29 Ağustos 2019 Perşembe

Allı ile Fırfırı (Oğuz Tansel) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Allı ile Fırfırı

Kitabın Yazarı : Oğuz Tansel

Kitabın Özeti :

Eski zamanlarda bir padişahın tek kızı varmış. Bu kız hem güzel, hem de zevzekmiş. Evlenecek yaşı geldiğinde, kimseyi beğenmediği için bir türlü evlenmiyormuş. Padişah bu duruma kızıyor, ancak biricik kızına bir şey söylemek istemiyormuş. Padişah kızını büyük bir düğünle evlendirip mürüvvetini görmek istiyormuş. Ancak kızı evlenmeye bir türlü yanaşmıyormuş. Bu durum padişahı çok üzüyormuş. Ancak, gun gelir canına tak der ve kızına evlenmeyi mecbur eder. Babasının çok üzüldüğünü gören kız, babasını daha fazla üzmemek için evlenmeye karar verir ve 'Yarın sabah bu sarayın karşısından geçen ilk ergen erkekle evleneceğim.' der.

Ertesi gün sabah erkenden uyanmış, beklemeye başlamış. Sarayın karşısından al kuşaklı biri geçmiş. Kız, hemen hizmetçilerini gönderip adamı saraya çağırarak ona durumu anlatmış ve onunla evlenmek istediğini söylemiş. Adam, bu teklifi bir şartla kabul etmiş. Adam, “Olur amma, benim evim barkım buralara çok uzak, ben buralı değilim” der. Bunun üzerine kız adamın evini, yurdunu görmek ister. Bir arabaya binerek, adamın memleketine doğru yola çıkarlar. Az gitmişler, uz gitmişler, altı ay yol, bir güz gitmişler. Nihayet araba çıkamayacak bir yere varınca, aradabadan inip, yaya olarak yürüye yürüye bir demir kapının önüne gelmişler. Al kuşaklı adam, iri bir anahtar çıkararak kapıyı açmış ve içeri girmişler. Allı, kıza kırk tane anahtar vermiş. Otuz dokuz kapıyı açabileceğini, ancak asla kırkıncı kapıyı açmaması gerektiğini söylemiş. Kız, tamam demiş.

Allı, her gün sabah gidip, akşam geliyormuş. Kız da birer birer odaları açıp, geziyormuş. Günler sonra, merakını yenemeyip kırkıncı odanın kapısını da açmış. Bir de ne görsün, al kuşaklı adam, açılmış bir mezarın başında bir ölünün ciğerini yiyor. Korkusundan ödü patlamış. Hemen kapıyı kapatıp, yerine dön­müş.

Akşam olunca, yaptıkları konuşmada, Allı kızın odayı açtığını anlar ve seni yiyeceğim der. Kız, “madem öyle bana on bi dakika izin ver, ihtiyacımı görüp geleyim, kaçmamdan korkuyorsan ip bağla” diye belirtir. Allı kabul eder. Kız, ayakyoluna (tuvalete) iner. Belindeki ipi bir ağaca bağlar ve olanca gücüyle kaçmaya başlar. Yolda rastladığı yaşlı bir kadına, bütün elmas ve bileziklerini verir ve onunla elbiselerini değiştirir. Yaşlı kadın, ayrıca kıza üç tane ceviz verir ve “başın derde girdiğinde, bu cevizler sana yardımcı olur” der. Kız, “sağol” deyip tekrar yola koyulur. Kız, durmadan kaçarak bilmediği bir ülkeye gelmiş. Vara vara, bir padişa­hın sarayına varır ve yalvara yalvara mutfakta aşçı yardımcılığı yapmaya başlar.

Bu padişahın evlenme çağına gelmiş bir tek oğlu varmış. Padişah, oğlundan evlenmesini istemiş. Oğlu da 'Şehrin tüm kızları güreş meydanında toplansın, en çok beğendiğimle evleneceğim.' demiş. Ertesi gün şehrin kızları meydanda toplanmış. Padişah gelini olmak ümidiyle bütün kızlar süslü püslü halleriyle padişah oğlunun önünden geçmeye başlamışlar.

Kız da koynundaki cevizlerden birini çıkarmış. Ceviz bir anda mavi bir at olmuş. Kız ata binip meydana gitmiş. Herkes kıza hayran kalmış ama kız çok hızlı hareket ettiğinden padişahın adamları bu kızın kim olduğunu anlayamamışlar. Oğlan, bunun üzeri­ne seçme törenini bir hafta erteletiyor. Bu bir hafta boyunca, gece rüyasında, gündüz hayallerinde hep kızı görüyor. Oğlan, bu kızı beğendiğinden haftaya bir daha tören düzenleyeceğini söylemiş. Eğer bu kız o tören alanına gelirse onu bulup onunla evleneceğim demiş. Ertesi hafta kız, ikinci cevizi çıkarmış ve ceviz kırmızı bir at şeklini almış. Kız aynı şekilde meydandan geçmiş ve herkesi kendine hayran bırakmış. Ama padişahın adamları kızı yine yakalayamamışlar. Üçüncü hafta kız üçüncü cevizi çıkarmış ve ceviz beyaz bir at şeklini almış. Kız bu beyaz atla yine meydandan geçmiş ve herkesi hayran bırakmış. Ama bu sefer de yakalanmamış. Bunun üzerine padişahın oğlu sevdasından yataklara düşmüş. Babası bu duruma çare bulmak için bir falcı kadın çağırmış.

Bu bilge kadın gelerek bu oğlanı hasta edenin bu konakta olduğunu söylemiş. Yarışma günü sarayda tek başına kalan kızın bir çorba kâsesiyle oraya gelmesini istemiş. Kız, yanına gelince ona adını sormuş. Kız, adının Fırfırı olduğunu söylemiş. Bu esnada kızın koynundan üç ceviz odanın ortasına düşmüş. Kadın, kızı zorlayınca kız, olanları anlatmış. Bunun üzerine Fırfırı ile padişahın oğlu büyük bir düğünle kırk gün kırk gece eğlenerek evlenmişler.

Kızı elinden kaçıran Allı, Fırfırı'yı devamlı arıyormuş. Sora sora, gelin ol­duğu şehre gelir ve kızın burada gelin olduğunu anlar. Nihayet kızın yaşadığı konağı bulmuş ve çeşitli kılıklarda ve şekillerde konağa girmeye çalışmış. Bir ayna haline gelmiş. Padişahın oğlu onu satın alarak saraya getirmiş. Evinin duvarına asmış. Ancak ayna kıza “seni yiyeceğim” deyince, aynayı saraydan atarlar. Bu sefer Allı bir düve kılığına girer. Oğlan düve­yi satın alır ve getirtip, sarayıın avlusuna bağlatır. Fırfırı düveyi tanır ve attırır. Allı bu sefer bir halı olur, yine konağa girer, kız yine kocasına halıyı göndermesini ister. Ancak, kocası bu sefer, karısının dediklerine kulak asmaz. Gece, herkes derin uykuya dalınca, Allı konaktakilerin uyanma güçlerini hepsini toplar ve bir kavanoza doldurur. Herkes uyurken Fırfırı'yı yemek için halı şeklinden canavar şekline geçmiş. Fırfırı'yı uyandırıp odanın ortasındaki kazana girmesini söylemiş. Fırfırı kazana nasıl gireceğini bilmediğini söyleyer. Fırfırı, Allı'ya “Nasıl girileceğini göster gireyim” der. Allı kazana nasıl gireceğini gösterirken, Fırfırı bir tekme ile Allı’yı kazana yuvarlar. O haşlandıkça, ortalık kıp kırmızı ışık olur. Fırfirı kocası ve diğer konaktakileri uyandırmaya çalışır, ancak hiçbir uyanmaz. Gözüne kavanoz ilişir ve durumu anlar. Kavanozun kapağını açınca, kocası da dahil konaktaki her­kes birer birer uyanır ve düğün bayram ederler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder