Orkun Uçar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Orkun Uçar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2019 Pazartesi

Metal Fırtına 4 Turan (Orkun Uçar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Metal Fırtına 4 Turan

Kitabın yazarı : Orkun Uçar

Kitabın Özeti :

Kitaptan bir bölüm....

10 Ocak 2013 Saat: 15.15 Mathan Phillips Meydanı Toronto

Conney Clarkc görkemli belediye binasının önünde park etmiş olan devriye arabasında bekliyordu. Öğle yemeğinden beri diliyle dişini kandırıyordu. Dışarıda hava çok soğuktu. Gözünü kısarak gri gökyüzüne baktı. Meydanı, bulutlu Toronto gecesinde gökyüzüne benzetti; oraya buraya serpiştirilmiş yıldızlar gibi dağınık ve rastgele birkaç insan.

Aracın içi de soğuktu ve kalın giysileri yüzünden dar koltukla rahat edemiyordu. Derin bir iç çekti. Canı sıkkın, kafası karışıktı… Sam’le boşanmalarının üzerinden beş ay geçmişti ve dört yaşındaki küçük Ashley üç gündür hastaydı. Bugün hastaneye gitmişlerdi ve Conney onlardan haber bekliyordu. Minik kızın vücudunda yine yıldızlar gibi rastgele kızarıklıklar çıkmış» ve onun için gerçekten endişeleniyordu.

David Dobson parmağındakî yüzükte camı tıklattığında, irkildi. Bir anda kızının görüntüsünü siliveren adama sinirlenerek baktı. Dobson’ın iki elinde iki büyük boy kahve vardı. Clarkc uzanıp kapıyı açtı. Dobson önce kahveleri uzattı, sonra içeri girdi. Her soluk alıp verişinde ağzından ve burnundan buhar çıkıyordu.
“Polise bak… Amma ürkek…” diye takıldı.

Clarke sadece kahve için teşekkür etli ortağı kapıyı kapatırken. Clarke’tan on beş yaş kadar büyük olan Dobson neşeli, çok fazla derdi olmayan bir adamdı. Bazen bu rahatlığı sinir bozucu olabiliyordu.

“Yine Ashley’yi düşünüyorsun?”
“Evet.”
“Buna paranoya denir Conney. Bir saat içinde onun bir şeyinin olmadığını öğrenirsin. Ama bu bir saati kendine ve bana zehir etmek istiyorsan lamam, endişelenmeye devam et.”

“Sen de gördün o lekeleri.” dedi Conney. Dobson’ı suçlayarak. Sesinin, istediğini elde etmeye çalışan bir çocuğunki gibi çıktığını fark edince bir an utandı.
Hastalıklardan böylesine korkmaya başlamasının sebebi iki ay önce aldıkları terör kursuydu. Eğitimlerinin bir günü bu eylemlerin ayrıntılı anlatımına ayrılmıştı. Nükleer ve kimyasal bombalar, şehir su şebekesine karıştırılan zehirler, yıllarca adım adım sürdürülen biyolojik komplolar… Geçmişte yapılan eylemleri öğretmişler, kameraya alınmış deneyleri göstermişlerdi o gün.

Kurbanların başına gelenler ve gelebilecekler bir korku filmi havasında, uzun uzun tasvir edilmişti. Kavrulmuş bedenler görmüşlerdi, göğsünden üçüncü bir bacak çıkmış bir bebek, tamamen kurumuş, yirmi kiloluk adamlar… Ve şu an, izledikleri arasında en iyi hatırladığı, vücudu kırmızı ve kabarık lekelerle kaplı bir cesetti.

İnsan o kurstan sonra sağlıklı nefes alabildiği her anı mucize olarak görüyor ve öksüren birinden bile korkuyordu.

“Unut bunu. Kahveni iç. Bir kontrole daha çıkmamız gerekiyor.”

Clarke bardaktaki sıcak sıvıdan sessizce bir yudum aldı ve tekrar meydanı izledi. Etrafta ancak yirmi kişi vardı. Çekik gözlü bir çift havuzun kenarında biraz durduktan sonra köşede gözden kayboldu. Yedi sekiz yaşlarında bir çocuk havuzun kenarında Olurmuş, eldiveninin kirlenmesini umursamadan yere sürterek oynuyordu. Üzerine giydiği gocuğu öyle sarılmıştı ki, minik bir hacıyatmaz gibi görünüyordu. Esmer, genç bir adam meydanı ortadan keser gibi yürüyordu. Dobson, Arap olduğu anlaşılan bu adamı işaret ederek, “İşle terörist.” diye şaka yapmaktan geri kalmamıştı. Clarke, onun dediklerini umursamıyordu. Şimdi, havuzun diğer tarafındaki adamı gözleriyle takip ediyordu. Adam uzun kenar bitince kısa kenar boyunca döndü. Ve devriye arabasının olduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Başı önündeydi ve oldukça hızlı yürüyordu. Muhtemelen bankaya ya da herhangi bir yere gitmek için işinden on beş dakika izin almış bir Kanadalı olmalıydı. Devriye işine başladığından beri tahminler yürüterek zaman geçirmek onun eğlencesi olmuştu.

Kanadalı olduğunu düşündüğü adam başını kaldırdı ve bir an Clarke. onunla göz göze geldiğini düşündü. Aralarındaki mesafe çok fazlaydı, bundan ıam anlamıyla emin olamazdı. Ama küçük bir duraksama mı fark etmişti?… Hayır, adam yürüyordu yine işte. Sanki devriye arabasını gördüğünde duraksamış mıydı?… Duraksadıysa bile şimdi ellerini ceplerinde ovuşturuyor, hızla ilerliyordu. Polis arabasına bir kaçamak bakış daha mı atmıştı?… Clarke paranoyasından ulanmasına rağmen kendine engel olamadı. Ortağını dirseğiyle dürttü ve başıyla adama bakmasını İşaret etti.

Yabancı ile araba arasında on metreden az bir mesafe kalmıştı. Dobson dikkatle adama baktı ve onunla göz göze geldi. Adam başını diğer tarafa çevirirken Dobson gülümsemiyordu arlık. Yanlarından geçerken adamın yüzünü görebildiler. Yüzü kızarmış ve terliyordu. Eksi üç derecede terliyordu! Yürüyüş ünde ki tuhaflık şimdi daha hastalıklı göründü Clarkc’a. Adam arabanın yanından geçerken. “Bakalım mı?” diye sordu Dobson’a.

“Ben bakarım.” dedi ve kapısını açtı ortağı.
“Hey! Bayım!” diye bağırdı. Birkaç metre ilerideki adam neredeyse sıçramıştı. Bu sırada Clark e da indi arabadan. Adam omzunun üstünden geriye baktığında Dobson’ın eli o omza dokunmak üzereydi.
“Hasta mısınız? İyi görü umuyorsun uz.”
Adam yutkundu. Bakışları anlamsızdı. Hızlı hızlı soluk alıyor ve yüzünde gerçek ter damlaları görünüyordu.
“İsminiz nedir? Ben polis memuru David Dobson.”

Adam elini kaim parkasının cebine doğru götürdü. Dobson bir adım geri çekilirken adam cebinden çıkardığı saydam bir tüple koşmaya yeltendi. Dobson. onu parkasından yakaladı, ama adam ani bir tepkiyle onu silkli. Elleri çarpışınca saydam tüp yere düştü. Şüpheli anında koşmaya başlamıştı ve Dobson da ne yapacağını bilemeden arkasından koştu. Devriye ortağı da biraz geriden onlara katılmıştı.

Clarkc yere düşen saydam tüpün üstüne basınca tüp kırıldı. İçindeki kehribar renkli sıvının bir kısmı Kanadalı polisin ayak tabanına yapıştı, geri kalanı ise zemindeki çatlaklar arasında birkaç saniye boyunca su gibi kıvrıldı ve sonra aniden gözle görünür biçimde buharlaştı.

Dobson. adamı parkasının kapüşonundan yakalayıp döndürdüğünde şüphelinin gözleri kocaman açılmıştı. “Bırak beni geri zekâlı!” diye bağırırken, deli gibi çırpınıyordu. Dobson şaşkınlıkla adama neler olduğunu sormaya çalışırken güreşiyor gibi görünüyorlardı. Bu sırada Clarke’ın korkunç bir öksürük nöbetine tutulduğunu fark ermişti. Ona doğru baktığında ortağının koşmanın da hızıyla yere yığıldığını gördü. İlk kurban kızı değil, kendisiydi.

Dobson’in ortağına yardım etmeye vakti olmadı. Yakaladığı adamla birlikte bir öksürük nöbetine tutuldu. Biraz sonra yirmi metre ileriden onları izleyen otuzlu yaşlarda bir kadın da kan tükürmeye başlamıştı. Havuzun başında oturan çocuk önce nefesinin kesilişini, ardından ciğerlerindeki cehennemi yanmayı hisseni ve bağırmaya çalışırken ancak içini parçalarcasına öksürebildi. Yaklaşık bir dakika içinde meydandaki herkes kan tükürerek yere yığılmıştı.

11 Ocak 2013 Saat: 02.15 Tanrı Dağları Kırgızistan

Zifiri karanlık bir geceydi. Dağın eteklerine kurulmuş bir grup çadır donmuş bir manzara oluşturuyordu. Sadece bidonlarda sönmeye yüz tutmuş közlerden yayılan kızıl alevler hafif bir aydınlık sağlıyordu.
Çin ordusuna ait yeni geliştirilmiş, olağanüstü sessiz, siyah bir helikopter çadırların bir kilometre ötesinde havada asılı kaldı. İçeride siyahlara bürünmüş silahlı adamlar da. tıpkı pilot gibi gece görüş gözlükleri takıyorlardı.

Araç yere iyice yaklaştı. İçerideki adamlar son derece ustaca atlayarak mevzi almaya başladılar. On beş kişi de iner inmez helikopter yükseldi.

Her hallerinden eğitimli oldukları anlaşılan adamlar hiç konuşmuyor, sadece el hareketleriyle çadırlara doğru stratejik bir yayılımla ilerliyorlardı.

En büyük çadıra elli metre kadar yaklaşıp otomatik silahlarım kaldırdılar. Birkaç saniye içinde burası cehenneme dönecek panik içinde kaçmaya çalışanlar tek tek öldürülecekti. Kimsenin sağ kalmaması İçin kesin emir vardı.

Ekip lideri kolunu diğerlerine uzatıp parmaklarını açtı. Yumruk yaptığı anda ateş başlayacaktı. Diğerleri onu gözlüyordu, ama birdenbire beklenmedik bir hareketlilik başladı. Adamlar şaşkınlıkla liderlerinin kafasının boynundan kayıp yere düştüğünü ve bedeninin yana devrildiğini gördüler.

Liderlerinin tam önündeki toprak sanki canlanmış ve onu öldürmüştü. Neredeyse topraktan biten bir gölge korkusuzca ayağa kalktı. Elindeki kısa kılıçtan hâlâ kan damlıyordu. Saldırganlar hemen ona nişan alıp ateş etmeye başlarken yuvarlandı ve aralarına karıştı. Kılıcını savurdukça birilerini biçiyordu.

Avcılar av olmuştu. Bitirici darbe güçlü projektörlerin yanmasıyla geldi. Gece görüş güzlükleri güneş gibi aydınlanınca birkaç saniyeliğine görüşlerini kaybettiler. Hemen gözlüklerini çıkarmaya başladılar, ama katil durmuyordu. Kılıç her savruluşunda birinin canını alıyordu.

Saldırganlardan sadece beşi sağ kalmıştı ki, bu kez tepelere mevzilenmiş keskin nişancılar onları tek tek vurdu.

Koray çıplak vücudu kurbanlarının kanıyla boyanmış halde ayakta duruyordu. Çekik gözlü cansız suratlara baktı. Çin gizli istihbarat servisi GRI’ya bağlı ölüm timiydi bu. Saldırıyı bekliyordu, ama kurdun inine böyle girilmezdi. Üzerinden geçen bir karaltı hissetti. Keskin nişancılar ateşe başlamasına rağmen pilotun roket atacak zamanı oldu. Tam oraya koşuyordu ki karargâh olarak kullandığı büyük çadır gürültüyle havaya uçtu.

Patlamanın şok dalgalarıyla yere yuvarlanmıştı. Alevlerin aydınlattığı çadırın arkasından roketatarı ile bir adam fırladı ve helikoptere nişan aldı. Aynı anda üç ayrı noktadan daha roket gönderilmişti. Helikopter manevra yapmaya vakit bulamadan patladı.

Koray yanan çadırına baktı. Başardılar, diye düşündü. Saldın en azından bir hedefine ulaşmıştı… Çadırla birlikte uzun zamandır biriktirdiği bütün kanıtlar da yok olmuştu. Artık ne varsa onun kafasının içindeydi. Kaçınılmaz olan gerçekleşecekti.

Bu sırada Sincanlı Ali yanına yaklaştı. Ağlıyordu. Saldırıyı onun sayesinde öğrenmişlerdi. Çinliler ondan bu gece Kızıl Şaman’ı öldürmesini ve cadın patlatmasını istemişlerdi. Yoksa, rehin tuttukları ailesini öldüreceklerdi. Anne. babası ve beş küçük kardeşini. Ali tüm sevdiklerinin öleceğini bile bile planlarım Koray’a anlatmıştı. Tabii o sadece yedek plandı. Esas işi bu ölüm timi yapacaktı.
Koray. Ali’ye sarıldı. Sarsılarak ağlarken yavaşça yere oturttu onu.

Kızıl Kurtlar yanına gelmişlerdi. Baskını geri püskürtmüşlerdi, ama Ali’nin durumunu bildikleri için hiçbiri sevi nem i yordu. Koray, Çinlilerin kafalarını kesip GRİ Başkanı General Zhao Xiong Wei’nin Pekin’deki evinin önüne bir sandık içinde bırakılmasını emretti. Bu bir meydan okumaydı. Koray’ın hazırlıklar için biraz daha zamana ihtiyacı vardı ve bunu elde etmeliydi.

23 Ocak 2013 Saat: 10.20 Eğriçimen Yaylası Sivas Kar geceden beri gücünü iyice artırmış, olanca hızıyla yağmaya devam ediyor ve iri. pamuksu kristaller yerdeki öncülerinin üzerinde birikiyordu. Kar kalınlığı bir metreyi geçmişti. Ağaçların, kurtların, rüzgârın ve boşluğun durağan sesini periyodik “çat” sesleri bölüyordu tepede.

Eğri çimen’de bu mevsimde kimsecikler yoklu. Bir tek o garip adam kalmıştı.
Ev, yayladaki diğer evlere oldukça uzakla, yaylanın dışında sayılabilecek bir noktada gururla dikiliyordu. Diğer evlerin çoğundan daha büyüktü. Bacasından tüten duman, çalısındaki kaim kar tabakası ve pencere pervazlarındaki bembeyaz birikintilerle kartpostallara yaraşır bir görüntüye sahipti tepenin başında.

Evin pencereleri sımsıkı kapatılmıştı. Alı kat odunluktu ve “çat” seslerini çıkaran da şu an odunlukta bulunan o garip adamdı.

Adam kırklarında görünüyordu; belki biraz daha genç belki de biraz daha yaşlı olabilirdi. Yüzünde yaşlı görünen, tükenmiş genç adamlara özgü sahte bitkinliğin yanı sıra genç ve dinç görünen yaşlı adamlara özgü sahte bir canlılığı da taşıyordu. Kesin olan bir şey varsa, o da ciddi göründüğüydü. Sıkıcı bir düzen içinde yandaki yığından bîr odun parçası alıyor, onu kütüğe dik biçimde koyuyor ve baltayı olanca gücüyle indiriyordu. Hiç de güçsüz görünmeyen odunlardan bir hamlede kırılmayan henüz olmamıştı. Adam kırılan odunları öndeki yığına alıyordu. Belli ki odunları dizmek gibi bir sorunu yoktu. Alan oldukça genişti.
Uzun boylu ve yapılı adamın üzerinde mevsime göre ince sayılabilecek bir gömlek vardı. Soğuğa rağmen alnından yer yer ter damlacıklar süzülüyordu.

Yeterince odun kırdığına karar vermiş olacaktı ki, etini beline attı. Biraz durduktan sonra da baltayı duvara dayadı, epeyce bîr odunu kollarının arasına alarak yıkıldı yıkılacak gibi duran merdivenden yukarı çıktı. Üstündeki tozların eve dökülmesini istemezmiş gibi kucağındakileri hızla şöminenin yanındaki belli ki odun koymak için yapılmış olan havuza attı ve gömleğiyle pantolonunu da buraya silkeledi.

Ev son derece düzenli görünüyordu. Yerler sıcak renkli halılarla kaplıydı. Şöminenin olduğu salonda büyük bir kanepe duvara dayanmıştı. Ayrıca pencerenin önünde de bir okuma koltuğu vardı.

Salonda büyük bir kitaplık göze çarpıyordu. Rafların tamamı doluydu. Kitaplıktan sonra ilk göze çarpansa şüphesiz ağır sobaydı. Şu an şömine yanmıyordu, ama bu soba uzaktan bakınca bile sıcacık görünüyordu. Şöminenin Üstünde bir tavşan derisi asılıydı. İki çifte duvara çakılmış çivilerle çapraz asılmıştı.

Adam salondan çıktı ve içerideki banyoya girdi. Banyoda sıcak su, silindir şeklînde bir banyo sobasından sağlanıyordu. Bu soba, temiz beyazlığı ve kamara penceresi gibi kapısıyla orada duran çamaşır makinesiyle tezat oluşturuyordu. Şüphesiz banyoda çamaşır makinesi olup da salonda televizyon olmaması ilginçti…

Orkun Uçar ve Burak Turna'nın Yazdığı Metal Fırtına Kitapları Nelerdir? öğrenmek için tıklayınız...

Metal Fırtına 3 – Kızıl Kurt (Orkun Uçar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Metal Fırtına 3 – Kızıl Kurt

Kitabın Yazarı :  Orkun Uçar

Kitabın Özeti :

Koray zaman zaman kahvede oyalanırdı. Herkesten uzakta, oyunlara karışmayan bir adamdı. Bunun için onun hakkında dedikodular çıkmış. Ama gün geçtikçe bunların doğru olmadığı ortaya çıkmış.

Bir gün kahvede otururken yanına kendinden emin, her şeyi bildiğini sanan İlyas geldi. Ona “Benim kupona ortak olumusun” dedi. Ama Koray buna aldırmayıp televizyonunu seyretmeye devam etti. İlyas buna sinirlenerek elini Koray’ın omzuna attı. Atar atmaz Koray sol elinin tersiyle hızlıca vurdu. İlyas, iki üç metre geriye uçtu. Kahveci İlyas’a bakıp “Bayılmış” dedi.

Yine kahveden çıkıp evine gidiyordu. Akşam yemeği yerine simit, peynir ve zeytin almıştı. Diğer elinde gazete vardı. Gazete’de gasp, tecavüz gibi şeyler yazıyordu. Yolda karanlıkta bir kadın gördü. Tuzak olabileceğini tahmin etti ve yerden demir sopa aldı. Ama oraya gidince kadına tecavüz etmeye hazırlanan 3 kişi gördü. Sonradan onların önüne geçip kadını bırakmalarını söyledi. Buna aldırmaya adamları öldürdü. Kadına “Ne işin var burada” dedi. Kadın her şeyi anlattı. Kadının evine gitti ve adamı öldürdü. Cebinden kadının 3 aylık kazancını verdi. Sonrada onlara “Ben sizin için bir çözüm bulurum” dedi. Sonra evine gitti.

Evinde bir adam vardı. Ona “Selam Gri-1” dedi. Koray bu unvanı yıllardır duymuyordu. Ve adam bir zarf verdi. Koray açıp okudu. Bir adres yazılıydı.
Adrese gitti. Naylon bir torba içinde biraz tuz götürdü. Çünkü zarfta not atılmıştı. İçerde boynundan aşağısı felç olan adama bunları verdi. Adam onun geldiğini anladı ve “Sen özelsin” dedi. Sonra şunları ekledi “Senin uzaklaştırılman gerekiyordu. Çünkü kirletilmemen gerekiyordu” dedi. Biraz daha konuşup konuşmayı bitirdiler. Koray çıkarken kadının adresini vererek oradakilere yardım edilmesini söyledi ve kabul edildi.

Koray 3 ay eğitim gördükten sonra görev yeri Kazakistan olarak açıklandı. Beyin ona “Senden Orta Asya’yı istiyoruz” dedi. Koray, Kırgızistan’a gitmek istediğini söyledi ve onaylandı. Ve operasyonun adı Kızıl Kurt oldu.

Koray Kırgızistan’a gitti. Orada bir taksiye binip fazla bilinmeyen bir otele gitmek istedi. Ondan önce Nurbek’in kumar salonuna gitti. Nurbek’le görüşüp onunla ortak olmak istediğini söyledi ve Nurbek’in adamlarını döverek Nurbek’in beğenisini kazandi. Nurbek kabul etti.

İki yıl sonra Bursa’da bir helikopter Gökhan’ın arabasını vurmaya çalışıyordu. Sonra Yenişehir’e giden yolda iki adam onu roketle havaya uçurdu. Yaralılar hastaneye kaldırıldı. Eşref Kapılı da haberi alınca hemen hastaneye gitti. Kadın ve çocuklar ölmüştü ama Gökhan daha ölmemişti. Gökhan'ı kurtarmak için onu bir Gen şirketine götürdü. Gen şirketine girmek biraz zordu ama sonunda içeri girdi.

Birkaç gün önce Atatürk havalimanında iki Rus bir Mercedes’e binip kırmızı ışıkta durdular. Şoför arka kapıları kilitleyip kendini dışarıya attı ve arkadaki BMW’den iki adam inip araca ateş ettiler. Eşref Kapılı iki Rus mafyasının liderini ele geçirerek Gökhan’ın insafına bırakacaktı.

Gökhan’ın üzerine birçok nanomakineler konularak hayata geri döndürüldü. Gökhan kendine geldikten sonra üstleriyle konuşmak istedi. Eşref Kapılı’da ona Gen şirketinden neler söylenirse yapmasını söyledi. Birkaç gün sonra gen şirketine gelen Eşref Kapılı Gökhan’la konuşmak istedi. Ama Gökhan buzdolabındaydı. Doktor’la Gökhan çıkıncaya kadar konuştu. Gökhan’ın vücudu yenilenmişti ve normal bir insandan daha çok iş yapabilecek şekildeydi. Sonra eşref Kapılı Gökhan ile konuştu. Ne olup ne bittiğini söyledi. Gökhan da kazayı ve öncesini anlattı. Anlattıktan sonra Gökhan 110 kiloluk halterin altına yatıp kaldırdı. Bir süre sonra ip atlamaya başladı. Aniden ip ayağına takılarak yere düştü. Doktor ve Eşref Kapılı onu alıp dolaba soktular.

O sırada MİT sorgu evinden Andrei Rostov kaçtı. Eşref Kapılı doktora 10 gün süre verip sonra Gökhan’ı almak istediğini söyledi. Dışarı çıktı ve bir telefon görüşmesinden sonra Andrei Rostov’un kaçtığını öğrendi.

Eşref Kapılı 10 gün sonra gelip Gökhan’la konuştu. O anki durumlarını, Kurt’un kaybolmasını ve Koray hakkında konular açıldı. Eşref Kapılı da Gökhan’ın eline bir çanta vererek 3 gün sonra onu alacağını söyledi. 3 gün sonra gelip Gökhan’ı aldı. Operasyona başladılar.

Gökhan İsveç’e gidip D-DAY ile bir fabrikada görüşüp konuşmak için evine gittiler. Adam Gökhan’a mafyanın Gotland’ta bir villada olduğunu ve bütün bilgi ve paraların orada olduğunu söyledi. Gökhan birkaç gün gözetledi. Sonra bir işçi getiren vapurun içine girip fabrikaya gitti. Bir süre sonra bir araba kiralayıp villayı gözetmeye başladı. Sonra bir otele yerleşti. Björn aradı ve buluşmak istedi. Gökhan gidip Björn’le Alferov hakkında konuştu.

O gün akşam villaya gitti. Üç arabadan önemli kişiler inip villaya girdi. Gökhan’da villaya bir operasyon düzenleyecekti. Aniden 30 kişi içerden çıkıp gittiler. Gökhan çok sevinmişti. Gökhan operasyona başladı. Tellerin üstünden atlayıp bir ağacın arkasına saklandı. Sonra içerideki ve dışarıdaki herkesi öldürdü. Bir şeyler aramaya koyuldu ama bulamadı. Piyanoyla hep duyduğu Patetik Senfoni’yi çalmaya başladı. Yerden gizli bir bölme açıldı. İçeride 6 tana bilgisayar, kasa ve evraklar vardı. Gökhan bunların hepsini iki çantaya doldurdu. Eve gitti ve Björn ile birlikte çantalardakileri incelemeye koyuldular. Bilgisayar harddisklerinde kendine ve Kurt’a ait bilgiler vardı. Bir belgenin içinde Kurt’un tutulduğu karakol ve karakolun planı da vardı. Gökhan, Eşref Kapılıyı arayıp her şeyi anlattı.

Gökhan ilk uçakla Kazakistan’a gitti. Orada iki adam Gökhan’ı alıp Nurbek’e götürdü. Gökhan, Nurbek’le bir plan yaptı. Bütün destekleri alabilecekti. Gökhan aniden bayıldı. Bir süre sonra gözlerini açtı ve yatağı sırılsıklamdı. Haplarını eline aldı ve yuttu. Soğuk bir duş yaptıktan sonra kendine geldi. Sonra yola çıktılar.

O sırada Björn yakalandı. Björn adamlara her şeyi anlattı ama adamlar Björn’ü öldürdüler ve yaptıklarını bir kasete çektiler.

Gökhan’da Koray’ın üssüne gitti. Koray ile plan hakkında konuştular. Gökhan birkaç silah, el bombası ve 7 adam istedi. Koray “Bende geleceğim” dedi. Karakol’a gittiler ve operasyona başladılar. Operasyonda Toktar öldü. Kurt’ta içeride bir fırsatını bulup kendini sorgulayan adamları öldürdü. Sonra kapının açılmasını bekledi. Gökhan içeri girip bir adam öldürdükten sonra anahtarı alıp Kurt’un olduğu odanın kapısını açtı. Kurt gülerek “Geç kaldınız” dedi. Gökhan Kurt’un eline bir silah vererek Koray’ın yanına gitmesini söyledi. Ama Kurt giderken aniden yere yattı. Gökhan da içerideki keskin nişancıyı öldürmeye gitti. Koray ve adamları Kurt’u aldılar ve Koray “Gökhan kendi başının çaresine bakar” deyip gittiler. Gökhan 6 kişiyi daha öldürüp kampa döndü.

Orada Korkunç İvan hakkında konuştular. İvan bir nükleer savaş başlatacaktır ve kendine ait bir yeraltı şehri kurmaktadır. Şehri yıkarlarsa İvan'ın nükleer bir savaş başlatmayacağını düşündüler. Tek sorun şehirin nerede kurulduğunu öğrenmektir. Gökhan'ın villadan aldığı evraklardaki koddan şehrin yerini buldular. Gökhan tekrar bayıldı ve gözlerini doktorunun yanında açtı. Biraz daha tedavi gördükten sonra geri döndü. Koray şehre bir işçi olarak girdi. Binada her şeyi öğrendikten sonra Gökhan’a o gün akşam bombalarla gelmesini söyledi. Gökhan oraya gitti ve kimsenin haberi olmadan içeri girdi. Korayla birlikte 7 tane bombayı değişik yerlere koydular ve dışarı çıktıktan sonra patlattılar. Şehir yıkıldı.

Kurt da Korkunç İvan'ın Aleksei Kirnasov olduğunu öğrenir. Gökhan ve Koray Aleksei Kirnasov’un evine gittiler. Kirnasov o sırada Björn’ün öldürülürken çekildiği kaseti izliyordu. Kirnasov aniden bir ses duydu ve uşağına seslendi. Uşak yerine Gökhan cevap verdi. Kirnasov korkmaya başladı. Gökhan ve Koray Kirnasov’u bir çukura gömdüler ve kafasını bir kutunun içine soktular.

Gökhan, Aslı ve çocuklarının öcünü almak için Kirnasov’un nefes alabilmesi ve çürüyen bedenini hissetmesi için kutusuna bir delik açar. Kirnasov bir süre sonra acı çekerek ölür.

Kirnasov öldükten sonra Rus Mafyası yıkıldı ve Kızıl Kurt operasyonu burada biter.

Orkun Uçar ve Burak Turna'nın Yazdığı Metal Fırtına Kitapları Nelerdir? öğrenmek için tıklayınız...

Metal Fırtına 2 Kayıp Naaş (Orkun Uçar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Metal Fırtına 2 Kayıp Naaş

Kitabın Yazarı : Orkun UÇAR

Kitabın Özeti :

Türkiye Cumhuriyeti'nin ABD ile yaptığı savaşta olayın başkahramanı Gökhan‘ın
Washington‘u bir bombayla yıkmasına karşılık olarak AmerikaTürkleri çok kızdıracağını bildiği halde Anıtkabir’i bombalar.

İsrail Atatürk’ün naşını eski bir mit üyesi olan ve aranan Cengiz’in yardımıyla kaçırır. İsrail'liler Cengiz’i başından iki kurşunla vurarak giderler.

Cengiz suratının bir bölümü parçalanmasına rağmen ölmemiştir. Cengiz intikam hırsı ile hayatta kalmayı başarmıştır. Gri takımın lideri ve eski kayın pederi olan Kurt’a giderek durumu anlatır. Atatürk’ün naşının Seyaret Matkal adında bir İsrail operasyon timi tarafından kaçırıldığını anlatır.

Kurt amaçlarının ne olduğunu bilmeden hem Atatürk’ün naşını bulmak hem de neden kaçırıldığını anlamak için Atatürk’ün naşının peşine düşer. Cengiz naşın nakledildiği bir soğuk hava kamyonundan bahsetmiştir. Bu kamyonda şirkete ait izleme cihazı olduğu için kamyonun gittiği yer tespit edilir. Kamyonun geldiği yer bir gen araştırma merkezidir.

İçerden birilerinden alınan bilgilere göre naaş hala bu merkezdedir. Kurt operasyon emri verir. Ortalık kararınca operasyon yapılacaktır. Beklenmeyen bir şey olur. Kamyon önünde ve arkasında birer jeep ile tesisten çıkar. Kurt çabuk bir plan yaparak durumu lehine çevirir.

Operasyon ana yolla tali yolun birleşim noktasına kaydırılır. Küçük bir çatışma sonucu naaş elde edilir. Ertesi sabah başbakan bir açıklama ile naaşın bombalama öncesi Anıtkabir den başka bir yere nakledildiğini açıklar. Naaşın şimdi Etnografya müzesinde olduğunu bildirir.

Bundan sonra olayın içine Metal Fırtına 1 den tanıdığımız Gökhan Birdağ girer. Kurt, Gökhan‘a İsrail‘e gitmesini ve Atatürk ten alınan dna örneklerinin ve bu şirketin yok edilmesi için görev verir.

Gökhan Amerika‘yı öldüğüne inandırmak için bir plan hazırlar ve uygulamaya koyar. Bir dağ evinde gerçekleştirdiği planı sayesinde dünya onun öldüğüne inanmıştır. Fakat Aleksander Lynam buna inanmamıştır. Aleksander Lynam da Gökhan'ın peşindedir. Gökhan babasını kaçırmıştır. Lynam iyi bir dedektif tutar bu dedektif geçmiş dönemlerin izini sürerek Gökhan‘ın izini bulur.

Gökhan karısının yanına gider. Gökhan Fransa‘da altı ay önce kaza yaparak ortalıktan kaybolmuştur ve şimdi tekrar ortaya çıkmıştır. Kurt onun için gerekli olan evrakları hazırlayıp Gökhan‘a ulaştırır. Gökhan karısına tatile çıkacaklarını söyler. Bu haber karısını oldukça mutlu etmiştir. Tatile İsrail’e giderler.

Gökhan karısıyla birlikte otele yerleştikten sonra daha önceden Kurt‘un ayarladığı kendisine yardım edecek olan bir Mossad ajanı ile tanışır. Bu ajan Gökhan'a buradaki gen araştırma merkezini anlatır. Burası Gadna merkezidir.

Gökhan’ın yeni görevi Gadna merkezini yok etmektir. Gökhan‘a yardım eden kişi Elijah‘tır. Elijah yakaladığı bir Gadna'da çalışan doktor sayesinde Mescid-i Aksa'ya yapılacak olan saldırıyı öğrenir. 6 bomba yüklü kamyon Mescid-i Aksa'da patlatılacaktır.

Bu sırada Cengiz, Seyaret Matkal timinin lideri olan Herod’u alarak eski Türklerin uyguladığı bir işkence yöntemini uygular. Herod’un kafasını kazır ve deve boyunu derisini Herodun kafasına geçirir. Herod’un kafasında kuruyan deri Herod un kafasını iyice sıkar ve yapışır. Birkaç gün içinde Herod‘un saçları çıkmaya başlar. Deve derisini delemeyen saçları beynine doğru uzar ve acıları dayanılmaz olur. Birkaç gün için de Herod, Cengiz‘in her söylediğini yapan bir köleye mankurta dönüşmüştür.

Cengiz de Herod u alarak İsrail’e gider. Cengiz'in suratı kimsenin tanıyamayacağı bir haldedir. Zaten çoğu insan yüzüne bakmaya bile korkar. Cengiz kedini hava alanında Türkiye'de öldürülmüş olan Malvin olarak tanıtır. Yurt dışındaki bir görevden geldiklerini söylerler.

Gökhan Gadna‘yı yok etmek için geldiği İsrail'de yeni bir olayla karşılaşır. Artık Mescid-i Aksa eylemini de engellemek durumundadır. Bir plan yaparak altı kamyondan ikisini kamyonların bulunduğu garajda, birini Jabotinsky‘nin mezarında, üçünü de Gadna'da patlatmaya karar verirler.

Küçük bir operrasyondan sonra kamyonları ele geçirirler. Elijah’ın birkaç dostu ve akrabası ile kamyonları gereken yerlere götürürler. Patlamalar gerçekleştirilir.

İsrail patlamaların şokunu atlatamadan Cengiz, Herod‘u da yanına alarak Golem projesinde katkısı olan Ariel Şaron’a suikast düzenlerler. İsrail'liler Herod'u ve Cengiz'i kurşun yağmuruna tutarlar.

Bu arada Aleksander Lynam'ın tuttuğu dedektif Gökhan’ın karısını öldürürür.
Dedektif otelde Gökhan‘ı bayıltıcı iğneyle uyutarak Aleksander Lynam'ın yanına götürür. Burda Aleksander Lynam İstanbul boğazında patlatılacak olan bomba yüklü gemiden bahseder. Gökhan, Aleksander Lynam'ın elinden kurtularak bu eylemi Kurt'un yardımıyla sonlandırır.

Kurt, Gökhana yeni bir kimlik ve yeni bir hayat hazırlar. Gökhan artık Gökalp olarak Kurt ve kızının yanında yaşamını sürdürür.

Orkun Uçar ve Burak Turna'nın Yazdığı Metal Fırtına Kitapları Nelerdir? öğrenmek için tıklayınız...

21 Temmuz 2019 Pazar

Metal Fırtına 1 (Orkun Uçar ve Burak Turna) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı : Metal Fırtına

Kitabın Yazarları : Orkun Uçar ve Burak Turna

Kitap Hakkında Bilgi :

Metal Fırtına,  23 Mayıs 2007 tarihinde başlayan ABD ve Türkiye arasında patlak veren savaşı konu eden politik kurgu bir kitaptır.

Metal Fırtına’nın en ilginç yanlarından biri de kahramanların; R. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, George W. Bush, Condeleezza Rice, Donald Rumsfeld gibi gerçek karakterlerden oluşmasıdır.

Orkun Uçar ve Burak Turna tarafından kaleme alınan Metal Fırtına, yayımlandığı dönemde büyük yankı uyandırmıştı.

Bu ilk kitaptan sonra yazarlar ayrı ayrı Metal Fırtına serisine devam etmişlerdir.

Orkun Uçar ve Burak Turna'nın Yazdığı Metal Fırtına Kitapları Nelerdir? öğrenmek için tıklayınız...

Kitabın Özeti :

23 Mayıs 2007 günü Kuzey Irak’taki Türk askerî birliği, müttefik ABD’nin saldırısına uğrar. Amerikan 101. Hava İndirme Tümeni, Irak’ın kuzeyindeki Türk Deniz Piyade Tugayı’na saldırmıştır.

Saldırının yapıldığı saatlerde, ABD’de Metal Fırtına operasyonunun ayrıntıları görüşülmektedir. Operasyonun hedefi İstanbul ve Ankara’yı ele geçirmektir.

Türkiye’ye yönelik operasyonun arkasında bir madencilik ve enerji şirketinin ortaklarından olan Lynam adında bir işadamı vardır. Saldırı haberi üzerine Ankara’da Genelkurmay Başkanlığındaki harekât merkezinde toplantılar yapılır. Öncelikle diplomatik yolların kullanılması düşünülmektedir. Bu sırada Irak’taki Türk birliklerine yönelik saldırılar ise devam etmektedir. Bunun üzerine Başbakan, ABD’nin saldırıları ve Türkiye üzerindeki emelleri hakkında basına açıklamalar yapar. Bu sırada Türk istihbaratının başına yeni atanmış olan Çetin Kutlu elinde bir dosya ile Başbakanı beklemektedir.

Türk istihbarat timi Gri Tim üyesi olan ve görevi gereği Fransa’da yaşayan Gökhan Birdağ, aldığı bir emir ile Ermeni asıllı bir silah tüccarının bürosuna girer ve bir dosya bulur. Dosyada, Türkiye’deki bor, uranyum ve toryum madenlerinin işletme hakkının 2007 Aralık ayından itibaren bir madencilik şirketine ABD tarafından satıldığı yazmaktadır. İşte MİT Müsteşarının elindeki dosya bu dosyadır. Dosya Amerikan saldırısından dört ay önce ele geçirilmiştir. Ancak dosya aylarca içerideki hainler tarafından sümen altı edilmiştir. Amerikan saldırısının ana hedefi Türkiye’deki zengin maden yataklarını ele geçirmektir.

Amerikan saldırıları tüm şiddetiyle devam etmektedir ve diplomatik yollardan da bir sonuç alınamamıştır.

Amerika’nın Türkiye’ye saldıracağını dört ay önceden öğrenen Gökhan Birdağ yanındaki atom bombasıyla Amerika'da bir çiftlikte uygun zamanı beklemektedir. Eğer saldırılar sona erdirilmezse New York ve Washington’da bombaları patlatacaktır.

Amerikan Ordusu, Anıtkabir’i de bombalamıştır. Bu arada İstanbul’a hava saldırısına başlamıştır.

Gökhan Birdağ Washington’da merkezî bir yere atom bombasını yerleştirir. Bombanın patlamasıyla Washington’daki bir çok önemli merkez yok olur. Amerikan istihbarat elemanları Gökhan Birdağ’ın saklandığı yeri tespit eder ve yakalamak için harekete geçerler. Savaşı Florida’daki bir merkezden takip eden ABD Başkanı Türkiye’ye tehditler yağdırır.

Türk ve Amerikan orduları arasındaki savaş tüm şiddetiyle sürerken, Türkiye’nin Rusya, Çin, Almanya ve Fransa ile görüşmeleri de devam etmektedir. Rusya Devlet Başkanı Başbakana, bor, uranyum ve toryum madenlerinin işletiminde bu ülkelere pay verilmesi durumunda yardım edeceklerini bildirir. Anlaşma sağlaması üzerine dört ülkenin temsilcileri Birleşmiş Milletler binasında ABD’ye ültimatom verirler. ABD bu ültimatom karşısında çaresiz kalır. ABD Başkanı istifaya zorlanır ve böylece savaş sona erer.

Amerikan istihbaratının elinden bir Alman ajanın yardımıyla kurtulan Gökhan Birdağ hasta yatağında savaşın bittiği haberini alır. Gökhan Birdağ’a yardım eden Alman ajan ona bazı fotoğraflar gösterir. Fotoğraflarda yer alan kişi, savaşın arka planındaki isim olan Adrian Lynam’dır. Bunu öğrenen Gökhan Birdağ intikam almak için yemin eder.

Orkun Uçar ve Burak Turna'nın Yazdığı Metal Fırtına Kitapları Nelerdir?


Metal Fırtına 1

Tarih, 23 Mayıs 2007… Yer, Kerkük'ün kuzeydoğusu…
Kuzey Irak'taki kargaşa devam ederken, bölgede bulunan Türk birlikleri ani bir Amerikan saldırısına uğrar. Türk birlikleri "müttefik"lerinden hiç de beklemedikleri bir darbe almıştır.
CNN International hemen haber geçmeye başlar: "Kuzey Irak'ta çatışma… 13 ABD askeri öldü, 30 yaralı var. Ordu yetkilileri, Amerikan güçlerine saldıran 35 Türk askerinin öldürüldüğünü açıkladı."
Amerikalıların niyeti Türkiye'deki zengin bor minerallerini ele geçirmektir. Bunun için her şeyi göze almışlardır. İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere tüm Türkiye'yi savaş alanına çevirmeyi bile…. Ve Metal Fırtına Operasyonu başlar…

Metal Fırtına ilk olarak Orkun Uçar ve Burak Turna tarafından beraber yazılmıştır. İlk kitaptan sonra yazarlar ayrı ayrı Metal Fırtına serisi kitaplar yazmaya devam etmişlerdir. Aşağıda ayrı ayrı iki yazarın yazdığı Metal Fırtına kitaplarının tanıtımları bulunmaktadır.

Orkun Uçar'ın Yazdığı Metal Fırtına Kitap Seti 

1- Metal Fırtına 2 / Kayıp Naaş


Metal Fırtına 2 / Kayıp Naaş özeti için tıklayınız...

Tarih 27 Mayıs 2007. Anıtkabir, ABD tarafından bombalanmış, Atatürk’ün naaşı ortadan kaybolmuştur.

Devlete bağlı gizli bir teşkilata (Gri Takım) çalışan Türk ajanı Gökhan Birdağ’ın görevi ise kayıp naaşı bulmaktır. Komutan Kurt’un anlattıkları Gökhan’ı yeni bir hedefe yöneltir.

Kayıp Naaş Operasyonu’nun ardındaki şeytani planı öğrenen Gökhan, Ortadoğu’ya gidip çıban başı olan İsrail’i vuracaktır.

Üç büyük dinin merkezi, kutsal şehir Kudüs, tarihinin en kanlı, en acımasız hesaplaşmalarından birine tanık olacaktır.

2- Metal Fırtına -3 / Kızıl Kurt 


Metal Fırtına -3 / Kızıl Kurt özeti için tıklayınız...

Bu kez düşman Rus Mafyası…

Orta Asya için ölümcül güç mücadelesi

Gökhan merdivende uzaklaşan koşar adım sesleri duydu. Adamlardan biri yukarı çıkıyordu. Artık zaman kaybedemezdi.

Belindeki el bombasını hızla çıkarıp pimini çekti. Biraz bekledikten sonra bombayı içeri yuvarladı ve duvara neredeyse yapışık halde odanın diğer ucuna doğru koştu.

Bomba hemen patlamış, Gökhan da sarsıntıdan kurtulmak için yere yatmıştı. Yattığı yerden göz açıp kapayıncaya kadar kalktı ve geri, kapıya koştu. Kapıdan çıktığında göz gözü görmüyordu.

Dumanlar arasında ancak siluetler şeklinde gördüğü bedenlere neredeyse rastgele ateş etmeye başladı. Birkaç saniye sonra, yerde ilk cesetle beraber üç tanesinin daha yattığını gördü, hiçbiri tanınacak halde değildi.

3- Metal Fırtına 4 - Turan


Metal Fırtına 4 - Turan özeti için tıklayınız...

Ekip lideri kolunu diğerlerine uzatıp parmaklarını açtı. Yumruk yaptığı anda ateş başlayacaktı. Diğerleri onu gözlüyordu ama birdenbire liderlerinin kafasının boynundan kayıp yere düştüğünü gördüler, ardından bedeni yana devrildi. Tam önündeki toprak sanki canlanmış ve onun canını almıştı.

“Kızıl Şaman Koray çıplak vücudu kurbanlarının kanıyla boyanmış halde ayakta duruyordu. Elindeki kısa kılıçtan hâlâ kan damlıyordu. Çekik gözlü cansız suratlara baktı. Çin gizli istihbarat servisi GRI’ya bağlı ölüm timiydi bu. Bekliyordu bu saldırıyı. Ama kurdun inine böyle girilemezdi.”

Binlerce insan geride iz bırakmayan bir katil tarafından yok ediliyor.
Dünya korku içinde.
Tek umut Gökhan Birdağ liderliğindeki Türk timinde!
Kızıl Şaman Koray ne saklıyor?
Şaman kehanetlerindeki kıyamet “Kalgançı Çak” geldi mi?!

4- Metal Fırtına 5 - Tengri


Türk'ün Tanrısı Geri Dönüyor!

Orkun Uçar Metal Fırtına, Kayıp Naaş, Kızıl Kurt ve Turan’dan oluşan serisinin son kitabı Tengri’de Umut Altın ile birlikte okuru destansı bir maceraya davet ediyor.

Gizemli Ela Gözlüler, günümüz Türkiye'sinde Kutadgu Bilig ve Divanü Lûgati’t-Türk'te saklanan kadim sırrın peşindeyken; nükleer savaş sonrası ölümcül tehlikelerle dolu dünyada Gökhan Birdağ ve Kızıl Şaman Koray, canavarlarla mücadele ederek hedeflerine ulaşmak zorundadır.

Bu kutsal görevde Ela Gözlülerin, Gökhan ve Kızıl Şaman'ın tek düşmanı insanlar değildir…

Metal Fırtına 5 – Tengri seriye yakışır görkemli ve epik bir finalde, kahramanlarımız Gökhan ve Kızıl Şaman Koray'ı okurla son kez buluşturuyor!
Türk tarihinin en eski eserleri, kayıp zamana ait hangi sırrın koruyucusu?
Koray, “Sonsuz göğün altında dört rüzgâr gibi özgür olalım,” diye mırıldanarak üzerindeki koruyucu giysiyi çıkartmaya başladı. Bu sırada ilk radyasyon ölçümünü yapmakla meşgul olan Gökhan, ne yaptığını görünce şaşkınlıkla ona baktı. “Delirdin mi sen?” diye bağırdı.

Koray gülümsedi, “Buna ihtiyacımız yok,” dedi.
“Tüm yolculuğu bunun içinde geçiremem.”
“Radyasyon…”
“Biz tek kullanımlık kahramanlarız. Başarır ya da ölürüz.” 

Burak Turna'nın Yazdığı Metal Fırtına Kitap Seti

1- Metal Fırtına-2 – Kurtuluş 


Metal Fırtına-2 – Kurtuluş özeti için tıklayınız...

Metal Fırtına 2 Kurtuluş, ilk kitaptan bu yana merak edilen soruların cevaplarını heyecanlı ve sürükleyici yepyeni bir olay örgüsüyle sunuyor. Abdullah Gül ve ekibi, kimlerin elinde?

ABD’nin Türkiye’yi işgal girişimi üzerine diplomatik müzakerelerde bulunmak amacıyla Vaşington, DC’a hareket eden Abdullah Gül ve ekibi enterne edilmişti. Ekibin başına neler geldi, Dışişleri Heyeti ile ilgili planlar neydi? Planların arkasında kim vardı ve bağlantıları nerelere kadar uzanıyordu? Vaşington, DC’da patlayan bomba neleri değiştirdi?

Vaşington’da patlayan atom bombasının sistemi zora sokması ve Türkiye işgalinin çıkmaza girmesi sonucu Başkan Bush görevden çekilmek zorunda kalmıştı. Yeni ABD hükümeti kimlerden oluşuyor, neyi hedefliyor? Türkiye hızla toparlanırken ateş bu sefer nerelere sıçrıyor? Amerikan yönetimine el koyan gizli bir grup, kimsenin beklemediği bir anda tekrar harekete geçerken yeni hedef neresi? Türk, Amerikan ve Rus politikacılar zamana karşı yarışıyor. Gri Takımın içinde köstebek mi var? Ortadoğu’ya nihai barışı getirmek isteyen Türkiye bunu başarabilecek mi?

2- Metal Fırtına-3 – Karşı Saldırı


Metal Fırtına-3 – Karşı Saldırı özeti için tıklayınız...

"Gelecek öngörülebilir mi? Metal Fırtına 3 Karşı Saldırı''yı okuyun ve buna siz karar verin."

Yazdığı Metal Fırtına kitabıyla olası bir Amerika -Türkiye savaşını öngörüp Beyaz Saray''ı bile ürküten ve dünyayı sallayan, Üçüncü Dünya Savaşı''yla Avrupa''daki göçmenlerin eylemlerini tahmin eden Burak Turna bu sefer de okuyucuyu dünyanın en sıcak çatışma bölgelerine götürerek, heyecanlı bir aksiyon kurgusunun içine sokuyor.

Kötülük baronu, bütün operasyonlarda kendisini engellediğini düşündüğü Gri Takım’dan kurtulmak için bir plan geliştirir. Afrika’nın Atlas Okyanusu’na açılan Gambiya isimli küçük ülkesinde pek az kişinin bildiği bir Türk eğitim birliği vardır. Kötülük baronu, bu birliğin subaylarını kaçırttırır ve Türk Özel kuvvetlerinin onları kurtarması için girişim başlatmasını sağlar. İlk amacı bu özel birliği pusuya düşürmektir.

Ancak esas amacı bu komployu Gri Takım’ın öğrenip engellemeye çalışmasını sağlamak ve Gri Takım''ı, savaş alanına geldiğinde yok etmektir.

Peki Gri Takım, bu büyük tuzaktan kurtulup karşı saldırıya geçebilecek mi? Kurt, bu ölümcül mücadeleden sağ kurtulabilecek mi? Mert ve Gökhan’ın ilişkileri nasıl bir şekil alacak?

Metal Fırtına 3''ü okumaya başladığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak ve bir sonraki sayfayı heyecanla bekleyeceksiniz.

3- Metal Fırtına-4 – Gizli Güç


Metal Fırtına-4 – Gizli Güç özeti için tıklayınız...

Son kitapta tuzağa düşürülen Gri Takım’ın hangi üyeleri kurtuldu?

Dünyayı diz çöktürmeye yeminli Elan Rahu Gri Takım’ı ortadan kaldırabilecek mi?

Gizli Silahlar kınlarından çıkıyor mu?

Türkiye’nin Gizli Gücü harekete geçecek mi?

“Metal Fırtına” kahramanları Gökhan ve Mert ne yapacak?

Tüm bu soruların ve daha pek çoklarının sevapları kitabın içinde…

Okuyucuların ellerinden bırakamayacakları yepyeni bir macera sizleri bekliyor.

4- Metal Fırtına-5 – Karanlık Savaş


Metal Fırtına-5 – Karanlık Savaş özeti için tıklayınız...

“Metal Fırtına” serisinin beşinci kitabı, okuyuculara unutamayacakları bir serüven yaşatmaya hazır…

Gri Takım, dünyanın çeşitli yerlerinden ajanlarını bir araya getiriyor ve kötülüğün kalesine doğru yola çıkıyor…

Süper Güçlerin casusluk örgütleri ve özel kuvvet birimleri, onların bu yolculuğuna engel ya da yardımcı olmak için, kıyasıya bir mücadelenin içine giriyorlar…

Tarihin karanlık dehlizlerinden çıkan, ruhani güçlerin birbirleri ile savaşı, Gri Takım’ı dönülmez noktaya sürüklüyor…

Bu kitaptan sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

Metal Fırtına serisi, KARANLIK SAVAŞ ile birlikte dönüm noktasına geliyor…

5- Metal Fırtına-6 - Uyanış

Gökhan ve Mert , Gerçekliğin paramparça olduğu bir dünyaya gözlerin açıyor.

Kimliklerin birbirine karıştığı, akıl oyunlarının ölümcül stratejilere dönüştüğü bir dünyada, Türklerin Anadolu’daki varlığına kast edecek korkunç bir sırra ulaşmak ne kadar kolay olabilir.

Bildiğimiz politik oyuncuların yerini gerçek oyunculara bıraktığı hızlı bir aksiyon, derin sorgulamaların da kapısını aralıyor.

Metal Fırtına 6 : Uyanış Metal Fırtına serisinin en iyi kitaplarından birisi olmaya aday.

Ölümcül Sırra ulaşması gereken sadece Gökhan ve Mert mi?

Bu sırrı kim kim neden gizledi?

Zihnimizin kalıplarını parçalamadan o sırra ulaşabilecek miyiz?

Cevaplara ulaşmak için ilk gereken şey ; Uyanış...
6- Metal Fırtına-7 – Ateş Kapanı 

Metal Fırtına serisinde büyük bir dönüm noktası… "

Metal Fırtına 7: Ateş Kapanı" Gökhan ve Mert, o güne kadar adını bilmedikleri düşmanlarının elinde can mı verecekler?

Gerçek düşman kim?

Metal Fırtına''nın gerçek kahramanları yoksa şimdiye kadar bizim de adını bilmediğimiz başkaları mı?

Eğer sıradan bir insan olarak kendinizi kaosun içinde bulsaydınız neye dönüşürdünüz?

Bir anda canavara dönüşmüş insanların arasında kalsaydınız?

Ya, kendinizi insan zihninin zorlanmaya başlayacağı bir kurgunun ortasında bulsaydınız…?

Bu romanı okuyanın yapacağı ilk şey, sekizinci kitabın ne zaman yazılacağını sormak olacak!

7- Metal Fırtına-8 – Hakikat Muhafızları

Metal Fırtına 7'de herkesin peşinden koştuğu sır gerçeğe dönüşmeye başlarken, düşman güçlerin tahmin edemediği faktör neydi?

Bir toplumun birbiri ile tüm iletişimi kesildiğinde onları hâlâ birbirine bağlayacak olan sırrı kimse bilmiyordu. Ancak nihai darbe sonrasında ortaya çıkan tepki hiçbir insanın aklına getiremeyeceği türdendi.

Ve savaşın sisi arasında, hakikati bir bal arısı gibi taşıyan, kitlelerin zihinlerinde tahmin edilemez güçleri harekete geçiren gölge savaşçılar...

Onların silahları, bilgileri, mermileri bilinçleriydi...

General Massimo, Türkiye üzerinde gerçekleştirdiği operasyonun dış dünyaya ve tarihe sızmaması için büyük çaba gösteriyor ama olaylar kontrolünden çıkıyordu...

Düşman uzun süredir ilk kez soğuk terler dökmeye başlamıştı...

Burak Turna'nın Yazdığı Diğer Kitaplar 

1- Nükleer Darbe 

Güç onu kendi çıkarları uğruna pervasızca kullanan liderlerin elinde ne hale gelir?

Dünya yönetimini ele geçirmek için nükleer savaş planlayan güçler, planlarını uygulamaya koyuyor… Türk ordusu ve Rus ordusu; Avrupa ordularına, kendi topraklarında ağır kayıp verdiriyor… Çin, Amerikan topraklarının bir bölümünü işgal ederek, tarihte bir ilke imza atıyor… Dünyanın süper güçleri, Akdeniz sularında birbirine giriyor ve nükleer silahlar ateşlenmek üzere silolarından çıkıyor… Dünyayı yönetmek isteyenlerin ‘Nükleer Darbe’ planı böylece uygulamaya koyuluyor…

Peki Türk özel askeri timi ‘Bölüm 18’ bu korkunç planı engelleyebilecek mi?

Yazdığı romanlarla dünya gündemine oturan Burak Turna bu kez nükleer silahlara sahip olan ülkelerin bu silahın dünya ülkeleri arasında yayılmasını engellerken, nükleer silahları kullanarak kendi halklarını da baskı altında tuttuklarına işaret ediyor ve Batı ordularının, Doğu orduları karşısında ‘başarılı olamayabileceği tezini’ işliyor.

Nükleer Darbe belki de yakın gelecekte yaşanacakların bir özetini sunuyor.

2- Üçüncü Dünya Savaşı 

Burak Turna’nın ortaya attığı ve gerçekleşen
7 kehanetin yer aldığı
Üçüncü Dünya Savaşı
yeni baskısıyla karşınızda…
Yeni bir dünya savaşı kapıda...

1215 Magna Carta''dan bugüne uzanan ilişkiler zinciri Doğu ve Batı medeniyetlerini karşı karşıya getiriyor. Avrupa Birliği dağılmak üzere. Avrupa''nın Katolik ve Protestan havzasında giderek yükselen Neo-Nazi hareket, Türkler, Ruslar ve Afrikalılar başta olmak üzere tüm yabancı unsurlara karşı düşmanca faaliyetlere girişiyor. Derhal hareketlenen Rusya, Avrupa içlerine doğru ilerlemekte. Bütün bu olaylara kayıtsız kalamayan Türkiye, kilit bir hareketle savaşın gidişatına yön veriyor.

Pasifik''te ise ABD ve Çin arasındaki amansız güç mücadelesi, tarafları savaş formasyonuna geçirmiş bile. Uzay araçlarının, yepyeni tekniklerin kullandığı bir uzay savaşı patlamak üzere. Dünyaya yön vermeye çalışan ezoterik örgüt Ölüm Kardeşliği, tüm tarafları tahrik ediyor ve dünyayı, görülmedik bir felakete sürüklüyor.

Garip bir elektrik vardı havada, bütün dünya atmosferine yayılan. Herkes büyük bir şeyler olmasını bekliyordu. Büyük bir kötülüğün dünyanın yüzeyine yayıldığını hissedebiliyordu sıradan insanlar. Fırtına öncesi sessizlik gibi... Ve belki de yeni bir dönem başlayacaktı, belki de insanlık dönemi kapanacaktı. Kimse kıyametin yakında olup olmadığını bilmiyordu ama Papa Ratzinger''in sağlığının gittikçe kötüleşmesi, 112. ve son Papanın gelmek üzere olduğu inanışlarını güçlendiriyordu.

3- Sistem A 

SistemA gibi bir felsefe kitabı, Türk düşünce tarihinde ilk kez yazılıyor. Felsefenin batı kökenlerinde, bir Türk düşünür ilk kez bu kadar cesur bir girişime kalkışıyor. Burak Turna’nın beyin laboratuarında kurguladığı deneysel felsefe çalışmasının sonuçları devrimsel olabilir ancak bu sonucun ortaya çıkması için çok uzun zaman gerekebilir. Ve pek çok emek. Ancak okuyucuların göreceği gibi, Burak Turna’nın ulaştığı bir sonuç daha sonra saygın bilimsel makalelerde bilim adamları tarafından aynen yazıldı.

SistemA, düşünce ile madde arasındaki en etkili iletişim aracı olmaya aday.

4- Süleyman Operasyonu 

Türkiye ile İsrail Savaşırsa Ne Olur?

MİT ve MOSSAD arasında geçen bir mücadelenin öyküsü

Türkiye ile İsrail Savaşırsa Ne Olur? sorusuna cevap aradığı haber konusu ile hayatı allak bullak olan Süleyman, İsrailli kadın gazeteci sevgilisi, Deniz Kuvvetleri''nde astsubay olan babası, çalıştığı gazetedeki istenmeyen adam halleri arasında gidip gelen derin bir duygusal gerilim altındadır.

Masum bir şekilde haber sorusunun cevabını ararken, aslında dev bir istihbarat savaşının tam merkezinde olduğunu asla bilemez...

MOSSAD, Süleyman Operasyonu ismini verdiği bir harekat sayesinde, Akdeniz''deki enerji yataklarıyla ilgili insiyatifi ele geçirmeyi ve MİT''e karşı üstünlük elde etmeyi ummaktadır...

Oğluna sevgisini gösteremeyen bir babanın, İsrail''e bağlı kalmakla duygularını yaşamak arasında ezilen bir sevgilinin ve nefret dolu bir gazete genel yayın yönetmeninin tam ortasında umutları tükenmekte olan Süleyman, bu mengeneden nasıl kurtulacağını düşünmektedir.

Süleyman Operasyonu başladığında ise dünya değişecektir...

5- Parvus’un Askerleri İstanbul Düştü

23 Nisan 1909… İstanbul için sıradan bir gündü… Şehrin etrafı yine onu almak için gelen bir orduyla çevrilmişti...

İtalya önderliğinde, binlerce Makedon ve Sırp eşkıyası, onlara katılan dünyanın tüm büyük güçlerine ait donanmalar ve askerler, tek bir hedef için toplanmıştı: İstanbul’u almak ve Osmanlı Devleti’ne son vermek…

Roma, 500 yıllık rakibi Osmanlı’ya ölümcül darbeyi vuracak operasyon için düğmeye bastığında ise Yıldız Sarayı’nda yalnız bir Sultan vardı. Sultan II. Abdülhamid, 33 yıllık iktidarının sonuna geldiğini biliyordu…

Ancak sonu gelen sadece onun iktidarı değil, Devleti Ali’nin bizzat kendisiydi…

Tüm bu büyük olayların içinde sessiz sedasız, gölgelerin arasında karanlık işler yapan bir isim vardı. Alexander Israel Parvus…

Osmanlı’dan sonra kurulacak düzenin ilk adımlarını, Osmanlı’yı yıkmak için bir araya getirdiği, farklı kimliklere bürünmüş karanlık güçlerle beraber atacaktı… Onlar Parvus’un Askerleri’ydi…

6- Osmanlı'nın Gizlenen İşgali 1909 

Osmanlı'nın 1909 yılındaki işgali, varlığını gizli biçimde sürdüren Roma İmparatorluğu'nun iradesi ve onun emrindeki G8 devletleri tarafından mı gerçekleştirildi?

1.Dünya Savaşı, Osmanlı'nın 1909 yılında gerçekleşen ve uzun yıllar süren işgalini gizlemek için düzenlenen bir kurmaca mıydı?

Çanakkale Savaşları aslında 1912 yılında İtalya'nın Çanakkale'deki Osmanlı kalelerini bombalaması ile mi başladı?

1909 işgalinde Amerikan askerleri Gattling silahı kullanarak Osmanlı askerlerinin imhasını askeri şifre yoluyla Amerika'ya bildirdi mi?

Osmanlı İmparatorluğu 1909 yılında ortadan kaldırıldı ve tarihle beraber tüm insanlık kandırıldı mı?

Jön Türkler aslında Makedon ve Ermeni Terör örgütlerine verilen şifreli isim miydi?

1909 İşgali'nin Roma tarafından hedeflenen ama 1909’da tamamlanmayan son kısmı için aynı güçler tekrar harekete mi geçti?

Burak Turna, Osmanlı'nın Gizlenen İşgali-1909 isimli kitabıyla tüm dünya tarihini kökünden sarsacak bir bilgiyi kamuoyuna sunuyor.

Yazar, 1909 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun dünyanın büyük ülkelerinin askerleri ve donanmaları tarafından, terör örgütleri ile ortaklık içerisinde işgal edildiğini ve bu işgalin askeri şifreler yoluyla tamamen tarihten gizlendiğini ortaya koyuyor.

 Osmanlı'nın Gizlenen İşgali-1909 kitabında yazar, büyük devletler arasında gerçekleşen askeri şifrelerin çözümlemesini okurlarıyla paylaşarak, onlara 105 yıldır tüm dünyanın gözlerinden gizlenmiş bir sırrı tüm yönleriyle açıklıyor.

7- Çanakkale’nin Gizlenen Gerçeği - 1915 Büyük Resim

1915 yılında yaşanan trajedinin arkasında tarihin en büyük örtme operasyonlarından birisi mi gerçekleştirildi? Çanakkale Savaşları gerçekte hangi tarihte başladı ve 1909 işgali ile bağlantısı neydi? Savaşın tarihe yansıtılmayan gizli tarafları kimlerdi? Savaşı Anzaklar kazandı ve bu gizlendi mi? Sır perdesi, ilk kez bu eserde aralanıyor…

Orkun Uçar'ın Yazdığı Diğer Kitaplar

1- Sin – Sarı İstilâ

Derzulya’da kutsal kötülerin savaşı devam ediyor… “En büyük ego bile fark edilmeyi ister.”

Mabedin derinliklerindeki daire şeklindeki bir odada Sin’in gördüğü en şaşırtıcı yaratık vardı. Cavlaklar onu insan sanıyordu, çünkü tıpkı robot gibi gerçeğinin üzeri örtülmüştü. Sin’in gördüğü ise bütün vücudunu kaplayan dövmelerinden alevler çıkan canlı bir ateşti.

“Sen ve ben,” diye fısıldadı… “Levh-i Mahfuz.” Bedenindeki dövme harfler yavaş yavaş ortaya çıkmıştı. Hepsi mora yakın alevler içindeydi.

Bir şarkı mırıldanıyordu. Odadaki meşaleler sönmüştü, tek ışık kaynağı onun bedeniydi. Sin Sufi adına büyü denen bir gücün harekete geçtiğini anlamıştı. “Ağır bir yüküm var,” dedi. “Binlerce yıldır taşıyorum onu. Paylaşmam gerekiyor. Heykel kadar hareketsiz ve bebek kadar çaresiz görünsen de çok güçlüsün. Sin, binlerce yıldır beklediği ilahım. Sende onun damgası var.” Yakıcı parmakları, derisinin üzerindeki Sin yazısı üzerinde geziyordu. Bu harfleri tanıyordu. “Ama önce sana bir hikâye anlatmalıyım.”

2- Asi

SAVAŞ, DEHŞET VE KORKU... DERZULYA’DA GÜÇSÜZLERE YER YOK!!!

Sarp alaylı bir ifadeyle güldü. “Anlamıyorsun değil mi? Milyarlarca insanın ölümünden bahsediyorsun. Öyle bir düzenden bahsediyorsun ki, insanların zalim yöneticilere ve korkunç, küçük tanrılara taparak yaşayacağı dehşet çağı... Sürgündeki var veya yok, kendi kafandaki çarpık bir fantezi dünyası oluşturuyorsun. İyi ama benim farkım ne olacak o zaman John. Herkes avcı olacak. Kötülük sıradan olacak. Oysa biliyor musun belki de ben kötülüğü, avcılığı farklı olmak için seçmişimdir. Çoğunluk olan şey sıradandır John. Ben şu anda farklıyım, olağanüstüyüm, hâkim olan ahlakın, iyi ve kötü kavramlarının dışındayım. Bu dünyanın kendi yarattığı yaşam stilinin tek temsilcisi olan bir türüm. Asiyim. Oysa senin düzenin beni sıradan yapacak. Dejenere olmaya, çürümeye ve çürütmeye mahkûm iktidar yapacak. Ben bu olamam. “Ben sıradan olamam.”
Metal Fırtına serisinin en sıra dışı kitabı "Metal Fırtına 8: Hakikat Muhafızları"