11 Nisan 2024 Perşembe

thumbnail

Hanım Çiftliği (Orhan Kemal) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Hanım Çiftliği

Kitabın Yazarı: Orhan Kemal

Kitap Hakkında Bilgi:

Hanımın Çiftliği, Orhan Kemal'in yazdığı üçleme bir kitap serisidir. İlk kitap Vukuat Var, ikinci kitap Hanımın Çiftliği ve üçüncü kitap Kaçak isimlerini taşımaktadır.

Çukurova'nın zorlu insan ilişkilerini ele alan Hanımın Çiftliği üçlemesinin ilk kitabı olan Vukuat Var değişen sosyal ilişkilerin insanların yaşamlarını ve bilinçlerini nasıl yönlendirip değiştirdiğini ele alan bir roman. Vukuat Var, toprağını kaybedip yoksullaşan köylülerle gittikçe güçlenen toprak ağalan arasında gerilen ilişkileri ele alırken kadın işçilerin de bu ilişki içinde kimliklerini yeniden oluşturmasına tanıklık ediyor.

Hanımın Çiftliği ikinci kitabı, ağalık sorununu olduğu kadar, sınıfsal çelişkileri de yetkinlikle anlatır. Paranın değişime uğrattığı hayatları, el değiştiren paranın yarattığı çelişkileri, insanın en soylu duygularından biri olan aşkın bile soysuzlaşmasını anlatan bu roman, okuru hiç beklemediği bir sona doğru peşi sıra sürükler. Bu usta yazarın kalemi insanı yargılamadan önce anlamaya, her şeye rağmen insana inanmaya, güvenmeye çağırır okuru.

Hanımın Çiftliği adlı üçlemesinin son kitabı olan Kaçak'ta, toprak ağalığının yarattığı sorunları, toprağın el değiştirmesini ve topraksız bırakılan insanların intikam duygularını ele almaya devam ediyor. Her zaman insana, umuda ve aydınlığa inanan Orhan Kemal bir kez daha en karanlık durumlarımızda bile bizi yücelten değerleri arıyor.
Tanıtım Bülteninden

Kitabın Konusu:

Kitap, Çukorova özelinde zorlu insan ilişkilerini, sınıf çelişkilerini, paranın değiştirdiği hayatları, paranın el değiştirmesinin getirdiği çelişkileri, aşkın bile yozlaşmasını ve toprak sahibi olma sorununu anlatır. 

Kitabın Özeti:

Güllü, Adana'da bir fabrikada işçi olarak çalışmaktadır. Güllü'nün sevgilisi Kemal öldürülünce ailesi tarafından Ramazan'la evlendirilmek üzere Muzaffer Bey'in çiftliğine gitmek zorunda kalmıştır. Muzaffer bey, Ramazan'ın zengin ve toprak ağası olan dayısıdır. Muzaffer Bey, Adana’nın en büyük çiftliklerinden birinin sahibi olan, kadın düşkünü biridir. Hak hukuk bilmez, insanlara ve emri altındakilere eziyet etmekten kaçınmayan zorba bir çiftlik sahibidir. Ramazan ise zayıf, çelimsiz, saf, direnmeyi ve mücadeleyi bilmeyen bir karakterdir.
 
Çiftlikte ev işleri ve mutfakla Muzaffer Bey’ in metresi olan Gülizar ilgilenmektedir. Gülizar, Muzaffer Bey için kocasını terk ederek çiftliğe gelmiştir. Güllü, Muzaffer beyin çiftliğine geldikten sonra da sevmediği biri olan Ramazan ile evlenmek istememektedir. Muzaffer Bey çapkın bir adamdır. Güllü çiftliğe geldiğinde Muzaffer bey Ankara'dadır. Ramazan, Muzaffer Bey geldiğinde bu kızı görürse ona göz dikebileceğinden korkmaktadır. Aslında Gülizar da aynı durumdan korkmaktadır. Bunun için Gülizar, Muzaffer Bey gelmeden önce Ramazan ile Güllü’yü evlendirmek istemektedir. Ama Muzaffer Bey kendinden habersiz gizli saklı bir iş yapılmasını hiç istemezdi. Muzaffer bey bu arda Ankara'dan gelir. Ramazan ve Gülizar, Güllü'yü Muzaffer Bey'den uzak tutmaya çalışsa da başarılı olamazlar. Muzaffer Bey, Güllü'yü görmek için yanına çağırtır, görünce de çok beğenir ve evlenmek için Güllü'yü kendine alır. 

Amcası Muzaffer beyin Güllü ile evlenmesine Ramazan çok üzülür. Muzaffer beyin Güllü ile evlenmesi çiftlikte ve köylüler arasında büyük bir hoşnutsuzluk oluşturur. Güllü evlendikten sonra çiftliğin ve dolayısıyla köyün yeni hanımı olur ve adını Serap olarak değiştirir. Serap Hanım olan Güllü, lüks hayata çok çabuk alışmıştır. Lüks araba kullanmaya başlar ve çokça alışveriş yapar. Şehre, kulüplere, toplantılara gider ve sosyal etkinliklere katılır. 

Köy ve çiftlik halkı Muzaffer Bey'in tutumuna kırılmıştır. Bu gelişmeleri sindiremeyen ve uzun yıllardır çiftlikte olan Kahya Yasin Ağa, çiftlikten ayrılır. Ramazan amcası Muzaffer beyi öldüreceğini söylemektdir. Bu duruma kızan Muzaffer Bey, Ramazan’ı çiftliğin ortasında fena halde döverek çiftlikten kovar. Bu nedenle halk Muzaffer Bey’den daha çok nefret etmeye başlar. 

Çiftlik yönetimi boşalınca Kahya Yasin Ağa’nın çiftlikten ayrılmasından yararlanan Güllü’nün bencil babası Cemşir ve Cemşir’in arkadaşı berber Reşit çiftliğe yerleşir. Muzaffer Bey ile arazi meselesi yüzünden arası bozulan Habib, üyesi olduğu partinin 1954 seçimleri ile iktidara geleceğini ve siyasi gücü aracılığıyla Muzaffer Bey’den topraklarını geri alacağını düşünür. Muzaffer Bey’in aynı partiye üye olması bu ümitlerini boşa çıkarır. Habib için intikam almanın tek yolu Muzaffer Bey’i öldürmektir. Habib, Muzaffer Bey'i pusuya düşürüp öldürür. Katil bulunamaz. Bunun üzerine Serap çiftliğin tek sahibi olur. Çiftlik, Serap Hanım'a kalmıştır. Çiftlik artık Hanımın Çiftliği olarak anılmaktadır. 

Serap uzun bir aradan sonra çiftliğin Avukatı Erdoğan ile evlenmeye karar verir. Erdoğan bir gün yine toprak çekişmesi yüzünden Habib'in kardeşine hakaret eder. Erdoğan’ın  Habib’in kardeşlerine hakaret etmesi eski tartışmayı alevlendirir. Bir gece Habib ve kardeşleri çiftliği yakmak için köylüyü toplayarak gelirler. Güllü’ nün bebeği ağlamaya başlar. Güllü bebeğini orada bırakarak kendini pencereden aşağı atar ve kaçmayı başarır. Çiftlik cayır cayır yanarken Habib, Güllü’nün peşinden koşup onu yakalar. Öldürürse bütün topraklar köylüye kalacaktır. Güllü yalvarmaya başlar. Habib onu öldürmekten vazgeçer. Güllü de hiçbir resmi kuruma şikayet etmeyeceğini söyler. Habib oradan kaçar. Güllü sorguya çekilmesine karşın hiçbir şey söylemez. Fakat Habib’ in iki kardeşi ile diğer köylüler bütün suçu ona yüklerler. Habib ise hiçbir zaman ele geçirilemez. 

9 Nisan 2024 Salı

thumbnail

Yüksek Ökçeler (Ömer Seyfettin) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Yüksek Ökçeler

Kitabın Yazarı: Ömer Seyfettin

Kitap Hakkında Bilgi:

Ömer Seyfettin 1884 yılında dünyaya gelmiş ve 1920 yılında vefat etmiştir. Edebiyatımızın önemli isimlerinden olan Ömer Seyfettin adını Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisindeki yazılarıyla duyurdu. 1911’de dergide yayımlanan Yeni Lisan başlıklı yazısı Milli Edebiyat akımının başlangıç bildirgesi olarak görüldü. Türk kısa hikâyeciliğinin kurucu olarak görülen Ömer Seyfettin hikâyelerini Maupassant tarzında yazdı. Bu hikâyelerinde çocukluk, askerlik ve memurluk dönemlerinde yaşadıklarını kaleme aldı. Bunların yanı sıra hikâyelerini tarihsel olaylara ve halk geleneklerine de dayandırdı. Hikâyelerinde sınıf gözetmeksizin her kesimden insanı kullandı. Tüm çalışmalarını edebiyatımızın millileşmesi amacıyla yazdı.

Hatice Hanım genç yaşta dul kalmış bir kadındır. Boyu kısa olduğu için evde dahi yüksek ökçeli ayakkabılarla gezinir. Lakin bir gün baş dönmesinden hastalanır ve doktor onu hasta edenin yüksek ökçeli ayakkabıları olduğunu ve yumuşak tabanlı terlikler giymesini söyler. Hatice Hanım yüksek ökçeler yerine yumuşak terliği giyer fakat hayatında değişen tek şey terlikleri olmaz.
Kitapta Yüksek Ökçeler dışında; Ay Sonunda, Baharın Tesiri, Çirkinliğin Esrarı, Dünyanın Nizamı, Horoz, Miras, Nezle, Türkçe Reçete, Yemin, Büyücü, İlk Düşen Ak, Korkunç Bir Ceza ve Pireler adlı hikâyelere de yer verilmiştir.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, toplumsal bozulmayı küçük yaşta iken kendinden yaşça büyük biri ile evlenen Hatice hanımın hayatı üzerinden anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Bu yüzden evlilikten kaçan ve nefret eden biridir. Temizlik hastası bir kadındır. Aşçı Mehmet: Hatice hanımın güvendiği ancak hırsızlıktan kaçınmayan biridir. Gülter: Hatice hanımın evlatlığıdır. Ancak Aşçı Mehmet ile beraber hırsızlık yapmaktadır. 

Hatice Hanım henüz 13 yaşındayken 66 yaşında bir hasta bir adamla evlenmiştir. Evlendikten kısa bir süre sonra kocasının ölümü üzerine dul kalmıştır. Kısa boylu biri olan Hatice hanım kocasının ölümüyle artık zengin biridir. Evlilik hatından tiksinen Hatice hanım bir daha evlenmeyi düşünmez. Yaklaşık on yıl süren evliliği sürecinde küçük yaşta kocasının hastalığına göğüs germiştir. 

Hatice hanım bir gün yaşlanacağını belirterek, genç bir adamla evlenmesini söyleyenlere evlenmek istemediğini söyler. Hatice Hanım evinde üç sadık hizmetkarı, aşçı Elen ve evlatlık oğlu Gülter ile Göztepe’deki köşkünde yaşamaya devam eder. Hatice Hanım, çok temizlik düşkünü, titiz ve dürüst biridir. Boyunun kısa olması nedeniyle topuklu ayakkabı giymektedir. Giydiği ayakkabıların sesi evin her yerinden duyulmaktadır. Ayrıca namus ve temizlik konusundaki hassasiyetini konaktaki hizmetçilerine de yansıtmıştır. Hizmetçilerin köşkteki uşaklarla görüşmesini istemez ve konağı her gün baştan aşağı temizlettirir. Hatice hanımın işi gücü teftiş olmuştur. Sürekli çalışanlarını kişisel temizliklerine, hareketlerine kadar inceliyor kendisi gibi olmalarını istiyordu. Yabancı kimse ile konuşmaz her seferinde çalışanlarına da kimseyle konuşmamalarını söylerdi. Çalışanları görünüşte onun gibi insanlardı.

Bolulu aşçı, Mehmet’i her gün tıraş ettirir ve onu beyaz elbise giymeye zorlar. Bir gün baş dönmesi şikayetiyle konağa doktor çağrılır. Doktor, Hatice hanıma ilaç vermez sadece düz ve yünlü ayakkabı giymesini tavsiye eder. Hatice Hanım bu tavsiyeye uyarak topuklu ayakkabılarını çıkarır ve baş dönmesi şikayetinden kurtulur. Ancak sadık olduğunu bildiği hizmetçileri bir anda hırsız ve sahtekar olur. Köşkteki diğer hizmetçilerle birlikte mahzenden çaldıkları malzemeleri ve et yemeklerini oturup yediklerine tanık olur.

Hırsızlıkların artması üzerine evdeki her şeyi kilit altına alır. Artık ortada kimsenin çalacağı bir şey yoktur. Bir gün sabah uyandığında aşağıda çalışanlarını uygunsuz bir şekilde görür. Gördüklerine inanamaz anında gözlerini kapatıp konuşmalarını dinler ve duyduklarına inanamaz. Konuşma arasında Hatice hanımın terlikleri yüzünden artık geldiğini duyamadıklarını kendilerini toparlayamadıklarını söylerler. Hatice hanım öfke ile çalışanların hepsini kovar, onların yerine gelen yeni çalışanlar da aynı eskilerle aynı çıkmıştır. Hatice hanım tekrardan topuklu ayakkabılarını giyer. Başı dönse de artık kafası rahattır.

5 Nisan 2024 Cuma

thumbnail

Parasız Yatılı (Füruzan) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Parasız Yatılı

Kitabın Yazarı: Füruzan

Kitap Hakkında Bilgi:

1971'den beri okunan bir öykü kitabı "Parasız Yatılı". Füruzan'ın çağdaş bir klasiği...
"Füruzan, sıcak, acılı, yer yer insanın içine işleyen anlatımıyla, toplumumuzdan çok iyi tanıdığı kesitler veriyor bize. Çok yazmasına karşın yavanlığa düşmemesinin nedenini, el atmış olduğu çevreyi, bu çevredeki insan kaynağını iyi tanıyor olmasıyla açıklayabiliriz."
(Tanıtım Bülteninden)

Kitap, birbirinden bağımsız on iki öyküden oluşmaktadır. Kitabın ana teması, anne ve kız ilişkilerinden oluşur. Kitaptaki hikâyelerin kahramanları zengin akrabalara sığınan insanlar, fakir soylular, kapılarından yardım arayan hizmetçiler, çocuklarıyla birlikte yaşamaya çalışan anneler, büyük şehirde tutunmaya çalışanlardır. 

Kitabın Konusu:

Kitap, hayatın içinde yaşayan insanları ve büyük şehirde tutunmaya çalışan çocukların yaşamlarını konu edinmektedir.

Kitabın Özeti:

Parasız Yatılı

Kocası öldüğünde, anne ve kızı evde bir başına kalırlar. Ne karısı, ne de küçük kızı adamın öldüğüne inanamazlar. Bir süre sonra geçim sıkıntısı yaşamaya başlarlar. Evin pek çok şeye ihtiyacı vardır. Zaman kıştır, kömür ve odun gerekmektedir. Kız sessiz biriydi, okul derslerini çalışırdı. 

Bir gün evin annesi eve hiç olmadığı kadar mutlu gelir. Kızına hemşire olacağını söyler. Kızı çok gençtir ve evde yalnız kalması gerekmektedir. Evde sobayı yakmakta ve geceleri yalnız kalmaktadır. Sabahları komşu teyzesi kızı uyandırmaktadır. 

Kız okuldayken beden eğitimi derslerine katılamazdı. Fakir oldukları için ne giyecek lastik ayakkabıları ne de düzgün bir kıyafeti vardı. Beden eğitimi derslerine katılmayanlar gibi hep tuvaletlerin yanında otururdu. 

Bir gün kızın annesi bir haber getirir. Bir sınav olduğunu söyler. Parasız yatılılık sınavı. Kız önce şaşırır ama sonra annesinin sevincini görünce kendisi de çok sevinir. 

Haraç 

Annesi İstanbul’daki konağa bıraktığında Servet henüz sekiz yaşındadır. Birileri onu fark edene dek bir köşeye sinip oturur. Servet konağın büyüklüğünden dolayı korkup ağlamaya başlar. Çok geçmeden Çerkez Gülendem kalfa onu bulur. Evin hanımı Dizdar Hanım, Servetin evde kalıp hizmetçi olarak çalıştırılmasını uygun görür. 

Servet, on üç yaşına geldiğinde çok hamarat, işini iyi yapan ve konakta en çok sevilen hizmetçilerden biri olur. Evde onun haricinde Gülendam Kalfa, Şemsitap ve Şehime çalışmaktadır. Servet ve Dizdar hanımın arası çok iyidir. İlk başlarda sadece alt katlarda çalışırken artık üst katlara da bakmaya başlar. 

Konakta Ruhusi Bey ve Şemsitap hakkında dedikodular döner. Geceleri sandık odasında beraber oldukları duyulur. Şehime Hanımçok açık sözlü ve boyun eğmeyen karakterde bir kadındır. Servet'e sen çok safsın ve köylü kızısın derdi. Servet ilk o zaman öğrenmişti köylü olduğunu. Bir süre sonra konakta olaylar yaşanmaya başlar ve Şemsitap arabacıya kaçar. O kaçtıktan bir kaç gece sonra ise Ruhusi Bey Servet’in odasına girer ve birlikte oldular. Bu olay uzun bir süre böyle devam eder. 

Konağın hanımı Dizdar Hanım Nişantaşı’na taşınmaya karar verir ve ev en kısa sürede boşaltılacaktır. Servet onu da yanlarına alacaklarını sanır. Fakat ev bomboş kalıp veda vakti geldiğinde hanımı ona sarılıp anahtarı verir ve ev satılana kadar evle sen ilgilen diyerek onu koca konakta yalnız başına bırakır. Servet uzun süre ağlar ve yalnız kalır. Servet'i arada erzak bırakmaya ziyarete sadece Fatin Bey gelir. 

Fatin Bey ve Servet evlenirler. Bir de çocukları olur. Çocukları çalışmak için Almanya’ya gider. Servet ve Fatih bey birbirleriyle pek konuşmazlar. Servet ev işlerini yapar ve kocasının gelişini pencere önünde beklerdi. 

Bir gün Fatin Bey eve gelirken cama bakar Servet'i göremeyince önce bir şaşırır sonra ise öfkelenir. Bastonuyla kapıya vurur anahtarıyla kapıyı açarak içeriye girer. Evde seslenir ve karısının cevap vermemesine iyice kızar. Evin ışıklarını açar ve uyurmuş gibi yatan Servet’i görür. Seslenir fakat  karısı tepki vermez. Öldüğünü anlar ve üzüntü içerisinde karısının ismini sayıklamaya başlar. Servet kalp çarpıntıları ve üzüntüler nedeniyle ölmüştür.  

4 Nisan 2024 Perşembe

thumbnail

Kızıl Veba (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Kızıl Veba

Kitabın Yazarı: Jack London

Kitap Hakkında Bilgi:

Jack London’ın 1912 yılında The London Magazine’de tefrika halinde yayımlanan romanı Kızıl Veba, modern edebiyatın ilk post- apokaliptik metinlerinden biri kabul edilir. London romanında, 2013’te patlak veren dünya çapında bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir “yeni” dünya tasavvur eder. Salgın sürecinde izolasyonun önemini, nüfus yoğunluğunun, özellikle de dünya nüfusunun salgınlardaki rolünü, insanların son derece kritik durumlarda kapıldığı bencilliği, kolektivizm ve bireyciliğin karşı karşıya gelişini, biliminsanlarının özverisini son derece gerçekçi biçimde işler.

Bundan 108 yıl önce, şu an deneyimlemekte olduğumuz meselelere kitabında yer veren London’ın yazdıkları şimdierde, seyircisi değil bizzat aktörü olduğumuz en derin krizin öngörülemez, diğer bir deyişle “siyah kuğu” vakası olmadığını, insan merkezli yaklaşımların dünyayı anlamamıza yetmediğini kanıtlar nitelikte. Bu bağlamda Kızıl Veba yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonra, farklı bir bakış açısıyla yeniden okunmayı hak ediyor. (Tanıtım Bülteninden)

Türkiye’de ilk kez 1996'da Kızıl Veba adıyla yayımlanan roman 1999'da Kıyametten Sonra adı ile yayınlanmıştır. Kitapta insanlığın ilkel ve vahşi yaşamına geri dönüş olarak görülebilecek, sadece güçlünün ayakta kalabildiği bir dünya oluşturulmuştur.

Kitabın Konusu:

Kitap, bir dedenin gözünden veba salgını öncesi medeniyet içinde olan ve ardından medeniyetin ortadan kaybolduğu bir dünyayı anlatıyor. 

Kitabın Özeti:

Profesör James Smith, Kızıl Veba’nın vurmadan önceki dönemi bilen hayatta kalan son kişilerden biridir. Kendisi ve torunları aynı zamanda San Francisco bölgesinde hayatta kalan son kişilerdendir. Bulundukları yıl 2073 yılıdır. Torunları Edwin, Hoo-Hoo ve Hare-Lip ile beraber büyük ölçüde nüfusu azalmış bir dünyada ilkel avcı-toplayıcılar olarak yaşamaktadır. Torunların zihinleri sınırlıdır ve dil becerileri de kısıtlıdır. Edwin, Granser diye hitap ettiği Dede Smith’ten kızıl veba olarak da adlandırılan hastalık hakkında bilgi vermesini ister.

Dede Smith, kızıl veba öncesindeki hayatını, İngilizce profesörü olduğu dönemi anlatır. 60 yıl önce 2013 yılı, Kızıl Veba ortaya çıkar ve hızla dünyaya yayılır. Hastalananların yüzleri kısmen kırmızılaşır. Kurbanlar genellikle ilk belirtileri gördükten 30 dakika sonra ölürler. Doktorlar ve bilim insanları tüm çabalara rağmen bir çare bulamazlar. Hastalığı tedavi etmeye çalışan doktorlar da hastalıktan ölürler. Torunlar, hastalığın mikroplar tarafından mı yoksa görülemeyen şeyler tarafından mı kaynaklandığı konusunda Dede Smith’e sorular sorarlar.

Dede Smith, öğretmenlik yaptığı sırada vebanın ilk kurbanı olan genç bir kadını görür, kadının yüzü aniden kırmızılaşır. Kadın hızla ölür ve kampüsütekiler paniğe kapılırlar. Dede Smith, evine döner, hastalık bulaştığı korkusuyla ailesi onunla birlikte gelmek istemez. Kısa süre sonra salgın bölgeyi etkisi altına alır. İnsanlar yağmalayarak ve öldürerek isyan ederler. Dede Smith, üniversitesinin kimya bölümü binasında meslektaşlarıyla buluşur. Sorun çözülene kadar orada beklemek isterler. Kimya binasına sığınan toplam 400 kişi vardır. Güvenlik nedeniyle başka bir yere taşınmaları gerektiğini anlarlar ve kuzeye doğru yol almaya başlarlar.

Kısa süre sonra Dede Smith’in tüm grup üyeleri ölür ve tek başına hayatta kalır. Üç yıl boyunca iki köpeğin eşliğinde tek başına yaşar. Sonunda, başka yaşayan insanların bulunduğu San Francisco bölgesine geri döner. San Francisco'da, birkaç hayatta kalanın oluşturduğu yeni bir toplumun oluştuğunu farkeder. İnsanlar kabilelere ayrılmıştır. İnsanlar on veya yirmi kişilik küçük gruplar halinde yaşamaya başlamıştır. Dede James Smith, önce İtfaiyeci liderliğindeki bir gruba katılır. Bu gruptan daha sonrada Santa Rosa grubuna katılır. 

Dede Smith, kızıl veba öncesini hatırlayan son kişi kaldığı endişesine kapılır. Yemek kalitesi, sosyal sınıflar, yaptığı iş ve teknoloji hakkında anılarını yad eder. Zamanının kısa olduğunu düşünerek torunlarına bilgilerini aktarmaya çalışır. Ancak torunları için Dede Smith'in geçmişine dair anıları onlara tamamen inanılmaz görünmektedir.

thumbnail

Son Adanın Çocukları (Zülfü Livaneli) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Son Adanın Çocukları

Kitabın Yazarı: Zülfü Livaneli

Kitap Hakkında Bilgi:

“Gazetelerin birinde ‘Yeryüzü cenneti adada satılık ev’ başlığı altında, adamızla ilgili övgülere yer veriliyordu. Bu gazete ilanı, yıllardır herkesten sakladığımız Son Adamızın, küçük topluluğumuzun herkes tarafından bilinmesi ve huzurumuzun bozulması anlamına geliyordu. Kim bilir, evi nasıl biri alacaktı?”

Ada sakinlerinin karmaşadan uzak kardeşçe yaşadığı son insani köşeye, son sığınağa, Son Ada’ya bir gün bir adam gelir. Adalıların o güne dek süren hayatları, huzuru ve mutluluğu bir anda yerle bir olur.

Bu beklenmedik durum karşısında adanın çocukları ne yapacaklar? Büyüklerin kararlarının sonuçlarına razı mı olacaklar, yoksa adadaki hayatı koruyabilecekler mi?

Kitapları 40’tan fazla dilde yayımlanan usta yazar Zülfü Livaneli’nin kaleminden genç okurlar için muhteşem bir roman. Son Ada’nın Çocukları, adalı çocukların barış ve özgürlük adına verdikleri ilham verici mücadeleyi anlatıyor. (Tanıtım Bülteninden)

Ada ile diktatör olarak nitelendirilebilecek kişi arasında kıyasıya bir mücadele anlatan kitapta Zülfi Livaneli, adalıların eski hayatlarına dönme çabalarını alaycı bir dille anlatmaktadır. Pastoral bir ada ve mutlu insanlar, romanın ana yapı taşlarından biridir. 

Kitabın Konusu:

Kitap, adada huzurlu bir hayat sürmeye çalışan ada halkının gizemli birinin gelmesi ile hayatlarının nasıl değiştiğini ele alarak, barış ve özgürlük uğruna bir diktatöre karşı verilen amansız mücadeleyi konu edinmiştir. 

Kitabın Özeti:

İnsanlar bir adada mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaktadır. Adada kırk aile yaşamaktadır. Adada her aile ev sayısı ile temsil edilir. Adada paraya pek ihtiyaç duyulmamaktadır. İnsanlar mütevazı bir şekilde yaşamlarını sürdürürler. Bir gün adaya gizemli bir kişi gelir. Gizemli kişinin gelmesiyle birlikte adadaki hayat tamamen değişir. Gizemli kişi emeklilik günlerini geçirmek için gelen başkan bir diktatördür ve adada yirmi dört numaranın yeni sahibidir.

Ada halkı sıradan saf bir topluluktur. Anlatılan her şeye inan ve adada olan şeyleri sorgulamaktan korkan tepkisiz insanlardır. Başkan kendini diktatör ilan eder. Adadaki olağanüstü düzen ve dostluk anlayışı, zorba başkanın gelişiyle birlikte şekil değiştirir. Başkanın yaptığı ilk iş, ada halkı tarafında çok sevilen, yol boyunca gölgelik yapan ağaçların budanması olur. Pek itiraz görmeyen bu dayatmanın sonrasında bir yönetim kurulu oluşturarak ada halkına medeniyet getireceğini söyler.

Başkan, adanın asıl sahiplerinden olan martılardan kurtulmanın yollarını arar. Böylelikle martıların el koyduğu adanın en güzel koylarına beş yıldızlı oteller yaptırılabilecektir. Bu duruma itiraz edenler olsa da başkanın gücü karşısında etkisiz kalırlar. Martıları öldürmek için adaya tilkiler getirir. Başkan halkın çoğunluğunu etkiler ve bu güzel adaya oteller yapılacağını söyler. Martılar azaldıkça doğanın dengesi bozulur ve adada yılanlar çoğalır. Çoğalan yılanlar ada sakinlerine zarar vermeye başlar.

Yılanlar ada halkına zarar verince bir uzmana çağırırlar. Leyleklerin yılan sayısını azaltacağını düşünür ve bunu için adanın her yerine direkler diktirerek adaya leyleklerin yerleşmesini sağlamak ister. Fakat leylekler adaya uğramazlar. Uzman sonunda ada halkını dolandırarak kaçar. Ada halkı yılanlardan kurtulmak için başkanın yönlendirmesiyle ormanı kontrollüce yakıp yılanlardan böylece kurtulmak ister. 

Kontrolden çıkan yangın büyür ve bütün adayı yok eder. Yangından geriye kıyıdaki tekne, bakkal ve en kıyıdaki iki ev kalmıştır. Başkan adadan gider ve geride kalanlar bir fidan dikerek yitirdikleri adayı tekrardan yaşatmaya çalışır.

1 Nisan 2024 Pazartesi

thumbnail

Ölmez Otu (Yaşar Kemal) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Ölmez Otu

Kitabın Yazarı: Yaşar Kemal

Kitap Hakkında Bilgi:

Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikayelerini örer. Dağın Öte yüzü üçlüsü darda kalanların yarattıkları düş dünyasının büyük bir görkemli hiyakesidir.
Üçlünün üçüncü kitabı Ölmez Otu Toros Dağlarından Çukurova'ya uzanan bir toprakta yeşerir. Pamuk toplamaya inen Yalak köylülerine kendi yarattıkları efsane eşlik eder. Ancak mitin yıkılışını anlatan satırlar, vahşi olduğu kadar olağanüstü bir türkü gibi içimize işler. (Tanıtım Bülteninden)

Yaşar Kemal’in Dağın Öte Yüzü üçlemesinin üçüncü romanıdır. Yaşar Kemal, 1952 ile 1957 yılları arasında iki kez romanı yazmaya teşebbüs eder ancak yazdıklarını yırtıp atar. 1967’te yazmaya başlayıp toplamda beş ayda kitabı bitirir. Yaşar Kemal, Ölmez Otu ismini ilk kez yedi yaşındayken yaşadığı köydeki bir ebe kadından duyar. Kendisi Ölmez Otu isminin kaynağını şu sözlerle açıklamıştır: Efsanelerde bir türlü yok edilemeyen bir ot olarak geçer ölmez otu. Ayrık otuna benzermiş. Kökünü kazımaya, kurutmaya asla imkân yokmuş. Yok ettiğinizi sandığınız yerde, bir kuyu kazsanız, gene çıkarmış karşınıza, Ölmez Otu bu işte. Dedim ya, bu efsane otu.

Dağın Öte Yüzü Serisi 
1. kitap Ortadirek, 
2. kitap Yer Demir Gök Bakır, 
3. kitap Ölmez Otu 
 
Kitabın Konusu:

Kitabın kahramanlarından Memidik'in Muhtar Sefer'den almak istediği intikam ve köylülerin Taşbaşoğlu mitini yok etmeleri anlatılır.

Kitabın Özeti:

Uzunca Ali, Sefer ve Memidik mutlu olmak isteyen kitabın üç ana karakteridir. Memidik, kısa boylu biridir. Boyu yüzünden köydeki kızlar onunla alay etmektedir. Yalak Köylülerden bu üç kişi ağaların pamuğunu toplamak için Çukurova’ya inerler. Köyün muhtarı Sefer, Memidik’i Ömer'e dövdürür. Memidik’in, köy meydanında Ömer’den yediği dayak gururuna dokunur. İnsan içine çıkamayan Memidik, Zeliha ile evlenmek istemektedir. Bu olaydan sonra Memidik, Sefer’i öldürmeye karar verir. Köy içinde başı dik gezebilmek için çare olarak muhtar Sefer’i öldürmeyi görmektedir. 

Muhtar Sefer, çok uyanık ve çıkarcı biridir. Köylüleri birbirine düşürmede çok mahirdir. Memidik’i döven Ömer de onun adamıdır. İntikam ve kin Memidik düş ile gerçek arasına sıkışıp kalmasına neden olur. Bazı olayları gerçekten yapmış gibi inanmaktadır. Memidik, Muhtar Sefer'i Şevket Bey’e benzetmektedir.

Memidik, Şevket Bey’i yanlışlıkla öldürür. Memidik’in ifadesine göre Şevket Bey evli, üç çocuk sahibi, uyurgezer bir adamdır. Kimseye kötülüğü dokunmayan iyi bir adamdır. Gerçekte öyle birinin var olup olmadığı kestirilemez. Şevket Bey, hayali bir şahıs gibidir. Memidik, Şevket Bey’in cesedini saklamak ister. İlk önce cesedi su içinde bulunan bir ağaca bağlar. Köylüler görür diye oradan da alıp kuyuya atar. Kuyudan çıkarıp bu sefer yakmaya karar verir. Karar değiştiren Memidik, cesedi gömer.

Köyde Döndülü Gelin adında bir kadın vardır. Köyde istediği ile beraber olan Döndülü Gelin cilveli ve işveli bir kadındır. Köyde Döndülü Gelin diye bir türküyü kocasının yanında söylerler. Kocası olan Deli Bekir sesini çıkarmaz karısına karışmamaktadır. Döndülü Gelin, Memidik’e bir teklifte bulunur. Memidik, Zeliha’yı hayal ederek Döndülü Gelin’in teklifine karşılık verir. Adil Efendi, köyde bakkalı gibidir. Köylüler ondan aldıkları malları pamuktan sonra ödemektedirler. 

Uzunca Ali, Çukurova’ya pamuk toplamaya gitmede kararsızdır. Çünkü daha öceki gidişlerinde annesi Meryemce ile perişan olmuşlar ve eli boş gelmişlerdir. Meryemce aksi, inatçı, beddualar savuran ihtiyar bir kadındır, oğlu Uzunca Ali’nin yaptığı hiçbir işten memnun olmaz. Uzunca Ali, annesi Meryemce’yi köyde bırakıp karısı Elif ve oğlu Hasan ile Çukurova’ya pamuk toplamaya yola koyulur. 

Koca Hasan, pamuk hırsızlığı yaparken Süllü adındaki bir genç tarafından yakalanır. Boynuna ip geçirip yüzüne tükürürler. Uzunca Ali sıcağa ve yola dayanamayacağını düşündüğü annesi Meryemce’yi köyde bırakıp kendi tarlasında çalışmaya giderken Muhtar Sefer de Uzunca Ali’yi sevmediğinden bir dedikodu yayar. Annesi Meryemce’yi Uzunca Ali’nin öldürdüğüne dair yalan bir dedikodu sonucunda Meryemce’yi gerçekten öldürmesi için yeğeni Ömer’i gönderir. Bunun karşılığında Ömer’e evlendirme gibi vaatlerde bulunur. Köylüler Uzunca Ali’yi döverler. Aslında Uzunca Ali, pamuk toplamaya gittiği için Meryemce evde yalnızdır. 

Taşbaşoğlu, köyün iradesini temsil eden bir karakterdir. Her zaman köylünün çıkarları için uğraşsa da korkak köylüler bunu görmez. Taşbaşoğlu, Vurgun Ahmet sayesinde yüceltilir ve evliya olarak görülür. Köyde Kel Aşık adında bir ozan vardır. Bu ozan Taşbaşoğlu’yla alay eder. Gömleksizoğlu adında alıngan, gösteriş meraklısı adam da kendi soyunu sürekli yüceltir. Taşbaşoğlu, dedikodular başını alıp gidince kendisi de bir evliya olduğuna inanır. Köyde alay konusu olan Taşbaşoğlu suda boğulur. Muhtar Sefer de bu duruma içten içten sevinir. 

Ölüm için insanlar hep sebep aramaktadır. Taşbaşoğlu, gururu için ölürken Memidik de gururu için Muhtar Sefer’i öldürür. Ardından tutuklanıp cezaevine götürülür. Görüş gününe Zeliha ile Hasan gider. Çukurova’da işi biten köylüler on dört tarlada pamuk toplayarak iyi hasılat yaparla ve sonunda köyün yolunu tutarlar. Uzunca Ali, annesinin ölmüş olmasından korkmaktadır. Korktuğu başına gelir ve annesi öldürülmüştür. Meryemce’nin şişmiş cesedi evde kokmuş şekilde durmaktadır.

31 Mart 2024 Pazar

thumbnail

Karantina (Beyza Alkoç) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Karantina

Kitabın Yazarı: Beyza Alkoç

Kitap Hakkında Bilgi:

Karantina

Genç yazar Beyza Alkoç tarafından kaleme alınan “Karantina” isimli bu roman, gençler arasında şu sıralar oldukça revaçta. Yazarın genç yaşına rağmen gösterdiği bu performans büyük takdir toplarken, gençleri sürükleyici bir maceraya davet ediyor. Gördüğü büyük ilgi karşısında romanını bir seriye dönüştüren genç yazar, serinin bu ilk kitabı “Karantina” ile gizem dolu bir dünyanın kapılarını aralıyor. Dostluk, arkadaşlık, romantizm, sır ve gerilim… Hepsi bu kitapta sizleri karşılıyor.

Mahşerin Dört Atlısı ile Maceraya Hazır mısınız?

Zeynep, yeni başladığı okulunda korkunç olaylar ile karşı karşıya gelir ve bir anda kendini karantinada bulur. Okulun bu ilk gününde salgın bir hastalığın ortaya çıktığı söylentisi yayılmıştır ve öğrenciler bu sebeple okul içerisinde karantinaya alınmıştır. Bu esnada Zeynep, okulun karanlık koridorlarından birinde yerde bir kız cesedi ile karşılaşır. Ne yapacağını bilemeyen kahramanımız, dehşete kapılmıştır.

Tam da o esnada Zeynep, aslında yalnız olmadığını fark eder. Cesedi gören ve bilen bir başkası daha vardır. Ancak Zeynep, o kişinin cesedin katili olduğunu düşündüğü için bir türlü arkasına dönüp bakmaya cesaret edemez. Derken, Onur konuşmaya başlar ve kendini tanıtır. Onur, okul müdürünün oğludur ve cinayeti kimin işlediğini bilmemektedir. Tek bildiği, suçun babasının üzerine atılacağıdır. Bu nedenle o ve iki çocukluk arkadaşı Mert ile Burak, cesedi ortadan kaldırmaya gelmişlerdir. Zeynep’in de kendilerine yardım etmesini beklemektedirler.

Bu andan itibaren bu dört kişi birbirlerine sıkı sıkı bağlanacak ve mükemmel bir dostluk örneği sergileyecektir. Peki, cinayeti işleyen katil aslında kimdir?

Bunları Biliyor muydunuz?

Yazar Beyza Alkoç, aslında bir Wattpad yazarıdır. İlk romanı olan “Karantina”yı bu platform üzerinde yazmaya başlamış, gördüğü yüksek ilgi karşısında ise yayınlama kararı almıştır. Böylece kitap, 2018 yılında basılarak okuyucular ile buluşmuştur.

En Sevilen Kitaplara Hemen Şimdi Sahip Olun!

Gençlik romanlarının en sevilen eserlerini ve kitleleri peşinden sürükleyen serileri keşfetmeye hazır mısınız? Birbirinden farklı konuları ve sürükleyici anlatımlarıyla bu kitaplara sahip olmak için beklemeyin. Avantajlı fiyatlardan yararlanmak için hemen alışverişe başlayın!

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, dört arkadaşın bir okulda meydana gelen karantina sırasında bulunan cesetin sırrını araştıran dört arkadaşın arasındaki dostluğu gizem dolu bir hikayeyle anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Zeynep Akay, yeni başladığı okulda belaları üstüne çeken bir kişilikdir. Zeynep kendini bir bela mıknatısı olarak görmektedir. Okula başladığı daha ilk günde başına büyük bir bela gelir. Yeni başladığı okulda salgın olduğu düşünülür ve okul karantina altına alınır. 

Karantina sırasında Zeynep okulun karanlık bir koridorundan geçerken yerde sarışın bir kızın cesediyle karşılaşır. Zeynep şok olmuştur ve bir an önce koridordan uzaklaşmak ister. Ama bir şey onu durduran bir his vardır içinde. Zeynep arkasında birinin olduğunu hisseder. Zeynep, arkasındaki kişinin katil olmasından korkar. 

Arkasındaki kişi Onur Zorlu katilin kendisi olmadığını söyler. Onur okudukları okulun müdürünün babası olduğunu söyler. Onur cesedin bulunmasını istemez, suçun babasına atılacağını düşünmektdir. Onur, Zeynep'e bu cesedi birlikte saklamalarını söyler. 

Onur cesedi saklayarak babasının adı lekelenmesini önlemek istemektedir. Zeynep ve Onur bu cesetten kimseye bahsetmeyecektir. Bu sırada Onur’un iki çocukluk arkadaşı Mert ve Burak da cesedi görür. Böylece bir gizemi ortadan kaldırmak için kaderin bir araya getirdiği dört genç birlikte bu ceset sorununu çözmeye çalışırlar.

28 Mart 2024 Perşembe

thumbnail

Yalnızız (Peyami Safa) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Yalnızız

Kitabın Yazarı: Peyami Safa

Kitap Hakkında Bilgi:

Peyami Safa'nın son romanı Yalnızız, engin ruh tahlilleri ve kendi türünde açtığı çığırla onu yalnızca Türk edebiyatının değil, Dünya edebiyatının zirvelerine taşımış şaheseridir. Peyami Safa'nın diğer bütün romanlarında olduğu gibi Yalnızız romanında da doğu-batı, madde-mânâ, ruh-beden, idealizm-materyalizm gibi ikilemler üzerinde durularak, aynı evde yaşadıkları hâlde birbirlerinden oldukça farklı mizaç, düşünce ve insan ilişkilerine sahip aile fertleri üzerinden ruhunu arayan bir toplum resmedilir. Bireysel ve toplumsal kimliklerimiz arasında, bilhassa Batılılaşma hareketlerinden sonra ortaya çıkan uyumsuzluğun yarattığı sıkıntılar, kalabalıklar içinde milyonlarca "yalnız"ın peyda olmasına sebep olmuştur. Yalnızız; sıra dışı kurgusu ve bir üst kurmaca metin olarak romanda kendine yer bulan ütopya ülkesi Simeranya ile yarım asırdır Türk edebiyatının en çok okunan ve sevilen romanlarının başında geliyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Kitap, insanoğlunun zaman zaman kendini yalnız bulmasından dolayı duyduğu acıyı derinliklerine inerek işleyen ve madde, mana, ruh gibi kavramlara değinen bir romandır. 

Kitabın Özeti:

Selmin ve Aydın, Besim ile Mefaret’in çocuklarıdır. Samim ile birlikte yaşamaktadır. Samim, orta yaşlı ve okumuş, kültürlü biridir. Samim, Simerayna adlı kitabını yazmaktadır. Kitapta gelecekte olmasını istediği, tasarladığı şeyler bulunmaktadır.

Samim'in çevresi yalanlarla doludur. Samim doğruyu bulmaya çabalarken bu durum onu şüpheci ve araştırmacı yapar. 

Samim’in Meral adında bir sevgilisi vardır. Meral, kararsız biridir. Maddiyata çok düşkündür ve bağımlılıkları olan birisidir. Meral bir yönüyle Samim’e ve onun değerlerine sahip çıkar. Meral'in diğer yönü özenti ve eğlenceye koşar. Meral özenti ve eğlenceye yönünü bir türlü kontrol altında tutamaz. Meral, Samim’e yalanlar söyler ve onun sevgisini ve saygısını kaybeder. 

Meral'in bu durumu onu çıkmaza sürükler. Meral herkesi kandırsa bile kendisini kandıramamaktadır. İç huzursuzluğu onu yalnızlığa iter ve hayattan yaşama isteği azalır. Sonuçta amacı intihar etmek olmasa da kazara hayatını kaybeder.

27 Mart 2024 Çarşamba

thumbnail

Esir Şehrin Mahpusu (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Esir Şehrin Mahpusu

Kitabın Yazarı: Kemal Tahir

Kitabın Hakkında Bilgi:

“Büyük tarih romanları, bizi milletimizin ve toplumumuzun gelişmesindeki belli çatışma çağlarının doğrularında ve gerçeklerinde yeniden yaşatma gücünü taşıyan eserlerdir.”

İnsanın esareti ve toplumun esareti birbiriyle bağlantılı, birbirinin sebep ve sonucu sayılan haller midir?

“Esir Şehir” üçlemesinde Kemal Tahir, kurucu unsur olarak tarihî malzemeleri ve insan doğasına dair şaşırtıcı doğruluktaki gözlemlerini kullanır. Tarih nehrinin yoğun, hareketli ve gerilimi yüksek sularında yol alırken bireysel gerçekliği toplumsal gerçekliğe feda etmeksizin gündelik hayatın temel dinamiklerini soyutlar. Bu soyutlama, onu sıradan insanın ya da kahramanın, bir mahpusun ya da kent soylu asilzadenin ahlaki sefalet ve asalete aynı mesafede durduğu tedirgin edici bir ara yere sıçratır.

“Esir Şehir” üçlemesinin ikinci kitabı Esir Şehrin Mahpusu, Kemal Tahir’in “dar yer” dediği hapishanede geçer. İşgal altındaki şehrin mahpusları; esaretin bütün eziciliğini yaşamış, hürriyet duygusuyla kalbi burulan bu insanlar, dışarıdaki işgal ve esaret atmosferini anlamak için adeta birer laboratuvar görevi görürler.

Tanıtım Bülteninden
   
Kitabın Konusu: 

Esir Şehrin İnsanları adlı ilk kitabın devamı niteliğinde olan roman, başkahramanı Kamil Bey İstanbul’a geldikten sonra yaşadığı ruhsal, düşünsel değişimleri ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın insanlar üzerindeki etkisini anlatır. 

Kitabın Özeti:

Kamil Bey, İstanbul'da Bekir Ağa Koğuşunda kalmaktadır. Kamil bey, bir bayram günü Sultanahmet’teki gözaltı merkezine gönderilir. Gözaltı merkezinde cinayet, bıçaklama, kumar ve uyuşturucu gibi suçları olan insanlarla bir arada  yaşamaya başlar. 

Kamil Bey, gözaltı merkezinin ikinci bölümünde kalmaktadır. Kamil Bey, kaldığı yeni yerinine alışamayacağını düşünmektedir. Zekeriya Hoca, Kamil bey ile ilgilenmeye başlar. Zekeriya Hoca’nın desteğiyle hayatta kalmaya çalışır. İkinci bölümünde arabacı Osman Ağa da yardım etmektedir. 

Osman Ağa’nın yaptığı yardımın bir sahtekarlık olduğu bayramı kutlamak için geçen üç günün sonunda ortaya çıkar. Osman Ağa, bir gün önce Kamil Bey’in kendisine ödünç verdiği parayla kumar oynar. Osman Ağa, Kamil Bey’e bu paranın bir daha asla geri ödenmeyeceğini belirterek bu paranın borç değil ortaklık olduğunu söyler. Osman Ağa, kendisinin bugüne kadar yaptığı yardımların karşılıklı olduğunu söyler ve Kamil Bey’den para ister.

Hiç parası kalmayan Kamil Bey, Osman Ağa'ya bu parayı babasından kalan saati ile öder. Kamil Bey, kendisine umut veren birkaç kişiden biri olan Fatma Hanım’ın getirdiği kurabiyeler çalınınca sinirlenir. Osman Ağa da dahil olmak üzere birçok kişiyi koğuşta toplar. 

Kamil Bey, bu olaydan sonra Milli Mücadele’yi desteklediğini ve bir paşa oğlu olduğunu söyler. Sonrasında Kamil Bey başka bir şubeye götürülür. Burada kendisine benzer bir adam olan Binbaşı Arif Bey’in yanında kalmaya başlar. 

Müdirenin saygılı tavrı ve onu koruyan nüfuzlu kişilerin varlığıyla daha rahat koşullarda yaşamaya başlayan Kamil Bey'i eşi Nermin de ziyarete başlar. Ancak Nermin ailesinin de etkisiyle Milli Mücadele’ye karşı çıkmaya devam etmektedir. Bu durum Kamil Bey ileNermin'in arasının açılmasına neden olur. 

Anadolu’da savaşın kötü gittiği ve Yunanlıların yakında savaşı kazanıp İstanbul’a bile asker göndereceği söylentileri yayılmaktadır. Gözaltı merkezinde İstanbul’dan Milli Mücadele’ye destek veren herkesin öldürüleceği söylentileri yayılmaktadır. Kamil Bey, bu söylentilere karşı silahlı  mücadeleye hazırlanırken eşi Nermin’in Fransa’nın resmi tatili olan 14 Temmuz’da baloya gittiğini ve eve sabah döndüğünü öğrenir. Bunun üzerine Kamil Bey’in eşi Nermin'e boşanma mektubu yazar.

About