Kitabın Adı: Küçük Şehzade
Kitabın Özeti:
Şehzade Yazı Yazıyor
Bir padişahın Süleyman adında bir oğlu varmış. Süleyman iyi huyluymuş ama aynı zamanda aceleci ve inatçıymış. Bir gün bir odada güzel yazı sanatı hatla bir kağıda kendi ismini yazmış. Bu yazdığını da çok beğenmiş. Altını imzalamış. Hemen padişah babasına göstermek istemiş. Babasının kapısında bir nöbetçi varmış. Şehzadeye babasının bir toplantıda olduğunu söylemiş. Küçük şehzade hat sanatıyla kendi adını yazdığı kağıdı nöbetçiye göstermiş. Nöbetçi kıs kıs gülmüş. Çünkü şehzade mürekkebin kurumasını beklemediği için mürekkep dağılmış. Süleyman odasına dönmüş ve ertesi gün öğlene kadar adını güzel yazabilmek için uğraşmış durmuş. Ama bir türlü becerememiş. Bu olay bütün sarayda duyulmuş. Padişahın kapısındaki nöbetçi Abdullah da duymuş. Şehzadeyi görmek için odasına gitmiş. Şehzadenin adını neden güzel yazamadığını anlamış. Çünkü şehzade ilk yazdığı ve en beğendiği yazının altına imza atmış. Oysa hat sanatında ustalaşmadan bir eserin altına imza atmak yanlış bir şeymiş.
Kırk Bin Kapılı Hazine
Şehzade Süleyman bir gün bir rüya görmüş. Rüyasında bir köpeğin sırtına binmiş geziyormuş. Bu rüyanın yorumunu dadısına sormuş. Dadısı bir yorum yapamayınca Şehzade Süleyman çok kızmış. Sinirli bir şekilde odadan çıkmış. Sarayda sinirli sinirli gezerken sarayın avlusuna yüklü develer ve katırlar girdiğini görmüş. Bu hayvanlarda altın ve elmas yüklüymüş. Hepsi bir kantarla tartıp hamallarla içeri taşımışlar. Şehzade Süleyman bu altınların ve elmasların nereden geldiğini sormak için padişah babasının yanına gitmeye karar vermiş. Ancak kapıdaki nöbetçi içeriye girmeye izin olmadığını söyleyerek onu padişahın yanına sokmamış. Şehzade Süleyman nöbetçiden bu altın ve elmasların kiminin zekat kiminin vergi kiminin de haraç olduğunu öğrenmiş. Şehzade Süleyman nöbetçiden altınların hazine denilen bir yere götürüldüğünü de öğrenmiş. Nöbetçinin söylediğine göre hazinenin bir tane giriş kapısı kırk bin tane çıkış kapısı varmış. Bu kırk bin kapıdan maksat halkın çeşitli ihtiyaçlarıymış. Hazine halk için harcanırmış. Bunu öğrenen şehzade odasına dönmüş. Dadısına, rüyada bir köpeğin sırtında seyahat etmenin bir padişahın hazinesinin bir giriş kapısı olmasına karşılık, kırk bin çıkış kapısı anlamına geldiğini söylemiş.
Nöbetçi
Şehzade Süleyman düşündüğü bir konuyu padişah babasına açmak için onun yanına gitmeye karar vermiş. Giderken koridorlarda birçok nöbetçi olduğu dikkatini çekmiş. Babasının odasının kapısında da bir nöbetçi varmış. Bu nöbetçi geçen masalda adı geçen Abdullah'mış. Ona koridorlarda kimse olmamasına rağmen neden nöbet tuttuklarını sormuş. Nöbetçi verecek bir cevap bulamamış. Küçük şehzade ihtiyacı olan herkesin padişahı engellenmeden görebilmesini istiyormuş. Ama nöbetçi, çeşit çeşit insan olduğu için bunun mümkün olmadığını söylemiş.
Padişah ile Bir Veli
Bir zamanlar bir padişah varmış. Emrindekileri Allah'ın bir emaneti olarak görür ve onlara çok iyi davranırmış. Ayrıca çok da güçlüymüş. Herkesle dostmuş. Sadece bir tane düşmanı varmış. O da Şeytan'mış. Şeytan bir gün padişaha onu kandıramadığı için yakasını bırakıp gideceğini söylemiş. Padişah bunları duyunca gururlanmış ve Şeytan'ın tuzağına düşmüş. Bütün zenginliğin ve adaletin kendisi sayesinde olduğunu düşünmeye başlamış.
Bir müddet sonra bu ülkenin başkentine Abdülkadir isminde genç bir alim gelip yerleşmiş. Padişah onun gerçek bir alim olup olmadığı anlamak için üç ay beklemiş. Bu süre zarfında padişahın huzuruna gelmeyen alimin gerçek bir alim olduğu kanısına varılmış. Padişah yanına birçok hediye alarak Şeyh Abdülkadir'in evine gitmiş. Şeyh Abdülkadir 33 yaşındaymış. Peygamber Efendimiz 63 yaşında vefat ettiği için o da 63 yaşından sonra yaşamak istemiyormuş. Şeyh Abdülkadir padişahın ona getirdiği bütün hediyeleri kabul etmiş. Bu hediyelerle bir arazi satın almış ve bu araziye bir tekke yapacakmış.
Fitnecinin Çabuk Gelir Kötü Sonu
Şeyh Abdülkadir'in yaşadığı ülkenin padişahı Sultan Ahmed'miş. Sultan Ahmed'in ülkesine huzur hakimmiş. Ancak Sultan Ahmed'in düşmanları ülkeyi yıkmak için planlar yapıyormuş. Padişah Ahmed'in kurduğu düzeni bozmak istiyorlarmış. Bunun için siyaseti kullanarak ülkede fitne çıkarmayı düşünmüşler. Bunu Izak adındaki bir Yahudi yapacakmış. Padişahın ülkesine gidip kendini Müslüman bir alim olarak tanıtacakmış. Yahudi Izak bunun karşılığında padişahın düşmanların on deve yükü altın istemiş. Yahudi Izak padişahın ülkesine yerlemiş. Ülkesine bir alim geldiğini öğrenen padişah onu huzuruna davet etmiş. Padişah Yahudi Izak'ı Müslüman bir alim sanmış ve ona hayran olmuş. Sultan Ahmed ondan veziri olmasını istemiş. Yahudi Izak bu teklifi kabul etmiş. Bir süre sonra başvezir olmuş. Bir gün Izak telaşlı bir hâlde padişahın yanına gelip Şeyh Abdülkadir'in tahta göz diktiğini söylemiş. Padişah da buna inanmış. Şeyh Abdülkadir'in nasıl ortadan kaldırılacağını düşünmeye başlamış. Bunun için Yahudi Izak'a fikrini sormuş. O da planını söylemiş. Buna göre padişah ve yanındakiler Şeyh Abdülkadir'i ziyarete gidecekler ve aç olduklarını söyleyeceklermiş. Şeyh Abdülkadir de ikramlarını yaptıktan sonra bunların padişaha layık olmadığı söyleyecek ve nimete küfür etmiş olacakmış. Yahudi Izak da onun idamı için fetva verecek ve Şeyh Abdülkadir asılacakmış. Ama Şeyh Abdülkadir, padişah ve yanındakilere ikramlarını yapınca hiç kimsenin bu nimetlere layık olmadığını söylemiş. Padişah da Şeyh Abdülkadir hakkındaki düşüncelerinde haksız olduğunu anlamış. Müslüman görünümlü Yahudi Izak'ı da zindana attırıp idam ettirmiş.
Şehzade Yazı Yazıyor
Bir padişahın Süleyman adında bir oğlu varmış. Süleyman iyi huyluymuş ama aynı zamanda aceleci ve inatçıymış. Bir gün bir odada güzel yazı sanatı hatla bir kağıda kendi ismini yazmış. Bu yazdığını da çok beğenmiş. Altını imzalamış. Hemen padişah babasına göstermek istemiş. Babasının kapısında bir nöbetçi varmış. Şehzadeye babasının bir toplantıda olduğunu söylemiş. Küçük şehzade hat sanatıyla kendi adını yazdığı kağıdı nöbetçiye göstermiş. Nöbetçi kıs kıs gülmüş. Çünkü şehzade mürekkebin kurumasını beklemediği için mürekkep dağılmış. Süleyman odasına dönmüş ve ertesi gün öğlene kadar adını güzel yazabilmek için uğraşmış durmuş. Ama bir türlü becerememiş. Bu olay bütün sarayda duyulmuş. Padişahın kapısındaki nöbetçi Abdullah da duymuş. Şehzadeyi görmek için odasına gitmiş. Şehzadenin adını neden güzel yazamadığını anlamış. Çünkü şehzade ilk yazdığı ve en beğendiği yazının altına imza atmış. Oysa hat sanatında ustalaşmadan bir eserin altına imza atmak yanlış bir şeymiş.
Kırk Bin Kapılı Hazine
Şehzade Süleyman bir gün bir rüya görmüş. Rüyasında bir köpeğin sırtına binmiş geziyormuş. Bu rüyanın yorumunu dadısına sormuş. Dadısı bir yorum yapamayınca Şehzade Süleyman çok kızmış. Sinirli bir şekilde odadan çıkmış. Sarayda sinirli sinirli gezerken sarayın avlusuna yüklü develer ve katırlar girdiğini görmüş. Bu hayvanlarda altın ve elmas yüklüymüş. Hepsi bir kantarla tartıp hamallarla içeri taşımışlar. Şehzade Süleyman bu altınların ve elmasların nereden geldiğini sormak için padişah babasının yanına gitmeye karar vermiş. Ancak kapıdaki nöbetçi içeriye girmeye izin olmadığını söyleyerek onu padişahın yanına sokmamış. Şehzade Süleyman nöbetçiden bu altın ve elmasların kiminin zekat kiminin vergi kiminin de haraç olduğunu öğrenmiş. Şehzade Süleyman nöbetçiden altınların hazine denilen bir yere götürüldüğünü de öğrenmiş. Nöbetçinin söylediğine göre hazinenin bir tane giriş kapısı kırk bin tane çıkış kapısı varmış. Bu kırk bin kapıdan maksat halkın çeşitli ihtiyaçlarıymış. Hazine halk için harcanırmış. Bunu öğrenen şehzade odasına dönmüş. Dadısına, rüyada bir köpeğin sırtında seyahat etmenin bir padişahın hazinesinin bir giriş kapısı olmasına karşılık, kırk bin çıkış kapısı anlamına geldiğini söylemiş.
Nöbetçi
Şehzade Süleyman düşündüğü bir konuyu padişah babasına açmak için onun yanına gitmeye karar vermiş. Giderken koridorlarda birçok nöbetçi olduğu dikkatini çekmiş. Babasının odasının kapısında da bir nöbetçi varmış. Bu nöbetçi geçen masalda adı geçen Abdullah'mış. Ona koridorlarda kimse olmamasına rağmen neden nöbet tuttuklarını sormuş. Nöbetçi verecek bir cevap bulamamış. Küçük şehzade ihtiyacı olan herkesin padişahı engellenmeden görebilmesini istiyormuş. Ama nöbetçi, çeşit çeşit insan olduğu için bunun mümkün olmadığını söylemiş.
Padişah ile Bir Veli
Bir zamanlar bir padişah varmış. Emrindekileri Allah'ın bir emaneti olarak görür ve onlara çok iyi davranırmış. Ayrıca çok da güçlüymüş. Herkesle dostmuş. Sadece bir tane düşmanı varmış. O da Şeytan'mış. Şeytan bir gün padişaha onu kandıramadığı için yakasını bırakıp gideceğini söylemiş. Padişah bunları duyunca gururlanmış ve Şeytan'ın tuzağına düşmüş. Bütün zenginliğin ve adaletin kendisi sayesinde olduğunu düşünmeye başlamış.
Bir müddet sonra bu ülkenin başkentine Abdülkadir isminde genç bir alim gelip yerleşmiş. Padişah onun gerçek bir alim olup olmadığı anlamak için üç ay beklemiş. Bu süre zarfında padişahın huzuruna gelmeyen alimin gerçek bir alim olduğu kanısına varılmış. Padişah yanına birçok hediye alarak Şeyh Abdülkadir'in evine gitmiş. Şeyh Abdülkadir 33 yaşındaymış. Peygamber Efendimiz 63 yaşında vefat ettiği için o da 63 yaşından sonra yaşamak istemiyormuş. Şeyh Abdülkadir padişahın ona getirdiği bütün hediyeleri kabul etmiş. Bu hediyelerle bir arazi satın almış ve bu araziye bir tekke yapacakmış.
Fitnecinin Çabuk Gelir Kötü Sonu
Şeyh Abdülkadir'in yaşadığı ülkenin padişahı Sultan Ahmed'miş. Sultan Ahmed'in ülkesine huzur hakimmiş. Ancak Sultan Ahmed'in düşmanları ülkeyi yıkmak için planlar yapıyormuş. Padişah Ahmed'in kurduğu düzeni bozmak istiyorlarmış. Bunun için siyaseti kullanarak ülkede fitne çıkarmayı düşünmüşler. Bunu Izak adındaki bir Yahudi yapacakmış. Padişahın ülkesine gidip kendini Müslüman bir alim olarak tanıtacakmış. Yahudi Izak bunun karşılığında padişahın düşmanların on deve yükü altın istemiş. Yahudi Izak padişahın ülkesine yerlemiş. Ülkesine bir alim geldiğini öğrenen padişah onu huzuruna davet etmiş. Padişah Yahudi Izak'ı Müslüman bir alim sanmış ve ona hayran olmuş. Sultan Ahmed ondan veziri olmasını istemiş. Yahudi Izak bu teklifi kabul etmiş. Bir süre sonra başvezir olmuş. Bir gün Izak telaşlı bir hâlde padişahın yanına gelip Şeyh Abdülkadir'in tahta göz diktiğini söylemiş. Padişah da buna inanmış. Şeyh Abdülkadir'in nasıl ortadan kaldırılacağını düşünmeye başlamış. Bunun için Yahudi Izak'a fikrini sormuş. O da planını söylemiş. Buna göre padişah ve yanındakiler Şeyh Abdülkadir'i ziyarete gidecekler ve aç olduklarını söyleyeceklermiş. Şeyh Abdülkadir de ikramlarını yaptıktan sonra bunların padişaha layık olmadığı söyleyecek ve nimete küfür etmiş olacakmış. Yahudi Izak da onun idamı için fetva verecek ve Şeyh Abdülkadir asılacakmış. Ama Şeyh Abdülkadir, padişah ve yanındakilere ikramlarını yapınca hiç kimsenin bu nimetlere layık olmadığını söylemiş. Padişah da Şeyh Abdülkadir hakkındaki düşüncelerinde haksız olduğunu anlamış. Müslüman görünümlü Yahudi Izak'ı da zindana attırıp idam ettirmiş.