Kitabın Adı : Esir Şehrin İnsanları
Kitabın Yazarı : Kemal Tahir
Kitabın Konusu :
Kitabın ilk basımı 1956 yılında yapılmıştır. Yazarın Mütareke dönemi aydınlarını anlattığı "Esir Şehir" üçlemesinin ilk kitabıdır. Kısaca Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların durumunu konu edinir.
Kitabın ilk basımı 1956 yılında yapılmıştır. Yazarın Mütareke dönemi aydınlarını anlattığı "Esir Şehir" üçlemesinin ilk kitabıdır. Kısaca Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların durumunu konu edinir.
Kitabın Özeti :
1914 Dünya Savaşı karışıklığından iki yıl kadar sonra Kamil Bey,karısı Nermin ve kızı Ayşe ile birlikte İstanbul'a döner. Savaş yılları süresince yurt dışında mülklerinin bazılarını satarak geçindiği için bir miktar para sıkıntısı çekmektedir. İstanbul'a döneceklerini öğrenen Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi ısrarla kendilerini köşklerinde misafir etmek isterler. Kamil Bey de kabul eder. İstanbul'a kendilerini getiren vapur Çanakkale'de durduğunda limana inen Kamil Bey İstanbul'un içinde bulunduğu acı durumu daha iyi öğrenme fırsatı bulur. Şehir yangın yeri halindedir. Küçük kız çocukları sefaletten kendilerini satmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar giderek yayılmaktadır. Vatanın felaketine dayanamayan subay ve memurların bazıları intihar etmektedirler.
Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi son derece büyük ve gösterişli bir köşkte oturmaktaydılar. Enişte Bey, işgal kuvvetlerinin ileri gelenleri ile işbirliği içinde olan, gönülden Padişaha bağlı, vatanseverlik duyguları gelişmemiş,her şeye sadece ticaret gözüyle bakan bir insandır. Kamil Bey'i Kerkük'deki topraklarını İngilizlere satması için ikna etmeye çalışmaktadır. Kamil Bey bu emrivakiyi kabul etmez ve en kısa zamanda kendi evine taşınmaya karar verir.
Serencebey'deki konakla, Çengelköy'deki yalı yanmış olduğundan Bağlarbaşı'nda bulunan çok uzun yıllardır bakım görmemiş köşkü tamir ettirerek orada yaşamayı planlar. Köşkün tamiri esnasında eski arkadaşı Fuat Bey'le görüşür ve onun başına gelen bir felaket neticesinde yaşamını tamamen değiştirerek bir kadiri dervişi olduğunu öğrenir. Fuat Bey İtalyan olan karısının, çocuğunu da yanına alarak başka birine kaçması yüzünden çocuğunu da kaybetmiş olmanın acısıyla derviş olmaya karar vermiştir. İki yıllık derviş Fuat Bey'le, iki yıllık yoksul Kamil Bey köşkün yeniden yapılmasında kader birliği yaparlar. Birbirlerine hayat görüşlerini anlatarak etkilerler.
16 Mart 1920'de işgal altında olan İstanbul tekrar işgal edildi. İngilizler İstanbul'u ikinci kez işgal ederken Eskişehir ve Afyonkarahisar'daki askerlerini geri çektiler. Osmanlı yanlısı olanlar sanki İstanbul'u Kuvayi Milliyeciler işgal etmişler gibi Anadoluya ateş püskürmekteydiler. Bazıları içinse son umut Anadoludaydı. Kamil Bey ömründe Yakacık'tan öteye geçmemiş bir İstanbullu olduğundan Anadolu hakkında hiç bir fikri yoktu. Anadolu'dan Mustafa Kemal ile ilgili bazı haberler geliyordu. İstanbul'da aydınlar bazı dernekler aracılığıyla Anadolu'ya yardım gönderiyorlar, subaylar gizlice Anadolu'ya kaçıyorlardı. Kamil Bey vatansever olmanın neyi gerektirdiğine hala karar verememişti. Bu dönemlerde karşısına Galatasaray Sultani'sinden sınıf arkadaşı Ahmet Bey çıktı. Ona arkadaşları İhsan'ın yedek subay olarak harbe gitmiş, beş kere yaralanmış, büyük yaralar göstermiş, esir düşmüş, kurtulup gelince küçük bir sermaye uydurup bir dergi çıkartmaya başlamış, Kuvayi Milliye'yi tuttuğu için mimlenmiş, üzerine işlemediği bir suç atılarak on yıl kürek cezasına çarptırılmış olduğunu anlattı. İhsanın karısı Nedime Hanım'ın dergiyi çıkartmaya devam ettiğini ancak çok zorluk çektiğini söyledi. İhsan Bey'le Ahmet Bey, Kamil Bey'in Nedime Hanım'a yardımcı olabileceğini düşündüler ve bunu Kamil Bey'e Ahmet Bey teklif etti. Kamil Bey'den ilk defa bir fedakarlık isteniyordu, böyle bir hizmeye evvelden beri muhtaçtı. İşi sevinerek kabul etti. Hemen İhsan Bey'i Ahmet Bey'le beraber ziyaret ettiler. İhsan güçsüz düşürüldüğü, mahpusa tıkıldığı halde büyük bir iş yapmakta olduğu belliydi. Kamil hayata girmeye başladığını ve bunun kendisi için iyi olduğunu düşünüyordu. Çıkartılan gazetenin adı Karadayı'ydı. Artık Kamil'de memleketi kavrayan,felakete karşı çıkanların yanında,arasındaydı. Elinde iyi-kötü bir savaş silahı olan bir sorumlu insandı. Nedime Hanımla tanıştı. Nedime Hanım kendisine gazete çıkarmaktan başka işlerde gördüklerini, mimli olduklarını bir çok hafiye ve sivil polisin kendilerini sık sık ziyaret ettiklerini anlattı. Önce onların dostlarını tanıması gerektiğini belirtti bunlardan en önemlisi Niyazi Ağabeydi. Kamil Bey,gazetedeki çalışma ortamını düzeltmek için evden birçok eşyayı oraya taşıttı. Antika bir Buda heykeli satarak elde ettiği parayla işe dört elle sarıldı. Gün geçtikçe Nedime Hanım'ın görüşlerinin, cesaretinin, vatan sevgisinin etkisi altında kalarak ona hayran oldu. Nedime Hanım hamileliği ilerlemiş olmasına rağmen çalışmaya devam ediyordu. Gazete ünlü yazar ve şairlerin toplanıp,memleket meseleleri ile ilgili görüştükleri, buluştukları bir yer haline geldi. Niyazi Ağabey'den biraz bahsetmek gerekirse, kendisi seferberlliğin her cephesinde çarpışmış, Yunan'a ilk kurşunu atanlar arasında olan biridir. Oğlu Rum çetelerince öldürülmüş, kızının ise ırzına geçilmiştir. Karısı Anadolu'da kaybolmuş, düşmana duyduğu kin öylesine artmış ki nerede tehlikeli bir iş sezse hizmete koşar hale gelmiştir. İhsan, Nedime, Ahmet ve Kamil Bey ona sonuna kadar güvenirdi.
Bir gün Ahmet Bey perişan bir şekilde gazeteye geldi ve acilen 50 bin liraya ihtiyacı olduğunu, bin ton cephanenin Anadoluya gönderilmek üzere zorluklarla gemiye yüklendiğini, pazarlıkta önce 11 bin lira istendiğini ancak daha sonra Rozalti isminde birinin fiyatı 50 bin liraya çıkardığını,eğer aradaki farkı bulup veremezse halkın parası olan 11 bin liranın da yanacağını anlattı. Hiç birinde metelik yoktu,borç alabilecekleri herkesi düşündüler, ama hiç umut yoktu. Kamil Bey nakliye şirketinin direktörünü tesadüfen, Enişte Bey'in evinde tanıdığını hatırladı ve son çare olarak onunda görüşmeye gitti. Direktör Fransızdı, Kamil Fransızlar'ın her çeşit vatanseverliği hoş görürü ile karşılayacağını düşündüğünü söyleyerek durumu açıkca anlattı. Direktör zaten taşıma ücretinin 11 bin lira olduğunu aradaki farkın Rozalti tarafından istenmiş olabileceğini tahmin ederek onlara yardım etmeyi kabul etti. Gemi sefere çıktıktan sonra Rozalti'nin işine son verdi.
Nedime Hanım'ın rahatsızlanarak eve gittiği bir gün Niyazi gazeteye gelerek acilen Nedime ile görüşmesi gerektiğini söyledi. Kamil, Nedime'nin rahatsız edilemeyecek kadar hasta olduğunu, ne gerekiyorsa kendisinin yapacağını, artık kendisine güvenebileceklerini söyledi. Niyazi çok önemli bazı evrakların Karadeniz postası yapan Gülcemal vapuruna teslin edilmesi gerektiğini ancak Ahmet'in bir gece evvel tutuklandığını, evrakların Nedime Hanım'da olduğunu söyleyerek sadece Nedime ile bu işi halledebileceğini anlattı. Kamil aniden aklına gelen bir yalanla Nedime'nin adada yakınlarının yanında olduğunu ve ancak kendisinin ona ulaşabileceğini söyledi. Niyazi bu durumda mecbur kalarak detayları açıklamak zorunda kaldı. Niyaziyi atlatan Kamil karışık yollardan Nedime'nin evine ulaşarak durumu anlattı. Nedime evrakları vapura kendisi teslim etmek istediğini, bu işe karışmamasının daha iyi olacağını söyledi. Kamil Nedime'yi de kendisinin güvenilir olduğuna ikna etmeyi başardı. İlk kez bu kadar büyük bir iş yapabileceği için kendini şanslı hissediyordu. Bir çok zorlukdan sonra gayet önemli belgelerle dolu kuru üzüm sandığını Tophane rıhtımında, Gülcemal vapurunun kahvecisi Ramiz Efendi'ye verirken suç üstü yakalandı.
Uzun ve yorucu sorgularda kendisine bir paşa oğlu olduğu için iyi davranıldı. Tüm suçlamaları inkar etti, belgeleri bilmediğini, Ramiz'i tanımadığını söyledi. Sorgulamayı yapan yüzbaşı Nedime Hanım'ın elebaşı olduğunu bildiklerini, kendisini uzun süredir takip ettiklerini, itiraf ederse babasının hatırı için kendisini affedeceklerini söylese de Kamil Bey kesinlikle bunu kabul etmedi,sonuna kadar Nedime Hanım'ı korumaya devam etti. Yüzbaşı arkadaşlarından birinin Nedime Hanım hakkında tüm bilgiyi verdiğini, Ararat vapurunda kaçırılan cephane işi içinde onun sorumlu olduğunu bildiklerini söyledi. Kamil Bey gemide cephane olduğunu bilmediğini, ilaç ve hastane malzemesi yüklü olduğunu sandıklarını bunun için Fransız direktöre kendisinin aracı olduğunu, Nedime Hanım'ın suçu olmadığını söyledi. Yüzbaşı Nedime'nin özellikle rahatsızlanarak adaya gittiğini evrakları teslim etmesi için Kamil'i kullandığını söyledi. Bunları ispatlamak için bir şahitleri olduğunu da belirtti. Her şeye rağmen Kamil, inkara devam etti. Şahitle yüzleştirilmesini istedi. Askerler şahidi getirdiler. Kamil içeri gelen bu perişan insanı tanıyamadı. Bu Ahmetti. Ahmet inanılmaz işkencelere maruz kalmıştı. Yüzbaşının söylediği her şeyi kabul etti.
Bütün suçun Nedime Hanım'ın olduğunu söyledi. Kamil çılgına döndü, o anda aklına gelen ilk yalanı söyleyerek, Ahmet Nedime'ye aşıktı, kendisi tutuklanınca Nedime'nin dışarda olmasına dayanamadı ve kıskançlıktan bunları uyduruyor diyerek saldırdı. Ahmet her şeyi olduğu gibi bunu da kabul etti ve o akşam hapiste intihar etti. Kamil Nedime'nin adaya gitmedi hikayesini sadece Niyazi'ye söylediği bir yalan olduğunu bildiğinden gerçek ihbarcının o olduğundan emindi. Ama yine de Ahmet'i de affedemedi. Eşinin eve gelmemesinden meraklanan Nermin, hala ve eniştesinin yardımıyla Kamili buldu ve görüştüler. Nermin Hanım, Kamil'i hiç anlayamıyordu. Kendisinin ve kızının perişan olduğunu, eniştesinin yardımcı olduğunu ve artık işbirliği yapması gerektiğini söyledi. Karısının Padişah yanlısı tutumu, kızının özlemi, Kamil'in direncini kırıyordu. Fakat kutuyu teslim ederken yakalandığı Ramiz Efendi ile yaptıkları arkadaşlık da, onun cesaretinden, karısı Fatma'nın vatanseverliğinden, tüm cahilliğine rağmen kocasını Anadolu'ya yardım etmek için yüreklendirmesinden öylesine etkilendi ki kendinden utandı ve kararından dönmedi. Son bir teklifle kendisine Roma Elçiliğinde baş katip olması ve Nedime Hanım hakkında bilgi verdikten sonra hiç bir yüzleştirmeye ve mahkemeye çıkarılmadan yurt dışına gönderilmesi teklif edilmesine rağmen kadını korumaya devam etti. Ramiz'e de Kamil aleyhinde ifade vermesi için baskılar yapıldı ama o hiç oralı olmadı. Bu arada İnönü Zaferi'nin haberi bir bayram sevinci gibi İstanbul'a ulaştı. Mahkemede Ramiz beraat etti, Kamil Bey, yedi yıl kürek cezasına mahkum oldu. Ramiz Efendi, Kamil Bey'in elini öptü ve "Yanlızca sizin elinizi öpmedim, bütün kahramanların ellerini öptüm. İnönüde ölenlerin, sakat kalanların, mahpus yatanların. İşin sonuna geldik, buradaki misafirliğiniz çok çok birkaç ay sürer, ben Anadolu'ya geçsem de Fatma Hanım mutlaka size gelir, ömrümün sonuna kadar minnetle hatırlayacağım."dedi. Ramiz Efedi çıktı. Kapı kititlendi.
Kitabın Kahramanları, Kişiler :
Nermin Hanım : Kamil Bey'in eşidir. O da bir Paşa kızıdır. Maddi manevi hiç bir zorlukla karşılaşmamış, bolluk içinde yaşamıştır. Ancak babası ansızın öldüğünde kumar borçlarından dolayı varlıkları yağma edilmiştir. O dönemde karşısına çıkan Kamil Bey ile evlenerek hayatını düzene sokmayı amaçlamıştır.
Ayşe : Kamil Bey ve Nermin Hanımın tek çocuğudur. İspanyada doğmuştur ve İstanbul'a döndüklerinde altı yaşına gelmiştir. Küçük yaşına rağmen bir genç kız gibi girişken, hoş sohbet ve bilgilidir.
Fuat Bey : Kamil Bey'den dört yaş büyük Galatasaray'da beraber okudukları bir tanıdığıdır. Mahir Paşa'nın oğludur. Bağlarbaşı'ndaki köşkün komşusudur.
İhsan Bey ve Ahmet Bey : Kamil Bey'in Galatasaray Lise'sinden sınıf arkadaşlarıdır.
Nedime Hanım : İhsan Bey'in eşidir.
Niyazi Ağabey : İhsan Bey, Ahmet Bey ve Nedime Hanım'ın Anadolu'ya yaptıkları yardımlar için aracılık yapan en önemli yardımcıları ve güvenilir dostlarıdır.
Ramiz Efendi : Mütareke'den sonra savaşa geri dönmemiş ve Anadolu'ya yardım etmek için çalışan bir yedek subaydır.
Fatma Hanım : Ramiz Efendi'nin karısıdır. Eğitimsiz ancak son derece cesur ve vatansever bir kadındır.