Öğretmen ve öğrencilere yönelik kitap özetleri, kitap sınavları, kitap soruları ve eğitici hikayeler
31 Ağustos 2019 Cumartesi
Din Felsefesi Ders Notları Özeti
DİN FELSEFESİNİN KONUSU
Dinin temel iddiaları üzerinde nesnel kuşatıcı ve tutarlı bir biçimde düşünme çabasına din felsefesi denir.
Dinin temel iddialarını dinin kendisini çeşitli görüntülerini veya türlerini, temel kavramlarını felsefenin eleştirel, akla uygun tutarlı sistemli incelemenin konusu yapmaktır
Din denilince, animizm, totemizm gibi en ilkel dinlerden Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet gibi tek tanrılı dinlere kadar tüm dinler kastedilmektedir.
DİNE FELSEFİ AÇIDAN YAKLAŞIM
Dine felsefi yaklaşım her şeyden önce din gerçeğini kabul eden ve anlamlandırmaya çalışan bir yaklaşımdır. Dini dinin temel kavramlarını ve inançlarını değerlendirmek, din gerçeğine eleştirel bir gözle yaklaşmakla olur. Bunu da felsefe yapabilir.
Din felsefesi, dini tanımlamaya, açıklamaya ve anlamlandırmaya, dinsel kavramları ve davranış biçimlerini felsefi temeli üzerinde savunmaya ya da eleştirmeye, dinlerin kullandığı dili çözümlemeye yönelik felsefe araştırmalarından meydana gelir.
TEOLOJI İLE DIN FELSEFESININ FARKI
·Teoloji (İlahiyat), dini konu edinir; amacı dini temellendirmek ve açıklamak, böylece inananların inançlarını güçlendirmektir.
·Teoloji, doğrudan doğruya inanca dayanır. Dini yargıları hiç bir şekilde sorgulamaz; bu yönüyle dogmatiktir. Oysa din felsefesi, özgür düşünmeyi, nesnel olmayı ve sorgulamayı temel alır.
·Teoloji belirli bir dini ve bu dine ait problemleri ele alır. Dolayısıyla Yahudi teolojisinden, Hıristiyan teolojisinden söz edilebilmektedir. Din felsefesi ise dini veya dinleri genel olarak ele almaktadır.
TEOLOJİ
1 .Tanrının varlığını niteliklerini insanın tanrı karşısındaki yerini konu edinir.
2.Doğrudan doğruya inanca dayanır.
3.Her dinin kendine göre bir teolojisi vardır.
4.Kuralları ile insanın yaşamını düzenlemeyi amaçlar.
DİNİN FELSEFİ TEMELLENDİRİLMESİ
Felsefe dini temellendirirken dine rasyonel açıdan bakmak zorundadır. Akla dayanmalıdır.Tutarlı olmalı çelişkilere düşmemelidir.
Felsefe dini temellendirme çabasında nesnel olmak ve eleştirel bir tavır takınmak durumundadır.
Felsefe dini temellendirirken, konuya olabildiğince geniş kapsamlı ve kuşatıcı bakışla yaklaşmalıdır.
Din felsefesi nesnel olmak zorundadır. Nesnel olmak, doğru olana varmak amacıyla taraf tutmadan inceleme yapmak, yargıda bulunmak demektir.
DİN FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI
Tanrı: Evrende var olan herşeyin yaratıcısı olduğuna ve tekliğine inanılan yüce varlık.
Mucize: Mucize, insan aklının ölçülerini aşan, doğa yasalarının dışına çıkın, düşünce ilkelerinde değil de, dini inanca dayanan bir oluştur.
Vahiy: Peygamberlere gelen ilahi ilham anlamına gelir. İlahi bir nitelik taşıyan ana düşünce, vahiy yoluyla peygamberlere bildirilir.
Peygamber: Peygamber, her dinde Tanrı’nın buyruğunu insanlara bildiren elçidir.
İman: Dinin ortaya koyduğu doğrulara inanmaya denir.
İbadet: Tanrının buyruklarını yerine getirmeye ibadet adı verilir.
Yüce: İncanca ölçüleri aşan, sınırlanamayan, önünde eğinilen üstün varlık anlamına gelir.
Kutsal: Din açısından saygıya değer olan, Tanrı ya da peygamberler tarafından kutsanmış olandır.
DIN FELSEFESININ TEMEL SORUNLARI
a. Tanrı’nın Varlığı Sorunu
Din felsefesinin merkezinde, Tanrı’nın var oluşuyla ilgili kanıtlar bulunmaktadır.
Çünkü dinin temellendirilebilmesi için Tanrı’nın varlığının kanıtlanması gerekmektedir. Bu konuda;
Tanrı var mıdır?
Tanrı’nın varlığını gösteren kanıtlar nelerdir?
Tanrı’nın varlığının özü nedir? soruları sorulur; bunların yanında ya da karşısında yer alan kanıtlar ele alınır, irdelenir.
b. Tanrı'nın Temel Niteliklerinin Tanımlanması Sorunu
Tanrı’nın evrene aşkın ya da içkin olduğuna ilişkin yaklaşımlar görülür. Tanrı’nın ebedi ve ezeli oluşu, her şeye gücünün yetmesi, yaratılmamış olması, her şeyi bilmesi gibi nitelikleri üzerinde durulur.
c. Vahyin İmkanı Sorunu
Tanrı ile insan, iki ayrı kategoriden varlıktırlar. Buna göre;
Tanrı, emir ve buyruklarını nasıl iletmektedir?
İki farklı varlık olan Tanrı ile insan arasında iletişim nasıl gerçekleşmektedir?
Sorularında görüleceği gibi, sonlu bir varlık olan insanla, ezeli ve ebedi olan Tanrı arasındaki iletişimi sorgular.
d. Ruhun Ölümsüzlüğü Sorunu
Ölüm bir son mudur?
Ruh ölümsüz müdür?
Ölümden sonra yaşam var mı?
Beden yok olduğu zaman insan ruhu ortadan kalkar mı?
Bu sorulara ilişkin din felsefesi, ilgili görüşlerin kanıtlarını nasıl temellendirdiklerini irdelemektedir.
e. Evrenin Yaratılışı Sorunu
Evren yaratılmış mıdır, yoksa ezeli ve ebedi midir?
Tanrı ile evren arasında nasıl bir ilişki vardır?
Tanrı, evrenin kendisi midir, yoksa ondan ayrı mıdır? soruları ortaya konur. Bu konudaki görüşler gözden geçirilir ve irdelenir.
TANRI’NIN VARLIĞINA İLIŞKIN BAZI YAKLAŞIMLAR
Tanrı’nın varlığına ilişkin üç farklı yaklaşımdan söz edilebilir:
Birincisi, Tanrı’nın varlığını kabul edip kanıtlamaya çalışır.
İkincisi, Tanrı’nın varlığını reddedip, bu iddialarını kanıtlamaya çalışır.
Üçüncüsü, Tanrı’nın var olup olmadığının bilinemeyeceğini savunur.
A. TANRININ VARLIĞINI KABUL EDENLER
Tanrı’nın varlığını kabul eden görüşler üç grupta incelenebilir. Teizm, Deizm, Panteizm. Bunlar, Tanrı’nın özelliği ile ilgili görüşlerinde birbirlerinden ayrılırlar.
TEİZM
Tanrı’ya inanma anlamına gelir. Tanrı’ya inanmama anlamındaki ateizme karşıttır. Teizm, Tanrı’nın varlığını, O’nun evrenin yaratıcısı ve koruyucusu olduğunu kabul eder. Tanrı ezeli ve ebedidir. Evrende olup biten her şey onun iradesinin ürünüdür.
Teist düşünürler, Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla temellendirmek için kanıtlar ileri sürmüşlerdir.
Ontolojik kanıt: Burada Tanrı’nın var oluşu, Tanrı tanımından çıkar. Buna göre Tanrı kendisinden daha mükemmeli düşünülemeyen en yetkin varlıktır. Yetkin bir varlık, var olmadığında yetkin olamaz. Dolayısıyla Tanrı vardır.
Kozmolojik kanıt: Hiç bir şey nedensiz olarak meydana gelmez. Var olan her şeye, mutlak olarak kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Bu neden sonuç zinciri sonsuza kadar gidemez; kendisi nedensel bir açıklama gerektirmeyen bir varlıkta sona erer.
Böylece nedensel bağıntıdan, evrenin temelindeki ilk nedene ulaşırız. Bu ilk neden Tanrı’dır.
Düzen ve Amaç Kanıtı: Evrendeki her şeyde bir düzen görülmektedir. Hiç bir doğal nesne kendi kendisine düzen veremez. O halde evrene düzen veren, güç ve irade sahibi bir varlık olarak Tanrı’nın olması gerekmektedir. Gezegenlerin yörüngelerindeki hareketleri bir düzenin varlığına, bu da Tanrı’nın varlığına kanıt oluşturmaktadır.
DEİZM
Deist düşünürler Tanrı’nın varlığını kabul ederler. Ancak Tanrı’nın evrene aşkın olduğunu, yani bir kez planlayıp yarattıktan sonra evrene müdahale etmediğini savunurlar. Onlar, varlığı akılla bilinebilen bir Tanrı anlayışına sahiptirler.
PANTEİZM
Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi Tanrı olarak gören felsefi öğretidir. Bu öğretiye göre, doğal düzen Tanrı’nın bir görünüşüdür. Tanrı’yı evrenin kendisi ve süreçleri olarak tanımlar. Tanrı, evrenin her tarafına yayılan bir varlıktır. Evren ve Tanrı bir ve aynıdır. Her şey Tanrı’dır ve Tanrı her şeydir. Tanrı ile eseri özdeştir. Evrendeki tüm varlıklar gibi insan da Tanrı’nın bir parçasıdır.
Başlıca temsilcisi Spinoza’dır.
B. TANRI’NIN VARLIĞINI REDDEDENLER
Tanrının varlığını reddeden görüşlere ateizm, kişilere de ateist denir. Ateizm, inançsızlığı ve tüm dinlere karşı olmayı ifade eder.
Ateizm, Tanrı’nın var olmadığını gösteren kanıtlar bulmaya çalışır.
Kötülük kanıtı: İçinde yaşadığımız dünya depremler, salgın hastalıklar, kuraklık gibi kötülüklerle dolu bir dünyadır. İnsanın bu kadar kötülüğün karşısında nasıl olup da mutlak iyi olarak belirtilen bir Tanrı’nın varlığına inanabileceği sorgulanır. Her şeye gücü yeten Tanrı bütün kötülüklerin ortaya çıkmasına engel olabilir. Mutlak ve her şeye gücü yeten bir Tanrı’nın var oluşuyla bu dünyadaki kötülüklerin bağdaştırılamayacağı varsayımından hareketle Tanrı’nın varlığı reddedilir.
Ahlaki Gerekçeler Kanıtı: Bu görüşteki düşünürler, ahlak söz konusu olduğunda, insanın Tanrı tarafından belirlenmiş bir özünün bulunmadığını, insanın özünü kendisinin belirlediğini savunmuşlardır. İnsan özgürlüğünün ancak Tanrı var olmadığı zaman söz konusu olabileceğini iddia etmişlerdir. Bu görüşü savunan filozoflar Sartre ve Nietzsche’dir.
c. Tanrı’nın Varlığının ya da Yokluğunun Bilinemeyeceğini Öne Sürenler
Tanrı’ya ilişkin bir bilgiye sahip olunamayacağını, Tanrı’nın var olduğunun ya da var olmadığının kanıtlanamayacağını ileri süren felsefi öğretiye agnostisizm(Bilinemezcilik) adı verilir. Agnostikler, Tanrı’nın var olduğunun ya da var olmadığının ilke olarak bilinemeyeceğini savunurlar. Onların ileri sürdükleri görüş, Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu değil, bu konuda bizim bilgisizliğimizdir.
Sofistlerin göreli anlayışları Tanrı’yı da kapsamış, onlar Tanrı’nın varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Sofist olan Protagoras,“Tanrı’larla ilgili olarak, Onların ne var olduklarını ne de var olmadıklarını bilebilirim; çünkü bu konuda bilgi için konunun karanlıklılığı ve insan yaşamının kısalığı gibi bir çok engel vardır” demiştir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Site İçi Linkler
- 9. Sınıf Ders Notları
- 10. Sınıf Ders Notları
- 11. Sınıf Ders Notları
- 12. Sınıf Ders Notları
- Kitap Özetleri
- Kitap Sınavları
- Eğitim ve Teknoloji
- İngilizce - Türkçe Hikayeler
- A. Hamdi Tanpınar
- Ahmet Ümit
- Amin Maalouf
- Binbir Gece Masalları
- Cengiz Aytmatov
- Cemil Meriç
- Dan Brown
- Dede Korkut
- Dostoyevsky
- Fakir Baykurt
- H.G. Wells
- Halide E. Adıvar
- İskender Pala
- Jules Verne
- Kemalettin Tuğcu
- Mevlana Celaleddin Rumi
- Ömer Seyfettin
- Peyami Safa
- Reşat Nuri Güntekin
- Sabahattin Ali
- Stefan Zweig
- Tolstoy
- Y. Kemal Beyatlı
- Yaşar Kemal
- Ziya Gökalp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder