İsmail Kara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsmail Kara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2019 Pazar

Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle / Sıbyan Mektepleri Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Bir Eğitim Tasavvuru Olarak Mahalle / Sıbyan Mektepleri

Kitabın Yazarları : İsmail Kara ve Ali Birinci

Kitabın Özeti :

İsmail Kara ve Ali Birinci’nin yazdığı iki bölümden oluşan hatıra, yorum ve görsellerle zenginleştirilmiş zengin içerikli bir eser. Kitabın ilk bölümünde kimi büyük yazarların mekteplerle ilgili anlattıkları hatıralara yer verilmiş. Bu hatıraları okurken, mekteplerde ki ortamı ve uygulamaları anlamanın ötesinde, mahalle mektepleri gözünüzde canlanıyor. İkinci bölüme ise Mahalle mekteplerine dair deneme ve tetkik yazıları denmiş.

Mekteplerin işleyişi hakkında şunları öğreniyoruz hatıralardan: Mekteplerde dersi veren bir ya da iki hoca olur. Hocaya yardımcı olan bir de kalfa olur. Kimi mekteplerde bevvab denilen yardımcı (hizmetli gibi) da bulunur. İki katlı medrese binalarında verilir bu eğitimler. Ve daha çok dini eğitim verilir. Çocuklara Elifba ve cüz okutulur. Dini eğitimin yanında kimi mekteplerde Arapça ve Farsça dersleri de verilir çocuklara. Bu eğitimler ne derece başarılıdır? Üç yılda hiçbir şey öğretemeyen muallimler olduğu gibi üç dört ayda okuma öğretenler de vardır.

Bu derlenmiş hatıralar arasında Halide Edip, Yahya Kemal, Hasan Ali Yücel, Ömer Seyfettin gibi pek çok ismin hatıraları var. Bu hatıralarda en çok yer tutan konu Osmanlı’da çocukların 4 yıl 4 ay 4 günlükken okula başlama töreninin yapıldığı amin alayları.

Osmanlı’da kimi çocuklar okula başlarken yapılırmış bu uygulama. Çocuklar hocanın ve kalfanın önderliğinde sokaklarda yürüyüşe çıkar, ilahiciler ilahi okurmuş. Alay öğrencinin evine geldiğinde çocuk alaya katılırmış. Amin alayları denmesinin nedeni ise çocukların yapılan dualara “amin” diyerek eşlik etmesi. Ailenin maddi gücüne göre yapılıyor ya da daha sade oluyordu.

Anılarda falaka başta olmak üzere meşhur mektep cezalarına da sık sık yer verilmiş. Bu anılardan medreselerde ciddi şiddet olayları yaşandığını anlıyoruz. Dönemin anlayışı gereği olsa gerek aileler çocuklarını hocalara, “Eti senin kemiği benim.” mukaddimesiyle teslim ediyorlarmış. Bir anıda, hocanın burna kalem sokup kanatması, kulak yırtması, diğer öğrencilerin suçlu öğrencinin yüzüne tükürmesi gibi dehşet verici örnekler var. Tabii bu örneklerin münferit olduğunu söylemek lazım. Dayağın zararlı olduğunu düşünen ve çocuklara şefkatle yaklaşan büyük bir kısım var.

Mektebe yeni başlayan çocukların mektebe alışana kadar birkaç gün eve gidip yemek yedikten sonra geri geldiği misafirlik uygulaması, cüzü bitiren çocukların fesinin alınması ve ailesinden bahşiş alındıktan sonra geri verilmesi gibi adetleri öğrendiğimiz hoş anılar da var.

O günden bugüne değişmeyen bazı şeyler de var eğitimle ilgili. Çocukların tatil sevinci değişmemiş mesela. O zamanda da tatili iple çekiyorlarmış. Çıkışta büyük kavgalar da oluyormuş. Kimi öğretmenlere saygı duyulurken kimileri pek ciddiye alınmıyormuş. Öğrenciler birbirlerinin kafalarını yarıyor, zaman zaman öğretmenlere de saldırıyorlarmış. Mekteplerdeki bir diğer ayrıntı ise kimi çocukların bir başka çocuğun öğrenmesinden sorumlu olması. Diğeri öğrenemezse ya da yanlış yaparsa ikisi de ceza alıyor.

Eski mektep ile yeni mektep arasında da bir çatışma var. Halkın bir kısmının gözünde yeni mekteplerde çocuklar ilahi yerine şarkı öğreniyor, yağmur nasıl yağar, rüzgar nasıl eser gibi Allah’ın işi olan şeyleri soruşturmaya kalkıyorlardı. Eski mekteplerle ilgili söylenmesi gereken en önemli şeylerden birisi de neredeyse hiç materyal kullanılmadığı. Çünkü bir anıda azınlık okullarından getirilen materyallerin öğrenmeyi kolaylaştırmasından hayretle bahsediliyor. Hayal feneri dedikleri (sanıyorum bir çeşit yansıtıcı) Avrupa’dan gelme aletten bitki, şehir ve hayvanları gören Mustafa, mektepte 6 ayda öğrenemediğini bir defada öğrendiğini söylüyor. Mekteplerin verimsizliği söz konusu ve özellikle Hasan Ali Yücel bu konuda ciddi eleştiriler getiriyor anılarında.

Muhtar Nasuhoğlu mahalle mektepleri derslerini (aldığı dersleri) şöyle sıralıyor : İmla, kıraat, Kur’an, ilm-i eşya, kitabet, edebiyat, tarih, coğrafya, cebr’e kadar hesap, hendese, usul-i defteri, Arabi, Farisi, Fransızca, Türkçe -sarf, nahiv, tercüme ve mantık ilimleri. Başka bir karnede de Resim, el işleri, ev idaresi, musiki ve terbiye-i bedeniye derslerinin adı geçiyor.

Kitabın sonunda eski mahalle mektepleri ile yeni mektepler çok öz olarak karşılaştırılıyor.

Eskiden mekteplerden en uslu öğrenciler bile kaçmaya çalışır, okulu bırakmak isterlerdi. Bugün ise okullar çocuklar için bir doğal yaşam alanı olmuştur ve çoğu zaman çocuklar okulu sokağa ve eve tercih ederler.