29 Ağustos 2019 Perşembe

Yağmur Yağdıran Kedi (Marcel Ayme) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yağmur Yağdıran Kedi

Kitabın Yazarı : Marcel Ayme

Kitabın Özeti :

Akşam tarladan dönerken büyükler Alfonso isimli büyük kediyi ayağını kulağının üzerinden geçirirken görürler. Çok sinirlenirler. Çünkü günlerdir kedinin yüzünden ayağını kulağının üzerinden geçirdiği için yağmur yağmaktadır. Gerçek­ten de, bir gün sonra gün boyu yağmur yağdı. Büyükler tarlaya çalışmaya gidemedikleri için öfkeliydiler. Bu da onların işlerine zarar vermektedir. Oynayan çocuklara bakıp bakıp söyleniyorlardı. Kediye de kızıyorlardı: “Ambarlarda fareler cirit atıyor, bu burada yan gelmiş yatıyor.” diyorlardı.

Delfin ve Marinet anne ve babaları geldiğinde hâlâ bahçede oyun oynamaktadırlar. Oyun oynarlarken masanın üzerindeki aile yadigârı yüzyıllık çini tabağını istemeden kırarlar. Kedi de yanlarındadır. Ama yerinden dahi kımıldamaz. Kızlar korkularından ne yapacaklarını bilemezler. Anneleri onlara büyük bir ceza verecektir. Aile­leri onlara ceza olarak oyun oynamayı, yemek yemeyi yasakladıkları gibi, yarın yağmur yağmazsa, yaşlı Melina teyzeye bir kavanoz reçel götüreceklerini de eklediler. Melina teyze yüzünde sakalları olan, huysuz, acımasız bir ihtiyardır. Yanına gelenlere zorla küflü ekmek yedirmektedir. Marinet ve Delfin bundan daha büyük bir ceza olamaz, diye düşünürler.

Alfonso bulunduğu yerden: “Bir tabak için bu kadar ceza çok.” dedi. Büyükler, “Hep aynısınız, birbirinizi tutuyorsunuz.” deyince, Alfonso’da “Şayet böyle konuşursanız, ben de giderim.” deyip, pence­reden dışarı çıktı. Çocuklar, yağmur yağdıran kediyi odunlukta buldular. Ertesi gün yağmur yağdığı için büyüklerin verdiği ceza ertelenir. Kızlar da bunu fırsat bilerek kedi ile anlaşırlar. Kedi artık her gün ayağını kulağının üzerinden geçirecek ve böylelikle yağmur yağacak, kızlar da Melina teyzeye gitmekten kurtulacaktır. Kediye, “Alfonso, sen yağmur yağdırırsan Melina teyzeye gitmeyiz.” dediler. Alfonso kabul etti ve elini kulağının arkasından belki elli defa geçirdi ve “Yarın öyle bir yağmur yağacak ki, köpekler bile dışarıda kalamayacak.” dedi.

Akşam yemeğinde büyükler hep Melina teyzeyi konuştular. Çocuklar ise kendi aralarında kıs kıs gülüyorlardı. Ertesi gün şiddetli bir yağmur yağdığı için, kızları Melina teyzeye gönderemediler. Bir gün sonra yine aynı şekilde… Büyükler bu duruma çok sinirlenirler. Artık kediyi evden uzaklaştırmaya karar verirler. Aksi takdirde tarlaları çürüyecek, aç kalacaklardır. Bunun üzerine, büyükler işi inada bindirdiler. Bu arada, tembelliğini bahane ederek, Alfonso’yu terlik ve süpürge ile bir güzel dövdü­ler.

O da, “Kedilik onurum üzerine söz veriyorum ki, buna pişman olacaksınız.” dedi.
Tam sekiz gün yağmur yağdı. Halen de yağmaya devam ediyordu. Büyükler baktılar ki başka çare yok, yağmura rağmen işlerini yapmaya koyuldular. İstasyona patates götürmek için çuvalları hazırladılar. Çocuklardan Marinet’le Deflin, büyüklerin bir başka çuval daha hazırladıklarını ve Alfonso’ya manalı manalı baktıklarını görünce kuşkuya kapıldılar. Hele hele iki kiloluk bir taşı da çuvalın yanında görünce, o zaman işi anladılar. Büyüklerin niyeti Alfonso’dan kurtulmaktı. Nitekim, Alfonso’yu yakalayıp, çuvalın içine koydular ve ağzını bağladılar. “Madem ki devamlı yağmur yağdırıyor, suyu bu kadar çok seviyorsun, o zaman ömür boyu suyun içinde kalacaksın.” diyorlardı. Çocuklar, ağlayıp sızladılar, ancak büyükleri kararlarından vazgeçiremediler. Bu arada, saat sekiz olduğu için, trene gecikeceklerinden, büyükler çuvalı öyle bırakıp, “Biz gelinceye kadar, ağzını açmak yok. Yoksa ölünceye kadar Melina Teyze’nin yanında kalırsınız.” deyip gittiler.

Çocuklar hemen çuvalın ağzını açtılar. Alfonso, çocukların kendisi için gösterdikleri bu sevgiden dolayı mutluydu. Ancak, onların daha fazla eziyet görmesini de istemiyordu. Bu nedenle, tekrar çuvalın içine girdi.
Çocuklar bunun üzerine, çiftlikteki bütün hayvanlara akıl danışmaya gittiler. Alfonso’da yanlarındaydı. Horoz hariç, bütün hayvanlar Alfonso’nun kurtulması için düşüncelerini söylüyorlardı. Bu arada vakit öğlene yaklaşmış, büyüklerin gel­mesi yaklaşmıştı. Alfonso ise kaybolmuştu.

Biraz sonra, Alfonso ağzında bir fare ile geldi ve fareyi çuva­lın içine koydu. Hep birlikte fareye, “Alfonso canını bağışladı. An­cak, sen de çuvalın içindeki kütüğün üzerinde devamlı yürüyeceksin ki, seni Alfonso zannetsinler. Tam dereye atılacağın sırada köpek havlamaya başlayacak ve sende çuvalın dibinde bıraktığımız küçük deliği büyütüp kaçacaksın.” dediler. Fare kabul etti.
Büyükler geldiler, çuvalın altındaki dolapta da Alfonso var­dı. Bir süre büyüklere kafa tuttuktan sonra, onları kızdırdı. Onlarda çuvala terliklerle vurmaya başladılar. Ses kesilmişti. Bir yığın konuşmadan sonra, torbayı alıp gittiler. Fare başarıyla kaçtı ve ambarda çocukların yanına geldi. Tabii, Alfonso da oradaydı.
Büyükler döndüklerinde, çocukların neşe işinde sofrayı ha­zırladıklarını görünce işkillendiler. Bu sefer de büyükler, Alfonso için üzülmeye, çocukları da neşeli oldukları için eleştirmeye baş­ladılar. Hatta gözyaşları bile döktüler.

Ertesi gün, hava günlük güneşlik olduğu için, her şeyi unu­tup, işlerine daldılar. Küçükler ise her fırsatta Alfonso’nun yanına gidip, onunla oynuyorlardı. Böylece, aradan on beş gün geçti. Bir ara horoz Alfonso’yu gördüğünü söyledi. Büyükler, kafayı yedi­ğini sanarak onun yenmesi gerektiğine karar verip, kesip yediler.
Neredeyse iki aydır hiç yağmur yağmıyordu. Büyükler ku­raklıktan dolayı büyük endişeye kapıldılar ve çok zor durumda kaldılar. Ekinleri kurumaktadır. Bir hafta daha yağmur yağmasa, her şey yanıp kavrulacaktı. “Ah Alfonso, ah! Neredesin?” demeye başladılar.

Bir gün sabah, çocukları kaldırmak için odaya girdiklerinde, yatağın altından Alfonso’nun kuyruğunu görünce, çocuklar da her şeyi anlatmak zorunda kaldılar. Onlara sözlerini dinlemedikleri için çok kızarlar. Fakat ortada kuraklık tehlikesi vardır. Büyüklere de bu saatten son­ra kabullenmek kalıyordu.O yüzden yumuşarlar ve Alfonso'nun çiftlikte kalması için yalvarırlar. Alfons etrafında hayvanlar halka olmuş şekilde ayağını başının üzerinden geçirir ve yağmur yağmaya başlar. Ertesi gün, çok güzel bir yağmur yağar. Artık, her taraf yeniden yeşillenecek, tarlalar susuzluktan çatlamayacaktır.

Bu arada Melina teyze de sakallarını kazıyınca bir adamla evlenmiştir. Artık mutludur ve çocuklara kötülük yapmamaktadır. Böylelikle Marinet ve Delfin cezadan da kurtulmuş olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder