da ülkemizin sayılı çizerlerinden. Üstelik de Sevim Ak'ın kardeşi.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti :

Kitabımız, annesi ile babası ayrılacağı için günlerini babasından ayrı geçirmeye başlayan Ayçiçeği'nin günlüğünden oluşmaktadır. 

Ayçiçeği henüz ne olduğunu anlamadan babasından ayrılmak zorunda kalır. Ayçiçeği bu yüzden kötü günler geçirmektedir. Bu ayrılık ona üzücü olaylarla baş etmeyi ve daha birçok şeyi öğretir.

Ayçiçeği ile annesi başka bir eve taşınırlar tabiiki babası onlarla gelmez. Ayçiçeği bu evlerinin daha geniş, yeni odasının da daha güzel olduğunu düşünürken bir yandan da babasını özler.

Okulların açılmasına az kalmıştır, bunun için annesiyle okul alışverişi yaparlar. Daha sonra yeni mahallesinde ip atlamaya dışarı çıkar. Ama yeni komşuları bu durumdan pek hoşlanmazlar ve oturup gelen geçeni izlemeye başlar. Biraz sonra penceresinin önünde oturan garip bir kadın onu çağırır. Kadının onlarca sorusunu cevaplar, bir yandan da pencerenin iki yanındaki aynalardan kendini görmeye çalışır. Vakit böylece geçerken kadını sever ve ona "Aynalı Kadın" ismini verir.

Bir de apartmanlarında bir kız görür ve onunla tanışıp arkadaş olabileceği için heyecanlanır. Bir yandan da babasının onu aramamasına üzülür.

Okul başlayınca apartmanda gördüğü kızın adının Çağrı olduğunu öğrenir. O gün bir de eski çantasının içini boşaltır. Babasının çokça kullandığı ve "diyot" dediği bir parça düşer çantasından, eskiden hiç önemsemediği o parçayı alarak yastığının altına koyar. Her geçen gün babasını daha çok özler.

Başka bir gün okula giderken yine o kızla ve bir kediyle karşılaşır. Ama ikisiyle de arkadaş olamaz. Yeni mahallelerini pek sevmediğini düşünür.

Eski mahalledeki en iyi arkadaşı Bilge'yi hatırlar. Hem onun hem de babasının kendisini aramadığını düşününce daha çok üzülür. Sevginin ne olduğu hakkında annesiyle konuşurlar.

Gece rüyasında çiçekli bir gemide babasını görür ve çok sevinir. Okul dönüşünde penceresinin önüne koymak için çiçekler alır.

Bir gün okul dönüşünde babasını görmek için eski evlerine gider. Ama babasının yerine yabancı insanlarla karşılaşır. Büyük bir hayal kırıklığıyla eve dönerek babasının nerede olduğunu öğrenmeye çalışır, annesi babasının yolculuğa çıktığını söyler.

Annesine inanmaz ve nerede olursa olsun babasını bulmaya karar verir.

Anneannesi onlara gelince ona babasının kaybolduğunu söyler. Anneannesi babasının kaybolmayacağını söyleyince biraz olsun rahatlar.

Babasını özledikçe onun yaptığı ilginç eşyaları ve başkalarının kullandığı normal eşyaları düşünür. Değişik ve ilgi çekici olmak yerine herkes gibi olmak ister.

Annesi çok istediği masa ve kitaplığı alır. Anneannesi de yakında yine gelmek üzere evine döner.
Bir akşam Çağrı ile annesi onlara gelince Çağrı'yla birlikte bahçeye çıkarlar. Birkaç ateşböceği yakalayıp kavanoza koyarak eve dönerler. Annesi kavanozu açınca ateşböcekleri kavanozdan çıkar. Ayçiçeği de gece yatarken dışarıdaki ateşböceklerini izler.

Okula giderken Serkan'la karşılaşır. Serkan'ın babasının olmadığını bildiği için ona, bunun çok kötü bir şey olup olmadığını sorar. Serkan da babasının yüzünü unutmadığı sürece babasını gerçekten kaybetmemiş olacağını söyler. Okul çıkışında yine konuştuklarında Serkan, babasının her an yanında olduğunu düşündüğünü söyler. Bu fikir Ayçiçeği'nin hoşuna gider ve o da öyle düşünmeye başlar. Bir de odasına babasının fotoğrafını koyar.

Anneannesi yeniden gelir. Yolda Bilge'yle karşılaşır ve çok sevinir. Ertesi gün parka giderek sonbahar yapraklarından cebine doldurur. Eve dönerken babasının arkadaşıyla karşılaşır. Babasının arkadaşı ona babasını gördüğünü ve onu öpmesini istediğini söyler. Ayçiçeği de ondan babasına onu çok sevdiğini söylemesini ister ve babasına vermesi için ona bir yaprak emanet eder.

Pazar günü babasının arkadaşı ona babasından bir zarf getirir. Zarfın içinden çok kısa bir mektup ve babasının yaptığı bir el feneri çıkar. Bunlar sevinmesi için yeter de artar.

Bir gün okulda resim çizerler, Ayçiçeği de resim çizerken kendisine bakan kedinin gözlerini çizer. Öğretmeni Ayçiçeği'nin resmini haftanın resmi seçer. Bu olay Ayçiçeği'ne, babasının gözlerini kedi gözlerine benzettiğini hatırlatır.

Babasının arkadaşı, Ayçiçeği ile babasının özel postacısı gibi olur. Böylece babasına olan özlemi biraz olsun hafifler ve babasını daha yakından tanımaya başlar.

Günler böyle geçerken Ayçiçeği'nin doğum günü gelip çatar. Ayçiçeği'nin uzun süredir beklediği gün, o gün olur. Babası doğum gününe gelir. Böylece bir günden daha az bir süre de olsa babasıyla vakit geçirir. Uzun zaman sonra yeniden bir arada olmalarına çok sevinir.

Günleri, kimi zaman babasının ona doğum günü hediyesi olarak getirdiği kedi ve daha önceden kendisinin aldığı iki balığı ile kimi zamansa arkadaşları ve babasının arkadaşıyla geçer.

Bir gün okuldan geldiğinde babasının evde olduğunu görür. Annesi ile babası ona o gün boşandıklarını söylerler. Artık hafta sonu babasıyla, hafta içi annesiyle kalacağını anlatırlar. Ayçiçeği belki de babasından uzak geçirdiği günler sayesinde bu durumu kolayca kabullenir. Hatta artık babasıyla da kalacağını öğrenince çok sevinir.

4 Ekim 2019 Cuma

thumbnail

Saçlarında Soru İşaretleri (Sevim Ak) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Saçlarında Soru İşaretleri

Kitabın Yazarı : Sevim Ak

Kitap Hakkında Bilgi :

Romanda pek çok anlatıcı var. Önce Mert’in kaybolduğunu öğrenen televizyon muhabiri karşımıza çıkıyor. Sonra Mert’in abisi Atıl, babası Hayri, Şekerci Nedim, bir evsiz, bir müşteri, Mert’in annesi Saime söz alıyor. Romanın ikinci bölümünde ise Mert ve Suso olanları kendi bakış açılarından anlatıyor, giriştikleri macerayı aktarıyor.

Kitabın Özeti :

Şimdi 10 yaşında olan Mert, dört yaşındayken geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu korku duygusunu kaybeder. Normalde onu korkutması gereken şeyler artık korkutmamaktadır. Bu onun özgürlük, keşfetme ve merak duygusunu güçlendirir. Her şeyi anlamak ister, bu yüzden sürekli soru sorar. Zaten saçlarının dalgası bile soru işaretidir. Korku duymayan çocuğunu korumak isteyen annesi, olması gerekenden daha korumacı davranmaktadır. Mert'tin korkusuzluğu sonrası annesine olanlar olur. Annesi korkusuz çocuğu Mert'i koruma içgüdüsüyle kantarın topuzunu kaçırıyor. Böylece Mert kuşatılmış, biçare bir hayat yaşamaya başlar.

Mert'in annesi Saime Mert’i eve kapatıvermiş. Mert'i pencerenin önünde kuşlarla ve kedilerle bakışarak yaşamaya mahkûm etmiş. Mert ancak kırk yılda bir ailece gidilen pikniklerde doğayla buluşabilmiş. O da ne buluşma! Ağaca çıkma, onu yapma, bunu yapma. Korkusuz diye yaşamayacak mı bu çocuk?

Annesi Saime yurtdışına çıkınca Mert biraz serbest kalıyor. Mert, 10 yaşında iken bir gün, ansızın ortadan kayboluyor. Mert'in babası Hayri sattığı ayakkabıların bile ne zaman nerede olduğundan haberdar olmak isteyecek ve bunun için ayakkabılara gizli bir çip takacak kadar kontrol düşkünüdür. Mert'in abisi Atıl gündelik şahsi sorunlarından ötesiyle kafa yormaya hiç niyeti olmayan bir ağabeydir. Babası ve ağabeyi Atıl, panik içindeler. Annesi gelmeden bulunması lazım Mert’in. Hikâyeyi, genç gazeteci anlatıcımızdan dinliyoruz. Mert’i merak edenlerden biri de o. Peşine düşüyor, araştırıyor, bulmaya çalışıyor. Hayri ve Atıl’la sık sık görüşüyor. Onların düşündüklerini doğrudan bize aktarıyor. Böylece herkesi kendi ağzından dinleyip anlıyoruz. Her birinin ağzından dinlediklerimizi bir araya getirince bu kaybolma hikayesinin ardındaki gizemi çözmek mümkün mü? Yoksa seneler önce bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışırken Mert'in fotoğrafını çekmiş gazetecinin yaptığı gibi Mert'in bıraktığı şifreli defteri mi incelemek gerek? Bu sırrı çözmek kimin görevi? Kime daha çok yaraşır bu amaç? Kimin körelmiş ruhunu aydınlatır? Ona kan bağıyla bağlı ama gizli dünyasını dizlerinin dibindeyken bile hissedemeyen aile fertlerini mi işaret eder bu sorular, yoksa yıllar önce onun fotoğrafını çekerken gözlerindeki mavi-beyaz deniz dalgasını fark edip o dalgayı fotoğrafa yansıtabilmek için çocuğun saçında soru işaretini andıran bir lüle oluşturmak gerektiğini anlayacak kadar Mert'le ruh birlikteliği olan gazeteciyi mi?

Pişmanlıklar fayda etmiyor. Mert’in yokluğunu annesi Saime yurtdışından dönünce saklamak imkânsız hale geliyor. Nerede bu çocuk? Şifreli defterinde yazanlar işe yarar mı? Küçük öykülerinde anlattığı gibi çatılarda geziyor olabilir mi? Bizim genç gazeteci Saime’yle de konuşuyor, zamanla anlamaya başlıyor Saime ne yaptığını…Meraktan çatlarken Mert’in defterindeki öyküleri okuyup hayallere dalıyoruz. Çatılarda sekiyoruz, süpürgeyle her şeyi “hüüp” diye çekiyoruz, dev ayakkabılarımızda kedi yavruları besliyoruz.

Kitabın ikinci bölümünde Mert'in ve yol arkadaşı savaş mağduru Suso'nun ağzından dinlediklerimiz hikayenin açık uçlarının kurgusal bir çözümü mü yoksa sorgulayan, meraklı, özgür ruhlu Mert'e gıpta ederek kendi hapsolmuşluğunda ruhsal bir yolculuğa çıkan "Gölgem denetim şefim benim," diyen gazetecinin hem kendi özdenetim mekanizmasından hem de hayatın ona getirdiği sorumluluklarından kurtulmaya, özgürleşmeye öykünmesi mi? Tek başına başlayıp yaşı kadar, yani 10 kişilik bir grupla tamamladığı yolculuğunda geçmişlerini simgeleyen gölgelerinden kurtulan Mert ve onun gibi boğucu yaşamlarından kaçan yoldaşları mı, yoksa 'keşke'leriyle günlerini tüketen, çemberin dışına çıkma ihtimalini Mert'le hatırlayan gazeteci mi? Kuşatılmış hayatlarımız bir çocuğun büyülü kaçış hikayesinin 'büyülü gerçekliği'nde kurtuluş ışığını bulabilir mi dersiniz?

29 Ağustos 2019 Perşembe

thumbnail

Vanilya Kokulu Mektuplar (Sevim Ak) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Vanilya Kokulu Mektuplar

Kitabın Yazarı : Sevim Ak

Kitabın Özeti :

Hikaye eylül ayında başlıyor. Kıymık dedektifliğe meraklı bir çocuktur. Günlerin kısalmasından dolayı gökyüzünde olduğunu düşündüğü terziyi suçlamaktadır. Kıymık anneannesini hiç sevmemektedir. Gecelerin uzun olmasını sevmemesinin nedeni de anneannesiyle fazla vakit geçirecek olmasıymış.

Kıymık 11 yaşındadır. Sınıfındaki en hızlı ve düzgün okuyan çocuktur. Kızıl sarı saçlı, çilli, kısa boylu, okulun borazancıbaşısı, tek çocuk, tek torundur. Annesi ve babası ayrıldığı için ona bir süreliğine anneannesi bakmaktadır. Anneannesi biraz cimriymiş. Aneannesinin adı Körpegül’dür. Annesi gül fidanı ekerken doğduğu için bu adı koymuşlar. 60 yaşına henüz basmamış. Sadece sağlık haberlerini okumak için gazete alıyormuş.

Kıymık bir sabah, gazetede felçli bir adama kitap okuyacak birinin arandığını okuyor. Bu işin tam kendine göre olduğunu düşünüyor. Kazandığı parayla da Baldudak’ı sinemaya götürmeyi planlıyor. Baldudak sınıftaki en güzel kızmış. Sarı dalgalı saçlı, pembe yanaklı, iri mavi gözlü, şişmanca bir kızmış. Sinemayı da çok severmiş.

Kıymık bir gün okul çıkışı ilanda yazan adrese gitmiş. İçeri girdiğinde kafası önüne düşmüş bir adam görmüş. Onun öldürüldüğünü sanıp kaçmaya çalışırken kapı eşiğinde düşmüş. Adam gürültüden uyanıp onunla konuşunca öldürülmediğini, uyuduğunu anlamış. Yaşlı adam kitap okuma işini Kıymık’a vermiş. Kıymık her gün okuldan sonra ona 1 saat kitap okuyacakmış. Yaşlı adamın adı Bay Tırtır’mış. Zayıf, köşeli yüzü, kalın kara çerçeveli gözlüğü, uzun beyaz saçları varmış.

Kıymık kitap okumayı çok seviyormuş. Bay Tırtır kütüphanesinden okumak için istediği kitabı alabileceğini söyleyince Kıymık “Alis Harikalar Ülkesinde” adlı kitabı seçmiş. Bay Tırtır, Kıymık’a bir hafta önce evlenen bir oğlu olduğunu söyler. Oğlu bitişikteki evde oturuyormuş. Bay Tırtır felçliymiş. 4 ay önce felç geçirmiş. Emekli olmadan önce balıkçılık yapıyormuş. Annesi onu denizde doğurmuş. Zamanını balıkçı arkadaşlarıyla konuşarak, balık ağlarını onararak ve şiir yazarak geçiriyormuş. Kıymık, Bay Tırtır’ı karşı balkonlarındaki kanadı kırık saka kuşuna benzetir.

Bay Güleryüz yaklaşık 30 yıldır postacılık yapmaktadır. Kıymık’a 30 yıl önce Paris’ten dedesine atılmış bir mektup getiriyor. Ama Kıymık’ın dedesi 8 yıl önce ölmüş. Bu mektup bir masalmış. Bu masal “Aaa! Kral’a bak!” diye başlıyormuş.

Aaa! Kral’a Bak!

Bolluk içinde yaşayan bir ülkenin bir kralı varmış. Bu kralın çok önemli bir sorunu varmış. Rüya göremiyor ve hayal kuramıyormuş. Bunu bir gün kraliçeye de söylemiş. Ancak kraliçe umursamaz bir tavırla kendisinin de düş göremediğini bunu dert etmemesini söylemiş. Kral bu konuda akıl hocasına da danışmış. O da bütün düşlerini gerçekleştirdiği için düş göremediğini söylemiş. Kral, kraliçeye bir mektup bırakıp hizmetçilerin eski elbiselerini giyip bir gece saraydan çıkmış. Sarayın papağanı da onu izliyormuş. Kral yürüyerek bir çöplüğe varmış. Çöplükte kediler uyuyormuş. Onlarla beraber uyumak istemiş ama başaramamış. Yola devam edince eğlenen bir grup genç görmüş. Oradaki bir kız, şarkıcının düşlerinin prensi olduğunu söylemiş. Yola devam eden kralın önüne hayal ederek rengarenk çiçekleri bir mantara saplayarak ağaç yapan bir çiçekçi çıkmış. Sonra da rüyasında arkadaşının yazdığı mektubu postacının getirmesini bekleyen bir çocuk görmüş. Kral herkesin düş görebildiğini fark etmiş. Bir kahve salonuna girmiş. Oturunca karşıdaki evin bodrumunda bir kızın durmadan yazı yazdığını görmüş. Kahveciye sorunca o kızın hayallerini yazdığını öğrenmiş. hemen kızın evine gitmiş. Kral kızla konuştuktan sonra hediye ettiği kitabı da alıp bir daha ortalarda görünmemiş. Kız ona Leonardo Da Vinci’den de bahsetmiş. Hayal ederek uçuş kanatlarını ilk çizenin o olduğunu söylemiş. Bir gün kral bu kızın kapısının önüne çiçeklerden yapılmış bir kalp bırakmış. Kral yıllar sonra “Sokak Kedileri” ismiyle tanınan bir müzik grubunda saksafon çalıyormuş.

Bu masalı okuduktan sonra Kıymık kralın duvarda belirdiğini görmüş. Kral ona sokak şarkıcısı olduğunu söylemiş. Kıymık’ın anneannesi de bu mektubu okumuş. Okuduktan sonra uyumuş. Uyanınca kendini iyi hissetmeye başlamış. Ağrıları geçmiş. Kendisinin uzun zamandır rüya görmediğini fark etmiş. Kıymık o gün ve dönerken kuruyemişçinin önünde Baldudak ile karşılaşmış. Ona beraber sinemaya gitmeyi teklif etmiş ama kız hiç cevap vermemiş. Kıymık başını belada hissettiğinde çizgi filmdeki bir ayıcıktan öğrendiği “Telefiriş” kelimesini tekrar ede ede eve dönmüş. Döndüğünde anneannesini çok enerjik bulmuş. Anneannesi ona dolabından “Sicu” adlı bir müzik aleti vermiş. Sicu üflemeli bir çalgıymış. Bolivya yerlilerinin kullandığı bir müzik aletiymiş.

Kıymık ertesi sabah mutlu bir şekilde uyanmış. O gün bütün işleri yolunda gitmiş. Baldudak Kıymık’a sinemaya gidebileceklerini söylemiş. Buluşmaya karar vermişler.

O gün Bay Tırtır’ın evine gittiğinde onu yüksek sesle müzik dinleyip şiir yazmaya çalışırken bulmuş. Bay Tırtır en çok rock müzik severmiş. Kıymık Sicuyu Bay Tırtır’a göstermiş. Bay Tırtır sicuyla “Kekliği Düz Ovada Avlarlar” türküsünü çalmış.

Kıymık, Bay Tırtır’a kitap okurken Postacı Güleryüz gelip Bay Tırtır’a bir mektup getirmiş. Bu mektup Kıymık’ın dedesine gelen mektuba benziyormuş. Bu mektubun içinde “Balıkçının Masalı” varmış.

Balıkçının Masalı

Bir deniz kasabasında yaşayan bir balıkçı varmış. Gün ağarmadan balığa çıkar, tuttuğu balıkları öğlene kadar kasaba meydanında satarmış. Çocuklar onu çok severlermiş. “Kertenkelenin Öyküsü”nü anlatmadan yanından ayrılmazlarmış. Balıkçı her akşam karşı kıyıda yaşadığını hayal ettiği sevgilisine mektup yazarmış. İçtiği içkinin şişesine koyar, denize bırakırmış. Bir gün geç kalktığı için o günü kendine tatil etmiş. Tam da bugün balıkçının iskelesine bir tekne yanaşmış. Teknede 3 kadın 2 erkek varmış. Kadınlardan biri balık olup olmadığını sormuş. Balıkçı balık olmadığı için yarın gelmelerini söylemiş. Yarın gelince kadına balıkları vermiş. Balıkçı bu kadından çok hoşlanmış.

Bu sırada karşı kıyıda yaşayan Rina adında bir kız balıkçının gönderdiği mektupları fark etmiş. Onları okumuş ve yazana âşık olduğunu hissetmiş.

Balıkçı iskelesine gelen dalgalı saçlı kadına âşık olduğu için artık mektup yazamaz olmuş. Kasaba merkezine de inmiyormuş. Çünkü dalgalı saçlı kadın tekneyle gelir de balık alır diye bekliyormuş. Tekne üç kez balık aldıktan sonra bir daha ortalıklarda görünmemiş. Balıkçı eski neşesini kaybetmiş.

Mektupların arkası kesilince Rina, karşı kıyıda yaşayan balıkçıyı bulmak için kasabaya gelmiş. Balıkçıyı bulmuş. Ama balıkçı dalgalı saçlı kadına tutkun olduğundan Rina’dan hoşlanmamış. Ona hiç ilgi göstermemiş. Rina yaşadığı yere dönmüş ama yine balıkçıyı özlemiş. Baştan aşağı değişip, güzelleşip balıkçının karşısına çıkmış. Balıkçı onu çok beğenmiş. Keyifli bir gün geçirmişler. Ama kız ertesi gün gelmemiş. Çünkü balıkçının kendisini dalgalı saçlı kadına benzettiği içi ilgi gösterdiğini düşünmüş. Aslında öyle değilmiş. Balıkçı Rina’dan gerçekten hoşlanmış. Rina günlerce gelmeyince balıkçı karşı kıyıya gitmeye karar vermiş. Orada Rina’yı bulmuş ve mutlu bir yaşam sürmüşler.

Kıymık mektubu Bay Tırtır’a okuduktan sonra eve gitmiş. Kıymık’ın anneannesi Körpegül, kumaşlara baskı yapıyor ve onları evlerinin önünde açtığı bir tezgahta satıyormuş.

Bay Tırtır “Balıkçının Masalı”nı dinledikten sonra kendini kötü hissetmiş. Güzel şiir yazamamasını âşık olmamasına bağlamış.

Hafta sonu Baldudak ve Kıymık sinemaya gitmişler. Baldudak sinemaya son anda gelmiş. Film esnasında da sürekli bir şeyler yeyip içmiş. Kıymık’la hiç konuşmamış. Bunun üzerine Kıymık, Bakdudak’tan soğumuş. Artık onu çekici bulmamaya başlamış.

Bir gün Kıymık okuldan dönerken anneannesinin evin önüne tezgah açmadığını görüp ona bir şey olduğunu düşünmüş. Ama anneannesi belediye memurları evin önünde satış yapmasına izin vermediği için tezgah açmadığını söyleyince rahatlamış. Artık Pazar günleri kurulan el işleri pazarına gidip ürünlerini orada satmaya karar vermiş.

Bay Tırtır’ın morali her geçen gün daha da bozuluyormuş. Kıymık’a bunun nedeninin oğlunun sürekli iş değiştirmesi olduğunu söylüyor. Ama aslında gerçek sebep bu değilmiş. Bay Tırtır, son zamanlarda Kıymık’ın kitap okumasına izin vermiyormuş. Verse de dinlemiyormuş. Kıymık bu yüzden işi bırakmayı düşünmeye başlamış. Ancak bir gün Bay Tırtır’ın evine gittiğinde Bay Tırtır’ı çok neşeli buluyor. Çünkü Bay Tırtır’ın oğluna da içinde masal yazan bir mektup gelmiş. Bay Tırtır bu mektubu okuyunca mektup ona doğru yolu göstermiş. Masalın adı “Emanetçi Sava”ymış.

Emanetçi Sava

Sava adlı bir adam varmış. Tiyatrolar Sokağı’nda emanetçiymiş. Bir gözünü çocukken oynadığı bir savaş oyununda kaybetmiş. Babası eski bir müzisyenmiş. Çocuklarının müzisyen olmalarını istemiş ama sadece Sava müziğe ilgi duymuş. Sava her gün dükkandan içeri girecek özel bir müşterinin onun hayatını değiştireceğini hayal ediyormuş. Yıllar sonra Sava kalp spazmı geçirdiği için dükkanını kapamaya karar vermiş. Dükkanında duran emanetleri sahiplerine dağıtmış. Geride sadece bir keman kalmış. Onun sahibini bir türlü bulamamış.

Bir gün bu kente bir orkestra gelmiş. Orkestranın başkemancısı kız kemanını yere düşürüp çatlatmış. Tamir etseler de bundan sonra onunla çalmak istememiş. Sava’da bir keman olduğunu öğrenmiş ve çalınca bu kemanı çok sevmiş. Onu almak istemiş. Sahibi gelirse de bunun yerine kendi çatlak kemanının ona verilmesini istemiş. Sava kızdan hoşlandığı için “Hayır” diyememiş. Kız çok meşhur bir kemancı olmuş. Sürekli Sava’ya mektup göndermiş. Ama bir gün kemanın gerçek sahibi gelmiş. Kemanını geri istemiş. Sava, kızı zor da olsa bulmuş.Kemanı sahibine vermek için Sava’nın yaşadığı kente birlikte dönmüşler. Bu kemanın içinde babasının bıraktığı bir not varmış. Sahibi bu notu okumak için kemanı istiyormuş. Notta: “Bu kemana kim sevgiyle sarılırsa başarılı olur.” türünden bir şeyler yazıyormuş. Sahibi bu yaştan sonra bir kemancı olamayacağını bildiği için kemanı kıza vermiş. Sava da kızın yardımcısı olmuş. Birlikte birçok ülke gezmişler.

Kıymık bu mektupların kimden geldiğini araştırmak istemiş. Mahallede birkaç kişiye daha mektup gönderildiğini fark etmiş. Mektuplar pasta koktuğu için önceleri pastacıdan şüphelenmiş. Ama Postacı Güleryüz bir gün gelip yanındaki yeni postacıyı tanıştırmış. Kendisinin emekli olacağını söylemiş. Mektupları yazanın da kendisi olduğunu itiraf etmiş. Postacı Güleryüz’ün karısı kağıtları ve zarfları vanilya paketlerinin yanına koyduğu için mektuplar pasta kokuyormuş.

Eve gidince anneannesi Kıymık’a “Gülmeyen Kral” masalını anlatmış.

Gülmeyen Kral

Hiç gülmeyen bir kral varmış. Kralı güldürene ömrü boyunca yetecek kadar altın vaad etmişler. Ama kimse kralı güldürmeyi başaramamış. Sonra bir adam gelmiş, kralın eline kırık bir ayna vermiş. Kral aynaya bakınca çok çirkin olduğunu görmüş. Adam, aynaya bakıp gülümserse güzelleşeceğini söylemiş. Kral güldükçe güzelleşmiş. Etrafına da güzellikler yaymış. Ülkedeki herkes mutlu olmuş.

Vanilya Kokulu Mektuplar (Sevim Ak) Kitap sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız....
thumbnail

Vanilya Kokulu Mektuplar (Sevim Ak) Kitap sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı

1. Kıymık gecelerin uzun olmasını niçin sevmiyor?

A) Anneannesiyle fazla vakit geçirecek diye
B) Gündüz oyun oynamaya vakit kalmıyor diye
C) Geceleri uyku tutmuyor diye
D) Geceleri çok sık hasta oluyor diye

2. Aşağıdakilerden hangisi Kıymık’ın özelliklerinden değildir?

A) Çillidir
B) Annesi ve babası ayrıdır
C) Babaannesiyle yaşamaktadır
D) Kısa boyludur

3. Bay Tırtır kütüphaneden istediği kitabı alabileceğini söyleyince Kıymık hangi kitabı alıyor?

A) Kırmızı Başlıklı Kız
B) Alis Harikalar Diyarında
C) Şeker Portakalı
D) La Fontane Masalları

4. Kıymık’ın, Bay Tırtır’ın yanında bulduğu iş nedir?

A) Temizlik yapmak
B) Kütüphaneyi düzenlemek
C) Bay Tırtır’ın günlük ihtiyaçlarını karşılamak
D) Bay Tırtır’a kitap okumak

5. Hikâyede ilk mektup kime geliyor?

A) Kıymık’ın anneannesine
B) Kıymık’ın dedesine
C) Bay Tırtır’a
D) Bay Tırtır’ın oğluna

6. Aşağıdakilerden hangisine mektup gelmemiştir?

A) Bay Tırtır
B) Bay Tırtır’ın oğlu
C) Kıymık
D) Kıymık’ın dedesi

7. Kıymık’ın anneannesinin, evinin önünde bir şeyler satarken bundan vazgeçmesinin nedeni nedir?

A) Zabıtaların uyarması
B) Satacak bir şey kalmaması
C) Mahallelinin şikayet etmesi
D) Kendisinin bunalıma girmesi

8. Bay Tırtır’ın oğluna hangi masal gelmiş?

A) Aaa! Krala Bak!
B) Balıkçının Masalı
C) Emanetçi Sava
D) Gülmeyen Kral

9. Bay Tırtır’ın sağlık sorunu hangisidir?

A) Kör
B) Sağır
C) Felçli
D) Yatalak

10. Hikâyedeki mektupları kim yazmakta ve kim getirmektedir?

A) Postacı Güleryüz yazmakta ve getirmektedir.
B) Kıymık yazmakta Güleryüz getirmektedir.
C) Körpegül yazmakta Kıymık getirmektedir.
D) Bay Tırtır yazmakta Güleryüz getirmektedir.

11. Kıymık, hangi işe merak salmıştır?

A) Ressamlık
B) Öğretmenlik
C) Dedektiflik
D) Müzisyenlik

12. Bayan Körpegül niçin her gün gazete alır?

A) Sağlık haberleri için
B) Spor haberleri için
C) Eğitim haberleri için
D) Kupon biriktirmek için

13. Aşağıdakilerden hangisi Kıymık'ın özelliklerinden değildir?

A) Kızıl sarı saçlı
B) Burnunun üstü çilli
C) Zayıf
D) Uzun boylu

Cevap Anahtarı :

1-A      2-C      3-B      4-D      5-B
6-C      7-A      8-C      9-C      10-A
11-C    12-A   13-D

28 Mayıs 2019 Salı

thumbnail

Domates Saçlı Kız (Sevim Ak) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Yetiştirme yurdunda düzenlenecek kermes için   Yıldız hangi renge boyanmıştı?

A) Pembe
B) Sarı
C) Yeşil
D) Mavi

2. Kermes için güneş neler örmüştü?

A) Patik
B) Bileklik
C) Çorap
D) Kaşkol

3. Yurdun bahçesi 2 apartmanın arasındaydı. Bu iki apartmanın adları nedir?

A) Eray ve Başak
B) Huzur ve Sevgi
C) Tan ve Doğa
D) Doğa ve Asya

4. Güneş'in tezgâhında bir örük kaç kuruş yazıyordu?


A) 30 kuruş
B) 40 kuruş
C) 60 kuruş
D) 50 kuruş

5. Küçük kız ve annesi Güneş'in tezgâhının önündeydi. Küçük kız: "Şey abla, bunu takarsam hasta olmaz mıyım?" diye sordu. Güneş de, niye olasın, olursan da çaresi kolay. Gel kulağına söyleyeyim, dedi. Güneş'in söylediği çare neydi?


A) Kimseyle konuşmadan bilekliği toprağa göm, dedi.
B) Belindeki kuşağı hemen çıkar, bir daha da sarma, dedi.
C) Başındaki bereyi iki gün boyunca hiç çıkarmadan uyu, dedi.
D) Boynundaki atkıyı çıkar ve yıka, sonra tekrar tak, dedi.

6. Yurdun en küçüğü olan Garo kaç yaşındadır?

A) Üç yaşında
B) İki buçuk yaşında
C) Üç buçuk yaşında
D) Dört yaşında

7. Nergis çiçeğinin akşamdan kapanmış yaprakları sabahın ışıklarıyla açmamışsa o gün için ne denilir?

A) Deprem olacak denilir.
B) Kar yağacak denilir.
C) Yağmur yağacak denilir.
D) Evin en küçük çocuğu hasta olacak denilir.

8. Sulak Anne kıza masal anlatmaya başlamıştı. Günlerden bir gün Han'lardan birinin oğlu olmuş. Oğlan elinde ne ile doğmuş?

A) Elinde bir gül ile doğmuş.
B) Elinde bıçakla doğmuş.
C) Elinde tabanca ile doğmuş.
D) Elinde yeşil bir yaprakla doğmuş.

9. Hikâyenin kahramanı kız, "Saadet Abla, anlatsana sen nasıl doğdun? Senin doğmanı bekleyen annen baban var mıydı? Diye sormuştu. Saadet Ablası da, "Ben mi? Ben... ben... Ben şanslı sayılırım. Annemle babamın benden önceki iki çocuğu doğmadan annemin karnında ölmüş. Ben doğunca annem beni .......ile yıkamış." Dedi. Bu cümledeki boşluğa hangi kelime gelmelidir?

A) Gül suyu ile
B) Soğuk su ile
C) Zemzem suyu ile
D) Ilık su ile

10. Aysu'nun arkadaşı Dilek'in dedesine ne isim vermişlerdi?

A) Gül Dede
B) Pamuk Dede
C) Hacı Dede
D) Şeker Dede

Cevap Anahtarı :

1-A      2-B      3-C      4-D      5-A
6-B      7-C      8-D      9-A     10-D

About