31 Ağustos 2019 Cumartesi

Sosyal Bilimleri Açın (Gulbenkian Komisyonu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Sosyal Bilimleri Açın

Kitabın Yazarı : Gulbenkian Komisyonu

Kitap Hakkında Bilgi :

Sosyal Bilimleri Açın, adından da belli olacağı gibi Sosyal bilimlerin ortaya çıkışını, gelişim sürecini ve günümüzde sosyal bilimlerin nasıl bir hal almasını gerektiğini anlatan bir komisyonun raporudur. Lizbon merkezli bu komisyonda on bilim adamı bir araya gelerek iki yılda kitabı hazırlamışlardır. Raporun sonunda sosyal bilimleri daha öteye götürmek için bazı ipuçlarına yer verilmiştir.

Kitabın Özeti :

Kitabın girişinde sosyal bilimler tanımı ve işlevi ortaya konuyor. Kitaba göre coğrafya, psikoloji ve hukuk hiçbir zaman sosyal bilimlerin asli unsuru olmamıştır. Kitapta doğa bilimleri ve sosyal bilimler dışında insani bilimler konusunda da tespitler yer almaktadır.

Doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin tarihte ivme kazanmasını neyle ilgiliydi? Kitaptaki şu tespitler pozitif bilimlerin neden daha fazla maddi destek bulduğunu ve sosyal bilimlerin hangi zamanlarda ivme gösterdiğini gösteriyor.

“Doğa bilimleri kendilerine bir tür özerk kurumsal hayat oluşturmak için üniversitenin canlanmasını beklememişlerdi. Daha erken harekete geçebilmeleri ise, hemen yararlanılabilecek pratik sonuçlar elde etme vaatlerinin sosyal ve siyasal destek bulmalarını kolaylaştırmasıyla açıklanabilir. Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda kraliyet akademilerinin çoğalması ve Napoleon’un büyük okullar (grandes écoles) kurması yöneticilerin doğa bilimlerine destek olma isteklerinin ürünleridir. Doğa bilimcileri, belki de bu yüzden, çalışmalarını sürdürmek için üniversitelere ihtiyaç duymadılar.

Ondokuzuncu yüzyıl boyunca üniversiteleri canlandırmak için en çok çaba harcayanlar doğa bilimcileri değil, üniversiteyi akademik çalışmaları için devlet desteği sağlamak amacıyla kullanan tarihçiler, klasik dilciler ve ulusal edebiyat uzmanlarıydı. Doğa bilimcilerini filizlenen üniversite yapılarına çekenler de, doğa bilimlerinin olumlu izleniminden yararlanmak isteyen bu akademisyenlerdi. Ama bunun sonucu üniversitenin, o tarihten sonra artık birbirlerinden çok farklı şekilde tanımlanan ve kimine göre birbirlerine zıt öğrenme yolları olan sanatlarla (insan bilimleri) bilimler arasında süregelen gerilimin başlıca alanı haline gelmesi oldu.”

“Birçok ülkede, en azından Büyük Britanya ve Fransa’da bu tartışmanın biraz netleşmesini Fransız Devrimi’yle gündeme gelen kültürel altüst oluş dayattı. Siyasal ve sosyal dönüşüm yönündeki baskılar öylesine ivme ve meşruiyet kazanmıştı ki, artık bunları, sosyal hayatın sözde doğal düzeni türünden teoriler geliştirerek önlemek mümkün değildi. Tersine pek çok kişi çözümün, “halk” egemenliğinin hızla norm haline geldiği bir dünyada, önlenemez görünen sosyal değişmeyi, kuşkusuz çapını sınırlı tutma umuduyla, örgütlemek ve rasyonelleştirmekten geçtiğini savunuyordu. Ama eğer sosyal değişim örgütlenecek ve rasyonelleştirilecek idiyse, daha önce onu incelemek ve değişmeye yön veren kuralları anlamak gerekiyordu. Sonradan sosyal bilimler adını verdiğimiz çalışmaların üniversitede yeri olması bir yana, bunlara ciddi bir sosyal ihtiyaç vardı. Üstelik, yeni bir sosyal düzenin istikrarlı biçimde kurulmasına çalışılacaksa, söz konusu bilimin olabildiğince kesin (ya da “pozitif’) olmasında yarar vardı. Bu amaçla ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında modern sosyal bilimin temellerini atmaya girişenler, özellikle Büyük Britanya ve Fransa’da, taklit edilecek model olarak gözlerini Newton fiziğine çevirdiler.”

Sosyal Bilimleri Açın kitabındaki diğer önemli tartışma konusu da bilimin evsenselliği. Batı egemenliğinin dünya üzerindeki siyasal egemenliği azalınca dünyadan farklı seslerin yükselmeye başlaması oldu. Batı dünyaya kendi burjuva ve eril paradigmasını evrensellik olarak anlattı. Günümüzde bu anlayış yıkılmaya başlamıştır. Bu aslında bir güçlü olanın evrensellik iddiasıdır. Batı’nın ahlaki ilerleme iddiaları cihan harpleri sonucunda çökse de 1945’te yitirdiği güveni kazanmıştı.

“Batılı düşüncelerin kültürel evrenselliğini hedef alan meydan okumanın yeniden ciddiye alınması için, 1945’ten sonra Batı’nın siyasal egemenliğinin önemli ölçüde sarsılmasını ve 1970’lerde Doğu Asya’nın iktisadi faaliyette çok güçlü bir yeni odak olarak ortaya çıkmasını beklemek gerekecekti. Üstelik artık bu meydan okuma yalnız, kendilerini sosyal bilim analizlerinin dışında bırakılmış hissedenlerden değil,

Batılı sosyal bilimin kendi içinden de gelmekteydi. Eskiden sadece küçük bir azınlık içinde varolan Batı’nın kendi kendisiyle ilgili kuşkular, artık daha geniş kesimleri etkisi altına almıştı. Demek ki, sosyal bilimlerin tarihsel gelişme içinde edindikleri kültürel yerel görüşlülük meselesi, dünyadaki güç dağılımının değişmeye başladığı bir bağlamda öne çıktı. Bu mesele, Batı’nın dünya arenasında kurduğu ve uzun süre tartışılmayan siyasal ve iktisadi egemenliğinin yitişini, uygarlık alanında temsil ediyordu.”

“Ve bugün artık, bilginin farklı alanlarının mutlaka birbirleriyle çelişmesi gerekmediğini öneren bir anlayışa doğru yol almaktayız. Tuhaf olanı, bütün alanlarda meydana gelen anlayış değişikliklerinin, sosyal bilimlerin geleneksel görüşünden uzaklaşmak yerine, ona yaklaşmakta olmasıdır. Bu durumda, iki kültür kavramının aşılmakta olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu söylemek için daha çok erken. Bugün için söyleyebileceğimiz sadece, doğa bilimleri, sosyal bilimler ve insan bilimleri şeklindeki üçlü bölünmenin, artık eskiden olduğu gibi apaçık bir doğru olarak görülmediğidir. Aynı şekilde, artık sosyal bilimlerin doğa ve insan bilimlerinin oluşturduğu iki hasım klan arasında parçalanmış zavallı bir akraba konumunda olmadığını; tersine, belki de onları barıştırabilme gücüne sosyal bilimlerin sahip olduğunu söylemek mümkündür.”

Öyleyse bugün yapılması gereken doğa bilimleri ile sosyal bilimleri uzlaştırmaktır. Bunun için Gulbenkian Komisyonu’nun, Sosyal Bilimleri Açın raporundaki önerilerden bazıları şunlar:

“Profesörlerin birden çok bölüme atanması zorunluluğunun getirilmesi. Bugün norm, profesörlerin tek bir bölüme, normal olarak lisansüstü derecelerini aldıkları kendi bölümlerine atanmalarıdır. Zaman zaman, bazı profesörler ikinci bir bölümde “misafir profesör” olabiliyorlar ki, bu da genellikle özel bir izin gerektiriyor. Çoğu zaman bu ayrıcalık, söz konusu profesöre sırf kibarlık olsun diye sağlanır ve “ikinci” ya da “ikincil” bölümün hayatına aktif olarak katılması pek istenmez. Biz ise bu durumu tümüyle tersine çevirmek niyetindeyiz.

Bizim öngördüğümüz üniversite yapısında herkes iki bölüme atanacaktır; bunlardan birincisi araştırmacının lisansüstü derecesini aldığı, ikincisi de ilgilendiği ya da anlamlı bir düzeyde araştırma yürüttüğü bölüm olacaktır. Bu tabii, inanılmaz sayıda bileşimi mümkün kılacaktır. Ayrıca, hiç bir bölümün bu sisteme engel olamaması için, her bölümde öğretim üyelerinin en az % 25’inin diplomasını o disiplinin dışında bir disiplinden almış olması şartını getiriyoruz. Eğer profesörler atandıkları her iki bölümde de tam yetkiye sahip olurlarsa, bu basit idari önlem sayesinde, her iki bölümde de entelektüel tartışma, önerilen ders programı, akla yatkın ya da meşru sayılan bakış açıları gibi şeylerin hepsi değişecektir.”

Üniversitelerin içinde veya onlarla işbirliği yapan ve aciliyeti olan belirli temalar etrafında bir yıl süreyle çalışmak üzere bilim adamlarını bir araya getiren kurumların yaygınlaştırılması. Şüphesiz bu tür yapılar bugün de mevcuttur, ama sayıları çok azdır. Bu konuda örnek oluşturabilecek bir kurum, 1970’ten bu yana Bielefeld Üniversitesi’nde (Almanya) bu tür çalışmalar yürüten ZiF’tir (Zentrum für interdisiplinare Forschung - Disiplinler Arası Araştırmalar Merkezi). Son yıllarda ele alınan konulardan bazıları, beden ve ruh, sosyolojik ve biyolojik değişme modelleri, ütopyalardır. Buradaki en can alıcı husus, bir yıl için oluşturulan araştırma gruplarının önceden çok iyi hazırlanması ve katılacaklara, verimli bir bilgi alışverişini mümkün kılacak tutarlı bir grup oluşturmalarına dikkat edilerek ama, disiplinler, coğrafya, kültür/dil bölgesi ve cins yönünden geniş bir tabandan devşirilmesidir.

Üniversite yapıları içinde, geleneksel disiplin sınırlarını aşan, belirli entelektüel hedefleri ve belirli bir zaman dilimi için (örneğin beş yıl) kendi fonları bulunan birleşik araştırma programlarının oluşturulması.

Sosyal Bilimleri Açın, doğal veya beşeri bilimlerle bir şekilde ilişkisi olan kişilerin keyif alacağı bir kitap.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder