Şeytanın Günlüğü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2019 Perşembe

thumbnail

Şeytanın Günlüğü (Leonid Andreyev) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Şeytanın Günlüğü

Kitabın Yazarı : Leonid Andreyev

Kitap Hakkında Bilgi :

Leonid Andreyev, 1919’da yazdığı ‘Şeytan’ın Günlüğü’nde, cehennemden canı sıkılan Şeytan’ın yeryüzüne inmesi ve ardından insanların gerçek cehennemi yeryüzünde inşa etmekte olduklarını görmesini anlatıyor.

Şubat 1917’de Rus Devrimi’nin ilk aşamasını memnuniyetle karşılayan Andreyev, ekim ayında iktidara gelen Bolşeviklere karşı çıktı. Ölünceye kadar yaşayacağı Finlandiya’ya kaçan Andreyev, son eseri ‘Şeytan’ın Günlüğü’nü burada yazdı.

Kitabın Özeti : 


Roman cehennemde canı sıkılan Şeytan’ın yanına aldığı zebani ‘Toppi’ ile yeryüzüne inmesiyle başlıyor.

Kendini eğlendirmek ve bir tiyatro oyuncusu gibi rol oynamak için geldiği dünyada maceradan maceraya koşarak eğleneceğini sanıyordur.

Şeytan, Amerikalı milyarder Henry Wandergood’u öldürdükten sonra onun bedenine girer. Daha sonra Avrupa’ya bir yolculuğa çıkar ve Roma’ya gelir.

Roma’da çiftçi Thomas Magnus ile tanışıyor. Wandergood, çok sevdiği Magnus’a tüm parasının yönetimini devretmek istese de Magnus buna bir türlü yanaşmaz.

Geleceğin Papa adayı Kardinal X. önemli bir miktar bağış almak için Wandergood’un kapısına gelir. Şeytan parayı verip vermeme konusunda kararsız kalır.

Kardinal X. ile arasında geçen muhabbeti anlattığında Margus’tan “Kardinal X.’u eskiden beri tanırım ve... yakından izlerim. Kötücül, acımasız ve tehlikeli bir despottur. Gülünç görünüşüne rağmen sinsi, amansız ve kincidir; Şeytan gibi” cevabını alır.

O, çok iyi bildiği açgözlülük, gaddarlık, kurnazlık ve ikiyüzlülüğün insan halini gördüğünde, insanların dünyasında aslında hiç de yeri olmadığını anlar. Bu dünyaya göre saf ve temiz kalan Şeytan, eğlenmek için geldiği dünyada azabı yaşar.

Batı uygarlığının kurumları ve Katolik Kilisesi’ni temsil eden ruhban sınıfını hicveden ‘Şeytan’ın Günlüğü’nü herhangi bir türün içine koymak çok güç.

Andreyev’in ustalığı, çağının acı veren durumlarını gözler önüne sermesinin ötesinde, gerçekçilik, dışavurumculuk, izlenimcilik ve simgecilik gibi farklı edebi akımların teknik unsurlarını birleştirme kabiliyetinden geliyor. Andreyev’in gösterdiği dünyanın insanları ‘Şeytan’a pabucunu ters giydiriyor’.

Kitaptan Bölümler :

“Yalnızca başkalarını aldatabilene nasıl büyük yalancı denir? Asıl kendine yalan söyleyip bir de ona inanacaksın -işte sanat budur!”
Kendimize yalanlar söyleriz her zaman bunu da bir sebebe bağlarız. Şeytan bu konuda biçilmiş bir kaftan sanki. O suçlu ve kötü bense ona uydum. Oysa insan doğası kötü hayvani ve vahşi. Bunu anlamak için yapılan tüm çalışmalar, yazılan öyküler aksini ispat edememiş. Aradığımız şeytan içimizde oysa dışarıda değil. Şeytan bir çıkarım bir rasyo aslında içimizdeki ile olan arasında bir rasyo.

“Rasyonalizm de budalaların aklıdır. Ama çaresiz budala rasyoyla yetinirken, akıllı insan onun ötesine geçer. Budalalıkta kök salmış kişinin gözünde, rasyosu bir bayramlık elbiseden ibarettir; böyle biri, herkesin üstünde görebileceğin bu ceketi, diğer insanlar görsün diye taşımaktadır; ve fakat rasyodan zerre kadar nasibini almadan yaşar, uyur, çalışır, aşık olur, nihayet korkudan titreye titreye ölür gider.”

Hepimiz yaşayıp giderken bir sürü yola sapıp bir sürü kandırmaca içinde yaşıyoruz. Bu süreçte bir çıkış ararken bazıları inanç sitemlerine dalıyor bazıları doğaya bazıları tasavvufa. Hepimizin çıkış noktası ayrı.

Kitap insan kılığına girmiş canı sıkılmış şeytanı betimlerken herkesin yanlızlığına dikkat çekiyor:

“Yalnızlığım çok büyük, çok derin olduğu için oynuyorum; yalnızlığımın dipsizliğinden korkuyorum! Kendimi karanlık bir uçurumun kenarında buldum; aşağı habire sözcükler atıp duruyorum; nasıl da ağır sözcükler, ama düştüklerinde en ufak bir ses gelmiyor. O uçuruma kahkahalar, tehditler ve gözyaşları atıyorum. Aşağıya tükürüyor, bağrına taşlar, kaya parçaları fırlatıyor, dağlar tepeler deviriyorum -ama hep aynı boşluk, hep aynı sessizlik. Hayır, samimiyetle söyleyeyim, uçurumun dibi yok dostum ve sen de ben de boşuna uğraşıp didiniyor, ter döküyoruz!”

Kendi yalnızlığımızı, çaresizliğimizi anlatmak içinse kelimeler kullanıyoruz. “Hırsız bir komisyoncu” olarak tanımlıyor yazar kullandığımız dili ve gerçekleride aşılmaz bir duvar. Bedene hapsolmuş ruh ise bir çıkış arıyor bunu da inanç sistemleri sağlıyor elbette. Sonsuz bir yaşamı vadettiği bir gerçeklik. “Dünya aldatılmak ister” diyor yazar. Kandıran kim kandırılan kim belli değil elbette. Şeytan insan kılığında kelimeler eşliğinde güzelce kandırılıyor ve sonunda insan oluyor. İnsan olmanın sınırları içine giren bir ölümsüz ruh. Farkımız var mı diye bana sormayın kendinize sorun.

About