Jack LONDON etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2024 Perşembe

thumbnail

Kızıl Veba (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Kızıl Veba

Kitabın Yazarı: Jack London

Kitap Hakkında Bilgi:

Jack London’ın 1912 yılında The London Magazine’de tefrika halinde yayımlanan romanı Kızıl Veba, modern edebiyatın ilk post- apokaliptik metinlerinden biri kabul edilir. London romanında, 2013’te patlak veren dünya çapında bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir “yeni” dünya tasavvur eder. Salgın sürecinde izolasyonun önemini, nüfus yoğunluğunun, özellikle de dünya nüfusunun salgınlardaki rolünü, insanların son derece kritik durumlarda kapıldığı bencilliği, kolektivizm ve bireyciliğin karşı karşıya gelişini, biliminsanlarının özverisini son derece gerçekçi biçimde işler.

Bundan 108 yıl önce, şu an deneyimlemekte olduğumuz meselelere kitabında yer veren London’ın yazdıkları şimdierde, seyircisi değil bizzat aktörü olduğumuz en derin krizin öngörülemez, diğer bir deyişle “siyah kuğu” vakası olmadığını, insan merkezli yaklaşımların dünyayı anlamamıza yetmediğini kanıtlar nitelikte. Bu bağlamda Kızıl Veba yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonra, farklı bir bakış açısıyla yeniden okunmayı hak ediyor. (Tanıtım Bülteninden)

Türkiye’de ilk kez 1996'da Kızıl Veba adıyla yayımlanan roman 1999'da Kıyametten Sonra adı ile yayınlanmıştır. Kitapta insanlığın ilkel ve vahşi yaşamına geri dönüş olarak görülebilecek, sadece güçlünün ayakta kalabildiği bir dünya oluşturulmuştur.

Kitabın Konusu:

Kitap, bir dedenin gözünden veba salgını öncesi medeniyet içinde olan ve ardından medeniyetin ortadan kaybolduğu bir dünyayı anlatıyor. 

Kitabın Özeti:

Profesör James Smith, Kızıl Veba’nın vurmadan önceki dönemi bilen hayatta kalan son kişilerden biridir. Kendisi ve torunları aynı zamanda San Francisco bölgesinde hayatta kalan son kişilerdendir. Bulundukları yıl 2073 yılıdır. Torunları Edwin, Hoo-Hoo ve Hare-Lip ile beraber büyük ölçüde nüfusu azalmış bir dünyada ilkel avcı-toplayıcılar olarak yaşamaktadır. Torunların zihinleri sınırlıdır ve dil becerileri de kısıtlıdır. Edwin, Granser diye hitap ettiği Dede Smith’ten kızıl veba olarak da adlandırılan hastalık hakkında bilgi vermesini ister.

Dede Smith, kızıl veba öncesindeki hayatını, İngilizce profesörü olduğu dönemi anlatır. 60 yıl önce 2013 yılı, Kızıl Veba ortaya çıkar ve hızla dünyaya yayılır. Hastalananların yüzleri kısmen kırmızılaşır. Kurbanlar genellikle ilk belirtileri gördükten 30 dakika sonra ölürler. Doktorlar ve bilim insanları tüm çabalara rağmen bir çare bulamazlar. Hastalığı tedavi etmeye çalışan doktorlar da hastalıktan ölürler. Torunlar, hastalığın mikroplar tarafından mı yoksa görülemeyen şeyler tarafından mı kaynaklandığı konusunda Dede Smith’e sorular sorarlar.

Dede Smith, öğretmenlik yaptığı sırada vebanın ilk kurbanı olan genç bir kadını görür, kadının yüzü aniden kırmızılaşır. Kadın hızla ölür ve kampüsütekiler paniğe kapılırlar. Dede Smith, evine döner, hastalık bulaştığı korkusuyla ailesi onunla birlikte gelmek istemez. Kısa süre sonra salgın bölgeyi etkisi altına alır. İnsanlar yağmalayarak ve öldürerek isyan ederler. Dede Smith, üniversitesinin kimya bölümü binasında meslektaşlarıyla buluşur. Sorun çözülene kadar orada beklemek isterler. Kimya binasına sığınan toplam 400 kişi vardır. Güvenlik nedeniyle başka bir yere taşınmaları gerektiğini anlarlar ve kuzeye doğru yol almaya başlarlar.

Kısa süre sonra Dede Smith’in tüm grup üyeleri ölür ve tek başına hayatta kalır. Üç yıl boyunca iki köpeğin eşliğinde tek başına yaşar. Sonunda, başka yaşayan insanların bulunduğu San Francisco bölgesine geri döner. San Francisco'da, birkaç hayatta kalanın oluşturduğu yeni bir toplumun oluştuğunu farkeder. İnsanlar kabilelere ayrılmıştır. İnsanlar on veya yirmi kişilik küçük gruplar halinde yaşamaya başlamıştır. Dede James Smith, önce İtfaiyeci liderliğindeki bir gruba katılır. Bu gruptan daha sonrada Santa Rosa grubuna katılır. 

Dede Smith, kızıl veba öncesini hatırlayan son kişi kaldığı endişesine kapılır. Yemek kalitesi, sosyal sınıflar, yaptığı iş ve teknoloji hakkında anılarını yad eder. Zamanının kısa olduğunu düşünerek torunlarına bilgilerini aktarmaya çalışır. Ancak torunları için Dede Smith'in geçmişine dair anıları onlara tamamen inanılmaz görünmektedir.

9 Mart 2020 Pazartesi

thumbnail

Vahşetin Çağrısı (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Vahşetin Çağrısı

Kitabın Yazarı : Jack London

Kitap Hakkında Bilgi :

Buck gazeteleri okumazdı, okusaydı sadece kendisinin değil, Puget Sound'dan San Diego'ya dek, güçlü, uzun ve sık tüylü tüm kıyı köpeklerinin başında dolanan beladan haberi olurdu. Bütün gemi ve nakliyat şirketlerinin yeni buluşunu dünyanındört bir yanına avaz avaz duyurduklannı bilirdi; çünkü kuzey kutup bölgesinin karanlığında körü körüne dolaşan insanlar san bir maden bulmuşlardı. Binlerce kişi bu san maden için kuzeye akın ediyordu. Bu insanların köpeğe ihtiyacı vardı. Ağır ve yorucu işlerin üstesinden gelebilecek, kara kışa dayanabilecek, uzun tüylü, iri ve kuvvetli köpeklere ...

Buck güneşin kucakladığı Santa Clara vadisindeki büyük bir evde yaşıyordu. Yargıç Miller'ın yeri denirdi buraya; yoldan içerde, ağaçların arasına gizlenmiş; ancak dört bir yanını dolanan geniş verandanın, sık dallar arasından leke leke göründüğü bir evdi bu. Geniş çimenlikler arasından ve uzun kavak ağaçlannın birbirine dolanmış dallan altından kıvrılarak uzanan çakıllı araba yoluyla ulaşılırdı eve...

Kitabın Özeti :

Yukon ve Alaska’da altın bulunması, kızak çekecek büyük ve güçlü köpeklere olan ihtiyacı arttırmıştı. Buck, tam olarak altın arayıcılarının istediği gibi bir köpekti.

Buck‘un babası St Bernard ve annesi İskoçyalı bir çoban köpeğidi. Buck 63 kilo ağırlığında ev koşullarında yaşayan kendi halinde bir hayvandı. Kaliforniya'nın Santa Clara Vadisi'nde geniş bir arazi sahibi ve zengin bir emekli yargıç olan Yargıç Miller’ın evinde oldukça rahat bir hayat yaşıyordu.  Buck kendisini bir ev köpeği yapmak isteyen bütün gayretlere karşı çıkıyordu. O yılın büyük Klondike grevi ve Altın arayıcıların Alaska’ya akın etmesi Buck gibi kızak çekebilecek köpek­lerin değerini çok arttırmıştı. Yargıç Miller’in bahçıvanı olan Manuel, kumara düşkün bir adamdı. Kumar borçları yüzünden alacaklılar onu çok sıkıştırmaktaydı. Manuel kumar borçlarından kurtulmak için Buck’u çalarak Alaska şartlarında kullanılmak üzere kızak köpeği eğiten bir köpekçiye sattı.

Buck’un boynuna ip geçirerek hislerini kaybettirircesine boğazını sıkarak bir kafese koymuşlardı. Boğazının sıkılması, kafese tıkılması Buck’un onurunu çok kırmıştı. Buck’u bir trene atarak Seatle şeh­rine götürmüşler ve orada kendisini yetiştirecek olan adama teslim etmişlerdi.

Buck, kendisini kafese kapatan ve aşağılayan insanlara karşı duyduğu öfke ile kafesten çıkar çıkmaz kendisini eğitecek adamın üzerine saldırdı. Fakat Buck, adama kadar yetişemiyordu. Buck defalarca eğitimciye saldırmış ama her defasında kafasına yediği bir sopa ile yere düşmüştü. Buck, eğitmene bir kaç defa daha saldırdıktan sonra ilk büyük dersini aldı. Elin­de sopa taşıyan bir adam kendisinin hâkimiydi.

Eğitmen onu Klondike’ye köpek götürüp satan giden tüccarlara satmıştı. Buck bu tüccarlarla birlikte gemiye binerek Kanada’ya gitti. Orada Francois ve Perrault, adlarındaki Kanada hükümeti için çalışan iki posta taşıyıcılarının malı oldu.

Buck artık, Kanada hükümeti için çalışan bir kızak köpeği olacaktı. Buck ile dostu Curley gemiye bindildiler. Buck, Alaska'da göreceği vahşetlerin ilk dersini Eskimo köpeklerinden almıştı. Bu köpekleri ilk kez arkadaşı Curley’i vahşice parçalayarak öldürdükleri sırada tanımıştı. Eskimo köpeklerinden biri olan Spitz, Buck’un sevimli arkadaşı Curley’e saldırdı. Spitz, Buck’un sevimli arkadaşını öldürdükten sonra etrafını çevreleyen di­ğer köpekler Curley’i parça parça etmişlerdi. Buck bu vahşeti yaratan ve yaptığı bu vahşetten derin bir haz duyan Spitz’den nefret etti. Bembeyaz bir Spitzberger köpeği olan Spitz, vahşete alışkın, üstelik bundan haz duyan acımasız bir hayvandı. Buck bu köpekten iğrenmişti.

Bir sabah Buck'a koşumlar takılıp kızağa ko­nuldu. Buck ve Dave zorba bir eskimo köpeği olan Spitz’in liderliğini yaptığı köpek grubuna katılırlar. Buck, isyan etmemek gerektiğini öğrenmişti. Buck gruptaki diğer köpeklerden daha hızlı bir öğrenme yeteneğine sahipti. Sürücü François ve diğer köpekler, Buck'a kızağı nasıl çekeceğini, kendisine sığınak yap­mak için karı nasıl kazacağını, yakalanmadan nasıl yiyecek çalacağını ona öğretmişlerdi.

Perrault ve François, bölgenin uzaklarında altın aramaya çıkan insanların mektuplarını taşıyan postacılardı. Bu kı­zak takımındaki köpeklere günde, yedi yüz elli gram kurutulmuş alabalık veriliyor, kızak takımı günde altmış kilometre mesafe kat ediyordu. Kızak takımının baş köpeği Spitz’in liderliğini istemiyor, arkadaşına yaptığı o vahşetten dolayı ondan çok iğreniyordu.

Köpek koşum takımın lideri olan sinsi ve gaddar Spitz, Buck’un bu duygularından haberdardı. Spitz ile Buck arasında bir rekabet başlamıştı. Buck, yargıç Miller’in evinden kalan evcilliğini de kaybetmeye ve gün geçtikçe vahşi hayata alışmaya başlamıştı. Kendi avını bulmak için tavşan avlamaya da başlamıştı.

Spitz'in kurnaz küstahlığı bir eskimo köyünde, aç bir köpek sürüsünün hücumuna uğradıkları zaman ortaya çıkmıştı. Spitz, bu fırsattan istifade ederek Buck'a saldırdı. Ancak Buck bu hücuma karşı koy­duktan sonra kaçarak kurtulmuş, ama Spitz’e olan öfkesi ve hıncı bir kat daha çoğalmıştı.

Buck, Spitz'in liderliğini baltalamak için elin­den geleni yapmaya başlamıştı. İki köpek, eninde sonunda, bir birleri ile ölünceye kadar kavga etmeye mecbur kaldıklarını biliyorlardı. Bu rekabet ve öfkeler sonunda patlayacaktı.

Spitz, Buck'ın peşinden gittiği bir tavşanı öldürdüğü zaman, kavganın da vakti gelmişti. Spitz, kurnaz ve usta bir kavgacıydı. Arka ayakları ile çömeliyor rakibinin hamlesine göre saldırı fırsatı kolluyordu. Buck, Spitz’in bu tarzını biliyordu. Buck var gücüyle Spitzin ön ayaklarını çelmelerse onu yenebileceğini anlamıştı. Buck, tüm gücüyle Spitzin en güçlü olan ön ayağına saldırdı. Onun ön bacaklarını dişleriyle yakalayarak düşmanını devirmişti. Çenesinin tüm gücüyle boğazına sarılmıştı. Hareketsiz kalana dek Spitz’i bırakmamıştı. Savaştan sonra, diğer köpekler Spitz'i parçaladılar. Takımın Liderliğini artık Buck yürütecekti.

Buck, ses çıkarmadan kızağın liderliğinin kendisine verilmesini bekledi. Liderlik verilmeden de koşumlara girmemişti.. Sürücüler boyun eğerek onu baş köpek yaptılar. Buck, artık, kızağın lideriydi. Öteki köpeklerle çok iyi anlaşıyor, yep yeni bir dayanışma kuruyor, gündelik mesafeleri daha kısa vakitlerde almayı biliyorlardı.

Buck ile takımı Skaguay'a, on dört gün süren dokuz yüz kilometrelik bir yolculuk yapmak zorunda kalmışlardı. Bu yolculuktan sonra ancak üç gün istirahat edecekler ve kızağın köpekleri değiştirilecekti. Buradan, ağır bir posta yükü ile Dawson'a gideceklerdi. Buck, kızak liderliğinden gurur duyuyor bu iş onun duygularını tatmin ediyordu. Fakat Buck’un içgüdülerinde ilkel doğa şartlarında özgürce dolaşmak hissi vardır. Atalarının yaşadıkları ortamları gördükçe bu içgüdü ruhunda özlem uyandırıyordu. İlkel doğa şartlarında vahşiler ile birlikte avlanmayı düşlüyordu.

Davvson'da iki gün istirahat ettikten son­ra, köpekler tekrar kızağa koşuldu. Skaguay'a doğru yola çıktılar. Otuz gün sonra Ska­guay'a vardıkları zaman, Francois ve Perrault’s Bu yolculuğun sonunda, posta taşıyıcıları köpekleri Amerikan altın avcıları Hal, Charles ve Mercedes adındaki bir gruba sattılar. Kızağa yeni ve dinlenmiş köpekler aldılar. Buck ve iki arkadaşını satın alan Hal, Charles ve Mercedes, bu tundra bölgesi ve köpekleri hakkında hiç bir şey bilmiyorlardı. Buck ile iki dostunun halinden anlamıyorlar, onlara normal bir köpek gibi davranıyorlardı.

Hal, kız kardeşi Mercedes ve kardeşinin kocası Caharles ile altın aramaya çıkmıştı. Kızağa çok yük koydular, ilkin köpeklere yiyeceği çok verdiler. Yiyecek azalınca da köpekleri kamçılayıp çok yormaya başladılar. Buck’ın yeni ustaları çok tecrübesizdi. Yolculuklarının yarısında yiyecekleri tükenmeye başlamıştı. Köpeklerin bazıları ölmüş, diğerleri kızağı çekemeyecek kadar zayıflamıştı.

Takımdaki on dört köpekten, sadece beşi hayatta kalmış, ancak John Thornton’un kampına kadar gelmişlerdi. Thornton, buzların artık çok inceldiğini, yola çıkmamalarını, hayatlarını tehlikeye atmamalarını söyledi. Hal bu uyarıyı dikkate almayarak yola çıkmaya çalıştı. Diğer köpekler hareket etmeye başladılar ama zayıflamış ve artık çok güçten düşmüş olan Buck hareket etmiyordu. Hal onu kırbaçlamaya başlamıştı. Thornton müdahale ederek adamın üzerine atladı. Hal’ın çektiği bıçağı elinden alıp Buck’ın iplerini kesti. Hal küfürler savurdu ama kavgayı kaybetmişti. Birkaç dakika sonra kıyıdan ayrılarak ırmağın üzerinde gitmeye başladılar. Çok geçmeden buz kırıldı, insanlar da köpekler de buzların kırılmasıyla ırmakta kaybolmuşlardı.

Thornton, Buck’a çok iyi davranıyordu. Üstelik Buck’un hayatını da kurtarmış ona çok iyi bakmıştı. Buck ile Thornton artık hep birlikteydiler. Buck, şimdiye kadar hiç kimseye bağlanmadığı şekilde Thorton'a bağlanmıştı. Efendisine beslediği bu sevgiden ötürü içgüdülerinden gelen ilkel hayat çağırışına, vahşetin çağrısına dahi artık cevap vermiyordu.

Thornton ile mutluydu. Birgün bir barda Thornton’a saldırmak isteyen bir adamı parçaladı. Thorton'un or­takları geldikten sonra, kampı dağıtmışlardı. Buck da onlarla birlikte gitti. Küçük bir şelâle üze­rinden geçerlerken, Thorton suya düşmüştü. Buck sahile yüzdü. Buck’un omuzlarına ve boynuna ip geçirdiler. Kuvvetli akıntıya rağmen, Buck, Thorton'un yanına ulaştı ve ikisi birlikte ağır ağır sahile doğru yüzmeye başladılar. Buck sahibi Thoronton’un hayatını kurtarmıştı. Thorton, Buck ile gurur duyuyordu. Kasabada, Buck ile ilgili olarak bir bahise de girmişti. Buck’un beş yüz kilo yüklü bir kızağı, buz üzerinde yüz metre götüreceğini iddia etti. Kasabadaki adamlardan birisi ile 1,200 dolar bahse girdiler. Buck, an­cak bir kızak takımının yapacağı işi, ina­nılmaz bir gayretle tek başına başarmış sahibi Thornton’a bahsi kazandırmıştı.

Ormanın derinliklerinde Buck’u çağıran sesler hiçbir an bitmiyordu. John Thornton’a olan bağılılığı gitmesini engelliyordu. John Thornton ve arkadaşları iddiada kazandıkları bu para ile eski bir efsane olan kayıp madeni ve orada bulunan eski kulübeyi bulmak için yola çıktılar. Madeni bulamazlar fakat altın bulunan alçak bir vadi ile karşıla­ştılar. Burada kamp kurarak altın bulmaya ve günde bin dolarlık altın işlemeye başladılar.

İnsanlar altın bulmaya dalmış Buck’u unutmuşlardı. Buck arada sıra ormanda dolaşmaya çıkıyor, bu özgür gezintiler ona sevinç veriyor ve ilk kez yaşadığı hayatı tadıyordu. Bu özgürlük ruhunda bir huzur yaratıyor vahşi heyecanları ilk kez tadıyordu. Onu çağıran sesin etkisi güçlenmişti. Böyle özgür bir yaşamak istediği tek şeydi.

Buck, vahşi kardeşleri gibi avlanmaya başlamıştı. Artık yiyeceklerini kendisi yakalıyordu. Kendi avını yiyerek yaşamak çok güzel şeydi. Birkaç gün kamptan ayrılmış artık geri dönüyordu. Kampa doğru geldiğinde bir tuhaflık seziyordu. Sessizce kampa yaklaştığında köpeklerden birisinin ölüsüyle karşılaştı. Thornton ve diğerleri artık ölmüş insanlardı. Yeetah kabilesinin adamları kampa saldırmışlar ve kamptakileri öldürmüşlerdi. Buck sahibini öldüren Yeetah kabilesinin adamlarına çok öfkelenmiş ve onlara saldırmaya başlamıştı. Önüne geleni vahşice avlıyor, boğazlarını parçalıyordu. Kaçanların peşini bıraktı ve kamp yerine geri döndü. Thornton’un diğer arkadaşının da cesedini buldu. Sonra Thornton’un kokusunu takip etti. İzler gölün kıyısına doğru gidiyordu ve onun cesedini gölün ortasında gördü. Bütün gün gölün başında öylece bekleyip durdu. Efendisinin başında saatlerce ulumuştu. Gece olunca vahşetin çağrısını tekrar duydu. Dayanılmaz sese doğru çekip gitmeye başladı. Çağrıya cevap vererek ormanlara doğru daldı. Kurtlara lider olarak yaşmaya başlamıştı.

7 Şubat 2020 Cuma

thumbnail

Ateş Yakmak (Jack London) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Kitabın kahramanı dondurucu soğukta kiminle yola çıkmıştır?

A- Arkadaşıyla
B- Atıyla
C- Köpekle
D- Babasıyla

2- Kitabın kahramanı yol arkadaşının hangi özelliğini kıskanıyor?

A- Hızlı olmasını
B- Güçlü olmasını
C- Soğuğa dayanıklı olmasını
D- Yakışıklı olmasını

3- Kitabın kahramanı arkadaşlarıyla saat kaçta buluşmayı planlamıştı?

A- 3
B- 4
C- 5
D- 6

4- Kitabın kahramanının bulunduğu yerde havanın soğukluğu nasıl anlaşılırdı?

A- Buz kalınlığından
B- Kar seviyesinden
C- Termometre ile
D- Yere tükürülerek

5- Kitabın kahramanı ateş yakmakta neden zorlanmıştır?

A- Parmakları donduğu için
B- Kuru odun bulamadığı için
C- Her yer ıslak olduğu için
D- Kibriti olmadığı için

6- Kitabın kahramanının bulunduğu yerde ana kural nedir?

A- Yanında çakı bulundur
B- Yola yalnız çıkma
C- Yanında kibrit bulundur
D- Yanında eldiven bulundur

7- Aşağıdakilerden hangisi yaşanan zorluklardan biri değildir?

A- Kurt sürüsünün saldırması
B- Kırılan bir buz sonucu ayağının ıslanması
C- Ağaç üzerindeki karların üzerine düşmesi
D- Parmaklarının donması

8- Kitabın kahramanının bulunduğu yer neresidir?

A- Alaska
B- Antartika
C- Grönland
D- Sibirya

9- Kitabın kahramanının yaktığı ateş nasıl söndü?

A- Yağmur yağdı
B- Ağacın üzerindeki kar döküldü
C- Rüzgar söndürdü
D- Kendi söndürdü

10- Kitabın kahramanı ateş yakmaya neden karar verdi?

A- Gece uyurken ısınmak için
B- Arkadaşını ısıtmak için
C- Islanan ayaklarını kurutmak için
D- Yardım çağırmak için


Cevap Anahtarı :

1-C      2-C      3-D      4-D      5-A
6-B      7-A      8-A      9-B      10-C

Ateş Yakmak (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...
thumbnail

Ateş Yakmak (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ateş Yakmak

Kitabın Yazarı : Jack London

Kitap Hakkında Bilgi :

Gelmiş geçmiş en güçlü öykü yazarlarından biri olan Jack London, California Üniversitesinde yazarlık kurslarına devam ederken, yazdığı öykü denemelerini gerçek yaşamda rastlanmayacak derecede vahşi sahnelerle dolu diye eleştiren profesörüne, "Bütün bunları gördüm ve yaşadım," diye cevap vermişti. Jack London'ın sanatı, toplumsal gerçekçilik tarzına örnektir.

Kitapta yer alan AteşYakmak, Jack London'ın gençliğinde altın aramak için gittiği kuzey kutbuna yakın bölgelerde yaşanan bir olayın öyküsüdür ve vahşi doğada tek başına ölümle yüz yüze kalan insanın, hayatta kalma mücadelesini anlatır. Yazarın en ünlü ve en güzel hikayelerinden biri olan Meksikalı, Profinio Diaz'ın askeri diktatörlüğüne karşı patlak veren Meksika devriminden bir sahneyi canlandırır. Kaçak ise yazarın çuval fabrikasında saatte on sent karşılığında çalıştığı zamana ait bir deneyimidir ve insafsızca sömürülen çocuk işçilerin çilesini anlatır. Kitapta, değişik konularda üç öykü daha yer alıyor.

Jack London, konularının çeşitliliği, anlatım gücü ve öykü dokusu bakımından, seçkin bir evrensel yazar olduğunu kanıtlamıştır.

Kitabın Özeti :

Adam, soğuk ve gri bir günde patika boyunca ilerliyordu. Alaska’daki ilk kışıydı ve gözünün alabildiğine her yer bembeyaz karlar ve buz ile kaplanmıştı. Kalın kıyafetler ve kürk botlar giyiyor olmasına rağmen tüm benliğiyle soğuğu hissediyor ve bu da keyfinin kaçmasına yol açıyordu.

Henderson Çayı yakınlarındaki kampa gidiyordu. Dostları çoktan oraya ulaşmış olmalıydı ve kendisi de bu akşam altıya kadar onlarla bir araya gelmeyi umuyordu. O vakte kadar karanlık çökmüş olacak, dostlarını kendisi için sıcak yemek hazırlamış biçimde bir ateşin yanında oturmuş bulacaktı.

Adamı takip eden bir köpek vardı. Büyük, gri renkli, yarı köpek yarı kurttu bu hayvan. O da adam gibi aşırı soğuktan hoşlanmamıştı ve havanın seyahat edemeyecek kadar soğuk olduğunun farkında gibiydi.

Adam, patikadan aşağıya yürümeye devam ederek “Kızılderili Çayı” adı verilen donmuş bir akarsuya ulaştı. Karla kaplanmış buz üzerinde yürümeye başladı. Bu yol, kendisini doğrudan Henderson Çayı’ndaki arkadaşlarına götürecekti.

Yürürken dikkatli biçimde önünde uzanan buza bakıyordu. Bir ara aniden durdu ve donmuş akarsuyun bir parçasının çevresinden dolaştı. Bu noktada buzun altından akan suyu görmüştü. Bu tür akan sular buzu inceltirdi. Eğer adım atmış olsaydı buz kırılabilir ve ayaklarını suyun içinde bulabilirdi. Ayakları kısa sürede buz keserek donacağından böylesine soğuk bir havada ıslak botlar ölüm demekti.

Saat on iki civarında, öğle yemeğini yemek için mola vermeye karar verdi. Sağ elindeki eldivenleri çıkardı. Montunun ve gömleğinin düğmelerini açarak ekmeği ve etini çıkardı. Bu işleri yapması sadece yirmi saniyesini almıştı. Ancak yine de parmakları donmaya başlamıştı bile.

Keskin bir acı hissedene kadar defalarca elini ayağına vurdu. Ardından çabucak eldivenini giydi. Bir ateş yaktı. Önce küçük odun parçalarını tutuşturmuş ve ardından daha büyük parçalarla ateşi beslemişti. Karla kaplı bir kütüğün üzerine oturdu ve yemeğini yedi. Ateşin sıcaklığı birkaç dakikalığına keyfini yerine getirmişti. Daha sonra ayağa kalktı ve tekrar donmuş akarsuyun üzerinde yürümeye başladı.

Yarım saat sonra korktuğu şey oldu. Çok sert göründüğü bir yerde buz kırıldı ve adamın ayağı suya gömüldü. Derin değildi fakat ayakları dizlerine kadar ıslanmıştı. Adam sinirlendi. Bu kaza kampa ulaşmasını geciktirecekti. Bir ateş yakarak elbiseleriyle botlarını kurutmak zorundaydı.

Küçük boylu ağaçlara doğru yürüdü. Her şey gibi onlar da karla kaplıydı. Dallarına yılın erken zamanlarında meydana gelen sellerin taşıdığı odunlar ve kurumuş ot parçaları takılmıştı. Ağaçlardan birinin altında karların üzerine birkaç büyük odun parçası koydu. Odunların üstüne de bir miktar kurumuş otu ve dalları yerleştirdi. Eldivenini çıkardı, kibriti aldı ve ateşi yaktı. Daha fazla odun koyarak ateşi besledi. Ateş büyürken içine daha büyük parçalar atıyordu.

Tüm bu işlemleri yavaş ve özenli biçimde yapmıştı. Sıfırın altında altmış derecede, ıslak ayaklı bir adam ateşi ilk denemesinde yakmalı ve başarısız olmamalıydı. Yürürken kanı vücudunun her yerini sıcak tutuyordu. Şimdi ise durmuş olduğundan soğuk hava kanının vücudunun derinliklerine çekilmesine yol açmıştı. Islak ayağı donmuştu bile. Ayak parmaklarını hissedemiyordu. Burnu da donmuştu. Vücudunun her yeri soğuğu şiddetli biçimde hissediyordu.

Ancak ateş giderek daha güçlü biçimde yanmaya başlamıştı. Kurtulmuştu. Ağacın altına oturdu ve kendisine sıcaklık eksi altmış dereceye düştüğünde Yukon’da hiç kimsenin tek başına seyahat etmemesi gerektiğini söyleyen Fairbanks’teki yaşlı adamları düşündü. İşte buradaydı. Başından bir kaza geçmişti. Yalnızdı ama bir ateş yakmayı başararak kendini kurtarabilmişti. Şu yaşlı adamlar zayıf karakterler diye düşündü. Gerçek bir erkek tek başına yolculuk yapabilir. Eğer sakin biçimde kalırsa her şey yolunda gidecektir.

Adamın botları buzla kaplanmış, bağcıkları çelik kadar sertleşmişti. Botunu çıkarabilmesi için bunları bıçağıyla kesmesi gerekiyordu. Bıçağını almak isterken arkasındaki ağaca yaslandı. Aniden beklenmedik bir şey oldu ve çok büyük bir kar kütlesi ağaçtan döküldü. Yaptığı hareket bu genç ağacı yalnızca çok hafif biçimde sarsmıştı. Fakat bu hafif sarsıntı bile, ağacın dallarındaki ağır yükten kurtulmasına yetmişti. Adam beyninden vurulmuşa döndü. Oturdu ve biraz önce ateşin olduğu yere baktı.

Yaşlı adamlar haklıymış dedi kendi kendine. Eğer onunla birlikte başka biri daha olsaydı şu anda hayatı tehlikede olmayacaktı. Diğer adam ateşi yakabilirdi. Şimdi ise ateşi bir kez daha yakma işi kendisine kalmıştı ve bu defa hata yapmaması gerekiyordu.

Daha fazla odun topladı. Ancak bunları yakmak için cebindeki kibritleri almak istediğinde parmaklarının donduğunu anladı. Hiçbir şeyi tutamıyordu. Ellerini tüm gücüyle bacaklarına vurdu.

Bir süre sonra, parmaklarını tekrar hissetmeye başladı. Kibritleri alabilmek için cebine uzandı. Fakat muazzam soğuk yüzünden parmaklarına gelen yaşam belirtileri kısa sürede tekrar kaybolmuştu. Kavrayamadığı kibritlerin hepsi karın üzerine düştü. Yere uzanarak bir tanesini almaya çalıştı ancak başaramadı.

Eldivenlerini giydi ve tekrar ellerini bacaklarına vurdu. Ardından her iki elinden de eldivenleri çıkararak tüm kibritleri toplayıp bir araya getirdi. İki eliyle birlikte tutarak bacağına sürtünce kibritler hemen alev aldı.

Yanan kibritleri bir odun parçasına doğru tuttu. Ancak kibritlerin odundan önce ellerini yakmaya başladığını burnuna bir yanık kokusu gelmeye başlayınca fark etti. Hemen ardından da kaybolan hisleri tekrar canlandı ve hissettiği acıdan dolayı elleri istem dışı açılınca yanan kibritlerin tamamı karların üzerine düştü. Alevler geride gri bir duman bulutu çıkardıktan sonra tamamen yok oldu.

Adam ne yapacağını bilemez bir halde çevresine bakınırken kendisini izleyen köpeği fark etti. Aklına bir fikir gelmişti. Köpeği öldürecek ve ellerini köpeğin sıcak vücudunun içine yerleştirecekti. Hisleri parmaklarına geri geldiğinde ateş yakabilirdi. Köpeği yanına çağırdı ama köpek adamın sesindeki tehlikeyi hissetmişti. Geriye kaçtı.

Adam bir kez daha çağırdığında köpek bu kez yakınına geldi. Adam bıçağına uzandı. Ama bir şeyi unutmuştu. Parmaklarını bükemiyordu. Bıçağı tutamadığı için köpeği de öldüremezdi.

Ölüm korkusuna kapılan adam yerinden sıçradı ve koşmaya başladı. Koşmak daha iyi hissetmesini sağlamıştı. Belki koşarak ayaklarını ısıtabilirdi. Eğer yeterince uzağa kadar koşabilirse Henderson Çayı’ndaki arkadaşlarına da ulaşabilirdi. Oraya ulaşınca elbette arkadaşları kendisiyle ilgilenirdi.

Bir süre sonra koşarken tuhaf hissetmeye başladı çünkü yere bastığında ayaklarını hissedemiyordu. Defalarca düştükten sonra biraz dinlenmeye karar verdi. Karın içine uzandığında artık titremiyordu. Burnunu da parmaklarını da ayaklarını da hissedemiyordu ama ısınmış ve rahatlamış bir hali vardı. Ölmek üzere olduğunu anladı.

Ne yapalım dedi kendi kendine… Ölümü bir erkek gibi karşılamak gerekir. Ölmek için daha kötü yollar da var.

Gözlerini kapadı ve o güne kadarki en rahat uykusuna daldı.

Köpek gözlerini adama dikmiş biçimde bir süre oturarak bekledi. Sonunda yaklaştı ve ölümün kokusunu alınca kafasını geriye atarak bacaklarını gerdi ve siyah gökyüzündeki soğuk görünümlü yıldızlara doğru yumuşak bir sesle uludu. Ardından geriye dönerek Henderson Çayı’na doğru koşmaya başladı. Yemek ve ateş bulacağını bildiği yere…

9 Ocak 2020 Perşembe

thumbnail

White Fang – Jack London - Beyaz Diş İngilizce Kitap Özeti


White Fang – Jack London İngilizce Kitap Özeti
Beyaz Diş

The novel opens as two men, Bill and Henry, carry the dead body of Lord Albert south to be buried. Over the course of the journey, their dog sled is pursued by a hungry pack of wolves. The sled dogs are picked off one by one as they try to join the pack. The dogs are lured by the she-wolf running with the pack, who is part dog herself and knows how to communicate with them. Soon, Bill is eaten by the pack. Just as Henry is about to be eaten by the wolves, he is rescued by soldiers who are looking for Lord Albert.

The wolf pack runs away and travels together. The she-wolf is courted by several other members of the pack. A wolf named One Eye finally succeeds, and they go off to hunt together. The she-wolf becomes pregnant, and they find a cave where she bears her young. There is a famine, and all of her litter die of starvation except for one cub, a little gray wolf. One Eye does not return from his hunting.

One day the cub and she-wolf encounter Indians. One of them calls to the she-wolf by a strange name: Kiche. They name the cub White Fang. Kiche and White Fang become the dogs of one Indian named Gray Beaver. When they reach the Indian camp, White Fang is tormented by an older puppy named Lip-lip. White Fang learns that Gray Beaver is his master, and that he can never bite Gray Beaver. He is abused by all the dogs in the Indian camp, and becomes vicious and ferocious.

White Fang is put on the sled team of Gray Beaver’s son, Mit-sah. After they return to the camp, famine strikes again, and White Fang goes into the Wild to live. When the famine passes, he returns to Gray Beaver and travels with him to Fort Yukon, where Gray Beaver becomes addicted to whiskey. He sells White Fang to Beauty Smith, who keeps him caged and forces him to fight other dogs. He becomes a killer. He wins every fight until he comes up against Cherokee, a mastiff. Cherokee’s jaws clamp down on his throat and he can’t escape. Weedon Scott, a stranger visiting the area, rescues him.

Weedon Scott and his friend Matt realize how intelligent White Fang is and try to tame him, but are unsuccessful at first. Scott shows White Fang that he will not be cruel. White Fang begins to love Scott, and when Scott has to go back to his home in California, White Fang forces Scott to take him along.

White Fang is out of place in California, and is not entirely trusted by the Scott family. One of Scott’s dogs, Collie, particularly distrusts him. However, White Fang dramatically proves himself. First, White Fang saves Scott by getting help when Scott falls off his horse and breaks his leg. Then, he earns the title “Blessed Wolf” by killing an escaped convict who was intent on murdering Weedon Scott’s father.

Beyaz Diş (Jack LONDON) Kitabının Türkçe Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler için tıklayınız...

10 Aralık 2019 Salı

thumbnail

Sevginin Katıksızı (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Sevginin Katıksızı

Kitabın Yazarı : Jack London

Kitap Hakkında Bilgi :

Jack London yeraltı edebiyatının belki de ilk öncülerinden biridir. Jack London varoluşunun bazen yetenek, bazen inat, bazen kas gücü, çoğu kez bunların hepsiyle birlikte ve daha çok da insanın yaşam sevinciyle edebiyata ve romana yansımasıdır.

Orjinal isminin Türkçe karşılığı “Jerry’nin Kardeşi Michael’’ olan kitap Türkçe’de “Sevginin Katıksızı’’ adıyla kabul görmüştür. Sevgi katıksız olduğunda yaşam, insan ve doğayla hep barışıktır.

Kitabın Özeti :

Jack London, bu kitabında bize çok yakın ve çok fazla bir şey istemeden bizi seven, derin bir sadakat ile bağlanan dostlarımızı anlatır.

“Daha hayatımın ilk yıllarında, o anadan doğma ve doymak bilmeyen merakım yüzünden, eğitilmiş hayvanların yaptığı gösterilerden hoşlanmaz oldum. Çünkü gösterilerin nasıl gerçekleştirildiğini öğrenmek için gösterilerin ardında yatanları araştırmak zorunda kalmıştım ve gördüklerim hiç güzel değildi” der romanın girişinde.

Roman bir İrlanda Terier’i olan Michael’ın ve kendisini bularak sahiplenen bir Kamarot’un kesişen yolları ile başlar. Yazar, Michael’ın ağzından; neredeyse onunla özdeşleşerek insanlarla ve diğer hayvanlarla olan ilişkilerinin öyküsünü, son derece gerçekçi ve duygusal bir şekilde anlatır. Bu diğer hayvanlar arasında; köpekler, kediler, bir papağan, maymun ve hatta yavrusu öldürüldüğü için gemiye saldırarak parçalayan bir balina da vardır.

Jack London romanın bir yerinde; “Michael’ın aklının sade işleyişinde sevgiyle hizmet aynı şeydi. Ona göre bir tanrı olan sahibi nasıl isterse ona öyle hizmet etmeye hazırdı, ona göre sevginin anlamı buydu, sevginin tek ifadesi buydu; hizmet etmek” şeklinde bir tanımlama yapmaktadır.

Michael’ın ikinci sahibi olan kamarot ile maceraları, kamarot’un umarsız bir hastalığa yakalanıp tecrit edilmesiyle kesintiye uğrar ve bir hayvan eğitim okuluna satılarak burada zorlu bir süreçten geçer. Romanın sürükleyici akışının sonu, köpeğin, ilk sahiplerinin yanına tesadüfen dönmesiyle noktalanıyor. Eser, okurken okuyucuyu şaşılacak bir şekilde Michael’ın dünyasına sokmakta ve onunla özdeşleştirmektedir.


Romanda kahramanın köpeğiyle doğal olarak kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesiyle farklı bir hal alır. Bir zaman sonra köpeğini sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evreyi ve sirk terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır. Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki, insanların birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerliklerini yazar karşılaştırarak kitabın sonuna dek okuyucuya sunar.

Köpek karakterin sirk terbiyecisinden aldığı zülüm, işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün, mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça derin düşüncelere sevk eder.

Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız insansı kimliğimizin bunlara çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar.

20 Ekim 2019 Pazar

thumbnail

Martin Eden (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Martin Eden

Kitabın Yazarı : Jack London

Kitap Hakkında Bilgi :

Jack London'ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası'dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin'in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…

Martin Eden modern bir Külkedisi masalıdır. Oligarşiyi hedef tahtasına oturtarak Jack London şu soruyu sorar: ‘’Bir Külkedisi Prenses olabilir mi? Yoksa Prenses olmak için soylu bir aileye mi sahip olmalıdır?’’

Sınıflar arası farkların insanları adeta kıydığı bir dönemde bir alt sınıf gemici olan Martin bir tesadüf eseri tanıştığı Ruth’a vurulur.
Kitabın Özeti :

Martin Eden, çalışmayı sevmeyen, günlük bir programa ayak uyduramayan, kendini ezdirmeyen güçlü maceraperest, yakışıklı ve çapkın bir delikanlıdır.
Günlerini gemiler ve meyhanelerde geçiren denizci Martin Eden, sık sık karıştığı çete kavgalarından birinde Arthur adlı zengin birinin hayatını kurtarır. Arthur Martin Eden’i evlerine çağırmış ve Ruth adındaki sanat tarihi öğrencisi kız kardeşi ile tanıştırır. Martin, Ruht’u görür görmez aradığı kadını bulduğunu hisseder ve Ruth’a âşık olur. Martin Eden’nin hayatı bu tanışma sonrasında değişmeye başlar. Martin, Ruth’un sayesinde ve onun özendirmeleri ile kendini eğitmeye başlar. Çünkü Ruth’u, elde edebilmenin dahası onu elde tutabilmenin yolunun kültürlü ve bilgili bir insan olmak olduğunu anlamıştır. Bu amaçla kendini eğitmeye ve kültürlü bir insan olmaya karar verir. O andan itibaren büyük bir kararlılıkla yazar olmaya ve belki de Ruth ile evlenmeyi kafasına koymuştur. Martin Ruth’la evlenmek istiyordu fakat aralarındaki uçurumu da görüyordu.

Kolej eğitimli sosyetik Ruth Morse’i elde edebilmek hayatının amacı haline gelmişti. Birden bire çetelerin ve denizcilerin arasından koparak içkili, kumarlı serseri hayatından kurtularak filozofların düşünce dünyaları içinde dolaşmaya başlamıştır. İşi ve hayatı ile ilgili düşüncelerini yazarken, Sencer’in düşüncelerinin kendi fikirlerini yansıttığını fark eder. Spencer’i derinden derine incelemeye başlamıştır.

Ruth da Martin’e duygular beslemeye başlar ve nişanlanırlar. Fakat Martin ile Ruth’un aşkı Martin’in istediği yolda gitmemektedir. Üstelik , sosyal olarak yabancı kaldığı Ruth’un çevresinde kendisini fakirliğinden dolayı aşağılayan insanlara kabul ettirmeye çalışmaktan yorgun düşmektedir. Üstelik Ruth, onun azmini ve yeteneklerini bilmesine rağmen, ona inanmamakta sürekli olarak Martin’e düzenli bir iş bulmasını önermektedir. Üstelik Ruth, onu başarısız bulmaktadır. Yazılarının beğenilmemesi ve yayınlanmamasını Martin’in başarısızlığına bağlamaktadır. Martin bunlar karşısında yılmadan yoluna devam eder. Çünkü kendisine inanır ve Ruth’a aşıktır. Parası biter, tefeci mallarına el koyar. Çamaşırhane’de çalışırken Joe ile tanışır. Joe bütün vahşiliği ile yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Hiç düşünmeden çok çalışmaktadır. Fakat Martin’den farksızdır.
Ruth ona kendini geliştirmesinde yardım etmekte, ona dersler vermektedir. Martin artık kendisini çok geliştirmiştir. Fakat ne kadar gelişse de geçmişinden kalan edinimleri, çocukluk ve gençlik yıllarından kalıplaşmış olan tavır ve tepkileri kısacası içinde vahşi Martin Eden’i söküp atamamaktadır. Kendini doğru ifade etmeyi, daha doğrusu o insanların anlayabileceği şekilde ifade edebilmeyi öğrenememiştir. Bir tartışma sonrasında bir gazeteci ona sosyalist damgası vurur.

Russ Brissenden –George Sterling üzerine yazan solcu bir şair- Martin’in yazılarında bir ışık görmüştür. Fakat bu bile Ruth için yeterli değildir. Ruth Martin’i terk eder. Çünkü onun için başarısız şeyler ve kişiler değerli değildir. Dergiler ve gazeteler Martin’in yazılarını yayınlamadıkları gibi onun sosyalist olduğuna inanmışlardır.

Martin Eden, Ruth’tan ayrıldıktan sonra Lizzie Connoly’le arkadaşlık etmeye başlar, Lizzie bütün 3. sınıf kızları gibi Martin için ölmeyi bile göze almaktadır. Ama Martin onu sevememektedir ve gözü Ruth’tan başkasını görmemektedir. Bu düşüncelerini ve onu sevmediğini Lizzie Connoly’e de söyler.

Fakat tüm bunlar Martin’i daha da kamçılayan gelişmeler olmuştur. Martin kendini geliştirdikçe ilk zamanlarda zenginlikleri ve bilgileri ile başını döndüren insanların esasında basmakalıp şeyler öğrenen, hayatı özümseyememiş, onca okullarda okumuş, onca kitap okumalarına ve üniversiteleri bitirmelerine rağmen çok cahil kalmış insanlar olduklarını fark etmeye başlamıştır. Bu insanlar olamadıkları insanları oynamakta ve bilmediklerini biliyor gibi görünmektedir. Gerçekte bu insanların parasını ve mevcut konumlarını korumak dışında ideallerinin olmadığını anlamıştır. Önceleri sanatın ve kültürün kaynağı gibi gördüğü bu insanlar gözünde birer asalak ve uyduruk kişiler haline dönüşmüşlerdir.

Çevresi edebiyatı bilmeden diploma almış edebiyatçılarla, geometri bilmeyen mühendislerle, ekonomi bilmeyen siyasetçiler, biyoloji bilmeyen din adamları ile doludur. İşin garibi herkes aslında hiç haberdar olmadığı ve anlamadığı fikirler üzerinde tartışmakta, şuradan buradan duydukları klişeleri kullanmakta ve sürü halinde düşünmektedir.

Martin kendi doğal yetenekleri Spencer ve benzeri filozoflardan edindiği izlenim ve değerlendirmeleri denizci ve serserilik yıllarından edindiği deneyimlerle bu çevreden aldığı bilgileri sentezleyerek ulaştığı kavrama ve algılama yetenekleri sayesinde gerçek bilgiyi ayırt etmeyi ve doğal seleksiyonla evrimleşen evrensel boyutlu düşünce gücünü bu tip insanlara karşı kullanmaya başlayarak onlara üstün gelmeye başlamıştır.

Gemi işçiliğini bırakarak kendisini tamamen yazarlığa vermiştir. Yazdığı ve yeterince güzel olduğunu düşündüğü birçok eseri, yayınevlerine yollamış ama bu eserleri yayımlanmadan geri gelmektedir. Tamamen parasız kalmış aç kalmış ve çok muhtaç hallere düşmüştür.

Bayan Morse ve Bay Morse, Martin ile Lizzie Connoly’in ilişkisine karşı çıkmaktadır. Bu olaylar onlar için de bir fırsat olmuş, Liz ile Martin’in ayrılmalarını sağlamışlardır.

Martin yazı yazmaya devam eder. Gönderdiği yazılar geri çevrilirken hiç beklemediği bir anda yazıları kabul edilmeye başlar. En sonunda Martin’in büyük bir yazar olduğu ortaya çıkmıştır. Brissenden’in yardımları ile Martin’in eserleri tanınmaya, basılmaya ve çok satmaya başlar. Martin artık ünlü bir yazar, zengin bir insan ahline gelir. Artık herkes tarafından tanınan bir insandır. Bu gelişmeler sonrasında Ruth onu geri ister fakat Ruth artık Martin’in midesini bulandırmaktadır.

Tam da bu sırlarda Brissenden’ın intiharı Martin’i çok etkiler. Ünlü olduktan sonra insanların ona karşı tavırları tamamen değişmiştir. Herkesin ikinci yüzü ortaya çıkmaya başlamıştır. Kavgalı olduğu yargıç Blount ve Bay Morse bile onu yemeğe çağırmıştır. Eskiden ona hiç yüz vermeyen ona aşağılık insanmış gibi davranan herkes ona karşı birden bire dalkavukluk yapmaya başlamıştır. Değer verdiği her insanın böylesine adilik ve acizlik içine düşmüş olmaları onda tiksintiler oluşturmaya başlamıştır. Yemeğe ihtiyaç duyduğunda yanlarına çağırmayan insanların şimdilerde bunu yapmaya kalkışmaları onu iğrendirmektedir.

Yazarlığı da bırakmış, yazdığı ve evvelce bastırtamadığı yazılarını sırayla bastırtmaya başlamıştır. Parasının bir kısmını kardeşleri, komşusu, eski arkadaşı Joe ve Lizzie için harcamaya başlar.

Güney Denizi’ne gitmek için son kez gemiye biner. Gemide sıkıldığı için hayran olduğu Swinburne’ün bir kitabını okur. Kitaptaki şiirde okuduğu şu mısralar onu intihar etmeye yöneltir:
...
Hiçbir yaşamın sonsuz olmadığı,
Ölülerin asla dirilmediği,

Ona göre artık zengin ve ünlü olmanın, gerçek sevgiyi bulamadıktan sonra yaşamanın da bir anlamı kalmamıştır ve artık dünyada ona bir yer yoktur. O da yapması gereken şeyi yapar ve denize atlar, ciğerlerini nefes ile doldurur ve gidebileceği kadar derine gider. Derine gittikçe basınçtan kulakları patlamaya başlar, yukarıya çıkmak için çaba harcasa da artık ölmek üzeredir.
thumbnail

Martin Eden (JACK LONDON) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı-1


1) Romanının kahramanı Martin’in arkadaşı ve aynı zamanda Ruth’un abisi olan kimdir?

A) Olney
B) Maria Silva
C) Arthur
D) Joe Dawn
E) Nanderson

2) Martin’in boğazındaki yara izleri nasıl oluşmuştur?

A) Meksikalı bir adamın Martin’e saldırmasıyla
B) Maddi yetersizliklerden dolayı Martin’in intihar girişimi sonucu
C) Gömlek yakasının boynuna temas etmesi yüzünden
D) Mahallede çıkan bir kavgadan kalan bir iz
E) Kaldıkları evde yangın çıkması

3) Morse ailesi Martin’e hangi yazarların iki kitabını hediye etmiştir?

A) Balzac-Tolstoy
B) Dostoyevski-Swinburne
C) Stendhal-Browning
D) Swinburne-Balzac
E) Swinburne- Browning

4) Martin Eden kız kardeşinin evine gittiğinde eniştesi neden çocuklara kötü örnek olduğunu dile getirmiştir?

A) Eniştesi Martin Eden’in alkolik olduğunu düşünmesinden ötürü karısına bundan bahsetmiştir.
B) İşsiz oluşundan utanması gerektiğinden bahsetmiş.
C) Hırsızlık yapmanın kötü olduğunu söylemiştir.
D) Kitaplarının satmamasından onu azarlaması gerektiğini söylemiş.
E) Bakkal’a borcu olduğunu söylemiş.

5) Romanının kahramanlarından Higginbotham’ın pansiyonerleri olan Jim nasıl biridir?

A) Zevke, eğlenceye, alkole ve kadınlara düşkündür.
B) Gayet dürüst biridir.
C) Bencil, açgözlü bir kişiliktir.
D) İçe dönük kişilikli ve şiirleriyle ünlüdür.
E) Yemek yapmayı seven bir aile babasıdır.

6) Ruth’un Martin’e bahsettiği, gençliğince çok çalışıp milyoner olmuş olan Mr. Morse’nin ortağı kimdir?

A) Maria Silva
B) Bernard Higginbotham
C) Angelina
D) Mr. Butler (Charles Butler)
E) Prof. Caldwel

7) ”Ruth, kendi ufku içinde sınırlıydı; ne var ki sınırlı kafalar sadece başkalarının sınırlı olabileceğini kabul eder.” Martin’in bu sözlerinden aşağıdakilerden hangisi ya da hangileri çıkarılabilir?
I. Ruth her zaman kendi bakış açısının doğru olduğunu ve kendi yoluyla Martin’in de ufkunu genişletmek istediği
II. Diğer insanların haksız olduğu
III. Diğer insanların özgün fikirleri olmadığına inandığı


A) Yalnız 2
B) 1, 2, 3
C) Yalnız 1
D) 1, 2
E) 2, 3

8) Ruth’u sevmeyen Arthur ve Norman’ın arkadaşı kimdir?


A) Martin’in kız kardeşi
B) Jim
C) Maria Silva
D) Olney
E) Joe Dawn

9) Martin için makine ve robottan farklı olmayan kimlerdir?

A) Üniversite Profesörleri
B) Mr. Morse ve Misafirleri
C) Olney
D) Editörler
E) Jimmy

10) San Fransisco’da Martin’in daktilo kirasını öderken orada karşılaştığı ve ona iş teklif eden adam kimdir?

A) Jasson
B) Joe Dawson
C) Mr. Morse
D) Jacques
E) Madaleine

11) Martin Eden’in çocukluktan beri kavga ettiği ve en sonunda yendiği çocuğun lakabı nedir?

A) Peynir Surat
B) Demir Kafa
C) Çöp Tenekesi
D) Organik Portakal
E) Kara Kumru

12) Ruth okulda hangi bölümden mezundur?

A) İşletme
B) Gazetecilik
C) Yazarlık
D) Sanat Tarihi
E) Fizik ve Uzay Bilimleri

13) Martin’in yazdığı ilk makalesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir Denizcilik Masalı
B) Çömlek
C) İnci Mezarlığı
D) Define Avcıları
E) Deniz Lirikleri

14) Caldwell hangi mesleği yapmaktadır?

A) Doktor
B) Sanat Tarihi Öğretmeni
C) İngilizce profesörü
D) Mühendis
E) Bankacı

15) Martin Eden, Mr. Caldwell’i hangi konuda eleştirmektedir?

A) Matematik bilmemesini
B) Bilim’i inkar etmesini
C) Dine olan inançsızlığını
D) Evren ve Gelişim Teorisine olan bakış açısını
E) Konuşmalarında insan unsuruna yer vermemesini

16) Mr. Caldwell için Martin’in yaptığı eleştirinin aynısını yapan kişi kimdir?


A) Mozart
B) Joseph La Conte
C) Jacques
D) Mr.morse
E) Ruth Morse

17) Martin’in, ablasının pansiyonundan ayrıldıktan sonra kaldığı pansiyonun sahibi kimdir?

A) Bernard
B) Mr.morse
C) İsabelle
D) Jim Dawn
E) Maria Silva

18) Maria Silva’nın istediği en büyük dileği nedir?

A) Zengin olmak
B) Kocasının geri dönmesi
C) Bir mandıraya sahip olup iki çocuğunu okutmak
D) Onu dolandıran adamın parasını geri getirmesi
E) Sağlığına kavuşmak

19) Martin’in kardeşi Marian’ın nişanlısının ismi nedir?

A) Olney
B) Hermann Von Schmidt
C) Joe Dawnson
D) Norman
E) Arthur

20) Martin, hangi siyaset ve toplum felsefesini savunmaktadır?

A) Liberalizm
B) Komünizm
C) Bireycilik
D) Cumhuriyet
E) Sosyalizm

Testin devamı ve cevap anahtarı için tıklayınız...
thumbnail

Martin Eden (JACK LONDON) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı-2


21) Ruth’un Martin’in tütünü bırakması için verdiği ot, aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?

A) Karabaş otu
B) Ballıbaba
C) Muzır otu
D) Karahindiba
E) Beygir Kuyruğu (Kırkkilit otu)

22) Martin yazılarının istediği değeri görmediği için formüle dayanan bir karışım ortaya çıkardı hangi öncülde bu formül verilmiştir?
I. Bir çift aşık birbirinden koparılıp ayrılmıştır.
II. Bir kimsenin veya bir olayın yardımıyla tekrar bir araya gelirler.
III. Düğün çanları


A) Yalnız 1
B) Yalnız 2
C) 1, 2, 3
D) 1, 2
E) 2, 3

23) Editörler, Martin’in gözde eseri Çömlek'i yayınlayıp neden parasını göndermediler?

A) Üstünde fiyat yazmadığından dolayı
B) Derginin dolandırıcılık faaliyetleri yürüttüğü
C) Mektup yanlış adrese gittiği için
D) Editörler, eserin çoğunu düzelttikleri için eserde hak iddia ettiler
E) Yanlışlıkla basıldığı için

24) Martin Eden, aşağıdaki adamlardan hangisinin düşüncelerini doğru bulmaktadır?

A) Spencer
B) Stevens
C) Norton
D) Napolyon
E) Mr. Morse

25) Martin, Joe ile hangi işte çalışmaktadır?

A) Çamaşırhane işi
B) Gazete
C) Çiftçi
D) Fizik laboratuvarındaki araştırmacılar
E) Öğretmenlik

26) Martin Eden’in yazmış olduklarının en iyisi olduğuna inanarak kendi kendine övdüğü öykünün adı nedir?

A) Deniz Lirikleri
B) Hayatın Şarabı
C) Aşk Döngüsü
D) Güneşin Utancı
E) Wiki – Wiki

27) Martin Eden neden intihar etmiştir?

A) Yoksulluğun getirdiği bunalımdan dolayı
B) Ruth’a olan aşkını yitirdiği ve Ruth kendisini terk ettiği için
C) Verdiği emeğin mükafatına ulaşamadığı için
D) İntihar etmedi, beklenmedik bir gemi kazasında öldü.
E) Yaşamın getirdiği bıkkınlık ve yorgunluktan dolayı

28) Ruth, Martini hangi nedenle terk etmiştir?

A) Yoksulluk içinde yaşamaktan bıktığı için
B) Martin’in, yazılarına kendisinden daha çok değer verdiği için
C) Ruth’un ailesinin itiraz ve tehditleri nedeniyle
D) Martin, ünlenip manşetlere çıktığı için
E) Ruth başka bir erkeğe vurulduğu için

29) Brissenden’in Martin’i tanıştırdığı dostları arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Hilton
B) Norton
C) Kreis
D) Sevens
E) Andy

30) Brissenden’in ülkenin dört bir yanına manşet olan şiirinin adı nedir?


A) Contradiction
B) Egregious
C) Secret
D) Ephemerid
E) Whiskey

31) Martin Eden, ilk defa ne zaman manşet olmuştur?

A) Brissenden’in şiirini paylaştığı zaman
B) Wiki – Wiki’yi piyasaya sürdüğü zaman
C) Sosyalist bir dernekte konuşma yaptığı zaman
D) Aşk Döngüsü’nü The Youth Age’ye yolladığı zaman
E) Prof. Caldwell, basına ondan bahsettiği zaman

32) Jack London’un “Martin Eden” adlı romanıyla ilgili olarak verilen aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?

A) Parry – İstatistikçi
B) Andy – Duvarcı
C) Kreis – Eski bir profesör
D) Norton – Harward adamı, idealist
E) Harry – Cumhuriyetçi

33) Martin Eden’in değer verdiği şair ve yazarlar arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Nietzsche
B) Spencer
C) Virginia
D) Swinburne
E) Browning

34) Russ Brissenden yazı ve şiirlerini kimin üzerine yazar?

A) Virginia Woolf
B) George Sterling
C) Thomas Aguinas
D) Francis Bacon
E) Rene Descartes

35) Martin Eden, hangi düşünce veya özelliği kendisine benimsemez? Hangisine sahip değildir?

A) Kendini cesurca ifade etmek
B) Sorgulamak
C) Tutkulu ve aşık olmak
D) Nezaket, soğukkanlılık
E) Hırs

Cevap Anahtarı :

1-C      2-A      3-E      4-A       5-A
6-D      7-C      8-D      9-D      10-B
11-A   12-D    13-D     14-C    15-E
16-B   17-E    18-C     19-B     20-C
21-C   22-C    23-A     24-A     25-A
26-B   27-E    28-D     29-A     30-D
31-C   32-E    33-C     34-B     35-E

1 Mayıs 2019 Çarşamba

thumbnail

Beyaz Diş (Jack LONDON) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Çirkin mi çirkin, sıska, ufak tefek bir gudubetin tekiydi. Zaten bu lakabı da onunla dalga geçmek için takmışlardı. Sıska bedeninin üstünde tepesi sivri bir kafası vardı. Bu yüzden çocukluğunda arkadaşları ona “Toplu İğne” derlerdi.

Beyaz Diş romanından alınan yukarıdaki bölümde anlatılan kişi kimdir?


A) Çirkin Betty
B) Yakışıklı Smith
C) Üçkağıtçı Tim
D) Sivri Kafalı Matt
E) Güzel Nichols

2. Aşağıdakilerden hangisi kurtların Bill ve Henry’nin kızaklarından yediği köpeklerden biri değildir?

A) Şişko
B) Kurbağa
C) Baseek
D) Spanker
E) Tek Kulak

3. Beyaz Diş’in yavrularını doğuran köpek aşağıdakilerden hangisidir?

A) Cherokee
B) Collie
C) Dick
D) Kiche
E) Baseek


4. Kurt yavrusuna “Beyaz Diş” ismini verip sahiplenen kişi kimdir?

A) Balık Dil
B) Üç Kartal
C) Oturan Boğa
D) Boz Kunduz
E) Hızlı köpek

5. Aşağıdakilerden hangisi Beyaz Diş romanındaki Scott’un aile bireylerinden biri değildir?

A) Alice
B) Maud
C) Mary
D) Matt
E) Beth

6. Beyaz Diş, ilk kez mağaradan ayrıldığında nasıl bir olay yaşadı?

A) Avcılar tarafından vuruldu
B) Düştü ve bayır aşağı yuvarlanmaya başladı
C) Bir tuzağa yakalandı
D) Dişi bir kurtla karşılaştı
E) Yabani bir at sürüsüyle karşılaştı

7. Beyaz Diş insanlarla ilk kez nerede karşılaştı?

A) Yeni doğduğu zaman
B) Yaralandığı zaman
C) Mağarada
D) Mağaradan ayrılıp su içmek için ırmağa İnince
E) Güzel Simit’ten kaçınca

8. Bill ve Henry, köpeklerle beraber çıktıkları yolculukta ne taşıyorlardı?


A) Elmas – altın
B) Süs eşyası – porselen
C) İçki
D) Cenaze – tabut
E) İpekli kumaşlar

9. Aşağıdakilerden hangisi Boz Kunduz’un borcuna karşılık verdiklerin biri değildir?

A) Bir top kumaş
B) Bir ayı postu
C) 20 fişek
D) Kiche
E) 10 şişe şarap

10. Beyaz Diş beyaz insanlarla ilk defa hangi şehirde karşılaşmıştır?

A) McGurry
B) Dawson
C) Fort Yukon
D) Klondike
E) Circle Town

CEVAP ANAHTARI :


1-B,    2-C,    3-B,    4-D,    5-D,

6 Nisan 2019 Cumartesi

thumbnail

Beyaz Diş (Jack LONDON) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


KİTABIN ADI : BEYAZ DİŞ

KİTABIN YAZARI : JACK LANDON

KİTABIN KONUSU :

İlkel bir dünyaya kavuşmak için uygarlıktan kaçacağı yerde, insanların arasına katılmak için ormanı terk eden vahşi bir köpeğin acı, buruk, şaşılası bir yaşamı anlatmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ :

Karanlık ladin ağaçları ormanı, donmuş nehrin her iki yakasında yer alıyordu. Arazi öylesine cansız, ıssız ve soğuktu ki hüzün kelimesi bile onu tanımlamada yetersiz kalıyordu. Sessizlik her yanı sarmıştı.

Ama yine de bu uzak yabani topraklarda dirençli bir yaşam vardı. Görünümleriyle kurttan farksız bir köpek sürüsü donmuş nehir boyunca ilerliyordu. Hayvanların sık tüylü postları buz tutmuştu. Solukları havayla karışınca buharlaşıyor, sonra incecik buz taneciklerine dönüşüp tüylerine yapışıyordu. Deri koşumları, yine deri kayışlarla peşleri sıra sürükledikleri bir kızağa bağlanmıştı.

Gece olunca köpeklerden biri kaybolur. Günden güne de kaybolmaları devam etmektedir. Sahiplerinden Bill kurt sürüsünü ürkütmek ve hıncını onlardan almak için onları vurmaya kara verir. Ama bu onun sonu olur.

Daha sonra dişi kurt ve diğer sürünün üyeleri başka bir kızak grubunun geldiğini fark edince onların peşini bırakırlar. Sürünün diğer üyeleriden olan Tek göz ve Genç kurt dişi kurtla birlikte olabilmek için bir mücadeleye girişirler. Bu mücadeleyi Tek göz kazanır. Dişi kurtla birlikte dört adet yavruları olur. Yavru kurt mağradan çıkmadığı ve dünyayı tanımadığı için çok toydur. Ama daha sonra mağradan çıkar ve tehlikeli dünyayı kendi gözleriyle görür. Kıtlık zamanı vaşak yavrularını yerler fakat annesiyle dişi kurt ve beyaz diş dövüşmek durumunda kalırlar. Bu dövüşü vaşak hayatını kaybederek öder. Bu olaydan sonra ise dişi kurt’un yani “kishe”nin sahipleri gelir ve beyaz dişi ve annesini kamplarına götürürler. Beyaz diş günden güne daha vahşileşir ve Lip lip’in ve kamptaki diğer köpeklerin öfkesini üstüne çeker. Bunun sebebi ise babsının bir kurt olmasıdır. Kampta gün geçtikçe Beyaz diş’in ünü git gide yayılır. Yalnız bu ün kötü bir ündür. Çadırlardan balık, et vb gibi yiyecekleri çalar, diğer köpeklerle boğuşur, oları kimi zaman öldüresiye döver. Kampta beliren kıtlıklerda kampı terk eder ve kıtlık bitene kadar oraya uğramaz. Böyle yapmasının nedeni ise kaptaki insanların aç kalınca köpekleri de yemeleridir. Bir gün Beyaz Diş ile Kishe ayrılmak zorunda kalırlar. Beyaz Diş annesinin ardından gitmeye kalkar ama sahibi Gri Kunduz gitmesine izin vermez. Daha sonra ise Gri Kunduz elindeki malzemeleri satmak için kuzey ülkesine gider ve yanında Beyaz Diş de vardır.

Kuzey ülkesi sınılı yaz aylarında altın arayıcılarının gözde yerlerinden biri olmuştur. Buraya yüzlerce altın arayıcısı gelir. Bu umt ülkesin de Gri Kunduz elindeki malları satarak iyi bir gelir elde eder. Beyaz Diş orada da rahat durmaz. Alltın aramaya gelen kişilerin narin, zayıf, korkak köpeklerine derslerini verir. Beyaz Diş’in bu durumunu gören kuyzey ülkesinin yerlilerinden Güzel Smith bu halini Gri Kunduz’a onu kendisine satması için konuşur. Gri Kunduzun karalı tutumu karşısında ise taktik değiştirerek Gri Kunduz’a içki verir ve onu alıştırır. Bir aya kalmadan Güzel Smith Gri Kunduz’un elinde ne varsa ne yoksa hepsini alır ve verdiği içkilerin parasına karşılık Beyaz Diş’I ister. Mecburen Gri Kunduz bu isteği yerine getirmek zorunda kalır.

Beyaz Diş Güzel Smith’i ilk gördüğünden beri hiç hoşlanmamaktadır. Üç defa kaçma girişiminde bulunur ama yine Güzel Smith kaçan köpeği Gri Kunduzdan tekrar alır. Bu arada da öfkesi ve diğer canlılara karşı olan düşmanlığı giderek artar. Eski sahibini kendisini verdiği için ona karşı nefret duyuyordur. Yeni sahibi ise onu günden güne daha da kızdırır ve onu köpek dövüşlerine çıkarır.

Beyaz Diş karşısına çıkan bütün rakiplerini teker teker öldürür. Dövüşlerde başka şansıda yoktur. Sadece yenen hayatta kalır diğerinin ise oradan ölüsü çıkar. Beyaz Diş yine bir dövüşte yalnız bu seferki zorlu bir rakip olan bir doberman cinsi köpekle dövüşür ve bu köpek onu gafil avlar. Doberman Beyaz Diş’in can alıcı bölgesi olan boğazını kapar. Beyaz Diş ne yaptıysa onun elinden kurtulamaz. O civardan geçmekte olan kızaklı iki kişi Beyaz Diş’in yardımına koşarlar. Onu sahibinden az bir para karşılığı zorla alırlar. Güzel Smith Beyaz Diş’i vermeyi ilk başta kabul etmese de sonunda razı olur ve onu satar.

Beyaz Diş yeni sahibi olan Scott’i ilk başta kabul etmez. Kendisini cezalandırmalarını bekler. Halbuki Scott Beyaz Diş’in bu haliyle yaşayıp yaşamayacağını düşünür çünkü Beyaz Diş fazla hırpalanmış, boğazında yarası vardır. Buna rağmen Beyaz Dişyaşamayı başarır ve yeni sahibinin sevgisi sayesinde yavaş yavaş uysallaşmaya başlar. Beyaz Diş sahibinin evini koruyup gözetlerken sahibi ise onun bakımını üstlenmiştir.

Gün gelir Scott işi gereği Kaliforniya’ya ailesinin yanına gitmeye karar verir. Ama Beyaz Diş sahibinin ilk gitme girişiminden tecrübe alarak onun kendisini tekrar terk edeceğini sezer. İstediği gibi sahibiyle birlikte ailesinin yanına gider. Oradaki kurallara çabuk alışır. Diğer köpeklerle kavga etmez, tavukları yemez, başka issanlara saldırmaz, eğer hırsız değillerse tabii.

Haberlerde Scott’ın babasının mahkum ettiği bir katil hapisten kaçar ve zanlı Scott’ın evine girer. Ev halkı o gece büyük bir gürültü ve iki el silah sesiyle uyanırlar. Salona girip baktıklarında Beyaz Diş’in yaralı olarak yattığını katilin ise boylu boyunca kanlar içinde yere serili bulurlar. Beyaz Diş’i hemen veterinere götürürler. Doktor ameliyata alınması gerektiğini fakat bu durumda ameliyat iyi geçse dahi yaşayamayacağı kanısındadır. Lakin Beyaz Diş’in yaşama gücü bu vahim durumunda devreye girerek onun hayatta kalmasını sağlar ve eşi olan kangal köpek ve yavruları ile birlikte olayların yorgunluğu yüzünden güneşin ılıklığında derin bir uykuya dalar.

KİTABIN ANAFİKRİ


Hayattaki zorluklara karşı ne olursa olsun elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerekir. Doğadaki her canlı vahşi bile olsa sevgiye muhtaçtır.


KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Beyaz Diş: Zeki, çevik, vahşi kurt

Kische: Beyaz Diş’in annesidir.

Tek göz: Beyaz dişin babasıdır.

Lip Lip: Beyaz Diş’in kamptaki peşini bırakmayan düşmanıdır.

Gri Kunduz: Beyaz Diş’in ve annesinin sahibi aynı zamanda güçlü, adil, cesur bir insandır.

Matt: Scott’ın yardımcısıdır. Beyaz Diş’in ilk başta sevmediği fakat sonra onun iyi bir insan olduğunu fark ettiği bir kişidir.

Scott: Beyaz Diş’in en son sahibidir. Beyaz Diş ondan sevginin ve koşulsuz itaatin ne olduğunu öğrenmiştir.


KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Jack London

Çocukluğu ve gençliği, onu denize bağlayan Batı Kıyısı’nda geçti. Ortaokuldan sonra okulu bıraktı, ama kendini yetiştirmeyi bırakmadı. Tam bir kitap ve kütüphane kurduydu. Bu arada adını Jack olarak değiştirdi. Beş yıllık bir aradan sonra, 19 yaşında liseye döndü. Liseden sonra Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’ne de başladı.

Ama o zamana dek limanda ve fabrikalarda amelelik yapmış, inci kaçakçılığına karışmış, Pasifik seferi yapan gemilerde miço olmuş, mevsimlik işçilerin arasında ülkenin pek çok yerini dolaşmış biri olarak üniversiteyi çok sıkıcı ve ruhsuz buldu. Altı ay dayandığı üniversiteyi “hevesten yoksun aklın gönülsüz arayışları”nın sürdüğü bir yer olarak tanımladı. Yine aynı sıralarda okumanın yanısıra yazmaya da merak sardı. Durmaksızın öyküler, fıkralar, şiirler yazıp yayıncılara yolluyor, ama sürekli reddediliyordu. 1897′de Alaska’da altın peşine düştü. Altın bulamadı ama, eserlerinde ustalıkla kullanacağı pek çok deneyim ve öyküyle geri döndü. 1899′da büyük bir dergiyle anlaşarak düzenli olarak hikayelerini yayınlatmaya başladı. Öyküleri yayınlanmaya başladıktan sonra hayatı boyunca, ne olursa olsun günde en az bin kelime yazmayı adet edindi. Bu sıkı disiplini sayesinde de bu denli üretken olabildi. Kısa sürede tanındı. “Halkla ilişkiler” (yani PR) işini çok iyi kullandı. Sinema endüstrisinin geleceğini gören ve romanlarının filme alınmasını sağlayan ilk edebiyatçılardandı. 1900′de Bess Maddern ile ilk evliliğini yaptı. Ama bu bir mantık evliliğiydi. Beş yıl sürdü. Joan ve Bess adında iki kızı oldu. Bess ile evliyken tanıştığı ve “can yoldaşım” dediği Charmian Kitteridge ile 1905′te evlendi. Charmian sıkı bir can yoldaşıydı. Birlikte, bugün pek yaygın olan aile tipi gezi teknelerinin ilk örneği olan Snark’ı yaptırıp 1907′de Hawaii’ye yelken açtılar, 1905′ten başlayarak koskoca bir çiftlik kurdular. Charmian üç de kitap yazdı. London 22 Kasım 1916′da, yani daha kırk yaşındayken böbrek yetmezliğinden öldü.

Kitapları

Martin Eden Demir Ökçe
Güneş Çocuğu Deniz Kurdu
Beyaz Diş Yanan Gün Işığı
Ay Vadisi Dehşet Ülkesi
Cinayet Vadisi Vahşetin Çağrısı
Halk Avcısı Sevginin Katıksızı
Büyük Serüven Ademden Önce
Ateş Yakmak Direniş
Alın Teri Şampiyon
İntihar Alaska Kid
Tanrılar ve Köpekler Kız Kar ve Kan
Düş Ülkelerine Yolculuk Can Yoldaşı
Doğu Yakası

Beyaz Diş (Jack LONDON) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

About