22 Mart 2020 Pazar

thumbnail

11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 2. Ünite Hikaye, Öykü, Toplumcu Gerçekçi, Modernist, Hikaye İncelemeleri


Toplumcu-Gerçekçi Hikayeler (1940-1960)

Özellikleri:

1920’li yıllardan beri önemli eserlerle edebi hayatın içerisinde adından çokça söz ettiren toplumcu gerçekçiler, özellikle roman ve hikâye alanında başarılı ürünle ortaya koymuşlardır.
1940-1960 arası dönemde de toplumcu gerçekçi tarzda hikayeler kaleme alınır.
Toplumcu gerçekçiler, toplumdaki düzensizlik ve çatışmalar ile köy gibi küçük yerleşim yerlerinin sorunları üzerinde yoğunlaşırlar; eserlerini ağa-köylü, öğretmen-imam, halk-yönetici, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil gibi belirgin farklılıklar üzerine kurarlar.
Toplumcu gerçekçi eserlerde anlatım tekniklerinden daha çok anlatılan şeyler önemli görülmüştür.
Toplumcu gerçekçi yazarlar genellikle kendi ideolojik söylemlerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu dönemde yazılan öykü ve romanların birçoğu belirli görüşleri anlatmak, belirli bir siyasi anlayışı savunmak için bir araç olarak kullanılmıştır.
Toplumcu gerçekçi anlayışın ortaya çıkmasında özellikle Köy Enstitüsü’nden mezun olan yazarların büyük etkisi vardır. Köyün içinde yaşayan köy kökenli, enstitü mezunu yazarlar, köy insanını yakından tanıdıkları için eserlerinde onların sorunlarını başarıyla anlatmışlardır.
Toplumcu gerçekçi eserlerde realizm ve natüralizm etkileri vardır.
Toplumcu gerçekçi yazarlar roman ve hikayelerinde sade bir dil kullanmış, halk kültüründen yer alan birçok unsura yer vermişler, kahramanlarını bölgesel ağızlarına göre konuşturmuşlardır. www.edebiyatfatihi.net

Temsilcileri:

Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Samim Kocagöz, Abbas Sayar, Sadri Ertem, Dursun Akçam, Kemal Bilbaşar, Aziz Nesin, Attila İlhan

Kısaca Toplumcu-Gerçekçi Sanatçılar:
Orhan Kemal; eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı.
Samim Kocagöz'ün roman ve hikâyelerinin konusunu Aydın-Söke yöresinde yaşayan halkın yaşamı ve ekonomik şartları oluşturur. "Sanat hayat içindir!" anlayışıyla toprağa bağlı yaşam, makineleşmeden dolayı işsiz kalan insanlar, pamuk ve tütün tarlalarında karnını doyurmaya çalışan işçiler eserlerinin ana konularını oluşturur. Toplumcu-gerçekçi yazar; güçlü gözlemlere dayanarak kasaba ve köy insanlarının sorunlarını, duygularını ve günlük yaşamlarını anlatır.
Kemal Bilbaşar; yapıtlarını kasaba ve köylerde yaşayan, çok çalışan ama az mutlu olan insanların hayatını anlatmak için yazdığını söyler. Çağa ayak uyduramayan köylülerin sorunlarını işlerken özellikle Doğu Anadolu’daki feodal toplum yapısına ışık tutan eserler kaleme almıştır.
Kemal Tahir; romanlarıyla Anadolu insanının yaşamını, sorunlarını, töre ve inançlarını toplumsal – gerçekçi bir bakış açısıyla sergiledi.
Yaşar Kemal; yapıtlarında Torosları, Çukurova’yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu çarpıcı bir biçimde ortaya koyar.
Fakir Baykurt; romanlarında Türkiye'deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı.
Aziz Nesin; öykülerinde Türk toplumunu ayrıntılarıyla yansıttı.

Milli Ve Dini Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye Nedir? Özellikleri, Temsilcileri Maddeler Halinde
Milli Edebiyat Akım’ının devamı gibi algılanabilecek bu eserlerde Anadolu, savaş yılları, geleneksel değerler, milli motifler, ahlaki hassasiyetler milli kültür ve tarihi bilinci ön plandadır.
Geçmişimizdeki kültürel zenginlikler, kahramanlıklar, dini hassasiyetler, İstanbul'un geleneksel sosyal dokusundan kesitler işlenmiştir.
Milli kaynaklardan, Türk mitolojisinden, destanlardan etkilenerek idealize edilmiş karakterlere yer verilmiştir.
Maupassant tarzı (olay hikayesi) yazılmıştır, merak unsuru ön plandadır.
Olay hikayesinin planına (serim-düğüm-çözüm) uyulmuştur.
Eserlerde sade, yalın, sıcak ve şiirsel bir üslup kullanılmıştır.
Din duygusunun ön plana çıkarıldığı eserlerde dini yaşama ait unsurlar, iç huzur, İslamiyet'in birey üzerindeki olumlu etkileri anlatılmıştır.
Hikayelerde gerçekçi betimlemelere yer verilmiştir.
Hikayelerde yazarlar bir ana fikri savnumuş, bu ana fikri kahramanlar üzerinden vermeye çalışmışlardır.
Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu Malazgirt zaferinden (1071) başlanarak Osmanlı'nın fetret devri ve İstanbul'un fethine kadar Türk tarihi konu alırken, diğer romanlarında günümüz Türkiye'sinde yaşanan toplumsal değişim ve sonuçları işlemiştir.
Dönem yazarlarından Sevinç Çokum’un ”Bir Eski Sokak Sesi" adlı eseri ilk hikâyelerini oluşturur. Şiirli anlatımın esas olduğu eserde şehrin dar ve eski sokaklarının insanlarını oldukça zengin iç dünyalarıyla anlatır. Rozalya Ana", Sevinç Çokum'un İstanbul öykülerinden farklı olarak Kırım'dan, Anadolu kent ve köylerinden görüntüler taşıdığı son öykü kitabıdır.

Hüseyin Nihal Atsız; Türkçülük hareketinin önde gelen temsilcilerindendir. Tarihi romanlar yazmıştır. Coşkun bir anlatımı, zengin bir hayal gücü vardır. Eserlerinde geçmişimizdeki kültürel zenginlikleri, kahramanlıkları başarılı bir şekilde anlatmıştır. Düşüncelerini çıkarmış olduğu Atsız Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken dergilerinde yayımlamıştır.

Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler (1940-1960) Özellikleri, Temsilcileri
Edebiyatımızda 1930'lardan sonra bu tip hikayeler gelişmeye başlamıştır.
Kişinin iç dünyasındaki gelgitleri ele alır.
Yazarlar, olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya çalışmışlardır.
Bireyin iç dünyasını esas alan hikayelerde bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi konular ele alınır.
Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde anlatılan mekanlar, bahsedilen olaylar, dile getirilen zamana dilimi bireyin üzerindeki etkisiyle beraber okuyucuya sunulmuştur.
Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde yerine göre daha sanatsal ve kapalı bir dil kullanılmış, çağrışımlara yer verilmiştir.
Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlardır.
Bilinç akışı ve iç konuşma gibi teknikler kullanmışlardır.
Temsilcileri: Haldun Taner, Tarık Buğra, Sabahattin Kudret Aksal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Samiha Ayverdi, Oktay Akbal, Mustafa Kutlu

MODERNİST HİKAYELER

Modernist eserlerde toplumdaki değer çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hali, yerleşik değerlere isyan, şiire özgü söyleyişlerden de yararlanarak, çağrışımlara açık bir biçimde sembollerle anlatılır.
Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında arayışlara gidilir.
Modernizmi esas alan metinlerde alegorik anlatıma önem verilir.
Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal dünyayı yalın bir biçimde anlatmaktan kaçınırlar.
Modernizmi esas alan hikâyelerde olay olmakla birlikte esas olan, olayın birey üzerindeki etkisini anlatmaktır.
Modernizmi esas alan eserlerde yalnızlık, toplumdan kaçış, geleneksel değerlere başkaldırı gibi konular işlenir.
Modernizmi esas alan eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında insan psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır.
Modernizmi esas alan eserler, varoluşçuluk akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre, dünyadaki diğer varlıklardan farklı olarak önce var olan sonra ne olduğu belirlenen birey kendi özünü arar, kendisi olmaya çabalar, bu bakımdan birey yaşadığı toplumla da çatışma içindedir.
Temsilcileri: Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Sait Faik Abasıyanık, Bilge Karasu, Nezihe Meriç, Vüsat O. Bener, Haldun Taner, Tahsin Yücel, Füruzan, Adalet Ağaoğlu, Memduh Şevket Esendal, Rasim Özdenören, Selim İleri, Buket Uzuner, Oya Baydar, İhsan Oktay Anar, Leyla Erbil, Latife Tekin

Hikâye İncelemeleri-1

Sabahattin Ali-Kamyon Hikayesi

Konusu: Hikâyede yol parasını ödemeyeceği için bindiği kamyondan atlayarak uçuruma yuvarlanan yoksul köylü bir gencin acı sonu anlatılıyor.

Teması: Yoksulluk ve çaresizlik

Temel Çatışması: Hikâyede temel olarak sınıflar arası çatışma, zengin-yoksul çatışması, aydın-köylü çatışmasından söz edilebilir.

Kamyon Hikayesinin Olay örgüsü Maddeler Halinde

• İzmir’e gidecek kamyonun yolculuk için hazırlanması
• Yoksul genç bir köylünün yolculuk için gelmesi
• Önce yer yok diye alınmayan genç köylünün kamyona alınması
• Yolculuğun başlaması
• Genç delikanlının kamyoncuya verecek yol parasını olmadığı için endişelenmesi
• Parasız köylünün para ödememek için kamyondan aşağı atlayarak uçurumdan yuvarlanması

Kişiler ve Özellikleri
Genç köylü: Öykünün başkahramanıdır. On sekiz yaşlarında yoksul ve çaresiz köylü bir gençtir. Ailesine yük olmamak için İzmir'e amelelik yapmaya gitmektedir. Hem parasızlık hem de bir kamyona ilk kez binmenin verdiği heyecan ve endişe içindedir. Kamyonun yolculuk bitmesine yakın durdurulup şoförün yol parası toplayacak olması onda derin bir korku uyandırır. Hiç parası olmadığı için çareyi kamyondan atlamakta bulur, uçurumdan yuvarlanır.

Diğer Kişiler: Kamyon şoförü, yamak, manifaturacı, genç köylünün babası ve ona akıl veren arkadaşı ile kamyondaki diğer yolcular öykünün yardımcı kişileridir.

Mekân ve Özellikleri: Mekân: Zincirli Han, kamyon kasası, geriye dönüşle anlatılan genç köylünün köyü...

Zaman ve Özellikleri: Hikâyede belirgin zaman ifadeler yoktur. "Yolculuğun ikinci günü akşamına doğru" gibi zaman bildiren ifadeler geçmektedir. Yolculuğun başladığı ilk gün hikayedeki zamanın başlangıcıdır. Ayrıca hikâyede başkahramanın babası ve arkadaşıyla ilgili olan kısımlarda geriye dönüşler söz konusudur.

Dil ve Anlatım Özellikleri: Sabahattin Ali bu hikayesinde gerçekçi bir anlatımla yoksulluk ve çaresizlik temasını işlemiştir. Sade ve yalın bir dilin kullanıldığı hikâyede yazar, başkahramanın psikolojik durumunu başarılı bir şekilde tasvir etmiştir. Metinde dönemin zihniyetini yansıtan ifadelerin yanı sıra yerel söyleyişlere de yer verilmiştir.

Anlatıcının Bakış Açısı: Hikâyede ilahi ve müşahit anlatıcının bakış açıları birlikte kullanılmıştır. Farklı anlatıcıların kullanılması hikâye kurgusunun ve temasının verilmesinde bir bütünlük sağlamak amacıyladır.

Anlatım Biçimleri: Kamyon hikayesinde öyküleyici ve betimleyici anlatım biçimleri kullanılmıştır.

Öyküleyici Anlatıma Örnek: Köylü döndü. Esmer, uzun boylu adam şoföre:

" Ne diye yer yokmuş, arkada bir yere sıkıştır!" dedi.
Bu adam kamyonun sahibi idi. Şoför yüzünü buruşturarak indi.

Betimleyici Anlatıma Örnek: Şoförün yanında oturan siyah elbiseli, gümüş çerçeveli gözlük takmış, yaşlıca, sünepe tavırlı bir adam-Beyşehir taraflarına dava toplamaya giden bir avukat- başını arkaya çevirerek "Uğurlar olsun cümlenize!" diye bağırdı.

Hikâye İncelemesi-2

MESERRET OTELİ- SAİT FAİK ABASIYANIK

Konusu: Seyahate çıkmış iki erkek bir kadından oluşan grubun Meserret Oteli'ne giderken ve otele geldikten sonra yaşadıkları anlatılıyor.

Teması: Sadakat ve vefa

Yapısı: Hikâye bir olaydan çok durum hikayesinin özelliklerini taşımaktadır.

Olay örgüsü: Hikayedeki olaylar; belli bir sıra dahilinde gelişen olaylar dizisi şeklindedir.
İki erkek ve bir kadından oluşan üç kişilik bir grubun istasyonda inmesi
Bir araba tutup Meserret Oteli'ne varmaları
Kadın ve erkeklerin otel salonunun duvarındaki iki resmi incelemesi
Kadın, erkekler ve otelcinin genç kız portresi hakkında konuşmaları
Kadının duvardaki resmi yapan ressam kızın aslında arkadaşı olması, kızın kendi resmini yapması için ona ayna tutarken genç kıza söylediklerini hatırlaması.

Kişiler:

Kadın: Hikâyenin asıl kahramanıdır. İstasyonda indikleri zaman yanında erkek karakterler olduğu halde eşyaları taşıması için bir hamal tutması, ondan bir araba bulmasını istemesi, hamala ücretini onun verecek olması kadın karakterin grubu yönlendiren baskın, güçlü bir kişi olduğu sonucuna ulaştırır. Kadın kırmızı bir muşamba giymiştir, arabacının geniş, heybetli sırt görünüşünden de çekinmektedir.

Otel sahibiyle diyaloglarından meraklı, genel konuşmalarından nazik biri olduğu anlaşılır. Ayrıca ölen arkadaşına karşı vefalı bir dosttur. Onun son isteğini yerine getirmek için Meserret Oteli'ne gelmiştir.

Diğer Kişiler: İki erkek, hamal, arabacı, otelin sahibi...

Mekân: Dış mekanlar, İstasyon, küçük bir Anadolu kasabası, iç mekân Meserret Otelidir. Üç arkadaşın geldiği otel, basit ama kullanışlı, çıplak denecek kadar boş ama her şeyi tamam bir salonu vardır. Salonu Avrupalı kadın zevkiyle süslü ve muntazamdır. Salonunun duvarında biri genç kız portresi olan iki resmin yer almasıdır.

Zaman: “Rüzgâr, yağmur ve çamur‟ sözcüklerinden havanın kötü olduğu, muhtemelen mevsimin sonbahar veya kış olduğu bilgisine ulaşılabilir.

Dil ve Anlatım: Öykünün dili sade ve yalındır. Çok yoğun sanatlı söyleyiş, kapalı ifadeler yer almamaktadır. Günlük dilin ve sanatlı dilin dengeli şekilde bir arada kullanıldığı, diyalogların gündelik dili beslediği ve daha çok betimlemelerde edebiliğin olduğu bir dil vardır. Yerel söyleyişlere yer verilmemiştir.

Anlatıcı ve bakış açısı: Hikâyede ağırlıklı olarak gözlemci bakış açısı kullanılmıştır. Anlatıda insan psikolojisi, düşünce ve niyetine dair açıklama, betimleme; olacakları önceden bilme ve bunlar hakkında ip ucu verme gibi durumlar oldukça azdır. Tersine, anlatıcı konuya hâkim olmayan bir gözlemci havası vermektedir, bilgisi dahilinde olmayan bakış açıları sunmaktadır:

Bu soruşta, işitmekten değil, bir güzel sözü bir daha tekrarlatmak isteyen acemi bir halet-i ruhiye var gibi idi. (Anlatıcının yorumudur.)

Yolcular, uzakça şehre doğru çekip gittiler. Neden sonra kadının aklına geldi. (Anlatıcı, gidilen yerin adını bilmemektedir. Kadının nasıl olup da hamalın parasını vermeyi unuttuğunu hatırlaması hakkında anlatıcının bir bilgisi yoktur.)

Hikaye Unsurları, Anlatım Teknikleri, Türleri için tıklayınız....

Subscribe by Email

Follow Updates Articles from This Blog via Email

No Comments

About