Reşat Nuri Güntekin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2020 Pazar

thumbnail

12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Cumhuriyet Dönemi Sanatçıları 1, Atilla İlhan, Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl Kısakürek

CUMHURİYET DÖNEMİ SANATÇILARI

1- FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL (1898 - 1973)

* Cumhuriyet dönemi şairlerimizdendir.
* Şiir yaşamına aruzla şiir yazarak başlayan Çamlıbel, daha sonra Beş Hececiler şiir grubunda yer aldı.
* “Sanat” adlı şiiri memleketçi şiirin ilk örneği sayılır.
* Eserlerinde Anadolu, Anadolu’nun halkı, yoksulluğu, kültürü gözlemci bir tavır içinde anlatılmıştır.
* Ünlü “Han Duvarları” şiiri Çamlıbel’in Anadolu’ya yönelişini anlatır. Şair bu yapıtta Anadolu’nun folklorik dokusunu incelemiş ve yansıtmıştır.
* “Dinle Neyden” adlı yapıtında Beş Hececilerin eğilimlerini anlatır.

Yapıtları:
Şiir:
* Han Duvarları
* Dinle Neyden
* Gönülden Gönüle
* Çoban Çeşmesi
* Bir Ömür Böyle Geçti
* Akıncı Türküleri
Oyun:
* Canavar
* Akın
* Yayla Kartalı
Roman:
* Yıldız Yağmuru

2- AHMET KUTSİ TECER (1901 - 1967)

“Orda bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür
Gitmesek de görmesek de
O köy bizim köyümüzdür.”

* Kendisi felsefecidir  ama edebiyat öğretmenliği yapmıştır.
* Halk kültürünün öğelerini, türkü, masal... derledi. Âşık Veysel’i Türkiye’ye tanıttı.
* Halk kültürüne geniş yer vermiştir. “Köşe Başı” Adlı yapıtını ortaoyunu tekniklerinden faydalanarak yazmıştır. “Koçyiğit Köroğlu” yapıtı bir tür folklor araştırması niteliği taşır.
* Hece ölçüsüyle şiir yazma geleneğinin içinde yeni biçimler arayan bir şairdir. 5 Hececiler gurubuna katılmadan aynı dönemde hece ile şiirler yazmıştır.
* Şiirinde halk yazını öğeleriyle batı tekniklerini birleştirme çabası görülür.
* Duygusal yönü ağır basan memleket şiirlerini içtenlikle ve ince bir söyleyiş güzelliği ile yazmıştır.
* Dergâh, Varlık, Oluş dergilerinde yazılar yazmıştır.

Yapıtları:
Şiir:
* Şiirler
Oyunları:
* Köşe Başı,
* Bir Pazar Günü,
* Satılık Ev
* Koçyiğit Köroğlu (Manzum Piyes)

3- NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905 - 1983)

* Gençlik yıllarında yazdığı şiirlerde ülke şiirinin konu arayışı gözümüze çarpar.
* Daha sonra bunalım çizgisine yükseldiği anlaşılan bireysel sıkıntı ve patlamalarını anlatır. Bireysel ruh hallerinin, kendisi içinde dışa açılmaları olarak nitelendirilebilecek şiirler yazmıştır. Bu dönemde işlediği en belirgin tema ölüm temasıdır.
* Şiirinin ilerleyen dönemlerinde gizemcilik (mitsizim) ön plana çıkar.
* Din ve tasavvuf konuları ile de ilgilenmiş, olgunluk döneminde verdiği eserlerinde bu kimliğini ortaya koymuştur.
* Tarih, medeniyet, batılılaşma, politika yazın konularını oluşturmaktadır.
* Şiirlerinde yalnızlık, sevgi, ayrılık, özlemdin, Allah sevgisi gibi temalar ağır basar.
* Şiirlerinde temiz ve berrak bir Türkçe kullanmıştır.

Yapıtları:
Şiirler:
* Kaldırımlar,
* Sonsuzluk Kervanı
* Ben ve Öteki
* Örümcek Ağı
* Çile.
Oyunları:
* Tohum ve Toprak
* Bir Adam Yaratmak
* Para
İnceleme:
* Namık Kemal
* Ulu Hakan İkinci Abdülhamit Han
Bütün Eserleri:
* Büyük Doğu

4- MEMDUH ŞEVKET ESENDAL (1883 - 1952)

* Öykücülüğü ile edebiyatımızda yer etmiştir.
* Öykü türünün, durum öyküsü (olaysız öykü) türünde eserler vermiştir. Bu öykü türünü geliştiren de Esendal’dır. (Olay öyküsüne Çehov Tarzı Öyküler denir.)
* Öykülerinde insanlar günlük yaşamlarının olağan ilişkileri içinde çıkar karşımıza.
* Hangi sınıftan olursalar olsunlar bireylerin belirgin özellikleri, çarpıcı yanları öykünün havasına hâkimdir.
* Silik, sıradan insanları konu edinir. Kişileri tarafsız bir gözlemci olarak ele alır.
* Kahramanlarını kısa cümlelerle tanıtır. Betimlemeleri pek kullanmaz.
* Konuları: Acıma, sevgi, yozlaşma, yönetici ve aydınların halk sorunlarına bakışı, aile, evlilik gibi konuları işlemiştir.
* Dili: Ayrıntılardan temizlenmiş, arı bir dil. Zaman zaman okurla sohbet edermiş gibi araya girer.

Yapıtları:
Roman:
* Ayaşlı ve Kiracıları
Öyküleri:
* Otlakçı
* Mendil Altında
* Ev Ona Yakıştı

5- REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889 - 1956)

* Babası doktor olduğundan Anadolu’nun çeşitli kasabalarında büyümüştür. Bu nedenle Anadolu’yu yapıtlarında başarıyla anlatmıştır. Bir dekor olarak kullanmıştır.
* Kahramanlarını çevresiyle birlikte başarılı bir gözlemle verir. Kahramanlarını içinde bulundukları çevreyle olgunlaştırır. Kahramanlarından birçoğu gerçek kişilerdir. Tanıdığı, gözlemlediği kişilerdir anlattıkları. Memurların yaşamları ve
yaşadıkları da işlediği diğer kahramanlardır. Bu kahramanları realist bir şekilde
anlatmıştır.
* Yapıtlarının bir bölümünde Cumhuriyet rejiminin getirdiği idealleri işlemiştir.
* Onun yapıtlarında Anadolu halkı, halkın değer yargıları, cahilliği, eğitim anlayışı ile olması gereken Cumhuriyet rejiminin laik, çağdaş eğitim anlayışı bakışıyla eleştirel ve eğitimci bir bakış açısıyla işlenmiştir.
* Nesil çatışmaları, doğu - batı ikileminde kimlik bunalımı arayan İstanbul halkı işlediği diğer konulardandır.
* Dili akıcıdır. İnsanları doğal halleriyle konuşma dilini kullanarak vermiştir.

* Roman kurgusu sağlamdır.

Yapıtları:
Öyküleri:
* Tanrı Misafiri
* Sönmüş Yıldızlar
Romanları:
* Çalıkuşu
* Damga
* Dudaktan Kalbe
* Akşam Güneşi
* Yeşil Gece
* Yaprak Dökümü
* Miskinler Tekkesi
* Kan Davası
* Kızılcık Dalları
* Değirmen
Anı:
* Anadolu Notları
Oyun:
* Hülleci

6- ZEKİ ÖMER DEFNE (1903 - 1992)

* Kendine özgü şiir anlayışı ile halk şiiri arasında bir köprü kurar.
* Halk şiiri ve halk söyleyişinden etkilenir.
* Günlük olaylardan uzak bir dünyanın güzelliklerini anlatır.
* Bazı illerimize güzellemeler yazmıştır.
* Halk şiirinde yer alan motifleri kullanmıştır.

Yapıtları:
* Denizden Çalınmış Ülke (1971)
* Sessiz Nehir (1985)
* Kardelenler (1988)

7- AHMET MUHİP DIRANAS (1909 - 1980)

* Sembolizm etkisinde kalmıştır.
* Şiirlerinde biçim ve uyum önemli iki ilkedir. Bu nedenle ölçüye ve uyağa
önem vermiştir.
* Oyunlarında düşle gerçeği, bugünle geçmişi birlikte almıştır.
* Toplumsal konulardan, günün sorunlarından çok, duyguların sonsuzluğuna yönelmiştir.
* Fahriye Abla ve Seranad en ünlü şiirleridir.

Yapıtları:
Şiir:
* Şiirler
Yazılar:
* O Böyle İstemezdi.
Oyunları:
* Gölgeler
* Çıkmaz Oyun

8- ORHAN VELİ KANIK (1914 - 1950)

* Arkadaşları Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte Garip Akımını başlatır.
* Ona göre “Her şey şiirin konusu olabilir.”
* Gündelik yaşamı. Doğal bir anlatımla, esprili bir dille anlatmıştır.

Yapıtları:
Şiirleri:
* Garip
* Vazgeçemediğim
* Yenisi
* Karşı
* Bütün Şiirleri
Düz Yazıları - Çevirileri:
* La Fontaine’nin masallarını nazım türünde çevirdi.
* Nasreddin Hoca fıkralarından bazılarını nazma çevirmiştir.
* Bütün Yazıları 1,2
* Çeviri şiirler

9- BEHÇET NECATİGİL (1916 - 1979)

* Şiirini açık ve anlaşılır yazmaya özen göstermiştir.
* Kendisine özgü bir şiir dili kullanmıştır.
* Zengin bir sözcük hazinesi vardır.
* Divan edebiyatının ve halk edebiyatının yöntemlerini çok iyi tanıdığı için bu edebiyatlardan da yararlanmıştır.
* Yapıtlarında büyük kent insanının kaygılarını, sevgi, aşk, yalnızlık gibi lirik konuları işlemiştir. Toplum ve toplumun yaşadığı sorunlar onun şiirinde ifade bulmuştur. Ayrıca sıradan bir insanın duygularını, yaşamını şiirinde anlatmıştır.
* Batı dillerinden dilimize birçok yapıt çevirmiştir.

Yapıtları:
Şiirleri:
* Kapalı Çarşı
* Evler
* Eski Toprak
* Arada
* Kareler
* Aklar
* İki Başına Yürümek
Tiyatro:
* Yıldızlara Bakmak
* Gece Aşevi
* Üç Turnalar
İnceleme:
* Küçük Mitoloji Sözlüğü
* Edebiyatımızda Eserler sözlüğü
* Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü

10- ATTİLÂ İLHAN (1925 - 2005)

* Mavi Dergisinde yazdığı şiirlerle II. Yeni şiirinin toplumla ilgilenmeyen bazı şairlerinin bu yanına karşı çıktı.
* Şiirin gösterişli imgelerden oluşamayacağını belirtti.
* II. Yeni şiirini toplumcu gerçekçi olmamakla suçladı. Anlaşılmaz imgelerle şiir yazmalarını eleştirdi.
* İlhan’ın şiirleri liriktir.
* Şiirlerinde derin bir hayal örgüsü vardır.
* Şiirlerinde toplumsal olaylar destansı bir nitelikte işlenir.
* Kişisel ve toplumsal ana duyguları imge zenginliği içinde ve değişik müzikler yaratarak verir.
* Şiirlerinde barış, özgürlük, adalet, halkçılık, insan sevgisi, gelecek umudu gibi toplumsak konuları işlediği gibi; bunalım, yalnızlık, aşk, umutsuzluk, ölüm... gibi bireysel konuları da işlemiştir.
* İlk şiirlerinde Divan edebiyatının ve halk edebiyatının ses ve biçim özelliklerinden yararlandığı görülür.

Yapıtları:
Şiirleri:
* Duvar
* Sisler Bulvarı
* Yağmur Kaçağı
* Ben Sana Mecburum
* Belâ Çiçeği
* Yasak Sevişmek
* Böyle Bir Sevmek
* Elde Var Hüzün
* Korkunun Krallığı
Romanları:
* Sokaktaki Adam
* Kurtlar Sofrası
* Bıçağın Ucu
* Sırtlan Payı
* Yaraya Tuz Basmak
* Fena Halde Leman
* Dersaadette Sabah Ezanları
* Karanlıkta Biz
Gezi:
* Abbas Yolcu
* Batı’nın Deli Gömleği
Deneme ve Anı:
* Hangi Batı
* Hangi Atatürk
* İkinci Yeni Savaşı
* Sağım Solum Sobe
* Hangi Edebiyat
* Hangi Küreselleşme
* Aydınlar Savaşı
* Hangi Laiklik
* Ulusal Kültür Savaşı
Senaryoları:
* Kartallar Yüksek Uçar
* Yarın Artık Bugündür
* Yıldızlar Gece Büyür

1 Mart 2020 Pazar

thumbnail

Yeşil Gece (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri


Kitabın Adı : Yeşil Gece

Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin

Kitap Hakkında Bilgi :

Toplumsal yönü ağır basan bu romanda, medresede yetişen, ancak sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesi'ndeki bir kasabada, gerici ve çıkarcı birtakım güçlerle savaşan idealist bir gencin serüveni ele alınıyor. Atatürk Devrimi'nin o coşkulu havası içinde, çok güçlü sezgi ve gözlemlerle kaleme alınmış bu kitapta, toplumumuzun o günkü bütün büyük sorunları yürekli biçimde tartışılıyor. Romanın en önemil kahramanı Şahin Hoca'nın kişiliğini oluşturan nitelikler, mücadelesi ve uğradığı yenilgilerin öyküsü sayılabilir.

Kitabın Özeti :

Şahin Efendinin babası öldükten sonra, köyde çobanlık yaparak annesine bakmak zorunda kalmıştır. Bunun yanısıra medresede öğrenimi sürdürmektedir. Medresede gördüğü eğitiminde etkisiyle, onu hasta edecek kadar bir olay onun canını sıkmaktadır ki bu da ruhun ölümsüzlüğüne inanamamasıdır. Köydeki bazı hocalara danışır ve aldığı cevaplar hastalığını iyi edecek tarzda cevaplar değildir. Sonunda medreseyi bitirdikten sonra öğretmen okuluna girer. Mektep öğretmeni olarak mezun olur. Medreseden öğretmen okuluna geçmesinin nedeni şüphesiz ki orada verilen eğitim ve öğretim geri olmasından kaynaklanmaktadır. Okulu bitirdikten hemen sonra ilk tayin yeri belli olur. Ege Bölgesi’nde Sarıova adında bir kasabadır. Bu kasabanın namını arkadaşlarından duyduğu kadarıyla bilmektedir. Çok geri kalmış, halkın sefalet içinde yaşadığı bir yer olduğunu billmektedir. Sonuda bavulunu hazırlayarak Sarıova’ya gider. Köye vardığında burasını tam tahmin ettiği gibi bulur. Evler, binalar kısacası herşey harap bir haldedir.

Köye geldiği ilk akşam onu köy halkı yemeğe davet ederler. Yemekte, köyde sözü geçen bazı hocalarla, muallimlerle tanışır. Onun bu köydeki görevi tebliğ edilir. Köyün ünlü mekteplerinden Emir Dede mektebinin başmuallimliğini yapacaktır. Onun bu göreve atanmasını çekemeyen bazı hocalar bundan hoşnut olmazlar. Şahin Efendi hocaların bu tavırlarından geleceği kestirebilmektedir.

Şahin Efendiye göre yapılacak ilk iş Emir Dede Mektebinin eski binasının yıkılıp yenisinin yapılmasıdır. Ama köy halkı özellikle Eyüp Hoca önderliğinde bir grup bu işi olumsuz karşılarlar. Şahin Efendiye karşı halkı kışkırtırlar. Bu yıkım işine bir süre ara vermesi gerektiğini düşünür. Şimdiye kadar hiç arkadaşlık kurmamış olan Şahin Efendi kendisiyle hem fikir olan Rasim ve Deli Necip ile arkadaşlık kurar.

Birgün Şahin Efendiyi çocuğu hafız çıkacak bir adamın yemeğine davet ederler. Şahin Efendi hafız çoçukla tanışır. Şahin Efendi çocuğu çok hasta görür ve hemen hastaneye götürülmesini söyler. Çoçuğun babası ve oradaki hocalar çocuğun hiçbirşeyi olmadığını iddia ederler. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra çocuk birden yere düşer. Herkes çocuğun başına toplanır ve çocuğun birkaç gün istirahat ettikten sonra hiçbirşeyi kalmayacağını söylerler. Aradam üç gün geçmeden çocuk ölür. Çocuğun annesi çok küçük yaşta mektepten alınarak hafız yapılmak istendiği için çocuğum öldü der. Şahin Efendinin yanına giderek durumu anlatır. Şahin Efendi de çocuğun annesiyle aynı fikirdedir.

Bu ölen çocuğun babası kısa bir süre sonra küçük çocuğunu da Emir Dede mektebinden alarak hafız yapmak istediğini söyler. Şahin Efendi bu olayı uygun görmez. Aynı durumun bu küçük çocuğun başına geleceğini söyler. Adamın çucuğunu hafız yapmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü maddi durumları da çok kötüdür. Şahin Efendi bu durumu değerlendirip çocuğun hafız olmasının sakıncalı olduğunu ısrar ederek onu kararından caydırmaya çalışır. Adam sonunda yola gelir. Çocuğu mektepten almaz.

Kasabanın dilinde Şahin Efendi hakkında bazı söylentiler çıkar. Eyüp Hoca ve yandaşları Maarif müdürüne Şahin Efendiyi şikayet ederler. Şikayet şundan ibarettir: Çocuğunu hafız yapmak isteyen bir adamın çocuğunun mektepten ayrılmasına izin verilmediğidir. Maarif müdürü bu duruma çok sinirlenir ama Şahin Efendiyi sevdiğinden ve görevini tam yaptığından dolayı olayın kapanmasını ister. Bütün kasaba bu olayla çalkalanır. Adam bu çıkan söylentilere dayanamayarak çocuğunu mektepten alır. Fakat hafız da yapmaz. Çünkü çocuğun annesi bu çocuğunu da kaybetmekten korktuğu için, çocuğun hafız olmasına gönlü razı olmaz. Şahin Efendi ile aynı fikirde olduğundan hemen onun yanına giderek durumu anlatır.

Şahin Efendiden yardım ister. Şahin Efendi bir plan yapar. Plan aynen şöyledir: Bu çocuk çok zayıf olduğundan hafız olması için daha yeterli yaşta olmadığını gösteren bir rapor almak. Kasabadaki bütün doktorları dolaşırlar ama hepsi de çocuğun hafız olmasında bir sakınca olmadığını söyler. Artık bu çocuk olayı kasabanın dilinden düşmüştür. Bir gece sabaha karşı tüm kasaba halkı yangın nedeniyle ayağa kalkar. Yanan yerin Kelami Baba Türbesi olduğunu görürler. Bu türbe onlar için o kadar kutsaldır ki bütün dertlere deva, işsizlere iş bulan ve hastaları iyileştiren bir yer olarak bilirler. Bu yüzden burayı yakanlara kafir diye sokaklarda haykırırlar.

Ertesi gün araştırma başlatılır. Yangın akşamı türbe yaınlarında Mehmet Nihat Efendi adında bir öğretmenin görüldüğü ortaya çıkar. Bu öğretmen kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan birisidir. Ailesine bile yakın davranmayan ayyaş bir adamdır. İçkiliyken her zaman Kelami Baba Türbesinin yakılması gerektiğini söylermiş. Elde bundan başka delil yoktur. Kasabalılar onun cezasını çekmesinin gerektiğini söyler. Mahkeme neticesinde hapse atılır. Şahin Efendi bütün bu olanlara karşılık onun suçsuz olduğunu savunan nadir kişilerdendir. Yakın arkadaşları olan Rasim ve Deli Necip ile durumu konuşurlar. Sonunda bir avukat tutmaya karar verirler.

Hiçbir avukat Mehmet Nihat Efendiyi savunmayı kabul etmez. Çünkü hepsinde kasabalıdan tepki görmek düşüncesi vardır. Uzun çabalardan sonra onu savunacak bir avukat bulurlar. Bir hafta sonra kasaba komiseri Kazım Efendi durumu aydınlığa kavuşturur. Suçlunun Kelami Baba’nın oğlunun olduğunu tespit eder. Gerçek araştırılır ve Kelami Baba’nın oğlunun türbedeki değerli eşyeları çalarak daha sonra türbeyi ateşe verdiği anlaşılır. Gerçek anlaşıldıktan sonra Mehmet Nihat Efendi serbest bırakılır. Şahin Efendi kazandığı bu büyük zafer karşısında çok memnun olur. Eyüp Hoca ve yandaşları başarısızlıklarından dolayı az da olsa kasabanın güvenini kaybeder.

Bir mayıs günü kasaba top sesleriyle uyanır. Yunanlılar kasabayı istila etmeye hazırlanmakta olduğu anlaşılır. Zaten böyle bir şey daha önce beklendiği için bazı aileler kasabayı terk etmeye başlamıştır.

Şahin Efendi, Deli Necip ve Rasim burada kalarak sonuna kadar mücadele etmeye karar verirler. İlk önce Rasim, daha sonra mühendis Deli Necip ölür. Bu olay onu çok sarsar. Kendisinin de bu uğurda ölmesi gerektiğini düşünür. Bu sırada Şahin Efendi acele karakola çağırılır. Karakolda kendisine Yunanlılar tarafından gönderilen bir emir tebliğ edilir. Bu emir aynen şöyledir : ”Şahin Efendi sen kasabada sözü geçen bir zatsın. Yunan Devleti’nin Müslümanlar hakkında kötü bir niyeti olmadığına dair ahaliyi inandır.” Şahin Efendi, ilk önce bu durumu yadırgar. Ama biraz düşündükten sonra sonra halk için faydalı olacağı kanısına varır. Böylece işgal ortadan kalkabilirdi. Bu teklifi kabul eder. Kılık değiştirek halkın arasında ve Yunanlılardaki gelişmeleri takip eder. Hakikaten de olaylar düşündüğü gibi gider. Yunan baskısı azalır.

Artık Şahin Efendinin yeşil gecesi ortadan tamamen kalkmış Sarıova kasabası düşmandan arındırılmıştır. Zaten halifelik de kaldırılmıştır. İnkılaplar yapılmaya başlanmıştır. Birgün Şahin Efendi kasabadan ayrılır. Kendine yeni bir hayat kurmak için başka yerlere gider. On yıl kadar başka diyarlarda çalışır. On yıl sonra Sarıova’ya geri döner. Sarıova kasabasını çok değişmiş görür. Kendi eseri gibi saydığı Emir Dede mektebine gider. Başmuallime kendisini takdim eder. Başmuallim onu şöyle tarif eder: ”Sen on yıl evvel Yunanlılara yaltaklık eden başmuallimsin. Senin bu kasabada yerin yok.” der.

Şahin Efendi kasabayı dolaşarak eski tanıdıklarını arar. Bu kişilerden de aynı tepkiyi alır. Artık kasabayı terk etmekten başka bir çaresi yoktur. Üzüleceği yerde sevinmektedir. Çünkü bütün emelleri gerçekleştirilmiştir.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :


Şahin Efendi : Geri kalmış bir kasabanın yenileştirilmesi için çok çaba sarfeden bir öğretmendir. Çoğu zamanda azmi sayesinde başarılı olmuştur. Hakkında birçok söylenti çıkmıştır. Ama hepsini birer birer yenmiştir.

Rasim : Şahin Efendinin fikirlerini savunan nadir kişilerdendir. Deli Necip’le birlikte Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır.

Mühendis Deli Necip : Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır. Şahin Efendiyle yenileştirme çabalarına girmiştir. Ama amaçlarını gerçekleştiremeden şehit olmuştur.

Eyüp Hoca : Çok yaşlı olmasından dolayı kasaba halkı ona saygı duymaktadır. Şahin Efendinin yapmak istediği her yeniliğe karşı çıkmıştır. Sonunda Şahin Efendiye mağlup olmuştur.

Mehmet Nihat Efendi : Hayatta hiçbir kimseyle duygusal bağı kalmamış olan bu adamın en önemli özelliği görevinde başarılı olmasıdır. Kasaba mektebinde Fransızca öğretmenliği yapmaktadır. Hakkında asılsız söylentiler çıkmıştır. Bu söylentilerin aslı olmadığı anlaşılınca hapisten çıkmıştır.

18 Ocak 2020 Cumartesi

thumbnail

Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Miskinler Tekkesi

Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin

Kitap Hakkında Bilgi :

'Miskinler Tekkesi'; Türkiye'deki dilencilerin dünyasını ve cahil hocaları başarıyla tasvir eder. Güntekin'in en dikkate değer eserlerinden biridir. Padişah II. Mahmut dönemi ileri gelenlerinden olup padişaha yakınlığıyla tanınan Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla'nın torununun hayatı üzerine kurulmuş bir kitaptır. Padişahın ekmek kırıntılarının kat kat işlemeli bohça ve sedef kutularda saklandığı bir ortamda, padişah dilencisi bir dedenin torunu olan ve hem Meşrutiyet hem Cumhuriyet dönemlerinde yaşayan roman kahramanı, bir çeşit soyaçekimle, dilenciliği meslek edinir.

Kitabın ilk baskısı 1946 yılında yapılmıştır.

Kitabın Özeti :

Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla’nın torunu olan Kocabaş genç bir çocuktur. Konaklarda büyümüş ve eğitim almıştır. Fakat dedesinden ve ailesinden aldığı tembellik ve miskinlik onun genlerine ve ruhuna işlemiştir.

Çocuğun, küçük yaşlarda ev halkının kızmasına rağmen dilenci taklidi yapmasıyla başlayan dilencilik özentisi hayatının sonuna kadar devam edecektir. Çocukluğunda oyunlar oynamayı sevmeyen oturduğu yerden kalkmak istemeyen gevşek, uyuşuk bir yapıya sahiptir. “Dedem başta Allah’a, Peygamber’e ve teşrifat sırasıyla ashaba yalvarır… Arkasından padişahlar gelir (…) demek ki, sadaka benim mayamdadır. Kocabaşlar ailesinin hamuru onunla yoğrulmuştur ve şanlı dedelerimdeki Tanrı vergisinin ilerleye ilerleye bende tam kemal mertebesini bulmuş olmasına şaşmamak lazımdır”.

Korkak pısırık bir kişidir. Fakat yaşı on yedi on sekize gelince gençliğin verdiği cesaretle biraz havalanır hale gelmiştir. Kolalı gömlekler ütülü pantolonlar giymekte ama kendini Donkişot gibi görmekten alamamaktadır. Rüyalarında bir gün evlerine bir hırsız girer. Evine giren hırsızı yakalayıp polise verir. Bir defa da ona piyangodan para çıkar. Piyangodan çıkan parayla babaannesinin borçlarını kapatır. Bu olaylar ve böylesine rüyalar onu daha çok cesaretlendirmektedir.
Mahallede bir yangın çıkmıştır. Çıkan yangında evdekileri kurtarmak için gitmek ister ama bacısı onun gitmesine izin vermez. Sonra umursamaz ve sakin bir tavırla kız kardeşi ile birlikte evde oyun oynamaya devam ederler. Bu arada da yangının sönüp sönmediğine arada sırada bakmaktadırlar. Fakat yangın ilerlemiş evlerine kadar gelmiştir. Sabaha karşı evlerinin de yanmasına engel olamazlar.

Evleri yangında kül olunca başka bir mahalleye taşınmak zorunda kalmışlardır. Bu ev eski evleri kadar güzel değildir. Eskisinden kötü ve köhne olan bu evde hayata alışmaya başlarlar. Tek tesellisi ilk görüşte aşık olduğu komşusunun kızı Mesrure olmuştur. Mesrure'yi evin bir köşesinde izlemekte sürekli onu takip etmekte fakat hislerini ona anlatamaya bir türlü cesaret edememektedir. Sadece cesaretini toplayamadığı için değil korktuğu bir şey daha vardır. Çünkü ona göre kafası çok büyüktür. Bu yüzden de Mesrure’nin onun beğenmeyeceği ve ona hayır diyeceği korkusu içindedir.

Ama Mesrure’nin babası ile aile dostu olmaya başarmıştır. Akşamları evlerine gidip babası ile sohbet edebilmek imkânını bulmakta bu sayede de Mesrure’yi sürekli görüp izleyebilmektedir. Mesrure’nin babası şiiri ve edebiyatı seven çok seven biridir. Onunla yaptığı sohbetlerde ara sıra dörtlükler okumaktadır. Bunu fırsat bilerek o da edebiyat ve şiirle ilgilenmeye başlar.

Mesrure’nin babasını etkilemek için kendini şiire adamıştır. Mesrure’nin babası her şiir okumaya başladığında oda sonunu getirmeye devamını okumaya başlamıştır. Mesrure’ye duyduğu ilgi onu edebiyata ve şiire meraklı bir insan haline getirmiştir. Bu durum Mesrure’nin babasının da çok hoşuna gitmektedir. Ortak bir zevke sahip olmaları onları birbirlerine daha çok yaklaştırmaktadır. Bu iletişimler sonunda artık Mesrure’yi istemeye cesaret bulabilecektir.
En sonunda dadılarında aracılığıyla Mesrure’ye teklif götürürler.  Mesrure de teklifi kabul eder. Bu arada meşrutiyet inkılâbı meydana gelmiş ve dayısının yüzünden evleri dağılmıştır. Büyükannesi ve babasıyla başka bir eve taşınmak zorunda kalırlar. Artık Mesrure ve babasından uzak bir yerde yaşamak zorunda kalmışlardır.

Kocabaş’ın komşuları ahlâki çöküntü ve zaaf içindedir. “Muallim’in karısı, boğuluyorum bu evde diyerek kızı ile kocasını terk edip pavyonlarda şarkı söylemeyi hayat edinmiştir. Anası ile oturan kız, on beş yıldan yani babası öldükten beridir evlenme vaadi ile gelen kimi adamlarla nişanlanıp gitmekte, adamların hevesi geçince evine geri dönmektedir. Posta memurunun ailesi fakirlikten ızdıraplıdır ve posta memurunun şedid öfkesi altında ezilmektedir; Mavi konaktaki Paşa ailesi eski makamlarını kullanarak borç taktıkları insanları mağdur ederek yaşamaktadır. Mavi konağın üst katında insanlara küsmüş yaşayan adam büyük muharebede sahip olduğu zenginliği kibar bir hanımefendiye bağışlamış ve iflas etmiştir. Tombul İmam içki yasağı günlerinde gizlice meyhane açıp rakı kaçakçılığı yapmaktadır, hafız oğlu da Beyoğlu’nda büyücek bir çalgılı gazinonun sahibi olmuştur. Köşebaşındaki mavi ışıklı evde fabrikada ustabaşı delikanlı ile karısı yaşamaktadır. Adam gençliğinde sarhoş olup sık sık kavga çıkaran bir delifişek iken karısı olacak kızı görür görmez aşık olup eski hayatına son vermiştir. Lakin karısı okuduğu aşk romanları ile kozasından çıkmış kelebek gibi değişmiştir. Kocasını beğenmemeye başlamıştır. Dilenci Kocabaş’ın tek arkadaşı Talat da devlet memuru olduğu halde geçinememekte ve Kocabaş’a borçlanarak yaşamaktadır. Çocukları evlenince üzerindeki yük hafifler gibi olmuş ama sonra onlar yeniden üstüne çullanmaya başlamıştır. Dairede işe güce bakamaz hale gelmiş, kendi kendine konuşur olmuştur. Kıyafeti süfli, pistir, pantolonunun düğmeleri kopmuş çengelli iğne ile iliklenmiştir. Burnunu gazete parçalarına silmektedir“. Kocabaş bu çöküntü içinde her şeye rağmen temiz ve pırıl pırıl kalmaktadır.

Bir süre sonra babaannesi de vefat eder. Artık evden ayrılması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. Sakallı Talat diye biriyle tanışıp, arkadaşlık kurar. Talat memurdur. Talat’ın sayesinde ve tavsiyesiyle Zeynep Hanım Konağında eğitim almaya başlar. Çevresi yüzünden Sinop’a gitmek zorunda kalmıştır. Sinop’tan gelir gelmez kendine kalacak yer bulmuş orada arzuhal ve köylü mektupları yazmaya başlamıştır.

Askerlik yaşı gelmiş. Ama askerde bütün yoklamalarda kafası büyük olduğu için sorun çıkmaktadır. Bugün git yarın gel diye oyalarlarsa da sonunda askere alınır. Mısır’a gitmek için yolculuk başlar. Yolculukta kargaşa çıkar ve yürüyerek memlekete geri dönmek zorunda kalır. Yürüye yürüye Konya’ya gelir. Sonra kendini biraz toparlayarak İzmir’e hastaneye gitmek zorunda kalır. Hiç parası olmadığı için hastaneden taburcu olamaz. Hastane müdürü ölmüş birinin elbiselerini vererek onu taburcu eder.

İzmir işgal altında olduğu için tütün deposunda yaşamak zorundadır. Artık günleri çok daha kötü geçmektedir. Cami önünde Mevlevi Dervişleri gibi beklemeye başlar. Çocukken duyduğu dilencilik arzusu gerçek olmaya başlamıştır. Böyle bir halde beklerken kadının birinden ilk sadakasını alır. Bu parayla akşam için yiyecek temin eder. Kaldığı yere götürerek getirdiği yiyecekleri onlarla paylaşır. Oradakileri sevindirip mutlu eder. “Mesleğin acemileri ve kabiliyetsizleri dilenciliği yalvarıp yakarmaktan ibaret sanırlar. Sokakta kaçmak ve utanmak suretiyle erkeği peşlerine takan kızlar gibi ben de adeta bu çekingen sükûtumla müşterilerimi peşime takıyordum. Aşk gibi dilencilikte de kaçanı kovalıyorlar. Bizim eskilerin fukara-yı sabirin dedikleri bir dilenci nevî vardı. İsim bile ne kadar sofu ve kalenderdir. Fukara-yı sabirin. Yoksulluğunu saklamaya uğraşıyor gibi görünen ve hiç bir zaman ağızlarından bir şikayet ve rica sözü çıkmayan bu insanları babalarımız çok severdi. Aramızda dolaşan bir nevî yarım evliyalar gibi görünürlerdi. Kuvvetli cerir dilencilerin yapamadıklarını bu fukara-yı sabirin geçinenler sükûtlarıyla yaparlardı. Gelelim şimdiye; fukara-yı sabirinin boşta kalan tahtına şimdi yeni bir namzet vardır: Çıplak, eski elbiseli, ağarmış pabuçlu, yorgun kasketli eski memur. Yeni dilenci için en büyük tılsım, kılık kıyafetiyle; sükûtu, çekingenliği ve dalgın hüznü ile kendini o zannettirmektedir”

Kocabaş dilenirken para istememektedir. Dilenciliğe başlamasıyla günlük kazancı artmış, kazancı doktorlara büyük belediye memurlarının maaşına yaklaşmıştır. Üstelik kazancını “tekke kültürü” ve Mevlevilik zihniyeti içinde diğer insanlarla paylaşmaktadır. Evlatlığı olan İsmail’in bakımı ve eğitimini karşılıksız temin etmekte Mesule Bacı’nın iaşesini de Kocabaş temin etmektedir.
Kendine güzel bir ev bile almıştır. Arap komşuları onun sabah erkenden evden çıkıp akşam geç dönmesini çok merak etmektedirler. Evden iş arıyorum diye çıkmakta ve geç saatlere kadar eve gelmemektedir. Yaşadığı iç üzüntüler ve yalanlar onu çok üzmekte olduğundan gerçekten de iş aramaya başlamıştır. İş istediği yerlerden gelen cevaplar onu üzmekte ama hiç pes etmemektedir. Sonunda dilediği olur ve bir iş bulur. Artık mutlu bir insandır. Çünkü artık o da diğer insanlar gibi çalışarak ekmeğini kazanmaya utanç duymadan ve onuru kırılmadan yaşamaya başlamıştır.

Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...
thumbnail

Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Miskinler Tekkesi kitabı kimin hayatını konu edinmektedir?

A- Reşat Nuri Güntekin’in hayatını
B- İsmail adlı kimsesiz çocuğun hayatı
C- Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla’nın torununun hayatı
D- Selanik Hukuku mezunlarından Şefkati Bey’in hayatı

2- Kitapta anlatım kim tarafından yapılmaktadır?

A- Kahramanımız tarafından
B- Talat Bey
C- İsmail
D- Şemseddin Molla

3- Kahramanımızın âşık olduğu komşu kızının adı nedir?

A- Mebrule
B- Makbule 
C- Mesrure
D- Menşure

4- Kahramanımız neden Sinop’a sürgün edilir?

A- 31 Mart ile İttihatçılara karşı gözüktüğü için
B- Hırsızlık yaptığı için
C- Dilencilik yasak olduğu için
D- Asker kaçağı olduğu için

5- Aşağıdakilerden hangisi kahramanımızın özelliklerindendir?

A- Uzun boylu ve şişmandır.
B- Çok çalışkandır.
C- Koca kafalı ve canının kıymetini bilen biridir.
D- Zengin, lüks içinde yaşayan biridir.

6- Miskinler Tekkesi adlı roman hangi zaman dilimini kapsamaktadır?

Meşrutiyet dönemini anlatır.
Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemi anlatır.
Tanzimat dönemi ile Meşrutiyet dönemini kapsamaktadır.
Meşrutiyet dönemi ile Cumhuriyet dönemini kapsamaktadır.

7- Aşağıdakilerden hangisi kahramanımızın bakmak zorunda kaldığı çocuğun ismidir?

A- Talat 
B- İsmail
C- Hayrettin
D- Seyfettin 

8- İsmail daha sonra hangi mesleği yapıyor?

A- Mimar
B- Mühendis 
C- Muallim
D- Avukat

9- Kitabın ana fikri nedir?

A- İnsan ne olursa olsun hayata dört elle sarılmalı
B- İnsan kendi canının kıymetini bilmeli.
C- Kolay yoldan kazanılan para tez biter.
D- İnsanın çabalamasına gerek yoktur, nasıl olsa aç kalmaz.

10- Bu çocuğu kahramanımıza kim teslim etmiştir?

A- Bir Kadın
B- Talat Bey
C- Mesrure
D- Mesule

Cevap Anahtarı :

1-C      2-A      3-C      4-A      5-C
6-D      7-B      8-A      9-A     10-A

Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

8 Ocak 2020 Çarşamba

thumbnail

The Wren - Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu İngilizce Kitap Özeti

The Wren - Reşat Nuri Güntekin
Çalıkuşu

The events in the novel take place in the early twentieth century, in a warweary Ottoman Empire that is about to collapse. Most of the novel is narrated in the first-person point of view by Feride. In the first section, Feride narrates her childhood and the events that brought her to the alien hotel room which she indicates she is in. The second and the largest section of the book is constituted of Feride’s diary entries. The third section is the only one written from the third person point of view, and recounts the events during Feride’s visit to her family.

Feride is the orphaned daughter of an army officer, and as a teenager attends Lycee Notre Dame de Sion in the winter, and stays with one of her late mother’s sisters during the summer holidays. She is given the nickname “the Wren” during her time at school for her vivacity and mischief, two characteristics considered unusual and even a bit inappropriate for Muslim girls at that time. She gets engaged to her charming cousin, Kamran, whom she leaves the night before their wedding, upon discovering that he has been unfaithful to her.

She runs away from home to become a teacher in Anatolia, although she remains desperately in love with Kamran. She is forced to move from town to town several times during her first three years as a teacher, as a result of the incompetence of officials, the malice of colleagues and the unwanted attention she gets from men because of her beauty and her lively manner. Meanwhile, she adopts a little girl called Munise, finds out that Kamran has married the woman he had cheated on Feride with, and develops a friendship with Hayrullah Bey, an elderly military doctor who treats Feride with fatherly affection. At the end of these three years, Munise dies and Feride is forced to resign from her post and marry the doctor because of the rumors about her “indecent behavior”.

A couple of years later, Feride returns to Tekirdag to visit one of her aunts and her cousin Mujgan, where Kamran, now widowed and with a small child, also happens to be. He has never got over Feride, painfully regrets having cheated on her, and confesses to have married the other woman only out of pity after he heard false rumors about Feride being in love with another man.

The night before her arranged departure, Feride confesses to Mujgan that her marriage to the doctor has never been consummated and he has in fact died recently. He told Feride to revive her ties to her family as his last wish, and gave her a package to be entrusted to Mujgan. Mujgan takes the package to Kamran, which turns out to be Feride’s diary which was hidden and preserved by the doctor. Finding out that Feride is still in love with him, Kamran arranges to be wedded to Feride the next day without her knowledge.

The novel ends with their long-awaited reunion, and Kamran’s confession that he betrayed her all those years ago because of his insecurity about her love for and loyalty to him, due to her ostensible frivolity and harsh treatment of him.

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Türkçe Kitap Özeti, Konusu, Tahlili, Kişiler için tıklayınız...

28 Kasım 2019 Perşembe

thumbnail

Acımak (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevapları


1) Reşat Nuri GÜNTEKİN ‘in “Acımak” adlı romanının ana fikri nedir?
Hiç kimseyi araştırıp soruşturmadan, önyargılarımızla hüküm verip mahkum etmemeliyiz.


Hayat ve iş arkadaşları başarı ve başarısızlıkta çok önemli bir faktördür.

2) Romanın ana fikri size bir yol gösterdi mi, açıklayınız?

Ön yargımız son yargımız olmayabilir; bu da bizi pişmanlığa ve mutsuzluğa götürür. Bir konu hakkında tam bilgi sahibi olmadan o konu hakkında fikir beyan etmemeliyiz.
Başarı ve başarısızlıkta çok önemli bir faktör olan hayat ve iş arkadaşlarımızı çok iyi seçmeliyiz.

3) Romanın kahramanı Zehra hangi duygudan yoksundur? Bu duygusu ne zaman değişmiştir?

Acıma ( merhamet ) duygusundan yoksundur.
Bu duygusu babasının günlüğünü okuyuncaya kadar devam etmiştir.

4) Romanın kahramanı Zehra boş vakitlerini nerede ve nasıl geçirirdi?

Kasabanın yanından geçen derenin kenarındaki söğüt ağaçlarının altında kitap okuyarak geçirirdi.

5) Romanın kahramanı Zehra hangi projeyle ilgilenirdi?

“Türbe projesi” yle ilgilenirdi.

6) Romanın kahramanı Zehra’ya babasıyla ilgili bilgi ne şekilde ulaştı?

Telgraf’la ulaştı.
7) Romanın kahramanı Zehra, arkadaşlarına kendisini nasıl tanıtmıştır?

Babasız bir çocuk olarak tanıtmıştır.

8) Romanın kahramanı Mürşit Efendi’yi neyin üzerine yatırmışlardı ve üstü neyle örtülüydü?

İnce bir şiltenin üzerine yatırmışlar ve üzerini eski bir asker battaniyesiyle örtmüşlerdi.

9) Romanın kahramanı Zehra’nın kız kardeşi kaç yaşında neden ölmüştür?

15 yaşında veremden ölmüştür.

10) 
Romanın kahramanı Mürşit Efendi, vefat edince geriye neler bıraktı?

Eski püskü çamaşırlar, yamalı çoraplar, yırtık bir seccade, küflü bir makas, birkaç kitap ve cevizden yapılmış bir kutu.

11) Romanın kahramanı Zehra’nın babasından bu kadar nefret etmesinin sebebi nedir?

Babasının annesini ve kız kardeşini öldürdüğünü sanması.

12) Romanın kahramanı Mürşit Efendi’nin ailesiyle İstanbul’a gitmesinin sebebi nedir?

Meveddet Hanım’ın hasta olması.

13) Romanın kahramanı Mürşit Efendi, Cevdet’ten ne istedi?

Kızı Zehra’yı mektebe vermesini istedi.

14) Romanın kahramanı Mürşit Efendi, Meveddet Hanım’ı nerede gördü?
thumbnail

Acımak (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Acımak

Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin

Kitap Hakkında Bilgi :

Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra Öğretmen ile babası Mürşit'in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini anlatıyor.

Yazar, cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir mülkiyelinin iş ve sosyal yaşamdaki çatışmalarını ve uyumsuz ilişkilerini anlatırken, dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına ait önemli ipuçları da veriyor. Şehirden kasabalara sürüklenirken, ardında birer birer ilkelerini de bırakan genç adam hatalı bir evlilikle korkunç bir sona doğru sürükleniyor.

Acı ve sefaletle dolu ortamdan tesadüfle sadece kızı Zehra'yı kurtarabiliyor. Acımak; aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını, adeta ders verir gibi gözler önüne seriyor.

Kitabın Özeti :

Zehra, okulun baş öğretmenidir. Mesleğinin tüm görevlerini, sorumluluklarını yerine getirmektedir fakat geçmişte yaşadığı kötü olaylardan dolayı acıma duygusu nedir bilmeyen, merhametsiz bir öğretmendir. Bu yüzden bütün öğrencilerinin yaptıkları hiç bir yanlışı affetmez en ufak bir hataya bile büyük tepkiler gösterir, onları cezalandırdı.

Zehra, okula geç kalan, maddi durumları kötü olduğu için üstü başı yırtık olan öğrencileri derse almaz onları diğer öğrencilerden ayırır ve hiçbir şekilde onlara merhamet etmezdi. Maarif Müdürü olan Tevfik Bey, Zehra'yı bu özelliğinden dolayı defalarca kez uyarmış olmasına rağmen Zehra'nın davranışlarında hiç bir değişiklik görülmemiştir.

Bir gün bölgenin vekili olan Şerif Bey, Zehra'nın okulunu ziyarete gider. Şerif Bey Zehra'nın babasının sağlık durumunun hiç iyi olmadığını bu nedenle Zehra'nın mutlaka İstanbul'a gidip babasını görmesinin gerektiğini söyler. Fakat Zehra sert bir tavırla babasının olmadığını söylerek yanlarından ayrılır. Zehra yanlarından ayrılınca Tevfik Bey ve Vekil Şerif Bey Zehra hakkında konuşmaya başlarlar. Tevfik Bey, Zehra'nın çok zeki, görevini canla başla yapan bir öğretmen olduğunu fakat acıma duygusunun olmadığını acıma duygusunu öğrenmeden de tam anlamıyla bir öğretmen olamayacağını söyler.

İki gün sonra İstanbul'dan Zehra'ya babasının ölüm döşeğinde olduğunu az bir vaktinin kaldığını bildiren bir resmi bir telgraf gelir. Tevfik Bey, hemen Zehra'yı odasına çağırtır. Zehra'ya babasının ölüm döşeğinde olduğunu bildiren bir telgraf geldiğini söyler. Zehra, yine babasının olmadığını ve İstanbul'a asla gitmeyeceğini söyler. Tevfik Bey, artık Zehra'nın bu davranışlarına anlam veremez ve ondan bir açıklama yapmasını ister. Zehra artık dayanamaz ve ağlayarak herşeyi anlatmaya başlar. "Geçen gün sizden hakikati sakladım.. Babamı inkar ettim... Fakat bu büsbütün yalan sayılmaz, Mürşit Efendi üzerimde babalık haklarını kaybetmiş bir... Bir biçaredir... Biçare diyorum. Layık olduğu kelimeyi söylemeye dilim varmıyor. Belki şu saatte ölmüştür"
"Bu adam ailemizi mahvetti... Bir ben kendimi kurtarabildim.... Oda ne güçlükle... Bilemezsiniz... 8 sene evvel kaçar gibi kendimi bir kasabaya attım. İzimi kaybettirdim,kendimi unutturdum...''
"İstanbul'a gitmeyeceğim... Mürşit Efendi'yi tanımıyorum. Tanımamakta da kendimi haklı görüyorum. Madem ki öleceği varmış... Bir köşeye çekilip kendi kendine ölebilirdi."

Tevfik Bey, Zehra'nın ölüm döşeğinde olan babasına karşı bu kadar acımasız ve umursamaz davranması karşısında çok şaşırır. Ona göre böyle bir durumda sebep ne olursa olsun, yaşanmış tüm kötü şeylerin, kırgınlıkların unutulması gerekir. Tevfik Bey, kendisinin böyle düşünmesine rağmen Zehra'nın üzerine gitmez. Aradan 2-3 saat geçer. Zehra elinde bir bavulla gelir, fikrini değiştirdiğini ve İstanbul'a gitmeye karar verdiğini söyler. Zehra, İstanbul yoluna düşer. Trenin penceresine başını yaslar ve tüm yolculuk boyunca çocukluğunda yaşadığı kötü olayları düşünmeye başlar.

Teyzesi Ruhsar'ın nasıl zalim bir kocayla evlendirildiğini, her gün kocasından dayak yediğini ve sonunda kocası tarafından öldürüldüğünü defalarca kez anneannesinden dinlemiş ve bu yüzden tüm erkeklere düşman olmuş,ömrünün sonuna kadar evlenmemeye karar vermiştir. Annesi ise çapkın, sarhoş,serseri bir adamın elinde yıllarca sürünmüştür. Zehra ve ailesi komşuları Mesadet Hanım ve kardeşi Necip Bey’in çok iyiliklerini görmüşlerdir. Necip Bey, Zehra’nın babasına yanında iş vermiş fakat Mürşit Efendi bu iyiliğe karşı çok büyük tepki vermiş ve bu aileyle bir daha görüşülmesini yasaklamıştır. Ama Mürşit Efendi’den gizli gizli yine bu aileyle görüşmüşlerdir. Zehra’nın kendisinden 4 yaş büyük olan ablası Feriha ise, kendi yaşıtlarıyla oynamak yerine yetişkin kızlardan hoşlanır onlara özenir ve annesini örnek aldığı için süse oldukça düşkündür. Babası içkiye her türlü şeye para bulur ancak kızına bir çift çorap almaktan acizdir. Mürşit Efendi, Feriha’nın sokağa çıkmasını yasaklar. Feriha on dört yaşında veremden ölür. Mürşit Efendi’ye kızının cenazesini göstermezler, ablasının ölümünden onu sorumlu tutarlar. Zehra, ablasının ölümünden belli bir süre sonra babası tarafından Marabet Mektebi’ne yazdırılır. Mürşit Efendi mekteptekilere Zehra’nın hiç kimseyle görüştürülmemesini tembihler. Zehra bu okulda üç yıl okur. Zehra okuduğu sırada uzun zamandır hastalıkla boğuşan annesi ölür, anneannesine inme iner, yıllarca hastane köşelerinde sürünür, babası hapise girer. Zehra on dört yaşında bu mektepten ayrılır. Girdiği sınavı kazanır ve beş yıl okur. Zehra bu beş yılda kitaplardan başını kaldırmıyor, çevresindeki hiç kimse bile muhatap olmuyor konuşmuyordu. Kendi yaşıtları gibi değildi. Yaşlı, başlı bir insan gibiydi. Kalbi bütün sevgilere, ümitlerle, mutluluklara kapanmıştı. Zehra, bir okul gezisinde babasıyla karşılaşır. Babasının saçı sakalı birbirine karışmış, elbiseleri param parça yamalı yırtık halde görünce arkadaşlarına rezil olmaktan korkar ve babasını tanımamazlıktan gelir. Zehra, okulunu bitirince Anadolu’da bir kasabaya gider. Kendisini mesleğine adar. Zehra tüm bu yaşanılanları düşünürken uykuya dalar.

Yolculuk bitmiş, Zehra kendisine verilen adrese gelmiştir. Onu eski komşuları olan Vehbi Bey karşılar. Zehra’ya niye daha önce gelmediğini çok geç kaldığını babasının bir gün önce vefat ettiğini söyler. Zehra ve Vehbi Efendi, Mürşit Efendi’nin evine giderler. Vehbi Bey, Zehra’ya Mürşit Efendi’ye ait olan sandığı Zehra’ya teslim eder. Zehra önce sandığı açmak istemez fakat odada tek kalınca dayanamaz ve sandığı açar. Sandığın içinden eski püskü, yırtık birkaç kıyafet ve değersiz birkaç eşya çıkar. Bunların arasında Zehra’nın gözüne bir defter çarpar. Bu babasının Hatıra Defteri dir. Zehra babasının hatıra defterini okumaya başlar…

Hatıra Defterim
Mürşit Efendi hatıra defterinin ilk satırına, diplomasını almış olmanın heyecanını anlatan cümlelerle başlar. Diplomasını aldığı andan itibaren kendisine yeni bir sayfa açacak; açlığa, sefalete, yoksulluğa paydos edecektir.
"Amacım şerefli ve azimli bir memur olmak ve küçük, temiz bir aile yuvası kurmaktan ibaret….’’
Diplomasını aldıktan hemen sonra kolayca iş bulacağını sanan Mürşit Efendi,üç aydan sonra kendisine küçük bir memuriyet bulur. Maiyet Müdürü olarak Sivas’ta işe başlar. Bir mevki sahibi olmak Mürşit Efendi’yi fazlasıyla mutlu eder. Milletinin mutluluğu, huzuru için tüm gücüyle çalışacağına söz verir. Mürşit Efendi, bir akşam iş arkadaşlarının çok ısrar etmesi üzerine içkili, eğlenceli bir davete katılır. Eğlence esnasında Maarif Katibi, Mürşit Efendi’ye bu hayata içmeden katlanılamayacağını, amirlerin hakaretlerini, ev sahibi ile kira için kavga etmek, yolsuzluklar, evde karının çenesini dinlemek gibi sıkıntılara ancak içerek katlanılabileceğini söyler. Mürşit Efendi bu eğlenceden pek memnun kalmaz. Çünkü onun amacı namuslu ve şerefli bir memur olmak ve milletine hizmet etmektir. Bir daha böyle eğlencelere asla gitmeyeceğine karar verir.

Mürşit Efendi görevini en iyi şekilde yapmaya çalışır. Canla başla çalışır. İş arkadaşları onun iyi niyetli, uysal bir genç olmasından faydalanır, çoğu zaman kendi işlerini ona yaptırırlar. Hatta bu duruma o kadar çok alışmışlardı ki Mürşit Efendi işlerini yapmadığı zaman kavga eder huzursuzluk çıkarırlar. Mürşit Efendi tüm bu zorluklara karşı kurallarından asla vazgeçmez. İş arkadaşlarıyla iyi geçinmeye çalışır, onları kırmamaya özen gösterirdi. Nezaketi ve uysallığıyla dalga geçen bir arkadaşına ağzının payını verir. Bu olay büyür ve tartışmaya dönüşür. Mürşit Efendi, paşadan azar işitir. İki, üç ay sonra Mürşit Efendi yine üzücü bir olay yaşar. Çalışkan, işini düzgün yapan bir genç olduğundan dolayı kendisine uygun görülen kaymakamlık görevine, nasılsa Mürşit Efendi uslu, akıllı çocuktur sesini çıkarmaz diyerek kendisinden daha kıdemsiz ve başarısız bir genci tayin ederler. Fakat Mürşit Efendi bu olaya tahammül edemez ve çok büyük tepki gösterir. Bu olay yüzünden Mürşit Efendi’nin siciline geçimsiz diye işlem yaparlar. Mürşit Efendi artık namuslu ve gayretli bir memur olma amacından vazgeçer. Kendisine yapılan haksızlıklara ancak içerek katlanır. Mürşit Efendi’ye bir darbede kendisine çok ucuz fiyatla ev tutan Nasuhi Bey’den gelir. Mürşit Efendi’nin iş arkadaşlarından biri olan Nasuhi Bey, Mürşit Efendi’nin kaldığı eve ara sıra uğrar, içkiler içilir, şarkılar, türküler söylenirdi. Nasuhi Bey çapkın, eğlenceyi çok seven, keyfine oldukça düşkün bir insandı. Nasuhi Bey, Mürşit Efendi’nin saflığından yararlanarak, Mürşit Efendi’nin işte olduğu saatlerde bir Ermeni kadınla Mürşit Efendi’nin evinde buluşurdu. Bir arkadaşı sayesinde bu kepazeliği öğrenen Mürşit Efendi birkaç gün Nasuhi Bey’i takip ettikten sonra vaziyeti kendi gözleriyle görür ve Nasuhi Bey’i döverek yaka paça dışarı atar.

Nasuhi Bey bu olayı kendisine yediremez ve Mürşit Efendi görevini canla başla, en güzel yaptığı halde siciline ‘’geçimsiz’’ diye kayıt düşer. Mürşit Efendi havası, suyu gayet iyi olan görev yaptığı kaymakamlığı bırakıp burada daha fazla oyunlara gelmemek için arkadaşıyla görev değişikliği yaparak çok bakımsız ve ihmal edilmiş yeni ilçenin kaymakamı olur. Yeni görev yaptığı bu ilçede de tek amacı yine halkına en iyi şekilde hizmet etmektir.

"Bugün yeni memuriyetime başladım. Burası çok bakımsız kalmış, fakir ve muzdarip bir yer… Benim için aranmakla bulunmayacak bir memleket… Belki çocukca bir fikirdir, felsefe kitaplarında yeri yoktur ama ben saadeti ikiye ayırırım; başkalarından alınan Saadet, başkalarına verilen Saadet. Benim için hakiki saadet başkalarına verilen saadettir. Burası çok fakir ve muzdarip bir yer… Demek ki çok iyilik, çok hizmet edebileceğim… Bununla birlikte çok mesut olacağım."

Mürşit Efendi’nin görev yaptığı bu yeni ilçede en önemli sorun temiz içme suyunun olmamasıdır. Orada yaşayan insanlar bataklıktan su içmektedirler. Her gün bir iki çocuk bu sudan içtikleri için ölmektedirler. Mürşit Efendi artık bu duruma daha fazla tahammül edemez. Çalışanlarla birlikte kendiside gece gündüz demeden toz, toprağın içinde çalışır. Mürşit Efendi kanunlara uygun davranmadığı için daha kötü bir ilçeye gönderilir. Mürşit Efendi gönderildiği ilçede çok sıkıntılar yaşar; iftiraya uğrar, rüşvet yediği sanılır, canına bile kast edilir. Mürşit Efendi bir çok doğu illerinde görev yapar. Mürşit Efendi çok değişmiştir, artık göreve ilk başladığı yıllardaki gibi düşünmemeye başlar. Çok değişmiştir…

"Bir köşede kendimi unutturmaktan, bir parça başımı dinlemekten gayrı arzum yoktu… Genç yaşıma rağmen emekli olmuş gibiyim. Artık etliye sütlüye karışmıyorum. Başkalarına yapılan hainlik ve haksızlığın aksini kendi kalbimde duyarak isyan etmiyorum. Büyüklerle iyi geçiniyorum. Küçüklerin ihmallerine, hatalarına mümkün olduğu kadar göz yumuyorum. Kimsenin işine karışmadığım, herkesi tasdik eder gibi göründüğüm için bana taarruz eden de pek olmuyor. Hasılı renksiz,ruhsuz bir adam oldum."

Mürşit Efendi, Diyarbakır’da tahrirat müdürü olarak görev yapmaktadır. Bir gün çalıştığı yerde Fadıl Efendi adında bir mal müdürü fenalık geçirir. Mürşit Efendi’den kendisini eve bırakmasını ister. Fadıl Efendi yolda ölür. Mürşit Efendi, Fadıl Efendi’yi kucağına alarak evine götürür. Mürşit Efendi babası öldüğünden dolayı saçını başını yolan küçük kızı görünce ona karşı bir şeyler hisseder. Fadıl Efendi’nin küçük kızı olan Meveddet, Mürşit Efendi’nin kalbine bir kor gibi düşer. Mürşit Efendi sanki kendi cenazesiymiş gibi cenazenin herşeyiyle bire bir ilgilenir. Elinden geldiğince yardım etmeye çalışır. Mürşit Efendi en sonunda Makbule Hanım’dan kızı Meveddet’i ister. Makbule Hanım kızı Meveddet’e hiç sormadan hemen bu evliliği onaylar. Makbule Hanım damadına Fadıl Efendi’nin onlara çok çektirdiğini, yapmadığı hiçbir eziyetin kalmadığını anlatır. Mürşit Efendi, Makbule Hanım’ın söylediği tüm bu yalanların hepsine inanır, kaynanasını adeta bir iyilik meleğine benzetir. Makbule Hanım’da Mürşit Efendi’nin saf ve uysal olmasından yararlanarak onu avcunun içine alır. Makbule Hanım, çok kurnaz bir kadındır. Önce pahalı bir eve taşınırlar. Makbule Hanım Mürşit Efendi’ye her şeyin en iyisini, en lüksünü aldırır. Eve bir aşçı getirirler. Mürşit Efendi’nin yaptığı tüm bu iyiliklere fedakarlıklara karşılık Meveddet Hanım, onu sevmez, ona karşı çok soğuk ve uzak davranır. Kocasına karşı sürekli tavır yapıp, surat asar. Hiç bir şeyden memnun kalmaz, sürekli dert yanar. Karısının gözünde basit bir adam olmayı Mürşit Efendi kaldıramaz.

Kaynanasının dolduruşuna gelerek iş yerindekilere saygısızlık yapan Mürşit Efendi işten atılma tehlikesi geçirir. Mürşit Efendi yolsuzluk yaptığı tespit edilen ve bu nedenle işten atılacak olan bir memur hakkında olumlu rapor tutturur. Mürşit Efendi karısının gözüne girmek için yaptığı bu davranıştan dolayı hiç vicdan azabı çekmez. Meveddet Hanım, İstanbul’a taşınmak için her gün kocasına baskı yapar. Fazla para kazanamadığı için kocasını sürekli aşağılar. Mürşit Efendi karısının gözüne girmek için her türlü yolu dener, alçaldıkça alçalır. Mürşit Efendi en sonunda amacına ulaşır ve istediği olur. Artık İstanbul’da gümrük memuru olarak görev yapacaktır. Bu arada Mürşit Efendi karısı ve kaynanasının isteklerini yerine getirebilmek için çok borca girmiştir. Borçlarını ödeyebilmek için dilenci gibi herkesten para dilenir. Hakaretlere uğrar. Bir gün Diyarbakır’ın tanınmış zenginlerinden olan Abdüssamet Bey Mürşit Efendi’ye para konusunda yardımcı olur. Mürşit Efendi, Abdüssamet Bey’in iyi kalpliliğinden yüz bulur ve bir süredir beraber yaşadıkları Hafız Recep adındaki genç için iş ister. Abdüssamet Bey bu istek karşısında çok sinirlenir ve Mürşit Efendi’ye karısının ve kaynanasının arkasından çevirdiği tüm işleri ona anlatır. Namuslu, çalışkan ve işini çok iyi yapan bir memur olan kayınbabasını mahveden kişinin kaynanası olduğunu, iş bulmasını rica ettiği adamın ise kaynanasının aşığı olduğunu, Mürşit Efendi’nin tüm Diyarbakır’a rezil olduğunu, kaynanasının ve karısının onu boğazına kadar ödemeyeceği borçlara soktuğunu, kaynanasının onu her türlü pisliklere alet ettiğini İstanbul diye tutturup zorla buraya taşındıklarını fakat burada daha yoksul ve rezil olacağını, kaynanasının ve karısının kocalarını hiç düşünmeden hırsızlığa, katilliğe kadar götüreceklerini hepsini teker teker anlatır.

Mürşit Efendi tüm bu olanlara rağmen hala İstanbul’da ailesinin geçimini sağlayabilmek, karısını ve kaynanasını memnun edebilmek için çabalar. Fakat borçlarını ödeyebilmek için hırsızlık yaptığı anlaşılınca beş aylık hapse girer. Bu sırada Makbule Hanım, büyük kızı olan Ruhsar’ı zengin ve yaşlı bir adamla evlendirmiştir. Ruhsar kocasını aldattığı için kocası tarafından öldürülür. Artık karısı ve kaynanasının hakaretlerine dayanamayan Mürşit Efendi her gün içer. Karısı ve kaynanası Mürşit Efendi’nin umrunda değildir artık onu asıl endişelendiren çocuklarıdır. Anneanneleri ve anneleri onları aynı kendileri gibi yetiştiriyorlardır. Mürşit Efendi onları aç ve sefil yetiştirdiği elinden hiçbirşey gelmediği için yüreği parçalanır. Ama dünyanın en zengin adamı olsam da beni yine evlatlarıma sefil ve ahlaksız biri olarak tanıtacaklardır diye düşünür.

Makbule Hanım, çocuklara babalarını içkici, çapkın, serseri biri olarak anlatır . Zehra ve Feriha zaman geçtikçe babalarından soğur ve uzaklaşırlar. Çocuklar artık babalarına düşman gözüyle bakmaktadırlar. Bir gün Mürşit Efendi kızı Feriha’nın aşk mektuplarını yakalar. Üstelik yine bir gün kızını genç bir delikanlıyla görür. Mürşit Efendi, Feriha’nın bu hareketlerine kayıtsız kalamaz ve Feriha’nın dışarı çıkmasını yasaklar. Feriha yine de gizli gizli gezmelere, eğlencelere gitmeye devam eder. Mürşit Efendi bir gün kaybolmuş bir eşyasını ararken dolapta karısına yazılmış bir deste aşk mektubu bulur. Mürşit Efendi artık kendisine yapılanlara dayanamaz ve tek bir söz söylemeden evi terk etmeye karar verir. Tam evden çıkarken çocuklarının seslerini duyar, evi terk etme kararını verirken çocukları hiç düşünmemiştim. Onları kaynanası ve ahlaksız karısının eline bırakmaya yüreği dayanmaz tüm aşk mektuplarını yırtıp atar ve bu konuyu burada kapatır.

Mürşit Efendi’nin kişiliği artık tamamen değişmiştir. Kendini içkiye kaptırmıştır. İçkiye olan düşkünlüğü gün geçtikçe artar. Feriha, hasta ölmek üzeredir. Mürşit Efendi ona sarılıp onu koklayıp öpmek ister fakat karısı ve kaynanası buna izin vermez. Sonunda Feriha bu hastalığa dayanamaz ve ölür. Mürşit Efendi’ye kızının cenazesini bile göstermezler. Çünkü Feriha’nın ölümünden Mürşit Efendi’yi sorumlu tutarlar. Mürşit Efendi üstü başı pislik içinde yırtık pırtık elbiseleriyle sokak köşelerinde yatmaktadır. Bir gün Mürşit Efendi dilenci gibi yolda gezerken Cevdet adında eski bir iş arkadaşına rastlar. Uzun bir sohbete dalarlar. Cevdet Bey arkadaşının bu haline çok acır. Mürşit Efendi ondan kendisine bir iyilik yapmasını ister. Küçük kızı Zehra’yı kaynanasının ve annesinin elinden kurtarmak için yatılı bir okula yazdırmasını ister. Zehra Cevdet Bey’in aracılığıyla yatılı okula yazdırılır. Mürşit Efendi okuldakilere Zehra’nın hiç kimseyle görüştürülmemesini tembihler. Mürşit Efendi dört yıl sonra kızını bir okul gezisinde görür. Ona sarılmak onu doyasıya öpmek, kucaklamak ister fakat kızını utandırmamak için özlemini içine gömer ve oradan uzaklaşır. Mürşit Efendi’nin hatıra defteri burada sona erer.

Zehra, babasının hatıra defterini okuduktan sonra inanılmaz bir vicdan azabı çeker. Zehra aslında tüm bildiği şeylerin yanlış olduğunu aslında tüm suçlunun anneannesi ve annesi olduğunu öğrenir. Zehra, babasının ölüsünün olduğu odaya giderek ona sarılır ve "Benim zavallı babam beni affet." diyerek ağlamaya başlar. Zehra, birkaç gün sonra mektebine döner. Zehra artık acıma duygusu nedir öğrenmiş ve tam anlamıyla bir öğretmen olmuştur.

Acımak (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Test Soruları ve Cevapları için tıklayınız... 

Acımak (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevapları için tıklayınız...

26 Kasım 2019 Salı

thumbnail

Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Tanrı Misafiri

Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin

Kitap Hakkında Bilgi :

'Tanrı Misafiri'; Reşat Nuri Güntekin'in Türkiye toplumunun her kesiminden eşsiz insan manzaralarını ustalıkla sunduğu hikâyelerini kapsar. Hikâyelerin adları bile yazarın geniş yelpazesi hakkında fikir vericidir: Tanrı Misafiri, Yaseminli Yuva, Deniz Banyosu, Münzevinin Esararı, Yanakları Taksimi, Gece Ziyaretçileri, Su Çekme ve Bulaşık Yıkama, Şapka Duası, Bir Aile Meselesi, Medeni ;Günahlar, Bir İstifa, Bir Centilmen, Porselen Çay İbriği, Hatıra Defteri, Kesatlık, Bir Modern Genç Kız, Sinema, Çocuk ve Sokak, Biçilmiş Kaftan, Bir Artist, Diplomasız Doktor, Hasta Çocuk, Bir Gümrük Kaçakçılığı.

Kitabın Özeti :

Tanrı Misafiri:

Hoca Ali Efendi, Bursa’daki konağında mangal başında, ak­şam kahvesini içerken kapı çaldı. Gelen kişi kendisini Muğ­la’dan Hoca Ali Efendi’nin arkadaşı rahmetli Hacı Hafız’ın oğlu Hafız İlyas olarak tanıtınca, içeri buyur edildi. Hafız İlyas, kendi­sine gösterilen sedire oturmayıp, kapının dibindeki bir şilteye usulca ilişiverince, Hacı Ali Efendi, iki gün evvel belediye mecli­sinde medreseden yetişenler aleyhinde söylenen sözleri hatırla­yıp:
“….Herifler, dedeniz yaşında adamlara karşı, bacak bacak üstüne atıp ötmesini bilirsiniz. Gelin de gözlerinizle görün… Medresede oku­muş adamın terbiyesi bakalım hanginizde var?” diye söylendi.

Hoca Alî Efendi’nin babası zamanında konaklarında çifter çifter kazanlarda yemekler pişirilir, gelene gidene yedirilirdi. Hacı Hafız’ın da babasının yanında önemli bir yeri olduğu için, onun oğlunu da sevinerek misafir etmişti. Üstelik öğrendiğine göre, rahmetli nefesini de oğluna vermişti.

Ertesi sabah, ezan vakti, ev halkı dik bir sesle uykudan uyandı. Hafız İlyas, bahçedeki çardağın altına oturmuş, Kur’an okuyordu. Gün boyunca yerinden kalkmadı. Usulünce isteyip, dört öğün yemeğini de yedi. Ancak, aradan günler geçiyor, Hafız Efendi yiyip içip, bah­çede Kur’an okumaktan başka bir şey yapmıyordu. İstanbul lafını ağzına dahi almıyor, gitmek için en ufak bir hazırlıkta bulunmuyordu. Üstelik, ziyaretçileri de çoğalmıştı. Hacı Ali Efendi, zaman zaman laf dokundurup, ağzından ne zaman gidece­ğini öğrenmeye çalışıyordu, ancak öteki oralı bile olmuyordu.

Hacı Ali Efendi, her cuma, bahçesiyle uğraşmayı çok severdi. Bir cuma sabahı, bahçenin bir köşesinde yetiştirdiği nadide salatıkların olduğu yere gidince, hayret ve dehşetten donakaldı. Bahçenin o bölümünden kasırga geçmiş gibiydi. Kasırga sadece yerdeki salatalıkları değil, ağaçlardaki ham meyveleri dahi silip süpürmüştü. Hafız İlyas, başına gelecekleri anlayınca hemen na­maza durmuş, ara vermeden yüzlerce rekat kılmıştı. Hafız, son zamanlarda evin içinde sessiz sessiz dolaşmaya, öte beriyi karıştırmaya, kapı deliklerinden gözetlemeye de başla­mıştı. Bu da yetmezmiş gibi, evin kızını da evlenmek için gözüne kestirmesin mi? Artık, her fırsatta Arzu ile Kamber, Köroğlu ile Ayvaz masallarından alınmış beyitler okuyarak aşkını ilan edi­yordu. Artık dayanacak hal kalmamıştı. Nihayet, Hacı Ali Efendi Hafız’a İstanbul’da bir iş bulmuş. İşi sağlama bağlamak için, vapur ve tren biletlerini almış, trene bindirmişti. O günü bayram ilan edip gelip evde uyumuştu ki, komşusundan Hafız’ın vapur iskelesinde biletlerini bağıra bağıra satmaya çalıştığını duyunca, evdekilere hemen evi terk etip, kaplıcalara gitmeleri talimatını verdi. Eve bekçi bıraktıkları Elif'e de Hafız gelirse asla kapıyı açmamasını emretti.

Ancak, Hafız gece gelip, bırak yalvara yalvara kapıyı açtır­mayı, üstüne ütlük bir de Elif'le de işi pişirir. Hacı Ali Efendi, Kaplıcada iken bir komşusundan Hafız’ın evde olduğunu öğre­nince, o hırsla giyinir ve eve gelirler. Hafız ve Elif çifte kumrular gibidirler Neticede, Hafız güzel bir dayak yer ve hastanelik olur. Elif'i de kovarlar. Bu arada, komşular da, Tanrı Misafirini döv­düğü için, Hacı Ali Efendi’yi sesli, sessiz kınamışlardır. Ancak Hafız’dan çekecekleri çile ise daha bitmemiştir.

Sabah, bir sedyede Hafız, yanında polis, yanında muhtar, evin kapısına dikilmişler ve rica minnet Hafız’ı şikâyetçi olmaktan vazgeçirdiklerini, ancak fukaranın kalacak yeri olmadığı için, orada barınacak bir yer vermelerini istiyorlardı. Çaresiz başa ge­len çekilecekti.

Hacı Ali Efendi, hemen evi terk edip, başka bir vilayette iş ayarlamak için yollara düşmüştü. Başka türlü bu Hafız’dan kur­tulmanın mümkünü yoktu…

Yaseminli Yuva:

Harp zengini Hacı Fazıl’ın o gece yine evi düğün evi gibi kalaba­lıktı. Piyanist Rasim, Şair İnayet’i izliyordu. Belli ki, yine yeni bir av peşinde idi. Biraz konuşunca, niyetinin yukarıda kumarda daima kaybeden Azize Hanım’ı elde etmek olduğum açıkladı. Piyanist Rasim’de asıl peşinde koşulacak olan kadının Müeyyet Bey’in eşi, Pakize Hanım olduğunu söyleyince, birlikte bir plan yaptılar.
Böylece İnayet, yavaş yavaş Pakize Hanım’ı sağdan soldan aşırdığı mısralar ve acıklı hikâyelerle kendi atmosferine çekmeyi başarır. Kadıncağız, şaire yaklaştıkça, evdeki kocasından uzak­laşmaktadır. Yalnız, Müeyyet Bey, işin içerisinde, karısını baştan çıkarmaya çalışan üçüncü bir şahsın olduğunu anlamıştır.

Bir gün Müeyyet Bey, evine geldiğinde, eşinin “Gel bugünü boyayalım” diye kendisine hitap ettiğini görünce, artık dayanamaz ve eşine: “Pakize, sen, dürüst ve sade bir kadınsın… Etrafındaki müna­sebetsizliklere uyma… Bu yavan, zevzek şairaneliklerin altında ne çirkin hakikatler gizlendiğini bilmezsin. ‘Renksiz günleri boyamak’tan kastedi­len, senin gözünü boyamak, beni yaldızlamak… Aman ayağını sıkı bas Pakizeciğim” diye ikaz etmek zorunda kalır. Kendi kendine de, İnayet Seza’yı sıkı takip etmeye karar verir.

Piyanist Rasim, İnayet’e “Tahminim doğru çıktı, geldiler, hazır ol. Ben Müeyyet’i bir vesile ile karısından ayırır, paşanın nadide kitapla­rını göstermeye götürürüm. Sen de bu arada, bu işe son noktayı koyar­sın, kaybedecek vaktimiz yok” diyordu. İçtiği alkollerden iyice sarhoş olmuş bulunan İnayet’te kafası ile onu tasdik ediyordu. Nitekim Pakize Hanım ile görüşmelerinde yine rolünü oynar ve onu, cuma günü beş dakikalığına da olsa, daha önce uydurduğu bir hikâyeye mekân olarak anlattığı “Yaseminli Yuva'ya davet eder. Bu arada İnayet, Pakize Hanım’ın eline okuması için bir mektup da tutuştu­rur.

Müeyyet Bey, eşinden habersiz bu mektubu ele geçirir ve İnayet'e eşinin ağzından aşk dolu bir mektup yazar ve cuma günü Yaseminli Yuva’da olacağını da tekrar belirtir.

Cuma günü geldiğinde, Pakize Hanım tam dışarı çıkacağı sı­rada, kocası Müeyyet eve gelir ve eşine “Bugün canım seninle gezmek istiyor” der. Pakize Hanım, şaşkın ve tereddütlüdür. Çünkü bir yanda bekleyen İnayet, diğer yanda ise şimdiye kadar olmadı­ğı kadar şairane kelimelerle kendisine hitap eden kocası Müeyyet’tir. Hele bir de, kocasının kahramanların yerini değiştirerek başından geçmiş gibi anlattığı ve bugün buluşmak için söz verdiği Nemika hikâyesini dinleyince iyice bocalar. Ancak, so­lunda kocası ile birlikte dolaşmak için çıkarlar. Her şey Müeyyet’in planladığı gibi gitmektedir.

Bu planın bir parçası olarak eşini, eskiden beri tanıdığı, şair İnayet’in de devamlı müşterisi olduğu Ermeni bir kadının işlettiği randevuevine getirir. Aslında, İnayet’in Pakize Hanım’ı getireceği ‘Yaseminli Yuva” da, bu randevu evinden başka bir yer değildir.

Müeyyet Bey eşini randevu evindeki bir odaya sokar ve birkaç dakikalığına dışarı çıkarak, Madam Kolyopi’ye bir şeylar anlatır ve avucuna biraz para sıkıştırarak onunla anlaşır. Sonra, eşinin yanına gelir ve birlikte yan tarafta, Madam Kolyopi ile İnayet’in konuşmalarını dinlerler. Bu konuşmalardan anlaşılır ki, İnayet hemen her hafta, buraya anlaştığı bir kadını getirmekte, onlardan para tırtıklamaktadır. Pakize Hanım bütün gerçeği anlamıştır. Başını kocasının göğsüne yaslar ve “Beni bu kirli yerden kaçır Müeyyet!…” diye yalvarır.

Resmiye Hanım, kendi kızı ve Rakım Efendi’nin kızının bir araya geldikleri vakit, gece evlerine aldıkları sevgililerinden ko­nuştuğunu duymuş ve birlikte bir çare bulabilmeleri için Rakım Efendi’nin yanına gelmiştir. Konuşmalardan işittiğine göre, Res­miye Hanım’ın sevgilisinin ismi Abdülhak Hamit; Rakım Efen­di’nin kızının sevgilisinin ismi ise Tevfik Fikret imiş.

Rakım Efendi, “Ne yapalım? Başa gelen çekilir, yarın şu iki zam­parayı gidip bir göreyim, araştırayım” der. Ancak, Resmiye Hanım, Tevfik Fikret’in ölmüş olduğunu söyleyince, yumruklarını başına vurarak feryat eder ve: “Eyvah!.. Öyleyse bittik… Namusumuz mah­voldu!.. Hiç olmazsa ölmeden bir nikâh kıydıraydık!..” der.

Bir istifa:

Askerliğini yeni yapıp gelen öğretmen, okulda ilk dersinde öğrencilerinden, hayatta en mesut oldukları günü, sınıfta anlat­malarını ister.

Birinci çocuk, “Babamın cezaevine düştüğü gün” diye anlatır. Çünkü babaları annelerini çok dövmektedir.

İkinci çocuk, “Hastaneye yattığım gün, çünkü ameliyatta biraz zorluk çektim ama sonra çok güzel yemekler yedim, temiz yataklarda yattım ” diye anlatır.

Üçüncü çocuk, “‘Benim en güzel günümle, en kötü günüm bir çarada geldi, öğretmenim. Babam Anadolu’da askerdi. Yıllarca ondan para, mektup değil, hatta sağ haberini bile alamadık. Elimizdeki bütün para bitmiş, bütün eşyamız satılmıştı. Vaktiyle iyi gün gördüğümüz için kimseye derdimizi söyleyemiyorduk. Nihayet üç gün bir kuru ekmek parçasıyla yaşadık. Dördüncü gün açlıktan yüreğim ezilmiş, gözlerim kararmış olduğu halde eve dönmüştüm. Annemi hasta buldum. Başını bağlamıştı. Gözleri ağlamaktan şişmişti. ‘Babandan para geldi çocuğum. Sana yemek hazırladım’ dedi. Önüme sıcak bir çorba koydu. ‘Babam nasılmış?’ diye sormaya cesaret edemiyor, aç bir kurt gibi çorbayı içiyor­dum. Bir aralık gözüm bir köşede duran babamın kılıcına, saatine, yüzü­ğüne ilişti. O vakit, annemin niçin ağladığını anladım. Ben de ağlamak istiyordum. Fakat o kadar açtım ki… Arkamı anneme çevirdim yediğim saatte ömrümün en mesut zamanı diyecektim, ama çorbanın içine gözyaşlarımın acılığı karıştı.”

Öğretmen birkaç dakika sonra müdürün odasına girer ve İstifa kağıdını uzatır. Müdür, hayretle sebebini sorunca:
“Biraz daha silah taşımaya, kan görmeye ihtiyacım var. Öğretmen için gerekli metaneti ve katı kalpliliği belki bu sayede kazanırım ” der.

Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

16 Haziran 2019 Pazar

thumbnail

Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı

1. Hacı Ali Efendi Hafız İlyas’ı gönderirken onu nereye kadar götürdü?

a. Demirtaş İstasyonuna kadar
b. İstanbul’a kadar
c. Evine kadar
d. Kapıya kadar

2. Hacı Ali Efendi İlyas’ı neden yanında götürdü?


a. Onu sevdiği için
b. Gitmesine üzüldüğü için
c. İlyas Efendi kendisine gelmediği için
d. Saadetini görmek için

3. Müeyyet huyunu değiştirdiği zaman Pakize’yi gezmeye çıkarmıştır. Onu son olarak nereye kadar götürmüştür?


a. Madam Kalyopiye
b. Evine
c. İnayet Seza’nın evine
d. Yürüyüşe

4. İbrahim Beyin evine gelen kişi kimdir?

a. Ev sahibi
b. Doktor
c. Dilenci
d. Tanımadığı biri

5. Münzevinin Esrarı metninde Şeyh Nihani genç kıza adın ne diye sorduğunda kız ne demiştir?


a. Kudsiye
b. Müeyyet
c. Afet
d. Pakize

6. Afet, Şeyh Nihani’nin evine niçin gelmiştir?

a. Onu görmek için
b. Diğer kadınlar gibi zengin olmak için
c. Kaybolduğu için
d. Dolaşmak için

7. Afet kaç yaşındadır?

a. 18’e yeni girmiştir?
b. 21’inden gün alıyordur?
c. 16 yaşındadır
d. 20’yi bitiriyordur.

8. Şapka Duası metninde Nihat nasıl biridir?


a. Yaşlı ve kötü biridir.
b. Yaramaz bir çocuktur
c. 15 yaşında bir delikanlı
d. 7 yaşında bir afacan

9. Bir İstifa metninde öğretmen istifadan sonra hangi mesleğe gidecektir?


a. Polisliğe
b. Doktorluğa
c. Fırıncılığa
d. jandarmaya

10. Rakım Efendi kimdir?


a. 60 yaşlarında birisi
b. Genç bir delikanlı
c. Çok yaşlı bir adam
d. Mahalledeki bakkalın sahibi

Cevap Anahtarı :

1.A      2.D      3.A      4.B      5.C
6.B      7.A      8.D      9.D     10.A

24 Mayıs 2019 Cuma

thumbnail

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 3


1) Romanın kahramanlarından Kamran’ı Madrid’e çağıran amcası ona ne teklif eder?

A) Öğretmenlik
B) İşlerinin başına geçmesi
C) Sefâret Kâtibliği
D) Çocuklarına özel ders vermesini
E) Yalnız kalmaktan sıkıldığı için ona arkadaş olmasını

2) Romanın kahramanlarından Feride nişan yüzüğünü neden parmağından çıkaramaz?


A) Parmağı yara olduğu için
B) Yüzük çok güzel olduğu için çıkarmaya kıyamamıştır
C) Yüzük dar olduğu için
D) Kuzeniyle iddialaştığı için
E) Çıkarırsa kaybedeceğinden korktuğu için

3) Romanın kahramanlarından Feride’nin annesi öldükten sonra, babası onu nereye gönderdi?

A) Sütannesinin yanına
B) Okula
C) İstanbul’a büyükannesinin yanına
D) Teyzesinin yanına
E) Hüseyin onu kendi evine götürmüş

4) Romanın kahramanlarından Feride’ye Çalıkuşu lakabını takan kimdir?

A) Babası
B) Annesi
C) Kamran
D) Müjgan
E) Sör mektebinde bir öğretmen

5) Romanın kahramanlarından Feride’ye Çalıkuşu lakabı takılmasının sebebi nedir?

A) Kuşları sevdiği için
B) Bahçede yaralı çalıkuşu bulup iyileştirdiği için
C) Çalıkuşu beslediği için
D) Ağaçlara çıkıp daldan dala atladığı için
E) Sürekli kuşlarla oynadığı için

6) Aşağıdakilerden hangisi R. Nuri GÜNTEKİN’in “Çalıkuşu” romanının dil özelliklerinden değildir?

A) Sanatlı bir üslup
B) Kısa cümleler
C) Kişiler yöresel ağızla konuşturulmuştur.
D) Açık, sade dil
E) Hemen hemen herkesin anlayabileceği bir dil

7) Romanda Darülmuallimat Mektebi’nde öğrencileri Feride’ye hangi ismi takmıştır?


A) Gülbeşeker
B) Çalıkuşu
C) İpekböceği
D) Güvercin
E) İpek kozası

8) Romanda Zeyniler Köyü’nde en çok bulunan kız çocuğu isimleri nelerdir?

A) Ayşe-Fatma
B) Fadime-Zehra
C) Zeynep-Necmiye
D) Elif-Melisa
E) Zehra-Ayşe

9) Romanın kahramanlarından Hacı Kalfa kimdir?

A) Feride’nin bakıcısı
B) Büyükannesinin kalfası
C) Kamran’ın babası
D) Feride’nin kaldığı otelin odacısı
E) Feride’nin babası

10) Romanın kahramanlarından Feride’nin evlatlığının adı nedir?


A) Zehra
B) Ayşe
C) Fatma
D) Ceren
E) Munise

11) Aşağıdakilerden hangisi R. Nuri GÜNTEKİN’in “ÇALIKUŞU romanında Zeyniler köyünde çocukların sevdiği eğlencelerden biridir?

A) Seksek oynamak
B) Cenaze oyunu
C) Saklambaç oynamak
D) Körebe oynamak
E) Konsere gitmek

12) Romanın kahramanlarından Feride’nin Zeynilerdeki evinin manzarasında ne vardı?

A) Deniz
B) Mezarlık
C) Dağ
D) Göl
E) Orman

13) “ÇALIKUŞU” romanının yazarı kimdir?


A) Abdülhak Şinasi Hisar
B) Ahmet Hikmet Müftüoğlu
C) Samiha Ayverdi
D) Reşat Nuri Güntekin
E) Refik Halit Karay

14) Romanın kahramanlarından Feride neden öğretmenlikten istifa eder?

A) Büyükannesinden miras kaldığı için
B) Çalışmaktan sıkıldığı için
C) Munise hasta olduğu için
D) Hayrullah Beyle çıkan dedikodu yüzünden
E) Yeni tayin yerini beğenmediği için

15) Romanın kahramanlarından Munise evden kaçtığı gece kendine gelir gelmez ne dedi?

A) Bir bardak su
B) Anne
C) Bir parça ekmek
D) Yardım edin
E) Ben neredeyim?

16) Aşağıdakilerden hangisi Romandaki yardımcı temalardan değildir?

A) Eğitimdeki sorunların ele alınması
B) Toplumun değişime hemen ayak uyduramaması
C) Görücü usulüyle evlenmenin sakıncaları
D) Kızların eğitimine de erkekler kadar önem verilmeli
E) Eğitimde torpil sorunu

17) Romanın kahramanlarından Feride’nin, dadısı Fatma’dan ayrılmak zorunda kalmasının sebebi nedir?

A) Fatma’nın hastalanması
B) Daha iyi bir dadı bulunması
C) Fatma’nın çocuğunun olması
D) Feride’nin babasının tayini çıkması
E) Fatma’nın evlenmesi

18) Romanın kahramanlarından Feride’nin sürekli gittiği Maarif Nezareti’nin bugünkü ismi nedir?


A) Milli Eğitim Bakanlığı
B) Savunma Bakanlığı
C) Adalet Bakanlığı
D) Devlet Su İşleri
E) Bayındırlık Müdürlüğü

19) Romanın kahramanlarından Kâmran, Feride’ye ne zaman evlenme teklifi etti?

A) Okula ziyarete gittiğinde
B) Akşam yemeğinde
C) Deniz kenarında gezerken
D) Manzarayı izlerken
E) Salıncakta sallanırken

20) Romanın kahramanlarından Feride’nin günlüğü Kâmran’ın eline nasıl geçmiştir?

A) Feride’nin teyzesi vermiştir.
B) Feride’nin çantasında şans eseri görmüştür.
C) Hayrullah Beyin vasiyeti üzerine Müjgan tarafından Kâmran’a ulaştırılmıştır.
D) Hayrullah Bey Kâmran’a vermiştir.
E) Feride’nin teyzesi bulup Kâmran’a vermiştir.

21) Romanın kahramanlarından Kâmran’la ilişkisi olan İsviçre’deki hasta kızın adı nedir?

A) Berrin
B) Zehra
C) Ayşe
D) Müzeyyen
E) Münevver

22) Romanın kahramanlarından Feride’nin ona sürekli yardımcı olan ikinci dili nedir?


A) Fransızca
B) İngilizce
C) Arapça
D) Rusça
E) Bulgarca

23) Romanın kahramanlarından Feride B…. Vilayetinin merkez rüştiyesine hangi derslerin öğretmeni olarak tayin edilmiştir

A) Fransızca ve Türkçe
B) Coğrafya ve Resim
C) Müzik ve Resim
D) Tarih ve Fransızca
E) Matematik ve Fizik

24) Romanın kahramanlarından İhsan Bey, Feride’nin evlenme teklifini neden reddeder?

A) Kendisi reddedildiği için
B) Başkasına aşık olduğu için
C) Feride’nin Kâmran’ı sevdiğini bildiği için
D) Feride’nin ona merhamet ettiğini düşündüğü için
E) Hayrullah Bey izin vermediği için

25) Romanın kahramanlarından Ç…. Vilayetinde Feride’ye takılan isim nedir?

A) Gülbeşeker
B) Şeker Kız
C) İpekböceği
D) Çalıkuşu
E) Hocanım
Cevap Anahtarı:
  1-C       2-C       3-C      4-E        5-D      6-A      7-C      8-E      9-D    10-E
11-B     12-B    13-D    14-D     15-C    16-C    17-E    18-A    19-E    20-C
21-E     22-A    23-B     24-D     25-A

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Özeti, Konusu, Tahlili, Kişiler için tıklayınız...

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1 için tıklayınız...

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 2 için tıklayınız...
thumbnail

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 2


1. Çalıkuşu romanında yazarın okuyucuya vermek istediği asıl mesaj nedir?

A) Feride ile Kamran’ın aşkı
B) Anadolu’nun sorunları
C) Eğitim sorunları
D) Kadınların sorunları
E) Çocukların sorunları

2. “Çalıkuşu” adlı eserde, Feride’nin öğretmenliğe başlamadan önceki karşılaştığı ilk problem nedir?

A) Bürokrasi
B) Yalan
C) Rüşvet
D) Adam kayırma
E) Giyim tarzı

3. “Çalıkuşu” adlı eserde, Feride’nin öğretmenliğe başlarken yaptığı ilk uygulama ne olmuştur?

A) Öğrencilere kitap okutmuştur
B) Öğrencilerin isimlerini öğrenmiştir
C) Sınıfın ısınmasını sağlamıştır.
D) Öğrencilerin kıyafetini değiştirmiştir
E) Sınıf ortamını düzenlemiştir

4. “Çalıkuşu” adlı eserde, Feride’nin çocuklara yaklaşımındaki baskın duygu nedir?

A) Acıma
B) Sevgi
C) Üzüntü
D) Merhamet
E) Şefkat

5. “Çalıkuşu” adlı eserde, Aşağıdakilerden hangisi Feride’ye verilen isimlerden değildir?
A) Fındık kurdu
B) İpekböceği
C) Gülbeşeker
D) Günaçar
E) Çalıkuşu
6. “Çalıkuşu” adlı eserde, Munise’yi diğer çocuklardan ayıran en önemli özellik nedir?
A) Güzel olması
B) Farklı olması
C) Akıllı olması
D) Okumayı bilmesi
E) Nazik olması

7. “Çalıkuşu” adlı eserde, Feride’nin en son yaptığı görev nedir?

A) Hemşirelik
B) Öğretmenlik
C) Okul Müdürlüğü
D) Müdür Yardımcılığı
E) Mürebbiyelik

8. “Çalıkuşu” adlı eserde, Zeyniler’ de öğrencilerin oynadığı oyunların ana teması nedir?
A) Ölüm
B) Evlenme
C) Ayrılık
D) Gurbet
E) Hasret

9. “Çalıkuşu” adlı eserde, Feride’nin Vehbi’yi diğer çocuklardan farklı görmesinin sebebi nedir?

A) Karakter özelliğinin kendisi ile benzer olması
B) Çalışkan olması
C) Ona çevredeki olaylar hakkında bilgi vermesi
D) Korkusuz olması
E) Yetim ve öksüz olması

10. “Çalıkuşu” adlı eserde, Feride’nin öğretmenlik yapmasında ona yardımcı olan en önemli unsur nedir?

A) Güzel olması
B) Fransızca bilmesi
C) İstanbullu olması
D) Zarif olması
E) Lise mezunu olması
Cevap Anahtarı :

1.C      2.A      3.E      4.D      5.D
6.B      7.C      8.A      9.A      10.B


Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Özeti, Konusu, Tahlili, Kişiler için tıklayınız...

8 Nisan 2019 Pazartesi

thumbnail

Anadolu Notları (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI: Anadolu Notları

KİTABIN YAZARI: Reşat Nuri GÜNTEKİN

KİTABIN KONUSU: 


Yazarın Anadolu coğrafyasında gezerken gördüğü güzellikler, zenginlikler, yaşanılan olaylara dair izlenim ve yorumlarından oluşmaktadır.
Anadolu Notları Sesli KitapSes oynatıcı


KİTABIN ÖZETİ :

Yazar Anadolu’yu gezerken köylüler, kamyoncular ve toplumun çeşitli kademelerindeki insanlarla tanışıp, onlarla yaşadığı bir takım olay ve diyaloglara yer vermiştir. Kitapta birçok hadise yer aldığı için yazar notlarını kısa kısa yazılardan oluşturmuştur.

Tren adlı yazısında yazar trenle ilgili duygu ve düşüncelerini, izlenimlerini anlatmaktadır. Trende yolculuk esnasında yanına gelenleri yanına oturtmamak için burada birisi vardı tuvalete gitti, şimdi gelir diyerek gönderiyor. Bazen de yolcu uğurlamaya gelenleri yanındaki koltuğa oturtup, tren hareket edince göndererek yolcuların binmemesini sağlıyor. Yazarın trende uyguladığı bir diğer taktik ise yılancık hastalığına yakalanmış numarası yapmasıdır. Başına bir tülbent bağlayıp yüzüne de biraz sigara külü bulaştırarak gelen yolculara: Bizim dayı yılancık hastalığına yakalanmış, bize de bulaşıverdi galiba diyerek yolcuları kaçırmaktır.

Şoför yazısında yazar birlikte yolculuk yaptığı kamyoncuyla yaşadıklarını ve gözlemlerini aktarmaktadır. Kamyon şoförünün yolda kalanlara yardım ettiğini özellikle tel lazım olanlara telini verdiğini anlatır. Bir müddet sonra kamyoncunun aracı bozulur ve tel lazım olur. Kamyoncu teli başkalarına verdiği için pişman olur. Anadolu insanının bu özelliği yazarın dikkatinden kaçmamıştır.

Yatak çarşafları adlı yazısında yazar kaldığı otelde görevlinin çarşaf değiştirme işine olan merakı anlatılmaktadır. Çarşafların ve yatağın temizliği konusunda bir hayli titiz olan yazar, görevlenin çarşafı değiştirmesine mahal bırakmayarak çarşafı kendisi değiştirir. Bu sefer de aklına başka bir vehim gelir. Görevli ya çarşafı başka bir yataktan çıkartıp getirmişse diye düşünerek bu titizliğinin ve şüpheciliğinin hat safhada olduğunu okuyucuya hissettirir.

Yazar gezileri esnasında yanında mutlaka tedbirden su bulundurur. Su, yazarın olmazsa olmazlarındandır. Bu sebeple su bulamadığı zaman maden suyu alarak su ihtiyacını bununla giderir.

Yolda hastalık adlı yazısında yazar, yolda yakalandığı soğuk algınlığına karşı kendince tedaviye başlıyor. Bu konuda bilgili olduğunu ve hastalığı iyileştirdiğini de okuyucuya fark ettiriyor. Kaldığı otelde kendisini terletmek suretiyle soğuk algınlığından kurtulmayı başarıyor.

Kitabın bir başka bölümünde yazar tuluat tiyatrolarına temas ediyor. Köylere gelen tiyatroculara değinirken tiyatrocuların giyimlerinden bahsediyor. Gözlemlerine göre köylere gelen tiyatrocuların giyimleri özellikle kadınların giyimleri köylüleri kışkırtıyor. O yüzden köye gelen tiyatrocuları köylülerin kovduğundan bahsediyor.

Yazarın Anadolu gezisi esnasında kalmış olduğu otellerdeki en büyük titizliklerinden ve hassasiyetlerinden birisi de odada yalnız kalmaktır. Yalnız kaldığı zaman büyük bir güven ve huzur buluyor. Ancak umulmadık bir anda odaya gelen davetsiz misafir yazarın bütün neşesini kaçırıyor.

Fare isimli yazısında paranın insanlar içindeki değerine değiniyor. Para için her şeyi yapabilen insanoğlunun para için şantaj yapacağını ifade ediyor.

Son notu ise Bir Dost Tenkidine Cevap adlı yazısı oluyor. Bu yazıda bir dostu bu Anadolu Notları’nın bir roman havası içine azıldığını belirtiyor. Yazar da bu dostunun eleştirilerine Anadolu Notları’nın son bölümünde cevap veriyor.

Kitabının Ana Fikri :

Yazar kitapta Anadolu’nun güzelliklerini, zenginliklerini kimi zaman da farklılıklarını anlatmış, Anadolu’ya dair kendisinde kalan izlenim ve düşünceleri edebi bir şekilde dille kaleme almıştır. Anadolu Reşat Nuri Güntekin’in bakış açısıyla tanıtılmıştır. Gezmek, görmek ve gezi yazılarını okumak insanın kültür birikimine olumlu katkılar sağlamaktadır.

Kitaptaki Olay ve Şahısların Değerlendirilmesi

Yazar gezdiği yerleri ve olayları kendi duygu ve düşünceleri etrafında şekillendirmiştir. Şahsını merkeze alarak değerlendirmelerde bulunmuş, sübjektif bir bakış açısıyla yazmıştır. Bir gözlemci ya da gezgin gibi tarafsız bir dil kullanmamıştır.

Diğer yandan hadiseleri naklederken olay hikâyeciliğini andıran ifadeler kitapta oldukça geniş yer tutmuştur. Bu yüzden eser gezi izlenimlerinden ziyade bir romana daha çok benzetilmiştir. Bir Dost Tenkidine Cevap adlı bölümde de zaten yazar bu tezi kabul etmiştir.

Anadolu köylüsünü yer yer tarif ederken uyanık ve akıllı olduklarına vurgu yapmış, para hırsına sahip olduklarını da es geçmemiştir. Para yüzünden birbirlerine şantaj yaptıklarına dair bir kısa hikâyeciği de nakletmiştir.

Kamyoncuları saf Anadolu insanının bir timsali gibi tanıtmış, kendi ihtiyacı olan bir şeyi hiç düşünmeden başkaları için harcamaktan çekinmeyen karakter yapısını gözler önüne sermiştir. Bunun yanı sıra kamyoncu karakterinin birlik ve beraberliğe düşkün olduğundan da bahsetmiştir.

Yazarın Anadolu insanında gözlemlediği ve yorumladığı huşulardan birisi de batıl inanışlardır. Anadolu köylüsünün bu devirde hala hurafelere inanmasına da vurgu yaparak bu köylülerin bu özelliğini adeta kınamaktadır.

Reşat Nuri’de karakterler genellikle tek boyutludur. Bir tarafıyla öne çıkmaktadır. Yazarın ruh tahlillerinde bu ayrıntı gözden kaçmamaktadır.
Kitap ve Yazar Hakkında Düşünceler

Anadolu Notları adlı Kitap Reşat Nuri Güntekin’in romanları ve hikâyeleri dışında yazmış olduğu ancak üslubu ve dili yönüyle romanlarından pek ayrılmayan gezi türündeki eseridir. Romanlarında olduğu gibi yazarın dili ve anlatımı Cumhuriyet dönemi ve Milli Edebiyat Akımı çerçevesinde değerlendirildiğinde dönemin idealleriyle uyuşmaktadır. Reşat Nuri, Milli Edebiyat Akımı içerisinde milli ve manevi değerleri göz önünde bulunduran bir yazar olarak bugün hala okunmaya devam etmektedir.

Yazar Hakkında Bilgi - Reşat Nuri Güntekin (1889-1956) 

Uzun yıllar devlet memurluğu yapmıştır. Memuriyetinden ve müfettişliğinden dolayı Anadolu’da birçok yeri de gezmiştir. Bu gezileri esnasında Anadolu’yu gözlemlemiş ve edinimlerini kendi duygu, düşünce ve hayat görüşleriyle yorumlayarak kaleme almıştır.

Şöhretine Çalıkuşu romanıyla adım atmıştır.

Milli Edebiyat Akımının en sadık ve en velüd (üretken) yazarlarından birisidir.

Realizm akımını benimsemiş eserlerini gerçekçi bir gözle yazmaya özen göstermiştir.

Eserlerinde devrin Anadolu köylüsünü ve insanını Anadolu’daki bilime ve eğitime olan ihtiyacı bir aydın gözüyle ortaya koymuştur. Türk insanının batıl inanç ve hurafelere inanmasını eleştirmiş bu inanıştan vazgeçilmesi gerektiğini birçok eserinde dile getirmiştir.

Anadolu’nun yerli insanını yakından gözlemlemiş ve eserlerinin tamamında onlara yer vermiştir. Bütün eserlerinde konuşma dili hâkimdir.

Öykülerinde mizah unsurlarına da yer vermiştir.

Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Bir Kadın Düşmanı, Kan Davası, Yaprak Dökümü, Damga, Miskinler Tekkesi

Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler

Gezi Yazıları: Anadolu Notları

Oyunları: Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı, Taş Parçası, Hülleci, Tanrı Dağı Ziyafeti

About