Özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2024 Pazartesi

Uzay Dolmuşu Kalkıyor (Muzaffer İzgü) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Uzay Dolmuşu Kalkıyor

Kitabın Yazarı: Muzaffer İzgü

Kitap Hakkında Bilgi:

126 sayfadan oluşan bir çocuk kitabı olan Uzay Dolmuşu Kalkıyor, 7 yaş ve üzeri okurlara hitap etmektedir. 1994 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yayımlan eser yıllardır tekrar tekrar basılır. Dorukhan Özcan’ın çizdiği siyah beyaz resimlerle süslenen kitabın büyük yazı boyutu sayesinde ilkokul 1. sınıftan itibaren kolaylıkla okunabilir uzay temalı bir kitap.

Küçük bir uzay aracı düşünün. İçinde kaptan ve on bir çocuk var. Denizin babaannesini de unutmamak gerek tabii. Aracımız uzayın derinliklerine doğru yol alırken acaba yolcularımızı neler bekliyor? Her satırında kahkahanızı tutamayacağınız bir serüven.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Deniz adında bir çocuk, arkadaşları ve babaannesinin mucit mahalle berberi Necati Amca ile yaşadıkları uzay macerasnı konu almaktadır. 

Kitabın Özeti:

Berber Necati Amca babasını ve dedesini çocuklara anlatır. Dedesi uçmak, babası ise uçak yapmak için ömrünü harcamıştır. Berber Necati Amca ise uzaya yolculuk yapma hayali kurmaktadır. Berber Necati Amca, bu hayalini gerçekleştirmek için Uçuçböceği adında bir uzay aracı yapar. Çocukların isteği üzerine uzay aracını çacuklara gösterir. 

Çocuklarla Necati Amca, Uçuçböceği’nin içine girip etrafını incelerlerken Deniz’in babaannesi de yanlarına gelir. Deniz’in babaannesi gelmişken de Uçuçböceği’nin içine girer. Uçuçböceği’nin içine giren 11 çocuk ile babaanne ve berber Necati Amca’nın maceraları başlar.

Kısa bir süre içinde Uçuçböceği havalanarak uzaya doğru yola çıkar. Uçuş berber Necati Amca’nın kontrolü dışında gerçekleşen bir yolculuğa döner. Uçuçböceği'nin ilk uçuş denemesini yaptıkları için herkes sevinç ve heyecan içindedir. Uçuşun Necati Amca’nın kontrolü dışında olduğunu öğrendiklerinde panik yaşarlar ama ellerinden bir şey gelmez. 

Necati Amca, Uçuçböceği'nin kontrolünü sağlayıp dünyaya dönebilmek için çabalar. Necati Amca, uzay yolculuğunun sorunsuz geçmesi için çocuklara ve Deniz’in babaannesine çeşitli görevler verir.

Uçuçböceği ve içindekiler bir süre uzayda kontrolsüzce yol alırlar. Bir süre sonra 999 adlı gezegene mecburi iniş yaparlar. Uçuçböceği'nin kontrolünü 999 gezegenindekiler yüzünden kaybettiklerini anlarlar. 999’lular inceleme yaptıktan sonra dünyaya dönebileceklerini öğrenirler. Uçuçböceği, 999 gezegenine iniş yapınca içindekilere her birine farklı ten renklerine ve ırklara sahip çocuklar eşlik eder. Uçuçböceği'nin içindekiler 999 gezegenindekilerle hemen kaynaşırlar. 999 gezegenini gezerler ve hem dünyaya çok benzeyen hem de çok farklı olan şeyler görürler.

Deniz, 999 gezegenindeki arkadaşlarının isimleri değil de numarası olduğunu öğrenince çok şaşırır ve 999 gezegenindeki arkadaşlarına Su ile Gül isimlerini verir. Deniz’i çok seven 999’lu arkadaşları da bu isimlerden çok hoşlanırlar ve bu isimleri sahiplenirler. Diğerleri de kendi 999’lu arkadaşlarına uygun isimler teklif ederler. Böylece 999 gezegenindeki çocukların her biri yeni isimlere kavuşurlar. Deniz'in babaannesi Halime Teyze, 999’lu çocukların başındaki 999’lu kadına İpek ismini teklif eder. 

999 gezegeninde herkes halinden memnundur. Bir süre sonra Uçuçböceği'nin dünyaya dönme vakti gelir. Deniz gitmeden önce 999’lu arkadaşlarına hatıra olarak birer bozuk para verir. 999'lu arkadaşı Gül de pantolonundaki kırmızı boncuklardan birini koparıp Deniz’e verir. Uçuçböceği ile dünyaya doğru yola çıkarlar. 

Deniz, gözlerini açtığında kendini annesi ve babaannesinin yanında, evlerinde bulur. Annesi yanlarından gidince babaannesiyle 999 gezegeni hakkında konuşmaya çalışır. Ancak babaannesinin 999 gezegeni hakkında hiçbir şey hatırlamadığını fark eder. Babaannesinin sözleri üzerine hastalığı yüzünden ateşi çıktığı için hayal gördüğünü düşünür. Deniz, yastığının altına bakınca kırmızı boncuğu eline alınca şüphesi gider.

2 Ekim 2024 Çarşamba

Sözcüklerin Kamera Arkası - Üç Arkadaş Bir Film (Ferhat Taştekin) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Sözcüklerin Kamera Arkası - Üç Arkadaş Bir Film

Kitabın Yazarı: Ferhat Taştekin

Kitap Hakkında Bilgi:

“Sanırım insan büyüdükçe dünyası küçülüyor ve hiçbir şey ona eskisi kadar büyük görünmüyor.”

Sıkıcı bir ödev, üç sıra dışı arkadaş ve gizemlerle dolu bir dil macerası!
Ece, Ozan ve Mete`nin yolları beklenmedik bir film projesinde kesişiyor. Peki ya...
• Papapilov ne demek?
• Vampir sözcüğü Türkçe`den mi geliyor?
• Yaşlı komşuları Süha Bey`in sırrı ne?
Kahkahalar, sürprizler ve keşiflerle dolu bu yolculukta, sözcüklerin esrarengiz dünyasına hazır olun!
Deyimler canlanıyor, atasözleri dans ediyor!
Bu kitabı okuduktan sonra, dile bir daha asla aynı gözle bakamayacaksınız.
Heyecan verici bir macera, sıcacık bir dostluk hikâyesi ve dilimizin zenginliklerini keşfetme fırsatı sizi bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabı okuyanlar; Ana dilimizi öğrenmenin ne kadar eğlenceli olabileceğini keşfedecek. Sözcüklerin diller arası etkileşimdeki rollerini ve nasıl aktarıldıklarını fark edecek. Derslerin istenildiğinde eğlenceli hâle getirilebileceğini, sıkıcı zannedilen şeylerin gerçekten ne kadar ilgi çekici olabileceğini öğrenecek. Her öğrencinin uygun koşullar sağlandığında güzel çalışmalar ortaya koyabileceğini, her bireyin değerli ve kendi alanında yetenekli olabileceğini fark edecek. Dostluk, çalışmak, emeğiyle kazanmak, yardımseverlik gibi kavramları içselleştirecek. Sinemanın birçok şeyi anlatmanın güzel bir yol olduğunun farkına varacak.

Kitabın Konusu:

Kitap, okulda öğrencilere verilen ödev üzerinden sözcüklerin anlamları ve sinema ile bir şeyler anlatma olgusunu konu almıştır.

Kitabın Özeti:

“Sanat, ruhumuzu uyandırmanın ve bilincimizi genişletmenin bir yoludur.”

Derste dalgın olan Ece'ye öğretmeni seslenmiş ama duymamıştır. Öğretmeni “İkidir sana sesleniyorum, burada mısın?” der. Ece bu sırada öğretmeninin saç modelini düşünmektedir. Aklındaki tek şey de bu değildir. Genelde kafasında çok fazla ve karışık düşünceler olurdu. 

Ece “Özür dilerim, öğretmenim, aklıma bir şey geldi de” dedi. Öğretmeni “Yoksa sunum ödevin için bir fikir mi buldun?” diyerek şaka yaptı. Ece’den cevap gelmeyince şakasını devam ettirerek. “Sunumun için bir konu belirledin mi?” dedi. Ece “Hayır, öğretmenim.” dedi. 

Şaka gerçeğeğe dönmüştür. Öğretmen hafta bitmeden herkesin konu seçmesini ve iki-üç kişilik gruplar halinde çalışmalarını söyledi. Yapacakları şey hem öğretici hem de eğlenceli bir sunum hazırlamak. 

Ece henüz sunu konusunu belirleyememişti. Bir ekip arkadaşı da yoktur. Ece yolda ürürken kendi kendine konuşmaktadır. Yolda karşılaştığı yaşlı bir amca sayesinde harika bir proje konusu bulur.

Ece önce projeyi tek başına gerçekleştirmek ister. Öğretmeni projeyi duyunca çok beğenir. Ece'den bu projeye sınıfın sessiz karakteri Ozan ve bir sakatlık yaşamış olan Mete'yi de dahil etmesini ister.

Ece 'nin grubunda olmayı Ozan kabul etse de Mete reddetmiştir. Ece'nin sunum projesi bir sinema filmidir.

Ece ile Ozan proje hazırlıkları devam ederken Mete'nin manavda çalıştığını görürler. Ece neden manavda çalıştığını sorunca Mete babasına sormasını söyler.

Mete'nin babası çalışamadığı için manavda çalışmak zorunda kalmıştır. Bu durumu Mete herkesten saklamaktadır. Mete bu durumun ortaya çıkmaması için zorda kaldığı bir anda Ece kendisine destek verir. Mete'de yavaş yavaş gruba dahil olmaya başlar.

Mete'nin babası yeniden çalışmaya başlar. Ancak Mete kardeşlerinin ve kendisinin yemek paralarını temin etmek için ailesinin haberi olmadan çalışmaya devam eder. Bu durum okulda öğrenilir.

Ece babasıyla konuşarak okula yemek sponsorluğu konusunda ikna etmeye çalışır.

Bir süre sonra proje konusu olan film biter. Tüm okul velileri davet edilere film için gala yapılır.

1 Ekim 2024 Salı

Yuan Huan'ın Kulübesi (Miyase Sertbarut) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Yuan Huan'ın Kulübesi

Kitabın Yazarı: Miyase Sertbarut

Kitap Hakkında Bilgi:

Ezber bozan kalemiyle çocuk ve gençlik edebiyatımıza pek çok yenilikçi eser kazandıran Miyase Sertbarut’un, okumaya mesafeli duran çocuklardan esinlenerek yazdığı Yuan Huan’ın Kulübesi, beş mucizevi hikâyeyi dikkat çekici bir üst kurguyla birleştiren, merak uyandırıcı bir roman.

Başta kitapların renkli dünyasına ısınamayanlar olmak üzere, 9 yaşını aşmış her yaştan okurunu gözü pek bir hikâye avcısına dönüştürmeyi vadeden bu heyecan dolu serüven; yerel ile evrenseli, geleneksel ile dijitali bir araya getirerek, zamanı ve mekânı genişleten, enfes bir anlatım sunuyor.

“Herkesin bir hikâyesi vardır,” düşüncesi izleğinde, çocukları eleştirel okumaya yönlendiren Yuan Huan’ın Kulübesi; hikâyelerin ölümsüzlüğüne vurgu yaparak, aslolanın onları aktarma yöntemlerini çeşitlendirmek ve geleceğe taşımak olduğunu savunuyor.

İlhami, oyun olsun diye girdiği bir telefon kulübesinin ahizesinden tuhaf hikâyeler dinlemeye başlar. Geçmiş ile bugün arasında sıkışıp kalan işçi çocukların, parmaklıklar ardında büyüyen çocukların, hatta okula gitmek istedikleri halde gidemeyen çocukların gizemli hayatlarına tanıklık eden kahramanımızın aklına parlak bir fikir gelir. Dinlediği hikâyeleri Türkçe ödevi için kullanacaktır. Kitap okumayı sevmeyen İlhami için işler yoluna girmiş gibidir. Ancak unuttuğu önemli bir ayrıntı vardır. Ya okuduğu kitabı okula getirmesini isteseler? Peki, adını Yuan Huan olarak uydurduğu Çinli bir yazar gerçekte var mıdır? Bant kaydı sandığı sesin ardında yatan sır nedir? İlhami’nin zihni son hikâyeye kadar karmakarışıktır. Yoksa, anlattığı yalanlara artık kendi de mi inanmaktadır?..

İçindeki gizli hikâyeciyi, Çinli yazar Yuan Huan’a atfettiği ters köşe hikâyeler ile açığa çıkaran Miyase Sertbarut, İlhami’yi ve dolaylı olarak bütün okurlarını esrarengiz bir edebiyat evrenine konuk ederek, benzersiz bir kitap deneyimi yaşatıyor.

Çok katmanlı metnini daha da derinleştirmek adına aralara gizem tohumları serpiştirmekten kendini alıkoyamayan yazar, Yuan Huan'ın Kulübesi'nde yanıtını aradığı cevapsız sorularıyla okurunun kitapla olan etkileşimini arttırıyor ve geniş geniş düşündürüyor.

Kitabın Konusu:

Kitap, tarih, adalet, vicdan ve benzeri önemli konuları, ilgi çekici ve düşündürücü yönleriyle konu olarak işlemektedir.

Kitabın Özeti:

Okula yeni gelen Türkçe öğretmenleri Berrin Hanım öğrencilerinden her hafta bir öykü okumalarını ister. Aynı zamanda öğrenciler okudukları bu öyküyü sınıfta arkadaşlarına da anlatacaklardır. Sınıftaki öğrenciler bu duruma tepkilidir. Türkçe öğretmenleri Berrin Hanım'ı ikna ederek bir hikayede karar kılınır. Bir cuma günü okul çıkışı İlhami, Zümrüt ve Caner birlikte kütüphaneye giderler. 

Kütüphaneden kitaplarını aldıktan sonra çocuklar birlikte biraz yürürler. İlhami kitap okumayı hiç sevmeyen bir öğrencidir. Çocukların ertesi gün düzenlenecek olan sirk için birer biletleri vardır ve sirke gidecekleri için çok heyecanlılardır. Sirkin olduğu alana gittiklerinde sirkin yerinde olmadığını görürler. Sirk yerini bir eşya yığınına bırakmıştır. Çocuklar bu duruma çok üzülür. Kalan eşyaların arasında çocukların dikkatini bir telefon kulübesi çeker. 

İlhami, telefon kulübesindeki ahizeyi kulağaına dayar. Ahizeden gelen ses "Dinle" der. İlhami telaş ve şaşkılık içindedir. İlhami bu durumu arkadaşlarının fark etmesini istememektedir. Arkadaşlarının gitmesini bekledikten sonra İlhami telefon ahizesini tekrar kaldırır. Ahizedeki ses “Dinle, bir hikayem var sana.” der. İlhami'nin aklına Türkçe öğretmeninin verdiği hikaye ödevi gelir. Kitap okumak zorunda kalmadan ahizeden dinlediği hikayeyi derste anlatabileceğini düşünür. Böylece hikayeyi dinler ve derste anlatarak 100 puan alır. 

İlhami telefon kulübesini belediye gelip kaldırmadan önce sıkça ziyaret eder. Her ziyaret ettiğinde ahizeyi kulağına dayayarak bir öykü dinler. Dinlediği bu öyküleri de Türkçe dersinde anlatmaya başlar. Öğretmen, bu öykülerin yazarının kim olduğunu sorduğunda kendisinin uydurduğu Yuan Huan adlı birisinin olduğunu söyler. Telefon kulübesindeki ahizeden gelen ses, İlhami’ye beş farklı öykü anlatır.

Türkçe öğretmeni İlhami'nin ödevlerini yapmasından çok memnundur. Arkadaşları ise bu duruma çok şaşkındır. İlerleyen günlerde İlhami sırrını korumaya çalışır. Yalanının ortaya çıkmaması için uğraşı içindedir. Yeni hikayeler dinleyebilmek için telefon kulübesine giderken zor durumlarda kalır. İlhami için dinlediği her hikaye buna değmektedir. 

Telefonun ucundaki kişi onu tanıdığını ve gördüğünü ima eden şeyler söylemektedir. İlhami bu durumu sorgulamaya başlar.

28 Eylül 2024 Cumartesi

İyilik Timi (Metin Özdamarlar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: İyilik Timi

Kitabın Yazarı: Metin Özdamarlar

Kitap Hakkında Bilgi:

İyilik Timi’yle beraber birbirinden heyecanlı maceralar yaşamaya hazır mısın?
Çikolata makinesi yapımı,
Kuru Fasulye Şenliği,
Tüm mahalleye dondurma dağıtmaca,
Tek dostu arabası olan amcayla macera,
Aras’ı kurtarma serüveni ve daha neler neler…

Bu kitap seni birbirinden heyecanlı maceraya sürüklerken bir yandan da kalbinden hiç çıkmayacak olaylarla karşı karşıya bırakacak!

“İyi olacağız, iyi kalacağız ve ne olursa olsun iyiliği yaymaya devam edeceğiz.”

Bu kitabın gelirinin bir kısmı SMA hastalarına bağışlanacak. İyilik Timi, İlk Genç okurlarına; dayanışmanın, yardımlaşmanın, imece usulünün, şefkatin, merhametin, arkadaşlığın güzelliğini kalpleri ısıtacak şekilde anlatıyor. Araştırmanın, öğrenmenin, kültürümüzü korumanın, sorgulamanın, beyin fırtınasının, iyilik için beraber hareket etmenin önemini vurguluyor. SMA hastalarına dikkat çekiyor.

Kitabın Konusu:

Kitap, SMA hastalığına dikkat çekerek şefkatin, merhametin ve arkadaşlığın önemini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Benim adım Asel. Telefonumun alarmını kurmaya gerek kalmadan erkenden kalkan biriyim. Sabah saat 07:00 civarı vücudumun biyolojik saati uyanmaya ayarlanmış gibidir. Babam, başarılı olmak için uykudan çalmak gerektiğini söyler. Bunun yanında gelişmek için uykunun ne kadar faydalı olduğunu da biliyorum. Erken kalkmamı sağlayan kural, erkenden yatmak. Böylece her sabah annemin ya da babamın beni uyandırmasına ihtiyaç duymadan erkenden kalkıyorum. 

Bu sabah kalkar kalkmaz her zamanki gibi pencereyi açtım. Bir süre kuşların sabah konserini dinledim. Sonra banyoya geçerek yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Kıyafetlerimi giyip akşamdan hazırladığım okul çantamı kontrol ederek mutfağa geçtim. İkisi de öğretmen olan annem ve babam beraberce kahvaltı hazırlıyorlardı. Ben de buzdolabından reçeli, peyniri ve zeytini çıkardım. 

Tıp fakültesinde okuyan ablam ortalıkta görünmüyordu. Geç saatlere kadar ders çalıştığı için uyuyor olmasına alışmıştık. Babam hergün tereyağında yumurta yapar ve “Yedikten sonra kontrol edin, bir parmağınız eksik mi?” diye espri yapardı. Babam yumurtayı gerçekten güzel yapar. 

Ailenin en küçük bireyi benim. Ekmek alma görevi de bana ait. Mahalle fırınımızda odun ateşinde pişmiş ekmekler ve bol susamlı simitler yapılırdı. Fırından çıkarken dijital tabelaya baktım. “Askıda Ekmek: 38” yazıyordu. Dünden 8 adet fazlaydı. İnsanlar askıya “iyilik” asıyor ve hiç bilmedikleri insanlara sunuyorlardı. İyiliğin anlamı da tam olarak bu değil miydi? 

Eve geldim. babam “Dönemin sonuna yaklaşıyoruz. Şunun şurasında karne almanıza bir şey kalmadı. Tatil planlamanı yaptın mı?” diye sordu. “Yaptım babacığım. Kitaplığımda okunma sırasını bekleyen kitapları okuyacağım. İzlemeyi düşündüğüm filmleri izleyeceğim. Uzun süredir yazmayı planladığım kitabımı yazmaya başlayacağım.” dedim.

Annem, aile bireyleri için duyuruları panoya asar, renkli kalemler kullanarak bazen özlü bir söz de yazar. Panodaki yapışkan bir kâğıtta benim için şu not vardı: Okul dönüşü fırından bir tane ekmek alalım. En iyi yaptığımız şeyi yapaılm, gülümseyelim. Gülümsedim. Evden çıktım. 

Okula yürürken bir mahallenin tüm sıcaklığını hissederim. Mahallemiz, kendisini çevreleyen büyük sitelerin arasında, müstakil evlerden oluşuyor. Bizim mahallede; sabahları horoz sesleriyle uyanılır; yaz aylarında bahçeden toplanan domates, salatalık ve biberlerle kahvaltı yapılırdı. Kışın sobaların üzerine portakal kabuğu konulur, kestane pişirilir ve büyükler küçüklere eskimeyen masallar anlatırdı. Mahallemizin adı Sevgi Mahallesi.

Bizim mahallede yaşan Mehmet amca, Almanya’da uzun yıllar çalışmış, emekli olunca mahallemize yerleşmişti. Mahallede kimseyle iletişim kurmazdı. Tek dostu, 1967 model Chevrolet arabasıydı. Çocuklar top oynarken kaleleri arabadan uzağa kurar, bisiklet sürerken arabanın yanından geçmezdi. Mehmet amca her sabah arabasını özenle siler, onu, bir insanın insanı sevmesi gibi severdi. 

Mahallemizde çok güzel bir arkadaşlık ortamı var. Eslem, Arhan, Bilgin ve Dilek ile çok iyi anlaşıyoruz. Hepimiz aynı sınıfta 7. sınıfa gidiyorduk. Birlikte kurduğumuz üç kulübümüz vardı. Birincisi, okuduğumuz kitapları her hafta değerlendirdiğimiz Kitap Okuma Kulübü. Kitap kulübümüzün sorumlusu Eslem. İkincisi Film İzleme Kulübü ve sorumlusu da Dilek. Son kulübümüz Türkü Dinleme Kulübü ve sorumlusu benim. Arkadaşlarımla tam bir ekip halindeyiz. 

Zeki öğretmenimizin verdiği proje ödevi ile iyilik projelerine başladık.

İlk projemiz olan çikolata şelalesini Sevgi Evlerine bağışlayarak orada yaşayan çocuklardan mektuplarla harika dönüşler aldık. Bunun üzerine İyilik Timi'ni kurduk.

Görev dağılımı yapıp Kuru Fasulye Şenliği, Askıda Kitap ve Zimem Defteri gibi güzel projeleri Sevgi Mahallesinin harika insanlarının desteği ile gerçekleştirdik.

Bir akşam yemek esnasında komşumuzun çocuğunun SMA hastası olduğunu ögrenince buna çok üzüldüm. İyilik Timi'nin yeni görevi belli olmuştu artık. Valilik izni alınarak ekibimiz projeleri ile bu yardım kampanyasına destek verdiler.

11 Eylül 2024 Çarşamba

Yaşamak (Yu Hua) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitanın Adı: Yaşamak

Kitabın Yazarı: Yu Hua

Kitap Hakkında Bilgi:

Yaşamak

Yazarının henüz ikinci romanı olmasına rağmen dünya çapında büyük bir kitleye ulaşan Yaşamak, Çin’in yakın geçmişindeki zorlu yaşam koşullarını tüm gerçekliğiyle ele alıyor. Yu Hua tarafından 1993 yılında kaleme alınan yapıt, Türk okurlarıyla buluştuğu 2016 yılından itibaren ülkemizde de büyük bir beğeni topluyor. Çevirmen Bahar Kılıç tarafından orijinal dilinden çevrilen eser, Yu Hua’nın sade ve akıcı anlatımının gücünü aslından ödün vermeden etkileyici bir şekilde yansıtıyor.

Konusu itibarıyla dönem hükümeti tarafından Çin’de yasaklanan Yaşamak, dünya çapında gördüğü ilgiden dolayı şimdiden modern klasikler arasında değerlendiriliyor. Romanın içten dili ve sıradan insanı kadrajına alan öyküsü, okurlarına kitaptan öte bir yaşanmışlık vadediyor. Yaşamak, başkahramanı Fugui’nin dokunaklı ve bir o kadar da merak uyandırıcı yaşam öyküsüne tanıklık etmeniz için sizi de sayfalarını aralamaya çağırıyor.

Kiminin Devrimi, Kiminin Felaketi

Yaşamak, Çin’de 1966-76 yılları arasında süren Kültür Devrimi’nin getirdiği toplumsal değişimleri konu ediniyor. Kitapta okurları diyalog halindeki iki farklı anlatıcı karşılıyor. Farklı köy ve kasabaları dolaşarak insanlarla sohbet eden asıl anlatıcı, günün birinde Fugui adındaki yaşlı bir köylüye rastlıyor. Ve güç bela tarlasını sürmeye çalışan bu ihtiyarın hikayesini dinlemek için onun yanına gidiyor.

Kültür Devrimi’nden önceki hayatında uçarı ve savurgan bir genç olduğunu söyleyen Fugui, yaşamının nasıl ters yüz olduğunu anlatmaya başlıyor. Babasının kendisine bıraktığı mirası kısa sürede hiç eden genç adam, ardından tüm yakınlarını sırasıyla kaybettiği sefil ve acı dolu yaşam öyküsünü aktarıyor. Ancak tüm bunlara rağmen, hayatın ona öğrettikleriyle bambaşka bir insana dönüştüğünü de ispatlıyor. Fugui’nin acılarla yoğrulan yaşamı ve şahit olduğu toplumsal değişimleri okuduğunuzda, ufkunuzdaki değişimi siz de fark edeceksiniz.

En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!

Üniversitede diş hekimliği eğitimi alan Yu Hua, edebiyata olan tutkusu ile yaşamının tüm seyrini değiştirdi ve Yaşamak gibi dev bir yapıtı dünyaya kazandırdı. James Joyce Edebiyat Ödülü de dahil pek çok prestijli ödüle layık görülen bu eseri kitaplığınıza eklemek için daha fazla beklemeyin! Yaşamak ve daha birçok değerli esere avantajlı fiyatlarla sahip olmak için “Roman” kategorisi, birbirinden cazip seçenekleriyle sizi bekliyor! (Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, Çin’in yakın geçmişindeki zorlu yaşam koşullarını gerçekçi bir şekilde konu almaktadır.

Kitabın Özeti:

Kırsalda popüler halk şarkıları toplayan anlatıcı bir öküzle konuşan, saçları beyaz ve yüzü çamur kaplı yaşlı bir adam olan Xu Fugui ile karşılaşır. Fugui’ye yaklaştığında öküzünü çeşitli isimlerle çağırdığını duyar. Nedenini sorduğunda Fugui öküzün etrafta başka insanlar olduğunu düşünürse daha çok çalışacağını ve depresyona girmeyeceğini söyler. Fugui hayat hikayesini anlatmaya başlar.

Fugui, Çin’de varlıklı bir ailede doğmuştur. Xu ailesinin tek oğlu olarak hep rahat şartlarda yaşamıştır. Fugui’nin babası aile servetinin büyük bir kısmını kumarda ve hovardalıkta tüketmiştir. 

Fugui, aile servetini geri kazanacağını hatta daha da ileri götürüp atalarını gururlandıracağını söyler fakat zamanla kumara ve geneleve olan bağımlısı olarak eve uğramaz olmuştur. 

Fugui'nin eşi Jiazhen, şehirde büyümüş zengin bir ailenin kızıdır. Çok güzeldir ve çok iyi huyludur. Fugui’nin kötü alışkanlıklarına rağmen onu sevip ona güvenmeye devam eder. Jiazhen, kızları Fengxia’yı çok güzel yetiştirmiştir. Aynı zamanda Fugui'ye bir de erkek evlat vermek üzere hamiledir. 

Fugui, için beklenen son gelmiş ve ailesinin bütün servetini kumarda kaybetmiştir. Yıllardır yaşadıkları ev ve topraklarının hepsine el koyulur. Küçük bir barakaya yerleştirilirler. Artık yıllardır sahip oldukları topraklarda işçi gibi yaşamaya çalışırlar. 

Fugui’nin babası bu acıya daha fazla dayanamayarak yaşamını kaybeder. Jiazhen ise ailesi tarafından şehre götürülür. Fugui, yaşlı annesi ve küçük kızları Fengxia ile oldukça kötü bir halde yaşamlarını sürdürmeye çalışarak bir yıl kadar karın tokluğuna çalışırlar.

Fugui, kızı Fengxia’nın bir gün tarlada oynarken bir yere baktığını fark eder. Yerinden doğrulup kızının baktığı yöne baktığında güzelliğine güzellik katmış karısı Jiazhen'i kucağında bir bebekle görür. Karısı kucağında yeni doğan çocuğuyla artık eve dönmüştür. Youqing adını verdikleri erkek bebekleri ile aileleri daha da büyümüş ve eski mutlu günlere döneceklerine inançları artmıştır.

Bu sıralarda Çin’de de toplumsal ve siyasi yapı karmakarışıktır. Kültür devrimi ile yaşam herkes için farklı boyutlar alır. Toprak sahipleri ellerindeki toprakları halka vermek zorunda bırakılır. Xu ailesinin topraklarını kumarda kazanan Longer direnince ölüm cezasına çarptırılır. Longer, ölüme giderken kalabalıkta kendisini izleyenler arasında Fugui’yi fark eder. Longer, Fugui’nin gözlerinin içine bakıp "Senin yerine ben ölüyorum, Fugui" der. Fugui, bu cümleyi düşünür ve gerçekten de kumarda aile servetini kaybetmese belki de Longer'ın yerinde kendisinin olabileceğini düşünür.

Bu arada Fugui’nin annesinin hastalığı artar. Fugui doktor bulmak için kasabaya iner. Aynı zamanda Çin'de iç savaş sürmektedir. Fugui, orduya alınır ve çok büyük acı, ölüm ve katliamlara şahit olur. Savaş alanından bir şekilde sağ kurtulmayı başararak ailesine döner. Ailesi perişan haldedir. Fugui’nin annesi vefat eder ve babasının yanına gömülür.

Günler geçtikçe Fugui’nin oğlu Youqing büyür, akıllı, güçlü, kuvvetli bir çocuk olur. Kızı Fengxia ise Fugui savaştayken geçirdiği bir hastalık sonucu hem sağır hem de dilsiz olur. Youqing ve Fengxia tarla işlerinde aileye yardım ederler. Fugui ve Jiazhen, Youqing’in okumasını istemektedir. Böylece kızları Fengxia’yı bir ailenin yanına çalışmaya verirler. Youqing, ablasını geri istese de yokluğuna alışmaya çalışır. Ablasının yokluğunda beslediği kuzularına daha çok bağlanır. Bir gün Fengxia çıkıp geri gelir ve Fugui bir daha ailesini asla dağıtmamaya karar verir.

Yeni valinin karısı doğum sırasında çok kan kaybetmiştir. Okuldaki çocuklardan kan alınacağı duyurulur. Bir tek Youqing’in kanı uymaktadır. Doktor valinin karısını kurtarmak için Youqing’in neredeyse damarlarındaki bütün kanı alarak çocuğun ölümüne sebebiyet verir.

Fugui ve ailesi Youqing ölümü sonrasında hayata tutunmaya çalışır. Doktor Jiazhen’in kemik erimesi olduğunu çok yaşayamayacağını söyler. Jiazhen ise büyük bir dirençle hayata ailesi için tutunmaktadır.

Flexia’yı kafası yamuk Erxi ile evlendirirler. Erxi’nin maddi durumu iyidir. Hem Fugui ve Jiazhen’i hem de Flexia’yı el üstünde tutarak maddi yardım yapar. Erxi, Flexia’ya köylülerin gördükleri en görkemli düğünü yapmıştır. Flexia’nın hamilelik haberi ailede büyük bir coşkuyla karşılanır.

Flexia doğum sırasında hayatını kaybeder. Flexia’nın ölümünün ardından da Jiazhen hayatını kaybeder. Aileden geriye Fugui, Erxi ve küçük torun Kugen kalmıştır. Erxi oğluna çok bağlıdır fakat eşi Flexia’nın yokluğuna bi türlü alışamaz. 

Erxi, bir iş kazası geçirir ve yaşamını kaybeder. Fugui torununu yanına alarak yalnızca torunu için yaşamaya başlar. Torunu Kugen'in hastalandı bir gün onu tarlaya götürmez. Evde bıraktığı torununa. bir de fasulye verir. Fugui eve döndüğünde torununu boğulmuş olarak bulur.

Xu ailesinin kötü talihi, yaşlı öküzüyle birlikte tarlada çalışan ve yoldan geçen yolcuya hayat hikayesini anlatan Fugui hariç herkesi hayattan koparmıştır.

7 Eylül 2024 Cumartesi

Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı (Hatice Kübra Tongar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı

Kitabın Yazarı: Hatice Kübra Tongar

Kitap Hakkında Bilgi:

Yatırköy İlkokulu’nda… Ve Yatırköy Mahallesi’nde…Okulda öğrenciler ve öğretmenler… Evlerde babalar ve anneler… Herkes ama herkes çok sıkkın, bıkkın ve gergindi! Peki, tüm bu kötü duyguların nedeni neydi?

Uzman Psikolog Hatice Kübra Tongar, çocukları ve yetişkinleri çepeçevre kuşatan sıkıntının gerçek nedenini anlatıyor! Bu hikâyeyi okuyan herkes sıkıntıdan kurtuluyor,kıkır kıkır kırkırdıyor!

Bu Kitap Neden Okunmalı?

Çocukların Modern Dünyadaki Hâllerini Yansıtır: Günümüz çocuklarının teknoloji bağımlılığı ve bunun getirdiği sosyal izolasyonu eğlenceli ve düşündürücü bir şekilde ele alır. Bu sayede, çocukların kendi durumlarını sorgulamalarına ve bu bağımlılıktan kurtulmalarına yardımcı olur.

Geleneksel Oyunların Yeniden Keşfi: Çocukların geleneksel oyunlarla yeniden tanışmalarını sağlar. Beştaş, yakan top, körebe gibi oyunlar, çocukların fiziksel aktivitelere yönelmelerini ve sosyal becerilerini geliştirmelerini teşvik eder.

Aile İlişkilerini Güçlendirir: Teknolojinin aile ilişkilerini nasıl zayıflattığını ve bu ilişkileri yeniden nasıl güçlendirebileceğinizi anlatır. Ailelerin çocuklarıyla daha kaliteli zaman geçirmesinin yollarını göstererek, aile içi iletişimin ve bağların kuvvetlenmesine katkıda bulunur.

Toplumsal Mesajlar Verir: Teknolojinin kontrolsüz kullanımının toplumsal etkilerini mizahi bir dille ele alarak hem çocuklara hem de yetişkinlere farkındalık kazandırır. Teknolojiyi bilinçli ve dengeli kullanmanın önemini vurgular.

Çocuklar İçin İlham Verici: Çocukların kendi başlarına çözüm bulma ve üretici düşünme yetilerini teşvik eder. Okurlar, karakterlerin yaşadıkları zorluklarla nasıl başa çıktıklarını görerek, kendi hayatlarında da bu yaklaşımları uygulamaya cesaret ederle

Kitabın Konusu:

 Kitap, çocukların enerjik, meraklı ve hayal gücüyle dolu dünyalarına keyifli bir kapı aralayan okul, öğretmen ve öğrenciler arasında geçenleri anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Yatırköy İlkokulu’nun neşesiz, bezgin öğrencileri ve onların hayatına ansızın giren Serdar Öğretmen’in etkileyici öyküsü, yazarın güçlü kalemiyle okurlarını hem eğlendiriyor hem de düşündürüyor.

Kitap, modern teknolojinin ve sosyal medya alışkanlıklarının çocukların hayatındaki yerini eğlenceli bir dille ele alıyor. Teknolojik cihazların bir yatırın etkisi altında kalmış gibi gösterilmesi, hem çocukların hem de yetişkinlerin yaşadığı kopukluğu mizahi bir şekilde gözler önüne seriyor. Serdar Öğretmen’in bu durumu fark edip özgün bir planla öğrencilerini tekrar oyuna ve hayata döndürmesi, kitabın merkezinde yer alan mesajı güçlendiriyor: Teknoloji hayatımızda önemli bir yer tutsa da, gerçek bağlar ve paylaşımlar hiçbir zaman onun yerini tutamaz.

Samimi ve gerçekçi bir dille bu hikâyeyi ele alan yazar, çocukların doğrudan yaşayarak öğrenmesini ve birlikte oyun oynarken sosyalleşmesini ön plana çıkarıyor. Özellikle geleneksel oyunların tekrar hatırlatılması ve ailelerin de bu sürece dâhil edilmesi, hikâyeye nostaljik ve sıcak bir dokunuş katıyor. Serdar Öğretmen’in çocuklar ve velilerle kurduğu bağ, günümüz öğretmen-öğrenci ilişkilerine dair de önemli ipuçları veriyor.

“Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı”, mizahi unsurlar, canlı karakterler ve akıcı anlatımıyla hem çocuklara hem de ebeveynlere hitap eden, öğretici olduğu kadar eğlendirici bir eser. Yatırköy İlkokulu’nun serüvenine tanık olmak, okurların da kendi hayatlarındaki teknolojik alışkanlıkları gözden geçirmesine vesile olabilir. Zira “Sıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı”, sadece çocuklara değil, yetişkinlere de çok şey söylüyor. Teknolojinin hayatımızdaki yerini sorgulatırken, gerçek bağların, paylaşılan anların ve birlikte olmanın ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor

23 Ağustos 2024 Cuma

Naneyi Yedik Lokantası (Mert Arık) Kitabın Konusu, Tahlili ve Özeti



Kitabın Adı: Naneyi Yedik Lokantası

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

Ödüllü yazar Mert Arık’tan yine çok konuşulacak MUHTEŞEM bir macera!

Mert Arık'tan girişimciliğe dair yeni kitap! Bir demet naneyle neler yapılabileceğini görmeye hazır olun.

“Soframıza isteyen herkes oturabilecek. Hep birlikte harika bir ziyafet çekeceğiz. Naneyi Yedik Lokantası’nı tüm dünyaya tanıtacağız.”

Babaannemizin dünya turuna devam ederken Güneş’e bıraktığı şey, sadece bir demet naneydi.
Peki bu naneyi, diğer nanelerden ayıran şey neydi?

Soğuk esprilerle yapılan sıcak servisler, sürekli isimleri değişen kasabalılar, bir köpek tarafından yer altından çıkarılan mantarlar, dünyanın en ilginç yemeklerinin pişirildiği bir lokanta ve sokak hayvanlarına güvenli bir alanda “umut” olmak için kenetlenmiş şahane bir ekip…
Naneyi Yedik Lokantası’nda hayal gücüyle tarif edilen enfes yemekleri kaşıklamaya hazır mısın?
Lokantamızın en güzel menüsünü sana ayırdık. Hadi soğuk esprilerini kap ve gel! Bu lezzet şölenine artık sen de davetlisin!

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, bir babaennenin torununa bir demet nane bırakmasıyla çocukların hayal gücünü kullanmalarını ve girişimci olmalarını konu olarak ele almıştır.

Kitabın Özeti:

Güneş küçük bir kız çocuğudur. Güneş'in babannesi daha önceki maceralarda yarım kalan dünya turuna devam etmek ve Afrika'ya gitmek üzere havaalanındadır. Güneş havaalanında babaannesine gitmemesi için ısrar etmektedir. Ancak babaanesi kafasına koyduğu dünya turunu tamamlama niyetindedir. Havaalanındayken Güneş'in babaannesi birden Güneş'e vereceği yeşil kutuyu hatırlar ve çantasından çıkararak Güneş'e uzatır. Kutudan mis gibi nane kokusu gelmektdir. 

Güneş kutuyu açtığında içinde bir demet nane olduğunu görür. Güneş nane ile ne yapacağını düşünürken Rüya ablasının bir ayva ile neler yaptığı aklına gelir. Babaannesine nane ile ne yapacağını sorduğunda aldığı cevap bunu sen bulmalısın olur. Babannesi uçağa binerken Güneş elinde bir demet nane ile neler yapacağını düşünür.

Güneş ablası Rüya’dan yardım ister. Bu sırada Güneş, babaannesinin bir tesadüf sonucu karşısına çıkan Trüf adlı köpeğin tasmasına sıkıştırılmış mektubu hatırlar. Trüf, aynı zamanda besin değeri yüksek bir mantar türünün de adıdır. Köpek Trüf ise bir mantar bilimci tarafından özel yetiştirilmiştir. Güneş, bunları hatırlarken, elindeki naneyle ne yapacağını düşünmektedir. 

Güneş'in aklına bir fikir gelir, önce annesinin lokantasının ismini değiştirecektir. İnsanların merak edeceği bir isim bulmak için düşünmeye başlar. Sonunda lokanta ismi olarak "Naneyi Yedik Lokantası" ismini bulur. Menüde yer alan "Naneli Uçan Hamburger" ve "Uranüs Soslu Naneli Kuru Fasulye" gibi yemek isimleri de en az lokantanın adı kadar sıra dışıdır.

Lokanta iki sene içinde büyük bir şöhrete sahip olur. Bosna Hersek’ten Kazakistan’a, Kırgızistan’dan Japonya’ya, Almanya’dan Belçika’ya, Tunus’tan Nepal’e, Arjantin’den Meksika’ya, Bolivya’dan Singapur’a kadar dünyanın dört bir yanında lokantanın şubeleri açılır. Lokantadaki yemekler ve bunların tatları tüm dünyaya yayılır. Hatta insanlar yaptıkları yemeklere yeni isimler bile koyar, var olan birçok yemek ismi değişir. Bir süre sonra yemeklere yeni isimler bulmayı çok seven insanlar bunu eğlenceli bir oyun haline getirirler.

Naneyi Yedik Lokantası'nda soğuk esprilerle yapılan sıcak ve samimi yemek servisleri devam ederken, sürekli isimleri değişen kasabalılar, bir köpek tarafından yer altından çıkarılan mantarlar, dünyanın en ilginç yemeklerinin pişirildiği bir lokanta ve sokak hayvanlarına güvenli bir alanda umut olmak için bir araya gelmiş iyiliksever insanların hikayesi devam eder.

26 Nisan 2024 Cuma

Şık (Hüseyin Rahmi Gürpınar) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Şık

Kitabın Yazarı: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Kitap Hakkında Bilgi:

Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bu eseri Osmanlı'nın son dönemindeki İstanbul'un adeta fotoğrafını çekiyor. O dönemde pek çok örneğine rastlanabilen "şık" karakteri Gürpınar'ın bu romanı ile ölümsüzleşiyor. Bugün için başını otobüste, yolda, işte, evde, misafirlikte telefon ekranından ayırmayan tipler nasıl birer karikatür malzemesi ise Şöhret Şatırzade de bir dönemin karikatür tipi olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakımdan Şık romanı hem gülünecek hem de acınacak bir tip üzerinden yazıldığı zamana şahitlik ediyor. (Tanıtım Bülteninden)

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık isimli romanında Tanzimat dönemi edebiyatçılarının çoğunda olduğu gibi yanlış batılılaşma ve Avrupa özentisi baskın tema olarak işlenmiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık isimli bu eserinde geleneksel değerlerden saparak bilinçsiz bir şekilde batılılaşma hevesinin insanları düşürmüş olduğu komik durumlara dikkat çekilmektedir.

Kitabın Konusu:

Kitap, gösteriş ve lükse düşkün, Avrupai yaşama özenen ve zarif giyinen Şatırzade Şöhret Bey’in hayatını konu edinmiştir. 

Kitabın Özeti:

Maşuk Bey: Şöhret Bey’in yakın arkadaşıdır. Kendisi gibi alafrangalık özentisi içinde olan bir adamdır. Madam Adel: Maşuk Bey’in beraber olduğu yabancı bir kadındır. Emeğini alın teri ile kazanmaya çalışan bir karakterdir. 

Şatırzade Şöhret Bey, giyim kuşamına ve görünüme önem veren lüks düşkünü biridir. Avrupa tarzına düşkün ve zarif giyinen Şatırzade Şöhret Bey’in Madam Potiş adında bir kadınla ilişkisi vardır. Şatırzade Şöhret Bey’in metresi olan Madam Potiş Fransız asıllı bir kadındır. Ahlaksız ve edepsiz bir kadın olan Madam Potiş saf bir karaktere sahip olan Şatırzade Şöhret Bey’i parmağında oynatarak neyi var neyi yoksa satmasına sebebiyet verir. Kadınlığını kullanarak Şatırzade Şöhret Bey’i kullanmaya çalışmaktadır. Şatırzade Şöhret Bey parasını metresi Madam Potiş'e yetiştiremediği için annesinin elmaslarını çalmaya başlar. 

Şatırzade Şöhret Bey, metresi Madam Potiş ve Drol adlı köpekleriyle sokakta dolaşırken Drol bir lokantada tabaklara saldırıp etrafa dağılıtır. Şatırzade Şöhret Bey lokantada dövülür. Yaptığı kepazeliklerden dolayı Şatırzade Şöhret Bey'in etrafındaki insalar kendisinden uzaklaşır. Metresi Madam Potiş tarafından da terk edilir. Şatırzade Şöhret Bey, yakın arkadaşı Müştak Bey’in evine sığınır. 

Müştak Bey’in evinde bir gece eğlencesi sırasında çeşitli etkinlikler gerçekleştirilir. Şatırzade Şöhret Bey, genç olduğunu düşündüğü yaşlı bir kadına yaklaşmaya çalışır. Gece olunca kadın Şatırzade Şöhret Bey’in odasına gelir ve ortalığı dağıtır. Bunun üzerine Şatırzade Şöhret Bey arkadaşı Müştak Bey’in evinden sokağa atılır. Müştak Bey’in evindeki kişilere ait bazı eşyaların kaybolduğu anlaşılır. Ertesi gün eşyaları çaldığı düşünülen Şatırzade Şöhret Bey ve metresi Madam Potiş tutuklanır. 

Matilda (Roald Dahl) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Matilda

Kitabın Yazarı: Roald Dahl

Kitap Hakkında Bilgi:

Matilda

Dünyanın en çok sevilen çocuk yazarlarından biri olan Ronald Dahl, yine eğlenceli bir hikaye ile çocukların gönlünde taht kuruyor. Yazarın 1988 yılında yayınladığı Matilda, minik okurlarına iyi ile kötünün farkını akılda kalıcı bir kurgu ile öğretiyor. Çocuklara kazandırdığı örnek davranışlar bakımından oldukça yararlı bulunan eser, küçük okurların bir çırpıda bitirebilecekleri sürükleyici bir anlatımla daha da güçleniyor.

Kitap okuma, araştırma yapma ve öğrenme tutkusuyla yanıp tutuşan minik kahraman Matilda, çocuklarınızın oldukça sevdiği bir karaktere dönüşecek. Hem eğitici hem de eğlenceli bir armağan ile çocuğunuzu mutlu etmek istiyorsanız, bu kitap sizin için çok doğru bir seçim olacak. Öyle ki Matilda’nın zekası, yetenekleri ve başından geçen komik olaylar karşısında küçük okurlar, bu kitabı ellerinden bırakamayacak!

Matilda’yı Tanımaya Hazır mısınız?

Henüz üç yaşındayken gazete ve dergileri inceleyerek okumayı öğrenen Matilda, çok zeki bir kız çocuğu olarak anlatılır. Okumayı çok seven Matilda, dört yaşına girdiğinde kasabadaki kütüphanede yer alan kitapların tümünü okuyup bitirir. Ayrıca Matilda, kendisinde sonradan keşfedeceği inanılmaz bir yeteneğe de sahiptir.

Matilda, ailesinin onun bu kadar çok okumasını istememesinden dolayı oldukça mutsuzdur. Öte yandan ailenin işleri de dolandırıcılık üzerine kuruludur. Babası, ikinci el otomobilleri değerinin çok üzerinde fiyata satarak geçimini sürdürür. Matilda ise bu durumdan son derece rahatsızdır. Çünkü ona göre bu, ahlak ve erdemden yoksun kötü bir davranıştır.

Matilda, babasının işi karşısında onunla oynayacak ve hikaye boyunca dersler vermeye çalışacaktır. Diğer taraftan eğitim yaşı gelen Matilda, nihayet okula başlar. Ancak burada da kötü olaylar peşini bırakmaz. Zira okuldaki başöğretmen Bayan Trunchbull, korkunç bir karakterdir. Matilda’nın bu kişiyle de başa çıkması gerekecektir. Son olarak okulda bir de Bayan Honey vardır. Matilda’nın sınıf öğretmeni olan Bayan Honey çok iyi bir karakterdir. Matilda’nın özel bir öğrenci olduğunun farkına varan Bayan Honey, onunla mükemmel bir ilişki kuracaktır.

Kitabın Konusu:

Oldukça kötü ebeveynlere sahip olan küçük Matilda, üstün zekâsı ve olağanüstü güçleri sayesinde yanlış davranışlar sergileyen yetişkinlere hak ettikleri dersi veren sıra dışı bir çocuktur. Kitapta; okumayı seven, becerikli, yetenekli, zeki bir kız olan Matilda'nın hikayesi anlatılmaktadır. 

Kitabın Özeti:

Matilda, kitap okumayı çok seven, çok zeki ve sıra dışı bir kızdır. Aynı zamanda Matilda son derece becerikli, yetenekli, iyi niyetli ve haksızlığa asla tahammülü olmayan bir kişidir. Matilda, üç yaşındayken evdeki gazete ve dergileri inceleyerek kendi kendine okumayı öğrenmiştir. Dört yaşına geldiğinde Matilda köy kütüphanesindeki bütün kitapları bir çırpıda bitirmiştir. Matilda, zeki olmasının yanı sıra, sıra dışı yeteneklerini 5,5 yaşında keşfetmeye başlar. 

Ailesi Matilda'yı pek umursamamaktadır. Matilda'yı anne ve babası işe yaramaz bir baş belası olarak görmektedir. Matilda’nın anne ve babası olan Bay ve Bayan Wormwood yasa dışı şeyler yapmaktadırlar. Çocuklarına bakmayı kendilerine yük olarak görmektedirler. Matilda, televizyon izleyerek vakit geçiren ve insanları aldatarak para kazanmakla meşgul olan anne babasını cezalandırmaya karar verir. 

Matilda'nın öğretmeni olan Bayan Honey iyi ve kibar bir kadındır. Matilda'nın zekası ve yeteneklerinden çok etkilenmiştir. Okulun müdiresi olan Bayan Trunchbull son derece korkunç, düşüncesiz ve zalim bir kadındır. Matilda’yı sürekli cezalandırmaktadır. 

Matilda, çevresindeki tüm olumsuzluklara rağmen iyi bir insan olmaktan asla vazgeçmez. Oldukça masum olmasına rağmen yapılan haksızlıklar karşısında kayıtsız kalamaz ve çok öfkelenir. Karşılaştığı olumsuz durumların ardından adaleti sağlamak için bir planlar yapar ve harekete geçer. Matilda’nın planları işe yarar ve Bayan Trunchbull okulu bırakmaya karar verir. 

Matilda’nın annesi ve babası, polisten kaçmak için tüm ailesiyle birlikte yurt dışına gider. Matilda, kendisine çok iyi bakan öğretmeni Bayan Honey'in yanında kalır. 

9 Nisan 2024 Salı

Yüksek Ökçeler (Ömer Seyfettin) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Yüksek Ökçeler

Kitabın Yazarı: Ömer Seyfettin

Kitap Hakkında Bilgi:

Ömer Seyfettin 1884 yılında dünyaya gelmiş ve 1920 yılında vefat etmiştir. Edebiyatımızın önemli isimlerinden olan Ömer Seyfettin adını Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisindeki yazılarıyla duyurdu. 1911’de dergide yayımlanan Yeni Lisan başlıklı yazısı Milli Edebiyat akımının başlangıç bildirgesi olarak görüldü. Türk kısa hikâyeciliğinin kurucu olarak görülen Ömer Seyfettin hikâyelerini Maupassant tarzında yazdı. Bu hikâyelerinde çocukluk, askerlik ve memurluk dönemlerinde yaşadıklarını kaleme aldı. Bunların yanı sıra hikâyelerini tarihsel olaylara ve halk geleneklerine de dayandırdı. Hikâyelerinde sınıf gözetmeksizin her kesimden insanı kullandı. Tüm çalışmalarını edebiyatımızın millileşmesi amacıyla yazdı.

Hatice Hanım genç yaşta dul kalmış bir kadındır. Boyu kısa olduğu için evde dahi yüksek ökçeli ayakkabılarla gezinir. Lakin bir gün baş dönmesinden hastalanır ve doktor onu hasta edenin yüksek ökçeli ayakkabıları olduğunu ve yumuşak tabanlı terlikler giymesini söyler. Hatice Hanım yüksek ökçeler yerine yumuşak terliği giyer fakat hayatında değişen tek şey terlikleri olmaz.
Kitapta Yüksek Ökçeler dışında; Ay Sonunda, Baharın Tesiri, Çirkinliğin Esrarı, Dünyanın Nizamı, Horoz, Miras, Nezle, Türkçe Reçete, Yemin, Büyücü, İlk Düşen Ak, Korkunç Bir Ceza ve Pireler adlı hikâyelere de yer verilmiştir.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, toplumsal bozulmayı küçük yaşta iken kendinden yaşça büyük biri ile evlenen Hatice hanımın hayatı üzerinden anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Bu yüzden evlilikten kaçan ve nefret eden biridir. Temizlik hastası bir kadındır. Aşçı Mehmet: Hatice hanımın güvendiği ancak hırsızlıktan kaçınmayan biridir. Gülter: Hatice hanımın evlatlığıdır. Ancak Aşçı Mehmet ile beraber hırsızlık yapmaktadır. 

Hatice Hanım henüz 13 yaşındayken 66 yaşında bir hasta bir adamla evlenmiştir. Evlendikten kısa bir süre sonra kocasının ölümü üzerine dul kalmıştır. Kısa boylu biri olan Hatice hanım kocasının ölümüyle artık zengin biridir. Evlilik hatından tiksinen Hatice hanım bir daha evlenmeyi düşünmez. Yaklaşık on yıl süren evliliği sürecinde küçük yaşta kocasının hastalığına göğüs germiştir. 

Hatice hanım bir gün yaşlanacağını belirterek, genç bir adamla evlenmesini söyleyenlere evlenmek istemediğini söyler. Hatice Hanım evinde üç sadık hizmetkarı, aşçı Elen ve evlatlık oğlu Gülter ile Göztepe’deki köşkünde yaşamaya devam eder. Hatice Hanım, çok temizlik düşkünü, titiz ve dürüst biridir. Boyunun kısa olması nedeniyle topuklu ayakkabı giymektedir. Giydiği ayakkabıların sesi evin her yerinden duyulmaktadır. Ayrıca namus ve temizlik konusundaki hassasiyetini konaktaki hizmetçilerine de yansıtmıştır. Hizmetçilerin köşkteki uşaklarla görüşmesini istemez ve konağı her gün baştan aşağı temizlettirir. Hatice hanımın işi gücü teftiş olmuştur. Sürekli çalışanlarını kişisel temizliklerine, hareketlerine kadar inceliyor kendisi gibi olmalarını istiyordu. Yabancı kimse ile konuşmaz her seferinde çalışanlarına da kimseyle konuşmamalarını söylerdi. Çalışanları görünüşte onun gibi insanlardı.

Bolulu aşçı, Mehmet’i her gün tıraş ettirir ve onu beyaz elbise giymeye zorlar. Bir gün baş dönmesi şikayetiyle konağa doktor çağrılır. Doktor, Hatice hanıma ilaç vermez sadece düz ve yünlü ayakkabı giymesini tavsiye eder. Hatice Hanım bu tavsiyeye uyarak topuklu ayakkabılarını çıkarır ve baş dönmesi şikayetinden kurtulur. Ancak sadık olduğunu bildiği hizmetçileri bir anda hırsız ve sahtekar olur. Köşkteki diğer hizmetçilerle birlikte mahzenden çaldıkları malzemeleri ve et yemeklerini oturup yediklerine tanık olur.

Hırsızlıkların artması üzerine evdeki her şeyi kilit altına alır. Artık ortada kimsenin çalacağı bir şey yoktur. Bir gün sabah uyandığında aşağıda çalışanlarını uygunsuz bir şekilde görür. Gördüklerine inanamaz anında gözlerini kapatıp konuşmalarını dinler ve duyduklarına inanamaz. Konuşma arasında Hatice hanımın terlikleri yüzünden artık geldiğini duyamadıklarını kendilerini toparlayamadıklarını söylerler. Hatice hanım öfke ile çalışanların hepsini kovar, onların yerine gelen yeni çalışanlar da aynı eskilerle aynı çıkmıştır. Hatice hanım tekrardan topuklu ayakkabılarını giyer. Başı dönse de artık kafası rahattır.

5 Nisan 2024 Cuma

Parasız Yatılı (Füruzan) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Parasız Yatılı

Kitabın Yazarı: Füruzan

Kitap Hakkında Bilgi:

1971'den beri okunan bir öykü kitabı "Parasız Yatılı". Füruzan'ın çağdaş bir klasiği...
"Füruzan, sıcak, acılı, yer yer insanın içine işleyen anlatımıyla, toplumumuzdan çok iyi tanıdığı kesitler veriyor bize. Çok yazmasına karşın yavanlığa düşmemesinin nedenini, el atmış olduğu çevreyi, bu çevredeki insan kaynağını iyi tanıyor olmasıyla açıklayabiliriz."
(Tanıtım Bülteninden)

Kitap, birbirinden bağımsız on iki öyküden oluşmaktadır. Kitabın ana teması, anne ve kız ilişkilerinden oluşur. Kitaptaki hikâyelerin kahramanları zengin akrabalara sığınan insanlar, fakir soylular, kapılarından yardım arayan hizmetçiler, çocuklarıyla birlikte yaşamaya çalışan anneler, büyük şehirde tutunmaya çalışanlardır. 

Kitabın Konusu:

Kitap, hayatın içinde yaşayan insanları ve büyük şehirde tutunmaya çalışan çocukların yaşamlarını konu edinmektedir.

Kitabın Özeti:

Parasız Yatılı

Kocası öldüğünde, anne ve kızı evde bir başına kalırlar. Ne karısı, ne de küçük kızı adamın öldüğüne inanamazlar. Bir süre sonra geçim sıkıntısı yaşamaya başlarlar. Evin pek çok şeye ihtiyacı vardır. Zaman kıştır, kömür ve odun gerekmektedir. Kız sessiz biriydi, okul derslerini çalışırdı. 

Bir gün evin annesi eve hiç olmadığı kadar mutlu gelir. Kızına hemşire olacağını söyler. Kızı çok gençtir ve evde yalnız kalması gerekmektedir. Evde sobayı yakmakta ve geceleri yalnız kalmaktadır. Sabahları komşu teyzesi kızı uyandırmaktadır. 

Kız okuldayken beden eğitimi derslerine katılamazdı. Fakir oldukları için ne giyecek lastik ayakkabıları ne de düzgün bir kıyafeti vardı. Beden eğitimi derslerine katılmayanlar gibi hep tuvaletlerin yanında otururdu. 

Bir gün kızın annesi bir haber getirir. Bir sınav olduğunu söyler. Parasız yatılılık sınavı. Kız önce şaşırır ama sonra annesinin sevincini görünce kendisi de çok sevinir. 

Haraç 

Annesi İstanbul’daki konağa bıraktığında Servet henüz sekiz yaşındadır. Birileri onu fark edene dek bir köşeye sinip oturur. Servet konağın büyüklüğünden dolayı korkup ağlamaya başlar. Çok geçmeden Çerkez Gülendem kalfa onu bulur. Evin hanımı Dizdar Hanım, Servetin evde kalıp hizmetçi olarak çalıştırılmasını uygun görür. 

Servet, on üç yaşına geldiğinde çok hamarat, işini iyi yapan ve konakta en çok sevilen hizmetçilerden biri olur. Evde onun haricinde Gülendam Kalfa, Şemsitap ve Şehime çalışmaktadır. Servet ve Dizdar hanımın arası çok iyidir. İlk başlarda sadece alt katlarda çalışırken artık üst katlara da bakmaya başlar. 

Konakta Ruhusi Bey ve Şemsitap hakkında dedikodular döner. Geceleri sandık odasında beraber oldukları duyulur. Şehime Hanımçok açık sözlü ve boyun eğmeyen karakterde bir kadındır. Servet'e sen çok safsın ve köylü kızısın derdi. Servet ilk o zaman öğrenmişti köylü olduğunu. Bir süre sonra konakta olaylar yaşanmaya başlar ve Şemsitap arabacıya kaçar. O kaçtıktan bir kaç gece sonra ise Ruhusi Bey Servet’in odasına girer ve birlikte oldular. Bu olay uzun bir süre böyle devam eder. 

Konağın hanımı Dizdar Hanım Nişantaşı’na taşınmaya karar verir ve ev en kısa sürede boşaltılacaktır. Servet onu da yanlarına alacaklarını sanır. Fakat ev bomboş kalıp veda vakti geldiğinde hanımı ona sarılıp anahtarı verir ve ev satılana kadar evle sen ilgilen diyerek onu koca konakta yalnız başına bırakır. Servet uzun süre ağlar ve yalnız kalır. Servet'i arada erzak bırakmaya ziyarete sadece Fatin Bey gelir. 

Fatin Bey ve Servet evlenirler. Bir de çocukları olur. Çocukları çalışmak için Almanya’ya gider. Servet ve Fatih bey birbirleriyle pek konuşmazlar. Servet ev işlerini yapar ve kocasının gelişini pencere önünde beklerdi. 

Bir gün Fatin Bey eve gelirken cama bakar Servet'i göremeyince önce bir şaşırır sonra ise öfkelenir. Bastonuyla kapıya vurur anahtarıyla kapıyı açarak içeriye girer. Evde seslenir ve karısının cevap vermemesine iyice kızar. Evin ışıklarını açar ve uyurmuş gibi yatan Servet’i görür. Seslenir fakat  karısı tepki vermez. Öldüğünü anlar ve üzüntü içerisinde karısının ismini sayıklamaya başlar. Servet kalp çarpıntıları ve üzüntüler nedeniyle ölmüştür.  

4 Nisan 2024 Perşembe

Kızıl Veba (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Kızıl Veba

Kitabın Yazarı: Jack London

Kitap Hakkında Bilgi:

Jack London’ın 1912 yılında The London Magazine’de tefrika halinde yayımlanan romanı Kızıl Veba, modern edebiyatın ilk post- apokaliptik metinlerinden biri kabul edilir. London romanında, 2013’te patlak veren dünya çapında bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir “yeni” dünya tasavvur eder. Salgın sürecinde izolasyonun önemini, nüfus yoğunluğunun, özellikle de dünya nüfusunun salgınlardaki rolünü, insanların son derece kritik durumlarda kapıldığı bencilliği, kolektivizm ve bireyciliğin karşı karşıya gelişini, biliminsanlarının özverisini son derece gerçekçi biçimde işler.

Bundan 108 yıl önce, şu an deneyimlemekte olduğumuz meselelere kitabında yer veren London’ın yazdıkları şimdierde, seyircisi değil bizzat aktörü olduğumuz en derin krizin öngörülemez, diğer bir deyişle “siyah kuğu” vakası olmadığını, insan merkezli yaklaşımların dünyayı anlamamıza yetmediğini kanıtlar nitelikte. Bu bağlamda Kızıl Veba yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonra, farklı bir bakış açısıyla yeniden okunmayı hak ediyor. (Tanıtım Bülteninden)

Türkiye’de ilk kez 1996'da Kızıl Veba adıyla yayımlanan roman 1999'da Kıyametten Sonra adı ile yayınlanmıştır. Kitapta insanlığın ilkel ve vahşi yaşamına geri dönüş olarak görülebilecek, sadece güçlünün ayakta kalabildiği bir dünya oluşturulmuştur.

Kitabın Konusu:

Kitap, bir dedenin gözünden veba salgını öncesi medeniyet içinde olan ve ardından medeniyetin ortadan kaybolduğu bir dünyayı anlatıyor. 

Kitabın Özeti:

Profesör James Smith, Kızıl Veba’nın vurmadan önceki dönemi bilen hayatta kalan son kişilerden biridir. Kendisi ve torunları aynı zamanda San Francisco bölgesinde hayatta kalan son kişilerdendir. Bulundukları yıl 2073 yılıdır. Torunları Edwin, Hoo-Hoo ve Hare-Lip ile beraber büyük ölçüde nüfusu azalmış bir dünyada ilkel avcı-toplayıcılar olarak yaşamaktadır. Torunların zihinleri sınırlıdır ve dil becerileri de kısıtlıdır. Edwin, Granser diye hitap ettiği Dede Smith’ten kızıl veba olarak da adlandırılan hastalık hakkında bilgi vermesini ister.

Dede Smith, kızıl veba öncesindeki hayatını, İngilizce profesörü olduğu dönemi anlatır. 60 yıl önce 2013 yılı, Kızıl Veba ortaya çıkar ve hızla dünyaya yayılır. Hastalananların yüzleri kısmen kırmızılaşır. Kurbanlar genellikle ilk belirtileri gördükten 30 dakika sonra ölürler. Doktorlar ve bilim insanları tüm çabalara rağmen bir çare bulamazlar. Hastalığı tedavi etmeye çalışan doktorlar da hastalıktan ölürler. Torunlar, hastalığın mikroplar tarafından mı yoksa görülemeyen şeyler tarafından mı kaynaklandığı konusunda Dede Smith’e sorular sorarlar.

Dede Smith, öğretmenlik yaptığı sırada vebanın ilk kurbanı olan genç bir kadını görür, kadının yüzü aniden kırmızılaşır. Kadın hızla ölür ve kampüsütekiler paniğe kapılırlar. Dede Smith, evine döner, hastalık bulaştığı korkusuyla ailesi onunla birlikte gelmek istemez. Kısa süre sonra salgın bölgeyi etkisi altına alır. İnsanlar yağmalayarak ve öldürerek isyan ederler. Dede Smith, üniversitesinin kimya bölümü binasında meslektaşlarıyla buluşur. Sorun çözülene kadar orada beklemek isterler. Kimya binasına sığınan toplam 400 kişi vardır. Güvenlik nedeniyle başka bir yere taşınmaları gerektiğini anlarlar ve kuzeye doğru yol almaya başlarlar.

Kısa süre sonra Dede Smith’in tüm grup üyeleri ölür ve tek başına hayatta kalır. Üç yıl boyunca iki köpeğin eşliğinde tek başına yaşar. Sonunda, başka yaşayan insanların bulunduğu San Francisco bölgesine geri döner. San Francisco'da, birkaç hayatta kalanın oluşturduğu yeni bir toplumun oluştuğunu farkeder. İnsanlar kabilelere ayrılmıştır. İnsanlar on veya yirmi kişilik küçük gruplar halinde yaşamaya başlamıştır. Dede James Smith, önce İtfaiyeci liderliğindeki bir gruba katılır. Bu gruptan daha sonrada Santa Rosa grubuna katılır. 

Dede Smith, kızıl veba öncesini hatırlayan son kişi kaldığı endişesine kapılır. Yemek kalitesi, sosyal sınıflar, yaptığı iş ve teknoloji hakkında anılarını yad eder. Zamanının kısa olduğunu düşünerek torunlarına bilgilerini aktarmaya çalışır. Ancak torunları için Dede Smith'in geçmişine dair anıları onlara tamamen inanılmaz görünmektedir.

Son Adanın Çocukları (Zülfü Livaneli) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Son Adanın Çocukları

Kitabın Yazarı: Zülfü Livaneli

Kitap Hakkında Bilgi:

“Gazetelerin birinde ‘Yeryüzü cenneti adada satılık ev’ başlığı altında, adamızla ilgili övgülere yer veriliyordu. Bu gazete ilanı, yıllardır herkesten sakladığımız Son Adamızın, küçük topluluğumuzun herkes tarafından bilinmesi ve huzurumuzun bozulması anlamına geliyordu. Kim bilir, evi nasıl biri alacaktı?”

Ada sakinlerinin karmaşadan uzak kardeşçe yaşadığı son insani köşeye, son sığınağa, Son Ada’ya bir gün bir adam gelir. Adalıların o güne dek süren hayatları, huzuru ve mutluluğu bir anda yerle bir olur.

Bu beklenmedik durum karşısında adanın çocukları ne yapacaklar? Büyüklerin kararlarının sonuçlarına razı mı olacaklar, yoksa adadaki hayatı koruyabilecekler mi?

Kitapları 40’tan fazla dilde yayımlanan usta yazar Zülfü Livaneli’nin kaleminden genç okurlar için muhteşem bir roman. Son Ada’nın Çocukları, adalı çocukların barış ve özgürlük adına verdikleri ilham verici mücadeleyi anlatıyor. (Tanıtım Bülteninden)

Ada ile diktatör olarak nitelendirilebilecek kişi arasında kıyasıya bir mücadele anlatan kitapta Zülfi Livaneli, adalıların eski hayatlarına dönme çabalarını alaycı bir dille anlatmaktadır. Pastoral bir ada ve mutlu insanlar, romanın ana yapı taşlarından biridir. 

Kitabın Konusu:

Kitap, adada huzurlu bir hayat sürmeye çalışan ada halkının gizemli birinin gelmesi ile hayatlarının nasıl değiştiğini ele alarak, barış ve özgürlük uğruna bir diktatöre karşı verilen amansız mücadeleyi konu edinmiştir. 

Kitabın Özeti:

İnsanlar bir adada mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaktadır. Adada kırk aile yaşamaktadır. Adada her aile ev sayısı ile temsil edilir. Adada paraya pek ihtiyaç duyulmamaktadır. İnsanlar mütevazı bir şekilde yaşamlarını sürdürürler. Bir gün adaya gizemli bir kişi gelir. Gizemli kişinin gelmesiyle birlikte adadaki hayat tamamen değişir. Gizemli kişi emeklilik günlerini geçirmek için gelen başkan bir diktatördür ve adada yirmi dört numaranın yeni sahibidir.

Ada halkı sıradan saf bir topluluktur. Anlatılan her şeye inan ve adada olan şeyleri sorgulamaktan korkan tepkisiz insanlardır. Başkan kendini diktatör ilan eder. Adadaki olağanüstü düzen ve dostluk anlayışı, zorba başkanın gelişiyle birlikte şekil değiştirir. Başkanın yaptığı ilk iş, ada halkı tarafında çok sevilen, yol boyunca gölgelik yapan ağaçların budanması olur. Pek itiraz görmeyen bu dayatmanın sonrasında bir yönetim kurulu oluşturarak ada halkına medeniyet getireceğini söyler.

Başkan, adanın asıl sahiplerinden olan martılardan kurtulmanın yollarını arar. Böylelikle martıların el koyduğu adanın en güzel koylarına beş yıldızlı oteller yaptırılabilecektir. Bu duruma itiraz edenler olsa da başkanın gücü karşısında etkisiz kalırlar. Martıları öldürmek için adaya tilkiler getirir. Başkan halkın çoğunluğunu etkiler ve bu güzel adaya oteller yapılacağını söyler. Martılar azaldıkça doğanın dengesi bozulur ve adada yılanlar çoğalır. Çoğalan yılanlar ada sakinlerine zarar vermeye başlar.

Yılanlar ada halkına zarar verince bir uzmana çağırırlar. Leyleklerin yılan sayısını azaltacağını düşünür ve bunu için adanın her yerine direkler diktirerek adaya leyleklerin yerleşmesini sağlamak ister. Fakat leylekler adaya uğramazlar. Uzman sonunda ada halkını dolandırarak kaçar. Ada halkı yılanlardan kurtulmak için başkanın yönlendirmesiyle ormanı kontrollüce yakıp yılanlardan böylece kurtulmak ister. 

Kontrolden çıkan yangın büyür ve bütün adayı yok eder. Yangından geriye kıyıdaki tekne, bakkal ve en kıyıdaki iki ev kalmıştır. Başkan adadan gider ve geride kalanlar bir fidan dikerek yitirdikleri adayı tekrardan yaşatmaya çalışır.

1 Nisan 2024 Pazartesi

Ölmez Otu (Yaşar Kemal) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Ölmez Otu

Kitabın Yazarı: Yaşar Kemal

Kitap Hakkında Bilgi:

Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikayelerini örer. Dağın Öte yüzü üçlüsü darda kalanların yarattıkları düş dünyasının büyük bir görkemli hiyakesidir.
Üçlünün üçüncü kitabı Ölmez Otu Toros Dağlarından Çukurova'ya uzanan bir toprakta yeşerir. Pamuk toplamaya inen Yalak köylülerine kendi yarattıkları efsane eşlik eder. Ancak mitin yıkılışını anlatan satırlar, vahşi olduğu kadar olağanüstü bir türkü gibi içimize işler. (Tanıtım Bülteninden)

Yaşar Kemal’in Dağın Öte Yüzü üçlemesinin üçüncü romanıdır. Yaşar Kemal, 1952 ile 1957 yılları arasında iki kez romanı yazmaya teşebbüs eder ancak yazdıklarını yırtıp atar. 1967’te yazmaya başlayıp toplamda beş ayda kitabı bitirir. Yaşar Kemal, Ölmez Otu ismini ilk kez yedi yaşındayken yaşadığı köydeki bir ebe kadından duyar. Kendisi Ölmez Otu isminin kaynağını şu sözlerle açıklamıştır: Efsanelerde bir türlü yok edilemeyen bir ot olarak geçer ölmez otu. Ayrık otuna benzermiş. Kökünü kazımaya, kurutmaya asla imkân yokmuş. Yok ettiğinizi sandığınız yerde, bir kuyu kazsanız, gene çıkarmış karşınıza, Ölmez Otu bu işte. Dedim ya, bu efsane otu.

Dağın Öte Yüzü Serisi 
1. kitap Ortadirek, 
2. kitap Yer Demir Gök Bakır, 
3. kitap Ölmez Otu 
 
Kitabın Konusu:

Kitabın kahramanlarından Memidik'in Muhtar Sefer'den almak istediği intikam ve köylülerin Taşbaşoğlu mitini yok etmeleri anlatılır.

Kitabın Özeti:

Uzunca Ali, Sefer ve Memidik mutlu olmak isteyen kitabın üç ana karakteridir. Memidik, kısa boylu biridir. Boyu yüzünden köydeki kızlar onunla alay etmektedir. Yalak Köylülerden bu üç kişi ağaların pamuğunu toplamak için Çukurova’ya inerler. Köyün muhtarı Sefer, Memidik’i Ömer'e dövdürür. Memidik’in, köy meydanında Ömer’den yediği dayak gururuna dokunur. İnsan içine çıkamayan Memidik, Zeliha ile evlenmek istemektedir. Bu olaydan sonra Memidik, Sefer’i öldürmeye karar verir. Köy içinde başı dik gezebilmek için çare olarak muhtar Sefer’i öldürmeyi görmektedir. 

Muhtar Sefer, çok uyanık ve çıkarcı biridir. Köylüleri birbirine düşürmede çok mahirdir. Memidik’i döven Ömer de onun adamıdır. İntikam ve kin Memidik düş ile gerçek arasına sıkışıp kalmasına neden olur. Bazı olayları gerçekten yapmış gibi inanmaktadır. Memidik, Muhtar Sefer'i Şevket Bey’e benzetmektedir.

Memidik, Şevket Bey’i yanlışlıkla öldürür. Memidik’in ifadesine göre Şevket Bey evli, üç çocuk sahibi, uyurgezer bir adamdır. Kimseye kötülüğü dokunmayan iyi bir adamdır. Gerçekte öyle birinin var olup olmadığı kestirilemez. Şevket Bey, hayali bir şahıs gibidir. Memidik, Şevket Bey’in cesedini saklamak ister. İlk önce cesedi su içinde bulunan bir ağaca bağlar. Köylüler görür diye oradan da alıp kuyuya atar. Kuyudan çıkarıp bu sefer yakmaya karar verir. Karar değiştiren Memidik, cesedi gömer.

Köyde Döndülü Gelin adında bir kadın vardır. Köyde istediği ile beraber olan Döndülü Gelin cilveli ve işveli bir kadındır. Köyde Döndülü Gelin diye bir türküyü kocasının yanında söylerler. Kocası olan Deli Bekir sesini çıkarmaz karısına karışmamaktadır. Döndülü Gelin, Memidik’e bir teklifte bulunur. Memidik, Zeliha’yı hayal ederek Döndülü Gelin’in teklifine karşılık verir. Adil Efendi, köyde bakkalı gibidir. Köylüler ondan aldıkları malları pamuktan sonra ödemektedirler. 

Uzunca Ali, Çukurova’ya pamuk toplamaya gitmede kararsızdır. Çünkü daha öceki gidişlerinde annesi Meryemce ile perişan olmuşlar ve eli boş gelmişlerdir. Meryemce aksi, inatçı, beddualar savuran ihtiyar bir kadındır, oğlu Uzunca Ali’nin yaptığı hiçbir işten memnun olmaz. Uzunca Ali, annesi Meryemce’yi köyde bırakıp karısı Elif ve oğlu Hasan ile Çukurova’ya pamuk toplamaya yola koyulur. 

Koca Hasan, pamuk hırsızlığı yaparken Süllü adındaki bir genç tarafından yakalanır. Boynuna ip geçirip yüzüne tükürürler. Uzunca Ali sıcağa ve yola dayanamayacağını düşündüğü annesi Meryemce’yi köyde bırakıp kendi tarlasında çalışmaya giderken Muhtar Sefer de Uzunca Ali’yi sevmediğinden bir dedikodu yayar. Annesi Meryemce’yi Uzunca Ali’nin öldürdüğüne dair yalan bir dedikodu sonucunda Meryemce’yi gerçekten öldürmesi için yeğeni Ömer’i gönderir. Bunun karşılığında Ömer’e evlendirme gibi vaatlerde bulunur. Köylüler Uzunca Ali’yi döverler. Aslında Uzunca Ali, pamuk toplamaya gittiği için Meryemce evde yalnızdır. 

Taşbaşoğlu, köyün iradesini temsil eden bir karakterdir. Her zaman köylünün çıkarları için uğraşsa da korkak köylüler bunu görmez. Taşbaşoğlu, Vurgun Ahmet sayesinde yüceltilir ve evliya olarak görülür. Köyde Kel Aşık adında bir ozan vardır. Bu ozan Taşbaşoğlu’yla alay eder. Gömleksizoğlu adında alıngan, gösteriş meraklısı adam da kendi soyunu sürekli yüceltir. Taşbaşoğlu, dedikodular başını alıp gidince kendisi de bir evliya olduğuna inanır. Köyde alay konusu olan Taşbaşoğlu suda boğulur. Muhtar Sefer de bu duruma içten içten sevinir. 

Ölüm için insanlar hep sebep aramaktadır. Taşbaşoğlu, gururu için ölürken Memidik de gururu için Muhtar Sefer’i öldürür. Ardından tutuklanıp cezaevine götürülür. Görüş gününe Zeliha ile Hasan gider. Çukurova’da işi biten köylüler on dört tarlada pamuk toplayarak iyi hasılat yaparla ve sonunda köyün yolunu tutarlar. Uzunca Ali, annesinin ölmüş olmasından korkmaktadır. Korktuğu başına gelir ve annesi öldürülmüştür. Meryemce’nin şişmiş cesedi evde kokmuş şekilde durmaktadır.

31 Mart 2024 Pazar

Karantina (Beyza Alkoç) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Karantina

Kitabın Yazarı: Beyza Alkoç

Kitap Hakkında Bilgi:

Karantina

Genç yazar Beyza Alkoç tarafından kaleme alınan “Karantina” isimli bu roman, gençler arasında şu sıralar oldukça revaçta. Yazarın genç yaşına rağmen gösterdiği bu performans büyük takdir toplarken, gençleri sürükleyici bir maceraya davet ediyor. Gördüğü büyük ilgi karşısında romanını bir seriye dönüştüren genç yazar, serinin bu ilk kitabı “Karantina” ile gizem dolu bir dünyanın kapılarını aralıyor. Dostluk, arkadaşlık, romantizm, sır ve gerilim… Hepsi bu kitapta sizleri karşılıyor.

Mahşerin Dört Atlısı ile Maceraya Hazır mısınız?

Zeynep, yeni başladığı okulunda korkunç olaylar ile karşı karşıya gelir ve bir anda kendini karantinada bulur. Okulun bu ilk gününde salgın bir hastalığın ortaya çıktığı söylentisi yayılmıştır ve öğrenciler bu sebeple okul içerisinde karantinaya alınmıştır. Bu esnada Zeynep, okulun karanlık koridorlarından birinde yerde bir kız cesedi ile karşılaşır. Ne yapacağını bilemeyen kahramanımız, dehşete kapılmıştır.

Tam da o esnada Zeynep, aslında yalnız olmadığını fark eder. Cesedi gören ve bilen bir başkası daha vardır. Ancak Zeynep, o kişinin cesedin katili olduğunu düşündüğü için bir türlü arkasına dönüp bakmaya cesaret edemez. Derken, Onur konuşmaya başlar ve kendini tanıtır. Onur, okul müdürünün oğludur ve cinayeti kimin işlediğini bilmemektedir. Tek bildiği, suçun babasının üzerine atılacağıdır. Bu nedenle o ve iki çocukluk arkadaşı Mert ile Burak, cesedi ortadan kaldırmaya gelmişlerdir. Zeynep’in de kendilerine yardım etmesini beklemektedirler.

Bu andan itibaren bu dört kişi birbirlerine sıkı sıkı bağlanacak ve mükemmel bir dostluk örneği sergileyecektir. Peki, cinayeti işleyen katil aslında kimdir?

Bunları Biliyor muydunuz?

Yazar Beyza Alkoç, aslında bir Wattpad yazarıdır. İlk romanı olan “Karantina”yı bu platform üzerinde yazmaya başlamış, gördüğü yüksek ilgi karşısında ise yayınlama kararı almıştır. Böylece kitap, 2018 yılında basılarak okuyucular ile buluşmuştur.

En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!

Gençlik romanlarının en sevilen eserlerini ve kitleleri peşinden sürükleyen serileri keşfetmeye hazır mısınız? Birbirinden farklı konuları ve sürükleyici anlatımlarıyla bu kitaplara sahip olmak için beklemeyin. Avantajlı fiyatlardan yararlanmak için hemen alışverişe başlayın!

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, dört arkadaşın bir okulda meydana gelen karantina sırasında bulunan cesetin sırrını araştıran dört arkadaşın arasındaki dostluğu gizem dolu bir hikayeyle anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Zeynep Akay, yeni başladığı okulda belaları üstüne çeken bir kişilikdir. Zeynep kendini bir bela mıknatısı olarak görmektedir. Okula başladığı daha ilk günde başına büyük bir bela gelir. Yeni başladığı okulda salgın olduğu düşünülür ve okul karantina altına alınır. 

Karantina sırasında Zeynep okulun karanlık bir koridorundan geçerken yerde sarışın bir kızın cesediyle karşılaşır. Zeynep şok olmuştur ve bir an önce koridordan uzaklaşmak ister. Ama bir şey onu durduran bir his vardır içinde. Zeynep arkasında birinin olduğunu hisseder. Zeynep, arkasındaki kişinin katil olmasından korkar. 

Arkasındaki kişi Onur Zorlu katilin kendisi olmadığını söyler. Onur okudukları okulun müdürünün babası olduğunu söyler. Onur cesedin bulunmasını istemez, suçun babasına atılacağını düşünmektdir. Onur, Zeynep'e bu cesedi birlikte saklamalarını söyler. 

Onur cesedi saklayarak babasının adı lekelenmesini önlemek istemektedir. Zeynep ve Onur bu cesetten kimseye bahsetmeyecektir. Bu sırada Onur’un iki çocukluk arkadaşı Mert ve Burak da cesedi görür. Böylece bir gizemi ortadan kaldırmak için kaderin bir araya getirdiği dört genç birlikte bu ceset sorununu çözmeye çalışırlar.

28 Mart 2024 Perşembe

Yalnızız (Peyami Safa) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Yalnızız

Kitabın Yazarı: Peyami Safa

Kitap Hakkında Bilgi:

Peyami Safa'nın son romanı Yalnızız, engin ruh tahlilleri ve kendi türünde açtığı çığırla onu yalnızca Türk edebiyatının değil, Dünya edebiyatının zirvelerine taşımış şaheseridir. Peyami Safa'nın diğer bütün romanlarında olduğu gibi Yalnızız romanında da doğu-batı, madde-mânâ, ruh-beden, idealizm-materyalizm gibi ikilemler üzerinde durularak, aynı evde yaşadıkları hâlde birbirlerinden oldukça farklı mizaç, düşünce ve insan ilişkilerine sahip aile fertleri üzerinden ruhunu arayan bir toplum resmedilir. Bireysel ve toplumsal kimliklerimiz arasında, bilhassa Batılılaşma hareketlerinden sonra ortaya çıkan uyumsuzluğun yarattığı sıkıntılar, kalabalıklar içinde milyonlarca "yalnız"ın peyda olmasına sebep olmuştur. Yalnızız; sıra dışı kurgusu ve bir üst kurmaca metin olarak romanda kendine yer bulan ütopya ülkesi Simeranya ile yarım asırdır Türk edebiyatının en çok okunan ve sevilen romanlarının başında geliyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, insanoğlunun zaman zaman kendini yalnız bulmasından dolayı duyduğu acıyı derinliklerine inerek işleyen ve madde, mana, ruh gibi kavramlara değinen bir romandır. 

Kitabın Özeti:

Selmin ve Aydın, Besim ile Mefaret’in çocuklarıdır. Samim ile birlikte yaşamaktadır. Samim, orta yaşlı ve okumuş, kültürlü biridir. Samim, Simerayna adlı kitabını yazmaktadır. Kitapta gelecekte olmasını istediği, tasarladığı şeyler bulunmaktadır.

Samim'in çevresi yalanlarla doludur. Samim doğruyu bulmaya çabalarken bu durum onu şüpheci ve araştırmacı yapar. 

Samim’in Meral adında bir sevgilisi vardır. Meral, kararsız biridir. Maddiyata çok düşkündür ve bağımlılıkları olan birisidir. Meral bir yönüyle Samim’e ve onun değerlerine sahip çıkar. Meral'in diğer yönü özenti ve eğlenceye koşar. Meral özenti ve eğlenceye yönünü bir türlü kontrol altında tutamaz. Meral, Samim’e yalanlar söyler ve onun sevgisini ve saygısını kaybeder. 

Meral'in bu durumu onu çıkmaza sürükler. Meral herkesi kandırsa bile kendisini kandıramamaktadır. İç huzursuzluğu onu yalnızlığa iter ve hayattan yaşama isteği azalır. Sonuçta amacı intihar etmek olmasa da kazara hayatını kaybeder.