30 Mart 2019 Cumartesi

Mai ve Siyah (Halid Ziya Uşaklıgil) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI: MAİ ve SİYAH

KİTABIN YAZARI: HALİD ZİYA UŞAKLIGİL

KİTAP HAKKINDA BİLGİ:

Mai ve Siyah, Batı roman tekniklerine uygun ilk modern Türk romanıdır. Yapıtta roman kahramanı Ahmet Cemil’in kişiliğinde Servet-i Fünun dönemi sanat edebiyat ve basın hayatında yok olup giden sanatçılar anlatılmaktadır. Roman, Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiştir. Mai ve Siyah, roman tekniği bakımdan Tanzimat dönemi romanlarına göre ileri bir düzeydedir. Başarılı çevre betimlemeleri, psikolojik çözümlemeleri ile dikkat çekicidir. Romanın dili dönemin okurlarına ağır gelmiştir; bu yüzden sonraki baskılarında yazarı tarafından sadeleştirilmiştir.

KİTABIN KONUSU:

Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi.

KİTABIN ÖZETİ:

Ahmet Cemil, babasının ölümünden sonra, binbir güçlükle okulu bitirir. Kız kardeşine ve annesine bakmak için çalışmak zorunda kalır. Bunun için elinden fazla birşey de gelmemektedir. Çünkü yabancı dil bilmekten başka bildiği birşey yoktur. Ona kalsa, bütün çalışmalarını şiir üzerinde toplamayı; edebiyatımıza bir başka yön vermeyi ister. Ancak hayat mücadelesi onu çok genç yaşta karşılar. 
Ali Şekip, Hüseyin Nazmi gibi arkadaşlarıyla başlıca tartışma konusu edebiyattır. Raci gibi kendisini kıskanan, arkasından dedikodular yapan birine rağmen şiirde birşeyler yapacağına inanır. Ahmet Cemil, sarı, uzun saçlı, mavi gözlü, kalem parmaklı bir gençtir. Bir yandan, Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı sever. Tek kaygısı onunla evlenmek, ona layık bir yuva kurabilmektir.&

Okulu bitirdikten sonra, zavallı genç çok sıkıntılı günler geçirir. Evlerine ders vermeye gittiği öğrencilerin şımarıklıklarına katlanmak zorunda kalır. Böylelerinden para kabul etmeğe mecbur kalmak ona pek ağır gelir. Başka çare de yoktur. Pek dayanamaz hale gelince, bu sefer kitapçılara polis romanları tercüme etmeye kalkar. O çağlarda pek sayılı olan bu kitapçılar da onun derisini yüzerler. Geceler boyu göz nuru dökerek yaptığı anlamsız tercümelere hiç denecek kadar az para verirler. Ne öyle eserleri tercüme etmek ister, ne de parasını üzüle üzüle almaya razı olur.

Ahmet Cemil, günün birinde “Mirat-ı Şuun” adlı gazetede çalışmaya başlar. Hayatı az çok düzene girer. Hatta, gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan Ahmet Cemil, kız kardeşini mutlu görmek hevesiyle güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik başarılı olmaz.

 Vehbi Efendi çok kaba, durmadan içen , küstah bir kimsedir. Ahmet Cemil bu adiliklere dayanamaz . Dokunmaya kıyamadığı biricik kız kardeşinin hırpalanmasına, hatta dövülmesine razı olmaz. Bir gece Vehbi, İkbal’i çok hırpalar, durumunu düşünmeden öyle bir tekme atar ki zavallı kadın çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil, çıldırmış bir halde, arkadaşı Ali Şekip’in dükkanına kendini atar. Ali Şekip’e anasınden aldığı küpeleri, yüzükleri emniyet sandığına rehin etmekte kendisine yardım için gitmiştir. Kız kardeşini ölümden kurtarmak için çabalar. Hiçbir önlem zavallı İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz.

Hüseyin Nazmi, uzakça bir görevle dış işlerine tayin edilmiştir. Ahmet Cemil, bir gün onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini sanarak Ahmet Cemil’e başka bir haber daha verir. Lamia’yı evlendiriyorlardır. O zaman Ahmet Cemil Lamia’ya ait tek tük hatıra kırıntılarını bir daha yaşar. Bunlar, Lamia’nın çocukluğu ile ilgilidir. Zihninde, kızı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye tasarlar.Bir an sevgisini itiraf etmeyi düşünür. Ama yoksulluğu, işşizliği aklına gelince bir yuva kuramayacağını kabullenir. Bundan da vazgeçer. 

Önce kardeşi, sonra Lamia… Geriye ne kalmıştır? Eseri mi? Genç adam, bütün ömrürünü koyduğu şiirlerini bir an bile duraklamadan ocağa atıp yakar. O eserin bir anlamı kalmamıştır artık.
Madem ki Hüseyin Nazmi gidiyor, o da gidecektir. Bir gün Taksim bahçesinde oturuken ileriye ait tasarladıklarını hatırlar. Şimdi o da Anadolu’da bir görev alıp gidecektir işte. Kendisine kırgınlıktan başka birşey sağlamayan bu İstanbul’dan kaçacaktır. Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner. Gece karanlığında, son defa İstanbulu, Cihangiri seyreder. Deniz karanlık, gece karanlıktır. Vaktiyle Tepe başında, gece, gözlerine bir elmas yağmuru gibi görünen ışıklar sanki sönmüştü. Şimdi her taraf simsiyahtır.

KİTABIN ANAFİKRİ:

İnsan hayatta karşısına çıkan zorluklara karşı mücadele etmeli, hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır.