Mecaz-ı Mürsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mecaz-ı Mürsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Nisan 2020 Cumartesi

9. Sınıf Dil ve Anlatım Ders Notları - IV. Ünite Sözcükte Anlam, İntak, İstiare, Mecaz-ı Mürsel, Kinaye, Tariz, Eş Anlamlı, Zıt Anlamlı


B. SÖZCÜKTE ANLAM

1. SÖZCÜKTE ANLAM VE KAVRAM

Dilin anlamlı en küçük birimi sözcüktür. Sözcükler çevremizde gördüğümüz varlık, olay olgu ve durumları karşılarlar.

Sözcüklerin bir ses, bir de anlam yönü vardır. “Okul açıldı.” cümlesinde okul sözcüğü o-k-u-l seslerinin birleşmesiyle meydana gelen iki heceli; açıldı sözcüğü de a-ç-ı-l-d-ı seslerinden meydana gelen ve üç heceli bir sözcüktür. Yani sözcüğü oluşturan sesler bir araya gelerek bir kavram; bir olay, olgu ya da durumu karşılarlar. Bu bakımdan sözcükler karşıladıkları varlıkların bir simgesidirler. Somut, soyut nesnelerin ya da hareketlerin zihinde aldığı bir şekil vardır. Kuş, ağaç, çiçek, masa denildiği zaman zihnimizde hemen bir varlık canlanır. İyilik güzellik, doğruluk, özgürlük vb. denildiği zamanda soyut bir olgu gözümüzün önüne gelir. Gelecek, okuyor, söyledi sözcükleriyle bir hareketi düşününüz. İşte nesnelerin zihinde aldığı biçime kavram denir.

Kavramı şöyle örneklendirebiliriz:
Sözcüklerin hiçbiri birer kalıp değildir. Her sözcüğe zihinde bir anlam verilir. Zihin kendi dışındaki somut varlıkları anlamlı hâle getirdiği gibi hayal olarak yarattığı soyut varlıkları da anlamlı hâle getirir. Örneğin masa denildiği zaman çeşitli meslek gruplarına ait kişilerin zihinlerinde farklı masa tipleri canlanır. Kimisi çalışma masasını, kimisi toplantı masasını kimisi de yemek masasını düşünür. Ağaç sözcüğü de kişilerde farklı ağaç türlerini çağrıştırabilir. Kimisi çam ağacını, kimisi meyve, kimisi de meşe, kavak vb. düşünebilir.

Konuşma ya da yazma sırasında sözler art arda sıralanır. Konuşmanın akışı içerisinde konuya uygun sözcükler, kavramlar peş peşe mantıksal bir düzen içerisinde ifade edilir. Cümle içerisinde her bir sözcüğün bir anlamı vardır. Anlamdaş sözcükler dahi olsa değiştirilen sözcüğün anlam değerini tutmaz.
Ak ile beyaz aynı anlamda sözcüklerdir. Ancak cümlede “beyaz peynir” yerine “ak peynir” diyemeyiz. Aynı şekilde kara ile siyah anlamdaş sözcüklerdir. “Ne karaymış şu alnımın yazısı.” cümlesinde kara yerine siyah diyemeyiz. Her bir sözcük cümlede kullanıldığı yere göre anlam kazanır.

Somut-Soyut Sözcükler:
Sözcüklerin bir kısmı maddi, bir kısmı da manevi varlıkları, olayları, olguları ya da durumları karşılar. Maddi varlıkları (elle tutulan, gözle görülen) karşılayan sözcüklere somut, elle tutulmayan gözle görülmeyen manevi varlıkları karşılayana da soyut sözcükler denir. Çevremizde gördüğümüz ağaç, çiçek, dağ, taş , el, kol, ev, cadde, sokak, ekmek, su vb. varlıklar somut; duygu, düşünce, hürriyet, barış, dostluk iyilik, rüya, hayal vb. soyut sözcüklerdir.

* Soyut sözcüklerin kavram olanları felsefede; imgeler sanatta, terimler de bilim alanında daha çok kullanılır.

Kavram: Nesnelerin zihinde aldığı biçime denir.

İmge: Herhangi bir uyarıcı yada görüntü olmadan bir nesnenin bilinçte beliren nesne ve olaylara denir.

Terim: Bir bilim,sanat,meslek dalıyla veya bir konuyla ilgili özel ve belirli bir anlamı karşılayan sözcüklere denir.

2. ANLAMLARI BAKIMINDAN KELİMELERİN GRUPLANDIRILMASI

a. Anlam Çeşitleri :

1- Tek Anlamlılık: Tek adı tek kavramı karşılayan sözcüklere tek anlamlı sözcükler denir.

2- Çok Anlamlılık : Bir sözcüğün temel anlamı yanında ilgili başka anlamlar kazanmasına çok anlamlılık denir.

3- Temel anlam (İlk anlam) : Sözcüğün anlattığı ilk ve asıl anlamdır. Buna sözlük anlamı da denir. Dilimizdeki dil, diş, kulak, el, ayak, baş, kahve, buğday, arpa, mısır sözcükleri temel anlamlı sözcüklerdir. Bunlardan bir kısmı zaman
içerisinde somut, soyut anlamlar ile yan anlamlar kazanarak çok anlamlı duruma gelirler.

4- Yan anlam: Temel anlamlı sözcükler zaman içerisinde yan anlamlar kazanır. Yan anlam kazanan sözcük ile temel anlam arasında mutlaka bir yakınlık, bir ilgi bulunur. Örneğin dil “ağzımızdaki tat alma organı” olarak temel anlamlı bir sözcüktür. Ancak bu sözcük “nefesli çalgılarda dil; denizin içine doğru uzanan kara parçası; aletlerde yassı uzunca hareketli kısım (kapı kilidinin dili) ve iletişim aracı olarak kullanılan dil” yan anlamlarını kazanmıştır. Aynı şekilde göz
görme organı olarak temel anlamıyla kullanılırken kaynak (su), delik (iğnenin gözü), bölme (iki göz oda), ağacın tomurcukları ve nazar yan anlamlarını kazanmıştır. Bunun yanında iyi, doğru, güzel vb. pek çok sözcüğün yan anlamlar
kazanarak dile zenginlik kattığı görülür.

5- Mecaz anlam : Sözün gerçek anlamı dışında başka bir anlamda kullanılmasıdır. Gerçek anlam varlığın akla gelen ilk anlamıdır. Mecaz ise sözün kendi gerçek anlamı dışında başka bir anlam kazanmasıdır.
Güzel hayatımız bir göz açıp kapayışta eridi.
Arkadaşının böyle soğuk davranmasına çok üzülmüştü.
Buradaki küçük gölde çocuklar her sabah yüzerdi. (Temel anlam)
Toz içinde yüzen kitaplara yazık oluyordu. (Yan anlam)
Uzun zamandan beri borç içinde yüzüyordu. (Mecaz anlam)
Ayağım ağrıyor. (Temel anlam)
Masanın ayağı kırılmış. (Yan anlam)
Bırak bu ayakları. (Mecaz anlam)

6- Terim anlam: Bir sözcüğün bilim, sanat, spor ya da meslek alanına özgü kavramları karşılığında kazandığı anlama “terim anlam” adı verilir.
Örnek: Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam)
İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam)
Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam)
İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam)

7- Teşhis (Kişileştirme) : İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.
Örnek: Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını

8- İntak (Konuşturma) : İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.
Örnek: Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.

9- İstiare (İğretileme) : Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.

a-Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.
Örnek: Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut (söylenmemiş)
Benzetilen: siyah tül (söylenmiş)
Örnek: Havada bir dost eli okşuyor derimizi
Benzeyen: Rüzgar (söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli (söylenmiş)

b-Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.
Örnek: Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen: Bulut (var)
Kendisine benzetilen: üzüm (yok)
Örnek: Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi
Dörtlükte "aslan" , "miyav" sözcüğüyle kediye ;
fare, kükredi sözcüğüyle aslana ;
"kedi" "uçuverdi" sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer
verilmemiştir.

10- Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) : Benzetme amaç güdülmeden bir sözün ilgili olduğu başka bir söz yerine kullanılmasıdır. Ad aktarması iç-dış, parça-bütün, yer-insan, sanatçı-eser gibi farklı ilişkiler kurularak yapılır:
* İşe alınman için dün şirketle görüştüm. (İnsan)
* Toplantıya Milliyet gazetesinin güçlü kalemleri de geldi. (Yazar)
* Nihat’ın golüyle tüm stat ayağa kalktı. (Seyirci)
* O evine çok bağlı bir insandır. (Ailesi)
* Bu olay üzerine bütün köy ayaklandı. (Halk)
* İstanbul'dan kalkan uçak az önce Adana'ya indi. (Havaalanı)

11- Kinaye : Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanmaktır. Kinayede daha çok mecaz anlam kastedilir.
* Mum dibine ışık vermez.
* Hamama giren terler.
* Taşıma su ile değirmen dönmez.
* Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
* Ateş düştüğü yeri yakar.
* Yaptığı hatayı anlayınca yüzü kızardı.

12- Tariz (Dokundurma): Bir kişiyi iğneleme, bir konuyla alay etme veya sözün tam tersini kastetmedir.
* Bir nasihatım var zamana uygun,
Tut sözümü yattıkça yat uyuma,
Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye,
El için yok yere yanma.
* O kadar zeki ki bütün sınıfları çift dikiş gidiyor.

b. Anlam İlişkilerine Göre Sözcükler:

1- Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcükler: Yazılışları ve okunuşları farklı, anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı sözcükler denir. Eş anlamlı sözcükler ulusların kültürel ilişkileri sonucu dile giren birimlerdir.
siyah-kara,
beyaz-ak,
zengin-varlıklı,
fakir-yoksul...

2- Eş Sesli (Sesteş) Sözcükler: Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan sözcüklere eş sesli (sesteş) sözcükler denir. Eş sesli sözcüklere özellikle atasözlerinde, deyimler -de ve cinaslı mânilerde rastlanır. Türkçede kullanılan, çay, yüz, kara, bağ, dil vb. pek çok sözcük eş seslilere örnek olarak gösterilebilir.

3- Zıt Anlamlı Sözcükler: Anlam bakımından birbirinin zıddı olan sözcüklere zıt anlamlı sözcükler denir.
“Aşağı yukarı yirmi gün oluyor.”
“Acı tatlı pek çok günlerimiz geçti.”

Yukarıdaki cümlelerde aşağı ile yukarı, acı ile tatlı sözcükleri zıt anlamlıdır.

* Sözcüklerin olumsuzluk durumu zıt anlamlısı demek değildir. “Ali okuldan geldi.“ cümlesi olumludur. Bu cümlenin olumsuz hâli “Ali okuldan gelmedi”dir. Geldi ile gelmedi zıt anlamlı değildir. Geldi sözcüğünün olumsuzu”gelmedi”, zıt
anlamı ise “gitti” dir.

Fiiller -ma/ -me ekiyle olumsuz hâle getirilir.
aldı-almadı
okudu-okumadı
çalış-tı-çalışmadı,
sildi-silmedi vb.

İsimler ise -sız / -siz ekiyle olumsuz hâle gelir.
Susuz (çeşme), tuzsuz (yemek), görgüsüz adam, bilgisiz kişi vb.

İsimler -lı / -li ekiyle olumlu hâle gelir.
taşlı yol, kumlu sahil...

4- Yakın Anlamlı Sözcükler : Dilimizde kullanılan bazı sözcükler arasında anlam bakımından bir yakınlık vardır. Yakın anlamlı sözcükler dile bir canlılık ve zenginlik katar. Duymak, işitmlek; izlemek, seyretmek; doğruluk, dürüstlük; yalan yanlış; eğmek, büğmek (bükmek), demek, söylemek; özlem, hasret, vb. sözcükler yakın anlamlıdır. Yakın anlamlı sözcüklerden bazıları yabancı dillerden dilimize girmiş ve yerleşmiştir. Özlemek, garipsemek, hasret kalmak gibi.

c. Sözcüklerde Anlam Değişmeleri:

Bir sözcüğün anlattığı kavramdan az çok uzaklaşması, onunla uzak yakın ilgisi bulunan ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesine anlam değişmesi denir.

Anlam değişmesi dilde şu şekillerde görülür:

1- Anlam Genişlemesi: Bir varlığın bir türünü ya da bölümünü anlatan sözcüğün zamanla o varlığın bütün türlerini birden anlatır duruma gelmesine anlam genişlemesi denir.

Alan sözcüğü “düz, açık yer” anlamında kullanılırken günümüzde, bu anlamı yanında meslek, iş, araştırma-inceleme alanı vb. anlamlarında kullanılmaktadır.

Yıldız gökteki yıldız anlamı yanında “herkesçe çok sevilen, mesleğinde parlayan sanatçı anlamında kullanılmaktadır. Hatta bu sözcük sinema, televizyon sanatçısı anlamına da gelmektedir.

Anlam genişlemesi edebî eserlerde, mecazlı sözlerde çokça görülür.

2- Anlam Daralması: Bir sözcüğün eskiden anlattığı durumun, nesnenin bir bölümünü bir türünü anlatır duruma gelmesidir.

Eskiden (Göktürkçede) mal mülk anlamında kulanılan tavar (davar) sözcüğü, günümüzde sadece koyun keçi sürüsü anlamında kullanılmaktadır.

Aynı şekilde oğlan “çocuk, evlat” demek iken, yani hem kız hem oğlan çocuğunu karşılarken, bugün sadece erkek çocuğunu karşılamaktadır.

Örneklerden görüleceği gibi anlam daralmasında sözcüğün ilk anlamında bir daralma olmaktadır.

3- Başka Anlama Geçiş : Herhangi bir anlamda kullanılan sözcüğün sonradan bambaşka bir anlamda kullanılmasıdır.

Eskiden (Göktürkçede) üzmek, “kırmak, kesmek” anlamında kullanılırdı. Zamanla bu sözcük başka bir anlama geçerek günümüzde “üzüntü vermek” anlamında kullanılmaktadır.

Sakınmak “düşünmek, üzerinde durmak, kederlenmek, yaslanmak anlamlarına geliyordu. Günümüzde ise “herhangi bir şeyi yapmaktan, korku ve üzüntü verir düşüncesiyle uzak durmak” demektir. Yani önleyici tedbir almaktır.

Ucuz (Göktürkçede) kolay, değersiz, hakir anlamında iken bugün “az para ile alınan” anlamındadır.

“Duman” anlamında kullanılan tütün sözcüğü de bir bitki türünü, tütün bitkisini karşılar duruma gelmiştir.

Bu tür anlam geçişlerinde sözcüğün ilk (temel) anlamı kaybolmakta, zamanla başka anlamlara geçmektedir.

29 Mart 2020 Pazar

9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - II. Ünite Şiirde Yapı, Söz Sanatları, Teşbih, İstiare, Teşhis, İntak, Tezat, Mübalağa

Söz Sanatları

1 ) Teşbih (Benzetme) :

Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.

Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :

1- Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelikbakımından güçsüz olanıdır.

2- Kendisine Benzetilen: Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.

3- Benzetme Yönü: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.

4- Benzetme Edatı: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.

Örnek: Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
            Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
            (Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)

Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur: Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak,işlemek
Benzetme edatı: Gibi

Örnek: Kömür gözlüm, gül dudaklım
            Sen de bir gün perişan ol
            Hicranî

Benzeyen: göz-dudak
Benzetilen: kömür–gül

2) İstiare (İğretileme) :

Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.

a- Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.

Örnek: Yüce dağ başında siyah tül vardır.

Benzeyen: bulut (söylenmemiş)
Benzetilen: siyah tül (söylenmiş)

Örnek: Havada bir dost eli okşuyor derimizi

Benzeyen: Rüzgar (söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli (söylenmiş)

b- Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.

Örnek: Yüce dağların başında
            Salkım salkım olan bulut.

Benzeyen: Bulut (var)
Kendisine benzetilen: üzüm (yok)

Örnek: Bir arslan miyav dedi
            Minik fare kükredi
            Fareden korktu kedi
            Kedi pır uçuverdi

Dörtlükte "aslan" , "miyav" sözcüğüyle kediye; "fare" , "kükredi" sözcüğüyle
aslana; "kedi" , "uçuverdi" sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.

3) Teşhis (Kişileştirme) :

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.

Örnek: Ağlama karanfil beni de ağlatma
            Sil göz yaşlarını

4) İntak (Konuşturma) :

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.

Örnek: Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.

5) Tezat (Karşıtlık) :

Aynı varlığın, olayın, durumun birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.

Ömrümde zarar sız günümü bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var. (Huzuri)

Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermânındadır (Fuzuli)

6) Mübalağa (Abartma) :

Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.

Örnek: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ

Örnek: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
            Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.

7) Telmih (Hatırlatnma) :

Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.

VefasızAslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.
Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni. (Yunus Emr)

8) Tecahül-i Arif (Bilip de Bilmezlikten Gelme) :

Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı

9) Hüsn-i talil (Güzel Bir Nedene Bağlama) : 

Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.

Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.

10) Tenasüp (Uygunluk) :

Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

Örnek: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
            Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.

Bu dizelerde "dert, derman, ilaç, tabip" birbiriyle ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.

11) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) :

Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.

Örnek: Ankara bu olaya tepki gösterdi.

Burada tepki gösteren şehir değil. Anakara da bulunan hükümettir. Mecaz-ı mürsel yapılmış. Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.

Örnek: Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum.
Yani kitabını okuyorum kendisini değil.

ŞİİRDE YAPI

Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.

Nazım biçimi: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir. Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.

Nazım türü: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.

Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.

Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.

Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.

Örnek: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
            Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
                             Kanuni Sultan Süleyman

Kıt’a (Dörtlük): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıt’a veya dörtlük denir.

Örnek: Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
            Yer yüzünde yer beğen
            Nereye dikilmek ister sen,
            Seni oraya dikeyim!
                         Arif Nihat Asya

Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3,5,7 veya daha fazla eşit satıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.

Bugün Cuma
Büyük annemi hatırlıyorum
Dolayısıyla çocukluğumu
Uzun olsaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!

Konu: Üzerinde söz söylenen herhangi bir olay,düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir.

Tema: Şiirin bütününe hakim olan duygu veya hayale tema denir.

Şiirin yapısını oluşturan tüm bu öğeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında gelenek çerçevesi içerisinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.