Okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2023 Cuma

2022 Yılı Merkezi Sınav Puanı İle Öğrenci Alan Liselerin Taban ve Tavan Puanları ve Yüzdelik Dilimleri



2022 Yılı Merkezi Sınav Puanı İle Öğrenci Alan Liselerin Taban/Tavan Puanları ve Yüzdelik Dilimleri

2023 Yılı Liselere Giriş Sınavı (LGS) Merkezi Sınav Sonuçları 23.06.2023 tarihinde açıklandı. 

4 Haziran 2023 tarihinde LGS kapsamında gerçekleştirilen Sınavla Öğrenci Alacak Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezi Sınav sonuçları MEB sitesinde açıklandı. 

Şimdi sıra geldi tercihleri yapmaya...

Öğrencilerin tercihlerinde kendilerine ölçü alabilecekleri 2022 Yılı Türkiye geneli sınavla öğrenci alan okulların taban puanları, tavan puanları ve yüzdelik bilgileri aşağıdaki linkte verilmiştir.

2022 ilk yerleştirme taban tavan yerleşme bilgileri.xlsx

4 Haziran 2023 Pazar

CHI PO NON VO Yapabilen İstemiyor


Yukarıdaki yazı İtalya’nın Ascoli Piceno şehrinde bulunmaktadır. 1529 yılında yazılmış, Latince bir duvar yazısıdır. 

CHI PO NON VO

Yapabilen istemiyor

CHI VO NON PO

İsteyen yapamıyor

CHI SA NON FA

Bilen yapmıyor

CHI FA NON SA

Yapan bilmiyor

ET COSI IL MONDO MAL VA

ve dünya böyle kötüye gidiyor

Bugünün problemleri sandığımız pek çok olay aslında belki insanlık tarihi boyunca geçmişte pek çok defa gündeme getirilmiş.

Hedeflerimize Ulaşmak İçin Yapmamız Gerekenler


Hedeflerimize Ulaşmak İçin Yapmamız Gerekenler

Hepimizin hayelleri ve hedefleri vardır. Fakat genellikle hayellerimize ulaşmak ve hedeflerimize varmak için neler yapmamız gerektiğini bilemeyiz. İşte sizlere yol gösterecek, nereden başlamanız gerektiğini, neler yapmanız gerektiğini söyleyen yol haritası...

Güçlenebilmenin 30 Yolu

A- Bilgi İçin 5 Yol

    1- Kitap oku

    2- Araştır

    3- Öğrenmeye açık ol

    4- Podcast dinle

    5- Mentor desteği al

B- Servet İçin 5 Yol

    1- İşini iyi yap

    2- Yenilikçi ol

    3- Ek gelir oluştur

    4- Birikim yap

    5- Yatırım yap

C- Liderlik İçin 5 Yol

    1- Kimseyi taklit etme

    2- Sosyal ol

    3- Hitabını güçlendir

    4- Donanımlı ol

    5- Kitle oluştur

D- Sağlık İçin 5 Yol

    1- Sağlıklı beslen

    2- Egzersiz yap

    3- Alkol ve sigara kullanma

    4- Uykunu düzene sok

    5- Su tüketimini arttır

E- Zihin Gelişrime İçin 5 Yol

    1- Pozitif düşün

    2- Planlı ol

    3- Hobi edin

    4- Meditasyon yap

    5- Kendini sev

F- Sosyallik İçin 5 Yol

    1- Empati kur

    2- İyi bir dinleyici ol

    3- Mütavazi ol

    4- Dürüst ve samimi ol

    5- Açık fikirli ol

2 Şubat 2023 Perşembe

Osmanlı Günümüzdeki Kaç Devleti ve Bu Devletlerden Hangisini Kaç Yıl Yönetmiştir?



Osmanlı Günümüzdeki Kaç Devleti ve Bu Devletlerden Hangisini Kaç Yıl Yönetmiştir? 

1299 yılında kurulup 1923 yılında yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra tarih sahnesinden çekilen Osmanlı İmparatorluğu 600 yılı geçen sürede günümüzdeki pek çok devleti yönetimi altında bulunmuştur. Bu devletlerden bazıları yüzlerce yıl Osmanlı hükümranlığı altında dilini, dinini kaybetmeden hoşgörü ile yönetilmiştir.

Osmanlı dağılınca oluşan devletler:

01. Türkiye

02. Bulgaristan (545 yıl yönetilmiştir)

03. Yunanistan (400 yıl yönetilmiştir)

04. Sırbistan (539 yıl yönetilmiştir)

05. Karadağ (539 yıl yönetilmiştir)

06. Bosna-Hersek (539 yıl yönetilmiştir)

07. Hırvatistan (539 yıl yönetilmiştir)

08. Makedonya (539 yıl yönetilmiştir)

09. Slovenya (250 yıl yönetilmiştir)

10. Romanya (490 yıl yönetilmiştir)

11. Slovakya - Osmanlı'daki adı Uyvar'dır.  (20 yıl yönetilmiştir) 

12. Macaristan (160 yıl yönetilmiştir)

13. Moldova (490 yıl yönetilmiştir)

14. Ukrayna (308 yıl yönetilmiştir)

15. Azerbaycan (25 yıl yönetilmiştir)

16. Gürcistan (400 yıl yönetilmiştir)

17. Ermenistan (20 yıl yönetilmiştir)

18. Güney Kıbrıs (293 yıl yönetilmiştir)

19. Kuzey Kıbrıs (293 yıl yönetilmiştir)

20. Rusya'nın güney toprakları (291 yıl yönetilmiştir)

21. Polonya -himaye olarak- Osmanlı'daki adı Lehistan'dır. (25 yıl yönetilmiştir)

22. İtalya 'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl yönetilmiştir)

23. Arnavutluk (435 yıl yönetilmiştir)

24. Belarus  himaye olarak (25 yıl yönetilmiştir)

25. Litvanya himaye olarak (25 yıl yönetilmiştir)

26. Letonya himaye olarak (25 yıl yönetilmiştir)

27. Kosova (539 yıl yönetilmiştir)

28. Voyvodina - Osmanlı'daki adı Banat'dır (166 yıl yönetilmiştir)

29. Irak (402 yıl yönetilmiştir)

30. Suriye (402 yıl yönetilmiştir)

31. İsrail (402 yıl yönetilmiştir)

32. Filistin (402 yıl yönetilmiştir)

33. Ürdün (402 yıl yönetilmiştir)

34. Suudi Arabistan (399 yıl yönetilmiştir)

35. Yemen (401 yıl yönetilmiştir)

36. Umman (400 yıl yönetilmiştir)

37. Birlesek Arap Emirlikleri (400 yıl yönetilmiştir)

38. Katar (400 yıl yönetilmiştir)

39. Bahreyn (400 yıl yönetilmiştir)

40. Kuveyt (381 yıl yönetilmiştir)

41. İran'ın batı toprakları (30 yıl yönetilmiştir)

42. Lübnan (402 yıl yönetilmiştir)

43. Mısır (397 yıl yönetilmiştir)

44. Libya - Osmanlı'daki adı Trablusgarp (394 yıl yönetilmiştir)

45. Tunus (308 yıl yönetilmiştir)

46. Cezayir (313 yıl yönetilmiştir)

47. Sudan - Osmanlı'daki adı Nubye (397 yıl yönetilmiştir)

48. Eritre - Osmanlı'daki adı Habes (350 yıl yönetilmiştir)

49. Cibuti (350 yıl yönetilmiştir)

50. Somali - Osmanlı'daki adı Zeyla (350 yıl yönetilmiştir)

51. Kenya sahilleri (350 yıl yönetilmiştir)

52. Tanzanya sahilleri (250 yıl yönetilmiştir)

53. Çad'ın kuzey bölgeleri - Osmanlı'daki adı Reşade (313 yıl yönetilmiştir)

54. Nijer'in bir kısmı - Osmanlı'daki adı Kavar (300 yıl yönetilmiştir)

55. Mozambik'in kuzey toprakları (150 yıl yönetilmiştir)

56. Fas -himaye olarak (50 yıl yönetilmiştir) 

57. Bati Sahra -himaye olarak (50 yıl yönetilmiştir) 

58. Moritanya -himaye olarak (50 yıl yönetilmiştir) 

59. Mali  - Osmanlı'daki adı Gat kazası (300 yıl yönetilmiştir)

60. Senegal (300 yıl yönetilmiştir)

61. Gambiya (300 yıl yönetilmiştir)

62. Gine Bissau (300 yıl yönetilmiştir)

63. Gine (300 yıl yönetilmiştir)

64. Etiyopya' nin bir kısmı - Osmanlı'daki adı Habeş (350 yıl yönetilmiştir)


Osmanlı Kara hudutları sınırları içinde resmen bulunmamakla birlikte fiilen Hilafete bağlı yerler;

01. Hindistan Müslümanları -Pakistan-

02. Doğu Hindistan Müslümanları -Bangladeş-

03. Singapur

04. Malezya

05. Endonezya

06. Türkistan Hanlıkları

07. Nijerya

08. Kamerun


Denizlerde ise;

Akdeniz'in tamamında 1 asır boyunca,

Akdeniz'in bir kısmında 3 asır kadar,

Karadeniz'in tamamına 4 asır kadar,

Ege nin tamamına 4 küsür asır kadar.

9 Mart 2020 Pazartesi

Atatürk'ün Eğitim Hayatı ve Okuduğu Okulların Listesi Nelerdir?


Atatürk'ün Eğitim Hayatı ve Okuduğu Okullar

1887 yılında Şemsi Efendi Okulu'nda başlayan Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitim hayatı 7 farklı kurum ile devam etmiş Harp Akademisi ile son bulmuştur.

Atatürk'ün Sırasıyla Gittiği Okulların Listesi

1- Mahalle Mektebi :


İlkokula Şemsi Efendi Okulu’nda başladığı bilinse de Atatürk aslında ilk olarak Mahalle Mektebi’ne gitmiştir. 1887 yılında okul çağına gelince Mustafa Kemal’in hangi okula gideceği hakkında annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi arasında görüş ayrılığı ortaya çıktı. Annesi, Selanik’te bulunan Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebine gidip kuran eğitimi almasını, babası ise normal yöntemlerle eğitim veren bir ilkokula gitmesini istiyordu. Daha sonra Ali Rıza Efendi, karısının da gönlünü almak için Mustafa Kemal’i bir haftalığına Mahalle Mektebi’ne gönderdi, ardından çağdaş eğitim veren Şemsi Efendi İlkokulu’na kaydını aldırdı.

2- Şemsi Efendi İlkokulu :

Şemsi Efendi, yeni öğrencisi Mustafa’nın yetenekli ve üstün bir zekâya sahip olduğu için kendi okulunda olmasından çok memnundu. Mustafa Kemal Şemsi Efendi İlkokulu’nda okurken babası Ali Rıza Efendi vefat ettiği için annesi Zübeyde Hanım, üç çocuğu ile birlikte Selanik yakınlarındaki Lankaza’da subaşılık yapan kardeşi Hüseyin Efendi’nin yanına gitti. Küçük Mustafa’nın eğitimi çiftlik hayatının zorlukları nedeniyle kısa bir süreliğine sekteye uğradı. Daha sonra Mustafa, Selanik’teki halasının yanına döndü ve ilkokul eğitimini Şemsi Efendi İlkokulu’nda tamamladı.

Şemsi Efendi İlkokulu’nun devamı olan Şişli Terakki Lisesi hala Teşvikiye Akatlar’da eğitime devam etmektedir.

3- Selanik Mülkiye Rüştiyesi :

Mustafa Kemal, Şemsi Efendi İlkokulu’ndan mezun olduktan sonra ortaokul eğitimi için Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne devam etti. Fakat buradaki eğitimi çok uzun sürmedi. Arapça öğretmeni Kaymak Hafız’ın kendisine sopayla vurması üzerine 1894 yılının Temmuz ayında, 3. sınıfa geçmeden Selanik Mülkiye Rüştiyesi’nden ayrıldı ve Selanik Askeri Rüştiyesi’ne geçmeye karar verdi.

4- Selanik Askeri Rüştiyesi :

Çocukluğundan beri asker olmak isteyen Mustafa, aynı sokakta yaşadığı Binbaşı Kadri Bey’in oğlu Ahmet Bey’in her gün üniformasını giyerek askeri ortaokula gittiğini gördükçe asker olmaya daha da heveslendi. Bu aşamaya gelebilmek için gitmesi gereken tek yerin askeri ortaokul olduğunu anladı. Annesi Zübeyde Hanım ise, Mustafa’nın asker olmasını istemiyor ve oğluna engel olmaya çalışıyordu. Fakat Mustafa annesinden gizlice okulun sınavına girdi ve sınavı kazandı. Bunun üzerine 1893-1895 seneleri arasında Selanik Askeri Rüştiyesi’nde eğitim gördü. Mustafa Kemal, bu okulda bütün arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle ilişkilerini çok iyi tuttu ve okulunu çok sevdi. Zekâsı ve üstün yetenekleriyle arkadaşları arasında hemen fark edildi. Bir gün matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi, genç Mustafa’nın sınıftaki diğer Mustafa’larla arasındaki farkı belirtmek için adının yanında Kemal ismini ekledi. Artık sadece Mustafa değil, Mustafa Kemal diye hitap edilecekti.

5- Manastır Askeri İdadisi :


Mustafa Kemal, Selanik Askeri İdadisi’ni başarıyla bitirdikten sonra lise eğitimi almak için Manastır Askeri İdadisi’nin sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Böylece doğduğu ve büyüdüğü şehir olan Selanik’ten ilk defa ayrılmış oldu.

Mustafa Kemal’in Manastır Askeri İdadisi’ndeki birkaç öğretmeni, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesi olan subaylardı. Bu durum da ordu içindeki olayların okulda da konuşulmasına sebep oluyordu. Mustafa Kemal de bu sayede memleket meseleleri hakkında bilgi sahibi oluyordu.

Manastır İdadisi’nde yatılı kalan Mustafa Kemal’in zorlu bir eğitim programı vardı. Bunun sebebi, okulun amacının harp okullarına öğrenci yetiştirmek olması ve okulun diğer askeri okullara göre daha üstün eğitim vermesiydi. Manastır Askeri İdadisi’nde başarılı bir öğrencilik dönemi geçiren Mustafa Kemal, matematik dersindeki başarısıyla öğretmenleri tarafından dikkat çekti. Tarihe olan yeteneğini keşfeden tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bilge sayesinde ise Türk tarihine olan ilgisi arttı. 1897 yılında, 2. sınıfta okurken Osmanlı-Yunan savaşı çıktı. Bu olay üzerine Mustafa Kemal’in söylediği “Gençlik hayatımın en heyecanlı günleriydi, yaşım küçük olmasına rağmen bu savaşa katılmayı çok istiyordum” sözleri, onun vatan için mücadele etme isteğini gösteriyordu. Manastır Askeri İdadisi’ni 1898 yılında başarıyla bitiren Mustafa Kemal, bu okulda Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden gelen birçok öğrenciyle arkadaşlık kurdu. Bu arkadaşları seneler sonra onun silah arkadaşları olacaktı.

Manastır Askeri İdadisi günümüzde Makedonya’nın Manastır kentinde müze olarak kullanılmaktadır. Müzenin ikinci katında Mustafa Kemal Atatürk için ayrılan bir bölüm bulunmaktadır.

6- Harp Okulu :

Manastır Askeri İdadisi’nin ardından, Makedonya’dan İstanbul’a giden Mustafa Kemal, 13 Mart 1899 günü Harp Okulu’nun “piyade” bölümüne girdi. Bu okulu da 1902 yılında “Teğmen” rütbesiyle bitirdi. Ardından öğrenimine Harp Akademisi’nde devam etti. 1903 yılında Üsteğmen oldu.

Harp Okulu, günümüzde Kara Harp Okulu olarak eğitime devam etmektedir.

7- Harp Akademisi :

Mustafa Kemal, Teğmen rütbesiyle 10 Ocak 1902 günü Harp Akademisi’nde öğrenim görmeye başladı. İyi derecede dil bilen, iyi yetişmiş ve tecrübeli subaylar tarafından eğitilen Mustafa Kemal, bir yandan da devletin içinde bulunduğu durumu arkadaşlarına anlatmaya çalışıyordu. Kendini geliştirmek amacıyla boş vakitlerini kitap okuyarak değerlendiriyordu. Fransızcasını ilerletmek için ders alıyordu ve yurtdışındaki Fransızca gazeteler ile Jön Türk gazetelerini getirerek arkadaşlarına da okutuyordu. Harp Okulu’nda başladıkları el yazması gazete işini tekrar yapmaya karar verdiler ancak kısa süre sonra Mektepler Nazırı İsmail Paşa bu durumu öğrendi. Akademi Komutanı Ali Rıza Paşa, bir baskınla Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yakaladı fakat düşünce özürlüğüne önem verdiği için sadece sözlü uyarıda bulundu. Harp Akademisi’ni zorlu koşullar altında 11 Ocak 1905’te “Kurmay Yüzbaşı” rütbesini alarak bitirdi. Daha sonra görev için Şam’daki 30. Süvari Alayı’na gönderildi. Harp Akademisi binası günümüzde Harp Akademileri Komutanlığı olarak kullanılmaktadır.

3 Eylül 2019 Salı

Sınav Stratejileri ve Test Çözme Teknikleri YGS, LYS, AYT, TYT, KPSS


Deneme sınavlarını önemseyin her deneme sınavına gerçekten YGS-LYS ye giriyormuş gibi önem gösterin.

İzleyeceğiniz yolu belirleyin. Hangi dersten başlamalı ve devam etmelisiniz, belirleyin ve her zaman aynı şekilde hareket edin

Einstein’a sormuşlar size bir problem için 1 saat süre verilse bu süreyi nasıl kullanırsınız? Einstein sürenin 45 dakikasını problemi anlamaya benden ne istediğini bulmaya ayırırım. 10 dakikasını çözüm yolları üretmeye 5 dakikasını da çözüme ayırırım demiş. Yani test çözerken yapacağımız ilk iş soruyu anlamak.

Hiçbir soru veya konuya önyargıyla yaklaşmayın. Uzun sorular, zor ve karmaşık soru değildir. Her soruya şans tanıyın.

Her sorunun kendine has mantığı vardır: Test Çözerken kendi mantığınızla değil, sorunun mantığına göre hareket etmelisiniz.

Soru kökünün iyi okunup anlaşılması, daha sonra cevabının düşünülmesi gerekir. Soru kökü anlaşılmadan cevabı düşünmeye çalışmak hızı düşürür. Zaman kazanmak için soruyu okumadan cevap şıklarına koşmak sizi yanıltabilir.
Soruda sizden ne isteniyorsa ne eksik ne fazla, sadece istenileni düşünmelisiniz. Bazı sorular sizin için çok kolay gelir ve cevabin böyle kolay olmayacağını düşünürsünüz. Hâlbuki bazen böyle kolay sorular sormak da bu işin tekniğinin bir parçasıdır.

Her testte bilgi seviyesinin altında ve üstünde sorularla karsılaşırsınız. Ancak testin genelini standart bilgi birikimi ve yorum gücüyle çözülebilecek sorular oluşturur. %10’u çok zor/çok kolay, %20’si zor/kolay ve %40’i normal bilgi seviyesindedir.

Hatalı okuma davranışları da önemli sıkıntılar yasamanıza neden olabilir. Olumsuz bir ifadeyi olumlu olarak okumak, soruyu veya cevabi hatalı düşünmenize sebebiyet verebilir.

İnsan psikolojisi soru içindeki ifadeleri olumlu yönde algılamaya eğilimlidir. Bu nedenle soru formlarında altı çizili veya kalın yazı karakterli ifadeleri daha dikkatli okumalısınız.

Soru kökünün veya soru metninin uzun olusu sizin için daha fazla ipucu anlamına gelir. Bu sebeple uzun metinli sorular daha kolay çözülebilen sorular olarak algılanmalıdır.

Paragraf tipli sorularda genellikle paragraftan önce soru kökünün okunması paragrafın ikinci defa okunması mecburiyetini önler. Soru kökünü okuyan zihin, soruyu zihni hazırlıkla okuma eğiliminde olur.

YGS bütün soruları cevaplama mecburiyeti olan bir sınav değildir. Biliyorsanız elbette cevaplandırmanızda mahsur yoktur. Ancak cevabi konusunda tereddüt ettiğiniz soruları gelişigüzel cevaplandırmak fayda değil, zarar verir. Unutmayın ki her soru, her net önemlidir. Bir soru sizi en az 20.000 kişinin üstüne de çıkarabilir, altına da düşürebilir.

Cevap şıklarından sorunun çözümüne gitmek de test tekniğinde önemli bir yoldur. Yüzde yüz emin olmadığınız sorularda şıkları eleyerek doğru cevaba yaklaşabilirsiniz. Cevap şıklarını elerken eğer 2 şıkka indirebilmişseniz bunlardan birisini seçmenizde mahsur yoktur. Ancak ikiden fazla şık cevap olabilecek nitelikteyse bu soruyu cevaplandırmamanız, en azından sınavın sonlarına doğru soruya dönmek üzere bos bırakmanız daha uygun olacaktır.
Test çözerken sorunun doğru cevabini bulmak kadar önemli olan bir diğer olay da cevap olmayacak şıkların tespitinin yapılmasıdır. Böylece çözüm alternatiflerini daha netleştirir ve doğru şıkka ulaşabilme hızınızı daha da arttırabilirsiniz.

Cevap şıklarında cevaba benzeyecek bazen iki, bazense üç seçenek bulunabilir. Bunlara çeldirici adi verilir. Çeldiriciler ilk basta cevap gibi görünebilir ama ufak bir zihni egzersizle doğru cevabi bulmanız mümkündür. Bu tip sorularda cevap genellikle soru metninde saklıdır.

Her derse ait test muhtevası o dersin özelliklerini taşır. Bu yüzden her ders için ayni test çözme mantığını kullanmak hatadır. Her test için farklı test çözme mantığı geliştirmeniz test tekniğinizin gelişmesine yardım eder.

Soruları okurken hızınızı kesecek davranışlar olabilir. Mesela sesli okuma alışkanlığı, dudak kıpırdatarak okumaya çalışmak, okunan her ifadenin altını çizmek gibi. Hızlı okuma teknikleri kullanılmalı ve sınav öncesi okuma egzersizleriyle okuma hızınızı arttırmalısınız. Soru cümlesini ve metni okurken kelimeleri tek tek okuma yerine gruplandırarak okuyun. Hızlı okuma hem anlamayı kolaylaştırır hem de daha az yorulmanızı sağlar. Bir diğer faydası da dikkatimizi daha çok toplamamıza yarar.

Sınavda zaman kullanımını en fazla zora sokan bildiklerimizi ve bilmediklerimiz değil, biraz bildiğimiz ya da tereddüt ettiğimiz sorulardır. Bu yüzden soruyla inatlaşmak, “bu soruyu çözmezsem ölürüm!” mantığı testin sonunda hüsrana uğrama riskini artırabilir.

Turlu soru çözme yöntemi, testteki her soruyu incelemenize yardımcı olur. Cevaplandırılmayan soruları soru kitapçığında bir işaret veya bir simgeyle simgelendirmek o soruların ikinci turda daha kolay bulunmasını sağlar.
Öncelikle soru cümlesini okuyarak ne isteniyorsa altını çizin ve aklınızdan geçirin. Sonra metin kısmını okuyarak soruda sizden istenen kelimelerin altını çizin. Daha sonra şıkları elemeye başlayın.

Soru içinde geçen ipuçlarından faydalanmayı bilin. Bunlar altı çizili, koyu puntoyla yazılmış, tırnak içinde, değildir, olmaz, her zaman, hiçbir zaman, bütün, zaman zaman, yoktur, vardır, birbirinden farklı, birbirine benzer, eşdeğer, birden fazla, ayrı ayrı, iç içe, yan yana, ikisi bir arada, ana düşünce, yan düşünce, benzer düşünce, asla, genellikle, çoğu, vb. ipuçlarıdır.

Her soru üzerinde mutlaka işlem yapın, sonuca ulaşamadığınız zaman işlemi sondan başlayarak kontrol ediniz.

Her test bölümü arasında 1-3 dakika ara verilmeli, bu arada gözler dinlendirilmeli, vücut hareket ettirilmelidir. Kan dolaşımı hızlandırılmalı, beynin ihtiyaç duyduğu enerji, kan dolaşımı sayesinde verilmelidir.

Kodlamayı sınavın sonuna bırakmayın.

Üstün Zekalı Çocuklar Nasıl Keşfedilir? Aile Üstün Zekalı Çocuğu Nasıl Tanır?


Üstün Zekalı Çocuğun Problemleri

Normal ve normalin altında bir zeka düzeyine sahip çocuklardan çok, üstün zekalıların yönlendirilmesi önemlidir. Üstün zekalı çocuk doğru ve yararlı bir alana kanalize edilmezse, toplumun (tabiri caizse) başına bela olur ki tarih bunun örnekleriyle doludur.

Çevremizde üstün zekalı olduğunu iddia eden veya çevre tarafından üstün zekalı olarak vasıflandırılan bireyler görmek mümkündür. Halbuki iddia ve zan, bilimin kabul ettiği kriterler değildir. Bilimin elinde başka değerlendirme vasıtaları vardır. Bunlara kısaca zeka testleri diyoruz. Zeka testleri ile bireyin zeka düzeyi hakkında fikir sahibi olmak mümkündür. “Fikir sahibi olmak” deyimini kullandık çünkü bu testler kesin sonuçlar vermez.

Bazen anne-baba, çocuğun zeka testi için kliniklere başvurmaktadır. Biz bunun kesin bir sonuç olamayacağını söylemek durumundayız. Çünkü bireyin akıl ve ruh sağlığını oluşturan melekeler sekiz tanedir. Aile ve okullar bu sekiz melekeden sadece biriyle, zekayla meşgul olmaktadır. Zekanın yanında yedi meleke ki biz bunlara psikomotor güçler diyoruz daha vardır. Bunlar: Muhake meş, hafıza, dikkat, idrak, oryantasyon, irade ve teessürdür. Bireyin psikososyal yönünü oluşturan sekiz meleke vardır ve zeka bunlardan sadece birisidir. Bireyin üstünlüğünü anlayabilmek için bu sekiz melekenin tek tek test edilmesi lazımdır ki henüz bilimsel gelişmeler buna hazır değildir.

Gerçekten üstün zekalı çocuklar karşımıza çoğu kere davranış kusuru göstererek çıkarlar. Anne-baba bize: “Bu çocuk ele avuca sığmıyor; bundan okulda öğretmenler, mahallede komşular şikayetçi; ne yapacağımızı şaşırdık” şikayetleriyle geliyorlar. Biriki test yapınca, bizde çocuğun üstün zekalı olabileceği kanaati uyanıyor. Çocuk, üstün zekasını yararlı bir alana kanalize edememiş, yanlış yollara sapmıştır. Davranış kusuru göstermiş, çevreyi ve kendisini kötü yönde etkilenmiştir.

Ailelere tavsiyemiz, sorun çıkaran, aileyi ve çevreyi taşkınlıklarıyla tedirgin eden veya aşırı sessiz, tepkisiz çocuklarını ilgili bir uzmana götürsünler. Psikiyatri kliniklerinde sorunlu çocuklar incelenirken, zeka testi yapılması alışılagelmiş bir uygulamadır. Genellikle bu testlerden sonra çocuk hakkında bir teşhise varılır.

Üstün zekalı çocukların eğitimleri, yönlendirilmeleri, terbiyeleri diğerlerinden farklıdır ve öyle olmalıdır. Nasıl geri zekalı bir çocuğu normal zekalı çocuklarla aynı sınıfta eğitmek mümkün değilse, üstün zekalı çocuğu, normal zekalılarla bir eğitmek de doğru değildir. Üstün zekalı çocuklar için ayrı okullar açılması, onlar için ayrı programlar yapılması şüphesiz son derece faydalı olacaktır. Geri zekalı bir çocuk nasıl anormal ise, üstün zekalı çocuk da anormaldir, yani normalin dışındadır. Normal sınırların dışındaki çocuklar için, gerek geri zekalı, gerekse üstün zekalı olsun, ayrı bir eğitim kurumu gereklidir.

Üstün zekalı çocuklar, bulundukları sosyal çevreden gerekli ilgiyi göremezlerse, bir süre sonra çevreye hınç duymaya başlarlar. Yaşları büyüdükçe bu intikam duygusu da büyür. Üstün zekalı çocuklar için aileöğret menuzman işbirliği şarttır. Anarşik olaylar üzerinde yapılan araştırmalar, bu tür eylemlere katılan bazı bireylerin ileri zeka seviyesinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu kişiler zamanında iyi bir alana yönlendirilmiş olsaydı, belki ülke için faydalı bir dahi elde edilebilecekti. Bu çocukların eğitimine çok önem vermek gereklidir.

Aile Üstün Zekalı Çocuğu Nasıl Tanıyacaktır?

1- Çocuk sorulan suallere ne derece sebep sonuç bağıntısı kurarak cevap vermektedir? Sorulara sebepsonuç ilişkisi yönünden yaklaşmak çok önemlidir. Eğer çocuk bu bağlantıyı kısa sürede kurup cevap verebiliyorsa, ona dikkat edilmelidir.

2- Çocuk az bir çalışmayla derslerinde başarılı olabiliyorsa yine dikkat edilmelidir.

3- Öğretmen dersi anlatırken: “Söylediklerimi kim tekrar edecek” dediğinde, çocuk eksiksiz tekrar edebiliyorsa üstün zekalı olabilir.

4- Problem çözümünde çok başarı olan çocuklar da üstün zekalı olabilir.

5- Bazı üstün zekalı çocuklar derslerde başarısız olabilirler. Bu, onların romantik, hassas tabiatlarından ötürüdür.

6- Zekanın belli bir gelişme yaşı vardır. Anne karnından onsekiz yaşına kadar, birşey çeşitli evrelerden geçer. Bazı çevrelerde son sınır onsekizden yirmialtıya kadar çıkabilir. Kızlar erkeklere göre hem bedensel açıdan, hem de psikososyal açıdan iki yıl daha önde seyreder. Üstün zekalılarda bu gelişmede aksaklıklar görülebilir. Öğrenci 6. sınıf matematiğinden ikmale kalırken, mesela 8. sınıfı üstün bir başarıyla geçebilir. Aile, çocuğunun bir dönemde gösterdiği başarısızlığı veya başarıyı ölçü almamalıdır. İleri dönemlerde durum tersine dönebilir. Unutulmaması gereken bir gerçek de şudur ki, üstün zekalı çocuklara rastlamak çok nadirdir. Onların da iyi değerlendirilmesi şarttır.

Anne Babalar Üniversite Sınavlarına Hazırlanan Çocuklarına Nasıl Davranmalıdır?


Çocuğunuzdan beklentilerinizde gerçekçi olmaya çalışın. Her anne baba kendi çocuğunun daha özel olduğunu düşünür. Oysa her insanın objektif bakıldığında belli alanlarda kuvvetli yönleri olabildiği gibi belli alanlarda da zayıf özellikleri olabilir. Beklentileriniz ile çocuğunuzun yapabilecekleri birbiriyle uyumlu olursa çocuğunuz daha az kaygı yaşayabilir. Bu zor dönemde çocuklarınıza anlayışlı ve destekleyici davranın. Kaygının yoğunlaşması ile birlikte çocuklarınız kendilerini daha çaresiz ve çözümsüz hissedebilirler. Bu nedenle daha tepkili olabilirler. Daha önceden kızmadıkları şeylere şimdilerde daha sert tepkiler gösterebilirler. Bu durumun geçici olduğunu düşünerek çocuğunuza karşı anlayışlı olmaya çalışın.

Çocuğunuzu hiçbir zaman başka çocuklarla kıyaslamayın. “dayının kızı Boğaziçi’ne girdi, sen de oraya girmelisin” türünden yaklaşımlar çocuğunuza zarar verebilir. Her birey ayrı bir kişiliktir. Çocuğunuzu ancak gereken durumlarda sadece kendisiyle kıyaslayabilirsiniz.

Sınavlara hazırlığın yoğunlaştığı şu günlerde veliler ve öğrenciler yoğun bir kaygı içerisindeler. İki taraf da hem beklentili hem de endişeli… Sınavlarda başarılı olmak öğrencinin olduğu kadar anne babaların da isteğidir. Ancak bu dönemin dengeli ve sağlıklı olarak aşılması için anne babalara bazı görevler düşmektedir.

Çocuğunuzun ergenlik döneminde olduğunu unutmayın. Bu dönem çalkantılı ve ikilemli bir dönemdir. Çocuğunuzun yerine sorun çözmek istediğinizde ya da ona önerilerde bulunmak istediğinizde onun sizinle aynı şeyleri göremeyeceğini bilin. Örneğin güneşli güzel bir günde siz istememenize rağmen işlerinizi yapabilirken, çocuğunuz böyle havalarda ders çalışmakta güçlük çekecektir.

Çocuğunuzun geleceği konusundaki endişeleriniz çocuğunuza yansır. Bu nedenle öncelikle aileler kaygılarını azaltmaya çalışmalıdırlar. Kaygı gelecekle ilgili seyredilen olumsuz bir filmi andırır. Ve bu filmin sonu her zaman için felaketlerle biter. yoğun kaygı yaşayan kişiler geleceği düşünmekten, bugünü kullanamazlar. Sizin sınav sonucu ile aşırı meşgul olmanız, çocuğunuzun da bu yönde meşguliyetini artıracaktır. Çocuğunuza yardımcı olmak için çocuğunuzun bugünkü yaptıkları ile ilgilenebilirsiniz.

Beden dili ve ses tonu ile verdiğiniz mesajlara dikkat edin. Anne babalar bazen çocuklarına; “sınav bizim için önemli değil, kazanamazsan da olur. Canını sıkma, kafana takma” gibi önerilerde bulunmaktadırlar. Ancak eğer annebaba çocuklarına bunları söylerken, beden dili ve ses tonları desteklemiyorsa yani ağızlarından çıkan ile bedenlerinin söylediği çelişiyorsa öğrenci daha çok beden diline dikkat edecektir. Ebeveynlerin kaygılı, üzüntülü halleri çabucak algılanır.

Meli-malı kelimeleri dikkatle kullanılmalı. “En az şu kadar net yapmalısın. Kimya ve biyolojiden full yapmalısın. Başarılı olmalısın. Dikkatli olmalısın. kendini dersine vermelisin. Bu yıl mutlaka kazanmalısın” türünden zorunluluk ifade eden cümleler öğrencinin kaygısının artmasına neden olmaktadır. Bu tür zorunluluk ifade eden sözleri mümkün olduğunca az kullanmaya çalışın. Ders çalış demeyin. Sorumluluğunu bilen ve sınavlara hazırlanan öğrenciler için ailelerin uyarılarına ihtiyaç yoktur. Öğrenci ne kadar ders çalışacağına ve ne zaman ders çalışacağına kendisi karar verebilir. Anne babaların iyi niyetli olarak verdikleri ders çalış mesajları öğrencinin kaygısını artırabilir. Bazı öğrenciler bu nedenle kendisi için değil ailesi için ders çalışması gerektiği düşüncesine kapılıp, daha yoğun kaygı hissedebilir. Ya da ailesine tepki göstererek ders çalışmayı aksatabilir. Negatif motivasyondan uzak durun. Bazı anne babalar çocuklarının motivasyonunu artırmak için; “bu gidişle sen asla kazanamazsın, yata yata sınav kazanılmaz” gibi sözler söyler. Ancak negatif motivasyon pek az öğrencide başarılı olur. Hatta öğrencinin kendisini başarısız görmesine neden olarak kaygısını artırabilir. Gereğinden fazla fedakarlıktan kaçının ve bunları hatırlatmayın. bazı ebeveynler çocukları sınavlara hazırlanırken çok fazla fedakarlıkta bulunmaktadırlar. örneğin bir yıl boyunca eve misafir çağırmamak, evde televizyonu açmamak gibi… Aileler bu sayede çocuklarına fedakarlık yaptıklarını düşünürken öğrenci bu durumu ‘ailemin bu fedakarlıklarına yanıt vermek zorundayım’ biçiminde düşünerek daha fazla kaygılanabilir. Özellikle de yapılan bu fedakarlıkların tekrarlanarak hatırlatılması öğrenciyi ders çalışamaz hale getirebilir. Kendi hayatınızı unutmayın. çocuğu sınavlara hazırlanan bazı aileler kendi yaşamlarını bir kenara bırakarak çocukları için uğraşmaya başlamaktadırlar. Çocuğuna daha fazla yardımcı olmak için annenin işinden ayrılması, annenin çocuğunu sınav salonlarının kapısında beklemesi, öğretmenlerle her gün sonuçları konuşması sık görülen tablolardır. Bu görüntüler çocuğa sınavın çok önemli olduğunu ve kazanamama durumunda ailenin çok üzüleceği düşüncesini hatırlatmaktadır. Sizler kendi hayatınız olduğunu, sizin de kendi planlarınız olması gerektiğini unutmayın. Böylece hem kendinize hem de çocuğunuza daha fazla yardımcı olabilirsiniz.

Çocukların Okul Başarısını Etkileyen Faktörler Nelerdir?


Çocuğunu okula gönderen her aile, onun okulda başarılı olmasını ister. Bazı çocuklar başarıya kolaylıkla erişebilir. Böylece hem aile mutlu olur, hem de çocuk kendi kendisinden menun olur. Ancak bazı çocuklar için okuldaki derslerde başarılı olmak hiç de kolay olmaz. Çeşitli nedenlerle bu çocuk ve gençler, başarılı olmayı bir türlü beceremezler. Peki, okula gelen çocukların başarı veya başarısızlıkları hangi faktörlere bağlıdır?

Bu sorunun cevabı çok çeşitlidir. Çocuğun okuldaki başarı durumunu etkileyen faktörleri şöyle sınıflandırabiliriz:

Çocuğun kendi özellikleri

Zeka
Kişilik
Duygusal durum
Öğrenme isteği (motivasyon)

Aile ortamı
Anne-babanın çocuğa karşı tutumları
Anne-babanın okula karşı tutumları
Çocuğun çalışabileceği mekan, yararlanabileceği kaynakları sağlama

Okul ve sınıf ortamı
Fiziksel imkanla (ısı, ışık, havalandırma, laboratuvar vb.)
Öğretmen özellikleri (öğrencilerle ilişkisi, öğretme yöntemleri, mesleki bilgisi, kişilik özellikleri, işini sevmesi, problemlerini sınıfa taşımaması ve kendi kendine çözüm bulması, aşırı duygusal, aşırı baskıcı veya çok serbest olması vb.)
Okulda kullanılan araçgereç ve malzeme
Mevcut ders kitapları (baskı; içerik; bilgilerin zevkli, doğru, yeni ve anlaşılabilir şe kile sunulması)

Çocuğun Kendi Özellikleri

Bu özelliklerin dışında zeka gelişmesi gelmektedir. Okula gelen her çocuğun, okulda öğretilenleri kolaylıkla kavrayabilecek bir zeka düzeyine sahip olması gerekir. Okullarda, başarısız öğrencilerin, konuları diğerleri kadar kolay anlayamadığı gözlenmiştir. Bunların bir kısmı yavaş gelişen ve ağır öğrenen çocuklar olabileceği gibi, bir kısmı da yeterli zihinsel olgunluğa ulaşmamış olabilirler.

Bu çocuklar için yapılması gereken şey, zorlama ya da cezalandırma değil, yardım etmektir. Bu yardım, çocuğun zeka düzeyine göre farklı olabilir. Öğrenmelerini sağlamak için kendileriyle özel olarak ilgilenmek gerekir; eğer bu yetmiyorsa, özel eğitim görmelerine fırsat verilmesi gereklidir.

Çocuğun aşırı çekingen veya heyecanlı oluşu gibi özellikler de, onun yeterli başarı göstermesini engelleyici faktörler olabilir. Duygusal yönden hassas olan çocuklar, evde yaşadıkları problemler veya öğretmenlerinin kendilerini kabul konusunda yeterli duyarlılığı göstermemesi nedeniyle öğrendiklerini ortaya koymakta güçlük çekebilirler.

Çocuğun okulu sevip sevmemesi, öğrenmeyi isteyip istememesi de okul başarısında önemli bir faktördür. Ailenin önemli ölçüde etkili olduğu da bilinmektedir. Öğrenme isteği olmaksızın çocuklara bir şeyler öğretebilmek son derece güç, hatta imkansızdır. Bu durumda öğretmenin görevi, anlatılan konular hakkında çocuğun ilgisini arttırmaktadır. Bu da, öğretmenin konuları öğretirken uyguladığı metoda olduğu kadar, konu ile bireyin kendi hayatı arasında bir ilişki kurulabilmesine de bağlıdır.

Öğrencinin başarılı olması için sağlıklı olması; katıldığı öğrenim basamağında yeterli olabilecek zihinsel ve duygusal olgunluğa sahip olması; okulu, öğrtemeni, dersleri sevmesi ve verilen ödevleri zamanında, gereği gibi yapması gerekir.

Aile Ortamı

Aile ortamı, çocuğun okul başarısını etkileyen önemli bir faktördür. Bu ortamda özellikle annebabanın çocukla kurdukları ilişki, okula karşı olumlu tavırları, çocuğun okulu sevmesi ve okulda başarılı olması konusunda temel etkenlerden biridir.

Ailenin okulu yeni bilgiler, yeni arkadaşlar kazandıracak bir yer olarak görmesi ve tanıtması, özellikle başlangıç yıllarında çocuğun okula karşı olumlu bir fikir geliştirmesine yardımcı olur. Bu bakımdan çocuğun okula başlaması yalnızca çocuk açısından değil, aileler açısından da son derece önemlidir.

Ailenin okulu ve öğretmeni tanımak istemesi, okula ve öğretmene karşı olumlu bir tavır içinde olması son derece önemlidir. Bu da okulun, yalnızca çocuklara değil, ailelere de açık olması, zaman zaman onların da eğitim öğretimini üstlenmesi ve öğretmen veli arasında kurulabilecek dostça ilişkilerle sağlanır.

Çocuğun evinde yaşayacağı problemler başarıyı olumsuz yönde etkiler. Kardeş problemi, anne baba anlaşmazlığı vb. sorunlarla karşılaşan çocuğun, okulda bunlardan kurtulup kendisini derslerine vermesi beklenmemelidir.

Ailenin sosyaekonomik durumu da bir diğer faktördür. Örneğin, fakirlik nedeni ile kötü beslenme veya çocuğun okula aç gelmesi, onun okulda kendisini derslerine vermesine, dikkatini yoğunlaştırmasına engel olabilir. Bu durum önlenebildiği zaman çocuk normal başarısına erişebilir. Bunun gibi, ailenin, çocuğun okulda ihtiyacı olan malzemeyi sağlayamaması da başarıyı engeller.

Okula yeni başlayan çouğun evde çalışabileceği bir köşenin bulunması da doğru çalışma alışkanlığının kazanılması için önemil dir. Çocuğun evde çalışabileceği bir oda veya köşenin ayrılması gerekir. Her faaliyetin kendine uygun mekanda gerçekleştirilmesi önemli bir konudur. Bu bakımdan okula yeni başlayan bir çocuğa, okul için gerekli olan forma, çanta, kitap, kalem gibi araç gereci temin ederken, varsa çocuğun odasında veya evin bir köşesinde, onun kitaplarını yerleştirebileceği bir dolap veya raf, ders çalışabileceği bir küçük masa temin edilmesi gerekir. Çocuk, okuldan eve geldiğinde verilen ödevlerini yapabileceği hazır bir mekan bulmalıdır. Bu mekanda çocuğun ödevlerini hazırlarken başvurabileceği ansiklopedi, sözlük, yaşına uygun masal ve hikaye kitaplarının bulunması da son derece önemlidir.

Ayrıca, okulda verilen alıştırma ve ödevleri yapma konusunda henüz yeterli sorumluluğa sahip olmayan çocuklara, özellikle okulun başlaması ile birlikte, yardımcı olmak da gereklidir. Ancak bu yardımların, çocuk ders çalışırken onunla birlikte oturarak, onun gerçekten zorlanmadığı durumlarda yardım ve yol göstermekten ileriye de gitmemesi gerekir. Yersiz ve gereksiz yardımlar, çocuğun kendi kendine yapma ve başarma isteğini öldürebileceği gibi, bir süre sonra tüm ödevlerin annebaba tarafından yapılmasının istenmesine kadar varabilir. Oysa, kendine verilen ödevleri sonuna kadar yapma, çocuğun daha sonraki yaşamında sorumluluk bilincini ve buna ilişkin davranışı kazanmada temel adımdır.

Yine, annebabaların çocuklarını yönlendirirken, onların yetenek ve isteklerini değil, kendi isteklerini ve gerçekleştirmek istedikleri düşlerini ön plana almaları, değişik yaştaki öğrencilerde görülen önemli başarısızlık nedenleri arasında yer almakta; bu konudaki aşırı baskıcı tutumlar, okuldan kaçmalara, hatta büsbütün soğumalara da neden olabilmektedir. Bu açıdan annebabaların çocukları ile ilgili eğitimöğretim hedeflerini belirlerken, çocuğun özelliğini gözönünde bulundurarak gerçekçi bir yaklaşım içinde olmaları en akılcı davranış olur düşüncesindeyiz. Annebabalar, çocuklarını iyi tanımalı, onu yapabileceğinden fazlası için zorlamamalı, aşırı tenkitçi veya koruyucu olmamaya özen göstermelidir. Bunun yanısıra çocuğun beslenme, uyku ve oyun ihtiyacının gözö nünde bulundurulması, sağlıklı, uyumlu bir aile ortamının sağlanması zorunludur. İyi beslenemeyen, annesi veya babası ile ilişkileri iyi olmayan ya da annebabası arasında sürekli tartışmaların bulunduğu ev ortamlarında çocuğun duygusal yaşamı büyük ölçüde sarsıntıya uğrayabileceği gibi, başarısı da tehlikeye girer.

10 Mart 2019 Pazar

Diplomasız Dahi Mennan Aksoy Usta Avrupa ve Amerika’daki Sanayi Fuarlarına Girişi Yasaklanan Tek İnsan


Bir gün Gaziantep’e bir Fransız geldi. Tekstilcilere akıl verdi:

"Makineleriniz yetersiz. Yenileyin; dünya pazarı sizin olsun."

En iyi makinelerin Fransa’da olduğunu söyledi; Kendi mallarını pazarladı. 

Dinleyenler arasında bir usta vardı. Kendine özgü lehçesiyle şöyle sordu:

"Bu adam ne diy?"

Usta kafaya takmıştı bir kere. 

Makinenin resmine baktı; 

Demiri eritti, çeliği büktü; vidasını, motorunu koydu. 

Fransızların 3 Milyon Euro’ya satacağı makineyi, 50.000 TL.’ye üretti.

Yerli piyasaya sunduğu yetmedi; 

Brezilya’ya kadar birçok ülkeye, yaptığı makineleri gönderdi.

Bu ustanın adı "Mennan Aksoy’du." 

Diplomasız dahiydi. 

Tasarımlarını, cebinde taşıdığı tebeşirle yere çizerek anlatırdı. Aklına yetişmek ise mümkün değildi. Yoksulluktan okuyamamıştı. İlkokulu 9 yılda bitirmiş, bir daha eğitim görmemişti. Ancak öylesine bir akıl ve beceriye sahipti ki, Makineyi bir görsün, ertesi gün atölyesinde yapımına başlardı.

Mühendislerin, aylarca çalışarak tasarladığı makineleri, tek başına yapabilmekteydi.

Tümü el emeği, tümü yerli malzeme kullanılarak. İsterdi ki yerli sermaye gelişsin; Boşa döviz ödenmesin.

Mennan Usta şöyle derdi:

"Çeliğe hükmetmeyen, hiçbir şeye sahip çıkamaz."

Öyle bir teknoloji üretti ki; Yoğunluğu düşük triko ortaya çıktı.

Yazın serin, kışın sıcak tutan bir üründü. Dünya peşinde koştu; adeta kapıştı. 

TÜBİTAK ödüller verdi.

ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerde hocalığı düşünüldü.

Ama diploması yoktu..

Bir ara Gaziantep’te kanalizasyon atıkları büyük dertti. Çamur ve kokusu şehri bezdirmişti. Belediye yönetimi ise dünyayı dolaşarak çareler aramaktaydı.

Mennan Usta çıkıştı:

"Memleketteki ustalar öldü mü?"

Okumuş gençleri de yanına alarak, "Şöyle yapın; bu parçayı şuraya takın’ talimatlarıyla, kendi tasarımına göre sistemi kurdu. Onun sayesinde kanalizasyon çamuru alındı. 

Çamur kurutulurken, yine onun kurduğu sistemle elektrik enerjisi üretildi. Çıkan küller de asfalta, çimentoya katkı maddesi oldu.

Bugün Gaziantep’te her gün çıkartılan 160 ton çamurun bertaraf edilmesi, Mennan Usta’nın eseri.

Gördüğü makineleri en fazla 10 dakika inceledikten sonra, aynısını yapabilme yeteneği nedeniyle Avrupa ve Amerika’daki sanayi fuarlarına girişi yasaklanan tek insan olan Mennan Usta, 2015 yılında vefat etti.

Vasiyeti ise şuydu;

Devlet; at önüne et,
İt önüne ot atiy.
Burunsuza hızma,
Kulaksıza küpe veriy.

Gençler bilim ışığında yetişsin.
İmkanlar verilsin; önleri kesilmesin..

"Alıntı"

2 Şubat 2019 Cumartesi

Yürümeyi Bile Beceremeyen Çocuklar - Bırakın Çocuklar Sokakta Oynasın


YÜRÜMEYİ DAHİ BECEREMEYEN ÇOCUKLAR

Çocuğumu okula bırakırken yürüyen çocukları gözlemliyorum. Çoğunluğu yere sağlam basmıyor ayaklarının uçlarında yürüyorlar. Yürürken ha düştü ha düşecekler. Dengelerini sağlamadan adım atıyorlar. Bir kısmı ayaklarını adeta yerde sürüyerek yürüyor. En ufak kaldırım çıkıntısına takılıp yere çakılacaklar diye endişeleniyorum. Bir kısmı büyümelerine rağmen hala annelerinin ellerine yapışmış ilerliyorlar.

Teneffüs saatlerinde veya okul çıkışında çocukların birçoğu koşuyor ama ayakların biri bir tarafa gidiyor diğeri bir tarafa. Son derece dengesiz koşuyorlar ve sürekli yere düşüyorlar. Kovalamaca oynayan çocukları izlerken ödüm kopuyor. En ufak temasta yere çakılıveriyorlar hem de ne çakılma! Çünkü çocuklar düşmeyi bile bilmiyor, yere düşerken kendilerini koruyamıyorlar.

Çocuğumu götürdüğüm spor kulübünde de durum aynı. Antrenmanları izlerken, koşarak duba etrafında dönüp gelmesi istenen çocukların bir çoğunun dengesini kaybettiğine tanık oluyorum. Çünkü çocuk döneceği yerde önce hızını azaltması gerektiğini bilmiyor.

Çocuklarımız neden bu halde, biliyorum. Bunlar evlere hapsedilerek büyütülen çocuklar. Haftada bir iki kez parka çıkartılan o zaman da rahatça koşmasına oynamasına, bir şeylere tırmanmasına izin verilmeyen, ebeveynleri tarafından her yere arabayla götürülen, 300-500 m. ilerideki okula servisle gönderilen, yürümesine kıyılamayan çocuklar.

Bu çocuklar bedenlerine hakim olamamanın bedelini sadece fiziksel açıdan değil sosyal ve psikolojik açıdan da ağır ödüyorlar. İyi koşamadıkları, atik olamadıkları, topa iyi vuramadıkları için grup oyunlarında kimse onları istemiyor. Onlar da kendilerini odalarına ve bilgisayar ekranlarına hapsediyorlar. Arkadaşa en çok ihtiyaçları olduğu bir dönemde yalnız kalıyorlar ve derin psikolojik sorunlar yaşıyorlar.

Tüm çocuklar böyle değil elbette. Bazı çocukların yere sağlam bastıklarını, güven içinde yürüdüklerini, gayet kontrollü koştuklarını gözlemliyorum. Oyunlarda diğerlerine göre çok iyiler ve genellikle liderlik yapıyorlar. Biliyorum ki bu çocuklar sokakta bolca vakit geçiren ve oyun oynayan çocuklar.

Geçen hafta basketbol kursunda kendisi gruptan iki üç yaş küçük olduğu halde herkesten iyi koşan, top süren, hareketlerine son derece hakim olan bir çocuğun annesine “Çocuğunuz sokakta çok oynuyor değil mi?” dedim. “Evet. Evimin önünde park var. Akşama kadar parkta arkadaşlarıyla oynar.” dedi.

Değerli anne-babalar,
Küçücük evlerde çocuklarınızın sağlıklı şekilde büyümesini sağlayamazsınız. Her fırsatta çocuklarınızı dışarı çıkarmaya çalışın. Parkta doyasıya oynatın. Mahallede yürüyüş yapın. Her fırsatta koşturun. Hayatta yürüyeceği yollar her zaman kaldırımlar olmayacak. Toprak zeminde, engebeli arazide, çakıl ve taşlar üzerinde yürümeyi öğretin onlara. Koşarken engellerin üzerinden atlamayı öğretin. Bir topa sıkı vurmayı, kaçmayı, kovalamayı öğretin. Düşmeyi de öğretmeyi unutmayın. Düşerken başını ve bedenini nasıl koruyacağını.

Unutmayın, yere sağlam basan çocukların hayat yürüyüşleri de sağlam olacaktır.

Doğan CEYLAN
Evde Eğitim Sayfası Editörü / Maarif Müfettişi

22 Aralık 2018 Cumartesi

Çoban Hüseyin - Çarpıcı Eğitim Hikayesi, Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz Sesli Komut Muciti


Hikaye 1936 yılında Denizli´nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.

Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.

Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin...

Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır...

Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez...

Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar...

12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11´imde de babamı...

Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler...

Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli’de parasız yatılı okumaya başlar.

Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye edilir. Hüseyin kitabı bir gecede bitirir.

Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, "Bu kitapta eksiklik var” der...

Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkındadır. Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin.

Fen öğretmeni konuyu İTÜ´nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği´ne gelsin”

Ve Hüseyin mezun olunca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği´ne gider. Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri, "Bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston´daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü´nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir´ deyip mektupla ona gönderir.

Prof. Morse’dan da şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin’in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin’in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika’ya gelsin”

Yıl 1952... Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuştur. Anne baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika´ya giden bir gemiye bindirilir.

Hüseyin, MIT’te Prof Morse’un karşısına geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır.

MIT’te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.

Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi´ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.

Birkaç yıl sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar. Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür. Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960’ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.

1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.

Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölür ve Einstein’in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013´te ise ABD´de vefat eder.

Bugün dünyada çok popüler olarak kullanınan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz´dır.

Hikayenin Amerika'da bitmesi ve büyük bir değerimizi beyin göçü olarak kaptırmak üzücü....

11 Kasım 2018 Pazar

Okullarda Kutlanan Belirli Gün ve Haftalar Çizelgesi, Tarihleri Nelerdir?



Belirli Gün ve Haftalar Çizelgesi


1- İlköğretim Haftası (Eylül ayının 3. haftası)

2- Öğrenciler Günü (İlköğretim Haftasının son günü)

3- Gaziler Günü (19 Eylül)

4- 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü (Ders yılının başladığı 2. hafta içerisinde anma programları uygulanır.)

5- Dünya Okul Sütü Günü (28 Eylül)

6- Mevlid-i Nebî Haftası (Diyanet İşleri Başkanlığınca belirlenecek haftada)

7- Hayvanları Koruma Günü (4 Ekim)

8- Ahilik Kültürü Haftası (8-12 Ekim)

9- Birleşmiş Milletler Günü (24 Ekim)

10- Cumhuriyet Bayramı (29 Ekim)

11- Kızılay Haftası (29 Ekim-4 Kasım)

12- Organ Bağışı ve Nakli Haftası (39 Kasım)

13- Lösemili Çocuklar Haftası (2-8 Kasım)

14- Atatürk Haftası (10-16 Kasım)

15- Dünya Diyabet Günü (14 Kasım)

16- Afet Eğitimi Hazırlık Günü (12 Kasım)

17- Dünya Felsefe Günü (20 Kasım)

18- Dünya Çocuk Hakları Günü (20 Kasım)

19- Ağız ve Diş Sağlığı Haftası (21-27 Kasım)

20- Öğretmenler Günü (24 Kasım)

21- Dünya Engelliler Günü (3 Aralık)

22- Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilişi (5 Aralık)

23- İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası (10 Aralık gününü içine alan hafta)

24- Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası (12-18 Aralık)

25- Enerji Tasarrufu Haftası (Ocak ayının 2. haftası)

26- Vergi Haftası (Şubat ayının son haftası)

27- Sivil Savunma Günü (28 Şubat)

28- Yeşilay Haftası (1 Mart gününü içine alan hafta)

29- Girişimcilik Haftası (Mart ayının ilk haftası)

30- Dünya Kadınlar Günü (8 Mart)

31- Bilim ve Teknoloji Haftası (8-14 Mart)

32- İstiklâl Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü (12 Mart)

33- Tüketiciyi Koruma Haftası (15-21 Mart)

34- Şehitler Günü (18 Mart)

35- Yaşlılar Haftası (18-24 Mart)

36- Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası (21 Mart Nevruz gününü içine alan hafta)

37- Orman Haftası (21-26 Mart)

38- Dünya Tiyatrolar Günü (27 Mart)

39- Kütüphaneler Haftası (Mart ayının son pazartesi gününü içine alan hafta)

40- Kanser Haftası (1-7 Nisan)

41- Dünya Otizm Farkındalık Günü (2 Nisan)

42- Kişisel Verileri Koruma Günü (7 Nisan)

43- Dünya Sağlık Günün/Dünya Sağlık Haftası (7-13 Nisan)

44- Turizm Haftası (15-22 Nisan)

45- Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (23 Nisan)

46- Dünya Fikrî Mülkiyet Günü (26 Nisan)

47- Kût´ül Amâre Zaferi (29 Nisan)

48- Bilişim Haftası (Mayıs ayının ilk haftası)

49- Trafik ve İlkyardım Haftası (Mayıs ayının ilk haftası)

50- İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası (4-10 Mayıs)

51- Vakıflar Haftası (Mayıs ayının 2. haftası)

52- Anneler Günü (Mayıs ayının 2. pazarı)

53- Engelliler Haftası (10-16 Mayıs)

54- Müzeler Haftası (18-24 Mayıs)

55- Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı (19 Mayıs)

56- Etik Günü (25 Mayıs)

57- İstanbul´un Fethi (29 Mayıs)

58- Çevre Koruma Haftası (Haziran ayının 2. haftası)

59- Babalar Günü (Haziran ayının 3. pazarı)

60- Zafer Bayramı (30 Ağustos)

Mahallî Kurtuluş Günleri ve Atatürk Günleri ile Tarihî Günler (Gerçekleştiği tarihlerde)

Resmî Gazete: 01.09.2018/30522

5 Ekim 2018 Cuma

Öğretmenlik Yapan Fakir Baykurt’a Annesinin Okulda Verdiği Ders


Fakir Baykurt’un Annesiyle Yaşadığı İlginç Anısı

Kahveden gelen güzel kokulara dayanamayan, Fakir Baykurt annesine “Çay isterim, ille de çay!” diye tutturmuş.

Annesi ise bu isteği geri çeviremez.

Fakir Baykurt’un elinden tutup kahveye götüren annesi, kahveci Topal Hüseyin’i yanına çağırıp, Hüseyin bir bardak çay getir benim oğlana” der.

Çay geldikten sonra ise o an ki heyecan ile çayın nasıl içileceğini bilemeyen Fakir Baykurt sıcak çaydan büyük bir yudum aldıktan sonra ağzı yanınca bardağı birden yere fırlatır.

Çay bardağı toprağa düştüğü için kırılmasa da Fakir Baykurt annesinin ona tokat atacağını düşünür.

Fakat öyle olmaz, Annesi Topal Hüseyin’i çağırıp bir çay daha getirmesini ister.

Fakir Baykurt’a ikinci çay geldikten sonra bu kez çayı üfleyerek içer.

Yıllarca annesine o gün niye kendisine tokat atmadığını sorsa da annesi bu soruyu hep cevapsız bırakır.

Fakir Baykurt’un annesi bu sorunun cevabını yıllar sonra oğlunun öğretmenlik yaptığı
köy okulunda verir.

Annesi Elif Baykurt’un dersine girdiği o günü ise şu sözlerle anlatır;

Sınıfta estim, gürledim!.  Ders bitince dışarıda anneme sordum.

"Anacığım beğendin mi öğretmenliğimi?”

Annem ise “Eh, işte fena değil” dedi. “Müfettişler geliyor; iyi veriyor, pekiyi veriyor.

Sen de fena değil diyorsun, nasıl olur böyle?” diye sordum.

Fakir Baykurt’un annesi ise herkese ders olması gereken şu sözleri söyler;

Yıllarca sordun, durdun. Şimdi söylüyorum, aç kulağını dinle!

Ben sana çay döktüğün gün kızsaydım, içindeki aslan küserdi.

Dövseydim, o aslan ölürdü!

Böyle öğretmen falan olamazdın.

İşte, sen de benim yaptığımı yap ve sakin ol.

Dayak atıp bu çocukların içlerindeki aslanı sakın öldürme!…”

2 Ekim 2018 Salı

Öğrencilerimize ve Çocuklarımıza Önce Başarısız Olmayı Öğretmeliyiz


Silikon Vadisi’nin resmi olmayan bir sloganı vardır: “Başarısız ol.” Örneğin Facebook’un ofisinde üzerinde “Çabuk Başarısız Ol” yazan posterler bulunur. Çalışanlar daha “sık” başarısız olmaları için adeta teşvik edilir. Hatta “FailCon” isminde dünya çapında düzenlenen bir konferans bile vardır.

Öğrencilerimize ve Çocuklarımıza Başarı İçin Önce Başarısız Olmayı Öğretmeliyiz.

Peki ama neden?

Onca parlak fikrin ve zekanın bir arada bulunduğu bir ortamda başarısızlık, başarıya giden yolda bir adım olarak görülürken, bizler genelde başarısız olarak anılmaktan rahatsızlık duyabilmekteyiz özel ve çalışma hayatımızda. Üstelik kendimizin başarısız olmaya tahammülümüz olmadığı gibi, başarısız olma korkusunu bizden sonra gelen nesillere de itina ile aktarmaktayız.

Oysa ki bu başarısızlıktan kaçınma tutumu çocuklarımızın kendileri hakkında bir içgörüye sahip olmalarını engellerken öte yandan başkalarına karşı empati geliştirmelerini de önlebilmektedir.

Çocukları koruma içgüdüsü ile başarısız olmalarını engellemeye çalışmak kabul edilebilir bir fikir olsa da, helikopter aile olarak tanımlanan yani çocuklarının etrafında pervane olan ailelerin bu koruma görevinde çok ileriye gittiği de kabul edilmelidir. Bu iyi niyetli anne-babalar ayakkabı bağcığı bağlamaktan, ev ödevi yapmaya kadar uzanan zor ya da sinir bozucu olabilecek işleri genellikle çocuklarının yerine üstlenmektedir.

Günümüzde pek çok takım sporunda rekabet olabildiğince arka planda bırakılmakta ve bunun yerine sporculara yarıştıkları için değil katıldıkları için madalyalar verilmektedir. Oysa biz öylesine yapay ölçümler oluşturuyoruz ki çocuklar evde oynadıkları basit oyunlarda bile kaybetmekten korkuyor. Bir bakıma onları duygusal olarak pamuklara sarıyoruz.

Ve sonuç olarak, çocuklar kişisel gelişimleri için gerekli olan fırsatları kaçırıyorlar.

Çocukların ne düşündüklerini açıkça söyleyebilmeleri, sağlıklı riskler almaları ve hedeflerinin peşinde koşmaları gibi önemli hayat dersleri, başarısızlıktan kaçınma eğilimi ile yok olmaktadır. Çocuklar aynı zamanda kendilerini affedebilme yetisini kaybetmekte ve diğerlerine karşı bağışlayıcılıklarını, duyarlılıklarını ve sempatilerini göstermekte zorlanmaktadır. Örneğin, ödevlerini kendisinin yerine yapan ebeveynlere sahip bir çocuk ödevini yapamayan bir sınıf arkadaşını rahatlıkla yargılayabilmektedir.

Pamuklara sarmalanan çocuklar şüphesiz ki büyüdükçe evsiz, işsiz ve ruh sağlığı yerinde olmayan insanlarla karşılaşacaklardır. Yanıltıcı bir varsayım olarak herkesin etrafında kendilerinde olduğu gibi kurtarıcı bir takımın olduğu düşüncesi ile gelişen beyinler için, başarısız olarak tabir edilen kişileri ve bunun altındaki nedenleri anlamak kolay olmayacaktır.

Irk ve cinsiyet ayrımcılığı yapmak toplumda genelde hoş görülmese de, şartlar gereği başarısız olmuş birini suçlamak kültürel olarak hala uygun görülmektedir günümüzde.

Çocuklarımızın –onlar hala beta evresindeyken, zorlukların üstesinden gelmek için gereken güce sahiplerken– başarısız olmalarına izin verelim. Bir matematik problemi ile uğraşmalarına ve çözememelerine izin verelim. Yardımcı oyuncu olmalarının daha olası olduğunu bilsek bile başrol için seçmelere girmelerine izin verelim. Öz-bakım güçlerini ve empatilerini artıracak hatalar yapmalarına izin verelim.

Hepimiz daha sık başarısız olursak daha merhametli bir toplum oluşturabiliriz.

Kaynak: https://www.huffingtonpost.com/craig-kielburger/why-the-world-needs-you-t_b_10400608.html

Matematiksel

Akıllı Tahta, Tablet ve Teknoloji Kullanmayan Waldorf Okulları ve Pedagojisi Nasıl Eğitim Vermektedir?


Waldorf eğitiminin temeli, Rudolf Steiner‘in (1861 – 1925) “İnsan Bilimi” adlı konferanslar dizisinde sunduğu insan varlığı ve gelişim psikolojisi üzerine çalışmalara dayanıyor. Her çocuğun bireysel potansiyelini geliştirmeyi amaçlıyor. İlki 1919 yılında açılan Waldorf okullarının sayısı dünyada 1000’i aşmış durumda. Türkiye’de ise yaklaşık 5 yıllık bir geçmişe sahip. Antalya, Alanya, Muğla ve İstanbul’da 8 okul hizmet veriyor.

Çocukluğun ilk yedi yılının hayatın bütününü belirlediğinden yola çıkan waldorf pedagojisi: 

* Çocuğu birey olarak görüp yaratıcılığını, 
* Öğrenme yeteneğini, 
* Düş gücünü, 
* İradesini ve, 
* İyimserliğini destekleyen, 

bütüncül bir eğitim tasarımını savunuyor. 

Bir afrika atasözüyle ifade edilen “otlar çekince daha hızlı uzamaz” bakış açısından hareket eden waldorf pedagojisi, “her şeyi kendi zamanında yapma” görüşüne odaklanıyor. 

Buna göre çocukların okullaşma yaşının takvime bakılarak belirlenemeyeceğini, aksine çocukların bedensel, ruhsal, zihinsel sağlığı ve bireysel gelişimine önem verilmesi gerektiğini savunuyor. 

Eğitim felsefesinde ayrıca baskı ve ezber bilgiler reddedilirken, bunların yerine çocukların doğa ile iç içe, ritmik gündelik yaşam içersinde hayatı öğrenmesi hedefleniyor. 

Burada öğretmene biçilen rol ise, gelişerek oluşan bireyin kendi varlık temelini ve yaratıcılığını keşfetmesine destek olması yönünde. 

Çocukların model olarak gördükleri kişileri taklit ederek öğrenmeleri nedeniyle waldorf pedagoglarının özel bir eğitimden geçirilmesine büyük önem veriliyor.

Çocuklarının doğayla ilişkisinin kuvvetlenmesini ve özgüvenli yetişmesini isteyen velilerin yeni keşfi waldorf okulları. 

Eğitim konusunda dünyada iki akım var. Birincisi ‘çocukların yarış atı olduğu’, ikincisi de ‘çocukların kendisi olduğu’ akım. İkinci akım hızla yayılıyor. 

Dünyanın ultra zengin adamlarının ve E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını okuttuğu "Waldorf School of the Peninsula" okulu.

Okulu ilginç kılan ve zenginlerin rağbet etmesine sebep olan tek bir özelliği var oda, "eski usul eğitim" yani bu okulda bilgisayar, laptop, yada tablet gibi hiçbir teknolojik alet bulunmuyor, akıllı tahtalar yerine eski kara tahtalar, tebeşirler,kağıt kalem gibi tamamen çocuğun tüm becerilerini ortaya koyacak eski malzemeler kullanılıyor.

Ayrıca örgü ve dikiş iğneleri ve bazen de çamurla aktivitelerin yapıldığı ve tamamen çocuğun el becerilerini geliştiren bir çok ders var. Bunun dışında bolca oyun odaklı öğrenme ve hikaye anlatma var.

Kısacası bu okuldaki bir çocuk yemek yapmaktan tutun, dikiş dikmek, bahçede çalışmak, heykel yapamaya kadar bir çok konuda eğitiliyor..

Bu eski usul eğitim çocuğun el becerisinden zeka gelişimine kadar her şekilde katkı sağlıyor...

Dünyanın en akıllı telefonlarını bilgisayarlarını üreten adamların, kendi çocuklarını teknolojiden uzak tutmalarının sebebini sanırım kolayca anlayabiliriz..

Teknolojik her cihaz başta çocukları da zeka tembelliğine yol açıyor. Teknolojiyle haşir neşir olan çocukların radyasyona maruz kalmalarının yanısıra, obeziteye yatkın olmaları ve daha saldırgan bir ruh hali içinde olmaları bir çok defa çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda dile getirilmiştir.

Avrupa’da 100 yıl önce ortaya atılan akımın Türkiye’de yeni tanınıyor.

Okullarda Milli Eğitim Bakanlığı müfredatının yanı sıra 3-10 yaş arası öğrencilere 2 yabancı dil öğretiliyor; doğada dersler işleniyor. Öğretmenlerin tamamı waldorf eğitimli hocalardan oluşuyor. Anaokullarında renkli plastik oyuncaklar yerine tahtadan yapılmış eğitim materyali kullanılıyor. Beslenme ise tamamen organik gıdalardan yapılıyor. Anne ve babanın eğitilmesinin de çok önemli, veliler de Waldorf Pedagojisi eğitim seminerlerine katılmak zorunda.

Çiftçi toplumdan kopamayan ülkeler, doğaya karşı özlem duyuyor. Şehirde yaşayan veliler bu özlemle birlikte ‘Çocuğum böyle yaşamasın’ diyerek bu okullara geliyor. Veliler artık çocuklarının ekşimeyen yoğurt yemesini istemiyor. Küçük yaşta yarışa katılan çocuklar ergenlikte ağır bedeller ödüyor, hayatı kaçırıyor. Oysa bu anlayışla eğitilen çocuklar ileride de çok başarılı oluyorlar.

27 Eylül 2018 Perşembe

Singapur Matematikte Neden Dünya Birincisidir? Singapur Matematiği Nasıl Bir Eğitim İçermektedir?

Singapur matematiği , Singapur Eğitim Programı tarafından geliştirilen ve tüm okullarda uygulanan ulusal matematik programıdır.

İçerik olarak bizim matematiğimizden farklı değildir.

Farklı olan matematik içeriğinin öğretiminde temel alınan felsefi yaklaşımlar ve tekniklerdir. 

İlkokul matematik düzeyinin amacı öğrenciye temel kavramları kazandırmaktır.

Singapur matematiği müfredatı esas amaçı problem çözme yeteneğini arttırmaktır. 

Matematik kavramlarını oyun haline getirip, çocuğun zevkli ve eğlenceli bir şekilde temel kavramları öğrenmesini amaç edinmiştir. Matematiksel düşünmeyi merkeze alan bir sistem olmayı benimsemiştir. 

Singapur Matematiği TIMSS de birincilik elde etmiştir. TIMSS nedir ? Uluslararası matematik ve fen eğilimleri çalışması. Amacı bütün ülkelerde matematik ve fen standardı belirleyip, ülkeler arası kıyaslama elde etmektir. Ülkemizde bu TIMSS çalışmalarına katılıyor. TIMSS çalışmalarında Singapur 1.sırada, Türkiye ise 35. sırada yer almaktadır. 

Singapur Matematiği’nin diğer ülkelerdeki matematikten farkı sayıları hayatın içinden örneklerle harmanlaması ve öğretmesidir.

Singapur Matematiği, Singapur’un kendi geliştirdiği ve öğrencilere kreşten, 6. sınıfa kadar öğretilen matematik eğitim sisteminin ve bu sistemin üzerine kurulduğu müfredatın ismi. Bu sisteme “Singapur Matematiği” ismini ise daha sonra bunu inceleyen Amerikalılar vermiş.

Singapur Matematiğinin temel özelliği, geleneksel batı matematik müfredatına göre çok daha az sayıda konunun bu geleneksel sistemlere göre çok daha detaylı ele alınması. Burada amaç öğrencilerin her yıl bir sürü konuyu (çoğunlukla ezberleyerek) “öğrenmesi” yerine her sene daha az sayıda konuya sindirerek “hakim olması” ve bu şekilde öğrencinin konuyu sınavda soru çözmek için ezberlemesinden ziyade gerçekten öğrenmesi.

Singapur Matematiğinde ard arda öğretilen konular bilimsel çocuk gelişimi teorileri baz alınarak geliştirilmiş. Her sömester seviyesi matematik kitabı, bir önceki sömesterlerde edinilen matematik bilgi ve becerileri üzerine inşaa edilmiş ve öğrencilerin bir üst seviyeye geçmeden o kitabın konusu olan az sayıdaki matematik konusuna hakim olması amaç edinilmiş. Dikkatle oluşturulmuş bu sistem sonucunda öğrenciler problem çözme yeteneğinin yanında her sene artan zorlukta gelen matematik konuları ile başa çıkabilecekleri donanımı da elde ediyorlar. Öğrenciler 6. Sınıf sonunda, lisede karşılarına çıkacak geometri ve cebir konularına da hazır hale geliyorlar.

Üç Aşamalı Öğrenme Prosesi

Singapur Matematik eğitiminin bir diğer önemli özelliği de Amerikalı psikolog Jerome Bruner’in çalışmalarını baz alan üç basamaklı öğrenme prosesi: somut, görsel ve soyut.

Bruner’in 1960larda yayımladığı ve insanların gerçek nesnelerden başlayan görsel ve soyut olarak öğrendiğine dair çalışmaları, 1980’lerde Singapur hükümeti tarafından kendi matematik müfredatlarını oluştururken kullanılmış.

Bu prosesin ilk ayağı olan somut eğitimde çöpler, kağıt şeritler gibi nesneler kullanılıyor. Öğrenciler saymayı bu çöpleri bir sıra halinde dizerek, temel aritmetik operasyonlarını ise bu çöpleri sıraya ekleyip çıkararak öğreniyorlar.

İkinci aşamada öğrenciler “çubuk modelleri” denilen görseller kullanıyorlar. Örneğin aşağıdaki çizimlerde, toplama ve çarpma problemlerini çözmek için kullanılan iki görsel model var.



Öğrenciler bir kere “çubuk modellere” hakim olduktan sonra ise soyut yöntemlerle (sadece sayı ve sembollerle) matematik eğitimine devam ediyorlar.

Singapur kendi matematik müfredatını 1980lerde geliştirmiş ve müfredatın kitaplarına basitçe “Temel Matematik” (Primary Mathematics) ismini koymuş. Singapurlu öğrenciler TIMSS ve PISA sıralamalarında ilk üçe oynamaya başlayınca ise bu eğitim müfredatı Amerikalı eğitmenlerin dikkatini çekmiş. American Institute of Research (AIR) tarafından yayınlanan ve Amerikalıların bu müfredattan fayda sağlayacağını belirten çalışmanın ardından müfredat Amerika, İsrail ve Kanada gibi ülkelerdeki okullarda kullanılmaya başlamış.

Singapur matematik öğretim metodunun her öğrenciyi bir matematik dehası yapma gibi bir iddiası yok. Ama bu yöntemi kullanan öğretmenlerin ortak kanısı, birçok öğrencinin bu programdan fayda sağlayabileceği. Singapur metodu çoğunlukla diğer ülkelerde es geçilen görselleştirmeye dayanan bir sistem. Örneğin Amerika’daki matematik öğretim metodu sadece “soyut – somut” sistemi kullanıyor. Singapur sisteminin farkı ise araya bir “görselleştirme” basamağı eklemiş olması. Her ne kadar bu fikir sadece Singapur’da kullanılmasa da, bu fikrin en sistemli şekilde müfredata dahil edildiği yer Singapur.