Jacques Ranciere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2019 Pazar

thumbnail

Cahil Hoca Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders (Jacques Ranciere) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Cahil Hoca Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders

Kitabın Yazarı : Jacques Ranciere

Kitabın Özeti :

Kitap daha ilk sayfalardan örnek bir olaydan yola çıkarak evrensel eğitimle ilgili önemli bir eleştiri yapıyor. Özgürleştirme ve aptallaştırma kavramlarından yola çıkarak zekaların bir şekilde eşitliğini savunuyor. Yaptığı temel eleştiri şu: Eğer çocuk kitaptaki akıl yürütmeyi anlayamıyorsa, öğreticinin gösterdiği akıl yürütmeyi nasıl anlayacaktır? Ve bu kitaptaki akıl yürütme açıklama ile anlaşılıyorsa bu bir kısır döngüdür ve çocuğa sürekli bir şeylerin açıklanması gerekecektir. Üstelik her açıklama başka bir açıklamayı gerektireceğinden bu iş sonsuza kadar devam edecektir. Öğrenci artık kendi başına öğrenemeyen, öğrenmek için başka bir zekaya ihtiyaç duyan birine dönüşmüştür. Anlaması için kendinden daha çok bilen birilerine ihtiyaç duyacaktır. İşte bu bilgili öğretici ve kendi kendine öğrenemeyen öğrenci arasındaki ilişki aptallaştırmadır. Çünkü birine bir şeyi açıklamak ona kendi başına öğrenemeyeceğini göstermektir. Yazara göre aptallaştırmanın yerini özgürleştirme almalıdır. Bu özgürleştirme işini de ancak cahil bir hoca yapabilir.

Kitabın girişindeki hikayede anlatıldığına göre, bir Fransızca hocası olan ve hiç Felemenkçe bilmeyen bir öğretmenin Hollanda’da hiç Fransızca bilmeyen öğrencilere Fransızca öğretmesi gerekiyor. Birgün kitapçıda Telemak isimli kitabın hem Fransızca hem de Felemenkçe olan bir baskısını buluyor ve çocuklara bunu dağıtıyor. Zaman geçtikçe öğrencilerin, yazarlar kadar iyi Fransızca cümleler kurduğuna tanık oluyor. Evet. Öğrenciler sadece iki kitabı karşılaştırarak Fransızca öğrenmişlerdir ve öğretmenin buna hiçbir katkısı olmamıştır. Kitabın devamında da bu örnek üzerinden gidiliyor. Kitabın iskeleti bu fikir ve olay üzerine kurulu.

Sokratik yöntemi tenkit eden bir yaklaşım bu. Kitapta bunla ilgili şu bölüm var:

“Bilgisini göstermesi aynı zamanda onun kudretsizliğini göstermesi demektir: Köle hiçbir zaman yalnız yürümeyecek tir; dahası, hocanın dersini aydınlatma amacı dışında, kimse ondan yürümesini de istemeyecektir. Sokrates, Menon’un kölesinin şahsında, aslında hep köle kalacak bir köleyi sorguya çekmektedir. Bu nedenle Sokratesçilik aptallaştırmanın kusursuzlaştınlmış bir biçimidir. Her bilgin hoca gibi Sokrates de öğretmek için soru sorar. Oysa bir insanı özgürleştirmek isteyen kişinin ona bilginler gibi de ğil herhangi bir insan gibi soru sorması gerekir, yani öğretmek değil öğrenmek için. Böyle bir şeyi de ancak öğrenciden fazla bilmeyen, ondan önce o yolculuğa çıkmamış olan, cahil hoca yapabilir.

Babamız duasını duymamış, ezberden okuyamayacak çocuk var mıdır? Aranan şey bulunmuştur: Oğluna okumayı öğretmek isteyen yoksul ve cahil baba çaresiz değildir. Çevresinde bu duayı onun için kağıda yazacak iyi niyetli ve okur-yazar biri mutlaka vardır. Bununla birlikte baba veya anne Babamız kelimesini bulmasını isteyerek çocuğunun eğitimine başlayabilir.”

Kitapta halkın aptallaşmasının nedenini, zekasının aşağı olduğunu duyduğu inanç olarak görüyor yazar.

Hatalı gözlem. Herkes içindeki cevherden öylesine emindir ki! Sadece şanssızlık ortaya çıkmasını engellemiştir. Derler ki, Allah herkese akıl dağıtırken, herkes yine kendi aklını beğenip almıştır.

“”Olmaz, yapamam,” der size bilgilenmeye özendirdiğiniz şu cahil, “hepi topu işçiyim ben.” Bu akıl yürütmede bulunan her şeyi doğru anlamak lazım. Evvela “Yapamam” aslında “istemiyorum; niye uğraşayım ki?” demektir. İkincisi: “Yapabilirim tabii, çünkü ben zekiyim, ama işçiyim: Benim gibi insanlar o işi yapamaz, mesela komşum yapamıyor. Ayrıca ne işime yarayacak ki? Sonuçta ben beyinsizlerle çalışıyorum.” Böyle uzar gider eşitsizliğe duyulan inanç.”

Bütün zekaları eşit saymanın olası faydası üzerinde de durmuş yazar:

“Dolayısıyla cahil ve yoksul bir baba çocuklarının öğretimini üstlenebilir. Bu öğretimin ilkesini vermek lazım: Önce bir şey öğrenip her şeyi şu ilkeye göre onunla ilişki/endirrnek gerekir: Bütün zekalar eşittir.”

Son söz: Böyle tek fikre dayalı öneriler tehlikelidir. Özellikle de fikrin faydalı olup olmadığı bilimsel olarak ele alınmamışsa. Yazarın kişinin kendi kendine öğrenmesinin daha faydalı olacağı iddiası kontrole tabi tutulmalıdır. Üstelik tek bir olay üzerinden bunu eğitimin geneline uygulamak saflık olacaktır. Belki kimi durumlarda öğrenciyi kendi başına bırakmak uygundur fakat bu yöntemin işe yaramadığı durumlar da olacaktır. Bu fikrin faydalı olduğu alanlar varsa bile bunlar evrensel eğitim sistemine kaynaştırılamaz mı gerçekten? Kitabı okurken aklıma Hilmi Özkök Paşa’nın “Hayatta en kortuğum şey son anda ortaya çıkan parlak fikirlerdir.” sözü geldi.

Son olarak, Felix Schelling’den bir alıntı.

“Gerçek eğitim eşitsizliği yaratır; bireylerin eşitsizliğini, başarının eşitsizliğini, yeteneğin eşitsizliğini… Dünyada ilerlemenin biricik ölçüsü, sıradan olmak değil eşitsizlik, standardizasyon değil bireysel üstünlüktür.”

About