11 Ekim 2020 Pazar

Otuz Milyon Kelime (Dana Suskind, Beth Suskind) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Otuz Milyon Kelime

Kitabın Yazarı : Dana Suskind, Beth Suskind

Kitap Hakkında Bilgi :

Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)

“Benim yıllardır yazı ve konuşmalarımda anlattığım ama her seferinde anlatmakta yetersiz kaldığım bir mevzudur Otuz Milyon Kelime farkı. Artık içim rahat. Çocukların ilk 36 aylık gelişimi neden bu kadar önemli diye soranlara, bazı çocuklar okula geldiklerinde maça neden bir sıfır geride başlıyor diye soranlara verecek bir yanıtım var artık: Bu kitabı okuyun!”
Selçuk R. ŞİRİN-

“Çocuk muhteşem bir potansiyelle doğar. İçine doğduğu aile onu ya geliştirir ya da farkına varmadan kalıplar. Çocuğunu bilinçli olarak geliştirmek isteyen anne babalara Otuz Milyon Kelime kitabı, bilimsel çalışmalar sonucunda oluşturulmuş ve kendini kanıtlamış bir yöntem sunuyor. Bu kitabı okumalarını ve çocuklarıyla konuşma ile kitap okuma zamanlarını anne ve babaların birlikte oluşturmalarını içtenlikle öneririm. Çocuğunun geleceğini önemseyen anne ve babalar bu kitabı okuyunca çocuğun geleceğine gerçek yatırımın üç yaşına kadar nasıl yapılabileceğini öğrenecekler. Bu kitabın Türkiye’de yayınlanmasına vesile olan ve emeği geçen herkese çocuklarımız adına teşekkür ediyorum.”
Doğan CÜCELOĞLU

“Üniversite öğrencilerine yaptığınız bir eğitim yatırımını 1,4 oranında geri alıyorsunuz. İlköğretim öğrencilerine yaptığınız yatırımı ise 7 katı ile geri alıyorsunuz. Çocuk eğitimi üzerine yapılan her çalışma çok değerli bu ülkede. Bu yüzden Buzdağı Yayınevi’ni Elma Yayınevi’nin kurucusu sıfatıyla tebrik ediyorum; ülkemize değer katma çabasında oldukları için. Geleceğin bir Aziz SANCAR’ına, bir Hayrettin KARACA’sına, bir Nâzım HİKMET’ine, bir Mehmet Âkif ERSOY’una vesile olmalarını diliyorum. Bir yazar olarak da ülkede kitap basma cesaretine sahip böyle ilkeli insanların artmasını umuyorum.”
Ahmet Şerif İZGÖREN

"Çocuğa erişecek yegâne araç iletişimdir. Ebeveynler her şeyden önce iletişim becerisini artırmalıdır. Doğru kelimelerle kurulan iletişim kişilik gelişimini destekler. Yanlış seçilen kelimeler ise çocuğun duygu dünyasına zarar verir. Buzdağı Yayınevi’nin Türkçeye kazandırdığı Otuz Milyon Kelime işte bu gerçeği ortaya koyan önemli bir çalışma. Dr. Dana SUSKIND bilimsel gerçeklerle kelimelerin gücünü, sevginin iyi edici yanını ele almış. Çocuğa değer veren her yetişkinin kütüphanesinde yerini alması gereken bir eser."
Pedagog Adem GÜNEŞ

Kitabın Özeti :

Amerikalı yazar Dana Suskind’in kaleme aldığı, iki yıl önce dilimize çevrilen Otuz Milyon Kelime kitabı konuyla ilgilenenler tarafından oldukça ilgi gördü. İki yıl içinde dokuz baskı yaptı. Hala okunuyor olmasına ve kapak arkasındaki tavsiye metinlerinde ismi yer alan ünlü psikologlara bakılırsa daha da ilgi görecek gibi duruyor.

Kitap genel olarak, bir beyin cerrahı olan yazarın işitme sorunlarının çözümüne yönelmesiyle birlikte fark ettiği ve üzerine bizzat yönettiği yahut eşlik ettiği çeşitli araştırmalardan bahsettiği “iletişim” problemini ele alıyor.

Kitabın neden bahsettiğinden habersiz bir şekilde, sadece içeriğini merak ederek satın aldım. Tamamında çocuklarla iletişimin önemine değindiği göz önüne alındığında kitabın bilinçli ebeveynlere çok fazla yeni bir şey söylemediğini belirtmeliyim. Bilinçli bir ebeveyn bu kitabı okuduğunda, hali hazırda mevcut olan bilgileri sadece bazı araştırmalar ve birtakım spesifik bilgilerle desteklenecektir. Onun dışında gerçekten yeni ve inanılmaz denilebilecek bir bilgi vermediğini söyleyebiliriz.

Ayrıca kitap boyunca akademik bir dil kullanılması, bilimsel araştırmalara detaylarıyla yer verilmesi, çok fazla pratik örnek içermemesi ve üstüne çevirinin çok başarılı olmaması da eklenince kitabın ilerlemesi biraz güçleşebiliyor.

Kitabın ismini duyup merak edenler, okumayı düşünenler varsa diye kısa bir özet yapmaya çalışacağım. Böylelikle kitabı okumanıza gerek kalmadan, -genel hatlarıyla- muhtevasına hakim olabileceğinizi düşünüyorum.

Dana Suskind bir beyin cerrahı fakat mesleğini yapmıyor. İşitme engelli çocukların işitme seviyesine ciddi anlamda katkı sağlayan bir cihazla ilgili çalışmalar yapıyor. Özellikle bebeklik döneminde kendisine getirilen işitme engelli hastalarda kayda değer oranda bir iyileşme söz konusu oluyor. Doktor Suskind bu işi yaparken başka bir şey fark ediyor. İki ayrı hastası var. İkisi de bebekler. İkisine de aynı cihaz takılıyor. Yıllar içinde iki hastayı da gözlemliyor. Birinde ciddi bir ilerleme kaydedilirken, diğeri neredeyse konuşulanları anlamıyor bile. İki çocuğun ortamına, aile çevresine baktığında işitmesinde iyileşme olup diğer insanlar seviyesinde anlayıp okuyabilen çocuğun ailesinin çocukla olan iletişiminin daha kuvvetli ve yoğun olduğunu görüyor. Bunun üzerine iletişim konusuna yoğunlaşıyor.

Çeşitli araştırmalar yapıyor. Bu araştırmalardan birinde ileri, orta ve düşük gelir düzeyine sahip 40 kadar ailenin çocukları üç yaşına kadar ev ortamlarında gözlemleniyorlar. Evde konuşulan her şey kaydediliyor ve analiz ediliyor. Araştırma sonucunda sosyoekonomik düzeyi yüksek ailelerle düşük olan aileler arasında üç yıl içinde çocukların duyduğu kelime sayısının farkı otuz milyon kelime çıkıyor. Yani gelir seviyesi yüksek-dolayısıyla eğitimli- ailelerin çocukları üç yaşına gelene kadar diğerlerine kıyasla otuz milyon daha fazla kelime işitiyorlar. Bu da onların hem anlama becerilerini hem de akademik başarılarını etkiliyor.



Sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde duyulan konuşmalar genelde “resmi konuşmalar” oluyor. Diğer aileler de ise “ekstra konuşmalar” dikkat çekiyor. Bu ikisinin ne olduğunun anlaşılması için birkaç örnek cümle yazabiliriz: resmi konuşma: “eğil” , “ayakkabılarını giy” , “akşam yemeğini bitir”. Ekstra konuşma: “ne büyük bir ağaç!” , “bu dondurma nefis!”, “haniymiş annesinin koca bebeği”

Resmi konuşmalar günlük hayatta gerekli olan konuşmalar. Fakat çocukla iletişim kurabilmek için çok daha fazla ekstra konuşmaya ihtiyaç var. Bu örnek cümleleri okuduğumda aklıma, çocuğuna “okul nasıldı” diye sorup cevap alamadığında kızan ebeveynler geldi. Halbuki bu soru ucu açık bir soru değildir. İyi ya da kötü olarak cevaplandırılır ve biter. Yazar aynı şekilde cevabı evet veya hayır olan soruların da iletişimde etkili olmadığını söylüyor.

Yazar, nöroplastisiteden bahsediyor. Yani beynin sabit olmadığı, geliştirilebilirliği. Eskiden bireylerin doğduklarında belli bir zekaya sahip oldukları, bunun geliştirilemeyeceği düşünülürdü. Halbuki şimdi çocuğun belli bir potansiyelle doğduğu, fakat sonra aldığı eğitimin beyninin ve dolayısıyla yeteneklerinin gelişmesinde oldukça etkili olduğu biliniyor. Özellikle de ilk üç ya da beş yıl burada sıklıkla vurgulanıyor.

Çocuğun akademik başarısında hayatının ilk üç yılında duyduğu kelimelerin çok önemli olduğunu söyledik. Bir diğer önemli nokta ise iletişimin çocuğun matematik başarısına olan etkisi. Evde daha çok matematiksel ifade duyan çocukların matematikte daha başarılı olduğu saptanıyor. Uzun-kısa, yakın-uzak, büyük-küçük gibi kavramlar ile sayılar, geometrik şekiller, uzunluk ölçüleri gibi şeyleri daha çok duyan çocuklar matematikte diğerlerine kıyasla daha başarılı oluyorlar.

Çocuk için bebekliğinden itibaren zengin bir dil çevresi oluşturmak oldukça önemli. İki dille konuşmak, bebeklikten itibaren kitap okumak, geniş kelime haznesine sahip olup bunları kullanmak, normal günlük aktiviteleri yaparken bunları anlatarak yapmak bu noktada etkili olabilecek alışkanlıklar.

Etkili iletişimi ise 3 K kısaltmasıyla formüle ediyor. Birinci K: kavrayın. Çocuk ne yapıyor ya da neyle meşgul olmak istiyorsa ebeveyn kendisini ona yöneltmelidir. Örneğin çocuk bloklarla oynamak isterken onu kitap okumaya çağırmamalıdır. Çocuğun seviyesine inerek ve ona odaklanarak onunla ilgilenmelidir. Kavramayı azaltan, olumsuz etkileyen şey ise elektronik cihazlardır. Tüm bunlar olmadan çocukla karşılıklı etkileşim sağlanabilecektir. İkinci K: konuşun. Bunu yeterince açıkladığımızı düşünüyorum. Ebeveynin çocukla gerek destekler, gerek açıklar, gerekse paralel şekilde konuşmasıdır. (Paralel konuşma: Çocuk annesinin çantasını eline almış bu sırada anne onunla konuşuyor: “Annenin çantasını aldın” “Annenin çantası çok ağır” “İçine bakalım mı?” “Ah annenin anahtarlarını buldun” vs. gibi çocuk bir iş yaparken o iş hakkında konuşma)



Üçüncü k: karşılıklı yapın. Bu da çocukla karşılıklı sohbet etmektir. Karşılıklı konuşmayı sınırlayan kelimelerden biri “ne”dir. Bunun yerine “nasıl” veya “neden” sorusu çocuğun çok çeşitli kelime, düşünce ve fikirlerle yanıt vermesini sağlar.

Çocuğa yapılan övgünün türlerine de değiniyor yazar. İki tür övgü vardır. İnsan temelli övgü ve süreç temelli övgü. İnsan temelli övgü “çok akıllısın” şeklinde olurken süreç temelli övgü “bu yapboz için çok çalıştın ve bitirdin. Harika bir iş çıkardın!” şeklinde olabilir. Çocuğa yapılacak övgü süreç temelli olmalıdır. Çünkü araştırmalar süreç temelli övgüleri daha çok duyan, çabaları için övülen çocukların bir zorlukla karşılaştıklarında vazgeçme ihtimallerinin daha düşük olduğunu, onlara okulda ve hayatta daha iyi olmalarına yardımcı olan bir sebat gösterdiklerini kanıtlıyor.

Küçük yaşta çocuklarla iletişimin önemine dair bu hususlara dikkat çeken yazar bu iletişimin uluslar arası çapta yaygınlaşabilmesi için çeşitli çalışmaları halen yürütüyor. Okul öncesi dönemde çocukların hayatında meydana gelecek ufak değişimlerin ülkelerin geleceğinde önemli katkılara sebep olacağını savunuyor.

Merve KUNTOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder