Tarık Buğra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2020 Pazar

thumbnail

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Cumhuriyet Dönemi Sanatçıları 3, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra

CUMHURİYET DÖNEMİ SANATÇILARI

17- AHMET HAMDİ TANPINAR (1901 - 1962)

* Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'in talebesi ve dostu olmuş, Batı edebiyatından Paul Valery ile Marcel Proust'u kendisine üstat olarak seçmiştir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer verirler. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi "güzel sanat"tır. Onlardan farkı, boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan çok daha zengin olan dili kullanmasıdır.
* Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerde göstermiştir. İlk şiiri 1920’ de yayımlanmıştı. Geniş okuyucu kitlesi onu umumiyetle lise kitaplarına ve antolojilere giren "Bursa'da Zaman" şiiri ile tanır. Altmış kadar şiirinden ancak otuz yedisi ile tek şiir kitabını ölümüne yakın çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri
adıyla genişletilmiş olarak 1976). Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikâye ve romanlarında da, başta zaten tema’sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.
* Çeşitli baskıları olan eserleri Dergâh Yayınları’nda toplanmaktadır. Enis Batur, 1992 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’dan “Seçmeler” adlı bir kitap hazırladı. Yazar ile ilgili yayınlanmış en son eser 2007 yılının sonunda çıkan "Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa"dır. Eser Tanpınar'ın 1953 yılında yazmaya başladığı ve 1962 yılında vefatına kadar tuttuğu notlardan oluşmaktadır.

Yapıtları:
Şiir
* Şiirler
Öykü
* Abdullah Efendinin Rüyaları
* Yaz Yağmuru,
* Hikâyeler,
Roman
* Huzur, 1949;
* Saatleri Ayarlama Enstitüsü,
* Sahnenin Dışındakiler,
* Mahur Beste,
* Aydaki Kadın
Deneme
* Beş Şehir, 1946;
* Yahya Kemal,
* Edebiyat Üzerine Makaleler, (1969)
* Yaşadığım Gibi,
Monografi
* XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

18- KEMAL TAHİR (1910 - 1973)

* İstanbul’a döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul temsilciliğini görevinde bulundu. "Körduman", "Bedri Eser", "Samim Aşkın", "F. M. İkinci", "Nurettin Demir", "Ali Gıcırlı" gibi takma isimlerle gazetelere tefrika aşk ve macera romanları, senaryolar yazdı. Fransızca çeviriler yaptı. 6-7 Eylül olayları sırasında tekrar gözaltına alındı. Harbiye Cezaevi’nde 6 ay yattı. Çıktıktan sonra 14 ay kadar Aziz Nesin'le birlikte kurdukları Düşün Yayınevi’ni yönetti. Edebiyata şiirle başladı. İlk şiirleri 1931'de "İçtihad" dergisinde yayınlandı. Yeni Kültür, arkadaşlarıyla birlikte kurdukları "Geçit", Var, Ses dergilerinde şiirleri çıktı. İlk önemli eseri olan 4 bölümlük "Göl İnsanları" uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, 1955'te basıldı. Yine 1955'te basılan "Sağırdere" romanıyla adını duyurdu. İstanbul'u bir çerçeve gibi alıp Türklerin Osmanlılıktan Cumhuriyet'e geçişini incelediği "şehir romanları" dizisinin ilk kitabı "Esir Şehrin İnsanları" 1956'da yayınlandı. Bu kitapta Mütareke dönemi İstanbul'unu anlattı. Dizinin diğer kitabı olan "Esir Şehrin Mahpusu" 1961'de, "Hür Şehrin İnsanları" 1976'da basıldı.
* İlk kitaplarında daha çok köy ve köylü sorunlarına eğildi. Daha sonra Türk tarihinin ve özellikle yakın tarihin olaylarını ele aldı. "Devlet Ana"da, kuruluş sürecindeki Osmanlı toplumu ve yönetim sistemini, "Kurt Kanunu"n da Atatürk'e karşı düzenlenmek istenen İzmir suikastını, "Rahmet Yolları Kesti" ve "Yedi Çınar Yaylası"nda ağalık kurumu ve eşkıyalık olgusunu inceledi. "Yorgun Savaşçı"da Anadolu'daki başsız, öndersiz ulusal güçlerin birleşip Ulusal Kurtuluş Savaşı'na başlamasına kadar geçen dönemi anlattı. "Bozkırdaki Çekirdek"te de köy enstitüleri üzerinde durdu,
* Osmanlı - Türk toplumunun kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle Batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir. Bu ana fikir çerçevesinde "Devlet Ana"da Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Diğer romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalıştı.
* Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı. En üretken romancılarımızdan biri oldu.

Yapıtları:
Roman:
* Sağırdere (1955)
* Esir Şehrin İnsanları (1956)
* Körduman (1957)
* Rahmet Yolları Kesti (1957)
* Yedi Çınar Yaylası (1958)
* Köyün Kamburu (1959)
* Esir Şehrin Mahpusu (1961)
* Bozkırdaki Çekirdek (1962) * Kelleci Memet (1962)
* Yorgun Savaşçı (1965)
* Devlet Ana (1967)
* Kurt Kanunu (1969)
* Büyük Mal (1970)
* Yol Ayrımı (1971)
* Namusçular (1974)
* Karılar Koğuşu (1974)
* Hür Şehrin İnsanları (1976)
* Damağacı (1977)
* Bir Mülkiyet Kalesi (1977)
Öykü:
* Göl İnsanları (1955)
Notlar:
* Kemal Tahir’in Notları
Mektup:
* Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar (1979)

19- TARIK BUĞRA (1918 – 1994)

* Roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı.
* Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve "Yalnızların Romanı"nı askerliği sırasında yazmıştı. 1940’da tamamladığı roman, 1948’de Çınaraltı dergisinde tefrika edilmişti. Ama adı, bir iddia üzerine üç saatte yazdığı “Oğlumuz” adlı hikâyesinin 1948’de Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı yarışmada ikincilik kazanmasıyla duyuldu. 1949’da yayımladığı ilk hikâye kitabı Oğlumuz’u, 1952’de Yarın Diye Bir Şey Yoktur, 1954’te İki Uyku Arasında, 1964’te Hikâyeler izledi.
* Kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. 1955’te çıkan "Siyah Kehribar"la romana geçti.
* Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967’de Küçük Ağa Ankara’da adıyla yayımladı. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da Cumhuriyet’in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi.
* Ortaoyuncusu “Komik-i Şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı İbiş’in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü,
* Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık’la (1985) Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı,
* Yağmur Beklerken’le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü aldı. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını aldı.
* Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Yapıtları:
Hikâye:
* Oğlumuz (1949)
* Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
* İki Uyku Arasında (1954)
* Hikâyeler (1964, yeni ilavelerle 1969)
Tiyatro:
* Ayakta Durmak İstiyorum
* Akümülatörlü Radyo
* Yüzlerce Çiçek Birden Açtı (1979)
Gezi Yazıları:
* Gagaringrad (Moskova Notları) (1962)
Fıkra ve Deneme:
* Gençlik Türküsü (1964)
* Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
* Politika Dışı (1992).
Roman:
* Siyah Kehribar (1955)
* Küçük Ağa (1964)
* Küçük Ağa Ankarada (1966)
* İbişin Rüyası (1970)
* Firavun İmanı (1976)
* Gençliğim Eyvah (1979)
* Dönemeçte (1980)
* Yalnızlar (1981)
* Yağmur Beklerken (1981)
* Osmancık (1983).
Senaryo ve oyunu:
* Sıfırdan Doruğa - Patron (1994).

20- YAŞAR KEMAL (1922-...)

* Kullandığı sade Türkçe ile Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli romancılardandır. Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli'dir.
* O dönemde şiirleri Adana Halkevi'nin yayını olan "Görüşler Dergisi"nde yayımlandı. Ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kalarak ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Bu arada "Ülke", "Kovan", "Millet", "Beşpınar" dergilerinde şiirleri görüldü.
* 1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi.
* Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde Orhan Kemal’le tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet” 1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de askerliğini yaparken yazdı.
* 1951 yılında İstanbul'a yerleşerek, Cumhuriyet Gazetesi' nde fıkra ile röportaj yazarlığı yapmaya başladı. "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" başlıklı röportajıyla Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı kazandı. O yıllarda öyküleriyle de ilgi çeken sanatçının 1952 yılında "Sarı Sıcak" adlı öykü kitabı yayımlandı. İlk romanı "İnce Memed" 1955 yılında çıktı. 1955 - 1984 yılları
arasında öykü, roman, röportaj ile makalelerinden oluşan 33 kitabı yayımlandı.
* Yaşar Kemal, ilk romanı "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı'nı kazandı. 1974 yılında "Demirciler Çarşısı Cinayeti" adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü'nü aldı. "Yer Demir Gök Bakır" Fransa'da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. "Binboğalar Efsanesi" 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı. 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü' ne değer görülen Yaşar Kemal, 1984 yılında Fransa' nın Légion D'Honneur nişanını aldı.
* Yapıtlarında Torosları, Çukurova'yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu ortaya koyan yazarın betimlemeleri yapıtlarının en önemli özelliğidir. Bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç doğa koşullarındaki savaşımını insan - doğa - çevre ilişkisi içerisinde ele aldı; giderek uzun öykülere yöneldi.
* 39 dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yere sahiptir.

ESERLERİ:
ROMAN:
* Teneke (1955 - 1987)
* Beyaz Mendil (1955)
* İnce Memed I (1955 - 1989)
* Namus Düşmanı (1957)
* Ala Geyik (1959)
* Ölüm Tarlası (1966)
* İnce Memed II (1969 - 1988)
* Yılanı Öldürseler (1981)
* İnce Memed III (1984 - 1988)
* İnce Memed IV (1987/1989)
* Ortadirek (1960 - 1989)
* Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974 - 1990)
* Yumurcuk Kuşu (Kimsecik I, 1980 - 1988)
* Kale Kapısı (Kimsecik II, 1985 - 1987)
* Yer Demir Gök Bakır (1963 - 1990)
* Üç Anadolu Efsanesi (1967 - 1987)
* Ölmez Otu (1968 - 1988)
* Ağrı Dağı Efsanesi (1970 - 1990)
* Çakırcalı Efe (1972 - 1986)
* Yusufçuk Yusuf (1975 - 1990)
* Al Gözüm Seyreyle Salih (1976 - 1990)
* Kuşlar da Gitti (1978 - 1990)
* Deniz Küstü (1978 - 1990)
* Hüyükteki Nar Ağacı (1982 - 1990)
ÖYKÜ:
* Sarı Sıcak (1952 - 1987)
RÖPORTAJ:
* Yanan Ormanlarda Elli Gün (1955)
* Çukurova Yana Yana (1955)
* Peri Bacaları (1957 - 1985)
* Bir Bulut Kaynıyor (1974 - 1989)
* Allahın Askerleri (1978 - 1987)

24 Mayıs 2019 Cuma

thumbnail

Osmancık (Tarık Buğra) Kitap Yazılısı Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı 2


1. “Osmancık” adlı eserde, Osmancık Tekke’ye misafir olduğu gün rüyasında ne görür?

A) Ede Balı’nın kızıyla evlendiğini
B) Ede Balı’nın göğsünden çıkan bir ayın kendi göğsüne girdiğini
C) Ede Balı’nın kızıyla gökyüzüne çıktığını
D) Annesi ve Babasını kaybettiğini
E) Ertuğrul gazi yerine bey seçildiği

2. “Osmancık” adlı eserde, Osman Bey, babasının yerine bey seçildiği zaman ilk olarak hangi işi yapar?

A) Her gün yeni bir toprak alır.
B) Pazar yerlerinin emniyetini sağlar.
C) Nefsi ve bencilliği yok etmeye çalışır.
D) Kılıcını artık kendi için değil soyu sopu için kullanmaya başlar.
E) Civardaki tüm Türk boylarını birleştirmeye çalışır.

3. Osmancık adlı kitabın ana fikri (teması) nedir?

A) İyi bir bey olma
B) Osmanlı gibi bir cihan devletini kuran bu iradenin yaşadıklarını ve bu iradeyi insanlara anlatması
C) Bir sultanlık kurmanın aslında çok kolay olduğunu bunu herkesin ama “iyi insanların daha sağlam yapabileceğini”
D) Bir devletin özelliklede Osmanlı gibi bir devletin kolay kolay bulunamayacağı
E) Tarih boyunca emsali görülmemiş bir devleti konu olması

4. Osmancık adlı romanda mekânın büyük bir bölümü nerde geçmektedir?

A) Osmancığın çocukluğunu ve gençliğinin geçtiği Söğüt’te ve Domaniç’te
B) Osman Bey’in savaşlarında hep olduğu Yarhisar ve Aydosta.
C) Osman Bey’in zamanın çabuk aktığını düşünen Bilecik’ te İznik’te
D) Malhun sultanı tanıdığı Tekke’de.
E) Kalelerini fethettiği İnegöl’de

5. “Osmancık” adlı eserde, Osman Beğ’ in annesinin adı nedir?

A) Cankız
B) Nilüfer
C) Holofira
D) Malhun
E) Zümrüt

6. “Osmancık” adlı eserde, Kitapta hikâye ne zaman başlar?

A) Osmancık çocukken
B) Ölüm döşeğinde iken
C) Babası ona Beğ’liği vermesiyle
D) Malhun sulatanı görmesiyle
E) Basının ölümüyle

7. “Osmancık” adlı eserde, Osmancığı iyi bir Beğ yapan nedir?

A) Gücünü akıllı bir şekilde kullanması
B) Ede Balı’nın yardımları
C) Düşmanlarını iyi tanıması
D) Hırslı olması
E) Kendine ve halkına güvenmesi

8. “Osmancık” adlı eserde, Osman Beğ’in en yakın arkadaşı kimdir?

A) Saltuk alp
B) Mihail
C) Turgut alp
D) Gündüz
E) Savcı

9. “Osmancık” adlı eserde, Osmancığın kardeşinin adı nedir?

A) Savcı
B) Banu Çicek
C) Ak Temur
D) Ede Balı
E) Akça Koca

10. “Osmancık” adlı eserde, Osman Beğ'i yıkayıp kefenleyenler kimlerdir?

A) Yahşi Faki-Mahmud
B) Candarlı Kara Halil- Aydos
C) Aydos- Şeyh Ahi Şemseddin
D) Yahşi Faki- Candarlı Kara Halil
E) Ahi Hasan- Mihal

Cevap Anahtarı :

1.B      2.E       3.C      4.A      5.A
6.B      7.A      8.A      9.A      10.D

16 Nisan 2019 Salı

thumbnail

Yağmur Beklerken (Tarık Buğra) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


KİTABIN ADI :
Yağmur Beklerken

KİTABIN YAZARI : Tarık Buğra

KİTABIN ÖZETİ :

Cumhuriyet Halk Fırkası döneminde şirin bir Anadolu kasabasında halkın yararlanabileceği güzel bir park açılışı yapılır. Bu açılışla kasabalıların halk fırkasına olan güven ve sevgileri perçinleşir. Avukat Rahmi Bey kasabada büyümüş, küçük yaşta annesini ve babasını kaybedince hayatının sonraki dönemini amcası ve onun ailesiyle geçirmiş birisidir. Eşi ve iki çocuğuyla şirin kasabada sade ve huzurlu bir hayat sürmektedirler. Rahmi Beyin amcası Rıza Efendi kasabanın sevilen ve sayılan bir simasıdır. Bu güzel geçen günlere gölge düşürecek, bu mutlu insanların arasına kırgınlıklar sokacak bir gelişme olur.

Gazi Paşa’ nın bizzat kendi isteğiyle kurulacak olan yeni bir siyasi partiden bahsedilmeye başlanır. Bu söylentiler yanında kasabadan partiye kimlerin olumlu bakıp katılacağı merakla gözlenmektedir. Kasabanın sevilen adamı avukat Rahmi’ ye teklif gelir. Bu teklifi kabul eden fakat kabul etmekle de birçok yakınını karşısına alan Rahmi’ zor günler beklemektedir. Aile yaşantısı ve hayat düzeni altüst olan Rahmi’nin bir de uğraşmak zorunda kaldığı kasaba halkı vardır. Başarısızlıkla sonuçlanan bu çok partili hayata geçiş denemesinin bu şirin Anadolu kasabasına getirdiği huzursuzluktan başka bir şey olmamıştır. Sonunda Ankara’da tanınan ve sevilen Rahmi’ ye vekillik teklif edilmiş ve hayatları zor da olsa eski günlerdeki gibi huzura kavuşmuştur.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Rahmi Bey: kasabalının sevdiği, mütevazi bir hayatı olan bir avukat. Huzurlu ailesini eşine ve de iki çocuğuna borçludur. Hep iyi düşündüğü için herkes tarafından sevilir.

Rıza Bey: Babası ve annesini kaybeden Rahmi Bey’ in amcası olarak onun küçüklükten beri en büyük yardımcısı olmuştur. Kasabada saygı duyulan ve de sevilen bir simadır.

Kenan Bey: Rahmi’nin meslektaşı diğer bir anlamda da avukatlığı öğrendiği kişidir. Kasaba saygın bir yeri vardır.

Yazar bu karakterler ve de kasabalı halkıyla çok partili döneme geçişte yaşananları yeri geldiğinde yöresel bir dille etkili bir şekilde anlatmış.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ - Tarık Buğra

• 2 Eylül 1918’de Akşehir’de doğdu.
• İlk ve orta öğrenimini Akşehir’de, lise öğrenimini ise İstanbul ve Konya’da tamamladı(1936).
• İ.Ü. Tıp Fakültesi’nde iki, Ankara Hukuk Fakültesi’nde dört yıl okudu.
• Akşehir’de Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak gazeteciliğe başladı (1947)
• 1947-1950 yılları arasında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne devam etti. ancak 1951’de ayrıldı.
• İstanbul gazetelerinden Milliyet (1952-56), Yeni İstanbul, Haber ve Haftalık Yol (ilk sayı: 14 aralık 1968) gazetelerinde fıkra yazarlığı, arada yazı işleri müdürlüğü yaptı; şimdi Tercüman gazetesi fıkra yazarlarından (8 haziran 1969 ) Oğlumuz adlı hikayesinin Cumhuriyet gazetesi hikaye yarışmasında (1948) ikincilik kazanması ve gene o sene Çınaraltı dergisinde yayımlanan ilk hikayeleriyle dikkati çekti; bir süre hikaye yazdı; sonra romana geçti
• 1961’de futbol milli takımı ile Norveç, Almanya ve Moskova’ya gitti. Dönüşte intibalarını ‘Bir Köyden Bir Başşehre’ ve ‘Garingrad-Moskova Notları’ adlı röportajlarıyla belirtti.
• Tanınmış yazarlarımızın (Mehmet Kaplan, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü, Naim Tiralı, Mehmet Çınarlı, Yusuf Ziya Ortaç) hemen hepsi ile yakın ilgisi olmuştur.
• Sanat sanat içindir prensibini benimser. insana , çevreye ve topluma gözlemci bir gözle değil, sanatçı bir gözle bakılması gerektiğini savunur.
• Roman, hikaye ve piyeslerinin dışında edebiyatla ilgisi, tenkitler, bilhassa tiyatro tenkitleri, denemeler şeklinde olmuştur.
• ‘Şiir eskimediği için vardır’ diyen Buğra yeni şiir anlayışına karşıdır.
• 1994 yılında İstanbul’da öldü.

ESERLERİ

• HİKAYE KİTAPLARI;
Oğlumuz (1949)
Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
İki Uyku Arasında (1954)
Hikayeler (1969)
• ROMANLARI;
Siyah Kehribar (1955)
Küçük Ağa (1964)
Küçük Ağa Ankara’da (1966)
İbiş’ in Rüyası (1970)
Firavun İmanı (1975)
Dönemeçte (1978)
Gençliğim Eyvah (1979)
Yağmur Beklerken (1981)
Yalnızlar (1981)
Osmancık (1983)
Dünyanın En Pis Sokağı (1989)
• FIKRALARINDAN SEÇMELER;
Gençlik Türküsü (1964)
• DİL VE EDEBİYAT ÜZERİNE;
Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
• DENEMELER;
Bu Çağın Adı (1990)
• GEZİ;
Gagaringrad (1962)
• OYUNLARI;
Ayakta Durmak İstiyorum (1966)
Dört Yumruk, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
Üç Oyun (Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı 1981)

27 Mart 2019 Çarşamba

thumbnail

Küçük Ağa (Tarık Buğra) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı


Cevaplar koyu renkli şıklardır.

1. Salih, savaştan geldiğinde ne haldeydi?

A) Sağ kolunu kaybetmişti

B) Sol kolunu kaybetmişti.
C) Sağ bacağını kaybetmişti.
D) Sol bacağını kaybetmişti.
E) İki kolunu da kaybetmişti.


2. Salih, savaşa gitmeden önce nerede çalışıyordu?


A) Salim’in kahvesinde
B) Demirci Hamdi ustanın dükkânında
C) Terzi Yani’nin dükkânında
D) Tren istasyonunda
E) Rum meyhanesinde


3. Salih, cepheden kaç yıl sonra Akşehir’e döner?


A) 1
B) 2
C) 3
D) 4
E) 5


4. Salih’in çocukluk arkadaşı kimdir ve çocukluk arkadaşının mesleği nedir?


A) Haydar – Doktor
B) Mehmet Reşit – Hoca
C) Çakırsaraylı – Eşkıya
D) Reis Bey – Ağır Ceza Reisi
E) Niko – Terzi


5. İstanbullu Hoca’nın Akşehir’e gönderilmesinin asıl amacı nedir?

A) Halkın milli mücadeleye desteğini artırmak için
B) Kuvayı Milliye çalışmalarını önlemesi için
C) Halkın dini bakımdan bilgilendirilmesi için.
D) Çetelerin halktan haraç almasını önlemek için
E) Halkın, padişahın otoritesini sorgulaması için


6. İstanbullu Hoca’nın asıl adı nedir?

A) Ahmet Rıza
B) Mehmet Reşit Efendi
C) Niyazi Bey
D) Tevfik Bey
E) Çerkez Ethem


7. Arabistan cephesinde esaret hayatından sonra serbest kalıp Akşehir’e dönen, kasabanın yetiştirdiği ilk doktor kimdir?


A) Doktor Hasan
B) Doktor Niyazi
C) Doktor Hamdi
D) Doktor Rıza
E) Doktor Haydar


8. Savaştan Akşehir’e döndükten sonra kendini içkiye veren Salih’in aklının başına gelmesini sağlayan olay hangisidir?

A) İstanbullu Hoca’nın vaazı
B) Çakırsaraylı ile görüşmesi
C) İsmail Emmi’nin Salih’i azarlaması
D) Niko’nun Rum çetecilerle işbirliği içinde olduğunu öğrenmesi
E) Kuvvacıların Çakırsaraylı çetesini çökertip itibar kazanması


9. İstanbullu Hoca’nın karısının adı nedir?

A) Ayşe
B) Fatma
C) Zehra
D) Şerife
E) Emine


10. Çakırsaraylı çetesinin Akşehir’i basacağı haberi üzerine Çakırsaraylı ile görüşmeye kim gitmiştir?

A) Doktor Haydar
B) Çolak Salih
C) Ali emmi
D) Reis Bey
E) Niko


11. İstanbullu Hoca için vur emri çıktığında bu emri kimin yerine getireceğini belirlemek için doktor, Yüzbaşı Hamdi ve Yüzbaşı Nazım ne yaparlar?


A) Doktorun sözüne göre hareket ederler.
B) Aralarında çöp çekerler.
C) Bu görevi Yüzbaşı Nazım üstlenir.
D) Emri yerine getirmeyi kabul etmezler.
E) Tekerleme söylerler.


12. İstanbullu Hoca, doğacak çocuğu oğlan olursa ona hangi adın verilmesini istemiştir?

A) Ahmet
B) Mehmet
C) Hasan
D) Hüseyin
E) Kemal


13. "Emme sana Hoca demeyelim gayri Hoca Efendi, kusura kalmazsın değ mi? Sana Ağa deriz. Bana da ağa derler. Karışmasın diye sana gel Küçük Ağa diyelim." diyerek İstanbullu Hoca’ya Küçük Ağa adını veren kimdir?


A) Doktor Haydar
B) Çolak Salih
C) Çakırsaraylı
D) Reis Bey
E) Kel Hacı


14. Küçük Ağa, Çakırsaraylı çetesinden ayrıldıktan sonra Salih’le birlikte kimin yanına gider?

A) Padişah
B) Fransız birliği
C) Çerkes Ethem’in kardeşi Tevfik Bey
D) Kel Hacı
E) Reis Bey


15. İsmail Emmi hastalandığında onu tedavi etmeye çalışan doktor kimdir?

A) Hristaki
B) Yorgo
C) Minas
D) Eftim
E) Agop


16. Müftü Efendi için idam kararı verildiğinde “Beni de asın.” diyerek idam kararına karşı çıkan kimdir?

A) Ali Emmi
B) Reis Bey
C) Doktor Haydar
D) Kel Hacı
E) Salim


17. Hasta yatağında “Zaferi görmeden ölmen ben.” diyen kimdir?


A) Salih
B) Küçük Hacı
C) Çakırsaraylı
D) Ali Emmi
E) Doktor Haydar


18. Sergerde sözcüğünün anlamı nedir?

A) elebaşı
B) aşçıbaşı
C) yüzbaşı
D) tepebaşı
E) binbaşı


19. Akşehir’den ilk meclise kimin katılması kararlaştırılır?


A) Reis Bey
B) Vali Bey
C) Ali Emmi
D) Yüzbaşı Nazmi
E) Hacı Yusuf


20. Küçük Ağa, Akşehir’e döndükten sonra kiminle fotoğraf çektirir.

A) Reis Bey’le
B) Doktor Haydar’la
C) Çolak Salih’le
D) Niko’yla
E) Oğlu Mehmet’le

Başka Test Soruları ve Cevapları

1. Küçük Ağa romanında olaylar nerede geçer?


A) Nevşehir
B) Kırşehir
C) Eskişehir
D) Akşehir
E) İzmir

2. Roman, hangi tarihi döneme ve dönemin olaylarına ışık tutar?


A) Meşrutiyet Dönemi
B) Milli Mücadele yılları
C) II. Meşrutiyet Dönemi
D) II. Dünya Savaşı yılları
E) Tanzimat

3. Küçük Ağa romanında savaşta kolunu kaybederek memleketine dönen, döndüğünde çevresindeki değişimleri gözlemleyen ve ülkesinin durumunu acı bir şekilde anlayan roman kahramanı kimdir?

A) Tevfik Bey
B) Ethem
C) Salih
D) Fevzi Paşa
E) Doktor Haydar Bey

4. Aşağıdakilerden hangisi Küçük Ağa romanında iletilmek istenen duygu ve düşüncelerden biri olamaz?

A) Vatan ve millet sevgisi
B) Bağımsızlık duygusu
C) Milli Mücadele’nin küçük bir kasabadan görünüşü
D) Savaş yıllarında Anadolu halkının çektiği sıkıntı ve yaşadığı zorluklar
E) Savaş yıllarında Anadolu’da Rumlar ve Türklerin birlik ve beraberlik içinde yaşamaları.

5. Küçük Ağa romanında İstanbullu Hoca’nın kasabaya gönderiliş amacı nedir?

A) Kasabada Osmanlı’ya ve padişaha bağlılığı teşvik edici düşünce ortamını sağlamak.
B) Kuvayı Milliye hareketini desteklemek.
C) Anadolu işgallerine karşı halkı örgütlemek.
D) Tevfik Bey’e yardımcı olmak.
E) Rum çetelerine karşı önlem almak.

6. Aşağıdakilerden hangisi Küçük Ağa romanının kahramanlarından birideğildir?

A) Tevfik Bey
B) Salih
C) Ethem
D) Fevzi Paşa
E) Ahmet Cemil

7. Romanda, Kuvayı Milliye yerine düzenli birliklerin kurulmasıyla Yunanlılara sığınan çete lideri kimdir?

A) Çerkez Ethem
B) Şeyh Sait
C) Gönenli Hasan
D) Salih
E) Ali Emmi

8. Romanda Osmanlı’ya ihaneti seçen, İngiliz ve Yunanlılara yakınlaşan Rumları temsil eden kahraman kimdir?


A) Konstantin
B) Niko
C) Yorgi
D) Aleks
E) Stavro

9. Romanda İstanbullu Hoca olarak tanınan ve sonradan Küçük Ağa unvanını alan kahramanın romandaki gerçek adı nedir?


A) Mehmet Reşit Efendi
B) Celal Bey
C) İsmail Hakkı Bey
D) Mümtaz Bey
E) Ahmet Cemil

10. Küçük Ağa romanında İstanbullu Hoca’nın evlendiği kadın kahramanın adı nedir?

A) Ayşe
B) Emine
C) Mahpeyker
D) Fatma
E) Lamia

CEVAPLAR:
1-D    2-B    3-C    4-E   5-A   6-E    7-A    8-B   9-A   10-B

thumbnail

Küçük Ağa (Tarık Buğra) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili, Kişiler

Kitabın Adı : Küçük Ağa

Kitabın Yazarı : Tarık Buğra

KİTABIN KONUSU :

Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü, heybetini kaybetmeye başlamış, isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür. Kitapta, bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır. Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir.

KİTABIN ÖZETİ :

Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte, Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir. Savaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür. Zayiatın büyüklüğü evlerine dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştır. Bu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdir. Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür. Önceleri dost olarak yaşayan Rumlar ve kendi halkı şimdi birbirinden soğumuştur. Salih’in samimi arkadaşı olan Niko da bir Rum dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir. Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadır.

Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan kopamamaktadır. Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve kasabalı Salih’i dışlar. Salih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır olmuştur. Artık Osmanlı ve Padişaha olan güvenci de sarsılmıştır. Kaybettiği kolunun hayatına tesiri büyük olmuştur. Kimsenin O’na hak ettiği saygıyı göstermediğine inanan Salih kendini namazdan niyazdan çekmiştir. Öte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır.

Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini kazanmış ve artık istenilmeyen biri olmuştur. Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilir. İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi sağlamaktır. Hoca gerçekten de çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanır. Vaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadır. Bu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadır. 

Kuvayı Milliye adı verilen bu örgüt Anadolu’da işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah yönetiminin boyunduruğundan kurtulmak için kurulmuştur. Fakat Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtür.Memlekette işgallere karşı veya işgallerden yana bir çok örgüt vardır. Kuvayı Milliye önce bu örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf etmelidir.Hocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir. Hoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir, Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak ,yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir. 

İşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir elektriklenme ve zıtlaşma meydana gelir.Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir çünkü her yönüyle iyi ve doğru bir insandır. Fakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını , padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır. Kuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma zamanla iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.

Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verir. O’nu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır. Salih bu ihanetin öcünün peşinden koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır.Kuvva bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır. Hoca evliliği ve çocuğu ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınır. Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır. Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir. Hoca ise şimdi hangi tarafta yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır. Kuvayı Milliye ise her geçen gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedir. Salih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder. Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar. Çerkez Ethem ve kardeşleri milli mücadelede en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman işgallerine gerekse ayaklanmalara karşı başarılar sağlamışlardır. Fakat şimdi düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem ve kardeşleri zıt bir tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştır. Hoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar kurar. Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktır. Bu sırada Hoca Salih’ i haber edinmek için Akşehir’e yollar. Akşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedir. Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva yararına çalışmaktadır. Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet yaratır. Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.

Hoca Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında O’na bir oyun oynayarak başarısızlığını sağlar ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur. Ethem ise Yunanlılara sığınacaktır. Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedir. 

Artık savaş alanından başka bir cephede de mücadele verilmektedir, şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit oluşturmaktadır. Hoca bunu acıyla farkeder. Ankara ise Hoca’nın başarılarından haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder. Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın , bu iktidar kavgasında yanlış düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür. Fevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir. Hoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadır. 

Memleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedir. Bu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara'da kendisini Akşehir'den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşur. Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır. Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.

Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür.Eşi ve Çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür.Eşine geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder.

KİTABIN ANA FİKRİ:

Vatan ve millet sevgisi , bağımsızlık duygusu. Kurtuluş savaşının küçük bir kasaba' dan görünüşü.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Küçük Ağa (İstanbullu Hoca):
Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.

Salih: Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.

Çerkez Ethem: Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi.

Doktor Haydar Bey: Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker.

Ali Emmi: Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.

YAZARIN HAYATI (Tarık Buğra)


2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi. (1936). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı. Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı.

Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada Oğlum(uz) adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle layık görüldüğü ilan edildi. (1948). Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın bir kalem ödül olarak verildi. Aynı yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci olarak adına ikinci bir kez daha rastlanılamadı. Yine de bu ödül neticesinde aldığı yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952). Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956), Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü.

BAŞLICA YAPITLARI :

Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık, Gençliğim Eyvah, Küçük Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey Yoktur, Siyah Kehribar, Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar

Küçük Ağa (Tarık Buğra) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

21 Mart 2019 Perşembe

thumbnail

Osmancık (Tarık Buğra) Kitap Özeti, Tahlili, Kişiler, Yer, Zaman


KİTABIN ADI: Osmancık

KİTABIN YAZARI: Tarık BUĞRA

KİTABIN ÖZETİ: 

Osman Gazi Hân, ölüm döşeğinde; Allah’tan mehil istiyor, Bursa’nın fetih müjdesini alabilmek için. O, tâ bahardan badem ağaçlarının çiçeğe durduğu günden seçmiştir ölümü: “Oğul, ben öldüğüm vakit, beni Bursa’da şu gümüşlü kubbenin altına koy!” Osman gazi’nin, oğlu Orhan Beğ’ e vasiyetidir bu. Bu, O’nun soy sop ülküsü yaptığı rüyasının gerçekleşmesi demektir. Ancak, o zaman gülümseyerek “hoş geldin, hoşnutluk getirdin” diyebilecektir ölüme. Son göçe, tek başına çıkılan yolculuğa hazırlanan Osman Gazi Hân, şimdi, hayatı boyunca dinlediklerini, gördüklerini, deliliklerini, durulup arınışını, büyük yörüngeye oturuşunu; yerleri, halleri, kişileri ve büyük ülküsünün adım adım gerçekleşmesini hatırlamamaktadır. O, şimdi Uludağ’dan da büyük bir hatıralar dağıdır:

Osmancık’ın çocukluğu, herhangi bir çocukluktan farksızdır. Gençliği de öyle… Ele avuca sığmaz; nerede çalgı, orada kalgı günleri. Gücünün, kuvvetinin sahibi değildir; aksine gücü kuvveti, onun sahibidir. Kılıçta ve yayda üstünleştikçe değil meydan okumaya, bir yan bakışa bile katlanamaz olur. Gururu için yaşamaktadır. Babası Ertuğrul Beğ, bir müddet Osmancık’ı takip eder, öğütler verir. Fakat sonradan onu kendi haline bırakır. Öteki oğlu Gündüz Beğ’ e önem vermeğe başlar. Osmancık, ağasını kıskanacak yerde rahatlamış ve mutlu olmuştur. Azâd edilmiş sayar kendini ve keyfince yaşamaya başlar. Tâ ki Şeyh Ede Balı ile tanışıncaya kadar. Domaniç temmuzlarından birinde, Sivrikaya’ da Osmancık, Ede Balı ile karşılaşır. Gökte ay ve yıldızlar… Osmancık, yıldızlara bakarak “dünya ne kadar büyük!” diyor. Osmancık’ı gizliden gizliye takip eden Ede Balı: Dünya’yı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul! Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz. Önce bu yüzden küçülüyor sonra da Dünya’yı çok büyük görüyoruz, der ve ilave eder: dünya bir ömür için, bir TEK İNSAN için büyüktür. Bir soy için değil; bir soyun benimseyeceği, bir soya benimsetilecek bir amaç, bir inanç, bir ülkü için değil!

Osmancık’ın kafası ve ruhu altüst olmuştur. Öfkelenir, Ede Balı’ ya saygıda kusur eder. Ertuğrul Gazi, oğluna “Ede Balı’ ya sakın karşı gelme; bana karşı gel, ona gelme. Ede Balı soyumuzun ışığıdır” diye tembih eder. Osmancık, Ede Balı’nın tekkesine gittiği bir gün Malhun Hâtun’u görür ve ona âşık olur. Töresince istetir. Ede Balı kızını vermez: Halleri müsavi değil, diye… Bundan sonra Osmancık için değişim ve arayış dönemi başlar.Yine tekkeye misafir olduğu bir gün, rüyasında Ede Balı’nın göğsünden çıkan bir ayın kendi göğsüne girdiğini, sonra bir çınar ağacı şeklinde dünyaya dal budak saldığını görür. Dört yana rahmet ve nur yağdıran bir çınar ağacıdır. Rüyanın tabirine göre, bu ay Malhun Hâtun, bu çınar ağacı ise Osmancık’ın kuracağı devlettir. Osmancık artık değişmektedir. Kılıcını, yayını, topuzunu kendisi için değil, soyu sopu için, soyunun amacı için kullanmaktadır. Sonunda Ede Balı kızını Osmancık’a verir. Sade bir törenle evlenirler. Osmancık, artık yaşlanmış ola babası Ertuğrul Gazi’nin yerine beğ seçilir.

Osman Beğ, ilk iş olarak civardaki Türk boylarını birleştirir. Kendi buyruğunda ve hepsinin rızalarını alarak… Domaniç ve civarı dar gelmeye başlamıştır. Her gün yeni topraklar alınır, kaleler düşürülür yeni gelenler, tâ Orta Asya’dan ve daha yakın yerlerden gelenler, bu topraklara yerleştirilir. Savaş, akın, ganimetin paylaşılması, yerleşme biçimi, doğumlar, evlenmeler, dostluk ve düşmanlıklar her şey bir düzene bağlanmıştır. Herkes nefsini ve bencilliğini yok etmiştir; başkalarını, soylarının geleceğini düşünmektedirler. Pazar yerlerinin emniyeti sağlanmıştır. Yöredeki herkes ( Rumlar dahil; Osman Beğ’ e tâbi olan herkes ) hayatından, ırzından, malından emindir. Bu günlerde Osman Beğ’ in anası Cankız, ardından da 90 yaşındaki Ertuğrul Gazi vefat ederler. Orhan dünyaya gelir.

Bütün bu olup bitenler sırasında Osman Beğ’ in önemli meselelerinden birisi amcası Dündar Beğ’ dir. Dündar Beğ, ağabeyi Ertuğrul Gazi’den sonra beğliğin kendisinin hakkı olduğunu düşünüyor, Osman Beğ’ i kıskanıyor ve bozgunculuk ediyordu. Osman Beğ, saygısını bir an bile ihmal etmeden, amcasını uyarıyordu. Hatta bir gün Dündar Beğ’ e: Elin öperim amuca, dizin öperim amuca. De ki davarın güdeyim, odunun kırayım amuca. Amma ko ki beğliğime eller taş atsın ki beğliğimi korumam zor olmasın. Ben bunda akıl isterim, rey isterim, ışık isterim.Yanılırsam doğruyu isterim. Ben bunda takaza istemem, dokunç istemem, kakınç istemem demiştir. Dündar Beğ aldırmaz, bildiğince devam eder. Düşman üstüne ılgar eden savaşçıları geri çağırır. Osman Beğ, bir yay darbesiyle amcası Dündar Beğ’ i düşürür.

Osman Beğ’ in ikinci oğlu Alaeddin dünyaya gelir. Mihail Kosses Müslüman olur. Töreye bağlılık şuuru, zayıfa yardım fazileti, din uğrunda göz kırpmadan ölüme gitme heyecanı Mihail’ i Abdullah yapmıştır.

İnegöl, Yarhisar, Aydos, Bilecik, İznik kaleleri alınır. Zaman, geçip gitmektedir; Osman Beğ’ e rağmen… Alaeddin bile at bitmektedir artık. Orhan Beğ, Yarhisar tekfürünün kızı Holofira ile evlenir. Holofira’nın rızası, arzusu, isteği ve aşkı ile… Osman Beğ, gelininin adını Nilüfer olarak değiştirir. Müslüman olan Nilüfer, Osman Beğ’ e torunlar, Orhan Beğ’ e oğullar verecektir; Murad’ ı verecektir… Selçuklu Sultanı, bir fermanla Osman Beğ’ in hanlığını tebasına duyurur. Artık Cuma namazlarında hutbe Osman Han adına okunmaktadır.

Şeyh Ede Balı rahmet-i rahmân’a kavuşur. Orhan yavaş yavaş pişmekte, olgunlaşmaktadır. Hem gazada hem yönetimde. Osman Gazi Hân’ın etrafı boşalıyor. Baba dostları, yola beraber çıktığı yoldaşları birer birer âhirete intikal ediyorlar. Malhun Hâtun da vefat ediyor. Osman Gazi Hân, hasta yatağında, iki aydır yatmaktadır. Kulakları nal seslerinde, Bursa’nın fetih müjdesini bekliyor. Derken ,müjdelerin hası, nal sesleri… Sungur dışarı fırlıyor ve göz açıp kapayıncaya kadar da geri dönüyor. Nefes nefesedir: Gözün aydın Hânım! Bursa bizimdir! Osmancık, Osman Beğ, Osman gazi Hân; babası Ertuğrul Gazi’ye, şeyhi ve kayınpederi Ede Balı’ ya, kendinden önce giden baba dostlarına, yoldaşlarına ve Zümrüdü Ankası Malhun Hâtun’a mülâki olmak için gözlerini yumuyor.

ROMAN KİŞİLERİ:

Osman Beğ:
Osmanlı Devleti’nin kurucusu. Bileği ve yüreği kuvvetli, âdil, nefsini yenmiş; kendini, soyuna ve soyunun ülküsüne adamış; dindar, neyzen, cömert, ahlaklı, dünya malına kayıtsız, yoksul, ataya ve anaya son derce saygılı, eşi bulunmaz baba;vefalı, muhabbetli, karısına deliler gibi aşık bir koca… Osmancık, Osman Beğ, Osman Gazi Hân Uludağ’dan da büyük bir hatıralar dağı… Ve Hâdis-i Şerif’in sıfatlandırdığı gibi: Tam bir garip yolcu.

Şeyh Ede Balı: Osmancık’ın kayınpederi. Devletin mimarı. Allah aşkı ve Kur’an adaletini temsil eden büyük mürebbi.

Malhun Hâtun: Ede Balı’nın kızı, Osman Beğ’ in hanımı, Zümrüdü Ankası… Güzelliği, hanımlığı, anneliği ile bir timsal.

Orhan Beğ: Osman Gazi Hân’ın büyük oğlu. Babası ve dedesi Ede Balı’nın manevi mirasçısı. Bursa fatihi.

Nilüfer: Asıl adı Holofira. Osman Gazi’nin “Nilüferleri pek andırır” dediği bir Rum kızı. Orhan Beğ’ in hanımı. Aşkı ve İslamı seçmiş ve buna layık olmuş bir güzeller güzeli.

Ertuğrul Beğ: Osman Gazi Hân’ın babası. Osman’ı yetiştiren adam. Orta Asya’yı, Söğüd’e şahsında ve şahsiyetinde taşıyan insan.

Ve diğerleri; Cankız (Osman Gazi’nin annesi), Dündar Beğ (Osman Gazi’nin amcası), Mihail Koses (sonradan Müslüman ve Abdullah olan bir Rum), Osman Gazi ve Ertuğrul Beğ’ in silah ve gönül dostları; Sungur, Akça Koca, Gazi Rahman, Derviş Uruz, Şeyh Mahmud, Ak Temür…

ROMAN MEKANI: 

Romanın büyük bölümü Osmancık’ın çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Söğüt’te ve Domaniç’te geçmektedir.Buraları aynı zamanda beğliğin ilk merkezidir. Beğliğin büyümesi ve buna bağlı olarak beğliğin merkezinin değişmesi ile romanda mekan sürekli değişmektedir.

ROMAN ZAMANI: 

Romanda olay süresi Osman Beğ’ in yaşamı boyunca geçen süreyi kapsamaktadır. Romanda Osman Beğ’ in doğumu ve ölümü ilgili tam bir bilgi olmadığından geçen süre bilinmemektedir.

ROMANDA OLAY: 

Roman, Osman Beğ’ in yaşadıklarını, gördüklerini anlatmaktadır. Dünyaya sımsıkı bağlı olan bir insanın dünyada garip bir yolcu haline gelmesini anlatmaktadır. Cîhan devletini kuran irâde, şuûr ve karakteri anlatmaktadır.

ROMANDA ÜSLÛP: 

Yazar romanda çok sade bir dil kullanmış, anlaşılmayan kelimelerden kaçınmıştır. Romanda yöresel ağzı bozmaması kullanılan sade dili bozmamış aksine romana akıcılık kazandırmaktadır. Ayrıca Şeyh Ede Balı gibi büyük bir şeyhin o insanı alıp başka dünyalara götüren sözleri insanı kitaba iyice bağlamaktadır.

ROMANIN ANAFİKRİNİN TESPİTİ: 

Yazar, tarih boyunca görülmemiş bir devleti yani Osmanlı gibi bir cihan devletini kuran irâdeyi, bu irâdenin yaşadıklarını ve bu irâdeyi yetiştiren insanları anlatmıştır.

YAZARLA İLGİLİ KISA BİLGİ: 

Tarık Buğra (Akşehir 1918 – İstanbul 26 Şubat 1994). İlk ve orta tahsilini Akşehir’de tamamladı. Konya lisesini bitirdi. Çeşitli aralıklarla İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinde ikişer üçer yıl okuyup sonra vazgeçti. Akşehir’de çıkardığı Nasrettin Hoca gazetesi ile gazeteciliğe başladı. İstanbul’a gelince Milliyet, Yeni İstanbul, Haber ve Tercüman gazetelerinde fıkralar yazdı, sanat sayfaları düzenledi, Haftalık Yol dergisini çıkardı. “Oğlumuz” hikayesi ile Cumhuriyet gazetesinin hikaye yarışmasında ikincilik kazandı. Çınaraltı dergisinde hikayeler yayınladı. Sonra roman yazmaya başladı. Sanat eseri için her türlü basmakalıbı reddeden, hür ve bağımsız bir sanat anlayışını benimsedi. Güzel Türkçesi, derin tipleri, şiirli üslubuyla Türk tiyatro ve roman yazarlarının başında yer aldı.

Osmancık (Tarık Buğra) Kitap Yazılısı Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı 1 İÇİN TIKLAYINIZ...

Osmancık (Tarık Buğra) Kitap Yazılısı Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı 2 için tıklayınız...
thumbnail

Osmancık (Tarık Buğra) Kitap Yazılısı Sınav Soruları ve Cevap Anahtarı 1


1. "Osmancık" romanında hikaye ne zaman başlar?

A) Osmancık’ın doğumuyla
B) Osman Gazi ölüm döşeğinde
C) Şeyh EdeBalı’nın konuşlmasıyla
D) Osmancık atıyla Sivrikaya’ya çıktığında

2. Osmancık’ın dedesinin adı nedir?

A) Orhan Gazi
B) Ertuğrul Gazi
C) Süleyman Şah
D) Şeyh EdeBalı

3. Osman Bey hangi müzik aletini çalmaktadır?

A) Kopuz
B) Saz
C) Ney
D) Kaval

4. Osmancık Oğuz Türklerinin hangi boyundan gelmektedir?

A) Kayı
B) Tatar
C) Kırgız
D) Kıpçak

5. Şeyh EdeBalı, kızı Malhun Hatun’la Osmancık’ın evlenmesine hangi şartla razı olmuştur?

A) Başlık parası karşılığında
B) Osmancık’ın öfkesini kontrol etmeyi öğrenmesi şartıyla
C) Düşmanlarını yenmesi karşılığında
D) Ailesinin rızasını alması şartıyla

6. Osman Bey’in birkaç kez hayatını kurtardığı ve sonradan Müslüman olup Abdullah adını alan arkadaşı Türkler arasında hangi isimle tanınır?

A) Aya Nikola
B) Kalanoz
C) Al Zahit
D) Köse Mihal

7. Osman Bey, kendisine "Han"lık unvanı verilince aşağıdaki sözlerden hangisini söylemiştir?

A) Allah’a şükürler olsun
B) Yüküm artmıştır
C) Yüzünüzü kara çıkarmayacağım
D) Görevimi layıkıyla yapacağım

8. Orhan Bey’in eşi "Nilüfer Hatun"un asıl adı nedir?

A) Evdoksiya
B) Nikeforos
C) Holofira
D) Banu Çiçek

9. Olgunlaşma süreci sonunda Osmancık’ı bir lider olarak Osman Bey yapan en önemli özellik aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gücünü sağduyulu olarak kullanabilmesi
B) Dostlarını ve düşmanlarını iyi tanıyabilmesi
C) Kendine güvenmesi ve çevresine güven vermesi
D) Amacının ne olduğunu bilmesi

10. – Dünya çok büyük.
– Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz, oğul. Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz. Önce bu yüzden küçülüyor, sonra da dünyayı çok büyük görüyoruz... Tek insan içindir bu büyüklük. Bir …………. için değil.
Yukarıdaki konuşma Osmancık adlı romanda Osmancık ile Şeyh Edebalı arasında geçmektedir. Romana göre, son cümledeki boşluğa hangi sözcük getirilmelidir?


A) Bey
B) Savaşçı
C) Soy
D) Türk

11. Kitabın yazarı kimdir?

A) Tarık Buğra
B) Ömer Seyfettin
C) Peyami Safa
D) Kemal Tahir

Cevap Anahtarı: 

About