14 Ekim 2019 Pazartesi

Ömer'in Çocukluğu (Muallim Naci) KitabınınÖzeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ömer'in Çocukluğu

Kitabın Yazarı : Muallim Naci

Kitap Hakkında Bilgi :

Ömer'in Çocukluğu, Yeni Türk Edebiyatının hatıra türündeki en değerli eserlerinden birisidir. Eser, sekiz yaşındaki bir çocuğun bakış açısını başarılı bir şekilde yansıtması bakımından oldukça başarılıdır. Eserin kayda değer bir başka özelliği de dilindeki sadelik ve akıcılıktır.

Kitabın Özeti :

İstanbul’un Saraçhane Semti’nde, Çelebi Sokak’ta oturuyor­duk. Babamın adı Ali idi. Babam yakışıklı, dolgun vücutlu, gayet güzel giyinen, İslami ahlâk ve terbiyeye sahip, temiz yürekli bir insandı. Kendi dükkânında saraçlık yapardı. Kısacası çalışır, çaba­lar, evine de çok iyi bakardı. Babamın en iyi dostu Behçet Amca idi. Sık sık bir araya gelir, sohbet ederlerdi.

Annemin adı Fatımat-üz-Zehra’ydı. Çok iyi bir Müslümandı. Varna’lı idi. Bir tatil zamanı Varna’ya misafirliğe gittik. Bizi çok iyi ağırladılar.

Ağabeyimin adı Mehmet’tir. Ağabeyimin okuyup yazma yönünde bana çok faydası olmuştur.

Bir de amcam vardı. Adı Mehmet Tahir idi. Babamdan çok farklı idi. Derler ki, babam hep onun borçlarını ödermiş.

Ninemin bir asası vardı. Komşu çocuğu Nail’le itişip kakışır­ken, sopayı kafasına indirdim. Bir daha da o sopayı görmedim. Meğer, annem kırıp yakmış. Bu bana ders oldu. Bir daha böyle densiz işler yapmadım.

Bir gün, abim kucağında bir oğlakla geldi. Dayım Varna’dan bana göndermiş. Çok sevimliydi. Okulumuz her gün açıktır. Adı “Fevziye Mektebi”dir. Ben orada Kur’an ezberlerdim. Sabahları bizi kalfa alır, okula götü­rürdü. Hoca Efendi’den pek korkardım. Nasıl korkmayayım? Önünde ileriye doğru uzatılmış olan İki üç arşmlık sopalar, baş ucunda asüı olan kayışlı falakalar dehşetli idi. Beni üç yıl içinde iki defa falakaya yatırdı. Vurduğu yerde gül bittiğim görmedim, fakat hiç şüphe etmem ki, utanç ve acıdan çehrem kül gibi olmuş­tur.

Babam, bir Kurban Bayramı’nın ilk günü sabahleyin namaz­dan dönüşünde, kendisiyle annem için hazır bulunan iki kurban­dan birini kesti. Diğerini kesemedi. Sıtması varmış. On bir gün sonra vefat etti. Ölümünden bir gün Önce tesadüfen dayım bizde idi. Ona alacaklarını, borçlarını her şeyini bildirmiş. Öldüğü gün beni okula göndermişlerdi. Yemek için öğle vakti eve döndüm. Eve yanaşınca, kalabalığın arasından hayal meyal babamın tabu­tunu gördüm. Dünyaya geleli böyle büyük acı hissetmedim. Komşu bir kadın beni aldı, evine götürdü. Oyalamak için neler yaptı neler. O zaman sekiz yaşında idim.

Bir gün, çok sevdiği dört cepli hırkam sırtımda, evime doğru yürürken, bir köpeğin saldırısına uğradım ve hırkam dört yerin­den yırtıldı, Ağlaya ağlaya eve geldim. Köpeğin saldırmasına üzüldüğüm kadar, orada köpeğin bana saldırmasını seyreden bir adamın bana yardımcı olmamasına da içerledim.
Bu olaydan sonra köpeğin saldırdığı köşebaşını ömrüm bo­yunca hiç unutmadım.

Aziz Efendi’nin “Muhayyelat” adlı eserini okuduğum za­man, Ömer olan ismimi Naci’ye döndürdüm. “Naci ile Şehide’nin Aşkı” adlı bölümü okumamın bunda büyük katkısı oldu. Hikâye beni çok etkilemişti. Çok güzel bir kız olan Şehide, yanına çağır­dığı yiğitlere bazı sorular sorar; ama rüzgârdan açılan peçesinin ardındaki güzelliği gören yiğitlerin iyice dili tutulur ve hepsi Şehide’nin karşısında tir tir titremekten sorulara cevap veremez­ler. Güzelliği karşısında herkes deliye döner. Derken Naci, bu kızın ününü duyarak yanına gider ve sorduğu tüm sorulara düz­günce cevap verir. Evlenirler. Ama kız yüzünü açtığı zaman, gör­düğü güzellik karşısında delirmemek için Naci kendini zor tutar.
Hikâyeyi çok beğenmesem de Naci ismini çok beğenmiş ve o günden sonra, Naci ismini takma adım olarak kullanmıştım.

Babamın vefatının ardından dayımı da kaybedince, büyük bir yoksulluk içine düşmüştük. Bu sırada, Rüştiye’ye muallim olarak atandım. Varna’ya gelen Sait Paşa, okulu denetlerken beni çok beğenmiş ve yanına memur olarak almıştı. Sait Paşa’yla bera­ber birçok farklı görevde çalışırken, aynı zamanda şiirler yazıyordum ve yazdığım gazetelerdeki başarım gün geçtikçe artıyordu. Bu başarılarıma rağmen, halen bazı hocalardan dersler de almayı ihmal etmiyordum.

Bir gün, beni rüyasında hasta gören Ahmet Mithat Efendi, ertesi gün tüm ailesiyle gelmişti. Gayet sağlıklı ve neşeli olduğu­mu görmeleri, hepsinin yüreğine su serpmişti. Ama bir ara, oda­ma bir şeyler almak için çıktığımda fenalaşıp yatağıma uzanmış­tım, Rüya, doğru çıkmıştı. Ölümümün sebebi, kalp durmasıydı.



****
İstanbul'da, Saraçhane civarında Ömer bir gün gezerken bir köpek ona musallat olur. Köpek onu mektebin duvarına sıkıştırır ve ısırmak isterken ceketini koparır. Onun bu durumuna şahit olan bir adam hiç yardım etmez. Ömer ağlayarak eve gelir. Annesinin şefkatli kollarına sığınır. Ömer o adamı ve olayın meydana geldiği köşe başını hiç unutmaz.

Ömer aynı civarda, Kıztaşı mevkiinde bu sefer de birtakım yük hayvanlarının saldırısına uğrar. Kır sakallı bir zat, önceki adamın tam tersine ona kol kanat gerer ve korur. Ömer o zatın iyiliğinin gönlünde yaşadığını belirtir.

Hatırada, bundan sonra Ömer kendi evini anlatmaya başlar. Saraçhane civarında bulunan evlerinde aile dört kişiden ibarettir. Babası; orta boylu, güçlü yapılı, beyaz tenli bir İstanbul beyefendisidir. Doğruluk, mertlik en önemli özellikleridir. Bir dükkân işletmektedir. Kazancı evini geçindirecek boyuttadır. Mahalledeki herkes bu iyi ahlaklı adama ve aile hayatına gıpta etmektedir.
Geceleri mümkün olduğunca dışarı çıkmayan ve zamanını ailesiyle geçirmeye gayret eden Ömer' in babası bir gece aniden dışarı çıkar. Çünkü yakın bir yerde yangın çıkmıştır. Aile efradı heyecanla gelmesini bekler. Ömer bu geceyi hiç unutamaz.

Ömer yaramazlıklarından da neşe ile bahseder. Bir gün kendisinin doğumundan bir ay önce ölmüş olan babaannesinin asası dikkatini çeker. Onunla oynamaya başlar. Evde de misafirlerinin çocuğu olan Nail vardır. Aralarında çıkan küçük bir kavga sonunda Ömer elindeki asayı çocuğun başına geçirir. Çocuğun başı kanamaya başlar. Ömer de korkudan ağlamaya başlar. Ertesi gün Ömer asayı yerinde bulamaz. Annesi meğerse kırıp ateşe atmıştır.

Bir başka gün de Ömer ile ağabeyi bahçede üzümleri olmaya başlamış asmaya ulaşmaya çalışırlar. Merdivene çıkmışlardır. Kendisinden on yaş büyük olan ağabeyi gibi üzümlere ulaşmaya çalışınca yere yuvarlanır ve başı taşa çarpar. Alnı yarılır. Bu yaranın izi alnında hâlâ mevcuttur.

Ömer'in çocukluk hayatında unutamadığı kişilerden biri de arkadaşı Makbule Hanım’dır. Makbule ile çok iyi geçinen Ömer, yine de onların evinde annesi olmadan hiç durmamaktadır. Ömer'in ailesine bu bağlılığı Makbule'nin annesi tarafından da takdir edilir.

Ömer'in arkadaşlarından biri de Cevriye'dir. Çevriye bir gün Ömerlerin evine gelir. Ömer evde yokken onun şekerlemelerini, oyuncaklarını sakladığı dolabını açar ve bir bardağını alır. Yolda annesi ile giderlerken bardağı düşürür ve kırar. Çevriye'nin annesi olaya çok üzülür ve kısa bir süre sonra benzer bir bardak alarak getirir.

Bir gün her nedense Ömer mektebe gitmez. Ertesi gün de hocanın bir gün gelmediği için falakaya yatıracağından korkar ve yine gitmez. Bu vehimler içindeyken babası onun elinden tutar ve mektebe götürür. Hocaya Ömer'i dövmemesini tembih eder.

Mektepte Ömer de ağabeyi de amcası da defalarca falakaya yatırılmışlardır. İçlerinde en kurnaz olan amcası türlü hilelerle bu cezalardan kurtulmayı başarmıştır.

Ömer'in annesi Varnalıdır. Bir ara memleketini görmek ister. Dayısı Ahmet Ağa onları Varna'ya götürür. Ömer 7 yaşındadır. Ömer Varna’yı çok beğenir, başından türlü maceralar geçer.

Bir zaman sonra Ömer'in babası rahatsızlanır, doktorlara gitse de şifa bulamaz. Humma olmuştur. Ölmeden bir gün önce alacaklarının ve vereceklerinin hepsini anlatır ve kendisinin Edirnekapı'ya annesinin yanma gömülmesini vasiyet eder. Hatta naaşım hangi arkadaşlarının taşımasını istediğini dahi belirtir. Bir gün sonra mektepten dönen Ömer, evlerinin önünde bir kalabalıkla karşılaşır. Hayal meyal babasının tabutunu görür. Hayatında hissettiği en büyük yürek acısıdır bu. Ömer, bu günü asla unutamaz.

Ömer'in babasının ölümünden bir sene sonra, vasiyet gereği dayıları onları Varna'ya götürür. Daha sonraki yıllarda tekrar Varna'dan İstanbul'a dönmüşlerdir.

Ömer, son olarak bu hatıralarını yazma sebebini de 'Bir çeşit çocukluk!' cümlesi ile açıklamaktadır.

Ömer'in Çocukluğu (Muallim Naci) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder