Kitabın Adı : 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
Kitabın Yazarı : George Orwell
1984 Kitap Özeti - 1
1984 Kitap Özeti - 1
Kitapta 3 farklı ülkeden bahsediliyor. Kitabın ana karakteri olan Winston Okyanusya’da yaşıyor. Bunun dışında iki ülke daha var Doğu Asya ve Avrasya.
Okyanusya korku ile sindirilmiş, her daim insanları izleyen sistemlerin olduğu bir ülke. Düşünün ki televizyondan sizi görebiliyorlar, duyabiliyorlar ve her daim kontrol altına alınıyorsunuz. Bu kadar engel ve yasak varken kendinizi nasıl özgürce ifade edersiniz? Edemezsiniz. Zaten öyle bir beyin yıkama yapılıyor ki insanların birçoğu ifade edecek bir şey bile düşünmüyor. Hatta birçok çocuk kendi ailesini “Düşünce Polis”lerine şikâyet ediyorlar. Herkes son derece gaddar ve nefret dolu birbirine karşı.
Winston, bu sisteme rağmen düşüncelerini ifade etmek isteyen Okyanusya’nın parçalara ayrılan sisteminde “Hakikat” diye adlandırılan binada çalışan bir memurdur. Kitap karakterimizin eve gelip günce tutmaya başlaması ile başlıyor. Sizi izleyen bir televizyon varken, yakalanmadan ve ses çıkarmadan günce tutmak için çok sınırlı bir alanınız oluyor ve Winston bu sınırlı alanı kullanıp yakalanma ihtimaline rağmen yazı yazıyor. Yazısında “Büyük Birader” e olan nefreti büyük bir yer kaplıyor.
İşinin başına döndüğünde herkesin katılmak zorunda olduğu “İki Dakikalık Nefret” programına katılıyor Winston. Bu programda herkes gibi tüm nefretini kusuyor. Bu sırada “Anti Seks Derneği” üyesi bir kıza rastlıyor. Kız ona bir mektup gönderiyor ve bunun üzerine ikili şehir dışında izlenemeyecekleri bir yerde buluşma kararı alıyorlar. Birbirlerine âşık oluyorlar. Julia ile Winston birbirleriyle vakit geçirip birbirlerine sırlarını anlatmaya başlıyorlar.
Devlete olan isyanın sadece ikisi ile sınırlı olmadığını düşünmeye başlarlar. Daha önceden Winston’ın dikkatini çeken O’Brien ile konuşurlar. Onun sayesinde Emmanuel Goldstein’in örgütüne dâhil olurlar. O’Brien, Winston’a örgütün öğretilerinin olduğu bir kitap ulaştırır. Fakat tam o dönemde Nefret Haftası başlar. Winston, kitabı okumak için Mr Charrington’ın antika dükkânında kiraladığı odaya gider. Julia ile birlikte kitabı okur ve sohbet ederler. Tam bu sohbet esnasında çerçevenin arkasına gizlemiş tele ekran onları ele verir yakalanmışlardır. İçeri siyah üniformalı insanlar girer ve ikiliyi ayırırlar. Winston’ın aklında Mr Charrington gelir. O esnada kapıda belirir. Onun bir düşünce polisi olduğunu çok geçte olsa anlamıştır Winston.
Julia ve Winston ayrı odalarda hapis tutulurlar. Yanına birçok insan gelir gider bu insanların hepsi 101 numaralı odadan çok korkmaktadır. O’Brien ve içeriye giren bir görevli onu bayıltır ve 101 numaralı odaya götürür. Elektrik ve daha birçok işkence gören Winston son olarak kafasını fareler ile dolu bir kutuya sokma fikriyle karşı karşıya kalır. En büyük korkularından olan fareleri mi seçecektir, aşkı Julia’yı mı koruyacaktır? Julia’yı satar ve bir süre sonra artık onu izleyen bir şey olmadan dışarı çıkar. Beyni tümüyle yıkanmıştır ve kendisi de hiçbir şey hakkında düşünmemenin, partinin gösterdiği yolda gitmenin en mantıklı seçim olduğu anlamıştır. Aynı şekilde Winston’ı satan Julia ile karşılaşır bir süre sonra. İkili bir yere oturup muhabbet ederler. Sonra bir daha bir araya gelmeyecek şekilde birbirlerinden ayrılırlar.
Kitabın başında tüm kalbiyle “Büyük Birader ”den nefret eden Winston artık ona gönülden bağlıdır. Parti ne diyorsa doğrudur, en güvenilir kaynaktır.
1984 Kitap Özeti - 2
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan George Orwell’in dünya tarihine damgasını vuran 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı politik anlamda devrim niteliği taşıyan bir romandır. Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları kazandıran ve günümüze kadar gelmesini sağlayan ünlü romanda politika ve beyin yıkama üzerine mükemmel bir konu işleniyor.
İlk olarak 1949 yılında yayınlanan ve ilk adı Avrupa’daki Son Adam (The Last Man in Europe) olan roman daha sonra pazarlama amacı ile 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adını almıştır. Hayali bir gelecekte geçen ve tek parti dönemini işleyen zaman diliminde insanların düşünmesi yasaktır ve kendilerine ne denirse ona inanmaları ve yapmaları gerekmektedir. Düşünmek, hissetmek, aşık olmak, sorgulamak tamamen yasaktır.
Kitabın ana karakteri olan Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Çevresinde yaşananlara tam anlam veremeden kendisine ne söyleniyorsa yapan, propagandalara katılan fakat evine gittiğinde gizli gizli düşüncelerini yazmaktadır. Yaptığının suç olduğunu bilmektedir fakat neden olduğunu bilmeden arzularını dinleyerek yazmaya devam eder.
Hayatına bir gün Julia adında gizemli bir kadın girer. Partiye bağlı ve propagandalarda aktif yer alan kadının ona gizemli bakışları dikkatinden kaçmaz. Bir gün Julia Winston’a mesaj gönderir ve onunla görüşmek istediğini söyler. Kadın erkek ilişkisinin yasak olduğu bir zamanda ikili aşklarını itiraf eder ve gizli bir şekilde birlikte olurlar.
Yaptıklarının suç olduğunu bile bile düşünce polisinden gizlenerek bir araya gelmeye ve hayatın tadını çıkartmaya çalışırlar. Fakat birliktelikleri uzun sürmez ve düşünce polisi tarafından yakalanırlar. Hemen öldürülmek yerine beyin yıkama işlemine sokulurlar. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar. Seanslar bu şekilde devam eder ve Winston parmaklar gösterildiğinde ne cevap vermesi gerektiğini öğrenmek ister. Bazen 3 bazen ise 5 cevabını verir fakat işkenceleri durduramaz. Sonunda ona sorulduğunda bilmediğini söyler ve bir sonraki aşamaya geçilir.
Winston’un çeşitli işkencelerden geçerek beyni yıkanır. O da propagandanın bir parçası olur. Fakat kalbinin derinliklerinde bir aşk vardır fakat zihninden tamamen silinmiştir.
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar.
1984 Kitap Özeti - 3
Dünya yönetim açısından üç bölüme ayrılmıştır. Avrasya, Doğuasya, Okyanusya…Bu üç devlet sürekli birbirleri ile savaş halindedir, kimi zaman da aralarında birleşip karşılarında duran devletlere savaşlar açarlar ve bundan en çok halkları etkilenir.
Okyanusya kendi içinde neredeyse üç bölüme ayrılmıştır. İç parti üyeleri, dış parti üyeleri ve proleterler. İç parti üyeleri diğerlerine göre daha ferah yaşamaktadır, dış parti üyeleri kendilerine söylenen her şeyi eksiksiz yapmak zorundadır, proleterler ise gözden çıkarılmış basit halk konumundadır.
Kitabın ana karakteri Winston Smith Okyanusya’ da yaşayan bir vatandaştır. Dış partinin Gerçek Bakanlığı bölümünde görev almaktadır. Bütün gün yaptığı iş tarihteki yaşanmış, gerçekleşmiş olaylar zincirini gün şartlarına göre yeniden düzenlemektir. Tek partili rejim gibi görünen Okyanusya’ nın başında Büyük Bilader isimli biri yer almaktadır. Onu kimse görmemiştir, ne zaman doğduğu belli değildir ve ölümsüzdür. Fakat onun söylemleri her zaman hatta tarihin akışına ters düşse de doğru olmak zorundadır. Bir gün önce söylediğini ertesi bambaşka bir şekilde söyleyebilir, işte buradaki belgeleri anlık olarak düzenlemek yani geçmişi değiştirmek Gerçek Bakanlığı’ nın yani Winston’ un görevidir.
Dönemin şartlarına göre her zaman her yerde insanları izleyen tele-ekranlar yer almaktadır. Evlerde, caddelerde, iş yerlerinde. Dahası aile kavramı yok edilemediğinden, küçük yaştaki çocuklar belirli eğitimlerden geçirilir ve yeri geldiğinde aile bireylerini bile ihbar etmek üzere eğitilirler.
Tele-ekranlar, düşünce polisleri her an ensenizdedir. Çalışmak ve uyumak dışında boş vakit olması bir suçtur çünkü Büyük Bilader’ in gözü üzerinizdedir. İnsanların sohbet etmesi, bir gün önceyi düşünüp tartışmaları yasaktır. Tek bilinen gerçek o gün Büyük Bilader’ in tele-ekrandan yaptığı yayındır. Rüyaların dahi denetim altında olduğu böyle bir zamanda evlilikler bile PARTİ’ nin ayarlaması ile gerçekleşir. Zaten evlilik dışı ilişki kurmak yasaktır. Çocuğun dahi ne zaman yapılması gerektiği tamamen partinin isteklerine bağlıdır.
Tüm bu olayların arasında Winston kendini kapana sıkışmış gibi hisseder. Bazen aklına geçmişte yaşadığını düşündüğü olaylar gelir fakat bunların hayal mi, yoksa gerçekten kendi geçmişi mi olduğunun ayırdına varamaz. Herkesten gizli bir günlük tutmaya başlar ve aklına gelenleri yazmaya koyulur. İlk cümlesi ; Büyük Bilader’ den nefret ediyorum olur. Bundan yola çıkarak etrafını gözlemlemeye başlar, kendisi gibi geçmişi ve günü sorgulayan birisini bulmaya çalışır. Gözüne çarpan tek kişi İç Parti üyesi olan, son derece sert görünen O’Brien’ dir. Fakat karşılıklı konuşmak yasak olduğundan ve her yerde kendisini izleyen ekranlar, dinleyen gizli mikrofonlar olduğu için bu adama nasıl yaklaşması gerektiğini bilemez.
Kafasında bunlarla beraber bir gün iş çıkışı yolu proleter mahallesine düşer. Sokakları hızla geçerken gözüne eski, pis bir dükkân çarpar ve içeri girer. Tehlikeli olmasına rağmen, antika eşyalar satan bu dükkândan çıkmayı asla istemez ve o günden sonra gizli gizli buraya gelmeye başlar.
Bu eski yerde tele-ekran olmadığı için, izlenilmediğine güvenerek kendisini bir süre rahat hisseder. Bu sırada kısa bir süredir dikkatini çeken genç bir kız vardır. Kimi zaman içindeki duygular yüzünden onu öldürmek istese de aslında tek isteği böyle biri ile beraber olmaktır. Fakat herkesin casus olabildiği zamanda, bu kıza asla güvenemez. Lakin bir gün iş yerinde kendisinin yapamadığı hareket o kızdan yani Julia’ dan gelir. Küçük bir notta Winston’ u sevdiği ve görüşmek istediği yazar. Bu nota kayıtsız kalamayan Winston ilk fırsatta Julia ile buluşur ve beraber olurlar.
Aralarındaki ilişki güçlendikçe duyguları da birleşir. En büyük ortak noktaları ikisinin de Parti’ den nefret ediyor olmasıdır. Görüşmelerinin de sıklaşması ile buluşacak gizli yere ihtiyaç duyarlar ve Winston’ un proleter mahallesindeki antikacının üst katını günlük olarak kiralarlar.
Bu sırada O’Brien ile konuşma fırsatı yakalayan Winston artık onun da partiyi sevmediğini öğrenir. Beraber doğruyu bulmak için ilerlemeyi kararlaştırırlar.
Sıcak bir akşamüstü gizli yerlerinde buluşan Winston ve Julia parti aleyhine konuşurken hiç tanımadıkları bir sesle irkilirler. Sesin duvardaki tablodan geldiğini anladıklarında kaçacak başka bir yer olmadığını görürler. Düşünce polisi ikisini de yakalamıştır ve yolun sonu bellidir. Winston teslim olduğunda polislerin başındaki kişinin de O’Brien olduğu ortaya çıkar.
Winston’ un kendisinin dahi ne kadar olduğunu bilemediği bir zaman boyunca işkenceden geçirilir. Beyni tamamen yıkanır. Kalbindeki aşk ve düşünceleri sökülüp alınır. Aynaya bakınca kendi vücudunu bile tanıyamaz.
Çok uzun zaman sonra ölümü bekleyen Winston serbest bırakılır. Üstelik artık onu ne bir izleyen ne de bir dinleyen vardır. Winston’ un ise tüm yaşananlardan sonra aklındaki şey; 2 + 2 = 4 değildir. Belki beş belki üçtür. Fakat en güvenilir cevap partinin verdiği cevaptır. Bilmemek gerçekten özgürlüktür. Kendisi bile inanamasa da artık kalbi Büyük Bilader’ i seviyordur…
Winston, bu sisteme rağmen düşüncelerini ifade etmek isteyen Okyanusya’nın parçalara ayrılan sisteminde “Hakikat” diye adlandırılan binada çalışan bir memurdur. Kitap karakterimizin eve gelip günce tutmaya başlaması ile başlıyor. Sizi izleyen bir televizyon varken, yakalanmadan ve ses çıkarmadan günce tutmak için çok sınırlı bir alanınız oluyor ve Winston bu sınırlı alanı kullanıp yakalanma ihtimaline rağmen yazı yazıyor. Yazısında “Büyük Birader” e olan nefreti büyük bir yer kaplıyor.
İşinin başına döndüğünde herkesin katılmak zorunda olduğu “İki Dakikalık Nefret” programına katılıyor Winston. Bu programda herkes gibi tüm nefretini kusuyor. Bu sırada “Anti Seks Derneği” üyesi bir kıza rastlıyor. Kız ona bir mektup gönderiyor ve bunun üzerine ikili şehir dışında izlenemeyecekleri bir yerde buluşma kararı alıyorlar. Birbirlerine âşık oluyorlar. Julia ile Winston birbirleriyle vakit geçirip birbirlerine sırlarını anlatmaya başlıyorlar.
Devlete olan isyanın sadece ikisi ile sınırlı olmadığını düşünmeye başlarlar. Daha önceden Winston’ın dikkatini çeken O’Brien ile konuşurlar. Onun sayesinde Emmanuel Goldstein’in örgütüne dâhil olurlar. O’Brien, Winston’a örgütün öğretilerinin olduğu bir kitap ulaştırır. Fakat tam o dönemde Nefret Haftası başlar. Winston, kitabı okumak için Mr Charrington’ın antika dükkânında kiraladığı odaya gider. Julia ile birlikte kitabı okur ve sohbet ederler. Tam bu sohbet esnasında çerçevenin arkasına gizlemiş tele ekran onları ele verir yakalanmışlardır. İçeri siyah üniformalı insanlar girer ve ikiliyi ayırırlar. Winston’ın aklında Mr Charrington gelir. O esnada kapıda belirir. Onun bir düşünce polisi olduğunu çok geçte olsa anlamıştır Winston.
Julia ve Winston ayrı odalarda hapis tutulurlar. Yanına birçok insan gelir gider bu insanların hepsi 101 numaralı odadan çok korkmaktadır. O’Brien ve içeriye giren bir görevli onu bayıltır ve 101 numaralı odaya götürür. Elektrik ve daha birçok işkence gören Winston son olarak kafasını fareler ile dolu bir kutuya sokma fikriyle karşı karşıya kalır. En büyük korkularından olan fareleri mi seçecektir, aşkı Julia’yı mı koruyacaktır? Julia’yı satar ve bir süre sonra artık onu izleyen bir şey olmadan dışarı çıkar. Beyni tümüyle yıkanmıştır ve kendisi de hiçbir şey hakkında düşünmemenin, partinin gösterdiği yolda gitmenin en mantıklı seçim olduğu anlamıştır. Aynı şekilde Winston’ı satan Julia ile karşılaşır bir süre sonra. İkili bir yere oturup muhabbet ederler. Sonra bir daha bir araya gelmeyecek şekilde birbirlerinden ayrılırlar.
Kitabın başında tüm kalbiyle “Büyük Birader ”den nefret eden Winston artık ona gönülden bağlıdır. Parti ne diyorsa doğrudur, en güvenilir kaynaktır.
1984 Kitap Özeti - 2
İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan George Orwell’in dünya tarihine damgasını vuran 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı politik anlamda devrim niteliği taşıyan bir romandır. Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları kazandıran ve günümüze kadar gelmesini sağlayan ünlü romanda politika ve beyin yıkama üzerine mükemmel bir konu işleniyor.
İlk olarak 1949 yılında yayınlanan ve ilk adı Avrupa’daki Son Adam (The Last Man in Europe) olan roman daha sonra pazarlama amacı ile 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adını almıştır. Hayali bir gelecekte geçen ve tek parti dönemini işleyen zaman diliminde insanların düşünmesi yasaktır ve kendilerine ne denirse ona inanmaları ve yapmaları gerekmektedir. Düşünmek, hissetmek, aşık olmak, sorgulamak tamamen yasaktır.
Kitabın ana karakteri olan Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Çevresinde yaşananlara tam anlam veremeden kendisine ne söyleniyorsa yapan, propagandalara katılan fakat evine gittiğinde gizli gizli düşüncelerini yazmaktadır. Yaptığının suç olduğunu bilmektedir fakat neden olduğunu bilmeden arzularını dinleyerek yazmaya devam eder.
Hayatına bir gün Julia adında gizemli bir kadın girer. Partiye bağlı ve propagandalarda aktif yer alan kadının ona gizemli bakışları dikkatinden kaçmaz. Bir gün Julia Winston’a mesaj gönderir ve onunla görüşmek istediğini söyler. Kadın erkek ilişkisinin yasak olduğu bir zamanda ikili aşklarını itiraf eder ve gizli bir şekilde birlikte olurlar.
Yaptıklarının suç olduğunu bile bile düşünce polisinden gizlenerek bir araya gelmeye ve hayatın tadını çıkartmaya çalışırlar. Fakat birliktelikleri uzun sürmez ve düşünce polisi tarafından yakalanırlar. Hemen öldürülmek yerine beyin yıkama işlemine sokulurlar. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar. Seanslar bu şekilde devam eder ve Winston parmaklar gösterildiğinde ne cevap vermesi gerektiğini öğrenmek ister. Bazen 3 bazen ise 5 cevabını verir fakat işkenceleri durduramaz. Sonunda ona sorulduğunda bilmediğini söyler ve bir sonraki aşamaya geçilir.
Winston’un çeşitli işkencelerden geçerek beyni yıkanır. O da propagandanın bir parçası olur. Fakat kalbinin derinliklerinde bir aşk vardır fakat zihninden tamamen silinmiştir.
1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar.
1984 Kitap Özeti - 3
Dünya yönetim açısından üç bölüme ayrılmıştır. Avrasya, Doğuasya, Okyanusya…Bu üç devlet sürekli birbirleri ile savaş halindedir, kimi zaman da aralarında birleşip karşılarında duran devletlere savaşlar açarlar ve bundan en çok halkları etkilenir.
Okyanusya kendi içinde neredeyse üç bölüme ayrılmıştır. İç parti üyeleri, dış parti üyeleri ve proleterler. İç parti üyeleri diğerlerine göre daha ferah yaşamaktadır, dış parti üyeleri kendilerine söylenen her şeyi eksiksiz yapmak zorundadır, proleterler ise gözden çıkarılmış basit halk konumundadır.
Kitabın ana karakteri Winston Smith Okyanusya’ da yaşayan bir vatandaştır. Dış partinin Gerçek Bakanlığı bölümünde görev almaktadır. Bütün gün yaptığı iş tarihteki yaşanmış, gerçekleşmiş olaylar zincirini gün şartlarına göre yeniden düzenlemektir. Tek partili rejim gibi görünen Okyanusya’ nın başında Büyük Bilader isimli biri yer almaktadır. Onu kimse görmemiştir, ne zaman doğduğu belli değildir ve ölümsüzdür. Fakat onun söylemleri her zaman hatta tarihin akışına ters düşse de doğru olmak zorundadır. Bir gün önce söylediğini ertesi bambaşka bir şekilde söyleyebilir, işte buradaki belgeleri anlık olarak düzenlemek yani geçmişi değiştirmek Gerçek Bakanlığı’ nın yani Winston’ un görevidir.
Dönemin şartlarına göre her zaman her yerde insanları izleyen tele-ekranlar yer almaktadır. Evlerde, caddelerde, iş yerlerinde. Dahası aile kavramı yok edilemediğinden, küçük yaştaki çocuklar belirli eğitimlerden geçirilir ve yeri geldiğinde aile bireylerini bile ihbar etmek üzere eğitilirler.
Tele-ekranlar, düşünce polisleri her an ensenizdedir. Çalışmak ve uyumak dışında boş vakit olması bir suçtur çünkü Büyük Bilader’ in gözü üzerinizdedir. İnsanların sohbet etmesi, bir gün önceyi düşünüp tartışmaları yasaktır. Tek bilinen gerçek o gün Büyük Bilader’ in tele-ekrandan yaptığı yayındır. Rüyaların dahi denetim altında olduğu böyle bir zamanda evlilikler bile PARTİ’ nin ayarlaması ile gerçekleşir. Zaten evlilik dışı ilişki kurmak yasaktır. Çocuğun dahi ne zaman yapılması gerektiği tamamen partinin isteklerine bağlıdır.
Tüm bu olayların arasında Winston kendini kapana sıkışmış gibi hisseder. Bazen aklına geçmişte yaşadığını düşündüğü olaylar gelir fakat bunların hayal mi, yoksa gerçekten kendi geçmişi mi olduğunun ayırdına varamaz. Herkesten gizli bir günlük tutmaya başlar ve aklına gelenleri yazmaya koyulur. İlk cümlesi ; Büyük Bilader’ den nefret ediyorum olur. Bundan yola çıkarak etrafını gözlemlemeye başlar, kendisi gibi geçmişi ve günü sorgulayan birisini bulmaya çalışır. Gözüne çarpan tek kişi İç Parti üyesi olan, son derece sert görünen O’Brien’ dir. Fakat karşılıklı konuşmak yasak olduğundan ve her yerde kendisini izleyen ekranlar, dinleyen gizli mikrofonlar olduğu için bu adama nasıl yaklaşması gerektiğini bilemez.
Kafasında bunlarla beraber bir gün iş çıkışı yolu proleter mahallesine düşer. Sokakları hızla geçerken gözüne eski, pis bir dükkân çarpar ve içeri girer. Tehlikeli olmasına rağmen, antika eşyalar satan bu dükkândan çıkmayı asla istemez ve o günden sonra gizli gizli buraya gelmeye başlar.
Bu eski yerde tele-ekran olmadığı için, izlenilmediğine güvenerek kendisini bir süre rahat hisseder. Bu sırada kısa bir süredir dikkatini çeken genç bir kız vardır. Kimi zaman içindeki duygular yüzünden onu öldürmek istese de aslında tek isteği böyle biri ile beraber olmaktır. Fakat herkesin casus olabildiği zamanda, bu kıza asla güvenemez. Lakin bir gün iş yerinde kendisinin yapamadığı hareket o kızdan yani Julia’ dan gelir. Küçük bir notta Winston’ u sevdiği ve görüşmek istediği yazar. Bu nota kayıtsız kalamayan Winston ilk fırsatta Julia ile buluşur ve beraber olurlar.
Aralarındaki ilişki güçlendikçe duyguları da birleşir. En büyük ortak noktaları ikisinin de Parti’ den nefret ediyor olmasıdır. Görüşmelerinin de sıklaşması ile buluşacak gizli yere ihtiyaç duyarlar ve Winston’ un proleter mahallesindeki antikacının üst katını günlük olarak kiralarlar.
Bu sırada O’Brien ile konuşma fırsatı yakalayan Winston artık onun da partiyi sevmediğini öğrenir. Beraber doğruyu bulmak için ilerlemeyi kararlaştırırlar.
Sıcak bir akşamüstü gizli yerlerinde buluşan Winston ve Julia parti aleyhine konuşurken hiç tanımadıkları bir sesle irkilirler. Sesin duvardaki tablodan geldiğini anladıklarında kaçacak başka bir yer olmadığını görürler. Düşünce polisi ikisini de yakalamıştır ve yolun sonu bellidir. Winston teslim olduğunda polislerin başındaki kişinin de O’Brien olduğu ortaya çıkar.
Winston’ un kendisinin dahi ne kadar olduğunu bilemediği bir zaman boyunca işkenceden geçirilir. Beyni tamamen yıkanır. Kalbindeki aşk ve düşünceleri sökülüp alınır. Aynaya bakınca kendi vücudunu bile tanıyamaz.
Çok uzun zaman sonra ölümü bekleyen Winston serbest bırakılır. Üstelik artık onu ne bir izleyen ne de bir dinleyen vardır. Winston’ un ise tüm yaşananlardan sonra aklındaki şey; 2 + 2 = 4 değildir. Belki beş belki üçtür. Fakat en güvenilir cevap partinin verdiği cevaptır. Bilmemek gerçekten özgürlüktür. Kendisi bile inanamasa da artık kalbi Büyük Bilader’ i seviyordur…