25 Kasım 2019 Pazartesi

Kırlangıç Çığlığı (Ahmet Ümit) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kırlangıç Çığlığı

Kitabın Yazarı : Ahmet Ümit

Kitap Hakkında Bilgi :

Acıyı gördüm. Gözlerinin ortasında bir çiçek gibi büyüyen irisin önce ağır ağır büzülmesini, ardından çığlık gibi ansızın patlamasını gördüm. Titreyen dudaklar, bal mumuna dönüşen yüzleri, çöken yanakları, irileşen elmacık kemiklerini, birer mağara gibi derinleşen göz çukurlarını, kurumuş ağızların içinde pelteleşen dilleri gördüm.

Anladım ki benliğimizin farkına vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır.

Çığlık değil, ürperiş değil, evet, nereden geldiğini bilmediğim o vahşi iniltiyi kalbimin derinliklerinde duydum. Soluksuz kaldım, boğazım kupkuru, alnım ateşler içinde, tuhaf bir hülyaya kapılmışım gibi sürüklendim o dipsiz boşlukta. Hayatın en karanlık sırrıyla yüzleştim.

Karanlığın her aşamasından geçtim, akan kanın sesini duydum, ölümün serinliğini damarlarımda hissettim.

Geçmişin kamburunu çoktan söküp attım sırtımdan.

İnsanın insanı öldürdüğü o ilk ânı gördüm, katilin zafer haykırışını, kurbanın korku çığlığını işittim.

Her an uyanmaya hazır o muhteşem dürtüyü bastırmak, insanlığın en masum haline, en saf doğasına dönmemek için yıllarca ihanet ettim kendime. Kendimle birlikte bütün dünyayı da kandırdım. Neredeyse başaracaktım ama bırakmadılar, benim adıma onlar öldürmeye başladılar.

İşte bu yüzden geri döndüm...

Kitabın Özeti :

Kitabın ana teması, son yılların kronikleşen mülteci sorunu ve toplumda gittikçe artan pedofili vakalarını konu alıyor. Başkomser Nevzat, olay yerine gittiğinde, yıllar önce kendi küçük kızını taciz etmiş bir adamın cesediyle karşılaşır ve çok şaşırır. Şaşırtıcı olan sadece çocuk tacizcisinin tanıdık olması değildir. Olayın gerçekleşme biçimi de tanıdıktır. Birkaç yıl önce, bir cinayet dizisini çözmeye çalışan bir başka komserin taktığı adla “Körebe” olarak bilinen seri katil. Körebe geride yakalanmasına yarayacak hiçbir iz bırakmadan 12 çocuk tacizcisini öldürür. Olay yerine bıraktıklarıyla, bir tür kendisinin imzası yerine geçebilecek küçük ayrıntılara kadar benzerlik gösteren bu cinayet, olay yerindeki herkeste aynı soruyu uyandırır: Yeniden mi? Körebe mi? Arkasında asla iz bırakmıyor ve sıradan bir katil olmadığı herkes tarafından biliniyor.

Nevzat Başkomiser eşini ve kızını bir saldırıda kaybetmiştir ve kızı da zamanında bir taciz vakasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu nedenle konu oldukça hassas bir hal almaya başlar.

Körebe kurbanlarını hep çocuk tacizcilerinden seçmektedir. Tacizcileri öldürüp çocuklarla ilgili mekanlara götürür ve yanlarına bir oyuncak bırakır. Cesetler oyun parkları, kreşler, çocuk müzeleri gibi yerlere bırakılır. Ayrıca kurbanların gözlerini kadife bir göz bandı ile bağlar ve hep sağ kulaklarını kesmektedir. Bu nedenle de adı Körebe olarak yer etmiştir. Oldukça net ve ayırt edilebilir bir ritüel olduğu için cinayetler yeniden başladığında herkes Körebe’nin geri döndüğü konusunda hem fikir olmuştur.

Başkomiser Nevzat, olayları akıl ve mantık yoluyla çözmekten yanadır, her ne olursa olsun şiddet kullanılmasına karşıdır. Telaşa kapılmadan, cinayetleri en küçük ayrıntısına varana kadar inceleyen, işinde son derece titiz biridir. İki tane de yardımcısı vardır, Ali ve Zeynep. Ali, çok sevdiği başkomiserinin tam aksine tez canlı bir polistir. Fazla düşünmeden, karşına çıkan hemen her durumda duygularını ve hislerini hesaba katarak hareket eden bir yapıdadır. Gerektiğinde ya da bazen hiç gerekmediğinde şiddete başvurmaktan kaçınmaz. Yani başkomiserinin tam zıddı bir karakterdir. Zeynep ise tıpkı bir bilim adamı edasındadır, bilimin kanıtlayamadığı şeylere pek inanmaz. Cinayetleri ipuçları üzerinden çözmeyi seven, naif kalpli ve nazik, aynı zamanda oldukça güzel bir kriminologdur.

Öldürülenler pedofili suçlusudur. Geçmişlerindeki bu kara leke ise öldürülmeyi hak edip etmedikleri konusunda herkesi ikilemde bırakmaktadır. Kim daha masumdur? Ölen mi yoksa öldürülen mi? Bu sorunun cevabı aranırken katil yeni cinayetler işlemeye devam etmektedir. Başkomiser Nevzat tüm bunlarla uğraşırken ister istemez bir de Suriyeli mülteciler ve beraberinde organ mafyası sorununa bulaşmıştır.

''Çıkar için her türlü kötülüğü yapmaya yatkın bir ruha sahiptiler, sonra da kendilerini bağışlarlardı. İnsanın en büyük kepazeliği işte bu bağışlama duygusuydu. Kötülüklerin sürekli tekrar etmesinin nedeni de bu olabilirdi. Kendimizi hoş görmemiz, eninde sonunda inandırıcı bir gerekçe bulmamız. Olmadı, ben aciz bir kulum, her türlü kötülüğü yapabilir, suçu işleyebilirim, ama yaradanıma sığınır, kendimi bağışlatırım ucuzluğu.''

Kırlangıçların çığlığı, uzun göç yolunda yüzlerce yol arkadaşını kaybeden kırlangıçların yasıdır. Kırlangıçların göçmen kuşlar olduğunu, göç sırasında fırtınaya yakalanıp çoğunun öldüğünü, başarıyla göçenlerin ise gittikleri ülkelerde uçarken yolda kaybettikleri arkadaşları anısına acıyla çığlık attıklarını kitap satırlarından öğreniyoruz. Evgenia, zaman zaman evinde ağırladığı mülteci ailenin büyüğü Medeni’den öğrendiği biçimiyle sevgilisi Başkomiser Nevzat’a bu çığlıkların anlamını anlatır:

“’Şarkı söylemiyorlar Nevzat.’ Gözleri uçan o güzelim kuşlara takılmıştı, ‘Ölen arkadaşlarının yasını tutuyorlar.’ Başını indirdi, kederle gözlerimde durdu. ‘Sevinç çığlıkları değil bunlar, acı dolu haykırışlar, Biliyorsun kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Çok hızlı uçarlar. İşte o göç sırasında yüzlerce kırlangıç fırtınaya yakalanıp ölürmüş. Göçü başarıyla tamamlayan kırlangıçlar, geldikleri ülkenin sıcak gökyüzünde uçarken, yollarda kaybettikleri arkadaşlarını anımsar acıyla, öfkeyle böyle çığlıklar atarlarmış.’”


Medeni de kendisi dahil Suriyeli mültecilerin durumunu kırlangıçların bu durumuna benzetir ama bir farkla:

“Biz de göç sırasında yakınlarımızı kaybettik, ama şu kuşlar kadar bile olamıyoruz. İnsanları rahatsız etmemek için yasımızı bile tutamıyoruz.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder