Kemal Tahir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2024 Çarşamba

thumbnail

Esir Şehrin Mahpusu (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Esir Şehrin Mahpusu

Kitabın Yazarı: Kemal Tahir

Kitabın Hakkında Bilgi:

“Büyük tarih romanları, bizi milletimizin ve toplumumuzun gelişmesindeki belli çatışma çağlarının doğrularında ve gerçeklerinde yeniden yaşatma gücünü taşıyan eserlerdir.”

İnsanın esareti ve toplumun esareti birbiriyle bağlantılı, birbirinin sebep ve sonucu sayılan haller midir?

“Esir Şehir” üçlemesinde Kemal Tahir, kurucu unsur olarak tarihî malzemeleri ve insan doğasına dair şaşırtıcı doğruluktaki gözlemlerini kullanır. Tarih nehrinin yoğun, hareketli ve gerilimi yüksek sularında yol alırken bireysel gerçekliği toplumsal gerçekliğe feda etmeksizin gündelik hayatın temel dinamiklerini soyutlar. Bu soyutlama, onu sıradan insanın ya da kahramanın, bir mahpusun ya da kent soylu asilzadenin ahlaki sefalet ve asalete aynı mesafede durduğu tedirgin edici bir ara yere sıçratır.

“Esir Şehir” üçlemesinin ikinci kitabı Esir Şehrin Mahpusu, Kemal Tahir’in “dar yer” dediği hapishanede geçer. İşgal altındaki şehrin mahpusları; esaretin bütün eziciliğini yaşamış, hürriyet duygusuyla kalbi burulan bu insanlar, dışarıdaki işgal ve esaret atmosferini anlamak için adeta birer laboratuvar görevi görürler.

Tanıtım Bülteninden
   
Kitabın Konusu: 

Esir Şehrin İnsanları adlı ilk kitabın devamı niteliğinde olan roman, başkahramanı Kamil Bey İstanbul’a geldikten sonra yaşadığı ruhsal, düşünsel değişimleri ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın insanlar üzerindeki etkisini anlatır. 

Kitabın Özeti:

Kamil Bey, İstanbul'da Bekir Ağa Koğuşunda kalmaktadır. Kamil bey, bir bayram günü Sultanahmet’teki gözaltı merkezine gönderilir. Gözaltı merkezinde cinayet, bıçaklama, kumar ve uyuşturucu gibi suçları olan insanlarla bir arada  yaşamaya başlar. 

Kamil Bey, gözaltı merkezinin ikinci bölümünde kalmaktadır. Kamil Bey, kaldığı yeni yerinine alışamayacağını düşünmektedir. Zekeriya Hoca, Kamil bey ile ilgilenmeye başlar. Zekeriya Hoca’nın desteğiyle hayatta kalmaya çalışır. İkinci bölümünde arabacı Osman Ağa da yardım etmektedir. 

Osman Ağa’nın yaptığı yardımın bir sahtekarlık olduğu bayramı kutlamak için geçen üç günün sonunda ortaya çıkar. Osman Ağa, bir gün önce Kamil Bey’in kendisine ödünç verdiği parayla kumar oynar. Osman Ağa, Kamil Bey’e bu paranın bir daha asla geri ödenmeyeceğini belirterek bu paranın borç değil ortaklık olduğunu söyler. Osman Ağa, kendisinin bugüne kadar yaptığı yardımların karşılıklı olduğunu söyler ve Kamil Bey’den para ister.

Hiç parası kalmayan Kamil Bey, Osman Ağa'ya bu parayı babasından kalan saati ile öder. Kamil Bey, kendisine umut veren birkaç kişiden biri olan Fatma Hanım’ın getirdiği kurabiyeler çalınınca sinirlenir. Osman Ağa da dahil olmak üzere birçok kişiyi koğuşta toplar. 

Kamil Bey, bu olaydan sonra Milli Mücadele’yi desteklediğini ve bir paşa oğlu olduğunu söyler. Sonrasında Kamil Bey başka bir şubeye götürülür. Burada kendisine benzer bir adam olan Binbaşı Arif Bey’in yanında kalmaya başlar. 

Müdirenin saygılı tavrı ve onu koruyan nüfuzlu kişilerin varlığıyla daha rahat koşullarda yaşamaya başlayan Kamil Bey'i eşi Nermin de ziyarete başlar. Ancak Nermin ailesinin de etkisiyle Milli Mücadele’ye karşı çıkmaya devam etmektedir. Bu durum Kamil Bey ileNermin'in arasının açılmasına neden olur. 

Anadolu’da savaşın kötü gittiği ve Yunanlıların yakında savaşı kazanıp İstanbul’a bile asker göndereceği söylentileri yayılmaktadır. Gözaltı merkezinde İstanbul’dan Milli Mücadele’ye destek veren herkesin öldürüleceği söylentileri yayılmaktadır. Kamil Bey, bu söylentilere karşı silahlı  mücadeleye hazırlanırken eşi Nermin’in Fransa’nın resmi tatili olan 14 Temmuz’da baloya gittiğini ve eve sabah döndüğünü öğrenir. Bunun üzerine Kamil Bey’in eşi Nermin'e boşanma mektubu yazar.

5 Nisan 2020 Pazar

thumbnail

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Cumhuriyet Dönemi Sanatçıları 3, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra

CUMHURİYET DÖNEMİ SANATÇILARI

17- AHMET HAMDİ TANPINAR (1901 - 1962)

* Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'in talebesi ve dostu olmuş, Batı edebiyatından Paul Valery ile Marcel Proust'u kendisine üstat olarak seçmiştir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer verirler. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi "güzel sanat"tır. Onlardan farkı, boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan çok daha zengin olan dili kullanmasıdır.
* Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerde göstermiştir. İlk şiiri 1920’ de yayımlanmıştı. Geniş okuyucu kitlesi onu umumiyetle lise kitaplarına ve antolojilere giren "Bursa'da Zaman" şiiri ile tanır. Altmış kadar şiirinden ancak otuz yedisi ile tek şiir kitabını ölümüne yakın çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri
adıyla genişletilmiş olarak 1976). Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikâye ve romanlarında da, başta zaten tema’sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.
* Çeşitli baskıları olan eserleri Dergâh Yayınları’nda toplanmaktadır. Enis Batur, 1992 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’dan “Seçmeler” adlı bir kitap hazırladı. Yazar ile ilgili yayınlanmış en son eser 2007 yılının sonunda çıkan "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa"dır. Eser Tanpınar'ın 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlardan oluşmaktadır.

Yapıtları:
Şiir
* Şiirler
Öykü
* Abdullah Efendinin Rüyaları
* Yaz Yağmuru,
* Hikâyeler,
Roman
* Huzur, 1949;
* Saatleri Ayarlama Enstitüsü,
* Sahnenin Dışındakiler,
* Mahur Beste,
* Aydaki Kadın
Deneme
* Beş Şehir, 1946;
* Yahya Kemal,
* Edebiyat Üzerine Makaleler, (1969)
* Yaşadığım Gibi,
Monografi
* XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

18- KEMAL TAHİR (1910 - 1973)

* İstanbul’a döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul temsilciliğini görevinde bulundu. "Körduman", "Bedri Eser", "Samim Aşkın", "F. M. İkinci", "Nurettin Demir", "Ali Gıcırlı" gibi takma isimlerle gazetelere tefrika aşk ve macera romanları, senaryolar yazdı. Fransızca çeviriler yaptı. 6-7 Eylül olayları sırasında tekrar gözaltına alındı. Harbiye Cezaevi’nde 6 ay yattı. Çıktıktan sonra 14 ay kadar Aziz Nesin'le birlikte kurdukları Düşün Yayınevi’ni yönetti. Edebiyata şiirle başladı. İlk şiirleri 1931'de "İçtihad" dergisinde yayınlandı. Yeni Kültür, arkadaşlarıyla birlikte kurdukları "Geçit", Var, Ses dergilerinde şiirleri çıktı. İlk önemli eseri olan 4 bölümlük "Göl İnsanları" uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, 1955'te basıldı. Yine 1955'te basılan "Sağırdere" romanıyla adını duyurdu. İstanbul'u bir çerçeve gibi alıp Türklerin Osmanlılıktan Cumhuriyet'e geçişini incelediği "şehir romanları" dizisinin ilk kitabı "Esir Şehrin İnsanları" 1956'da yayınlandı. Bu kitapta Mütareke dönemi İstanbul'unu anlattı. Dizinin diğer kitabı olan "Esir Şehrin Mahpusu" 1961'de, "Hür Şehrin İnsanları" 1976'da basıldı.
* İlk kitaplarında daha çok köy ve köylü sorunlarına eğildi. Daha sonra Türk tarihinin ve özellikle yakın tarihin olaylarını ele aldı. "Devlet Ana"da, kuruluş sürecindeki Osmanlı toplumu ve yönetim sistemini, "Kurt Kanunu"n da Atatürk'e karşı düzenlenmek istenen İzmir suikastını, "Rahmet Yolları Kesti" ve "Yedi Çınar Yaylası"nda ağalık kurumu ve eşkıyalık olgusunu inceledi. "Yorgun Savaşçı"da Anadolu'daki başsız, öndersiz ulusal güçlerin birleşip Ulusal Kurtuluş Savaşı'na başlamasına kadar geçen dönemi anlattı. "Bozkırdaki Çekirdek"te de köy enstitüleri üzerinde durdu,
* Osmanlı - Türk toplumunun kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle Batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir. Bu ana fikir çerçevesinde "Devlet Ana"da Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Diğer romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalıştı.
* Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı. En üretken romancılarımızdan biri oldu.

Yapıtları:
Roman:
* Sağırdere (1955)
* Esir Şehrin İnsanları (1956)
* Körduman (1957)
* Rahmet Yolları Kesti (1957)
* Yedi Çınar Yaylası (1958)
* Köyün Kamburu (1959)
* Esir Şehrin Mahpusu (1961)
* Bozkırdaki Çekirdek (1962) * Kelleci Memet (1962)
* Yorgun Savaşçı (1965)
* Devlet Ana (1967)
* Kurt Kanunu (1969)
* Büyük Mal (1970)
* Yol Ayrımı (1971)
* Namusçular (1974)
* Karılar Koğuşu (1974)
* Hür Şehrin İnsanları (1976)
* Damağacı (1977)
* Bir Mülkiyet Kalesi (1977)
Öykü:
* Göl İnsanları (1955)
Notlar:
* Kemal Tahir’in Notları
Mektup:
* Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar (1979)

19- TARIK BUĞRA (1918 – 1994)

* Roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı.
* Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve "Yalnızların Romanı"nı askerliği sırasında yazmıştı. 1940’da tamamladığı roman, 1948’de Çınaraltı dergisinde tefrika edilmişti. Ama adı, bir iddia üzerine üç saatte yazdığı “Oğlumuz” adlı hikâyesinin 1948’de Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı yarışmada ikincilik kazanmasıyla duyuldu. 1949’da yayımladığı ilk hikâye kitabı Oğlumuz’u, 1952’de Yarın Diye Bir Şey Yoktur, 1954’te İki Uyku Arasında, 1964’te Hikâyeler izledi.
* Kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. 1955’te çıkan "Siyah Kehribar"la romana geçti.
* Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967’de Küçük Ağa Ankara’da adıyla yayımladı. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da Cumhuriyet’in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi.
* Ortaoyuncusu “Komik-i Şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı İbiş’in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü,
* Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık’la (1985) Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı,
* Yağmur Beklerken’le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü aldı. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını aldı.
* Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Yapıtları:
Hikâye:
* Oğlumuz (1949)
* Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
* İki Uyku Arasında (1954)
* Hikâyeler (1964, yeni ilavelerle 1969)
Tiyatro:
* Ayakta Durmak İstiyorum
* Akümülatörlü Radyo
* Yüzlerce Çiçek Birden Açtı (1979)
Gezi Yazıları:
* Gagaringrad (Moskova Notları) (1962)
Fıkra ve Deneme:
* Gençlik Türküsü (1964)
* Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
* Politika Dışı (1992).
Roman:
* Siyah Kehribar (1955)
* Küçük Ağa (1964)
* Küçük Ağa Ankarada (1966)
* İbişin Rüyası (1970)
* Firavun İmanı (1976)
* Gençliğim Eyvah (1979)
* Dönemeçte (1980)
* Yalnızlar (1981)
* Yağmur Beklerken (1981)
* Osmancık (1983).
Senaryo ve oyunu:
* Sıfırdan Doruğa - Patron (1994).

20- YAŞAR KEMAL (1922-...)

* Kullandığı sade Türkçe ile Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli romancılardandır. Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli'dir.
* O dönemde şiirleri Adana Halkevi'nin yayını olan "Görüşler Dergisi"nde yayımlandı. Ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kalarak ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Bu arada "Ülke", "Kovan", "Millet", "Beşpınar" dergilerinde şiirleri görüldü.
* 1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi.
* Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde Orhan Kemal’le tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet” 1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de askerliğini yaparken yazdı.
* 1951 yılında İstanbul'a yerleşerek, Cumhuriyet Gazetesi' nde fıkra ile röportaj yazarlığı yapmaya başladı. "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" başlıklı röportajıyla Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı kazandı. O yıllarda öyküleriyle de ilgi çeken sanatçının 1952 yılında "Sarı Sıcak" adlı öykü kitabı yayımlandı. İlk romanı "İnce Memed" 1955 yılında çıktı. 1955 - 1984 yılları
arasında öykü, roman, röportaj ile makalelerinden oluşan 33 kitabı yayımlandı.
* Yaşar Kemal, ilk romanı "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı'nı kazandı. 1974 yılında "Demirciler Çarşısı Cinayeti" adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü'nü aldı. "Yer Demir Gök Bakır" Fransa'da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. "Binboğalar Efsanesi" 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı. 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü' ne değer görülen Yaşar Kemal, 1984 yılında Fransa' nın Légion D'Honneur nişanını aldı.
* Yapıtlarında Torosları, Çukurova'yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu ortaya koyan yazarın betimlemeleri yapıtlarının en önemli özelliğidir. Bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç doğa koşullarındaki savaşımını insan - doğa - çevre ilişkisi içerisinde ele aldı; giderek uzun öykülere yöneldi.
* 39 dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yere sahiptir.

ESERLERİ:
ROMAN:
* Teneke (1955 - 1987)
* Beyaz Mendil (1955)
* İnce Memed I (1955 - 1989)
* Namus Düşmanı (1957)
* Ala Geyik (1959)
* Ölüm Tarlası (1966)
* İnce Memed II (1969 - 1988)
* Yılanı Öldürseler (1981)
* İnce Memed III (1984 - 1988)
* İnce Memed IV (1987/1989)
* Ortadirek (1960 - 1989)
* Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974 - 1990)
* Yumurcuk Kuşu (Kimsecik I, 1980 - 1988)
* Kale Kapısı (Kimsecik II, 1985 - 1987)
* Yer Demir Gök Bakır (1963 - 1990)
* Üç Anadolu Efsanesi (1967 - 1987)
* Ölmez Otu (1968 - 1988)
* Ağrı Dağı Efsanesi (1970 - 1990)
* Çakırcalı Efe (1972 - 1986)
* Yusufçuk Yusuf (1975 - 1990)
* Al Gözüm Seyreyle Salih (1976 - 1990)
* Kuşlar da Gitti (1978 - 1990)
* Deniz Küstü (1978 - 1990)
* Hüyükteki Nar Ağacı (1982 - 1990)
ÖYKÜ:
* Sarı Sıcak (1952 - 1987)
RÖPORTAJ:
* Yanan Ormanlarda Elli Gün (1955)
* Çukurova Yana Yana (1955)
* Peri Bacaları (1957 - 1985)
* Bir Bulut Kaynıyor (1974 - 1989)
* Allahın Askerleri (1978 - 1987)

4 Aralık 2019 Çarşamba

thumbnail

Kurt Kanunu (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kurt Kanunu

Kitabın Yazarı : Kemal Tahir

Kitap Hakkında Bilgi :

"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor.

Esir Şehir Üçlemesi'nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı'nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri -hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek- ustalıkla betimliyor.

1926’da Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması planlanan suikast girişiminin arka planını konu alır. Romanın adı, ”Kurtlukta düşeni yemek kanundur.” sözünden gelir. Eser “Kanlı Tuzak”, “Sürek Avı” ve “İnsanlık Sorunu” başlıklı üç bölümden oluşur.

Kitabın Özeti :

Birinci Bölüm: Kanlı Tuzak

İttihat ve Terakki Partisi’nin üyelerinden Abdülkerim arkadaşları Laz İsmail, Ziya Hurşid ve Baytar Rasim cumhurbaşkanı Sarı Paşa’ya suikast planlamışlardı. Bunun sonucunda cumhuriyetten ve Mustafa Kemal’den kurtulacaklarını düşünüyorlardı. Bu planı yürürlüğe koymak için Laz İsmail ve Ziya Hurşid, Gülcemal vapuruyla İzmir’e gideceklerdir. Gazetelerden Mustafa Kemal’in nerede olduğunu takip etmişler ve İzmir’de olacağı kesinleşince hemen yola koyulmuşlardır.

Abdülkerim her şeyin çok iyiye gideceğine inanırken yarınki gazetede Gazi Paşa hakkında bir haber görememiş, İzmir’de bulunduğuna dair de bir iz bulamamıştı. İlk başta çok paniklemeyen Abdülkerim, Baytar Rasim’in Ziya Hurşit’in İstiklal Mahkemesi reisinden üç bin lira aldığını öğrenmişti. Ayrıca Ziya Hurşit’i ikna edebilmek için Baytar Rasim ve Şükrü beyin yazılı bir kağıt imzaladıklarını ve bu işte Kara Kemal beyin hiç haberi olmamasına rağmen onunda bu işte olduğunu söyleyerek ikna ettiklerini anlattı. Bunları duyan Abdülkerim olayda bir iş olduğunu anladı ve çok sevdiği Kara Kemal Bey’i bu işten nasıl uzaklaştırabileceğini düşündü.

İkinci Bölüm: Sürek Avı

Abdülkerim, eski İttihat ve Terakki komitacılarından olan arkadaşı Kara Kemal’i Cerrahpaşa’daki evinde bulur. Abdülkerim, Kara Kemal Bey’i odasında nargile içerken buldu. Kara Kemal’in suikast planından haberi yoktur. Abdülkerim konuya nerden gireceğini bilemediği için anlamsız şeyler söylemeye başladı. Kemal Bey de durumda bir terslik olduğunu anlayınca Abdülkerim olayı en baştan anlattı. Sadece Kemal Bey’in isminin de verildiğini söylemeyecekti. Abdülkerim ısrarla kaçması gerektiklerini söylüyordu. Çok fazla ısrar edince Kemal Bey kaçmayı kabul etti.

Abdülkerim’in tanıdığı paşa kızı Semra Hanım’ın konağında gizlenip haberleri takip ederler. Polisin kendilerini aradığı öğrenince deniz yolu ile yurt dışına kaçmanın bir yolunu bulmaya çalışırlar. Birkaç gün içinde suikast haberi gazetelere yayılmış ve Ziya Hurşid her şeyi itiraf etmişti. Suikastte adı geçen herkes yakalanmış sadece Kemal Bey ve Abdülkerim kalmışlardı. Daha güvenli bir yer olduğu düşüncesiyle Semra Hanım’ın Belgrad Ormanı’ndaki çiftliğine geçen iki kaçağın başına ödül konmuştur.

Üçüncü Bölüm: İnsanlık Sorunu

Kendilerini tanınmayacak kılığa soktular. Böylece bir süre gizlenmişlerdi. Fakat fotoğrafları herkese dağıtıldığından onların olduğu köylülerce anlaşıldı ve baskın yapılacağı ortaya çıktı. Bunu öğrenen Abdülkerim ve Kemal Bey farklı yerlere kaçtılar. Abdülkerim bir kadının yanına sığındı. Kemal Bey çocukluk arkadaşı Emin Bey’in İstanbul’da Aksaray’daki evine bitkin halde gelir. Takrir-i Sükun Kanunu’na ve İstiklal mahkemelerinin adaletsiz yargılamalarına karşı olan Kara Kemal, ülkeye hürriyet gelmediğini düşünmektedir. Bu arada kendisi de İstiklal Mahkemesi’nde İzmir suikast girişimi nedeniyle gıyaben yargılanmış ve hakkında idam kararı çıkarılmıştır. İngiliz veya Alman elçiliklerine sığınarak yurt dışına kaçmak istese de yeri bulunur.

Emin Bey siyasetten uzun zaman önce uzaklaşmış ve tarafsız biriydi. Kemal Bey’i çok sevdiği için saklanmasına yardımcı oldu. Fakat bir gece eve baskın yapıldı. Polislerin eve girdiği sırada Kemal Bey kendisini vurarak intihar etti. Emin Bey ise İstiklal Mahkemesi tarafından yargılandıktan sonra serbest bırakıldı. Fakat hiçbir zaman eski sakin hayatına geri dönemedi. Ancak Emin Bey, Kara Kemal’i kurtaramadığı için çok üzgündür. Bir gece yarısı diğer kaçak Abdülkerim de Emin Bey’in evinin kapısını çalar. Emin Bey’in kardeşi Perihan, onu içeri almaz. Emin Bey durumu öğrenince Abdülkerim’i İstanbul sokaklarında arar ancak bulamaz.

24 Ağustos 2019 Cumartesi

thumbnail

Devlet Ana (KemalTahir) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Devlet Ana

Kitabın Yazarı : Kemal Tahir

Kitap Hakkında Bilgi :

Devlet Ana romanı 1967 yılında yayımlanmıştır. Söğüt kasabasına yerleşen küçük bir göçebe aşireti durumundaki Türkmenlerin çevresindeki düşmanlarla mücadele edip yeni yerler fethederek Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu gerçekleştirmesini anlatır. Olaylar 13. yüzyılın sonlarıyla 14. yüzyılın başlarında geçer. Bizanslıların ve Moğolların saldırgan tutumlarına karşı Osman Bey, fethettiği topraklardaki insanlara hiçbir baskı uygulamaz, sevgi, adalet ve hoşgörü ile hükmeder.

Kemal Tahir bu romanında, Türkiye’de çökmüş bir imparatorluğun yarattığı aşağılık duygusunu silmek ve Osmanlı insan tipini, onun erdemlerini, devlet kurma yeteneğini anlatmaktadır. Devlet Ana, Osmanlı kurulmadan önceki Anadolu'nun görünümünü, Anadolu insanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır.

Kitap 1968 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazanmıştır.

Kitabın Özeti :

Tarih 1290'lı yıllar. Mavro, kız kardeşi Liya ile, Ertuğrul Bey’in himayesinde bulunan Karacahisar topraklarında Issızhan adı verilen bir yolcu hanında yaşamaktadır. Kıbrıs Sen-Jean şövalyelerinden Notus Gladyus ve Uranha hana gelirler. Mavro silahlara ve silah kullanmaya aşırı derecede ilgili bir gençtir. Şövalye Notus Gladyus, Mavro’nun bu zaafından faydalanır, kendisini usta bir şövalye yapacağını söyler. Şövalye son derece kaba ve terbiyesiz biridir. Mavro’nun ablası Liya’ya sarkıntılık eder, onu zorla elde etmeye çalışır. Fakat bu emeline ulaşamaz. Liya, yastığın altından aldığı hançerin zehirli olduğunu söyleyerek şövalyeyi odasından çıkarmayı başarır.

Şövalye Notus Gladyus, Uranha ve Keşiş Benito bataklığı geçerek Ertuğrul Bey’in at eğitimcisi Demircan’ın çadırının bulunduğu yere gelirler. Bu sırada Demircan ile Liya sevişmektedir. Şövalye daha önce Liya’nın kendisini reddetmiş olmasını gururuna yediremez, bunun ezikliğiyle yayını gerer, çıplak olan Demircan’ı sırtından vurur. Liya ilişkinin vermiş olduğu sarhoşlukla üzerine yığılan Demircan’ın öldüğünü ilk anda anlamaz. Şövalye Notus Gladyus, kendinden geçmiş bir halde yatan Liya’ya tecavüz eder, bu sırada Uranha da sarığıyla kızın yüzünü örter bağırmasını önlemek için. Ayrıca arkadaşının yaptığı pisliği görmek istemediğinden gözlerini kapatır. Şövalye eliyle kızın boğazını var gücüyle sıkar, onu öldürür. Çayırda gezeleyen değerli savaş atlarını alırlar. Kızın ölüsünü Türkmen kilimine sarıp iki yanını Türkmen sarığıyla bağlarlar. Cesedi ata yükleyerek bataklığa atarlar.

Orhan Bey ile Kerim Çelebi, Demircan’ın çıplak cesedini görürler, büyük bir panik ve şaşkınlık yaşarlar. Köylüler cesedi bu halde görmesin diye hemen giydirirler. Orhan Bey, “baskın var” işareti veren davulu vurmaya başlar.

Kara Osman Bey’in at eğitimcisini öldürmek, savaş atlarını sürüp götürmek düpedüz meydan okumaktır. Usta bir izci olan Pop Markos, toprağın üzerindeki izlerden hareketle Demircan’ı öldürenlerin iki kişi olduğunu söyler. Orhan Bey, Liya’nın da başına kötü şeylerin geldiğini düşünür. Pop Markos, Orhan Bey, Kerim, Demircan’ın yardımcısı Ermeni Toros katillerin peşine düşerler. İzler Karacahisar toprağına kadar gelir. Orhan Bey dedesinin sözlerini hatırlayarak kimsenin izinsiz sınırı aşmamasını ister. Bundan sonrasına Ertuğrul Bey’in karışacağını söyler.

Bacıbey, Söğüt kadınlarının başkanıdır. Oldukça sert bir mizaca sahiptir. Uzun boylu ve geniş gövdelidir. Ok atmada ve kılıç kullanmada erkek savaşçılardan geri kalmaz. Son derece korkusuz biridir. Kerim, silah ustası Kaplan Çavuş’un kızı Aslıhan’ı sevmektedir. Kerim, mollalığa heves edince Aslıhan buna üzülür. İnatçı bir kız olan Aslıhan “Savaşçı olmayana varmam!” diye söz vermiştir.

Orhan Bey, babası Osman Bey’e Demircan’ın sırtından bir okla kalleşçe vurulduğunu söyler. Dedesinin “Beylerden gerçek saklanmaz.” öğüdünü hatırlayarak cesedin çıplak olduğunu belirtir. Ertuğrul Bey, oğlu Osman Bey’e sakin olmasını, barışı bozmak isteyenlerin olabileceğini bu nedenle dostu düşmanı net olarak bilmeden savaş açmanın doğru olmayacağını söyler.

Cavlakların delibaşısı Adem ejderhası, Kaplan Çavuş’un kızı Aslıhan’ı çeşme başında sıkıştırır. Bu sırada Kerim gelir. Adem ejderhası Kerim’e saldırır. Kerim, kırbacıyla adamı bir güzel döver.

Söğüt bacılarının beyi Devlet Hatun, oğullarına hem bilek hem de yürek gücüyle babasızlığın boyun büküklüğünü hiç duyurmamıştır. Oğlu Kerim’in de babası gibi usta bir savaşçı olmasını ister. Oğlunu mollalıktan vazgeçirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Oğlu Kerim’in kitaplarını yakar. Eline kırbacı alır “Bugünden tezi yok bırakacaksın mollalığı, ağanın kılıcını takacaksın omzuna. Artık Kerim Çelebi değil, Kerimcan’sın.” der. Kerim annesinin isteğini kabul etmez. Bunun üzerine Bacıbey elindeki kırbaçla Kerim’i bir güzel döver. Eli yüzü kan içinde kala Kerim annesinin isteğini kabul eder. Üstündeki cübbeyi çıkarır, Demircan’ın savaş elbiselerini giyer, silahlarını kuşanır.

Halk meydana toplanmıştır. Dündar Alp ve Daskalos Derviş halkı galeyana getirmeye çalışırlar. Acılar içinde ağıt yakan Bacıbey’i de arkalarına alırlar. Bu sırada Ertuğrul Bey ölür. Akçakoca, topluluğa Ertuğrul Bey’in vasiyetini bildirir; sakin olmaları gerektiğini, akıllıya saldırmanın zararlı sonuçları olacağını söyler. Akçakoca hemen bey seçiminin yapılmasını söyler. Bey olarak Osman Bey seçilir.

Osman Bey, Şeyh Edebali’nin kızı Bala Hatun’u sevmektedir. Üç yıl önce, Balkız henüz on dört yaşındayken konuşmuş, kızın evlenmeye razı olduğunu anlayınca onu istetmiştir. Ertuğrul Bey’den habersiz yapılan bu istemeyi Şeyh Edebali uygun görmediği için kabul etmemiştir. Babasının ölümünden sonra Osman Bey, Edebali’nin yanına gider. Şeyh Edebali, karşısına babasının ölümüyle sorumluluk altında iki büklüm olmuş bir delikanlı beklerken, Osman Bey’in cesur konuşmalarını duyunca şaşırır. Babasının vasiyetlerini bildirdikten sonra oradan ayrılır.

Daskalos Derviş, halkı Demircan’ın intikamı için savaş yapılması konusunda kışkırtır. Bacıbey de savaştan yanadır. Osman Bey dostun düşmanın iyice bilinmediği bir durumda savaş yapmanın doğru olmayacağını; bebelerin, yaşlıları, sakatların düşünülmesi gerektiğini söyler.

Filatyos yanındaki savaşçılarla meydana gelir ve ortaya bir Türkmen sarığını fırlatır. Kerim, sarığı hemen tanır. “Bu sarık Demircan ağabeyimindi.” der. Filatyos, Liya’nın önce ırzına geçilip sonra da boğularak öldürüldüğünü söyler. Katilin Demircan olduğunu zanneden Filatyos, Osman Bey’den açıklama bekler. Osman Bey, Demircan’ın da bir Karacahisar okuyla sırtından vurularak öldürüldüğünü söyler. Tüm bunların iki tarafı birbirine düşürmek için yapılmış haince bir plan olduğu anlaşılır. Filatyos geri döner. Karacahisar’a savaş açılması için halkı kışkırtan Daskalos Derviş’in dili utancından dişine kilitlenir.

Kaplan Çavuş, Mavro ile Kerim’e ok atma ve kılıç tutma dersleri verir. Omzunda sazı ile Yunus Emre gelir. Kaplan Çavuş uzun süre görmediği çocukluk arkadaşını görünce çok sevinir. Sohbet etmeye başlarlar. Yunus Emre onlara gördüğü hayırlı rüyayı anlatır: “İtburnu’nda, Şeyh Edebali Efendi’mizin mübarek katında, hayırlı perşembeyi hayırlı cumaya bağlayan gece, bir düş gördüm. Şeyh Edebali Efendi’mizin mübarek kucaklarında bir ay doğdu, parıltısı karanlığı çalkaladı çıktı, yükseldi, orak biçimindeyken dola dola sini değirmesine döndü. Dünyayı nura boğdu. Öyle ki, gözler kamaşıp bakmaya güç yetisi kalmadı. Baktım ki, sizin Osman Bey’iniz de iki dizi üstünde sağ yanındadır ve de tesbihe girmiştir. Gökleri bezeyen ay inip geldi, göğsüne yaslandı, gövdesine karıştı. Aman nedir, ne hikmettir? Dememize kalmadı, ayın gömüldüğü yerde bir fidan belirdi, yeşerip büyüdü, göklere dal budak saldı…” Yunus Emre, gördüğü bu rüyayı Şeyh Edebali’ye de anlatır. Edebali, bunun bir Tanrı işareti olduğunu söyleyerek , “Osman Bey, kızımı istesin, bundan böyle veririm.” der. Kaplan Çavuş, müjdeli haberi vermesi için Kerim’i gönderir. Osman Bey, müjdeli haberi alınca çok sevinir, ikinci kez Ali Şar Bey’i dünürcü gönderir.

Ali Şar Bey, Osman Bey adına gittiği Şeyh Edebali’den Balkız’ı kendine ister. Para, hediye, mal mülk teklif eder. Fakat Edebali kızını vermez. Osman Bey’in bu olanlardan haberi yoktur, çünkü Ali Şar Bey, Şeyh Edebali’den kızını Osman Bey için istediğini, fakat cevabının yine olumsuz olduğunu söylemiştir. Kadınlara aşırı derecede düşkün olan Ali Şar Bey, Hop Hop Kadı’nın da şişirmesiyle Balkız’ı kaçırmaya karar verir. Kahyası Pervane Subaşı’yı kaçırma işinde yardımcı olması için Çudaroğlu’nu iknaya gönderir. Çudaroğlu işin tehlikeli olduğunu öne sürerek alacağı paranın miktarını yükseltmek ister. Çudaroğlu, Notus Gladyus ve Uranha ile birlikte Ali Şar Bey’in yanına gelip pazarlık ederler. Beş yüz altına anlaşırlar. Şeyh Edebali’nin kızı Balkız’ı kaçırmaya çalışırlar, fakat başarılı olamazlar. İmdat davulunun vurulmasıyla Bacıbey gelir. Balkız, Aslıhan’dan Osman Bey’in niçin kendisini istemeye gelmediğini sorar. Aslıhan da Osman Bey’in dünürcü olarak Ali Şar Bey’i gönderdiğini söyler. Balkız, Ali Şar Bey’in Osman Bey adına değil, kendisine istediğini söyler.

Osman Bey, Voyvoda Konağı’nda iken Filatyos, Çudaroğlu, Ali Şar Bey, Notus Gladyus ve yanlarındaki savaşçılar konağa saldırırlar. Mavro baskını önceden haber aldığı için Orhan Bey, Kerim’i yardım çağırması için göndermiştir. Çarpışmanın başladığı vakit yardım gelir. Mavro, ablasının katili olan Şövalye Notus Gladyus’ü gözünden vurur. Osman Bey de Ali Şar Bey’e bir kılıç darbesi indirir. Mavro savaşın başında karşı tarafın kendisini istemesi üzerine Müslüman olduğunu söylemiştir. Osman Bey sessiz sedasız Balkız’la evlenir.

Orhan Bey, Yar Hisar tekfuru Hrisantos’un kızı Lotus’u sevmektedir. Söğütlülerin yayla göçüne Filatyos, Çudaroğlu ve Pervane Subaşı tarafından pusu kurulduğu öğrenilir. Osman Bey, adamlarına hazır olmalarını emreder. Bacıbey’i yanına çağırır, uydurma bir yayla göçü tertipleyip boğaza girmelerini ister. Orhan Bey önden giderek gözcüleri ortadan kaldırır. Osman Bey’in sesiyle birlikte pusu kuranların üzerine ok yağdırılır. Orhan Bey, Lotus’a evlenme teklif eder. Lotus bu teklifi kabul eder. Orhan Bey, Lotus’a bir yıl beklemesini söyler.

Kerim, Keşiş Benito’nun mağarasına girer. Burada bir yıl önce İstanbul-Tebriz kervanına ait çok değerli kitapları görür. Sayısı on olan bu kitapların dünyada eşi benzeri yoktur. Bu nedenle de çok değerlidir. Kerim, bu kitapları yanına alır. Mağaradan çıkarken ayağını kapana kıstırır. Kerim ayağı yaralı olduğu için bir süredir evde yatmaktadır. Kendisini yoklamaya gelen Aslıhan’ı türlü oyunlarla kandırarak öper.

Yar Hisar tekfurunun kızı Lotus, “Gelsin beni kaçırsın seviyorsa…” diye haber gönderir. Orhan Bey gitmek için izin ister, ancak babası izin vermez. Aslıhan, Balabancık ile sohbet eder. Balabancık, Keşiş Benito’nun rezil bir şekilde yanağını sıktığını, öptüğünü söyler. Onları Daskalos Derviş’e anlattığını, onun da “Allah adamıdır Benito… gönlünü etmek günah değildir, sevaptır.” diyerek güldüğünü söyler. Aslıhan bu duruma hem üzülür hem de çok kızar. Duyduklarını babası Kaplan Çavuş’a anlatır.

Orhan Bey, Pir Elvan, Kamagan Derviş, Mavro ve Kerimcan, Keşiş Benito’nun mağarasına girerler. Keşiş Benito ile Daskalos Derviş’in konuşmalarını gizlice dinlerler. Bu konuşmalardan Keşiş Benito’nun oğlan düşkünü olduğunu, Derviş Bey’in olup biten her şeyi vakit geçirmeden bu soysuzlara yetiştirdiğini, casusluk yaptığını, Notus Gladyus’ün Demircan’ı nasıl arkadan vurduğunu, Liya’ya tecavüz ettiğini, onu boğarak öldürdüğünü, yarın da Balkız’ı Osman Bey’in gözü önünde ona sahip olduktan sonra boğarak öldüreceğini duyarlar. Orhan Bey ve arkadaşları ortaya çıkarlar, Keşiş Benito’yu kendi zehirli hançeriyle öldürürler, Daskalos Derviş’in de kafasını uçururlar.

Osman Bey geceleyin bir toplantı yapar. Toplantıya Dündar Bey’i de çağırtır. Mavro mağarada duyduklarını anlatır. Yaptığı hainliklerin, kötülüklerin bir bir ortaya çıkmasıyla Dündar Bey’in dünyası kararır. Hançerini çekerek Osman Bey’e saldırır. Tam bu sırada Pir Elvan, elindeki kısa kargıyı Dündar Bey’e saplar, onu öldürür. Bacıbey, savaşçı kadınlar ve kadın kılığına girmiş askerlerle Bilecik Hisarı’na girer. Sadece Şirin Kız’ın kaybıyla kale ele geçirilir. Şövalye Notus Gladyus, Uranha ve Pervane Subaşı giderken Mavro, Şövalye Notus Gladyus’ün omzuna bir ok saplar. Bataklığa doğru var güçleriyle kaçmaya başlarlar. Kerimcan ve Mavro onları takip ederler, sabaha karşı Issızhan’a gelirler. Mavro, Uranha ile kılıç tutuşur, Kerimcan da Şövalye Notus Gladyus’e saldırır. Şövalye Notus Gladyus’ün ayağı boğşluğa gelir ve düşer. Mavro da bir kılıç darbesiyle Uranha’yı yere serer. Pervane Subaşı da bataklıktan çıktığı sırada Kaplan Çavuş tarafından yakalanır, Karacahisar zindanına atılır.

Kerimcan odasına girer, kılıcını çıkarır, saygıyla öptükten sonra duvara asar. Keşiş Benito’nun mağarasından aldığı kitapları okşar gibi karıştırmaya, rastgele okumaya başlar. Aslıhan da gizlice Kerim’i gözetlemektedir. Kerim, Aslıhan’a savaşçılığı gözü kesmediğini, kitapları seçtiğini, Şeyh Edebali’nin medresesine molla olarak gireceğini söyler. Aslıhan bir an, Kerim ile Mavro’nun bataklıkta öldüğü haberini duyduğunda ne kadar üzüldüğünü, acı çektiğini hatırlar. Kerim’i çok sevmektedir. Onu molla haliyle kabul eder, “Karı kısmı, er işine karışabilmez Türkmen töresince.” der. Kerimcan’ın tekrar molla olacağını duyan Bacıbey, çok sinirlenir, kırbacı eline alır. Kerimcan, kızgın bir şekilde üzerine gelen anasını, babası Rüstem Pehlivan’ın kükreyişiyle durdurur, kırbacı elinden alır. Aslıhan, kaynanasını dışarı çıkarır. Kadınlar çıkınca Kerim Çelebi, kamçıyı atıp sedire oturur, Siyasetname’yi okumaya başlar.

11 Nisan 2019 Perşembe

thumbnail

Esir Şehrin İnsanları (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Esir Şehrin İnsanları

Kitabın Yazarı : Kemal Tahir

Kitabın Konusu :

Kitabın ilk basımı 1956 yılında yapılmıştır. Yazarın Mütareke dönemi aydınlarını anlattığı "Esir Şehir" üçlemesinin ilk kitabıdır. Kısaca Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların durumunu konu edinir. 

Kitabın Özeti :

1914 Dünya Savaşı karışıklığından iki yıl kadar sonra Kamil Bey,karısı Nermin ve kızı Ayşe ile birlikte İstanbul'a döner. Savaş yılları süresince yurt dışında mülklerinin bazılarını satarak geçindiği için bir miktar para sıkıntısı çekmektedir. İstanbul'a döneceklerini öğrenen Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi ısrarla kendilerini köşklerinde misafir etmek isterler. Kamil Bey de kabul eder. İstanbul'a kendilerini getiren vapur Çanakkale'de durduğunda limana inen Kamil Bey İstanbul'un içinde bulunduğu acı durumu daha iyi öğrenme fırsatı bulur. Şehir yangın yeri halindedir. Küçük kız çocukları sefaletten kendilerini satmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar giderek yayılmaktadır. Vatanın felaketine dayanamayan subay ve memurların bazıları intihar etmektedirler.

Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi son derece büyük ve gösterişli bir köşkte oturmaktaydılar. Enişte Bey, işgal kuvvetlerinin ileri gelenleri ile işbirliği içinde olan, gönülden Padişaha bağlı, vatanseverlik duyguları gelişmemiş,her şeye sadece ticaret gözüyle bakan bir insandır. Kamil Bey'i Kerkük'deki topraklarını İngilizlere satması için ikna etmeye çalışmaktadır. Kamil Bey bu emrivakiyi kabul etmez ve en kısa zamanda kendi evine taşınmaya karar verir.

Serencebey'deki konakla, Çengelköy'deki yalı yanmış olduğundan Bağlarbaşı'nda bulunan çok uzun yıllardır bakım görmemiş köşkü tamir ettirerek orada yaşamayı planlar. Köşkün tamiri esnasında eski arkadaşı Fuat Bey'le görüşür ve onun başına gelen bir felaket neticesinde yaşamını tamamen değiştirerek bir kadiri dervişi olduğunu öğrenir. Fuat Bey İtalyan olan karısının, çocuğunu da yanına alarak başka birine kaçması yüzünden çocuğunu da kaybetmiş olmanın acısıyla derviş olmaya karar vermiştir. İki yıllık derviş Fuat Bey'le, iki yıllık yoksul Kamil Bey köşkün yeniden yapılmasında kader birliği yaparlar. Birbirlerine hayat görüşlerini anlatarak etkilerler.

16 Mart 1920'de işgal altında olan İstanbul tekrar işgal edildi. İngilizler İstanbul'u ikinci kez işgal ederken Eskişehir ve Afyonkarahisar'daki askerlerini geri çektiler. Osmanlı yanlısı olanlar sanki İstanbul'u Kuvayi Milliyeciler işgal etmişler gibi Anadoluya ateş püskürmekteydiler. Bazıları içinse son umut Anadoludaydı. Kamil Bey ömründe Yakacık'tan öteye geçmemiş bir İstanbullu olduğundan Anadolu hakkında hiç bir fikri yoktu. Anadolu'dan Mustafa Kemal ile ilgili bazı haberler geliyordu. İstanbul'da aydınlar bazı dernekler aracılığıyla Anadolu'ya yardım gönderiyorlar, subaylar gizlice Anadolu'ya kaçıyorlardı. Kamil Bey vatansever olmanın neyi gerektirdiğine hala karar verememişti. Bu dönemlerde karşısına Galatasaray Sultani'sinden sınıf arkadaşı Ahmet Bey çıktı. Ona arkadaşları İhsan'ın yedek subay olarak harbe gitmiş, beş kere yaralanmış, büyük yaralar göstermiş, esir düşmüş, kurtulup gelince küçük bir sermaye uydurup bir dergi çıkartmaya başlamış, Kuvayi Milliye'yi tuttuğu için mimlenmiş, üzerine işlemediği bir suç atılarak on yıl kürek cezasına çarptırılmış olduğunu anlattı. İhsanın karısı Nedime Hanım'ın dergiyi çıkartmaya devam ettiğini ancak çok zorluk çektiğini söyledi. İhsan Bey'le Ahmet Bey, Kamil Bey'in Nedime Hanım'a yardımcı olabileceğini düşündüler ve bunu Kamil Bey'e Ahmet Bey teklif etti. Kamil Bey'den ilk defa bir fedakarlık isteniyordu, böyle bir hizmeye evvelden beri muhtaçtı. İşi sevinerek kabul etti. Hemen İhsan Bey'i Ahmet Bey'le beraber ziyaret ettiler. İhsan güçsüz düşürüldüğü, mahpusa tıkıldığı halde büyük bir iş yapmakta olduğu belliydi. Kamil hayata girmeye başladığını ve bunun kendisi için iyi olduğunu düşünüyordu. Çıkartılan gazetenin adı Karadayı'ydı. Artık Kamil'de memleketi kavrayan,felakete karşı çıkanların yanında,arasındaydı. Elinde iyi-kötü bir savaş silahı olan bir sorumlu insandı. Nedime Hanımla tanıştı. Nedime Hanım kendisine gazete çıkarmaktan başka işlerde gördüklerini, mimli olduklarını bir çok hafiye ve sivil polisin kendilerini sık sık ziyaret ettiklerini anlattı. Önce onların dostlarını tanıması gerektiğini belirtti bunlardan en önemlisi Niyazi Ağabeydi. Kamil Bey,gazetedeki çalışma ortamını düzeltmek için evden birçok eşyayı oraya taşıttı. Antika bir Buda heykeli satarak elde ettiği parayla işe dört elle sarıldı. Gün geçtikçe Nedime Hanım'ın görüşlerinin, cesaretinin, vatan sevgisinin etkisi altında kalarak ona hayran oldu. Nedime Hanım hamileliği ilerlemiş olmasına rağmen çalışmaya devam ediyordu. Gazete ünlü yazar ve şairlerin toplanıp,memleket meseleleri ile ilgili görüştükleri, buluştukları bir yer haline geldi. Niyazi Ağabey'den biraz bahsetmek gerekirse, kendisi seferberlliğin her cephesinde çarpışmış, Yunan'a ilk kurşunu atanlar arasında olan biridir. Oğlu Rum çetelerince öldürülmüş, kızının ise ırzına geçilmiştir. Karısı Anadolu'da kaybolmuş, düşmana duyduğu kin öylesine artmış ki nerede tehlikeli bir iş sezse hizmete koşar hale gelmiştir. İhsan, Nedime, Ahmet ve Kamil Bey ona sonuna kadar güvenirdi.

Bir gün Ahmet Bey perişan bir şekilde gazeteye geldi ve acilen 50 bin liraya ihtiyacı olduğunu, bin ton cephanenin Anadoluya gönderilmek üzere zorluklarla gemiye yüklendiğini, pazarlıkta önce 11 bin lira istendiğini ancak daha sonra Rozalti isminde birinin fiyatı 50 bin liraya çıkardığını,eğer aradaki farkı bulup veremezse halkın parası olan 11 bin liranın da yanacağını anlattı. Hiç birinde metelik yoktu,borç alabilecekleri herkesi düşündüler, ama hiç umut yoktu. Kamil Bey nakliye şirketinin direktörünü tesadüfen, Enişte Bey'in evinde tanıdığını hatırladı ve son çare olarak onunda görüşmeye gitti. Direktör Fransızdı, Kamil Fransızlar'ın her çeşit vatanseverliği hoş görürü ile karşılayacağını düşündüğünü söyleyerek durumu açıkca anlattı. Direktör zaten taşıma ücretinin 11 bin lira olduğunu aradaki farkın Rozalti tarafından istenmiş olabileceğini tahmin ederek onlara yardım etmeyi kabul etti. Gemi sefere çıktıktan sonra Rozalti'nin işine son verdi.

Nedime Hanım'ın rahatsızlanarak eve gittiği bir gün Niyazi gazeteye gelerek acilen Nedime ile görüşmesi gerektiğini söyledi. Kamil, Nedime'nin rahatsız edilemeyecek kadar hasta olduğunu, ne gerekiyorsa kendisinin yapacağını, artık kendisine güvenebileceklerini söyledi. Niyazi çok önemli bazı evrakların Karadeniz postası yapan Gülcemal vapuruna teslin edilmesi gerektiğini ancak Ahmet'in bir gece evvel tutuklandığını, evrakların Nedime Hanım'da olduğunu söyleyerek sadece Nedime ile bu işi halledebileceğini anlattı. Kamil aniden aklına gelen bir yalanla Nedime'nin adada yakınlarının yanında olduğunu ve ancak kendisinin ona ulaşabileceğini söyledi. Niyazi bu durumda mecbur kalarak detayları açıklamak zorunda kaldı. Niyaziyi atlatan Kamil karışık yollardan Nedime'nin evine ulaşarak durumu anlattı. Nedime evrakları vapura kendisi teslim etmek istediğini, bu işe karışmamasının daha iyi olacağını söyledi. Kamil Nedime'yi de kendisinin güvenilir olduğuna ikna etmeyi başardı. İlk kez bu kadar büyük bir iş yapabileceği için kendini şanslı hissediyordu. Bir çok zorlukdan sonra gayet önemli belgelerle dolu kuru üzüm sandığını Tophane rıhtımında, Gülcemal vapurunun kahvecisi Ramiz Efendi'ye verirken suç üstü yakalandı.

Uzun ve yorucu sorgularda kendisine bir paşa oğlu olduğu için iyi davranıldı. Tüm suçlamaları inkar etti, belgeleri bilmediğini, Ramiz'i tanımadığını söyledi. Sorgulamayı yapan yüzbaşı Nedime Hanım'ın elebaşı olduğunu bildiklerini, kendisini uzun süredir takip ettiklerini, itiraf ederse babasının hatırı için kendisini affedeceklerini söylese de Kamil Bey kesinlikle bunu kabul etmedi,sonuna kadar Nedime Hanım'ı korumaya devam etti. Yüzbaşı arkadaşlarından birinin Nedime Hanım hakkında tüm bilgiyi verdiğini, Ararat vapurunda kaçırılan cephane işi içinde onun sorumlu olduğunu bildiklerini söyledi. Kamil Bey gemide cephane olduğunu bilmediğini, ilaç ve hastane malzemesi yüklü olduğunu sandıklarını bunun için Fransız direktöre kendisinin aracı olduğunu, Nedime Hanım'ın suçu olmadığını söyledi. Yüzbaşı Nedime'nin özellikle rahatsızlanarak adaya gittiğini evrakları teslim etmesi için Kamil'i kullandığını söyledi. Bunları ispatlamak için bir şahitleri olduğunu da belirtti. Her şeye rağmen Kamil, inkara devam etti. Şahitle yüzleştirilmesini istedi. Askerler şahidi getirdiler. Kamil içeri gelen bu perişan insanı tanıyamadı. Bu Ahmetti. Ahmet inanılmaz işkencelere maruz kalmıştı. Yüzbaşının söylediği her şeyi kabul etti.

Bütün suçun Nedime Hanım'ın olduğunu söyledi. Kamil çılgına döndü, o anda aklına gelen ilk yalanı söyleyerek, Ahmet Nedime'ye aşıktı, kendisi tutuklanınca Nedime'nin dışarda olmasına dayanamadı ve kıskançlıktan bunları uyduruyor diyerek saldırdı. Ahmet her şeyi olduğu gibi bunu da kabul etti ve o akşam hapiste intihar etti. Kamil Nedime'nin adaya gitmedi hikayesini sadece Niyazi'ye söylediği bir yalan olduğunu bildiğinden gerçek ihbarcının o olduğundan emindi. Ama yine de Ahmet'i de affedemedi. Eşinin eve gelmemesinden meraklanan Nermin, hala ve eniştesinin yardımıyla Kamili buldu ve görüştüler. Nermin Hanım, Kamil'i hiç anlayamıyordu. Kendisinin ve kızının perişan olduğunu, eniştesinin yardımcı olduğunu ve artık işbirliği yapması gerektiğini söyledi. Karısının Padişah yanlısı tutumu, kızının özlemi, Kamil'in direncini kırıyordu. Fakat kutuyu teslim ederken yakalandığı Ramiz Efendi ile yaptıkları arkadaşlık da, onun cesaretinden, karısı Fatma'nın vatanseverliğinden, tüm cahilliğine rağmen kocasını Anadolu'ya yardım etmek için yüreklendirmesinden öylesine etkilendi ki kendinden utandı ve kararından dönmedi. Son bir teklifle kendisine Roma Elçiliğinde baş katip olması ve Nedime Hanım hakkında bilgi verdikten sonra hiç bir yüzleştirmeye ve mahkemeye çıkarılmadan yurt dışına gönderilmesi teklif edilmesine rağmen kadını korumaya devam etti. Ramiz'e de Kamil aleyhinde ifade vermesi için baskılar yapıldı ama o hiç oralı olmadı. Bu arada İnönü Zaferi'nin haberi bir bayram sevinci gibi İstanbul'a ulaştı. Mahkemede Ramiz beraat etti, Kamil Bey, yedi yıl kürek cezasına mahkum oldu. Ramiz Efendi, Kamil Bey'in elini öptü ve "Yanlızca sizin elinizi öpmedim, bütün kahramanların ellerini öptüm. İnönüde ölenlerin, sakat kalanların, mahpus yatanların. İşin sonuna geldik, buradaki misafirliğiniz çok çok birkaç ay sürer, ben Anadolu'ya geçsem de Fatma Hanım mutlaka size gelir, ömrümün sonuna kadar minnetle hatırlayacağım."dedi. Ramiz Efedi çıktı. Kapı kititlendi.

Kitabın Kahramanları, Kişiler :

Kamil Bey : Abdülhamid'in en zengin vezirlerinden Selim Paşa'nın tek çocuğudur. Genç yaşta çok büyük bir mirasa konmuş ve hayatının büyük bölümünü yurt dışında geçirmiştir.

Nermin Hanım : Kamil Bey'in eşidir. O da bir Paşa kızıdır. Maddi manevi hiç bir zorlukla karşılaşmamış, bolluk içinde yaşamıştır. Ancak babası ansızın öldüğünde kumar borçlarından dolayı varlıkları yağma edilmiştir. O dönemde karşısına çıkan Kamil Bey ile evlenerek hayatını düzene sokmayı amaçlamıştır. 

Ayşe : Kamil Bey ve Nermin Hanımın tek çocuğudur. İspanyada doğmuştur ve İstanbul'a döndüklerinde altı yaşına gelmiştir. Küçük yaşına rağmen bir genç kız gibi girişken, hoş sohbet ve bilgilidir. 

Fuat Bey : Kamil Bey'den dört yaş büyük Galatasaray'da beraber okudukları bir tanıdığıdır. Mahir Paşa'nın oğludur. Bağlarbaşı'ndaki köşkün komşusudur. 

İhsan Bey ve Ahmet Bey : Kamil Bey'in Galatasaray Lise'sinden sınıf arkadaşlarıdır.

Nedime Hanım : İhsan Bey'in eşidir.

Niyazi Ağabey : İhsan Bey, Ahmet Bey ve Nedime Hanım'ın Anadolu'ya yaptıkları yardımlar için aracılık yapan en önemli yardımcıları ve güvenilir dostlarıdır. 

Ramiz Efendi : Mütareke'den sonra savaşa geri dönmemiş ve Anadolu'ya yardım etmek için çalışan bir yedek subaydır. 

Fatma Hanım : Ramiz Efendi'nin karısıdır. Eğitimsiz ancak son derece cesur ve vatansever bir kadındır.

28 Mart 2019 Perşembe

thumbnail

Esir Şehrin İnsanları (Kemal Tahir) Kitap Soruları ve Cevap Anahtarı


1) Esir Şehrin İnsanları adlı romanın başkahramanı kimdir?

a) Cemil
b) Salih
c) Ali
d) Kamil
e) İbrahim

2) Roman, başkahraman ailesinin hangi ülkeden İstanbul’a dönmesiyle başlar?

a) İspanya
b) Fransa
c) İngiltere
d) Almanya
e) Amerika

3) Romanın başkahramanı ve ailesi İstanbul’da hangi semte yerleşmişlerdir?

a) Fatih
b) Üsküdar
c) Bağlarbaşı
d) Fındıkzade
e) Aksaray

4) Romanın başkahramanı İstanbul’a geldikten sonra hangi gazetede çalışmaya başlar?

a) Tercüman-ı Hakikat
b) Karadayı
c) Tasvir-i Efkar
d) Muhbir
e) Hürriyet />
5) Romanın başkahramanı ve ailesi Avrupa’dan İstanbul’a hangi yıl gelmişlerdir?

a) 1914
b) 1915
c) 1916
d) 1917
e) 1918

6) Romanının başkahramanı ve ailesi hangi sebepten dolayı İstanbul’a dönmüşlerdir?

a) İstanbul’u özledikleri için
b) Sınır dışı edildikleri için
c) Arkadaşlarının ısrarları üzerine
d) Ekonomik sıkıntılar yaşadıkları için
e) Milli Mücadeleye katılmak için

7) Romanda, İstanbul Hükümetinin ve işgal kuvvetlerinin ajanlığını yapan kimdir?

a) Kamil
b) Niyazi
c) Nedime
d) Ahmet
e) Hüseyin

8) Romanda, Anadolu’daki Milli Mücadeleye destek verenlerin başında kim vardır?

a) Kamil
b) Ahmet
c) Nedime
d) Ayşe
e) Nermin

9) Roman kahramanı ihbar üzerine yakalandıktan sonra, onu yakalayanlar niçin ona ceza vermemişlerdir?

a) Kendileri için çalışmayı kabul ettiği için
b) Yurt dışına gitmeyi kabul ettiği için
c) Paşa oğlu olduğu için
d) Padişahtan çekindikleri için
e) Yaşlı olduğu için

10) Roman kahramanı yakalandıktan sonra onu konuşturmak için ona hangi yerin Büyükelçiliği teklif edilmiştir?

a) Paris
b) Londra
c) Brüksel
d) Roma
e) Madrid

CEVAPLAR:

1-D   2-A   3-C   4-B   5-C   6-D   7-B   8-C   9-C   10-D

Esir Şehrin İnsanları (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler için tıklayınız...

About