13 Kasım 2019 Çarşamba

Rüzgarı Dizginleyen Çocuk (William Kamkawamba) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Rüzgarı Dizginleyen Çocuk

Kitabın Yazarı : William Kamkawamba

Kitap Hakkında Bilgi :

Bu kitapta bir başarı hikayesinden çok daha fazlasını bulacaksınız…

Denersem yapabilirim, düşüncesiyle yola çıktığımda henüz 14 yaşındaydım. Yaşadığımız bölgedeki kıtlık artık dayanılmaz olmuştu ve etrafımdaki insanlar teker teker ölüyordu. Buna bir son vermeli, en azından denemeliydim. Çevremdeki insanların, hatta ailemin bile bana deli gözüyle bakmasını hiç umursamadan sadece amacıma odaklandım. Ve başardım da!

'Rüzgârı Dizginleyen Çocuk' geçim sıkıntısı, kıtlık ve salgın hastalık gibi hayatın zorlu koşullarıyla mücadele ederek bunları geride bırakmayı başaran "dâhi" bir çocuğun olağanüstü hikâyesi…

"Bu kitabı okuyun ve çocuklarınıza okutun. Onlara bırakacağınız en büyük servet mücadele ruhudur."

"Yaşadığı çevrenin umudunu ve huzurunu arttırmak için elindeki kısıtlı imkânları kullanarak yarattığı mucizelerle William insanlığa büyük bir örnek olmaya aday bir genç." Al Gore, Nobel Barış Ödüllü ABD eski başkan yardımcısı

"Bu hikâye, oldukça ilham verici ve yürekleri ısıtan bir rüya gibi! William sadece rüzgârı dizginlemekle kalmamış, hayal gücünü ve özgünlüğü de kontrolü altına almış. Yaşadığımız dünyayı en doğru şekilde kullanmamız için ihtiyacımız olan her şeyi gözlerimizin önüne seriyor. Bu insan bence, çağımızın süper kahramanı." Walter Issacson, Steve Jobs'un yazarı

Malavi’deki küçük köyleri kuraklığa teslim olduğunda William Kamkwamba on üç yaşındadır. Ailesi bütün bir senenin mahsulünü kuraklık yüzünden kaybedince herkes gibi o da açlıkla tanışır. Hemen her gece yatağa aç karnına girer, etrafındaki insanların açlıktan birer birer ölmesine şahit olur. Bu da yetmezmiş gibi parasızlık yüzünden çok sevdiği okulunu bırakmak zorunda kalır ama pes etmez, aksine merakı, zekâsı ve yaşam sevinciyle yokluğa, imkânsızlıklara meydan okur. William okula gidemez belki ama her gün köy kütüphanesinin yolunu tutar, burada fen kitaplarını keşfeder ve önünde yepyeni bir dünyanın kapıları aralanır. Onun artık bir hayali vardır: Bir yel değirmeni yapacak, köyüne elektrik, tarlalara su getirecektir. Böylece hiç kimse bir daha aç kalmayacaktır. Yel değirmenini yapmak için gerekli malzemeleri satın alma imkânı olmadığından çöplükleri karıştırıp hurda toplamaya başlar. Kendi ailesi de dâhil herkes ona deli gözüyle baksa da o hayalinin peşini bırakmaz. Çünkü herkesin çöp gördüğü yerde o fırsat görür. Merak eder, dener ve başarır.

Kitabın Özeti :

Bilim gelişmeden önce dünya büyü sayesinde yönetiliyormuş. Büyü gücünü hissettiriyormuş ve çocukluğumun ilk anıları bile büyüde geçiyormuş. Babamın beni bir olaydan kurtardığı an ben altı yaşındaymışım. Ben bir gün sokakta oynarken şarkı söyleyen bir grup çoban bana yaklaşıp burası KASUNGU şehrine yakın ailesinin bir çiftlikte yaşadığı MASİTALA köyü olduğunu söylemişti. Çoban bir sığır sürüsü sahibinin yanında çalışıyormuş. Günlerden bir gün çoban sürüyü güderken yolun kenarında kocaman bir çuval bulmuş, merak etmiş içini açmış ve içinde ağzına kadar dolu sakız görmüşler. Bu çoban sakızı çok severmiş şaşkınlıktan ne kıpırdayabiliyormuş ne de nefes alabiliyormuş. Çocuklar çobanı görür ve yanına giderler. Çocuklar elini çuvala sokup farklı farklı renkte olan sakızları çıkarıp birbirlerinin avuçlarına verirmiş. Yani paylaşırlarmış.

Bir gün bir mango ağacının altında oynarken bisikletli tüccar sohbet etmek için babamın yanına geldi. Tüccar önceki gün pazara giderken çuvalını düşürdüğünü söylemiş. Neler olduğunu anlayıp geri dönene kadar biri çuvalı bulup açmış. Çuvalın içi sakız doluymuş. İki gündür dolaşarak çocukları aramaya başlamış. Bu olayı anlattıktan sonra tüylerim ürpermeye başlamıştı.

Ben sakızı daha önceki zamanlar yutmuştum. O zamanki yuttuğum sakız şimdilerde bana zehir oldu. Birden terlemeye ve kalbimin hızlı attığını hissettim. Kimse görmeden eve gittim ve evin arkasındaki okaliptüs koruluğuna daldım. Bir ağaca yaslandım çünkü çok pişmandım. Ve içimde haram olan şeyi çıkarmaya çalıştım. Bir şekilde onu çıkarmalıyım çünkü vücudumu lanetten, haramdan kurtarmak istiyordum. Sonra bir şekilde çıkarmaya çalışırken salyalarım akmaya başladı ve kimse görmesin diye üzerini toprakla örttüm. O an büyücünün ağaçların arasından beni izlediğini hissetmiştim. Zamanında harama el uzattım ve sonucunda karanlığa sahip olmuştum.

Gece yanıma cadılar geldi. Beni ziyaret ettiler ve beni zorla götürüp savaşmaya götüreceklerdi. Beni savaşın sihirli yerinde öldürmeyi düşünüyorlardı. Ruhum bulutların üzerine yükselirken ben çoktan ölmüş olup sabaha kadar soğumuş olacaktım. Ölümden çok korkuyordum. Başladım ağlamaya korkudan ayaklarımı kıpırdatamıyordum. Gözyaşlarım nehir gibi yanaklarımdan süzülerek akıyordu. O an zehrin kokusu doluyordu burnuma. Hızlıca ormandan ve beni izleyen dev sihirli gözden kaçmaya çalışıyordum. Eve kadar koştum ve nihayet eve geldim ve babam evde duvara yaslanmış bir darı yığını karıştırırken gördüm. Ben şeytandan korktuğum için babamın iri vücudunun altına saklanmak istemiştim.

Babama hıçkırarak evet yalan söyledim diyip itirafta bulundum. Evet o çalınan sakızlardan bende çiğnedim çok korkuyorum baba ölmek istemiyorum beni koru sakın beni verme. Şaşkınlıkla bana baktı ve başını salladı. Demek o sakızdan çiğneyen sendin ha dedi. Sonra gülümsemeye başladı. Babam çok iri yarı ve kalıplı bir adamdı, birden ayağa kalktı. Ve bana korkma dedi. Tüccarı bulup her şeyi açıklayacağım. Bu olaya bir çözüm bulmalıyım dedi. 

Öğleden sonra tüccarın oturduğu Masaka denen yere gitmek için sekiz kilometre yol yürümek zorundaydı. Tüccara çoban çocukların gelip bana çalıntı sakızlardan verdiğini söylemiştim. Tüccara hiç birşey demeden aldığı haftalığın hepsini bütün çuvalların bedelini ödemek için vermişti. O gün akşam yemeğinden sonra hayatımın kurtulmuş olduğunu düşünüyordum. Rahatlamış bir halde babama işimin gerçekten bitmiş olduğunu sordum. Babam hala sinirliydi. Ve bana sonunda yani kıl payı kurtuldun dedi. Ve babam birden güldü ve ben çok mutlu olmuştum.

Babam adeta kahkahalar atıyordu. Babam bütün hikâyeleri bilir ve çok güçlü bir adamdır. Büyüden korkmazdı. Kardeşlerimle birlikte babamın dizinin dibine otururduk. Dünyanın düzeni hakkında başlangıçtan beri büyünün nasıl bizimle birlikte olduğunu bize anlatırdı. Yoksul çiftçilerin yaşadığı yerde tanrı ve insan için büyük bir sorun vardı. Bu dengesizliği ortadan kaldırmak için üçüncü ve güçlü bir unsur olarak büyü ortaya çıkmıştı. Büyü öyle böyle bir şey değildi. Gözle görülebilecek değildi. Çok güçlü bir büyüydü. Büyü varlığını hikâyelerde sürdürüyordu. En sevdiğim hikâye ŞEF MWASE ile KASUNGU SAVAŞININ HİKÂYESİ dir.

CHEVA HALKI OVA merkezinin hâkimiymiş. Üç tonluk bir kamyondan daha iri bir gergedan civara dehşet saçarmış. Bu gergedan köydeki bir kızı çiğneyerek öldürmüş. O zaman köylerde suyu hem insanlar hem de hayvanlar kullanırmış. Köyde kadınlar, kızlar su doldurmaya geldiği zaman gergedan sığ yere saklanırmış. Sonra birden saldırmaya başlarmış. Şef bu olayı duyduğunda öfkelenmiş ve bir çözüm bulmalıyım demiş. Önlem almak için yaşlılar ve meclisle plan yaparlarmış. Gergedan öyle bir gergedanmış ki, babamın kolları kadar uzun, hançer kadar sivri boynuzları varmış. Ve o sivri boynuzlarıyla insanlara saldırırmış.

Köylüler o kötü yaratıktan kurtulmak için her türlü plan düşünüyordu. Ama planlar şefi etkilemiyordu. Tanıdığım biri var. O büyücü bu siyah gergedanı büyü sayesinde kesin yıkar. Bu adam, büyüsüyle bütün krallıkta ün salan Muwase Chiphaudzuy du. Büyücüye katil ot diyorlardı. Öyle güçlü büyüler yapıyormuş ki yani tarlada otların arasına saklanan hayvanları tuzağına düşürüyormuş. Bunun için adı katil ottu.

Yardımcılar Lilongwe’ye gidip Kasungu’daki kardeşlerine yardım etmesi için Mwase’yi getirdi. Mwase köyde su yakınında saklanır ve gergedanın gelmesini bekler. Gergedan su kıyısına gelir. Ağır vücudunu suya atarken büyücü arkasından yaklaşır ve kafasına bir silah dayayıp öldürmeye çalışır. Gergedan düşer ve ölür. Köy büyük bir beladan kurtulur ve kutlama yapmaya başlarlar. Kutlama yaparken o tehlike saçan canavarın etiyle ziyafet çekerler.

Şef büyücüyü en yüksek tepeye yani zirveye çıkardı. Chewa halkındaki bölgeyi gezdirdi. Orada bir kaya varmış kayanın adı “yenilebilir sinekler” kayasıymış. Yenilebilir sinekler anlamına gelen Mwala wa Nyenje deniyordu. Orada hep sinekler dolanırmış. Mwaseye yeşil alanı işaret ederek Mwase’ye gösterdi. Mwase'ye gergedanı öldürdüğü için yenilebilir sinekler kayasındaki o yeşil alanı hediye etti. Halkını topla buraya ev kurun, artık bu alanın kralı sensin demişti. Tarlada bölgeyi doyuracak kadar bol darı ve sebze yetiştiriyordu. Artık Mwase bölgeye yerleşmişti ve hızla güçlenen bir imparatorluk kuruldu. Halk güçlüydü ve savaşçılar bile halktan korkuyordu. Ulu krallığında kargaşa yaşandı. Zulu krallığı Shaka’nın ordusunun topraklarını, çevresini saran komşularını ve bölgelerini fethetmek için kanlı bir savaş başlatmıştı. Milyonlarca insan o dehşet yıkımdan kaçmaya çalışıyorlardı ve o grup Ngoniler’di. Ngoniler aylar boyunca kuzeye doğru yürüdüler ve Chewa bölgesine geldiler. Sürekli yürüyüp hareketli olunca acıkmışlardı. Kuzeye gidip, şef Mwase’den yardım istediler.

Mwase yardımı kabul ettikten sonra Ngoni şefleri oturup konuşalım dedi. Yiyecekleri nasıl her zaman bulabiliriz? Chewaları yok ederek, demişti. Ngoniler yenilebilir sinek kayasındaki ve zirvedeki bütün toprakları ele geçirmek istiyordu. Ancak Ngoniler şef Mwase’nin büyücü olduğunu bilmiyordu.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi :

William Kamkwamba, 5 Ağustos 1987 de Malavi de doğar. Yedi çocuğu olan yoksul bir ailenin ikinci çocuğudur. Evin tek erkek çocuğu olan William’ın 6 kız kardeşi vardır. İlkköğretim Okulunda 8. Sınıfı tamamladıktan sonra Kachokolo lisesine kabul edilmiştir. 2001 yılında ülkede büyük bir kıtlık çıkmış, ailesi onun okul ücreti olan seksen doları ödeyemeyecek bir hale düşmüştür. Ailesi bu parayı ödeyemeyince küçük William Okulu bırakmak zorunda kalmıştır.

Bunun üzerine William eski okulunun kütüphanesine giderek bir kitap alıp okumaya ve kitaptaki bilgileri pratiğe dökmeye başlar. Bu kitap" rüzgâr tribünleri nasıl yapılır " sorusuna da cevap vermektedir. William, hayatını değiştiren ilk adımı atmış ve bir rüzgar tribünü yapmaya başlamıştır. Açlığın, kıtlığın yokluğun karanlığın kol gezdiği, ülkesinde insanların açlıktan öldüğü bir zamanda bu çok müthiş bir ataktır. William bu olayı şöyle dile getirmiştir.

“Okulu bıraktıktan sonra, kütüphaneye gittim, bir kitap aldım ve okudum. Bu kitaptan rüzgar türbini yapmak için bilgiler edindim. Denedim ve Yaptım” dedi.

William Kamkwamba, ailesiyle beraber yaşadığı eve elektrik getirmek için rüzgar türbini yapmış ve evlerine elektrik getirmeyi başarmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder