Kitabın Yazarı: İskender Pala
Yazar biraz da korkuların üstüne gidendir. Tarih ileriye doğru çözüldükçe ağacın kökleri de görülecektir. Alevi de Sünni de bağlıdır o köke. Birdir o toprakta. Gölgeler büyümüşse ışığı değil korkuyu yenmek gerekir. Karanlık ve kör ışığın egemenliği boğmasın artık nesilleri.
Ve işte bir kez daha aşk! Şiir kadar iktidar atında rüzgâra ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar.
Şah ve Sultan... Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler.
Masal kadar gerçek. Büyüleyici olduğu kadar umut verici. Şah Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap.
İskender Pala bu eserinde Yavuz Sultan Selim ve Safevi Devleti şahı Şah İsmail’in arasındaki mücadeleyi ele almaktadır. Kitabın anlatıcısı iki farklı kişidir. Anlatıcıların biri Şah İsmail’in safında olan Kamber Can diğer ise Yavuz’un yanında olan Can Hasan’dır.
Yazar, eserde biri Şah İsmail’e diğeri Yavuz’a candan bağlanan iki kardeş seçerek oldukça manidar bir mesaj vermektedir. İki rakip siyasi ve mezhep mücadelesine girmiş olan iki öz kardeştir.
Kitabın Özeti:
Yavuz Sultan Selim şehzadeliği zamanında önünde engel tanımayıp devletin durağanlığına son vermek ister. Bu sebeple babası II. Beyazıt'ı saf dışı bırakıp bedduasını alan Sultan olan Selim ile Şeyhlikten Şahlığa geçip Selime meydan okuyan Şah İsmail arasında hâkimiyet savaşı kitapta anlatılmaktadır. Aslında bir de aşk hikâyesi daha doğrusu bir aşığın maşukunu uzaktan sevmesinin hikâyesidir.
Bu ikili arasında ki savaşa sadece meydan savaşı demek yanlış olur. Çünkü Sultan ve Şah her konuda birbirlerine savaş açmışlardır. Özellikle şairlik konusunda birbirlerine ne kadar üstün olduklarını göstermenin de savaşı olmuştur. Kitapta birbirlerine gönderdikleri mektuplar yer almaktadır. Hatta bu ikili arasındaki mektuplar edep sınırından çıkıp hakaret boyutuna kadar ulaşmıştır. Mektubu götüren elçi bir daha dönmemek üzere gidip, Sultan Selim ile Şah İsmail tarafından feci bir şekilde öldürülmüştür.
En sonunda mektuplaşmanın önüne geçip bir yüzleşme bir meydan savaşına karar verilir ve Çaldıran savaşı yapılır. Bu savaş sonrasında Sultan Selim Şah İsmail’i feci bir şekilde yener ve Şah meydandan yaralı olarak korumalarıyla kaçar. En başından beri Selimin Tebriz’i, Şahın İstanbul’u ele geçirme isteğinin sonucunda Sultan Tebriz’i alarak Şahı saf dışı bırakmıştır.
İşin acı kısmı bu savaşlar bir küffar savaşı değildir, Müslümanın Müslümanla, Türkün Türkle, kardeşin kardeşle savaştığı acımazsızca bir savaştır. Sultan Selim sırtını Sünnilere, Şah İsmail de Kızılbaşlara dayayıp her ikisi de kendi mezhebinden olmayanlara acımazsızca davranmıştır, iş katletme boyutuna kadar ulaşmıştır. Bundan etkilenen iki kişi vardır romanın başkahramanlarından Aka Hasan ile Hüseyin.
Aka Hüseyin ile Hasan ikiz kardeşlerdir, birisinin canı acısa diğerinin de canının yandığı ikiz kardeş. Birisi Şah’ın (Aka hasan) diğeri Sultanın (Hüseyin) sağ kolları olup birbirlerinden habersiz birbirlerine rakip olmuşlardır.
Şah ve Sultan sadece tarihi romanın ötesinde bir aşk romanı da sayılabilir. Âşıkların (Ömer, Şah, Sultan, Cafer ve Kamber) maşukuna (Taçlı) gururun, koparılmanın, cesaretsizliğin baskın olması nedeniyle kavuşamadan bu dünyadan göç etmenin, arkada sadece Taçlıya yazılmış içli şiirlerin romanı. 4 erkek arasında gidip gelen ve Şah’ın yeğeni olduğunu bilmeden yaşayıp, onun soyu olmasın diye küçük yaşta Şah İsmail tarafından hadım edilen Kamberin Taçlı’ ya olan aşkın romanı.
Taçlı küçük yaştan itibaren Ömer adında Sünni bir çocukla birbirlerini sevmektedir. Ailesi koyu bir Kızılbaş olması nedeniyle kıble-i âlem dedikleri Kızılbaşları bir arada toplamayı kendine görevini edinen şeyhlikten şahlığa geçen Şah İsmail’e sunulmuştur. Her ne kadar Şah İsmail’i koca olarak sevmese de onu sadece kıble-i Âlem, bir şeyh olarak sevmektedir. Bunu bilen Şah onu kırmamak için gönlü ona razı olana kadar beklemiş. Taçlı Ömer’den yadigâr inciyi göğsünde taşıyıp onun hayaliyle yaşamaktadır. Günden güne Şah İsmail’deki Taçlıya olan hayranlığı, birde beklemenin sancısıyla Taçlıya içli şiirler yazmaya başlamıştır.
Bölük bölük olmuş huri kızları
Hiçbirisi Taçlı Han’a benzemez
Gönlümün sevdiği yektir dünyede
Hiçbirisi Taçlı Han’a benzemez
Çaldıran savaşından sırasında mağlup olan Şah İsmail ilk karısı olan Gülizar Begümü ve oğlunu oradan alarak kaçar. Taçlıyı savaş meydanında bırakır. Yavuz Sultan Selimin himayesi altına alınır. Herkes kendi haremine katar denilse de aşka inanmayan aşkın zarardan başka bir şey olmadığını söyleyen devlet yöneticisi Cafer Çelebiye verir. Cafer Çelebi görünüş olarak çok çirkin ve yaşının hayli büyük olması nedeniyle Taçlıyla yüzyüze gelmeyi pek istemez fakat o da Taçlının güzelliğinden nasibini alır ve Cafer Çelebi de ona en içli bir yakarışla ona şiirler yazar.
Sanmanız kim terk-i can etmek bana asan değil
Hiç anınçün gam yiyem mi can durur canan değil
Katı düşvar oldu halim bilmezem kim neyleyem
Görmemek müşkil seni görmek dahi asan değil
Sultan Selim, Cafer Çelebi’yi amansız yere öldürür. Ama bunu Taçlı için yaptığı bellidir. Daha sonraları kendisi de üzülür Cafer Çelebi gibi bir adamı öldürttüğü için. Taçlı ve kamber bir konakta yaşamaya başlar. Sultan aklı Taçlı’dadır. Fakat Taçlının Şah arttığı olması nedeniyle gururu buna mani olur. Sultan Selim de onu uzaktan sevmektedir.
Bu selimi kuluna cevri revan eylediğin
Bunca sıdkın reh-i aşkında yalan eylediğin
Yüzünü gösterüben yine nihan eylediğin
Neyiki ,şive mi, cevr mi, naz mı ki ?
***
Kitabın ilk bölümü Kamber denen bir küçük çocuğu anlatmış. Kamber Babaydar adlı birinin yanında kalmaktadır. Babaydar ona hem annelik, hem babalık yapmıştır. Kamber her zaman kendi öz anne ve babasını merak etmiş; fakat Babaydar'a soramamıştır. Babaydar bir gün onu karşısına oturtup ilk kez ona nasihatler vermiştir. Babaydar Kamber'e ''babacım '' diye hitap ediyordu. Babaydar Şah İsmail'in çok iyi biri olduğunu ve Kızılbaşlık'ı anlatır.
Bir gece Kamber Kızılbaşlar tarafından kaçırılır, saraya götürülür. Orda Hasan Aka denen biriyle arkadaş olur. Onu neden kaçırdıklarını anlayamaz. Aka Hasan babası gibi ona hep hikayeler anlatır, onunla ilgilenir. Kamber gittiği sarayda Şah'ın gerçekten adaletli ve iyi biri olmadığını görür. Şah Sunni olan Müslümanları kaynar kazanda yakıyor, evlerinden sürgün ediyordu. Tebriz'den Sünniliği çekip atmak istiyordu ve o yüzden acımasızca davranıyordu. Hatta Şah'ın kendi annesi de oğluna gelip kötü eleştirilerde bulunduğu için Şah onu da öldürtmüştür.
Şahın karısının adı Gülizar Begüm'dü. Bu kadın şahı çok sever ve sayardı. Gülizar Begüm ona Tahmasb adında bir erkek çocuğu doğurmuş ve şah yeni bir kadınla daha evlenmişti. Bu kadının adı da Taçlı idi. Bu kadının güzelliği tüm Tebriz'de duyulmuş herkes onun hakkında konuşurmuş. Şah da Taçlı'ya karşı çok büyük bir aşk besler ama Taçlı çocukluk aşkı olan Ömer'i sevmektedir. Şahın sevgisine karşılık vermez.
Diğer yanda ise Osmanlı sultanı Yavuz vardır. O da aynı şekil ülkedeki Kızılbaşları öldürtmüş ya Sünni olursunuz ya da ölürsünüz diye söylemiştir. Yavuz'un babası Bayezid tahta diğer oğlunun geçmesini isterken Yavuz kendi başarısını kanıtlamak ister ve babasının sözünü ezip geçer. Bir süre sonra babasının tahtını elinden alır ve babası ona ''sen beni bu tahtımdan ettin Allah da sana öyle bir dert versin ki genç yaşta ölürsün'' diye beddua etmiştir. Sultan kılık değiştirerek yanına yardımcısı Hüseyin'i alıp Tebriz'e gitmiş ve Şah İsmail'in sarayına kadar gitmiştir. Şaha kendini derviş diye tanıtmış ve şahı kandırmıştır. Sonra Şah ile satranç oynamış Şah’ı yenmiştir ve Şah onu kovmuştur. Böylece şahın sarayının işleyişini görmüş, bazı bilgiler elde etmiştir.
Ayrıca hikayede en farklı olan bir konu ise ikiz olan Hasan ve Hüseyin'in farklı gruplarda yer almasıydı. Hasan şahın yanında, Hüseyin ise sultanın yanındaydı. Sultan, Hüseyin'i de yanına alıp Tebriz yoluna çıkmıştır fakat Erzincan taraflarına geldiklerinde, kimse sultanın ordusuna yardım etmemiştir. Sultanın ordusu su bulamazken bölgedeki Kızılbaşlar onlara bir yudum su vermemiştir. Bu meşakkatli yolculuk ardından Osmanlı askerlerinin gücü tükendi. Şah ise onlar kendini yıpratırken yerinden kalkmıyordu, onun yerine sultanla mektuplaşıyorlar birbirlerine laf atıyorlardı. Bazen iğrenç hediyeleri birbirine yolluyorlardı.
Günler geçti ve Çaldıran'da karşılaştılar. Sultanın elinde çok güçlü top ve tüfekler vardı. Kızılbaşlarda ise kılıç ve tüfek vardı. İki ordu çarpıştı ve çarpışırken Hüseyin yanlışlıkla kardeşini öldürdü. Ona arkadan vurmuş yüzünü görmemişti. Hüseyin savaş sırasında çok üzüldü ve kardeşinin elbiselerini giyerek şahın tarafına geçti ve böyle yaparak vicdanını rahatlatacağını sandı. Savaşı Sultan Selim kazandı.
Şah savaştan Gülizar'ı da alıp kaçtı. Taçlı'yı alamadan kaçmak zorundaydı. Taçlı savaş ortasında Kamber ile kaldı. Sonra Taçlı'yı sultan yanına çağırdı ve onu Cafer Çelebi denen çirkin ve yaşlı bir adamla evlendirdi. Taçlı onun bunu neden yaptığını anlayamadı. Bir süre sonra Cafer Çelebi öldü. Taçlı ve Kamber buna çok üzüldü çünkü Çelebi çok iyi bir insandı onlara çok değer veriyordu. Şah ise Taçlı'nın aşkından derbeder olmuştu, yanında Hüseyin vardı ve onu teselli ediyordu. Şah ondan gidip Taçlı'yı öldürmesini istedi. Hüseyin bu görevi üstlendi ve Taçlı'nın evini takip etti ve öldürmek isterken birde duydu ki Yavuz Selim Han ölmüş. Şah onun sultana karşı bir şey hissedeceğini düşünüp Hüseyin 'i göndermişti ama artık sultan öldüğüne göre Taçlı'yı da öldürmesine gerek yoktu. Sultan ölmüştü, babasının ona bedduası tutmuş ve sırtında çıkan bir çıban yüzünden ölmüştü.
Taçlı bu haberi duyduğunda Kambercan'ın kollarında ağlamıştı çünkü sultana karşı bir şeyler hissediyordu. Günler geçerken Şah da ölmüştü. Daha 38 yaşındaydı. Taçlı ve Kamber kalmıştı. Kamber ona öyle bir aşkla bağlıydı ki onun hizmetini etmekten bile gurur duyuyordu. Taçlı gün gelince Kamber'e aslında onu herkesten çok sevdiğini ve artık öleceğini söylemiştir o an Kamber kendinden geçmiş şekilde Taçlı'nın elinden tuttuğunda, Taçlı ona öldüğümde kimseye yerimi söyleme beni kimse bilmesin'' dedi. Ve o an Kamber'in yanında can verdi Kamber onun sözünü tutup mezarının yerini kimseye demedi ve mezarlıkta bir adam gördü. Orada oturmuş Kuran okuyordu adama adını sorunca, adam benim adım ''Ömer'' dedi. Mezarın başındaki Taçlı'nın küçüklük aşkı Ömer'di.
Kambercan romanın en sonunda ise asıl babasının kim olduğunu öğrenir. Asıl babası Ali adında biri, şahın kardeşiydi. Kamber şahın yeğeni olduğunu ve bunun kendinden saklanma sebebinin ise şahın onun gelip tahta göz koyacağından dolayıymış.