Gülten Dayıoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2019 Salı

thumbnail

Ganga (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ganga

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Ganj nehrinin yatağında insan küllerinden oluşma olağanüstü nitelikler içeren gizemli bir yaşam ortamı vardır. Burada yaşayan balıklarda zamanla hem insanca hem de insanüstü özellikler belirir.

Kitabın Özeti :

İşçi barınaklarında bir kadın yaşlı bir işçi kadının yardımıyla doğum yapar. Doğan bebek ürkü verici bir görünümdedir. Bu yüzden bebeği biliciye götürürler. Bilici bebeğe bakar ve bebeğin Kutsal Ganj’a bırakılması gerektiğini söyler. Eğer kutsal Ganj nehri onu sularında boğup öldürmezse bebek ilerde çok hayırlı bir insan olacaktır. Ama tam tersi olursa bebek ileride tekin biri olmayacaktır. Çocuğu nehre bir tekneyle bırakırlar. Gel zaman git zaman o tekne bir kıyıya vurur. Kıyıda ölümü bekleyen bir nine bebeği görür ve sahiplenir. Nine bebeğin adını Ganga koyar. Onu büyütüp yetiştirir.

Bu çocuğun gözleri ve kulağı bir balığınkine benzemektedir. Bu sebeplen nine çocuğa hep şapka takar ki dikkat çekmesin. Çocuk 7 yaşına gelince nehirde turna balığı denen bir balık onunla zihinsel iletişime geçer. Ganga'ya dünyaya bir görev için gönderildiğini söyler. Çocuğa üst düzeyde bir zekaya sahip olduğunu anlatır. DVe diğer buluşmalarında da çocuğa zihinsel iletişim yeteneğini kullanıp kendine beyin kardeşleri edinmesi görevini verir. Bu balık Ganjlıların soyundan geldiğini ve Ganjlıların hedefinin insana dönüşüp insanlara rahat bir hayat sunmak olduğunu detaylarıyla anlatır. Bundan kısa bir süre sonra Ganga’nın ninesi hakkı rahmetine kavuşur ve ölür.

Bilici, nineye söz verdiği üzere Ganga’ya sahip çıkar. Onu ibadethaneye alır. İbadethanenin hizmetine sunar ki hayırsever bir hacı onu evlat edinsin. Ganga hizmet amaçlı Ganj nehrine giderken sakat bir kadın ve onun oğluna yardım eder. Yardım ettiği insanlar çok varlıklı insanlardır. Teşekkür etme amaçlı onu bir şekilde evlat edinirler. Ganga yeni hayatına başlamıştır artık. Bu arada sürekli insanlarla zihinsel iletişim kurmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Çünkü henüz daha çok acemiydi. Kısa bir sürede ilk anne babasına alışır ve kaynaşır. Annesi, Ganga’yı akıl testine götürür. Ganga’da olağanüstü bir beyin olduğu anlaşılır. Bunun üstüne aile Ganga’yı özel derslere gönderir. Ganga kısa bir sürede çok şey öğrenir.

Bir gün bilgisayarla çalışırken görüp katıldığı bi yarışmada birinci olur. Tüm dünyayı başarısıyla etkiler. Çocuk yaşta iken Hindistan’ın onuru konumuna gelir. Bir çok televizyon programına çıkar ve bir çok üniversitede konfrensa katılır. Hatta Amerika devlet başkanı onu ve ailesini Beyaz Saray'da ağırlar. Bu sırada Ganga birçok beyin kardeşi edinir. Hatta o kadar çok edinir ki 2 milyonu aşkın sayıya ulaşırlar. Bu durum emperyalist devletleri çok kızdırır. Çünkü bu insanlar kıt akıllı insanlara eşitliği öğretip gözlerini açmaya çalışıyordu. Kısa bir süre içinde bu insanların zihinsel iletişim gerçekleştirdiği belirlenip iletişim kanallarını kesmek için katmanlardan birini vurmayı hedeflerler. Bu arada Ganjlıların düşmanı olan hayaletler Ganga’yı ellerine geçirir. Ona her şeyden haberleri olduklarını söyleyip Ganjlıların kötü olduklarını anlatırlar. Ondan Ganjlılar insana dönüşürse onlara savaş ilan edeceklerini Ganjlılara bildirmesini isterler. Ganga'yı Ganj nehrinin yakınlarına bırakırlar.

Ganja yaklaşamazlar çünkü Ganjlıların onlara karşı salgıladığı reaksiyonlar onları öldürebilecek güçtedir. Ganga turna balığını bulur ve turna balığına durumu anlatır. Eğer Ganga görevini bırakmazsa Ganga’yı öldüreceklerini söylemişlerdi hayaletler. Bunun için turna balığı Ganga’ya suda nefes alabilme özelliği verir ve diğer balıkların yanına giderler. Orada planı anlatırlar. Ganga planı duyunca içi rahatlar. İnsanların, diğer üstün zekalı insanların birbiriyle olan zihinsel iletişimini koparabilmek için katmana atacakları bombadan korkan hayaletler belirli bir mağaraya sığınacaktır. Ganjlılar bunu ve sığınacakları mağarayı bildiklerinden onların bulunduğu mağarayı reaksiyonlarıyla kuşatıp onları orda hapsedecekler. Ve hayaletler artık insanları etkileri altına alıp kendi aralarındaki çirkin rekabet yüzünden onlara zarar veremeyeceklerdi. Tüm bunlar olurken Ganga ise balığa dönüşmüş bir şekilde deniz yoluyla ailesine döner.

Hayaletler Ganga’yı kaçırdığından bu yana kimse Ganga’dan haber alamamıştı. Bu yüzden Ganga’nın dönüşü tüm dünyada coşku ile karşılanmıştı. Ancak Ganga başından geçenleri kimseye anlatmaz. Kesinlikle hatırlamadığını belirterek insanlardan özür dilemekle yetinir. Ganga dünyayı kurtarmış bir konumda ortaya çıkınca artık sadece bir Hindistan vatandaşı değil bir dünya vatandaşı olarak görülür. Ve her tarafa beyin kardeşleriyle işbirliği içinde iyiyi, doğruyu, güzeli, eşitliği, adaleti, barışı, kısaca güzel olan her şeyi dünyaya yayar.

29 Kasım 2019 Cuma

thumbnail

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Dört Kardeştiler

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Dört Kardeştiler, ana babalarını art arda yitiren dört kardeşin kendi başlarına ayakta durma çabalarını anlatmaktadır. Renkli bir köy ortamında geçen romanda, sevgi ve özveriye dayalı kardeşlik başları, şaşırtıcı ve zaman zaman da duygu yüklü serüvenlerle kaleme alınmıştır.

Kitabın Özeti :

Dört kardeşin isimleri; Feten, Habibe, Döndü ve Yaşar'dır. Babaları Pek Salih köyün korucusudur. Yılın çoğu gününü korudaki kulübede geçirir, nadiren eve gelir. Yaşadıkları köyün adı Apan köyüdür. Annelerinin adı Hasibe’dir. Hasibe hep kız bebek doğururmuş. Bundan dolayı çok dertlenirmiş. Yedi kız bebek doğurmuş. İlk dördü ölmüş. Sonra Feten doğmuş. Sonra Habibe, sonra da Döndü. Köylüler arasındaki inanca göre son doğan kız çocuğa Döndü adı konursa ondan sonraki bebek erkek olurmuş. Döndü’den sonra bir erkek bebekleri olur. Adını Yaşar koyarlar. Anneleri Hasibe, Yaşar doğduktan bir gün sonra rahatsızlanıp ve ölür. İlk günler çocuklara komşular bakar. Komşuları Nevzer yeni doğan Yaşar’ı emzirir.

Daha sonraları çocuklarla topal olan dedeleri ilgilenir. Evin yükü en büyük kız olan Feten’in omuzlarındadır. Feten en çok babasını ve Yaşar’ı öok severmiş. Çocukların babaları üç gün boyunca korudan gelmeyince çocuklar dedeleriyle beraber koruya babalarının yanına gitmeye karar verirler. Salih, dedeye diğer köylülerin keçilerinin koruya girdiğini bütün gün onları kovaladığını, bu yüzden çok yorulduğunu eve bile gelemediğini anlatır.

Feten, Yaşar küçük olduğu için bir sene önce başlaması gereken okula bir sene gecikmeli olarak başlar. Arif, babasının kestiği söğüt dalından düdük yapar. Yaparken de Feten ve diğer çocuklara da nasıl yapılacağını öğretir. Bazı çocuklar yapamasa da Feten ve birkaç çocuk kendilerine düdük yapmayı başarır. Feten ve kardeşleri yaptıkları bu düdükle uzunca bir süre oynarlar.

Bir akşam üzeri komşu kızı Havva, evin kapısına gelip atlarının doğurmak üzere olduğunu söyler. Bütün çocuklar doğumun nasıl olduğunu izlemeye giderler.

Sonbahar gelince Arif’in sünnet düğünü yapılır. Feten ve kardeşleri Arif’in kına gecesine gidiyorlar. Sünnet çocuklarının ve misafir çocukların ellerine kına yakıldıktan sonra dışarıda erkeklerin yaktığı ateşin başına gidiyorlar. Orada oyun havaları oynanıyor.

Salih koruda nöbet tutarken çok zorlandığından dolayı dedesinin canı çok sıkılıyor.

Feten sık sık komşuları Nevzer yengeden yardım istiyor. Kızların ve kendisinin saçlarını örmesi için, banyo yapmak için ona başvuruyorlar. Bu defa Feten, kulaklarını deldirmek için onu Marzı nineye götürmesini istiyor. Feten annesinden kalan küpeleri takmak için kulaklarını deldirmeyi çok istiyor. Ama kulakları delinirken çok acıyor. Yaşar ablasının ağlamasına dayanamayarak Marzı nineye saldırıp saçını çekmeye başlıyor.

Köyde buğdaylar biçilince bu buğdaylardan bulgur yapılırmış. Buğdaylar kaynatılıp kuruması için yaygılara serilirmiş. Çocuklar da kuşlar yemesin diye bulgurların başında nöbet tutarlarmış. Arif gelen kuşlara tuzak kurup onları yakalamakta ustaymış. Yakaladıkları kuşları sonunda salarlarmış. Bulgurlar kuruyunca tokmakla dibekte dövülürmüş. Zarı ayrılırmış. Sonra rüzgarlı bir günde buğdaylar savrularak kepeklerinden ayrılırmış. En son da iki taş arasında ezilip yemeye hazır hale getirilirmiş.

Çocukların babaları bir gün eve geldiğinde yanında yavru bir köpek de getirdi. Çocuklardan bunu besleyip büyütmelerini istedi. Çocuklar köpeğin adını Korkmaz koydular. Salih, Akdüzü köylülerinin keçilerinden sonra şimdi de avcılarının korudaki kuşları çalmaya başladığını muhtara şikayet eder.

Feten okulların açıldığı gün Yaşar onu bırakmak istemediği için onunla birlikte okula gitmek zorunda kalır. Sınıfta da ablasının sırtından inmez. Feten’in öğretmeninin adı Neşe'dir.

Çocuklar uzun kış gecelerinden birinde Nevzer Kadın ile birlikte Fadime gelin ve kaynanasının evine çekme helva yemeye gidiyorlar. Şubat tatili geldiğinde Feten okumayı sökmüştür. Kardeşlerine her gün öykü ve masal kitapları okuyordu.

Bahar gelince Apan köyünün korusuna yine keçiler dadandı. Muhtar ve köylülerden bazıları Akdüzü köyüne giderek keçilerini koruya salmamalarını istedi. Akdüzü köyü muhtarı bu keçilerin kendilerine ait olmadığını söyleyip inkar etti. Muhtar da Korucu Salih’e keçiler tekrar koruya gelirlerse onları öldürmesini söyledi. Apan köylüleri bu konuyu jandarma komutanına da anlattılar.

Bir gün korucuyla birlikte nöbet tutan gençlerden biri koruya giren üç keçiyi vurdu. Ertesi gün korucu ve gençler yemek yerken Akdüzü köyünden beş kişi koruyu tutuşturdu. Aralarında çatışma çıktı. Korucu bu çatışmada başından vuruldu. Korudaki yangını balta, kazma ve küreklerle söndürmeye gelen Apan köylüleri korucunun vurulduğu haberini alınca yönlerini Akdüzü köyüne doğru çevirdiler. İki köy arasında kavga çıktı. Jandarma kavgayı ayırdı. Çocukların babası Korucu Salih öldü. Vuranlar yakalandı, köyün muhtarı ve çobanı mahkemeye verildi.

Çocukların babası ölünce dedesi de üzüntüden yatalak oldu. Muhtar eve gelip onlara yardım edeceklerini söyledi. Gün aşırı ekmek almak için muhtarın evine gelmelerini istedi. Ama muhtarın karısı ekmek almaya gelen Feten’e öfkeleniyordu. Ona kalan yemeklerden veriyordu. Muhtara ekmek yaparken çok zorlandığından yakındı. Muhtar da ekmek yaptığı günlerde Feten’in ona yardıma gelmesini istedi.

Bir gün kasabadaki komutan Muhtar’ı görünce bir paşanın evlatlık almak için iki kız aradığını söyledi. Muhtar’ın karısı da Habibe’yle Döndü’yü evlatlık verebileceğini söyledi. Çocuklar her ne kadar birbirlerinden ayrılmak istemese de Muhtar bir sabah gelip Habibe’yle Döndü’yü götürdü.

Feten bir gün yolda Arif’in babası Ahmet amca ile karşılaştı. Ondan iş istedi. O da düşünmek için zaman istedi. Akşama Feten’i çağırttı. On koyun aldığını bunları Arif’le beraber gütmeleri karşılığında günaşırı bir ekmek ve her akşam bir kap yemek vermek üzere anlaştılar.

Bir gün koyunlardan biri hastalandı. Bir çoban gelip koyunun kulağını kesti ve anattı. Pis kanın akmasını sağladı koyun iyileşti.

Arif’in babası Ahmet amca, Feten ve Yaşar’ın köpeği Korkmaz’ın da sürüyle beraber gitmesi sebebiyle sonbahar gelince çocuklara birer kat giysi aldı. Ahmet amca, Yaşar’ın da evde boş boş durmaması için onun da bir kaz sürüsü gütmesini teklif etti. Çocuklar bunu hemen kabul ettiler.

Çocukların dedesi bir gün onlara Habibe’yle Döndü’nün fotoğrafını gösterdi. Kızlar bu fotoğrafta çok perişan görünüyorlardı. Dede bu sırada üzüntüden öldü.

Muhtar, Feten’i kasabada gördüğü Mal Müdürü’nün yanındaki adama evlatlık olarak vermeye karar verdi. Yaşar’ı da yanına alarak çalıştırmayı düşündü. Bu fikrini çocuklara söyleyince çocuklar karşı çıkıp istemediklerini haykırdılar. Feten köyün diğer kızlarıyla konuşup evlatlık gitmemek için cumartesi gününe kadar gizli bir yerde saklanmaya karar verdi. Eski dere yatağındaki bir söğüdün kovuğuna saklandı. Köyden Pembe isminde kekeme bir kız Feten’in nerede saklandığını jandarmalara söyledi. Jandarmalar da Feten’i buldu.

Feten İstanbul’a Azmi Bey’in evine evlatlık olarak gidecekti. Azmi Bey hayvan ticareti yapıyordu. Karısı huysuz olduğundan hizmetçilerle geçinemezdi. Bu yüzden kendi yetiştireceği bir kızı evlatlık olarak almak istiyordu. Muhtar ve Feten cuma günü kasabaya gelmeyince Azmi Bey ve Mal Müdürü köye gitti. Feten saklandığı yerden henüz bulunmuştu. Azmi Bey, Feten’i alıp köyden ayrıldı.

Azmi Bey’in karısı Güler Hanım sinirli biriydi. Feten eve gelir gelmez onu azarlamaya ve dövmeye başladı. Feten’in uzun saçlarını kesti. Bir taraftan dövüp bir taraftan küpelerini çıkarmaya çalışırken Feten’in kulak memesini yırttı. Azmi Bey ve Güler Hanım’ın Sibel adında bir kızları da vardı. Sibel, Feten’in adını Güllü diye değiştirdi. Canları isterse de Feten’in yüzü çilli olduğu için Çilli Güllü diyorlardı. Bir gün Sibel vazoyu kendisi kırdığı halde Feten kırdı diyerek Feten’e iftira attı. Güler Hanım ceza olarak Feten’in ağzına bir avuç dolusu karabiber tıktı.

Yaşar da bir gün okula başlayabilmek için eski evine girip nüfus kağıtlarını aldı. Duvardan atlarken düşüp bacağını kırdı. Üç hafta yattı. Kimliğini Öğretmen Neşe Hanım’a verdi. O da iyileşince okula gelmesini söyledi.

Bir gün sabah erkenden Feten evden kaçtı. Karakola gitti. Polise her şeyi anlattı. Ama polis tekrar onu Güler Hanım’ın evine gönderdi. Feten üç yılda evden dışarı üç kez çıkabilmişti. Birinde dişi ağrıdığından dişçiye gitmişti. Birinde yağlı yemeklerden dolayı vücudunda çıban çıktığı için doktora gitmişti. Birinde de Güler Hanım’ın annesinin evi badana yapıldığı için oraya temizliğe gitmişti.

Güler hanım, kocasıyla şehir dışına gezmeye gittiğinde de Feten’in başına annesini bırakıyordu. Feten bir gün evde yalnızken alt katlarda bir patlama sesi oldu. Kapıcı dairesinde tüp patlamıştı. Binada yangın çıktı. İtfaiyeciler Feten’i son anda kurtardılar. Feten vücudundaki yaralardan dolayı üç ay hastanede kaldı. Bundan sonra Güler Hanım onu geri çağırmadı. Başhekim evlatlık olduğunu öğrenince köyünün muhtarını aradı. Arif’in babası Ahmet amca muhtar olmuştu. Yazdığı mektupta köye gelmesini istemişti. Başhekim de onu köye göndermeye karar verdi. Feten köyüne döndü.

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

25 Kasım 2019 Pazartesi

thumbnail

Sekizinci Renk (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri


Kitabın Adı : Sekizinci Renk

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Ela, sıradan öğüt ve eleştirilere uyarak yaşama yumuşak iniş yapmak istemiyordu. Hayatı deneyerek, kalıplaşmış kuralları aşan özgür ve sıradışı bir kimlik edinmeyi amaçlıyordu.

O, çok renkli düşler kuruyordu. Örneğin; gökkuşağının sadece yedi renk olduğuna inanmıyordu. İnsanoğlunun gözlerini bürüyen bağnazlık perdesi yırtıldığında, yepyeni renklerin ortaya çıkacağına yürekten inanıyordu.
Ortaokul ve lise yıllarında, bu amaç ve inançlar doğrultusunda yanlış ya da doğru, acıklı veya gülünç pek çok serüvene atıldı. Ailesi ve arkadaşlarıyla sürtüşmelere girdi. Acı, korku, kaygı ve düşkırıklığıyla birlikte sevincin, coşkunun, aşkın ve mutluluğun doruklarında yaşadı.

Kitabın Özeti :

Ülev psikoloji dalında eğitim görmüş, yüksek lisans öğrencisidir. Hayali olan Amerika'ya gidebilmek için tez hazırlamaya çalışan, başarılı bir öğrencidir. Yapacağı çalışmanın sıra dışı çarpıcı bir nitelikte olması için aylarca uğraşıp durur. Gazete okurken Ela’nın resmini görür. Resmin altında kolej sınavları birincisi yazar. Küçük Ela’yla yapacağı çalışmaların teze ilginç ve önemli bir bölüm kazandıracağın düşünür. Bunun üzerine Ela’yı bulmaya kara verir. Ela’nın okuduğu okula giderek onu bulur. Ela ile tanışır. Ela bu tanışmadan annesine bahseder. Annesi Tiraje Hanım, Ülev’i evlerine davet eder.

Muhteşem Tiraje bunu kabul eder, çünkü Ela artık onların öğütlerini, sözlerini dinlemeyen, isteklerini yerine getirmeyen, asi bir kıza dönüşmüştür. ve aralarında sürekli kavgalar, tartışmalar çıkmaktadır. Ülev ile arkadaşlıkları böylece başlamış olur. Gittikçe yakınlaşırlar aralarında ki ilişki abla-kardeş ilişkisine dönmeye başlar. Ela artık olan her şeyden annesini sorumlu tutmaya başlar. Arkadaş edinememesi, argo sözcükler bilmemesi ve bunun gibi birçok şeyi annesinin onu koruyarak yetiştirmesine bağlar. Annesiyle sürekli kavga eder. Ela sırf arkadaş edinebilmek için kendisini önüne gelen herkesle sevgili olan biri olarak tanıtır. Bununla da kalmaz sigara içmeyi dener, bara gider, içki içmeyi dener... Bu süreç bir ay boyunca devam eder. Tiraje Hanım, Ülev’in Ela’yla konuşmasından mutluluk duyar. Ülev’in tezi bitmiş ve başarılı bulunmuştur, İngilizce’ye çevrilip Amerika’daki yüksek öğrenim kurumlarına başvuru yapar.

Tiraje Hanım, Ülev’in Ela’ya psikolojik terapi uygulamasını ister. Ülev bu isteği hiç düşünmeden kabul eder. Ela’yla oturumlara başladıklarında onu yavaş yavaş tanımaya başlar. Bir gün Tiraje Hanım, Akgün Beyle çok şiddetli bir kavgaya tutuşur. Ela bu kavgadan çok etkilenir.

Ela’nın bir sorunu da arkadaş edinememektir. Bu konuda Ülev’den devamlı öğütler alır. Ama annesinin öğütlerini istemez. Ela normal yaşam biçiminin dışında başka bir şekilde yaşamak ister. Rahatlamak için babası ile birlikte sömestre tatilinde Kartalkaya’ya giderler. Burada baba kız sabahtan akşama kadar eğlenir, geçen yarıyılın stresini üstlerinden atarlar. Bu tatil sırasında Tiraje Hanım’la Ülev bir restoranda buluşur. Hem Ela hem de kendi haklarında konuşurlar. Tiraje Hanım, Rum asıllı bir aileden gelmiştir. Bozcaada’da bir halası yaşamaktadır. Tatil bitmiş yeni dönem başlamıştır. Ela bu dönem boyu ailesiyle fazla sorun yaşamamış, bir üst sınıfa geçmiştir. Ela bu sene daha da hırçınlaşmıştır. Annesiyle daha çok sorunlar yaşamaya başlamıştır. Bu sırada Ülev’in çalıştığı şirket onu Diyarbakır’a gönderme kararı almıştır. Burada Ülev Psikolojik Danışmanlık birimi kuracaktır.

Ülev’in yokluğunda Ela tiyatroda ilk aşkı ile tanışır. İlk aşkının adı Efe’dir. Efe tiyatroda Ela’ya bir kartvizit verir ve kendisini buradan aramasını ister. Bu olayı hemen Ülev’e yazar. Ülev, Ela’ya bu konuda dikkatli olmasını yazar. Tiraje Hanım bir araştırmadan sonra kartın sahibini bulur. Ela tatsız bir olaydan sonra Efe’den ayrılmak zorunda kalır.

Bu arada yaz tatili yaklaşır. Yaz tatilinde Ela, Bozcaada’daki kampa gitmek ister. Ela o gün iki sürprizle karşılaşır. Annesi onu kampa kayıt ettirir. Ülev Diyarbakır’dan döner ve kampa hareket etme günü gelir. Ela ilk kez tek başına seyahat etme heyecanıyla Bozcaada’ya gider. Kamp hayatı ilk başta ona zor gelir ama sonradan alışır. Kampta bir hafta kaldıktan sonra İrini Hala’yı ziyarete gider. İrini Hala’nın evinin çatı katı ailenin geçmişiyle ilgili sırları taşımaktadır. Ela bu katta annesinin eski sevgilisini öğrenir. Bir de annesinin sır sandığını bulur. Ela’nın halasına yaptığı ziyareti biter. Tekrar kampa döner. Kampta bir süre kaldıktan sonra yine İrini Halayı ziyarete gider. Bu sefer uzun uğraşlar sonunda İrini Halayı ikna ederek sandığı açtırır. Sandığın içinde annesinin hatıra defterini bulur. Hatıra defterinin içinde ELA uyaklı bir şiir bulur. Bu şiiri gizlice yanına alır ve çantasına koyar. Bir süre sonra Tiraje Hanım şiiri bulur. Annesiyle zaten arası açık olan Ela’nın annesiyle arasında uçurumlar oluşur.

Bu sıralarda Ülev’in Amerika’ya gitme olayı çıkar. Ela ve Tiraje Hanım, Ülev’in gitmesini istemezler ama bunun üstesinden gelerek ayrılırlar. Daha kolay haberleşmek için Ülev, Ela’ya bilgisayarını internete bağlamasını söyler. Ela babasına bunu söyleyerek bilgisayarını internete bağlatır. Sık sık birbirlerine mesaj atarlar. Ela liseye başladığı için yeni arkadaşlar edinir. Alp adında bir çocuk onu çok etkiler. Ondan çok hoşlanmaya başlar. En sonunda Ela’nın istediği olur ve Alp ona çıkma teklif eder. Ela bu teklifi istekli bir şekilde kabul eder. Alp ile birlikte sınıftan bir arkadaşının doğum günü partisine giderler. Ama parti herkes tarafından bilinen ve kötü olarak nitelendirilen bir yerde yapılır. Bu partide çok kötü bir olay yaşanır. Bir kişi yüksek dozda eroin alarak hayatını kaybeder ve Alp’te rahatsızlanır. Bu haberi ve kızının fotoğrafını gazetede gören Tiraje Hanım bunlara çok sinirlenir.

Ela hem rahatlamak hem de dil eğitimi almak için Amerika’ya gitmeye karar verir. Babası Ela’yı yatılı bir dil kursuna yazdırır. Ülev’le hafta sonları görüşüp geziyor ve konuşuyorlardı. Ülev kendine yeni bir sevgili bulur. Zülfikar adında Pakistanlı birisidir. Genellikle Ela, Ülev’e Alp’ten, Ülev Ela’ya Zülfikar’dan bahseder. Bu sıralarda Ela’nın kurs süresi dolmak üzeredir. Ama daha çok New York’ta kalmak istiyordu. Bunun nedeni Alp’ti. Alp geçirdiği rahatsızlıktan dolayı New York’a tedavi olmaya gelir. Ela babasından izin almayı başarır ama babasından para almayarak kendi parasının yeteceğini düşünür. Bunun üzerine New York’ta bir süre daha kalır. Bu süre içinde Alp’le buluşarak New York’un her tarafını dolaşırlar. Ama bir süre sonra Ela’nın dil kursundaki dolabı soyulur. Bütün seyahat çeklerini paraya dönüştürdüğü için hırsız paraların hepsini alır. Bu olayın üzerine Ela çalışarak para kazanmaya karar verir. Bir restoranda piyanist olarak iş bulur. Piyanistlik yaptığı sırada Alp’ten haber alamaz.

Bir süre sonra Ela İstanbul’a döner. Ama onu İstanbul’da acı bir sürpriz karşılar. Annesinden Alp’in öldüğünü öğrenir. Yaz tatili biter. Okulda Alp için bir tören yapılır ve Alp’in anısına bir ağaç dikilir. Ela bazen ağacın yanına gelerek Alp’le konuşur. En sonunda birinci dönem biter. Ela bu yarıyıl tatilinde Erciyes’e kayak yapmaya gider. Burada acılarını biraz da olsa dindirir. İkinci dönem başladığında Amerika’dan okula yeni bir felsefe öğretmeni gelir. Bu öğretmenin adı Bay Çarli’dir. Bay Çarli, Ela ile iyi ilişkiler kurar. İkisi de birbirlerine ısınırlar. Yaz tatili geldiğinde Ela arkadaşlarıyla birlikte yurtdışına kampa gider. Kamp çok eğlenceli geçer. Yaz tatili bitip okul başladığında Ela son sınıftadır. Son sınıfta bir tane proje yarışması vardır. Bu projenin konusu “Yirmibirinci Yüzyılda Barış” tır. Ela bu yarışmaya katılır, okul ve ülke barajını geçerek Amerika’ya gitmeye hak kazanır. Amerika’dan geldikten sonra çeşitli ülkelerde konferanslar verir.

En sonunda diplomalar verilir ve yaz tatili gelir. Akgün Bey bu yaz tatilinde iş için Japonya’ya gidecektir. Ailesinin de onunla gelmesini ister. Ela’nın üniversite sınavı yaklaştığı halde Tiraje Hanım ve Akgün Beyle birlikte Japonya’ya gider. Burada gezinin keyfine varamaz. Bir süre sonra tekrar İstanbul’a dönerler. Ela geldiğinde üniversite sınavlarına girer ve iki kötü haberle karşılaşır. Ülev Zülfikar’dan ayrılmış İrini Hala ölmüştür. İrini Hala vasiyetinde tüm varlığını Ela’ya bırakır. Bu arada üniversite sınavlarının sonuçları açıklanır. Ela felsefe bölümünü kazanır. Ela bu aralar evde yalnız kalmıştır. Akgün Bey Japonya’ya gidip geliyordu. Tiraje Hanım da Amerika’ya gitmişti. Üniversiteye başladığında onu bir sürpriz bekler. Birisi her gün Ela’nın defterine aşk ile ilgili yazılar yazıyordu. Ela bunları düzenli olarak Ülev’e yazar. Ülev’de Ela’yı bu konuda uyarır. Bir gün Ela yazıları yazan kişi ile tanışma fırsatı bulur. Karlı bir havada Ela yolda yürürken bir buzun üstüne basarak kayar. Ela’yı birisi yerden kaldırmak ister işte bu kişi “o” dur. O kişinin adı Can’dır. Ela, Can ile buluşarak biraz sohbet eder. Ondan sonra eve giderek olanları Ülev’e yazar.

Ela ve Can birbirlerine büyük bir aşk ile bağlanırlar. Sınavlar bitip haziran ayı geldiğinde Ela ile Can nişanlanmaya karar verirler. Bunun için önce aile tanışmaları gerekir. Ama Tiraje Hanım tanışma iznini Akgün Beyin Japon ortaklarla yaptığı tersanenin açılışından sonraya verir. Ela Can’ı tersanenin açılışına getirir. Burada ailesiyle tanıştırır. Ela, Can’ın ailesiyle daha iyi bir şekilde tanışmasını ister. Bunun için Ela Can’ı evine davet eder. Burada Tiraje Hanım ve Akgün Bey kızlarının sevgilisi hakkında daha detaylı bir şekilde bilgi edinir. Bu tanışmadan sonra Can’da Ela’yı evine davet etmeye karar verir. Bu görüşmede Ela, Can’ın annesi Şarlot Hanım ve babası Yılmaz Bey ile tanışır.

Bu süreç devam ederken proje yarışması da devam etmektedir. Ela bu yarışmada ülkesinde birincilik kazanır. Bu birincilikten sonra Ela Amerika’ya davet edilir. Amerika’da bir eleme daha yapılır ve Ela bu elemeyi de aşıp finale kalır. Ela finale kaldıktan sonra ülkesine dönerek Bozcaada’ya dönerek oradaki yalıya gider. Yalının sırlarla dolu olan çatı katına çıkar ve orada bulunan annesinin sır sandığını açar. Bu sandığın içinde çok özel şeyler bulur. Bunları dikkatle inceler.

Bu arada Can’da kendine barda yeni bir iş bulur. Bu işte yeterince çalışıp para kazandıktan sonra üniversitenin açılmasına bir hafta kala Can işini bırakır. Ama Can işi bırakmadan önce bir dergide röportaj yapmıştır. Bu röportajın konusu hem çalışıp hem okuyan üniversiteli gençlerdir. Tiraje Hanım’da bir dergiden bu röportajı okuyup Can’ın çalıştığını öğrenir. Buna çok sinirlenir. Bu olaydan sonra yaz gelinceye kadar ailede bir sorun yaşanmaz. Ela da Can’dan özenerek bir işe girmeye karar verir. Can’da bu arada özel bir TV kanalında kameramanlık yapmaya başlar. Bu sıralarda Ela’da işini bulur. Küçük çocuklara solfej dersi verir. Yaz tatili bitip fakülte başlayınca Ela işini bırakmak zorunda kalır. Ama Can işini bırakmak istemez. Ela’da Can okula düzenli gelemediği için onun yerine not alır.

Bu sıralarda Tiraje Hanım anılarının yer aldığı bir kitap yazar. Aradan bir ay geçtikten sonra Ela Ülev’e ortalığı sarsacak bir haber yollar. Ela İstanbul’un ucuz sentlerinde Can’la oturacağı evi aramaya başlar. Bir süre ev aradıktan sonra uygun ev bulamayınca İrini Hala’nın Büyükdere’deki evlerine yerleşirler. Ela ile Can evliliklerinin başlarında çok mutlu olurlar. Ama sonradan tatsız olaylar yaşamaya başlarlar. Bu tasız olaylardan biri Can’ın okulu bırakmak istemesidir. Sonunda yaz tatili gelir. Ela bu yaz tatilinde Can ile birlikte Bozcaada’ya gitmek ister. Ama Can’ın Nemrut Dağı’nda olan çekimleri yüzünden Bozcaada’ya gidemezler. Ela bunun üzerine Nemrut Dağı’na giderek, Can’a sürpriz yapmaya karar verir. Nemrut Dağı’nda çok kötü bir sürprizle karşılaşır. Can, Ela’yı aldatıyordur. Ela bu olayın ardından sinirli bir şekilde İstanbul’a döner. İstanbul’a döndüğünde yaz tatili biter. Ela bu sene son sınıfa başlar. Can bu sene okula devam etmez. Çünkü Can Fransa’ya gitmiştir. Bunu öğrenen Ela bunalıma girmiştir. Bu bunalım nedeniyle Ela çok hastalanır. Hemen hastaneye kaldırılır. Ela hastanede bazı testler yapılır bu testlerin sonucunda Ela’nın (A) tipi sarılık ve bağırsak iltihaplanması geçirdiği anlaşılır. Doktor Ela’ya evde 2 ay hiç kalkmadan yatmasını söyler. Ela bu talimatlara uyarak 2 ay dinlenir ve sağlığına kavuşur.

Bu arada Tiraje Hanım orta yaş bunalımına girmiş gibi davranır. Sürekli Amerika’ya gider gelir. Bu olay dikkatini çeker. Ela ilk olarak bunun nedenini annesinin eski sevgilisi Aleksandır sanar. Ela’da eski evine giderek anlarını tazelemeye karar verir. Ama eski evine gittiğinde kötü bir sürpriz karşılar. Kapıcı dairesindeki tüpte patlama olur. Ela zorda olsa kendini evden dışarı atarak kurtarır. Bu olayın üzerine zaten depresyonda olan Ela daha çok depresyona girer. Sonra Ela hem Ülev’in yanına gidip rahatlamak için hem de annesini takip etmek için Amerika’ya gitmeye karar verir. Babası da Ela’nın bu isteğini hoş karşılayarak onu Amerika’ya gönderir.

Ela Amerika’ya gittiğinde ilk olarak Ülev’e annesi hakkında olan saplantılarından bahseder. Ülev, Ela’ya psikolojik terapi uygulayarak onu rahatlattıktan sonra Ela, Tiraje Hanım’ı bulmaya karar verir. Kısa bir araştırmadan sonra Ela annesinin izini bulur. Annesinin yanına gittiğinde annesini saçları dökülmüş bitkin olarak bulur. Tiraje Hanım kanser olmuştur. Ela annesiyle uzun uzun konuşur ve İrini Halanın çok eskiden bir sevgilisi olduğunu öğrenir. Bu kişi balıkçılık yapıyordu ve adı Yani’ydi. Bu ilginç konuşmadan sonra Tiraje Hanım İstanbul’dan bir tiyatro teklifi alır. Bu teklifin ardından Tiraje Hanım, Ela ile birlikte İstanbul’a gelir. Ela İstanbul’da iyi bir haberle karşılaşır. Ela’nın “Yirmibirinci Yüzyılda Barış” adlı projesi birinci seçilmiştir. Ela bu haberden sonra çok mutlu olur. Sonunda Ela gökkuşağının sekizinci rengine ulaşmıştır.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Ela An : Özgürlüğüne fazlasıyla düşkün, dik başlı, başarılı, kendi kimliğini bulma çabası içerisinde olan bir genç kızdır.

Tiraje An : Ela'nın annesidir. Kendisi çok başarılı bir tiyatro sanatçısıdır. Türkiye de muhteşem Tiraje olarak anılır.

Akgün An : Ela'nın babasıdır. Gemi mühendisidir. Çok başarılı uluslararası bir gemi şirketi var.

Ülev : An ailesinin psikoloğu aynı zamanda Ela'nın manevi ablasıdır.

Can : Ela'nın kocasıdır.

7 Temmuz 2019 Pazar

thumbnail

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı

 

1. Feten ve ailesi keyifli olduklarında Habibe'ye ne derdi?

A) Habbe
B) Halime
C) Habiş
D) Habire

2. Köylüler arasındaki inanışa göre son doğan kız çocuğuna hangi isim verilirse sonraki doğan çocuk erkek olurmuş?

A) Döndü
B) Habibe
C) Feten
D) Songül

3. Körebe oyununda yaşı tutmayan çocuklar da oynuyormuş gibi şakacıktan oyuna dâhil ediliyordu. Böyle çocuklara ne deniyordu?

A) Etkisiz eleman
B) Ara gezeni
C) Ebe yardımcısı
D) Oyunbozan

4. Arif, düdük yapmaya çalışırken çocukların söylediği tekerleme hangisidir?

A) Han kapısından girdim içeri,
     Adamlar oturmuş dört köşeli,
     Endo mendo güzeli,
     Güzellerin içinde en güzeli...
B) Çak çaka çak çak,
     Ebeme de bak bak!
     Bak hele bak bak!..
C) Gav gav gavladı,
     Bizim söğüt ağladı,
     Söğüdüm gavlayıver,
     Söğüdüm ağlayıver...
D) Akşam oluyooor!..
     Güneş batıyor!..
     Evli evineee!..
     Köylü köyüneee!..

5. Feten‟in taktığı küpeler kime aitti?

A) Babaannesine
B) Nevzer Yenge’ye
C) Arkadaşı Havva’ya
D) Annesine

6. Feten, kulağına küpeleri takınca evde aynaya baktı. Her şey güzeldi. Fakat canını sıkan bir şey vardı. Feten'in canını sıkan şey neydi?

A) Burnunun üstünden yanaklarına doğru yayılan çiller
B) Saçlarının uzunluğu ve bakımsızlığı
C) Burnunun biraz büyüklüğü
D) Dişlerinden birkaçının çürüklüğü

7. Bulgur yaygılarını beklerken Arif'in diğer çocuklardan daha iyi yaptığı şey neydi?

A) Tuzak kurup kuş yakalamak
B) Bulgur yiyen kuşları kovalamak
C) Düdük çalmak
D) Küçük çocukları eğlendirmek

8. Feten çobanlık yaparken bir koyun hastalandı ve yere yığıldı. Yardıma gelen çoban koyuna ne yaptı da koyun iyileşti?

A) Ağzını açıp ilaç içirdi.
B) Elleriyle kalbine masaj yaptı.
C) Ayaklarından kaldırıp üç defa salladı.
D) Kulağını uzunlamasına yarıya kadar kesti.

9. Feten, havalar iyi gittiği sürece çobanlığa devam ettiğinden okula gidemiyordu. Bu eksikliği nasıl gideriyordu?

A) Arkadaşı Havva’ya gidip neler öğrendiklerini anlattırıyordu.
B) Akşamları öğretmenin evine gidip o günkü dersleri öğreniyordu.
C) Arif’in defterlerini alıp işledikleri konulara çalışıyordu.
D) Öğretmeni her gün Feten’e çalışma kâğıtları gönderiyordu.

10. Neşe Öğretmenin Feten ile ilgili amacı neydi?

A) Fen lisesi sınavlarını kazandırmak
B) Tayini çıkınca yanında götürmek
C) İlkokulu bitirince öğretmen okuluna göndermek
D) Bir iş bulup çalıştırmak

11. Dedenin ölmeden önce koynundan çıkarıp Feten'e gösterdiği zarfta ne vardı?


A) Ömür boyunca biriktirdiği parası
B) Habibe ve Döndü’nün resimleri
C) Habibe ve Döndü’nün adresi
D) Ev ve tarlalarının tapusu

12. Yaşar, nüfus cüzdanını niçin arıyordu?


A) Ahmet Ağa’ya verip kendine pasaport çıkartması için
B) Muhtara verip kendini ablasının yanına göndermesi için
C) Öğretmene verip kendini okula alması için
D) Jandarmaya verip ablalarını bulmaları için

13. Feten, Azmi Beylerde kaldığı üç yılda üç defa sokağa çıktı. Aşağıdakilerden hangisi çıktıkları yer ve sokağa çıkma amaçlarından biri değildir?

A) Dişini çektirmek için dişçiye
B) Vücudunda çıkan yaraları göstermek için doktora
C) Badana artıklarını temizlemek için Güler Hanım’ın annesinin evine
D) Yeni gelen hayvanları görmek için hayvanat bahçesine

14. Dört kardeşin babalarıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

A) Halk arasında ‘’Pek Salih‘’ diye anılırdı.
B) Köyün muhtarıydı.
C) Çocuklarıyla ilgilenmeyen bir babaydı.
D) Köyün ileri gelen zenginlerinden biriydi.

15. Komşu köylerin fırsat kollayıp keçi sürülerini zaman zaman Fetenlerin köy korusuna salıvermelerinin sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Komşu köylerde keçilerin otlayacak yerlerinin olmaması
B) Komşu köylerde keçilerle ilgilenecek çobanların olmaması
C) Fetenlerin köy koruluğunun çok geniş olması
D) Komşu köylerin Fetenlerin köy koruluğunu kıskanması

16. Feten'in annesinin içini kemiren dert neydi?


A) Çocuklarını okula gönderememek
B) Doğurduğu bütün bebeklerin kız olması
C) Kocasının ilgisiz ve sorumsuz olması
D) Köy içinde hiçbir yakınının olmaması

17. ‘’Şey, bizim at doğuruyor da ....Feten gelip görsün diyecektim. Öteki arkadaşlar da geldiler.‟
Yukarıdaki cümleleri söyleyen Feten'in hangi arkadaşıdır?


A) Havva
B) Ahmet
C) Arif
D) Sibel

18. Aşağıdakilerden hangisi Apan köyünün sünnet düğünü geleneklerine uygun değildir?

A) Sünnet çocuklarının parmakları kınalanırdı. Kalan kına, düğün sahibinin akrabalarının kızlarına yakılırdı.
B) Kına gecesi kadınlar köy meydanında yakılan ateşin çevresinde çalıp oynarlardı.
C) Sünnetten bir gün önce yaylı at arabaları süslenir. Mahallenin çocukları çala söyleye köyün içinde dolaştırılırdı.
D) Varlıklı ailelerin çocuklarının yanında yoksul çocuklar da sünnet edilirdi.

19. Feten için “Dilerim Allah'tan, kulağından altın küpeler eksik olmasın.‟ diye dua eden kimdir?

A) Nevzer Kadın
B) Koca Dede
C) Feten’in babası
D) Marzı Nine

20. Köyde delinecek kulak memelerini uyuşturmak için ne yapılırdı?

A) Lavanta kolonyası sürülürdü.
B) Alkolle temizlenirdi.
C) Meşe kömürünün külüyle ovulurdu.
D) Ekmek içi bastırılırdı.

21. Köydeki her sünnet düğününde sünnet yatağı olarak kimin yatağı kullanılırdı?

A) Köy öğretmeninin
B) Jandarma komutanının
C) Köy imamının
D) Köy muhtarının

22. Feten ve kardeşleri, babalarının getirdiği yavru köpeğe hangi ismi vermiştir?

A) Korkmaz
B) Karakulak
C) Korkusuz
D) Kahraman

23. Aşağıdakilerden hangisi Azmi Bey'in karısı Güler Hanım'ın özelliklerinden biri değildir?

A) Kara kuru bir kadındır.
B) Her zaman doğruyu söyleyen bir kadındır.
C) Sinirli bir kadındır.
D) Asık suratlı bir kadındır.

24. Azmi Bey'in evinde Feten'in bedeninde birden çıban oluvermişti. Bunun sebebi neydi?


A) Yaşadığı sıkıntılar
B) Kardeşlerine duyduğu özlem
C) Yağlı yemekler
D) Kullandığı deterjanlar

25. Feten'in yediği dayakların, işittiği azarların en yakın tanığı Güler Hanım'a ait hangi eşyadır?


A) Sedef çerçeveli el aynası
B) Bordo kahve fincanı
C) Kristal su bardağı
D) Çiçekli sabahlık

26. Ahmet Emmi'nin Feten'in erkek kardeşi için bulduğu iş neydi?

A) Kaz çobanlığı yapmak
B) Arif ile koyunları gütmek
C) Bahçe çapalamak
D) Ekinleri yolmak

Cevap Anahtarı :

1-C     2-A     3-B     4-C     5-D
6-A     7-A     8-D     9-B     10-C
11-B   12-C   13-D   14-A   15-D
16-B   17-A   18-B   19-D   20-C
21-D   22-A   23-B   24-C   25-D
26-A

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

16 Haziran 2019 Pazar

thumbnail

Yada'nın Gizil Gücü (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Yada, kâhya'ya sürekli babasının nerede olduğunu sorardı. "En çok da onunla nasıl haberleştiğinizi merak ediyorum. Bir gün döneceğine böylesine inandığınıza göre onunla bir biçimde haberleşiyor olmalısınız..." demişti.Bunun üzerine kâhya'nın cevabı ne oldu?


A) Eğer baban sen on sekiz yaşına girdiğinde hâlâ buralara gelmemişse kâhya sana bütün sırları açıklayacak.
B) Sen şimdi bunları düşünme, git işine bak. Baban tam iki yıl sonra gelecek.
C) Baban artık buralara gelemez. Onun yapması gereken çok önemli işler var, onları yapınca gelir.
D) Baban tam olarak sen yirmi yaşına geldiğinde buralara gelecek ve seni de alıp daha güzel yerlere götürecek.

2. Yada, okullar kapandıktan sonra internette geziniyordu. Birden karşısına, yarasına tuz basacak nitelikte, ilginç bir duyuru çıktı. Ekranda ne yazıyordu ve yazan cümlede hangi anlam ilişkisi vardır?

A) "Babası ölen ve annesiyle tek başına kalan kız çocuklarına acıyorsanız, lütfen KIZ ÇOCUKLARINA YARDIM SİTESİNİ TIKLAYIN." (Amaç-sonuç ilişkisi)
B) "İnsanların sorunlarına duyarlı, dertlerini paylaşmaktan hoşlanan, iyi yürekli bir insansanız, lütfen BABAMI ARIYORUM SİTESİNİ TIKLAYIN." (Şart-sonuç ilişkisi)
C) "Kaybolan çocukların bir an evvel anne ve babalarına kavuşmasını istiyorsanız hemen, KAYIP ÇOCUKLAR SİTESİNE TIKLAYIN." (Şart-sonuç ilişkisi)
D) Maddi durumu zayıf olan ailelere yardıma ben de varım, bu yüzden FAKİR AİLELERE YARDIM KAMPANYASINI DESTEKLİYORUM." (Sebep-sonuç ilişkisi)

3. Yada'nın annesinin ismi ve mesleği nedir?

A) Sultan Hanım. Mesleği, öğretmenlik.
B) Merve Hanım. Mesleği, avukatlık.
C) Ayşe Hanım. Mesleği, çocuk doktoru.
D) Fatma Hanım. Mesleği, polis.

4. Yada, ayak parmaklarının altı tane olduğunun bilincine ne zaman varmıştı?

A) Dört yaşında
B) İlkokul birinci sınıfta
C) İlkokul ikinci sınıfta
D) Anaokulunda

5. Yada'nın dedesi Mehmet Bey'in Ege'de Babadağı'ndaki yaylaların birinde çok büyük bir ... vardı.
Cümlesinde üç noktalı yere aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?


A) At çiftliği
B) Tekstil fabrikası
C) Yazlık evi
D) Zeytinyağı fabrikası

6. Yada'nın ailesindeki kâhyanın adı nedir?

A) Timur
B) Temir
C) Tekin
D) Tarık

7. Yada'nın dedesi Mehmet Bey ile babaannesinin en yakın dostu, sırdaşı ve yaşamlarındaki en önemli olayın tek tanığı kimdi?

A) Apam
B) Yabgu
C) Kâhya
D) Doris

8. Yada'nın internette sürekli takip ettiği, aramalar yaptığı ve yorumlar yazdığı siteyi hangi genç kurmuştu?

A) Çinli Yong
B) Japonyalı Kioto
C) Amerikalı Martın
D) Arjantinli Huanito

9. Apam'ın laboratuvarda oluşturduğu yapay manyetik kılıfın ana maddesi neydi?

A) APM Bileşimi
B) PNM Bileşimi
C) PMN Bileşimi
D) KTN Bileşimi

10. Kâhya'nın Yada'ya söylediği babasıyla ilgili sözleri, beynine saplanmış kızgın çivilere dönüştü. Bu sözler iki yıl sonra bile yeniden hafızasında canlandı. Bu sözler nedir?

A) Babanı unut, onun gelmesi artık imkânsızdır.
B) Babanı sessizce, umutla ve özlemle bekle.
C) Baban gelecek ama senin yapman gerekenler var.
D) Baban gelmeyecek zamanı gelince sen gideceksin.

11. Yada'nın kedisinin adı nedir?

A) Pamuk
B) Tekir
C) Duman
D) Bulut

12. Yada'nın atının adı nedir?

A) Yabgu
B) Fırtına
C) Küheylan
D) Altay

13. Dünya çapında bir yarışma düzenlenmişti. Bu yarışma Apam kaçıncı sınıfa geçince düzenlendi?

A) Lise üçe
B) Lise ikiye
C) Lise bire
D) Lise dörde

14. Dünya çapında düzenlenen bu yarışmadaki soru, tüm dünya insanlarına yöneltilmişti. Bu soru hangi ülkede bir robota hazırlatılmıştı?

A) Çin
B) Japonya
C) ABD
D) İngiltere

15. Çin devleti düşmanlarını güle eğlene tabandan çökertecekti. Bunun için öncelikle hangi örgütü kurdular?

A) Beyin Göçü Örgütü
B) İnsan Çökertme Örgütü
C) Beyin Avı Örgütü
D) Bilim Avı Örgütü

16. Apam, liseyi bitirir bitirmez hangi ülkeye gitti?

A) Japonya
B) Çin
C) Kore
D) Amerika

17. Gök Bilimleri Araştırma Kurumu başkanının adı nedir?

A) Prof. Robinson
B) Prof. Henry
C) Prof. Steven
D) Prof. Luckett

18. Apam'ı seven ve onunla evlenen Çinli kızın adı nedir?

A) Juan
B) Ying
C) Miao
D) Shan

19. Çinlilerin kurmuş oldukları örgütün yönetim merkezi hangi şehirdeydi?

A) Pekin
B) Hong Kong
C) Şanghay
D) Wuhan

20. Yada'nın dedesi Mehmet Bey hangi liseden mezun olmuştur?


A) Amerikan Robert Lisesi
B) Saint Joseph Fransız Lisesi
C) Üsküdar Amerikan Lisesi
D) Galatasaray Lisesi

Cevap Anahtarı :

1-A     2-B     3-C      4-D     5-A
6-A     7-C     8-D      9-A    10-B
11-C  12-D   13-A    14-B   15-C
16-D  17-A   18-B    19-C   20-D

6 Haziran 2019 Perşembe

thumbnail

Tuna'dan Uçan Kuş (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı : Tuna'dan Uçan Kuş

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitabın Özeti :

Boris soylu bir ailenin çocuğudur. Mohaç’ta Tuna kıyısında bulunan, ünlü Pirak çiftliği dayısınındır. Ailece orada yaşarlar. Mohaç Osmanlı toprağıdır. Bölgeyi yöneten Osmanlı Beyi halka zarar vermez. Yaşamları eskisi gibi devam eder. Yüklü vergi öderler.

Devşirme yöntemiyle kimi ailenin erkek çocuklarına el konulur. Boris güzel, akıllı, yetenekli bir çocuktur, bu özellikleri çevrede dillere destan olmuştur. Devşirme işiyle görevli Turnacıbaşı Ferhat Ağa Boris’i devşirme almak ister. Fakat Boris’in ailesi onun Osmanlı’ya devşirme olarak vermek istemez. Sonunda annesi kendi memleketine hizmet için yetiştireceği oğlunun; feryatlar, acılar içinde götürülmesine engel olamaz.

Ferhat Ağa’nın on üç yaşındaki Boris üzerindeki bu ısrarcı tavrının nedeni ondan parlak bir gelecek ummasıdır. Çok değerli bir turnacıbaşıdır, insanların yüz ifadelerinden, vücutlarındaki işaretlerden gelecekte nerede, nasıl biri olacaklarını görebilir. Boris’in hareketleri, konuşmaları, fiziksel özellikleri ondaki cevheri yansıtmaktadır.

Ferhat Ağa o yöreden, yaşları sekiz ile on sekiz arasında yüz oğlan devşirir. İstanbul’a yol almaya başlarlar. Yolculuğun üçüncü akşamı Boris’in kaçmış olduğu anlaşılır. Boris halk tarafından tekinsiz bir yer olarak bilinen Obrak ormanına ulaşır. Hortlakların kol gezdiğine inanılan bu ormana peşine takılan iz sürücülerin girmeyi göze alamayacaklarına inanır. Çeşnik köyüne yakın bu ormanda Obrak ayısı avlanır. Tuzaklar vardır. Boris bu tuzaklardan birine yakalanır. Açlık susuzluk korkular içinde yaşam savaşı verir. Tuzağın üstüne düşen dalların yapraklarıyla soğuktan korunur, bunlardan yiyerek açlığını bastırır. Tuzakları kontrole gelecek avcılara umudunu bağlar.

Tuzağa düşüşünün beşinci gününde avcılar tarafından bulunur. Bulunduğu haberini alan kolluklar Boris’i alarak yollarına devam ederler. Kafile Edirne’ye yaklaşıyordur. Rodop dağlarında saldırıya uğrarlar, silahlı çatışma olur, yirmi oğlan kaçırılır ve Boris’de onların arasındadır.

Bu olay sonucu Ferhat Ağa görevinden alınır. Mısır’ın çöl sınırında bir kalede Dizdarlık görevi verilir. Ferhat Ağa kaçırılan çocukları bulmaya kararlıdır.

Kaçırılan çocuklar Gelibolu’da köle tüccarlarına oradan Afrika’ya götürülür. Sonunda Habeşistan sarayına satılırlar. Habeş dinini öğrenip İslam dinini bellerler. Saray hizmetlerinde çalıştırılırlar. Çalgı söyleme, çalma, şarkı söyleme, köçeklik de yaptırılırlar.

Boris; en büyükleri onbeşer, ötekileri, on, on bir, on iki yaşlarındaki yirmi çocuğun elebaşı konumundadır. Acımasız Habeş yasalarında saraydan kaçmanın cezası diri diri gömülmek de olsa “özgürlük düşleri” ve kaçıp kurtulma umutları vardır.

Ramazan ayı gelir. Her Ramazan olduğu gibi Mısır Valisi, Habeş Hükümdarı’na, Padişah’ın armağanlarını götürür. Ferhat Ağa kervanın güvenliğini sağlamakla görevlidir. Mısır Valisi, Ferhat Ağa ve tüm görevliler Habeş sarayında ağırlanırlar. Onlara hizmet eden kölelerin kaçırılan yirmi devşirme olduğunu ve Boris’in de onların arasında olduğunu keşfeden Ferhat Ağa olur. Durumu Mısır Valisine açar. Çocukları oradan kurtarmak için Habeş Sarayında görevli iki Osmanlı casusundan (Mimar Hasan ve Veysel) yardım alınır. Boris’e kaçış planı hakkında onlardan haber beklemesi öğütlenir.

Ramazan Bayramı gelir. Boris kaçış planını bekliyordur. Bir ay kadar sonra söz verilen yerde plan Boris’e ulaştırılır. Boris planı arkadaşlarına anlatır ve saraydan kaçarlar. Fakat kaçtıkları anlaşılır. Yakalanan çocuklar diri diri gömülme cezasına çarptırılırlar. Baş mimar Hasan ve Veysel bu durum için planı önceden hazırlamışlardır. Habeş hükümdarını ikna edip cezanın şehrin ortasına kazılacak bir mezara gömülme olmasını kararlaştırırlar. Çocuklar her şeyden habersiz ölüm korkusu yaşarken tüneller sayesinde mezardan kaçırılırlar.

Ferhat Ağa onları Asmaraba kalesinde karşılar. 2 gün Mısır’da kalırlar. Ve İstanbul’a doğru yol alırlar. Yol boyunca Ferhat Ağa’dan alacakları eğitim, Osmanlı sarayında onları bekleyen görkemli yaşam hakkında bilgi edinirler. Devşirmeler adetler ve töreler doğrultusunda derlenip toparlanır. Boris’in yeni adı Behram’dır. Ferhat Paşa Turnacıbaşı görevine döner.

Berham’ım göz kamaştırıcı yükselişi başlar. Türkçe, Arapça, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca öğrenir. Matemetik, din, beden geliştirme dersleri alır, hepsinde başarılıdır. Şehzade ile iyi bir dostluğu vardır.

Berham’ın eğitimi ilerlerken farklı yetenekleri de ortaya çıkar. On sekiz yaşında gemi planları çizip, maketler yapıyordur. Padişaha bunları sunmuş ve takdirini almıştır. Ferhat Ağa, Berham’ın başarısıyla gururlanır.

Padişahın güvenini ve takdirini kazanan Berham’a karşılığında “nişancılık” makamıyla ödüllendirileceği bir görev verir. İstanbul’daki hırsızlık olayını çözme görevi.

Berham gizemli hırsız olayını çözmeye koyulur. Zenginden alıp fakire dağıtan, izini belli etmeyen, kılık değiştiren hırsızın peşine düşer. Direnci, sabrı, eğitimi, aklıyla olayları çözer. Roma’nın bu bölümü Galata’da geçer. Behram yaptığı gözlemler sonucu hırsıza yataklık yapan Mişon’a ondan da üç şüpheli kişiye ulaşır.

Bu işin içinde olduğunu düşündüğü, dört ay sonucunda şüpheli gördüğü dokumacı Memnune, kızı Destegül ve pekmez satan oğlu Bilal’in yaşadığı evin karşısındaki eve taşınır ve onları izlemeye başlar. Hırsıza hazırladığı tuzak başarıyla sonuçlanır ve onu yakalar. Hırsız Destegül’dür. Memnune’nin bir zamanlar Padişah’ın gözdesi olan bir cariye olup Valide Sultan’ın oyunuyla gözden düşürüldüğünü, Destegül ve Bilal’in de Padişahın çocukları olduğunu öğrenir. Destegül bu işe babasından öç almak için girmiştir. Berham Destegül’ün yüreğindeki acıları anlar. Destegül hırsızlığı fakirlere yardım için yapsa da yasalar karşısında cezalandırılacaktır. Berham bu olaya başka bir çözüm bulmak istiyordur. Berham yine ince zekasıyla durumu Padişaha aktarır.

Tüm öğrendiklerini masal gibi bir düş şeklinde Padişaha anlatır. Padişah Memnune’yi ve bir zamanlar ona aşık olduğunu hatırlar; hırsızın kızı olduğunu anlar. Hırsız için verilecek kararı Berham’a bırakır. Memnune ve çocukları doğduğu topraklara Bosna’ya gönderirler. Bu olay da herkesi mutlu edecek bir şekilde çözen Behram bir kez daha Padişah’ın güven ve sevgisini kazanmıştır. Ve görevini başarması sonucu nişancılığa getirilir, henüz yirmi iki yaşındadır.

Behram gönlünün sultanını arıyordur. Saray terzisinde bu kişiyle karşılaşır. Onun akıllı, görgülü, bilgili, yetenekli, okuma-yazma bilen, saraya nakış işleyen bir hanım olduğunu öğrenir. Tanışırlar ve evlenmeye karar verirler. Nişan sarayda yapılır. Tüm konuklar hazırdır; fakat kızın babası yoktur. Padişah durumu idare etmek için kızı safiye Sultan’ı Berham’a verdiğini söyler. Behram Padişah’a bağlılığından buna karşı çıkmaz. Düğün gecesi gerçek ortaya çıkar. Terzide beğendiği hanım Safiye Sultan’dır.

Romanda Behram’ın hayatı çerçevesinde Osmanlı devletinin durumu, hanedan yaşamı, halkın düşüncelerinde de bir pencere açılıyor. Halk barışsever Padişahından bir sefer bekliyor. Bu sırada Padişahın kardeşi Emir ülkeden kaçar. Düşman Acem Şahıyla Osmanlıya karşı birleşir. Acem ve Osmanlı arasında bir savaş gerçekleşir.

Emir yaralanıp ölür. Behram yeteneklerine bir de savaş deneyimi ve kahramanlığını ekler.

Vezirlik makamı, savaş madalyaları, padişahın kızıyla mutlu bir evlilik, bir de oğlu vardır. Ama içinin bir köşesinde ailesine özlemi yaşar. Behram’ın yolunda giden hayatı yeni zorluklara gebedir. Maketlerini yaptığı gemiler artık 50 teknelik bir filoya dönüşmüş, bir hayali daha gerçekleşmiştir. 40 günlük bir deneme seferine çıkılır. Bu seferde, Behram’ı kıskanan ve yükselip Başvezirlik makamına gelmesini istemeyen Kaptanı Derya’nın oyunu sonucu Behram korsanlara esir alınır. Kaptanı Derya Filistin’e sürülür ve deniz yolculuğu sırasında ölür.

Behram’dan haber alınamaz, artık öldüğüne inanılır. Safiye Sultan onun hala yaşadığına inanıyordur.

Behram’ın tutsak düştüğü korsan gemisinde Podova Kardinali de vardır. Kontlar, Senyörler işbirliği yapıp kardinali kurtarmak için özel bir filo kurarlar. Kardinal, Behram ve arkadaşları korsanlardan kurtarılır.

Behram kardinalin yardımı ve desteğiyle bir süre İtalya’da kalır. Mohaç’ta devşirme günlerinden dört arkadaşıyla Sicilya’da tersanede çalışırlar, para kazanırlar. Amaçları biriktirdikleri parayla görkemli bir gemi yapıp İstanbul’a başları dik ve onurlu dönmektir. Yaptıkları gemilerin namı duyulur. İdris adında Tunuslu bir tüccarla tanışırlar. İdris’e tekne yaparlar. Sicilya’da Müslüman olduklarını saklamak zorunda kalan Behram kendini Nemçeli bir bilim adamı olarak tanıtmıştır.

İbadetlerini gizli yapıyorlardır. Bir tesadüf sonucu İdris onları namaz kılarken görür. Bu sır onların arasında bir güven bağı oluşturur. İdris aslında amacının ülkesini İspanyol zulmünden kurtarmak olduğunu, özgürlük düşleri kurduğunu ve depoladığı silahları Behram ve arkadaşlarına anlatır. Onları Tunus’a davet eder. Behram ve arkadaşları Tunus halkına yardım etmek amacıyla Tunus’a giderler. Behram’ın liderliğinde halkı eğitirler, asker yetiştirirler, tersane kurarlar. Tunus özgürlüğüne kavuşur. Fakat yapılan savaşta Behram’ın bir arkadaşı ölür. Tunus’ta dirlik ve düzen kurulunca Behram; İsmail ve İbrahim arkadaşlarına orayı emanet edip; görkemli bir gemi ve değerli armağanlarla İstanbul’a döner. Behram, Tunus Beyliğini Osmanlı devletine bağlar. Kaptanı Derya olarak göreve başlar. Oğlu, yeni doğan kızı ve eşiyle mutlu günler yaşar.

Padişah vefat eder. Veliaht Şehzade başa gelir. Behram’la gençlik yıllarına dayanan çok içten dostlukları vardır. Behram’ı Başveziri yapar. Behram 32 yaşındadır. Birlikte üç savaşa katılırlar, ülke için çalışırlar.

20 yıl geçer. Yeniçeri Ağası başkaldırır. Padişah tahttan indirilir. Oğlu olmadığı için yerine kardeşi Karesi Sancak Bey’i geçirilir. Behram Paşa Malta’ya sürülecektir, ona bir ölüm tuzağı hazırlanmıştır. Bu kötü günler sırasında Safiye Sultan hastalanıp ölür. Behram’ın oğlu Mehmet’i Padişah dayısı koruyordur, kızı Valide Sultanladır.

Behram kendine hazırlanan ölüm tuzağını dostlarının yardımıyla bozar ve Yeniçeri Ağasının kendi kurduğu tuzağa kendisinin düşmesini sağlar. Yeniçeri Ağası öldürülür. O günden sonra Behram’ı gören olmaz.

Avrupa, Asya, Afrika kıtalarını gezen türlü zorlukları aşan behram Tuna kıyısına yerleşir. Bir ev alır. Kendine tuzak hazırlandığını öğrenince kitaplarını Rumeli’ye kaçırmıştır. Kırklareli’nde bir köyde, kaptan Paşalığı sırasında yanında çalışan leventlerden birinin evinde saklamıştır. Bu kitapları yeni evine yerleştirir, kapılarını herkese açar. Dil, din, millet ayrımı yapmaksızın bilgisini aktarır. Önce “gezgin” sonra “bilgin” adiyla anılır. Yazdığı matematik, coğrafya kitapları Topkapı Endenin’de okutuluyordur.

Böylece on beş yıl geçer. Ünü Osmanlı Padişahına gider. İstanbul’a çağrılır fakat gitmez. 2 yıl sonra Padişah Behram’a gider. Israrla kimliğini öğrenmeye çalışır. Fakat Behram kimliğini saklar.

Tuna kıyısında kurduğu bilim yuvasında 10 yıl daha yaşar. Ölmesine yakın Müslüman töresine göre gömülmek istediğini söyler ve o zaman herkes Müslüman olduğunu öğrenir.

Mohaç Sancak Beyine mühürlü bir paket bırakır. İçinde “Tuna’dan uçan bir kuştum...” cümlesiyle başlayan yaşamı vardır. Bunun Padişaha gönderilmesini ister. Ölümünden sonra bu isteğinin yerine getirilmesini ister ve gerçekleşir. Padişah, Bilginin Behram Paşa olduğunu öğrenir. Behram Paşa hayatını roman gibi yazdığı kağıtlarda son istediğini de belirtmiştir. Yaşam öyküsünün efsaneleşip dilden dile yayılması....” bu isteği de gerçekleşir.

Behram Paşa ölmeden önce son düşü annesinin de isteği olan yurduna dönüp oradaki insanlara da faydalı olabilmek arzusunu da gerçekleştirmiştir.
thumbnail

Mo'nun Gizemi (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı : Mo'nun Gizemi

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitabın Özeti :

Gülten Dayıoğlu Dünya Yazarlar Toplantısı'na katılmak için eşiyle birlikte Avustralya’ya gitmektedir. Uçakta Burç isimli bir genetik mühendisiyle karşılaşır. Görünümü ve anlattıklarının ilginçliği yazarın aklından çıkmaz. Burç’un genetik klon olduğundan şüphelenir. Sonra Burç altı kaset içeren hikayesini yazara postalar. Gülten Dayığlu bu hikayeyi romanlaştırır.

Hikaye Cennet Adası’nda başlar. Adada annesiyle tatilde olan Burç, annesiyle tatilde olan Amerikalı Daphne (Defne) ile tanışır. Birbirlerinden hoşlanan gençler arkadaşlıklarını sürdürürken bir akşamüstü adaya gizemli dört kişinin gizlice geldiğini görürler ve onları izlemeye karar verirler. Ancak gizemli dörtlü de onları farketmiş ve şüphelenmiştir. Gizemli dörtlünün başında Yuma isimli Japon bir bilimkadını vardır.
Mo yaratığı diye bilinen, eskiçağlarda hem karada hem denizde hem havada yaşayabilen, başındaki dokuz çıkıntıyla gökyüzünden ışın çekebilen, ancak evrim aşamasında soyu tükenen olağanüstü bir varlığın fosilinin peşindedirler. Eski kocası Yuen de Çinli bir bilimadamı olup aynı hayalin peşindedir ve aralarında rekabet vardır.

Bir ay önce Maldiv’de Mo yaratığının fosili bulunup müzeye konmuştur. Yuma, Mo yaratığı fosilini incelemek ve içinde bulunabilecek canlı hücrelerden yeni Mo lar hatta İN-MO-SAN yani genetiği Mo ile karıştırılmış insanüstü yaratık türetme hayalindedir.

Gençler adada temizlik işçisi Nahobi ile tanışırlar. Nahobi onlara Mo ile ilgili efsaneler aktarır ve yakın adalardan Male’ deki evine ninesinden bunları dinlemeye çağırır. Bu arada gençler anneleri ile birlikte müzeyi gezerken Bayan Jane (Defne’nin annesi) bir yerli tarafından saldırıya uğrar ve aniden ortaya çıkan Tom onu kurtarır ve onlarla arkadaş olur. Oysa bu gizemli dörtlünün planlarının bir parçasıdır.

Nahobi adadaki tapınaktaki Mo taşını onlara gösterir. Mo taşının içinde yavru Mo fosili vardır. Aslında Nahobi Yuen’in adamıdır ve fosili bulan Yuen ; İNMOSAN projesini Yuma’nın başarabileceğini düşündüğünden yavru fosile ulaşması için böyle bir oyun kurmuştur. Ertesi gün tapınaktan Mo taşı çalınır ve Nahobi gizemli dörtlü de kayıplara karışır. Ancak Tom gençlerin adreslerini almayı başarmıştır.

Gençler Papağan Adasında yapılan piknikte yaşadıkları romantik anlardan sonra hüzünle ülkelerine dönerler. Ancak hem ayrıldıkları için üzgün hem de Tom onların adresini aldığı için endişelidirler. İnternet aracılığıyla sürekli haberleşirler ve endişelerinin sonucunda Burç sırdaşı olan kuzeni Ece’ye danışır ve gençler tüm hikayeyi ailelerine aktarırlar.

Adada geçirdikleri ölüm tehlikesini de göz önüne aldıklarında aileler de çok endişelenir ve araştırmaya girişirlerse de dörtlünün otel kayıtları düzmece çıkar. Bunun üzerine çocuklarına koruma tutarlar. Yine de bir gün Burç ve Defne aynı anda Yuen tarafından kaçırılır. Bu arada Yuma ve ekibi Japon hükümetinin de desteğiyle yavru Mo hücrelerinden Mo oluşturmayı başarmışlardır.

Yune ise Çin hükümetinin desteğiyle labaratuardaki bu çalışmaları yakından izlemektedir. Yuma gençlerin Yuen’in ajanı olduğuna inanmaktadır ve Yuma onları İNMOSAN projesinde kullanmak için kaçırmıştır ve onlara Mo geni aşılamaya başlar. Gençlerin görüş alanları zihinleri ve ciltlerinde değişiklikler başlar. Bir gün Nahobi Sema Hanım’a telefonla gençleri Yuma’nın Japonya’ya kaçırdığını söyler. Ailelerin hükümetlere yaptığı baskı sonucunda serbest bırakılırlar. Yaşamlarına devam eden gençler arkadaşlıklarını sürdürseler de aşktan söz etmezler artık.

Kendilerine aşılanan Mo genleri bunu baskılar. İkisi de New York’ta genetik mühendisliği okur ve olağanüstü başarılarla birinci olarak mezun olurlar. Mezuniyet gününde Nahobi karşılarına çıkarak Yuen tarafından onlara iş teklifi yapar. İnmosan projesinde görev almayı kabul ederler. Önce yine Cennet Adasında birlikte bir tatil yaparlar ve aşklarını hatırlarlar. Yuen de Yuma da gençlerin bebekleri olmasını istemektedirler bu bebek ilk İNMOSAN olacaktır ancak bu gerçekleşmez.
Adadan dönüşte bir kez daha Yuma tarafından kaçırılırlar bu kez Yuen de kaçırılmıştır. Bu aslında bu göstermelik bir kaçıştır. Nahobi çift taraflı ajanlık ederek Yuen’i buna razı etmiştir. Uçaktaki yavru Mo yaratıkları ise gençlerin içini sevgiyle doldurmuştur.

Mo'nun Gizemi (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

28 Mayıs 2019 Salı

thumbnail

Mo'nun Gizemi (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Yuma ve Yuen nerede tanışmışlardır?

A) Japonya
B) Çin
C) Hindistan
D) ABD

2. Gülten Dayıoğlu uçakta en çok ne yapmayı seviyormuş?

A) Kitap okumayı
B) Telefonda takılmayı
C) Müzik dinlemeyi
D) Video seyretmeyi

3. Gülten Dayıoğlunun uçakta tanıştığı kişi kimdir?

A) Yuen
B) Yuma
C) Burç
D) Defne

4. Yuen ve Yuma ne yaparak birlikte olmuşlardır?

A) Aynı sınıfa düşmüşlerdir
B) Evlenmişlerdir
C) Lokanta da yemek yemişlerdir
d) Ölmüşlerdir
5. Gülten Dayıoğlu neyin cevabını alamamıştır?

A) Burç'un nasıl biri olduğunun
B) Burç'un ne anlama geldiğini
C) Burç'un bir kopya olup olmadığını
D) Burç'un kimle olduğunu

6. Mo'nun Gizemi adlı kitabın türü nedir?

A) Hikaye
B) Öykü
C) Masal
D) Roman

7. Burç'un sevgilisinin adı nedir?

A) Derya
B) Defne
C) Deniz
D) Duru

8. Mo'nun Gizemi hikayesi nerede başlar?

A) Cennet adası
B) Kuş adası
C) Gökce adası
D) Yedi adaları

9. Gülten Dayıoğlu'na kaç kaset gönderiliyor?

A) 5
B) 8
C) 6
D) 4

10. Kasetleri Gülten Dayıoğlu'na kim göndermiştir?

A) Defne
B) Burç
C) Yuen
D) Yuma
Cevap Anahtarı :

1-D     2-A     3-C     4-B     5-C
6-D     7-B     8-A     9-C    10-B

Mo'nun Gizemi (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

4 Mayıs 2019 Cumartesi

thumbnail

Fadiş (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Fadiş

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitabın Konusu :

Yıkılmış bir yuvadan arta kalan Fadiş, Analı babalı bir yuvası olmadığından , çeşitli köy, kasaba, ve kentlerde akrabalardan oluşan değişik ailelerin yanında yaşamak zorundadır. Tek dayanağı annesi Cemile’dir Ama, baba onu ikide bir kaçırıp annesinden uzaklaştırır. Anne, kızının izine düşer onu bulur. Ancak geçim için çalışmak zorunda olduğundan, Fadiş’i aylık yollamak koşuluyla yakınlarına bırakır. Ana kızın yaşamı özlemle sürer. Bir türlü bir araya gelemezler.

Fadiş’in yaşamın zorlukları karşısında gösterdiği direnç, insanlara örnek olmaktadır. Köy ,kasaba, kent yaşamı içinde süren Fadiş ’in serüvenleri, özgündür sevinç coşku, kaygı, korku, acı, yanında örf adetler, gelenek görenekler, insan ilişkileri, sevgi dolu bir yaklaşımla işlenmektedir.

Kitabın Özeti :


Kurtuluş Savaş'ı sırasında Yunanlılar, önlerine gelen her yeri yakıp yıkarak geçmektedir. Toroslu kasabası da bunlardan biridir. Köylüler evlerini tekrar yapar ve bir gün de Naciye Kadın'ın evini yaparlar. Çünkü oğlu savaşta şehit düşmüş, varlıklı olmasına rağmen her şey yanınca küçük kızı ile sokakta kalmıştır. Her şey eski haline döndüğünde Naciye Kadın iş yapamadığı için tarlalarını tek tek satar. Yıllar sonra Naciye Kadın yaşlanıp, hastalandığında geçimlerini kızı Cemile ekin biçerek, erişte keserek yapar. Bir gün kasabaya genç bir terzi gelir. Kasabalılar, onu Cemile ile evlendirmek ister. İki tarafın rızası ile evlenip Cemile, annesi ile onun yanına taşınır. Kamil Bey'in her şeyden sıkılan bir yaratılışı vardır. Sürekli gezilere çıkan Kamil Bey bir gün eve geldiğinde kızı olduğunu görür. Fakat kızına olan sevgisi kötü alışkanlıklarını bırakmasına yardımcı olmaz. Tekrar geziden döndükten sonra şehre yerleşmek istediğini, Cemile'nin de annesi öldükten sonra gelebileceğini söyleyerek gider. Cemile evin kirasını ödeyemeyeceği için eski evine geri döner ve annesi orada hayata gözlerini yumar.

Annesi öldükten sonra yakınları Cemile'ye kocasının yanına gitmesi için baskı yapmaya başlar. Artık baskılar kızmaya dönünce o da mecbur kocasının yanına gider. Kamil Bey burada kendine yeni bir bayanla hayat kurduğu için Cemile'yi istemez. Geldiğine de kızar. Kızı ile tehdit ederek kendinden uzaklaştırır. Hemşerileri Cemile'ye kızı Fadiş'i de kabul edecek bir iş bulur. İstanbul’a gelen anne-kız için hayat istedikleri gibi gitmez. Burada ki evin hanımı Fadiş'i sürekli hor görür. Hanım, Cemile'nin gidecek yeri yok diye yüklendikçe yüklenir. Bir yıl sonra hemşerisi Cemile'nin halini görünce ona başka iş aramaya başlar. İş aradığı sırada Cemile için de işler hiç iyi gitmez. Hanım, Fadiş Cemile'yi ayak bağı oluyor diye onu hizmetli odasına kitler. Bir süre ağlayan kız susunca Cemile çok korkar. Hanımdan anahtarı kapıp hemen kapıyı açar. Bu olay da Cemile'nin işten kovulmasına sebep olur. Ertesi gün kapı dışarı edildiği sırada hemşerisi gelir ve ona yeni iş bulduğunu söyler.

Cemile ve Fadiş yeni yerlerinde memnunken, Kamil Bey çıkagelir. Cemile'den ayrılmak ister. Fakat Cemile ayıp karşılanır diye yanaşmaz. Kamil Bey bunun üstüne oyununu oynamaya başlar. Kendisinin de ayrılmak istemediğini, Akkale de ev tutacağını, sonra onları da yanına alacağını söyler. Cemile'nin yumuşamasından sonra Fadiş'i gezdirmek için alır; bir daha da dönmez. Kamil Bey'in Fadiş'i kaçırdığını anlayan Cemile peşinden gider ama dükkanın el değiştirdiğini görür. İki ay boyunca aradıktan sonra Kamil Bey'in kardeşi ile karşılaşınca nerede olduklarını öğrenir. Fadiş'i teyzesinin oğluna evlatlık vermiştir. Cemile direk Gülsüm Kadın'ın evine gider ama Fadiş evde değildir. Fadiş gelene kadar onu başka eve götürüp orada ikna etmeye çalışırlar. Akşam kızını görmeye giden Cemile, Fadiş'in halini görünce kararını vermiştir. Fadiş başta soğuk davransa da sonra annesinin yanına gider. 

Gözünün morluğunu Gülsüm Kadın'ın yaptığını öğrenince kızıyla bir dakika bile orada durmak istemez. Başta engel olmaya çalışsalar da Cemile'nin kızı olduğunu herkes bildiği için başka çareleri kalmaz; gitmelerine izin verirler. Oradan çıkan Cemile ne yapacağını bilemediği bir anda hızır gibi bir amca yetişir. Karısı ile yaşadığı evinde misafir eder. Ertesi gün de İstanbul’a döner. Kızı ile iş bulamayınca kızını kasaba da yaşlı, bir başına geçinen birine her ay harçlık yollamak şartıyla emanet eder. Hem bir işte çalışıp her ay para yollayan Cemile hem de Hafize Nine ile yaşayan Fadiş çok mutludur. Fadiş annesinden bir şeyler geldikçe mutluluktan havalara uçar.

Karın yağdığı bir gün Cemile'den para gelir. Hafize Nine parayı aldıktan sonra Kamil Bey ile karşılaşır. Başta Fadiş'i ondan uzak tutan Hafize Nine, Cemile'nin mektubu ile ne yapacağını bilemez. Kasaba başta onu tutsa da, Cemile'nin mektubu ile Kamil Bey'i tutmaya başlar. Git gel bir şeyler alarak aralarını iyi tutan Kamil Bey Fadiş'i gezdirmek için alır ve bu kez de amcasına götürür. Orada Fadiş'i bırakarak gider. Bir kaç ay sonra Amcası Cemile'ye haber yollar. Cemile zaten onları arıyordur. Fakat bu zamana kadar bulamamıştır. Fadiş'i yanına alamayacağı için kalmasını ister ve para yollamaya başlar. Para ile sevinen amca kalmasına izin verir. Fadiş burada aslında çok iyi değildir. Her sabah soğuk demeden bebek bezi yıkar. Cemile ise bir yol aramaktadır. Çünkü komşularından kızının durumunu hiçte iyi duymaz. Yengesi, Fadiş'in bebeği kucağına aldığını görünce onu evden kovar.

Böylece Fadiş bir kez daha yollardadır. Zehra Kadın’ın yanında kalmaya başlayan Fadiş, evin oğlu Hasan ile de yakın arkadaş olur. Bazen kavga etse de çoğu zaman güzel anlaşmaktadırlar. Köy çocukları da Fadiş'i çok sever. Artık onsuz oyuna bile başlamazlar. Fadiş'i yaşı gelmesine rağmen o sene okula gidemez. Yaşıtlarının gitmesine üzülür. Özellikle Hasan'ın kitap okumasını gördükçe kendi de okumak ister. Zehra Kadın seneye gidebileceğini söyleyince sevinir. Okullar kapanınca Hasan ve arkadaşları ile günler mutlulukla geçer. Cemile'nin yolladığı para ile de evin hali vakti yerindedir. Fadiş ev işlerine de yardım ederek onları memnun etmektedir. Ramazan Bayramı geldiğinde de Cemile hediyeler yollar. Köyün en güzel bayramlığı Fadiş'tedir. Bayram da iki çocuk kavga eder. Zehra Kadın Fadiş'i suçlu bulur. Bu durumda Fadiş üzülerek evden uzaklaşır. Kaybolmasından sonra korkan Hasan da onun değerini anlar ve bir daha hiç küsmezler.

Bu sıra da Cemile ise İstanbul’da Hanım'ın onu oyalamasından dolayı oradan ayrılır. Ankara'da iş bularak oraya gider. Kamil Bey ise onu bularak sonunda istediği boşanmayı elde eder. Ankara'da Hanım'ı; Fadiş'i yatılı okula aldırmak ister. Bu sene okula başlayan Fadiş çok geçmeden sevdiği bu yerden ve arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalır.

Fadiş (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

1 Mayıs 2019 Çarşamba

thumbnail

Fadiş (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. “Fadiş” adlı eserde, Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'yu yağma eden kimlerdi?

A) Yunanlılar
B) İngilizler
C) Almanlar
D) Fransızlar

2. “Fadiş” adlı eserde, Fadiş'in annesi Cemile'nin Fadiş'in babasıyla evlenmek için koyduğu şart neydi?

A) Kendisine ev alması
B) Kendisine çok iyi bakması
C) Annesine bir ev alması
D) Annesine de bakması

3. “Fadiş” adlı eserde, Fadiş teyzesinin oğlu Hasan'a İstanbul'u anlatırken Hasan İstanbul hakkında neler hisseder, neler düşünürdü?

A) İstanbul'u daha çok merak eder, İstanbul'a gitmek için sabırsızlanırdı.
B) İstanbul çok kalabalık ve çekilmez bir şehir diye düşünürdü.
C) Büyüyünce İstanbul'dan ev almayı düşünürdü.
D) Anne ve babasına niye İstanbul’a taşınmadıklarını sorardı.
4. “Fadiş” adlı eserde, Fadiş'in babası ailesinden sıkılıp şehre giderken Cemile neden onunla gitmedi?

A) Cemile şehri çok sevmiyordu.
B) Cemile şehirden korkuyordu.
C) Cemile annesini kasabada bırakmak istemedi.
D) Cemile kızını kasabada bırakmak istemedi.

5. “Fadiş” adlı eserde, Kocası onları kasabada bırakıp gittikten sonra bir süre kendisinden haber alamayan Cemile kızını da alıp kocasının yanına şehre gitti. Kamil bey (Cemile'nin kocası) onları görünce nasıl karşıladı?

A) Kendisinden habersiz gittikleri için onları azarladı.
B) Kızını ve karısını karşısında görünce çok mutlu oldu.
C) İkisini de evden kovdu.
D) Onları yeni evine götürdü.

6. “Fadiş” adlı eserde, Cemile emekli yaşlı kadının evinde çalışırken oraya gelen kocasının çocuğu Fadiş'i kaçırdığını nasıl anladı?

A) Kocasının kendisine gönderdiği mektuptan
B) Komşularının bunu Cemile'ye anlatmasından
C) Yaşlı kadının adamın bu işi yapacağını anlamasından
D) Hemşerilerinin Cemile'ye haber vermesinden

7. “Fadiş” adlı eserde, Fadiş'in babası Fadiş'i Hafize ninenin yanından kaçırdıktan sonra kardeşinin yanına, şehre taşınmıştı. Fakat burada da kızını bırakıp kaçmıştı. Amcasının yanında kalmak zorunda kalan Fadiş'e yengesi nasıl davranıyordu?

A) Her türlü bakımını gideriyordu
B) Ona annesi Cemile'yi kötülüyordu
C) Onu kızı gibi seviyordu
D) Fadiş'in kaldıramayacağı ev işleri yaptırıyordu

8. “Fadiş” adlı eserde, Fadiş'in babasının kızını Hafize ninenin yanından kaçırmasının sebebi neydi?

A) Kızını annesine hiç göstermeyerek Cemile'yi kendisinden boşanmaya ikna etmek
B) Kızını çok özlediği için
C) Kızının başka evlerde hor görüleceğini düşündüğü için
D) Fadiş'i Cemile'nin yanına götürmek için

9. “Fadiş” adlı eserde, Cemile kızını kaçıran babası yüzünden tekrar kaçırılmasından korkmuştu. Ama çalışmak zorundaydı. Yanında çalıştığı aileler kızını istemiyorlardı. Cemile bu yüzden kızını kasabada Hafize ninenin yanında bıraktı. Fadiş'i buradan da kandırıp kaçıran babası onu şehre kardeşinin yanına götürmüştü. Fadiş orada yaşamaya başladı. Oradaki mahalledeki çocuklar neden Fadiş'i aralarına almıyorlardı?

A) Fadiş'in babasının kendine bir şeyler yapacaklarından korktukları için
B) Fadiş'i pis buldukları için
C) Fadiş'in annesinden korktukları için
D) Fadiş'in topu olmadığı için

10. “Fadiş” adlı eserde, Fadiş teyzesinin yanındayken daha okula gitmiyorken okul hakkında neler düşünüyordu?


A) Okula gitmeyi çok istiyor, okula gitmek için sabırsızlanıyordu
B) Okula gitmeyi istemiyor, okula gideceği vakti oyuna ayırdığı için çok mutlu oluyordu
C) Okula gitmeyi çok istiyor fakat teyzesi onu okula yollamak istemiyordu
D) Okuma yazmayı kendi başına öğrendiği için okula gitmeyi gereksiz buluyordu

Cevap Anahtarı :

1-A     2-D     3-A     4-C     5-A
6-A     7-D     8-A     9-B     10-A

Fadiş (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

30 Nisan 2019 Salı

thumbnail

Yurdumu Özledim (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yurdumu Özledim

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitabın Konusu : 

Atıl ve ailesinin köyden Almanya’ya para kazanmak için gidişi ve sonrasında duyulan özlem anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti :

Atıl 9 yaşında bir çocuktur. Annesi ve babası köyde yeterince para kazanamadığı için Almanya’ya çalışmaya giderler. Atıl köyde ninesi ve kardeşi Ayşen ile yaşıyordu. Atıl köy okulunda 3. sınıfta okumaktadır.

Atıl sınıfa geç geldiği bir gün arkadaşlarına anne ve babasıyla Almanya’ya gideceğini söylüyor. Atıl Almanya’ya gideceği için çok mutludur. Arkadaşlarına bu durumu ballandıra ballandıra anlatıyor ama arkadaşları artık dinlemekten bunalıyor.
Almanya yolculuğu babasının kiraladığı kaptı kaçtı araçla başlıyor. Ancak köyden şehre yolculukları, tipi, eşkiyalar ve kurtlar nedeniyle çok zor geçiyor. Trene binip şehre ulaşmaları da günlerini alıyor. Köyde gezmeye, oynamaya rahat hareket etmeye alışan Atıl'ın canı çok sıkılıyor. İlk defa uçağa bindiği için çok heyecanlanıyor ve Almanya’ya ulaşıyorlar.

Almanya’da Atıl’ı sıkıcı, bunaltıcı bir hayat bekliyor. Anne ve babası işe gidince evde kalıyor ve yemekleri pişiriyor. Bir gün ocakta yemeği unutup başka bir çocukla oyuna dalıyor ve evde yangın çıkıyor. Yangın çıktığı için ev sahibi Atıl ve ailesini evden atıyor. Ancak Atıl o çocukla iyi bir dostluk kuruyor.

Anne ve babasıyla bir hafta sonu yeni kıyafetler ve oyuncaklar almaya gidiyorlar. Orada gördüğü silahı ailesi almayınca daha sonra tek başına silahı almaya gidiyor ve kayboluyor. Çok korkan Atıl’ı polisler bulup ailesine teslim ediyor. Oysa babasının ona habersiz aldığı silahı görünce çok şaşırıyor. 

Atıl parkta kedisini kaçıran bir kıza yardım ediyor ama kızın abisi ve arkadaşları, Atıl’ı çok fena dövüyorlar. Atıl bu arada eline geçen gazeteleri bile okuyamıyor. Okumayı unuttuğunu fark ediyor. Babası her gün gazete alıp okumasını sağlıyor.

Atıl okula başlıyor ve çok fazla arkadaşı olmuyor çünkü okulda Türkleri hiç sevmiyorlardı. Okulda da başarısı köydeki kadar iyi olmadığı için Atıl içten içe her şeyin özlemini duymaya başlıyor.

Babasının sürekli; tembel, haylaz, bir iş beceremedin, olmadık işler açtın başımıza diye azarlamalarına en sonunda dayanamayan Atıl şu cevabı veriyor:

“Bu güne dek başıma gelen abuk subuk işler ilgisizlik ve görgüsüzlükten oldu. Köyde doğup büyüdüm yoksa tembelliğimden değil. Burada boynu bükük para için yaşamaktansa köyüme dönüp gönlümce yaşamak istiyorum… diye haykırıyor.
İçten içe aynı duyguları paylaşıp da söyleyemeyen anne babası da hıçkırıklarla Atıl’a sarılıyorlar. Türkiye’ye köylerine gönüllerince yaşamaya dönmek için karar veriyorlar.

thumbnail

Suna’nın Serçeleri (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Suna'nın Serçeleri

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitabın Özeti :


Suna çok yaramaz bir kızdır. Mahallenin erkek çocuklarının oynadıkları toplarını çalmayı çok severdi. Çünkü onlar Suna'yı maç yaparken oyuna almazlardı.

Gene bir gün erkeklerin topunu aldı ve onlardan kaçtı. En sonunda yoruldu. Onlara top karşılığı bir söz vermelerini istedi, kendisini de oyuna alacaklardı artık. Çocuklar zar zor kabul etti. Bir gün top oynarlarken topları bahçeye kaçtı. Bahçe sahibi sinirli bir kadındı ama evde yoktu. Suna gitti topu aldı fakat top elinden kaçtı. Suna’nın önünde işçiler kireç kuyusunda kireç söndürüyorlardı. Suna dengesini kaybedip kuyuya düştü. Her yeri yandı. 

Bir yıl okula gidemeyecekti. Suna hiç konuşmuyordu. Aylarca evdeki koltuğunda oturmaktan sıkılıyordu. Bir gün her yeri kar kaplamıştı. Pencereye bir serçe kondu. Annesi onu içeri aldı ve karnını doyurdular. Sonra dışarıya saldılar. Suna salmak istememişti. Çünkü onu çok sevmişti. Serçe onu mutlu etmişti. Annesi gene gelir bu karda kışta başka nereye gidecek dedi. Ertesi gün serçe birkaç arkadaşı ile geri geldi. Daha sonra sayıları 17 oldu. Suna çok mutluydu.

Her gün annesine babasına onları anlatıyordu. Serçeleri ayırt etmek için ayaklarına rengarenk halkalar bağladı. Sonunda bahar geldi. Serçelerin biri Suna biz artık gidiyoruz buraya gelmeyeceğiz kırlarda daha çok yiyecek var ama her hafta birimiz gelip sana hikaye anlatacağız dedi. 

Her hafta bir serçe gelip sabırsızlıkla bekleyen Suna'ya hikaye anlatıp gidiyordu. Bu süre içinde pembe serçe yavrulamıştı. Suna yavaş yavaş iyileşiyordu, artık yürümeye başlamıştı bile. Bir gün pembe serçe geldi. Yanında yavruları vardı. Öyküsünü anlattı gitti. Annesi Suna’ya bir şey söylemek istiyordu.

Suna buna izin vermiyordu. Ertesi hafta yavrular geldi. Suna’ya kendi öyküsünü anlattı ama sonu değişikti. Sonunda Suna kendi uydurduğu öykülerini kendi anlatıyor annesine babasına bunları serçeler anlattı diyordu. Suna serçelerin sözünü kesti ben bunun sonunu biliyorum dedi. Serçeler gitti. Annesi Suna’ya kızım ben bu hikayeleri kendinin uydurduğunu biliyorum. Ama yürüyünce bunların sona ereceğini de biliyorum dedi. Suna evet anne bugün sondu dedi. Annesine ilk serçenin pencerede belirdiğini gösterdi. Annesi ile onu izlediler. Serçe gitti. Arkasında el salladılar. Suna ve annesi birbirini öptü ve sarıldılar.

28 Nisan 2019 Pazar

thumbnail

Suna’nın Serçeleri (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Kitabın başkahramanı Suna,nasıl bir kişiliğe sahiptir?

A) Uslu, saygılı, sevecen bir çocuktur.
B) Yaramaz, savruk biraz da kaba ama dürüst bir çocuktur.
C) Yalancı, söz dinlemeyen bir çocuktur.
D) Çalışkan, dik kafalı, kendini beğenen bir kızdır.

2- Suna, Zeynep Hanım’ın bahçesine kaçan topu almaya çalışırken ne olmuştur?

A) Zeynep Hanım,topu ekmek bıçağı ile lokma lokma doğramıştır.
B) Suna’ya bir kamyon çarpmıştır. 
C) Suna, bir kireç kuyusuna düşmüştür.
D) Suna, topu patlamış halde bulmuştur.

3- Suna, kireç kuyusuna düşüp yaralanmasaydı o yıl kaçıncı sınıfa gidecekti?

A) 5.sınıfa
B) 3.sınıfa
C) 4.sınıfa
D) 6.sınıfa

4- Suna, bir sabah penceresinin önünde ne gördü?

A) Sevimli bir muhabbet kuşu.
B) Tüyleri upuzun bir köpek.
C) Yağmurdan ıslanmış minik bir kedi.
D) Donmak üzere olan bir serçe.

5- Suna, serçelerine ad koymak ve onları birbirinden ayırmak için nasıl bir yönteme başvurdu?

A) Serçelerin ayaklarına değişik renkte iplikler bağlayarak bu sorunu çözdü.
B) Serçelerin başındaki renklere göre isim verdi.
C) Boy farklarına göre isim verdi.
D) Tüylerini farklı renkte boyayarak isim verdi.


6- Aşağıdakilerden hangisi Suna’nın serçelerine verdiği isimlerden biri değildir?


A) Açgözlü
B) Savruk
C) Şımarık
D) Bilgiç

7- Serçe Karakanat, bahar gelince arkadaşları ile nasıl bir karar almıştır?


A) Suna ile önümüzdeki kış görüşeceklerdir.
B) Suna iyileşinceye kadar her hafta bir serçe gelip ona güzel bir öykü anlatacaktır.
C) Suna’yı yuvalarına davet edeceklerdir.
D) Bir serçe, Suna’nın evinde kafeste yaşayacaktır.

8- Ali le Ömer’in öyküsünde nasıl bir kaza meydana geliyor?

A) Bir nehre düşüp sürüklenmeye başlıyorlar.
B) Issız bir ormanda tek başına kalıyorlar.
C) Bir gölde bataklığa saplanıyorlar.
D) Donmuş bir nehirde kayarken nehir çatlar ve bir buz parçasının üstünde kalakalırlar.

9- Beya Serçe’nin Suna’ya anlattığı öykünün adı nedir?


A) Kendini Beğenmiş Salyangoz
B) Somurtkan Kedi
C) Hileci Tilki
D) Altın Yumurtlayan Tavuk

10- Acımasız Orhan öyküsündeki Orhan, boğaları kızdırmak için ne yapmıştır?

A) Kırmızı bir kazak giyip boğanın karşısına çıktı.
B) Bir av tazısının üstüne kırmızı çiçekli bir sofra örtüsü örttü.
C) İki boğayı birbirine kışkırttı. 
D) Boğaların gözüne kırmızı gözlük taktı.

11- Yeşim, evde canı sıkılınca ne yapıyor?

A) Saçlarını kesiyor.
B) Bebeğine elbise dikiyor.
C) Evi temizliyor.
D) Ninesinden masal dinliyor

12- Ali ile Gül kardeşler, kapılarının önünde buldukları yavru kediye hangi ismi verdiler?


A) Minnoş
B) Arap
C) Zeytin
D) Badem

13- Maviş Kız hangi davranışından pişmanlık duydu?

A) Annesini üzdüğü için pişmanlık yaşadı.
B) Kardeşinin oyuncağını kırdığı için pişmanlık yaşadı.
C) Sakat turist kızı, kendisi de sakatmış numarası yaparak kandırdığı için çok pişmanlık duydu.
D) Arkadaşlarına yalan söylediği için acı çekti.

14- Mehmet, arkadaşı Yaşar’ın neyini kıskanıyor?

A) Radyosunu
B) Televizyonunu
C) Topunu
D) Arabasını

15- Sarı Serçe’nin anlattığı Kara Sıpa’nın öyküsünden çıkarılabilecek ders nedir?

A) Büyüklerimize karşı her zaman saygılı olmalıyız.
B) Kıskançlık kötü bir huydur.
C) Beterin beteri vardır. Zoru görmeyince kolayın,kötüyü bilmeyince iyinin değeri anlaşılmaz.
D) Hiçbir zaman yalan söylememeliyiz.

16- “Yılanların Dostu” adlı hikayede yılanların dostu olan kimdir?

A) Saku
B) Tutumba
C) Kabile Başkanı
D) Köyün Öğretmeni

17- Çoban Bekir, mağarada korkunç hayaller görünce hangi kötü huyunun kurbanı oluyor?

A) Şımarıklık
B) Kendini beğenmişlik
C) Yalancılık
D) Bencillik


18- Cüce Cin’in sürekli söylediği tekerleme aşağıdakilerden hangisidir?


A) Portakalı soydum,baş ucuma koydum.
B) Al, al bana ipek kumaş al.
C) Vay bana bir iş olsa da yapsam.
D)Yaz yaza yaz geldi, derelere kaz geldi.

19- Korkuluklarla arkadaşlık eden yaralı serçenin sonu ne oluyor?


A) Korkuluğu bırakıp gidiyor.
B) Tarla sahibi tarafından vuruluyor.
C) Amansız bir hastalığa yakalanıyor.
D) Donarak ölüyor

20- Suna’nın yaralandığı günden beri öyküleri anlatan aslında kimdir?

A) Suna’nın kendisi
B) Suna’nın annesi
C) Suna’nın babası

About