6 Nisan 2019 Cumartesi

İki Yeni Gelinin Anıları (Honore de Balzac) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI :
İki Yeni Gelinin Anıları

KİTABIN YAZARI : Balzac

KİTABIN ÖZETİ

Romanda manastır eğitiminden sonra farklı yaşam, aile ve evliliklere sahip iki genç kızın mektuplaşmalarından oluşur. Lous’in ailesi Pariste’dir. Louis hep bu modern yaşama alışmıştır. Lous, Paris’in renkli hayatını özler ve ailesinin yanına döner. Arkadaşı Renee’de kendi kasabasına döner. Renee, sade köy hayatı ile huzur ve mutluluğu evlilikte bulacağını düşünmektedir.

Louis, Paris’ten Renee’ye mektuplar yazar. Fikirlerini paylaşır. Renee’nin hayatını renklendirmek ister. Mektuplaşmalarda birbirlerine nasihatlar verir, hayat tecrübelerini paylaşırlar. İki genç kızın mektupları, evlilik ile ilgili görüşleri; Paris-Taşra bakış açısından anlatılır.

Paris’e giden Louis, Paris’in; sosyal, siyasi, kültürel hayatını tanımaya çalışır. Aile bağları kuvvetli değildir. İki yüzlü bir çevre içinde kalır. Aşkla ilgili romanlar okur. Annesi düşestir, güzel bir kadındır. Onun zarafetini ve güzelliğini kendiyle karşılaştırır. Kendi sadeliğinin Paris’te fark edilmediğini düşünür.

Renee, ihtişamdan uzaktır. Mektuplarında Louis’e, aşkı Tanrısal bir güç, mucize olarak ifade eder. Louis, evliliği sıkıntılı ve bayağı bir hayat olarak görür. Renee ise toplumun kurallarına uygun olarak bir ay içinde evlilik kararı alır ve bu karar Louis’i şaşırtır.

Renee evli olarak yazdığı mektuplarda; sakin bir hayat yaşadığını fakat ruhu ve fikrini geliştiren hayatının nimetlerinden söz eder. Aşkı önceleyen Louis, kendininkini tutkulu bir aşk, Renee’ninkini evli bir kadının kocasına duyduğu aşk olarak tanımlar. Renee ise evliliğin amacının hayat; aşkın amacının zevk olduğunu söyler.

Renee manastıra dönmemek için, toplum kurallarına uyarak yaptığı evliliğin iyi bir hal almasının eşin elinde olduğunu söyler. Louis, bunu evlilikte incelik ve aşk olmaz diyerek yorumlayacaktır. Renee ise eşinin hayat ortağı olduğunu ve hayatın yükünü beraber taşıyan kişi olarak niteler. Zamanla kocasına aşık olur. Birbirini tanıyan, güvenen; erkek ve kadın hayata bambaşka açıdan bakabiliyor.

Louise, aşkın tatlılığı ile hayat sürer. Renee ise bunu evlilik hayatının verdiği yükümlülüklerle yaşar . Louise göre evlilik aşktır ve aşkın mekanı gökyüzüdür. Renee’nin mekanı ise yeryüzüdür. Hep bir anlama ve çaba gerektirir. Yani bu aşamada aslında biz Louis için biraz daha havai bir tip ve Renee için biraz daha (Louise göre) gerçekçi bir tip diyebiliriz.

Louise annelik duygusu tatmıyor ve bunun içinde aşk herşeyden üstün diye yorumluyor. Renee ise annelik duygusunu ve bunun getirdiği sorumlulukları yaşamıştır.

Romanın sonunda; hayatında hep aşkı öncelemiş ve sorumluluktan, gerçek hayattan kaçmış olan Louise; gerçek mutluluğa ulaşamaz. Toplum düzenine ayak uyduran, herşeyi kuralında, gerçekçi ve sahici yaşayan Renee ise gerçek mutluluğa erişen taraf olacaktır.

****

Louise manastırdan yeni çıkmıştı. Sevincinden uçuyordu. Ailesi tarafından zorla manastıra yerleştirildiğinden bu yana o cehennemden kurtulmaya çalışıyordu. Her ne kadar manastır halasına ait olsa da sonuçta yapayalnızdı ve eline geçen ilk fırsatta bu manastırdan kurtulacağını düşünüyordu. Bu tür girişimleri halasının gözünden de kaçmamıştı. Her ne kadar manastır dış dünyanın kötülüklerine karşı bir kalkan görevi görse de halası onun istemeyerek burada kalmasına gönlü razı gelmiyordu. Sonunda olanlar oldu ve halası daha fazla dayanamayıp Louise’in anne babasını ikna etti. Artık Louise özgürdü, istediğini yapabilirdi ama dikkatli olmalıydı; ne de olsa özgürlüğünü yeni kazanmıştı. Anne ve babasının onu karşılaması da hayli ilginç oldu.

Ailesi ona çok sıcak davranmıştı. O da bunları boşa çıkarmayacak şekilde karşılık veriyordu. Aslında, ailesinin hareketlerinin yapmacık olduğunu görüyor fakat aldırmıyordu. Çünkü yeni kazanmış olduğu özgürlüğünün onlara ters düşerek elinden gitmesinin istemiyordu. Zaman içinde Paris’in büyüsüne kapıldı. Sürekli balolardan balolara koşuyordu. Ne de olsa aradaki farkı kapatmalıydı. Louise her ne kadar güzel bir kadın olsa da annesi onu gölgeliyor gibiydi. Otuzbeş yaşındaki bir kadın için hala çekici ve göz kamaştırıcıydı. Bir akşam odasında otururken kapısı çalındı ve içeri babası girdi. Çok şaşırmıştı. Babası yıllardır aynı evde olmalarına rağmen hiç yanına gelmemişti. Zaten Louise’in en büyük moral ve sevgi kaynağı bir süre önce ölen büyükannesiydi.

Büyükannesi bir zamanlar Paris’in en güzel kadınlarından biriydi. Aslında Louise’ye göre yaşlılığında dahi hala çok güzel bir kadındı. Louise hep ona özenir ve onun gibi olmaya çalışırdı. Büyükannesi öldüğü sırada Louise manastrıdaydı ve çok üzülmüştü. Büyükannesi ona oldukça yüklü bir miras bırakmıştı ama şu ana kadar kimse ona bundan bahsetmemişti. Babası bu yüzden gelmişti. Geliş nedenini açıkladığında Louise üzülmüştü. Çünkü babasının kendisine biraz olsun ilgi göstereceğini ummuştu. Buna ihtiyacı vardı. Bu güne kadar ailesi ona hiç ilgi göstermemişti ve o da hep bunun özlemini duyuyordu. Fakat gene umduğunu bulamamıştı. Babası hemen konuya girdi. Kendisine bırakılan mirasın devlet tahviline yatırıldığını ve faizinin ise gene hesabına yatırılıp değerlendirildiğini açıkladı. Ancak bu parayı kullanmasına bir süre daha izin verilmiyordu. Daha sonraki bir zamanda Louise’in evlilik konusu gündeme geldi, fakat o evlenmek istemiyordu.

Bunun için de elinden geldiğince kararında inat ediyordu. Ancak ailesi ona bir öneri sundu ve o da bunu kabul etmek zorunda kaldı. Anlaşılacağı üzere tekrar manastır konusu gündeme geldi. Evlilik hazırlıkları başlamış ve olağanca hızıyla sürüyordu. Evleneceği adam ise her şeyin farkındaydı ancak Louise’i seviyordu. Bu karşılıksız bir sevgi olsa bile. Louise hayatından memnunmuş gibi görünüyordu ama kocasının artık dayanacak gücü kalmamıştı. Bu karşılıksız sevgiden bıkmıştı. Evlilik çatırdamaya başlamıştı. Yavaş yavaş kavgalar baş göstermeye başladı. Louise’in de dayanacak gücü kalmamıştı. Artık bu evliliğin bitmesi gerekiyordu. Ne de olsa aile baskısı da kalmamıştı. Onu kim tutabilirdi ki? Sonunda beklenen son geldi ve boşandılar. Her iki taraf ta kendi yaşamını kurdu.

Louise bütün malını mülkünü satıp devlet tahvili aldı. Bu iyi bir yatırımdı, çünkü Louise bu sayede normal aylık kazancının iki katını kazanıyordu. Bu kadar hareketli bir yaşamdan sonra huzurlu bir insan olarak yaşamaya başladı. Fakat bu kez de ölüm bütün soğukluğuyla çevresini sardı. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak yaşama gözlerini yumdu.

Elimizde bulunan kitap, Louise’nin ailevi baskılar yüzünden istemediği halde manastıra kapatılmasını, manastırdan kurtulduktan sonra evliliğe doğru sürüklenişini ve boşandıktan sonra ise rahat ve huzurlu bir yaşam yakalayamadan hayattan ayrılışını anlatmaktadır.