Öğretmen ve öğrencilere yönelik kitap özetleri, kitap sınavları, kitap soruları ve eğitici hikayeler
George Orwell etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
George Orwell etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 Aralık 2019 Pazar
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (George Orwell) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1- Aşağıdakilerden hangisi kitapta geçen ülkelerden değildir?
A) Okyanusya
B) Doğu Asya
C) Atlantik
D) Avrasya
2- Romanın kahramanı Winston hangi ülkede yaşamaktadır?
A) Okyanusya
B) Doğu Asya
C) Atlantik
D) Avrasya
3- Winston'un yaşadığı ülkenin lideri kimdir?
A) Büyük Birader
B) Büyük Patron
C) Büyük Baron
D) Büyük Bebek
4- Kitabın başında Winston evinde gizlice ne yapıyor?
A) Silah yapıyor
B) Günlük tutuyor
C) Evcil hayvan besliyor
D) Kaçak birini saklıyor
5- Ülkede yönetim evleri nasıl izleyip, dinlemektedir?
A) Uydudan yararlanmaktadır
B) Gizli kamera bulunmaktadır
C) Kapıları dinlemektedirler
D) Evdeki televizyonu kullanarak
6- Winston'un tanışıp aşık olduğu kızın adı nedir?
A) Jane
B) Julia
C) Katherina
D) Sally
7- Winston ve sevgilisi düşünce polisi tarafından yakalanınca başlarına ne gelir?
A) Sınır dışı edilirler
B) Zindana atılırlar
C) İşkence görürler
D) Mahkemeye çıkarlar
8- Ülkede eğitimden geçirilen küçük çocukların aile ilişkileri nasıldır?
A) Anne babalarını herşeyden çok severler
B) Anne babalarına herzaman yardım ederler
C) Anne babaları ile sıradan bir ilişkileri vardır
D) Anne babalarını düşünce polisine şikayet ederler
9- Winston'un işi nedir?
A) Yönetimin istediği gibi geçmişe ait kayıtları yeniden düzenlemek
B) Yönetimin istediği şekilde insanları takip ederek şikayet etmek
C) Yönetimin insanlara dağıttığı giysilerin tasarımını yapmak
D) Yönetimin dağıttığı yardımları insanlara ulaştırmak
10- 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanına göre özgürlük nedir?
A) Özgürce seyehat edebilmek
B) İki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek
C) İstediği malı ve eşyayı satın alabilmek
D) Eğitim öğretim eşitliği sağlamak
Cevap Anahtarı :
1-C 2-A 3-A 4-B 5-D
6-B 7-C 8-D 9-A 10-B
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (George Orwell) Kitabın Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...
11 Aralık 2019 Çarşamba
Hayvan Çiftliği (Geoerge Orwell) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1. Çiftlikte her toplantının sonunda söylenen şarkı neydi?
a) Hepimiz Kardeşiz
b) İngiltere’nin Hayvanları
c) Hayat Güzel
d) Hayvanlar Kardeştir
e) Mutlu Olalım
2. Eserin ikinci bölümünde “Ayaklanma’dan sonra da şeker bulabilecek miyiz?” sorusunu kim sormaktadır?
a) Snowball
b) Clover
c) Mollie
d) Napoleon
e) Squealer
3. Hayvan Çiftliği’nin önceki adı neydi?
a) Soylu Çiftlik
b) Rahat Çiftlik
c) Mutlu Çiftlik
d) Domuz Çiftliği
e) Beylik Çiftlik
4. Aşağıdakilerden hangisi hayvancılığın temel ilkeleri olan yedi emirden biri değildir?
a) Hiçbir hayvan çalışırken ara vermeyecek.
b) Bütün hayvanlar eşittir.
c) Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
d) Hiçbir hayvan içki içmeyecek.
e) Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.
5. Çiftlikteki hayvanlar, insanlarla olan savaşlarına hangi adı vermişlerdir?
a) Çiftlik savaşı
b) Çıkar savaşı
c) Ağıl savaşı
d) Kümes savaşı
e) Huzur savaşı
6. "…………………., bir meyhanenin önünde duran, kırmızı-siyah, küçük, şık bir arabaya koşuluymuş. Al yanaklı bir adam onun burnunu okşuyormuş."
Yukarıdaki boşluğa hangisi getirilmelidir?
a) Jones
b) Muriel
c) Boxer
d) Mollie
e) Clover
7. Napoleon’u övmek için şiir kaleme alan kimdir?
a) Snowball
b) Minimus
c) Clover
d) Koca Reis
e) Jones
8. Yel değirmeninin yapımı tamamlandıktan sonra değirmene ne ad verildi?
a) Yoldaşların Değirmeni
b) Snowball’ın Değirmeni
c) Napoléon’un Değirmeni
d) Hayvanların Değirmeni
e) Yel Değirmeni
9. Napoleon, keresteleri kime sattı?
a) Frederick
b) Benjamin
c) Pilkington
d) Bluebell
e) Jessie
10. Foxwood Çiftliğinden gelen pusulada ne yazıyordu?
a) Alma mazlumun ahını.
b) Kendi düşen ağlamaz.
c) Dost kara günde belli olur.
d) Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
e) Güvenme varlığa, düşersin darlığa.
11. Napoleon, çalışamayan hayvanlara otlak olarak ayrılması düşünülen küçük çayırın sürülmesini neden istiyor?
a) Buğday ekmek için
b) Nadasa bırakmak için
c) Zararlı otlardan arındırmak için
d) Çavdar ekmek için
e) Arpa ekmek için
12. Kaç yıldır ortalıkta görünmeyen kuzgun Moses, yaz ortalarına doğru birden çiftliğe geri döndü. Eskisi gibi …………………………….masalları okuyup duruyordu.
a) Balbadem Diyarı
b) Binbir Gece Masalları
c) Hayvan Masalları
d) La Fontaine Masalları
e) Mutluluk Masalları
13. Boxer hastalanınca onu götüren arabanın üstünde ne yazıyordu?
a) Baytar
b) At kasabı
c) Veteriner
d) At arabası
e) Ambulans
14. Çiftlik zamanla zenginleşmesine rağmen hayvanların yaşam koşulları neden değişmemiştir?
a) Değerlendirmeyi bilmedikleri için
b) Birbirini dinlemedikleri için
c) Liderlerine uyum sağlamadıkları için
d) Domuzlarla köpekler yediği için
e) Har vurup harman savurdukları için
15. Squealer, koyunları neden ağaç yaprağı yemeleri için götürüyor?
a) Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi dedirtmek için
b) İki ayak iyi, dört ayak kötü dedirtmek için
c) Dört ayak iyi, iki ayak kötü dedirtmek için
d) Bütün hayvanlar kardeştir dedirtmek için
e) Domuzlar iyi diğerleri kötü dedirtmek için
16. Aşağıdakilerden hangisi çiftlikte bulunan hayvanlardan değildir?
a) Domuz
b) At
c) Eşek
d) Karga
e) Maymun
17. Kitabın sonunda yemek odasının penceresinden bakarken diğer hayvanların domuzların yüzünde fark ettikleri şey neydi?
a) Galibiyetin coşkusu
b) İnsanlarla birbirinden ayırt edilememeleri
c) İnsanlardan iğrenme duygusu
d) Hüsrana uğramanın ifadesi
e) Tokluğun verdiği mutluluk
18. Eser hangi tarih not düşülerek bitmiştir?
a) 1940-1941
b) 1941-1942
c) 1942-1943
d) 1943-1944
e) 1944-1945
19. Eserin alt başlığı nedir?
a) Çiftlik Masalı
b) Hayvan Masalları
c) Bir Peri Masalı
d) Değirmen Masalları
e) Domuzların Masalları
20.”Olup bitene akıl sır erdiremiyorum. Kırk yıl düşünsem çiftliğimizde böyle şeyler olacağı aklıma gelmezdi. Bir yanlış yapmış olmalıyız.”
Eserden alınan bu bölümde hangi anlatıcı ve bakış açısı kullanılmıştır?
a) Kahraman anlatıcı ve bakış açısı
b) İlahi anlatıcı ve bakış açısı
c) Gözlemci anlatıcı ve bakış açısı
d) Tanrısal anlatıcı ve bakış açısı
e) Karma anlatıcı ve bakış açısı
Cevap Anahtarı :
1-B 6-D 11-E 16-E
2-C 7-B 12-A 17-B
3-E 8-C 13-B 18-D
4-A 9-A 14-D 19-C
5-C 10-B 15-A 20-A
24 Nisan 2019 Çarşamba
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (George Orwell) Kitabın Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı: 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
Kitabın Yazarı: George Orwell
1984 Kitap Özeti - 1
1984 Kitap Özeti - 1
Kitapta 3 farklı ülkeden bahsediliyor. Kitabın ana karakteri olan Winston Okyanusya’da yaşıyor. Bunun dışında iki ülke daha var Doğu Asya ve Avrasya.
Okyanusya korku ile sindirilmiş, her daim insanları izleyen sistemlerin olduğu bir ülke. Düşünün ki televizyondan sizi görebiliyorlar, duyabiliyorlar ve her daim kontrol altına alınıyorsunuz. Bu kadar engel ve yasak varken kendinizi nasıl özgürce ifade edersiniz? Edemezsiniz. Zaten öyle bir beyin yıkama yapılıyor ki insanların birçoğu ifade edecek bir şey bile düşünmüyor. Hatta birçok çocuk kendi ailesini “Düşünce Polis”lerine şikâyet ediyorlar. Herkes son derece gaddar ve nefret dolu birbirine karşı.
Winston, bu sisteme rağmen düşüncelerini ifade etmek isteyen Okyanusya’nın parçalara ayrılan sisteminde “Hakikat” diye adlandırılan binada çalışan bir memurdur. Kitap karakterimizin eve gelip günce tutmaya başlaması ile başlıyor. Sizi izleyen bir televizyon varken, yakalanmadan ve ses çıkarmadan günce tutmak için çok sınırlı bir alanınız oluyor ve Winston bu sınırlı alanı kullanıp yakalanma ihtimaline rağmen yazı yazıyor. Yazısında “Büyük Birader” e olan nefreti büyük bir yer kaplıyor.
İşinin başına döndüğünde herkesin katılmak zorunda olduğu “İki Dakikalık Nefret” programına katılıyor Winston. Bu programda herkes gibi tüm nefretini kusuyor. Bu sırada “Anti Seks Derneği” üyesi bir kıza rastlıyor. Kız ona bir mektup gönderiyor ve bunun üzerine ikili şehir dışında izlenemeyecekleri bir yerde buluşma kararı alıyorlar. Birbirlerine âşık oluyorlar. Julia ile Winston birbirleriyle vakit geçirip birbirlerine sırlarını anlatmaya başlıyorlar.
Devlete olan isyanın sadece ikisi ile sınırlı olmadığını düşünmeye başlarlar. Daha önceden Winston’ın dikkatini çeken O’Brien ile konuşurlar. Onun sayesinde Emmanuel Goldstein’in örgütüne dâhil olurlar. O’Brien, Winston’a örgütün öğretilerinin olduğu bir kitap ulaştırır. Fakat tam o dönemde Nefret Haftası başlar. Winston, kitabı okumak için Mr Charrington’ın antika dükkânında kiraladığı odaya gider. Julia ile birlikte kitabı okur ve sohbet ederler. Tam bu sohbet esnasında çerçevenin arkasına gizlemiş tele ekran onları ele verir yakalanmışlardır. İçeri siyah üniformalı insanlar girer ve ikiliyi ayırırlar. Winston’ın aklında Mr Charrington gelir. O esnada kapıda belirir. Onun bir düşünce polisi olduğunu çok geçte olsa anlamıştır Winston.
Julia ve Winston ayrı odalarda hapis tutulurlar. Yanına birçok insan gelir gider bu insanların hepsi 101 numaralı odadan çok korkmaktadır. O’Brien ve içeriye giren bir görevli onu bayıltır ve 101 numaralı odaya götürür. Elektrik ve daha birçok işkence gören Winston son olarak kafasını fareler ile dolu bir kutuya sokma fikriyle karşı karşıya kalır. En büyük korkularından olan fareleri mi seçecektir, aşkı Julia’yı mı koruyacaktır? Julia’yı satar ve bir süre sonra artık onu izleyen bir şey olmadan dışarı çıkar. Beyni tümüyle yıkanmıştır ve kendisi de hiçbir şey hakkında düşünmemenin, partinin gösterdiği yolda gitmenin en mantıklı seçim olduğu anlamıştır. Aynı şekilde Winston’ı satan Julia ile karşılaşır bir süre sonra. İkili bir yere oturup muhabbet ederler. Sonra bir daha bir araya gelmeyecek şekilde birbirlerinden ayrılırlar.
Kitabın başında tüm kalbiyle “Büyük Birader ”den nefret eden Winston artık ona gönülden bağlıdır. Parti ne diyorsa doğrudur, en güvenilir kaynaktır.
1984 Kitap Özeti - 2
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan George Orwell’in dünya tarihine damgasını vuran 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı politik anlamda devrim niteliği taşıyan bir romandır. Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları kazandıran ve günümüze kadar gelmesini sağlayan ünlü romanda politika ve beyin yıkama üzerine mükemmel bir konu işleniyor.
İlk olarak 1949 yılında yayınlanan ve ilk adı Avrupa’daki Son Adam (The Last Man in Europe) olan roman daha sonra pazarlama amacı ile 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adını almıştır. Hayali bir gelecekte geçen ve tek parti dönemini işleyen zaman diliminde insanların düşünmesi yasaktır ve kendilerine ne denirse ona inanmaları ve yapmaları gerekmektedir. Düşünmek, hissetmek, aşık olmak, sorgulamak tamamen yasaktır.
Kitabın ana karakteri olan Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Çevresinde yaşananlara tam anlam veremeden kendisine ne söyleniyorsa yapan, propagandalara katılan fakat evine gittiğinde gizli gizli düşüncelerini yazmaktadır. Yaptığının suç olduğunu bilmektedir fakat neden olduğunu bilmeden arzularını dinleyerek yazmaya devam eder.
Hayatına bir gün Julia adında gizemli bir kadın girer. Partiye bağlı ve propagandalarda aktif yer alan kadının ona gizemli bakışları dikkatinden kaçmaz. Bir gün Julia Winston’a mesaj gönderir ve onunla görüşmek istediğini söyler. Kadın erkek ilişkisinin yasak olduğu bir zamanda ikili aşklarını itiraf eder ve gizli bir şekilde birlikte olurlar.
Yaptıklarının suç olduğunu bile bile düşünce polisinden gizlenerek bir araya gelmeye ve hayatın tadını çıkartmaya çalışırlar. Fakat birliktelikleri uzun sürmez ve düşünce polisi tarafından yakalanırlar. Hemen öldürülmek yerine beyin yıkama işlemine sokulurlar. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar. Seanslar bu şekilde devam eder ve Winston parmaklar gösterildiğinde ne cevap vermesi gerektiğini öğrenmek ister. Bazen 3 bazen ise 5 cevabını verir fakat işkenceleri durduramaz. Sonunda ona sorulduğunda bilmediğini söyler ve bir sonraki aşamaya geçilir.
Winston’un çeşitli işkencelerden geçerek beyni yıkanır. O da propagandanın bir parçası olur. Fakat kalbinin derinliklerinde bir aşk vardır fakat zihninden tamamen silinmiştir.
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar.
1984 Kitap Özeti - 3
Dünya yönetim açısından üç bölüme ayrılmıştır. Avrasya, Doğuasya, Okyanusya…Bu üç devlet sürekli birbirleri ile savaş halindedir, kimi zaman da aralarında birleşip karşılarında duran devletlere savaşlar açarlar ve bundan en çok halkları etkilenir.
Okyanusya kendi içinde neredeyse üç bölüme ayrılmıştır. İç parti üyeleri, dış parti üyeleri ve proleterler. İç parti üyeleri diğerlerine göre daha ferah yaşamaktadır, dış parti üyeleri kendilerine söylenen her şeyi eksiksiz yapmak zorundadır, proleterler ise gözden çıkarılmış basit halk konumundadır.
Kitabın ana karakteri Winston Smith Okyanusya’da yaşayan bir vatandaştır. Dış partinin Gerçek Bakanlığı bölümünde görev almaktadır. Bütün gün yaptığı iş tarihteki yaşanmış, gerçekleşmiş olaylar zincirini gün şartlarına göre yeniden düzenlemektir. Tek partili rejim gibi görünen Okyanusya’ nın başında Büyük Bilader isimli biri yer almaktadır. Onu kimse görmemiştir, ne zaman doğduğu belli değildir ve ölümsüzdür. Fakat onun söylemleri her zaman hatta tarihin akışına ters düşse de doğru olmak zorundadır. Bir gün önce söylediğini ertesi bambaşka bir şekilde söyleyebilir, işte buradaki belgeleri anlık olarak düzenlemek yani geçmişi değiştirmek Gerçek Bakanlığı’ nın yani Winston’ un görevidir.
Dönemin şartlarına göre her zaman her yerde insanları izleyen tele-ekranlar yer almaktadır. Evlerde, caddelerde, iş yerlerinde. Dahası aile kavramı yok edilemediğinden, küçük yaştaki çocuklar belirli eğitimlerden geçirilir ve yeri geldiğinde aile bireylerini bile ihbar etmek üzere eğitilirler.
Tele-ekranlar, düşünce polisleri her an ensenizdedir. Çalışmak ve uyumak dışında boş vakit olması bir suçtur çünkü Büyük Bilader’in gözü üzerinizdedir. İnsanların sohbet etmesi, bir gün önceyi düşünüp tartışmaları yasaktır. Tek bilinen gerçek o gün Büyük Bilader’in tele-ekrandan yaptığı yayındır. Rüyaların dahi denetim altında olduğu böyle bir zamanda evlilikler bile PARTİ’ nin ayarlaması ile gerçekleşir. Zaten evlilik dışı ilişki kurmak yasaktır. Çocuğun dahi ne zaman yapılması gerektiği tamamen partinin isteklerine bağlıdır.
Tüm bu olayların arasında Winston kendini kapana sıkışmış gibi hisseder. Bazen aklına geçmişte yaşadığını düşündüğü olaylar gelir fakat bunların hayal mi, yoksa gerçekten kendi geçmişi mi olduğunun ayırdına varamaz. Herkesten gizli bir günlük tutmaya başlar ve aklına gelenleri yazmaya koyulur. İlk cümlesi ; Büyük Bilader’ den nefret ediyorum olur. Bundan yola çıkarak etrafını gözlemlemeye başlar, kendisi gibi geçmişi ve günü sorgulayan birisini bulmaya çalışır. Gözüne çarpan tek kişi İç Parti üyesi olan, son derece sert görünen O’Brien’ dir. Fakat karşılıklı konuşmak yasak olduğundan ve her yerde kendisini izleyen ekranlar, dinleyen gizli mikrofonlar olduğu için bu adama nasıl yaklaşması gerektiğini bilemez.
Kafasında bunlarla beraber bir gün iş çıkışı yolu proleter mahallesine düşer. Sokakları hızla geçerken gözüne eski, pis bir dükkân çarpar ve içeri girer. Tehlikeli olmasına rağmen, antika eşyalar satan bu dükkândan çıkmayı asla istemez ve o günden sonra gizli gizli buraya gelmeye başlar.
Bu eski yerde tele-ekran olmadığı için, izlenilmediğine güvenerek kendisini bir süre rahat hisseder. Bu sırada kısa bir süredir dikkatini çeken genç bir kız vardır. Kimi zaman içindeki duygular yüzünden onu öldürmek istese de aslında tek isteği böyle biri ile beraber olmaktır. Fakat herkesin casus olabildiği zamanda, bu kıza asla güvenemez. Lakin bir gün iş yerinde kendisinin yapamadığı hareket o kızdan yani Julia’ dan gelir. Küçük bir notta Winston’ u sevdiği ve görüşmek istediği yazar. Bu nota kayıtsız kalamayan Winston ilk fırsatta Julia ile buluşur ve beraber olurlar.
Aralarındaki ilişki güçlendikçe duyguları da birleşir. En büyük ortak noktaları ikisinin de Parti’den nefret ediyor olmasıdır. Görüşmelerinin de sıklaşması ile buluşacak gizli yere ihtiyaç duyarlar ve Winston’ un proleter mahallesindeki antikacının üst katını günlük olarak kiralarlar.
Bu sırada O’Brien ile konuşma fırsatı yakalayan Winston artık onun da partiyi sevmediğini öğrenir. Beraber doğruyu bulmak için ilerlemeyi kararlaştırırlar.
Sıcak bir akşamüstü gizli yerlerinde buluşan Winston ve Julia parti aleyhine konuşurken hiç tanımadıkları bir sesle irkilirler. Sesin duvardaki tablodan geldiğini anladıklarında kaçacak başka bir yer olmadığını görürler. Düşünce polisi ikisini de yakalamıştır ve yolun sonu bellidir. Winston teslim olduğunda polislerin başındaki kişinin de O’Brien olduğu ortaya çıkar.
Winston’un kendisinin dahi ne kadar olduğunu bilemediği bir zaman boyunca işkenceden geçirilir. Beyni tamamen yıkanır. Kalbindeki aşk ve düşünceleri sökülüp alınır. Aynaya bakınca kendi vücudunu bile tanıyamaz.
Çok uzun zaman sonra ölümü bekleyen Winston serbest bırakılır. Üstelik artık onu ne bir izleyen ne de bir dinleyen vardır. Winston’un ise tüm yaşananlardan sonra aklındaki şey; 2 + 2 = 4 değildir. Belki beş belki üçtür. Fakat en güvenilir cevap partinin verdiği cevaptır. Bilmemek gerçekten özgürlüktür. Kendisi bile inanamasa da artık kalbi Büyük Bilader’i seviyordur…
Winston, bu sisteme rağmen düşüncelerini ifade etmek isteyen Okyanusya’nın parçalara ayrılan sisteminde “Hakikat” diye adlandırılan binada çalışan bir memurdur. Kitap karakterimizin eve gelip günce tutmaya başlaması ile başlıyor. Sizi izleyen bir televizyon varken, yakalanmadan ve ses çıkarmadan günce tutmak için çok sınırlı bir alanınız oluyor ve Winston bu sınırlı alanı kullanıp yakalanma ihtimaline rağmen yazı yazıyor. Yazısında “Büyük Birader” e olan nefreti büyük bir yer kaplıyor.
İşinin başına döndüğünde herkesin katılmak zorunda olduğu “İki Dakikalık Nefret” programına katılıyor Winston. Bu programda herkes gibi tüm nefretini kusuyor. Bu sırada “Anti Seks Derneği” üyesi bir kıza rastlıyor. Kız ona bir mektup gönderiyor ve bunun üzerine ikili şehir dışında izlenemeyecekleri bir yerde buluşma kararı alıyorlar. Birbirlerine âşık oluyorlar. Julia ile Winston birbirleriyle vakit geçirip birbirlerine sırlarını anlatmaya başlıyorlar.
Devlete olan isyanın sadece ikisi ile sınırlı olmadığını düşünmeye başlarlar. Daha önceden Winston’ın dikkatini çeken O’Brien ile konuşurlar. Onun sayesinde Emmanuel Goldstein’in örgütüne dâhil olurlar. O’Brien, Winston’a örgütün öğretilerinin olduğu bir kitap ulaştırır. Fakat tam o dönemde Nefret Haftası başlar. Winston, kitabı okumak için Mr Charrington’ın antika dükkânında kiraladığı odaya gider. Julia ile birlikte kitabı okur ve sohbet ederler. Tam bu sohbet esnasında çerçevenin arkasına gizlemiş tele ekran onları ele verir yakalanmışlardır. İçeri siyah üniformalı insanlar girer ve ikiliyi ayırırlar. Winston’ın aklında Mr Charrington gelir. O esnada kapıda belirir. Onun bir düşünce polisi olduğunu çok geçte olsa anlamıştır Winston.
Julia ve Winston ayrı odalarda hapis tutulurlar. Yanına birçok insan gelir gider bu insanların hepsi 101 numaralı odadan çok korkmaktadır. O’Brien ve içeriye giren bir görevli onu bayıltır ve 101 numaralı odaya götürür. Elektrik ve daha birçok işkence gören Winston son olarak kafasını fareler ile dolu bir kutuya sokma fikriyle karşı karşıya kalır. En büyük korkularından olan fareleri mi seçecektir, aşkı Julia’yı mı koruyacaktır? Julia’yı satar ve bir süre sonra artık onu izleyen bir şey olmadan dışarı çıkar. Beyni tümüyle yıkanmıştır ve kendisi de hiçbir şey hakkında düşünmemenin, partinin gösterdiği yolda gitmenin en mantıklı seçim olduğu anlamıştır. Aynı şekilde Winston’ı satan Julia ile karşılaşır bir süre sonra. İkili bir yere oturup muhabbet ederler. Sonra bir daha bir araya gelmeyecek şekilde birbirlerinden ayrılırlar.
Kitabın başında tüm kalbiyle “Büyük Birader ”den nefret eden Winston artık ona gönülden bağlıdır. Parti ne diyorsa doğrudur, en güvenilir kaynaktır.
1984 Kitap Özeti - 2
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan George Orwell’in dünya tarihine damgasını vuran 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı politik anlamda devrim niteliği taşıyan bir romandır. Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları kazandıran ve günümüze kadar gelmesini sağlayan ünlü romanda politika ve beyin yıkama üzerine mükemmel bir konu işleniyor.
İlk olarak 1949 yılında yayınlanan ve ilk adı Avrupa’daki Son Adam (The Last Man in Europe) olan roman daha sonra pazarlama amacı ile 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adını almıştır. Hayali bir gelecekte geçen ve tek parti dönemini işleyen zaman diliminde insanların düşünmesi yasaktır ve kendilerine ne denirse ona inanmaları ve yapmaları gerekmektedir. Düşünmek, hissetmek, aşık olmak, sorgulamak tamamen yasaktır.
Kitabın ana karakteri olan Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Çevresinde yaşananlara tam anlam veremeden kendisine ne söyleniyorsa yapan, propagandalara katılan fakat evine gittiğinde gizli gizli düşüncelerini yazmaktadır. Yaptığının suç olduğunu bilmektedir fakat neden olduğunu bilmeden arzularını dinleyerek yazmaya devam eder.
Hayatına bir gün Julia adında gizemli bir kadın girer. Partiye bağlı ve propagandalarda aktif yer alan kadının ona gizemli bakışları dikkatinden kaçmaz. Bir gün Julia Winston’a mesaj gönderir ve onunla görüşmek istediğini söyler. Kadın erkek ilişkisinin yasak olduğu bir zamanda ikili aşklarını itiraf eder ve gizli bir şekilde birlikte olurlar.
Yaptıklarının suç olduğunu bile bile düşünce polisinden gizlenerek bir araya gelmeye ve hayatın tadını çıkartmaya çalışırlar. Fakat birliktelikleri uzun sürmez ve düşünce polisi tarafından yakalanırlar. Hemen öldürülmek yerine beyin yıkama işlemine sokulurlar. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar. Seanslar bu şekilde devam eder ve Winston parmaklar gösterildiğinde ne cevap vermesi gerektiğini öğrenmek ister. Bazen 3 bazen ise 5 cevabını verir fakat işkenceleri durduramaz. Sonunda ona sorulduğunda bilmediğini söyler ve bir sonraki aşamaya geçilir.
Winston’un çeşitli işkencelerden geçerek beyni yıkanır. O da propagandanın bir parçası olur. Fakat kalbinin derinliklerinde bir aşk vardır fakat zihninden tamamen silinmiştir.
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar.
1984 Kitap Özeti - 3
Dünya yönetim açısından üç bölüme ayrılmıştır. Avrasya, Doğuasya, Okyanusya…Bu üç devlet sürekli birbirleri ile savaş halindedir, kimi zaman da aralarında birleşip karşılarında duran devletlere savaşlar açarlar ve bundan en çok halkları etkilenir.
Okyanusya kendi içinde neredeyse üç bölüme ayrılmıştır. İç parti üyeleri, dış parti üyeleri ve proleterler. İç parti üyeleri diğerlerine göre daha ferah yaşamaktadır, dış parti üyeleri kendilerine söylenen her şeyi eksiksiz yapmak zorundadır, proleterler ise gözden çıkarılmış basit halk konumundadır.
Kitabın ana karakteri Winston Smith Okyanusya’da yaşayan bir vatandaştır. Dış partinin Gerçek Bakanlığı bölümünde görev almaktadır. Bütün gün yaptığı iş tarihteki yaşanmış, gerçekleşmiş olaylar zincirini gün şartlarına göre yeniden düzenlemektir. Tek partili rejim gibi görünen Okyanusya’ nın başında Büyük Bilader isimli biri yer almaktadır. Onu kimse görmemiştir, ne zaman doğduğu belli değildir ve ölümsüzdür. Fakat onun söylemleri her zaman hatta tarihin akışına ters düşse de doğru olmak zorundadır. Bir gün önce söylediğini ertesi bambaşka bir şekilde söyleyebilir, işte buradaki belgeleri anlık olarak düzenlemek yani geçmişi değiştirmek Gerçek Bakanlığı’ nın yani Winston’ un görevidir.
Dönemin şartlarına göre her zaman her yerde insanları izleyen tele-ekranlar yer almaktadır. Evlerde, caddelerde, iş yerlerinde. Dahası aile kavramı yok edilemediğinden, küçük yaştaki çocuklar belirli eğitimlerden geçirilir ve yeri geldiğinde aile bireylerini bile ihbar etmek üzere eğitilirler.
Tele-ekranlar, düşünce polisleri her an ensenizdedir. Çalışmak ve uyumak dışında boş vakit olması bir suçtur çünkü Büyük Bilader’in gözü üzerinizdedir. İnsanların sohbet etmesi, bir gün önceyi düşünüp tartışmaları yasaktır. Tek bilinen gerçek o gün Büyük Bilader’in tele-ekrandan yaptığı yayındır. Rüyaların dahi denetim altında olduğu böyle bir zamanda evlilikler bile PARTİ’ nin ayarlaması ile gerçekleşir. Zaten evlilik dışı ilişki kurmak yasaktır. Çocuğun dahi ne zaman yapılması gerektiği tamamen partinin isteklerine bağlıdır.
Tüm bu olayların arasında Winston kendini kapana sıkışmış gibi hisseder. Bazen aklına geçmişte yaşadığını düşündüğü olaylar gelir fakat bunların hayal mi, yoksa gerçekten kendi geçmişi mi olduğunun ayırdına varamaz. Herkesten gizli bir günlük tutmaya başlar ve aklına gelenleri yazmaya koyulur. İlk cümlesi ; Büyük Bilader’ den nefret ediyorum olur. Bundan yola çıkarak etrafını gözlemlemeye başlar, kendisi gibi geçmişi ve günü sorgulayan birisini bulmaya çalışır. Gözüne çarpan tek kişi İç Parti üyesi olan, son derece sert görünen O’Brien’ dir. Fakat karşılıklı konuşmak yasak olduğundan ve her yerde kendisini izleyen ekranlar, dinleyen gizli mikrofonlar olduğu için bu adama nasıl yaklaşması gerektiğini bilemez.
Kafasında bunlarla beraber bir gün iş çıkışı yolu proleter mahallesine düşer. Sokakları hızla geçerken gözüne eski, pis bir dükkân çarpar ve içeri girer. Tehlikeli olmasına rağmen, antika eşyalar satan bu dükkândan çıkmayı asla istemez ve o günden sonra gizli gizli buraya gelmeye başlar.
Bu eski yerde tele-ekran olmadığı için, izlenilmediğine güvenerek kendisini bir süre rahat hisseder. Bu sırada kısa bir süredir dikkatini çeken genç bir kız vardır. Kimi zaman içindeki duygular yüzünden onu öldürmek istese de aslında tek isteği böyle biri ile beraber olmaktır. Fakat herkesin casus olabildiği zamanda, bu kıza asla güvenemez. Lakin bir gün iş yerinde kendisinin yapamadığı hareket o kızdan yani Julia’ dan gelir. Küçük bir notta Winston’ u sevdiği ve görüşmek istediği yazar. Bu nota kayıtsız kalamayan Winston ilk fırsatta Julia ile buluşur ve beraber olurlar.
Aralarındaki ilişki güçlendikçe duyguları da birleşir. En büyük ortak noktaları ikisinin de Parti’den nefret ediyor olmasıdır. Görüşmelerinin de sıklaşması ile buluşacak gizli yere ihtiyaç duyarlar ve Winston’ un proleter mahallesindeki antikacının üst katını günlük olarak kiralarlar.
Bu sırada O’Brien ile konuşma fırsatı yakalayan Winston artık onun da partiyi sevmediğini öğrenir. Beraber doğruyu bulmak için ilerlemeyi kararlaştırırlar.
Sıcak bir akşamüstü gizli yerlerinde buluşan Winston ve Julia parti aleyhine konuşurken hiç tanımadıkları bir sesle irkilirler. Sesin duvardaki tablodan geldiğini anladıklarında kaçacak başka bir yer olmadığını görürler. Düşünce polisi ikisini de yakalamıştır ve yolun sonu bellidir. Winston teslim olduğunda polislerin başındaki kişinin de O’Brien olduğu ortaya çıkar.
Winston’un kendisinin dahi ne kadar olduğunu bilemediği bir zaman boyunca işkenceden geçirilir. Beyni tamamen yıkanır. Kalbindeki aşk ve düşünceleri sökülüp alınır. Aynaya bakınca kendi vücudunu bile tanıyamaz.
Çok uzun zaman sonra ölümü bekleyen Winston serbest bırakılır. Üstelik artık onu ne bir izleyen ne de bir dinleyen vardır. Winston’un ise tüm yaşananlardan sonra aklındaki şey; 2 + 2 = 4 değildir. Belki beş belki üçtür. Fakat en güvenilir cevap partinin verdiği cevaptır. Bilmemek gerçekten özgürlüktür. Kendisi bile inanamasa da artık kalbi Büyük Bilader’i seviyordur…
24 Mart 2019 Pazar
Hayvan Çiftliği (George Orwell) Kitabının Özeti, Anlatılmak İstenenler Ve Karakterlerin Karşılıkları
Kitabın Adı: Hayvan Çiftliği
Kitabın Yazarı: Geoerge Orwell
Kitabın Özeti:
İngiltere’de bir çiftlikte hayvanlar, Bay Jones’un egemenliğinde yaşamaktadırlar. Yaşlı bir domuz olan Koca Reis, bir devrim planlar ve hayvanları birleşmeye çağırır. Kendisi devrim yapılmadan ölür ama konuştukları diğer hayvanlara devrimi aşılamıştır.Bay Jones (Çar) hayvanların yem saatlerini unutunca aniden isyan patlak verir. Umulmadık biçimde devrim yapılır. Çiftlik sahibi Bay Jones çiftlikten atılır. Çitfliğin en zekileri olarak bilinen domuzlar diğerlerine önder olur. Çiftliğin adı “Beylik Çiftlik” iken “HAYVAN ÇİFTLİĞİ” olarak değiştirilir. İki domuz Napolyon ve Snowball (kar topu) olaylarda başı çeker. Napolyon iri yarı, iyi konuşamayan, ancak otorite sahibi; Snowball ise etkili konuşan, parlak zekaya sahip biridir. İkisi , Koca Reis’in fikirlerinden “hayvanizm” adında bir öğreti ortaya koyarlar. Kamçıları, gemleri, burun halkalarını, zincirleri yok ederler ve aynı gün yedi emiri yazıp ahırın kapısına asarlar.
Kitabın Yazarı: Geoerge Orwell
Kitabın Özeti:
İngiltere’de bir çiftlikte hayvanlar, Bay Jones’un egemenliğinde yaşamaktadırlar. Yaşlı bir domuz olan Koca Reis, bir devrim planlar ve hayvanları birleşmeye çağırır. Kendisi devrim yapılmadan ölür ama konuştukları diğer hayvanlara devrimi aşılamıştır.Bay Jones (Çar) hayvanların yem saatlerini unutunca aniden isyan patlak verir. Umulmadık biçimde devrim yapılır. Çiftlik sahibi Bay Jones çiftlikten atılır. Çitfliğin en zekileri olarak bilinen domuzlar diğerlerine önder olur. Çiftliğin adı “Beylik Çiftlik” iken “HAYVAN ÇİFTLİĞİ” olarak değiştirilir. İki domuz Napolyon ve Snowball (kar topu) olaylarda başı çeker. Napolyon iri yarı, iyi konuşamayan, ancak otorite sahibi; Snowball ise etkili konuşan, parlak zekaya sahip biridir. İkisi , Koca Reis’in fikirlerinden “hayvanizm” adında bir öğreti ortaya koyarlar. Kamçıları, gemleri, burun halkalarını, zincirleri yok ederler ve aynı gün yedi emiri yazıp ahırın kapısına asarlar.
Yedi Emir:
· İki ayak üzerinde yürüyen herkesi düşman bileceksin.
· Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.
· Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
· Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.
· Hiçbir hayvan içki etmeyecek.
· Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
· Bütün hayvanlar eşittir.
Söz konusu çiftlik Rusya’yı temsil eder. Rus kraliyet ailesinin başı çar, yüzlerce yıllık monarşi geleneği ile sarhoş durumda gezinmektedir. Bu sırada Marks ve Lenin gibi komünistler fikirlerini yayarlar. Koca Reis, Marks, devrimden önce telkinler verir ancak devrim göremez. Rus Devrimi beklenmedik şekilde gerçekleşmiştir. Halkın ve ordunun komünizm gibi bir talebi yoktur. Lenin, Stalin, Troçki gibi önderler halkı galeyana getirip sosyalist bir düzen kurmak ister. Başlarda başarılı olamazlar. Ancak 1. Dünya Savaşı çıkınca çar halkını gütmekte zorlanır. Aynen hikayedeki Jones gibi halkı zapt edemez. Halk, öykünün kahramanları gibi, beslenemediği için isyan eder. Gerçek hayatta da komünistler bir fırsatı değerlendirip başkenti kontrol altına almış ve komünizmden haberi olmayan insanlara bunu zorla götürmüşlerdir. “Yedi emir” bunu anlatıyor olabilir. Halk, eşitlik ve özgürlük adı altında diretmeler yaşayınca buna karşı çıkmıştı. Bu yüzden tam otokratik bir yönetim ve demir yumruk sağlandı. Her şey bürokrasi ve emirlerle işler hale gelmişti.
Beklenen devrim gerçekleşmiştir. Zamanla, Napoleon ve Snowball birbirini çekememeye başlayıp, ikisi de yeni düzenin tek adamı olmak istememektedir. Snowball çiftlikte elektrik üretimi için bir yeldeğirmeni yapılması gerektiğini söylediğinde Napolyon’un köpekleri tarafından çiftlikten sürülür. Ama buna rağmen yeldeğirmeni çalışmalarına başlanır. Napeleon değirmen fikrini kendisininmiş gibi tanıtır. Devrimin amaçlarından hızla uzaklaşılmaktadır; başlarda vaadedilen çalışma saatlerinin azalacağı yiyeceklerin artacağı söylenmiş ama çalışma saatleri artmış, verilen yiyecekler azalmıştır. Bu arada domuzlar da hızla şişmanlamaktadırlar. Hatta yatakta yatmakta, içki içmektedirler. Hayvanların eşitliği domuzlarca uygulanmaz ve domuzlar ilkeleri kendilerine göre değiştirirler.
Snowball (kar topu), Troçki ve Lenin’den ögeler içerir. Bu önderler komünizmin masum taraflarını sembolize eder. Aslında toplum tasarımları onlara aittir ama Napolyon (Stalin) gibi fırsatçılar (Napolyon Bonapart da devrimin gücüyle diktatör olmuştu) zorla yönetime gelirler. Stalin zorbalığın üzücü bir örneğidir. Her ne kadar eşitlikçi ve adaletçi gösterilmeye çalışılsa da, tarihin en büyük zalimlerinden biridir. Olaya kendi açımızdan bir örnek vermek gerekirse: tarihte Türkleri en çok katletmiş kişidir. Zamanın Türki halkları yok edilmiş, milyonlarcası öldürülmüştür. Bunların hepsi eşitlik ve kardeşlik adı altında yapılmıştır. Diğer tüm Sovyet halklarına karşı girişilen çabalar bu romandaki Napolyon adlı domuzun temsiliyle canlanır.
Büyük domuz, aldığı bir kararla, tavukların yumurtalarının çiftlik dışında satılacağını, tavukların kuluçkaya yatmalarını yasakladığını ilan ediyor, buna karşı çıkan tavukları, yetiştirdiği köpeklere öldürtüyor. Buna da bir kılıf bulunuyor ve kurallar iktidara göre değiştiriliyor.Büyük domuz, çiftlik içerisindeki hayvanlar arasında: “liderimiz” ,”Hayvanlar babası” , “Koyunlar hâmisi” , “Yavru hayvanların dostu” gibi üstün sıfatlarla anılıyor ve her türlü güzellikler ona atfedilmeye başlanıyor. Bir gün çiftliğe saldırı olur. Yabancı hayvanlar çiftliği işgal edip büyük gayretlerle yapılan yel değirmenini yıkıyorlar. Uzun mücadeleler sonucunda düşman püskürtülür ama ülke harap haldedir. Yine de Büyük domuzun yüce liderliğiyle kazanılmış gibi gösterilir. Hemen sonrasında duvardaki ilkeler değiştirilir ve bazı kurallar getirilir. Bunlar hayvanlar arası eşitliğe aykırı ve domuzları yüceltici tedbirlerdir. Hayvanlar, “Bütün hayvanlar eşittir” ilkesini hatırlayıp, “bu nasıl eşitlik” diye kendi kendilerine söylenmeye başlar. Hemen, ilkelerin yazılı olduğu duvarın yanına giderler. Boya kutusu, kırık bir merdiven ve duvarda yazı: “Bütün hayvanlar eşittir, fakat Bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir.”
Komünizm, sosyalizmin sonraki aşaması olarak toplumun refah bir şeklini tasarlamaktaydı. Marks, Lenin bu fikre uygun olarak kapitalist ögeleri elemeyi savunmuşlardı. Stalin ise farklı bir yol denedi. Hitler ile müttefik olarak Avrupa’yı bölüştü. (Daha sonra kitapta anlatıldığı gibi, Hitler Rusya’nın yarısını işgal etti.) Ayrıca savaş esnasında ve sonrasında proleteryanın emeğini kapitallere peşkeş çekti. Kendini övmeyenleri düşman bildi. Tüm dünyada işçilerin duygularını sömürerek adalet ve eşitlik adı altında iktidar mücadelesine girişti. Bunu tenkit eden ve Lenin’in yolundan giden Troçki’yi de sürgünde öldürttü. Onun idaresinde Sovyetler güçte zirvesini yaşarken çöküşünü kesinleştirmiştir. Onunla beraber “bazıları daha eşit” olmuştur. 90’larda Sovyetler yıkıldığında altından çirkin bir kapitalizmin çıkması ve eski Sovyet ülkelerinin eşitsizlikle savaşması da bundandır.
KARAKTERLER VE GERÇEKTEKİ KARŞILIKLARI
Koca reis/old major : Karl Marks
Animalism/hayvanizm : Sosyalizm
Kartopu/Snowball : Leon Troçki
Napoleon : Josef Stalin- Komünist lider
Mr. jones : Çar İkinci Nicholas
Boksör/boxer : Rus işçi sınıfı
İhbarcı/squealer : propoganda
Köpekler/dogs : KGB
Mmollie : küçük burjuva
Mr. frederick : Adolf Hitler
Mr. pilkington: İngiltere-ABD- Churchill- Roosvelt
Moses : Din
Balbadem diyarı/sugarcandy mountain : cennet
Hayvanlar Çiftliği'nde Kim Kimdir, Ne Nedir?
· Napoleon
Çiftliğin büyük lideri ve hayvanlar içinde en kudretlisi. Muhteşem bir domuzdur ve çiftlikteki tüm hayvanlar ona kulak verir. Denetime son derece düşkün bir domuzdur. Kendisine sigara ve içki tüketimi izni verip, yatakta uyuması ve insan giysileri giyebilme ayrıcalığı sağlar; böylece diğer hayvanlara eşitsiz muamele de yapmış olur. Diğer hayvanlar genellikle onun günah keçisi olurlar. Napoelon, Hayvan Çiftliği’nin sembolizmi içerisinde 'Yoldaş Stalin'i temsil eder.
· Snowball
O da bir domuzdur, ancak çiftlikteki geçmişi o kadar da eskiye dayanmaz. Hayvanlar için kahramanca mücadele eder ancak köpekler tarafından çiftlikten sürülür. Hem retoriği hem de yaratıcılığı daha gelişkindir onun. Troçki’yi simgeler.
· Squealer
O bir domuz. Mükemmel bir konuşmacı ve tüm hayvanlar onu dinler. Ne zaman kurallardan biri değiştirilecek olsa, bunun her şeyin daha iyi olması için gerekli olduğunu söylerdi. Squealer’ın cırtlak bir sesi vardı ve hayvanlara her zaman yalan söylerdi, çünkü Napolyon ona böyle yapması gerektiğini anlatmıştı. Kimi yorumculara göre Squealer, Sovyetlerdeki parti yanlısı Pravda gazetesini simgeler.
· Boxer
'En zekilerden sayılamayacak' türden bir at. Çok sıkı çalışırdı. Düsturu 'daha çok çalışacağım'dı; ve öyle de yaptı. Napolyon ne dediyse inandı. Boksör derdi ki: 'Napolyon haklı'. Çiftlikte çok saygı gören bir hayvandı çünkü herkesten çok çalışırdı. Çin’deki Boxer Ayaklanması’nı simgeler. Tıpkı Clover gibi, Boxer da Sovyetler’deki vasıf işçileri ya da Proleterya’ya karşılık gelir.
· Clover
Dişi bir at. Clover asla yakınmaz. Boksör için endişelenir ve onun hastalanacak kadar çok çalışmasını önlemeye çalışır.
· Yaşlı Benjamin
Nadiren konuşan yaşlı ve inatçı bir eşek. Çiftlikte olup bitenlerle çok ilgilendiği söylenemez. Benjamin uzun ömrünün tüm ayrıntılarını hatırlar ve işlerin bundan çok daha iyi ya da çok daha kötü olamayacağını bilir. Benjamin, yaşlı kuşağı, her yeniliğin karşısında olanları temsil eder. Her türlü yeniliğin geçici olduğunun farkındadır. Eninde sonunda eski sorunlar yeniden peydah olacaktır. 'Boşunalık tezi'nin somutlaşmış halidir de denebilir.
· Moses
Bir karga. Hayvanlara, öldüklerinde gidecekleri ve hayal ürünü bir yer olan Şeker Kaplı Dağlar’dan bahsedip durur. Bir ajan ve çok akıllı bir konuşmacı aynı zamanda. Hayvanlar ondan nefret eder çünkü hiç çalışmaz ve sadece öykü anlatır. Hayvanlardan bazıları ona inanır ve domuzların, diğer hayvanların ona kanmaması için çok uğraşması gerekmiştir. Moses, kiliseyi ya da daha geniş anlamda dini temsil eder.
· Mollie
Çiftliğin ana karakterlerinden biri. Önemi, yeni çiftlik düzenine muhalif olmasından kaynaklanmakta. Muhalifliği politik olmasından ileri gelmez: Derdi daha iyi bir hayat yaşayabilmek, şeker yiyebilmek vs. Orta-sınıf ideolojisine sahip beyaz yakalı işçileri temsil eder. Eskisi gibi şekerini alamayacaktır, çünkü artık işçiler arasında eşitlik vardır.
· Muriel
Clover için kuralları okuyan, bilgili bir keçi. Kendi adlarına karar alabilecek kadar eğitilmiş olan ve bu yüzden yöneticilere eleştiri yöneltebilecek düzeyde olan işçi kesimlerini simgeler. Ne yazık ki, Muriel karizmatik değildir ve Napoleon’la diğer domuzlara karşı çıkacak kadar da inançlı değildir.
· Jones
Çiftliğin sahibi; en azından başlangıçta! Çok fazla içki ve sigara içer. O kadar çok içer ki, hayvanlara bakmayı unutur. Köpekleri yaşlandığında, boyunlarına bir ip bağlayıp onları göle atar. Bay Jones’un Çarlık dönemini, hatta Çar II. Nikola’yı temsil ettiği söylenir.
· Fredericks
Hitler figürünün romandaki ve filmdeki karşılığı
· Domuzlar
Napoleon’u destekleyen bu grup, açıktır ki, parti örgütünü ve bürokrat sınıfı temsil eder. Kısacası Stalin’in yakın çevresini onlar meydana getirir. Onlar, diğer hayvanlardan farklı olarak, lüks ve bolluk içinde yaşarlar; kısacası denetlenmesine yardım ettikleri toplumun tüm nimetlerinden onlar faydalanır.
· Köpekler
KGB'yi (Sovyet Gizli Servisi) ve Satlin’in korumalarını simgelerler. Her türlü kovuşturma ve uzaklaştırma işinde onlar kullanılır. Pek konuşmazlar, ama etkilidirler. Napoleon onları kurnazca kullanır: Snowball (yani Troçki), değirmen konusunda yeni görüşünü aktaramadan sabahın köründe apar topar 'gizli' köpekler tarafından götürülür. Orwell bir yerde köpeklerin Napoleon’a, tıpkı önceki sahipleri Mr. Jones’a yaptıkları gibi sürtündüklerini ve kuyruklarını salladıklarını yazar.
· Sıçanlar ve Tavşanlar
Vahşi hayvanlar olarak da anılan bu hayvanlar, Menşevik hareketi simgelerler. Daha hemen kitabın başında, diğer hayvanlar, sıçan ve tavşanların 'yoldaş' olup olamayacaklarını oylarlar.
· Güvercinler
Güvercinler de propagandayı temsil eder: ama Rusya’daki değil, diğer ülkelere yapılan propagandayı.
· Bay Jones’un Çiftliği
Kısaca Kremlin’i simgelediği söylenir.
· Değirmen
Rus Endüstrisini temsil ettiği iddia ediliyor.
· Foxwood Çiftliği
İngiltere’yi simgeler
· Pichfield Ciftliği
Almanya’nın romandaki karşılığı
· Değirmenin yıkılışları
Beşer yıllık kalkınma planlarının başarısızlığa uğraması.
· İki ayak üzerinde yürüyen herkesi düşman bileceksin.
· Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.
· Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
· Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.
· Hiçbir hayvan içki etmeyecek.
· Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
· Bütün hayvanlar eşittir.
Söz konusu çiftlik Rusya’yı temsil eder. Rus kraliyet ailesinin başı çar, yüzlerce yıllık monarşi geleneği ile sarhoş durumda gezinmektedir. Bu sırada Marks ve Lenin gibi komünistler fikirlerini yayarlar. Koca Reis, Marks, devrimden önce telkinler verir ancak devrim göremez. Rus Devrimi beklenmedik şekilde gerçekleşmiştir. Halkın ve ordunun komünizm gibi bir talebi yoktur. Lenin, Stalin, Troçki gibi önderler halkı galeyana getirip sosyalist bir düzen kurmak ister. Başlarda başarılı olamazlar. Ancak 1. Dünya Savaşı çıkınca çar halkını gütmekte zorlanır. Aynen hikayedeki Jones gibi halkı zapt edemez. Halk, öykünün kahramanları gibi, beslenemediği için isyan eder. Gerçek hayatta da komünistler bir fırsatı değerlendirip başkenti kontrol altına almış ve komünizmden haberi olmayan insanlara bunu zorla götürmüşlerdir. “Yedi emir” bunu anlatıyor olabilir. Halk, eşitlik ve özgürlük adı altında diretmeler yaşayınca buna karşı çıkmıştı. Bu yüzden tam otokratik bir yönetim ve demir yumruk sağlandı. Her şey bürokrasi ve emirlerle işler hale gelmişti.
Beklenen devrim gerçekleşmiştir. Zamanla, Napoleon ve Snowball birbirini çekememeye başlayıp, ikisi de yeni düzenin tek adamı olmak istememektedir. Snowball çiftlikte elektrik üretimi için bir yeldeğirmeni yapılması gerektiğini söylediğinde Napolyon’un köpekleri tarafından çiftlikten sürülür. Ama buna rağmen yeldeğirmeni çalışmalarına başlanır. Napeleon değirmen fikrini kendisininmiş gibi tanıtır. Devrimin amaçlarından hızla uzaklaşılmaktadır; başlarda vaadedilen çalışma saatlerinin azalacağı yiyeceklerin artacağı söylenmiş ama çalışma saatleri artmış, verilen yiyecekler azalmıştır. Bu arada domuzlar da hızla şişmanlamaktadırlar. Hatta yatakta yatmakta, içki içmektedirler. Hayvanların eşitliği domuzlarca uygulanmaz ve domuzlar ilkeleri kendilerine göre değiştirirler.
Snowball (kar topu), Troçki ve Lenin’den ögeler içerir. Bu önderler komünizmin masum taraflarını sembolize eder. Aslında toplum tasarımları onlara aittir ama Napolyon (Stalin) gibi fırsatçılar (Napolyon Bonapart da devrimin gücüyle diktatör olmuştu) zorla yönetime gelirler. Stalin zorbalığın üzücü bir örneğidir. Her ne kadar eşitlikçi ve adaletçi gösterilmeye çalışılsa da, tarihin en büyük zalimlerinden biridir. Olaya kendi açımızdan bir örnek vermek gerekirse: tarihte Türkleri en çok katletmiş kişidir. Zamanın Türki halkları yok edilmiş, milyonlarcası öldürülmüştür. Bunların hepsi eşitlik ve kardeşlik adı altında yapılmıştır. Diğer tüm Sovyet halklarına karşı girişilen çabalar bu romandaki Napolyon adlı domuzun temsiliyle canlanır.
Büyük domuz, aldığı bir kararla, tavukların yumurtalarının çiftlik dışında satılacağını, tavukların kuluçkaya yatmalarını yasakladığını ilan ediyor, buna karşı çıkan tavukları, yetiştirdiği köpeklere öldürtüyor. Buna da bir kılıf bulunuyor ve kurallar iktidara göre değiştiriliyor.Büyük domuz, çiftlik içerisindeki hayvanlar arasında: “liderimiz” ,”Hayvanlar babası” , “Koyunlar hâmisi” , “Yavru hayvanların dostu” gibi üstün sıfatlarla anılıyor ve her türlü güzellikler ona atfedilmeye başlanıyor. Bir gün çiftliğe saldırı olur. Yabancı hayvanlar çiftliği işgal edip büyük gayretlerle yapılan yel değirmenini yıkıyorlar. Uzun mücadeleler sonucunda düşman püskürtülür ama ülke harap haldedir. Yine de Büyük domuzun yüce liderliğiyle kazanılmış gibi gösterilir. Hemen sonrasında duvardaki ilkeler değiştirilir ve bazı kurallar getirilir. Bunlar hayvanlar arası eşitliğe aykırı ve domuzları yüceltici tedbirlerdir. Hayvanlar, “Bütün hayvanlar eşittir” ilkesini hatırlayıp, “bu nasıl eşitlik” diye kendi kendilerine söylenmeye başlar. Hemen, ilkelerin yazılı olduğu duvarın yanına giderler. Boya kutusu, kırık bir merdiven ve duvarda yazı: “Bütün hayvanlar eşittir, fakat Bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir.”
Komünizm, sosyalizmin sonraki aşaması olarak toplumun refah bir şeklini tasarlamaktaydı. Marks, Lenin bu fikre uygun olarak kapitalist ögeleri elemeyi savunmuşlardı. Stalin ise farklı bir yol denedi. Hitler ile müttefik olarak Avrupa’yı bölüştü. (Daha sonra kitapta anlatıldığı gibi, Hitler Rusya’nın yarısını işgal etti.) Ayrıca savaş esnasında ve sonrasında proleteryanın emeğini kapitallere peşkeş çekti. Kendini övmeyenleri düşman bildi. Tüm dünyada işçilerin duygularını sömürerek adalet ve eşitlik adı altında iktidar mücadelesine girişti. Bunu tenkit eden ve Lenin’in yolundan giden Troçki’yi de sürgünde öldürttü. Onun idaresinde Sovyetler güçte zirvesini yaşarken çöküşünü kesinleştirmiştir. Onunla beraber “bazıları daha eşit” olmuştur. 90’larda Sovyetler yıkıldığında altından çirkin bir kapitalizmin çıkması ve eski Sovyet ülkelerinin eşitsizlikle savaşması da bundandır.
KARAKTERLER VE GERÇEKTEKİ KARŞILIKLARI
Koca reis/old major : Karl Marks
Animalism/hayvanizm : Sosyalizm
Kartopu/Snowball : Leon Troçki
Napoleon : Josef Stalin- Komünist lider
Mr. jones : Çar İkinci Nicholas
Boksör/boxer : Rus işçi sınıfı
İhbarcı/squealer : propoganda
Köpekler/dogs : KGB
Mmollie : küçük burjuva
Mr. frederick : Adolf Hitler
Mr. pilkington: İngiltere-ABD- Churchill- Roosvelt
Moses : Din
Balbadem diyarı/sugarcandy mountain : cennet
Hayvanlar Çiftliği'nde Kim Kimdir, Ne Nedir?
· Napoleon
Çiftliğin büyük lideri ve hayvanlar içinde en kudretlisi. Muhteşem bir domuzdur ve çiftlikteki tüm hayvanlar ona kulak verir. Denetime son derece düşkün bir domuzdur. Kendisine sigara ve içki tüketimi izni verip, yatakta uyuması ve insan giysileri giyebilme ayrıcalığı sağlar; böylece diğer hayvanlara eşitsiz muamele de yapmış olur. Diğer hayvanlar genellikle onun günah keçisi olurlar. Napoelon, Hayvan Çiftliği’nin sembolizmi içerisinde 'Yoldaş Stalin'i temsil eder.
· Snowball
O da bir domuzdur, ancak çiftlikteki geçmişi o kadar da eskiye dayanmaz. Hayvanlar için kahramanca mücadele eder ancak köpekler tarafından çiftlikten sürülür. Hem retoriği hem de yaratıcılığı daha gelişkindir onun. Troçki’yi simgeler.
· Squealer
O bir domuz. Mükemmel bir konuşmacı ve tüm hayvanlar onu dinler. Ne zaman kurallardan biri değiştirilecek olsa, bunun her şeyin daha iyi olması için gerekli olduğunu söylerdi. Squealer’ın cırtlak bir sesi vardı ve hayvanlara her zaman yalan söylerdi, çünkü Napolyon ona böyle yapması gerektiğini anlatmıştı. Kimi yorumculara göre Squealer, Sovyetlerdeki parti yanlısı Pravda gazetesini simgeler.
· Boxer
'En zekilerden sayılamayacak' türden bir at. Çok sıkı çalışırdı. Düsturu 'daha çok çalışacağım'dı; ve öyle de yaptı. Napolyon ne dediyse inandı. Boksör derdi ki: 'Napolyon haklı'. Çiftlikte çok saygı gören bir hayvandı çünkü herkesten çok çalışırdı. Çin’deki Boxer Ayaklanması’nı simgeler. Tıpkı Clover gibi, Boxer da Sovyetler’deki vasıf işçileri ya da Proleterya’ya karşılık gelir.
· Clover
Dişi bir at. Clover asla yakınmaz. Boksör için endişelenir ve onun hastalanacak kadar çok çalışmasını önlemeye çalışır.
· Yaşlı Benjamin
Nadiren konuşan yaşlı ve inatçı bir eşek. Çiftlikte olup bitenlerle çok ilgilendiği söylenemez. Benjamin uzun ömrünün tüm ayrıntılarını hatırlar ve işlerin bundan çok daha iyi ya da çok daha kötü olamayacağını bilir. Benjamin, yaşlı kuşağı, her yeniliğin karşısında olanları temsil eder. Her türlü yeniliğin geçici olduğunun farkındadır. Eninde sonunda eski sorunlar yeniden peydah olacaktır. 'Boşunalık tezi'nin somutlaşmış halidir de denebilir.
· Moses
Bir karga. Hayvanlara, öldüklerinde gidecekleri ve hayal ürünü bir yer olan Şeker Kaplı Dağlar’dan bahsedip durur. Bir ajan ve çok akıllı bir konuşmacı aynı zamanda. Hayvanlar ondan nefret eder çünkü hiç çalışmaz ve sadece öykü anlatır. Hayvanlardan bazıları ona inanır ve domuzların, diğer hayvanların ona kanmaması için çok uğraşması gerekmiştir. Moses, kiliseyi ya da daha geniş anlamda dini temsil eder.
· Mollie
Çiftliğin ana karakterlerinden biri. Önemi, yeni çiftlik düzenine muhalif olmasından kaynaklanmakta. Muhalifliği politik olmasından ileri gelmez: Derdi daha iyi bir hayat yaşayabilmek, şeker yiyebilmek vs. Orta-sınıf ideolojisine sahip beyaz yakalı işçileri temsil eder. Eskisi gibi şekerini alamayacaktır, çünkü artık işçiler arasında eşitlik vardır.
· Muriel
Clover için kuralları okuyan, bilgili bir keçi. Kendi adlarına karar alabilecek kadar eğitilmiş olan ve bu yüzden yöneticilere eleştiri yöneltebilecek düzeyde olan işçi kesimlerini simgeler. Ne yazık ki, Muriel karizmatik değildir ve Napoleon’la diğer domuzlara karşı çıkacak kadar da inançlı değildir.
· Jones
Çiftliğin sahibi; en azından başlangıçta! Çok fazla içki ve sigara içer. O kadar çok içer ki, hayvanlara bakmayı unutur. Köpekleri yaşlandığında, boyunlarına bir ip bağlayıp onları göle atar. Bay Jones’un Çarlık dönemini, hatta Çar II. Nikola’yı temsil ettiği söylenir.
· Fredericks
Hitler figürünün romandaki ve filmdeki karşılığı
· Domuzlar
Napoleon’u destekleyen bu grup, açıktır ki, parti örgütünü ve bürokrat sınıfı temsil eder. Kısacası Stalin’in yakın çevresini onlar meydana getirir. Onlar, diğer hayvanlardan farklı olarak, lüks ve bolluk içinde yaşarlar; kısacası denetlenmesine yardım ettikleri toplumun tüm nimetlerinden onlar faydalanır.
· Köpekler
KGB'yi (Sovyet Gizli Servisi) ve Satlin’in korumalarını simgelerler. Her türlü kovuşturma ve uzaklaştırma işinde onlar kullanılır. Pek konuşmazlar, ama etkilidirler. Napoleon onları kurnazca kullanır: Snowball (yani Troçki), değirmen konusunda yeni görüşünü aktaramadan sabahın köründe apar topar 'gizli' köpekler tarafından götürülür. Orwell bir yerde köpeklerin Napoleon’a, tıpkı önceki sahipleri Mr. Jones’a yaptıkları gibi sürtündüklerini ve kuyruklarını salladıklarını yazar.
· Sıçanlar ve Tavşanlar
Vahşi hayvanlar olarak da anılan bu hayvanlar, Menşevik hareketi simgelerler. Daha hemen kitabın başında, diğer hayvanlar, sıçan ve tavşanların 'yoldaş' olup olamayacaklarını oylarlar.
· Güvercinler
Güvercinler de propagandayı temsil eder: ama Rusya’daki değil, diğer ülkelere yapılan propagandayı.
· Bay Jones’un Çiftliği
Kısaca Kremlin’i simgelediği söylenir.
· Değirmen
Rus Endüstrisini temsil ettiği iddia ediliyor.
· Foxwood Çiftliği
İngiltere’yi simgeler
· Pichfield Ciftliği
Almanya’nın romandaki karşılığı
· Değirmenin yıkılışları
Beşer yıllık kalkınma planlarının başarısızlığa uğraması.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Site İçi Linkler
- 9. Sınıf Ders Notları
- 10. Sınıf Ders Notları
- 11. Sınıf Ders Notları
- 12. Sınıf Ders Notları
- Kitap Özetleri
- Kitap Sınavları
- Eğitim ve Teknoloji
- İngilizce - Türkçe Hikayeler
- A. Hamdi Tanpınar
- Ahmet Ümit
- Amin Maalouf
- Binbir Gece Masalları
- Cengiz Aytmatov
- Cemil Meriç
- Dan Brown
- Dede Korkut
- Dostoyevsky
- Fakir Baykurt
- H.G. Wells
- Halide E. Adıvar
- İskender Pala
- Jules Verne
- Kemalettin Tuğcu
- Mevlana Celaleddin Rumi
- Ömer Seyfettin
- Peyami Safa
- Reşat Nuri Güntekin
- Sabahattin Ali
- Stefan Zweig
- Tolstoy
- Y. Kemal Beyatlı
- Yaşar Kemal
- Ziya Gökalp