29 Kasım 2019 Cuma

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Dört Kardeştiler

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Dört Kardeştiler, ana babalarını art arda yitiren dört kardeşin kendi başlarına ayakta durma çabalarını anlatmaktadır. Renkli bir köy ortamında geçen romanda, sevgi ve özveriye dayalı kardeşlik başları, şaşırtıcı ve zaman zaman da duygu yüklü serüvenlerle kaleme alınmıştır.

Kitabın Özeti :

Dört kardeşin isimleri; Feten, Habibe, Döndü ve Yaşar'dır. Babaları Pek Salih köyün korucusudur. Yılın çoğu gününü korudaki kulübede geçirir, nadiren eve gelir. Yaşadıkları köyün adı Apan köyüdür. Annelerinin adı Hasibe’dir. Hasibe hep kız bebek doğururmuş. Bundan dolayı çok dertlenirmiş. Yedi kız bebek doğurmuş. İlk dördü ölmüş. Sonra Feten doğmuş. Sonra Habibe, sonra da Döndü. Köylüler arasındaki inanca göre son doğan kız çocuğa Döndü adı konursa ondan sonraki bebek erkek olurmuş. Döndü’den sonra bir erkek bebekleri olur. Adını Yaşar koyarlar. Anneleri Hasibe, Yaşar doğduktan bir gün sonra rahatsızlanıp ve ölür. İlk günler çocuklara komşular bakar. Komşuları Nevzer yeni doğan Yaşar’ı emzirir.

Daha sonraları çocuklarla topal olan dedeleri ilgilenir. Evin yükü en büyük kız olan Feten’in omuzlarındadır. Feten en çok babasını ve Yaşar’ı öok severmiş. Çocukların babaları üç gün boyunca korudan gelmeyince çocuklar dedeleriyle beraber koruya babalarının yanına gitmeye karar verirler. Salih, dedeye diğer köylülerin keçilerinin koruya girdiğini bütün gün onları kovaladığını, bu yüzden çok yorulduğunu eve bile gelemediğini anlatır.

Feten, Yaşar küçük olduğu için bir sene önce başlaması gereken okula bir sene gecikmeli olarak başlar. Arif, babasının kestiği söğüt dalından düdük yapar. Yaparken de Feten ve diğer çocuklara da nasıl yapılacağını öğretir. Bazı çocuklar yapamasa da Feten ve birkaç çocuk kendilerine düdük yapmayı başarır. Feten ve kardeşleri yaptıkları bu düdükle uzunca bir süre oynarlar.

Bir akşam üzeri komşu kızı Havva, evin kapısına gelip atlarının doğurmak üzere olduğunu söyler. Bütün çocuklar doğumun nasıl olduğunu izlemeye giderler.

Sonbahar gelince Arif’in sünnet düğünü yapılır. Feten ve kardeşleri Arif’in kına gecesine gidiyorlar. Sünnet çocuklarının ve misafir çocukların ellerine kına yakıldıktan sonra dışarıda erkeklerin yaktığı ateşin başına gidiyorlar. Orada oyun havaları oynanıyor.

Salih koruda nöbet tutarken çok zorlandığından dolayı dedesinin canı çok sıkılıyor.

Feten sık sık komşuları Nevzer yengeden yardım istiyor. Kızların ve kendisinin saçlarını örmesi için, banyo yapmak için ona başvuruyorlar. Bu defa Feten, kulaklarını deldirmek için onu Marzı nineye götürmesini istiyor. Feten annesinden kalan küpeleri takmak için kulaklarını deldirmeyi çok istiyor. Ama kulakları delinirken çok acıyor. Yaşar ablasının ağlamasına dayanamayarak Marzı nineye saldırıp saçını çekmeye başlıyor.

Köyde buğdaylar biçilince bu buğdaylardan bulgur yapılırmış. Buğdaylar kaynatılıp kuruması için yaygılara serilirmiş. Çocuklar da kuşlar yemesin diye bulgurların başında nöbet tutarlarmış. Arif gelen kuşlara tuzak kurup onları yakalamakta ustaymış. Yakaladıkları kuşları sonunda salarlarmış. Bulgurlar kuruyunca tokmakla dibekte dövülürmüş. Zarı ayrılırmış. Sonra rüzgarlı bir günde buğdaylar savrularak kepeklerinden ayrılırmış. En son da iki taş arasında ezilip yemeye hazır hale getirilirmiş.

Çocukların babaları bir gün eve geldiğinde yanında yavru bir köpek de getirdi. Çocuklardan bunu besleyip büyütmelerini istedi. Çocuklar köpeğin adını Korkmaz koydular. Salih, Akdüzü köylülerinin keçilerinden sonra şimdi de avcılarının korudaki kuşları çalmaya başladığını muhtara şikayet eder.

Feten okulların açıldığı gün Yaşar onu bırakmak istemediği için onunla birlikte okula gitmek zorunda kalır. Sınıfta da ablasının sırtından inmez. Feten’in öğretmeninin adı Neşe'dir.

Çocuklar uzun kış gecelerinden birinde Nevzer Kadın ile birlikte Fadime gelin ve kaynanasının evine çekme helva yemeye gidiyorlar. Şubat tatili geldiğinde Feten okumayı sökmüştür. Kardeşlerine her gün öykü ve masal kitapları okuyordu.

Bahar gelince Apan köyünün korusuna yine keçiler dadandı. Muhtar ve köylülerden bazıları Akdüzü köyüne giderek keçilerini koruya salmamalarını istedi. Akdüzü köyü muhtarı bu keçilerin kendilerine ait olmadığını söyleyip inkar etti. Muhtar da Korucu Salih’e keçiler tekrar koruya gelirlerse onları öldürmesini söyledi. Apan köylüleri bu konuyu jandarma komutanına da anlattılar.

Bir gün korucuyla birlikte nöbet tutan gençlerden biri koruya giren üç keçiyi vurdu. Ertesi gün korucu ve gençler yemek yerken Akdüzü köyünden beş kişi koruyu tutuşturdu. Aralarında çatışma çıktı. Korucu bu çatışmada başından vuruldu. Korudaki yangını balta, kazma ve küreklerle söndürmeye gelen Apan köylüleri korucunun vurulduğu haberini alınca yönlerini Akdüzü köyüne doğru çevirdiler. İki köy arasında kavga çıktı. Jandarma kavgayı ayırdı. Çocukların babası Korucu Salih öldü. Vuranlar yakalandı, köyün muhtarı ve çobanı mahkemeye verildi.

Çocukların babası ölünce dedesi de üzüntüden yatalak oldu. Muhtar eve gelip onlara yardım edeceklerini söyledi. Gün aşırı ekmek almak için muhtarın evine gelmelerini istedi. Ama muhtarın karısı ekmek almaya gelen Feten’e öfkeleniyordu. Ona kalan yemeklerden veriyordu. Muhtara ekmek yaparken çok zorlandığından yakındı. Muhtar da ekmek yaptığı günlerde Feten’in ona yardıma gelmesini istedi.

Bir gün kasabadaki komutan Muhtar’ı görünce bir paşanın evlatlık almak için iki kız aradığını söyledi. Muhtar’ın karısı da Habibe’yle Döndü’yü evlatlık verebileceğini söyledi. Çocuklar her ne kadar birbirlerinden ayrılmak istemese de Muhtar bir sabah gelip Habibe’yle Döndü’yü götürdü.

Feten bir gün yolda Arif’in babası Ahmet amca ile karşılaştı. Ondan iş istedi. O da düşünmek için zaman istedi. Akşama Feten’i çağırttı. On koyun aldığını bunları Arif’le beraber gütmeleri karşılığında günaşırı bir ekmek ve her akşam bir kap yemek vermek üzere anlaştılar.

Bir gün koyunlardan biri hastalandı. Bir çoban gelip koyunun kulağını kesti ve anattı. Pis kanın akmasını sağladı koyun iyileşti.

Arif’in babası Ahmet amca, Feten ve Yaşar’ın köpeği Korkmaz’ın da sürüyle beraber gitmesi sebebiyle sonbahar gelince çocuklara birer kat giysi aldı. Ahmet amca, Yaşar’ın da evde boş boş durmaması için onun da bir kaz sürüsü gütmesini teklif etti. Çocuklar bunu hemen kabul ettiler.

Çocukların dedesi bir gün onlara Habibe’yle Döndü’nün fotoğrafını gösterdi. Kızlar bu fotoğrafta çok perişan görünüyorlardı. Dede bu sırada üzüntüden öldü.

Muhtar, Feten’i kasabada gördüğü Mal Müdürü’nün yanındaki adama evlatlık olarak vermeye karar verdi. Yaşar’ı da yanına alarak çalıştırmayı düşündü. Bu fikrini çocuklara söyleyince çocuklar karşı çıkıp istemediklerini haykırdılar. Feten köyün diğer kızlarıyla konuşup evlatlık gitmemek için cumartesi gününe kadar gizli bir yerde saklanmaya karar verdi. Eski dere yatağındaki bir söğüdün kovuğuna saklandı. Köyden Pembe isminde kekeme bir kız Feten’in nerede saklandığını jandarmalara söyledi. Jandarmalar da Feten’i buldu.

Feten İstanbul’a Azmi Bey’in evine evlatlık olarak gidecekti. Azmi Bey hayvan ticareti yapıyordu. Karısı huysuz olduğundan hizmetçilerle geçinemezdi. Bu yüzden kendi yetiştireceği bir kızı evlatlık olarak almak istiyordu. Muhtar ve Feten cuma günü kasabaya gelmeyince Azmi Bey ve Mal Müdürü köye gitti. Feten saklandığı yerden henüz bulunmuştu. Azmi Bey, Feten’i alıp köyden ayrıldı.

Azmi Bey’in karısı Güler Hanım sinirli biriydi. Feten eve gelir gelmez onu azarlamaya ve dövmeye başladı. Feten’in uzun saçlarını kesti. Bir taraftan dövüp bir taraftan küpelerini çıkarmaya çalışırken Feten’in kulak memesini yırttı. Azmi Bey ve Güler Hanım’ın Sibel adında bir kızları da vardı. Sibel, Feten’in adını Güllü diye değiştirdi. Canları isterse de Feten’in yüzü çilli olduğu için Çilli Güllü diyorlardı. Bir gün Sibel vazoyu kendisi kırdığı halde Feten kırdı diyerek Feten’e iftira attı. Güler Hanım ceza olarak Feten’in ağzına bir avuç dolusu karabiber tıktı.

Yaşar da bir gün okula başlayabilmek için eski evine girip nüfus kağıtlarını aldı. Duvardan atlarken düşüp bacağını kırdı. Üç hafta yattı. Kimliğini Öğretmen Neşe Hanım’a verdi. O da iyileşince okula gelmesini söyledi.

Bir gün sabah erkenden Feten evden kaçtı. Karakola gitti. Polise her şeyi anlattı. Ama polis tekrar onu Güler Hanım’ın evine gönderdi. Feten üç yılda evden dışarı üç kez çıkabilmişti. Birinde dişi ağrıdığından dişçiye gitmişti. Birinde yağlı yemeklerden dolayı vücudunda çıban çıktığı için doktora gitmişti. Birinde de Güler Hanım’ın annesinin evi badana yapıldığı için oraya temizliğe gitmişti.

Güler hanım, kocasıyla şehir dışına gezmeye gittiğinde de Feten’in başına annesini bırakıyordu. Feten bir gün evde yalnızken alt katlarda bir patlama sesi oldu. Kapıcı dairesinde tüp patlamıştı. Binada yangın çıktı. İtfaiyeciler Feten’i son anda kurtardılar. Feten vücudundaki yaralardan dolayı üç ay hastanede kaldı. Bundan sonra Güler Hanım onu geri çağırmadı. Başhekim evlatlık olduğunu öğrenince köyünün muhtarını aradı. Arif’in babası Ahmet amca muhtar olmuştu. Yazdığı mektupta köye gelmesini istemişti. Başhekim de onu köye göndermeye karar verdi. Feten köyüne döndü.

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

1 yorum: