1 Eylül 2019 Pazar

Türkiye’nin Maarif Davası (Nurettin Topçu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Türkiye’nin Maarif Davası

Kitabın Yazarı : Nurettin Topçu

Kitabın Özeti :

BEKLENEN GENÇLİK:

Yazar Nurettin Topçu aklındaki gençlik tahayyülünü Beklenen Gençlik yazısında açıklamaktadır. Yazara Topçu göre gençliğin bitmeyen enerjisi ile milletler mutlaka medeniyet yolunda ilerleyeceklerdir. Yeter ki gençliğe bir hayat aşısı verilsin. Gençliğe verilecek hayat aşısını yapma görevi de eğitim sisteminindir. İşte geleceği kurtaracak olan neslin yetişmesinde eğitim ve öğretmenin önemini çok büyüktür. Gençlik geleceğin tohumudur. Her devrin gençliği kendi enerjisini harcadığı alemde yaşamaktadır.

Yazar bu bölümde Peygamber Efendimiz dönemindeki gençlik ile Osmanlı dönemi gençliği arasında benzetmeler yapmaktadır. Her asırda genler ve genliğin eğitimi önemli olmuştur.

MİLLET MAARİFİ:

Milletin kültürünü eğitim oluşturur, bu kültürün yaşamasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını da eğitim sağlar. Eğitim milleti ayakta tutan en önemli dayanaklardan biridir. Eğitime önem veren milletler gelişip kalkınırken, ona gereken ehemmiyeti göstermeyen devletler zayıflayıp çökmeye mahkumdurlar. Eğitim milletin tarih şuurunu canlı tutup, onun varlığını devam ettirmesini de sağlar; bunun tam tersine de sebep olarak milletin yok olup gitmesine de sebep olabilir. Yazar ülkemizde uygulanan eğitim sisteminin milli olmasının gereklerini anlatmaktadır.

Türk diline sahip çıkılması önemli bir iştir. Türkçenin yabancı dillerin etkisine tamamen açık halde olmasının önüne geçilmesi gerekmektedir.

Ancak bu uğurda yapılan çalışmaların genelde Türkçenin zarar görmesine sebep olmuştur.

Günümüz batı kültürünün ağırlık merkezi, hikmet ve felsefe, sanat ve edebiyat değildir, fizik ve kimya ilimlerini kendisine hizmetkâr yapan büyük tekniktir.

Türk-İslam dünyasında bilimsel gelişmeler 10. asırda önemli boyutlara ulaşmıştı. Bağdat külliyesindeki çalışmalar önemlidir.

MEKTEP:

Mektepler (okul) öğrenme yeridir. Ancak öğrenme sadece okulda gerçekleşmez. Hayat ta insan çok şey öğretir. Yazar mektebi çıraklık yerine benzetir. Okulu bir tezgaha benzetir. O tezgâhta usta yapar, çırak tekrarlar. Usta verir, çırak alır. Alınmamış, benimsenmemiş, benliğe mal edilmemiş bir ders, iyi bir ders sayılmaz. Mektepte alınan ders, ya bir tasavvurdur, hayale mal edilir; ya da bir aşktır, kalbe doldurulur. Bunlardan biri halinde benliğimize, girmeyip sadece hafızada, şuurun dışına asılı bir küfe yük halinde duran bilgiler verici öğretim, faydasız ve manasızdır. Bir takım formülleri sadece ezberleten muallim, benliğimizi iktidarından her gün bir parçasını yok etmektedir. İyi üstat, dışımızda yaşananı içimizde hayat yapabilen muallimdir. En iyi muallim, en büyük üstat şüphesiz ki hayattır. Ancak, ondan ders almasını bilmeyenler için muhtaç olduğumuz muallimler, hayatla benlimiz arasında köprü kurmuş bize daha yakından ve kendi dilimizle öğretici unsurlardır.

Yazar dini de bir mektebe benzetir ve “Dinin de bir mektep olduğunda şüphe yoktur. Dindar adam, her an sonsuzluğun huzurunda bulunan ve her hareketi için ondan gelecek emri dinleyen, bu emri vicdanında ve onunla birlikte cemaatin vicdanı olan kitapta arayan adamdır. Hayat kaideleriyle yaşayan adamdır. Onun başkalarıyla münasebeti, alış verişi, vazifeleri ifası, hatta halk içinde dolaşması, oturup kalkması, bir takım ulvi kaidelerle yapılmaktadır. Kaidesiz, gelişigüzel yaşayıp gidense dinsizlerdir.” der.

MUALLİM:

Muallim (öğretmen) toplumun şekillenmesinde ve ilerlemesinde oldukça önemli bir görev üstlenir. Bireylerin kişisel olarak yetişmesinde de toplumların eğitilmesinde de öğretmenler son derece etkileyicidirler.

Yazarın öğretmenlere söylediği en etkileyici söz; “Tahammülsüzlüğün, şikâyetin başladığı yerde muallimlik davası biter. Muallim, daima muvaffakiyetsizliğinin, zaaflarının sebebini arayarak kendini düzeltmeye çalışmalıdır. Gandi, talebelerinde hata görürse, bunun sebebinin nefsindeki kifayetsizlik olduğunu kabul ederek oruç tutuyordu. Muallim, kaderinin karşısına çıkardığı engellerle mücadele ederken sonuna kadar nefsinden fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur insandır.”

Yazarımız Nurettin Topçu öğretmenliğe dair bir betimlemesinde;

“Muallimlik sevgi işidir, ruh sevgisidir. Ruhun ulvi olan isteklerine nefsinden her şeyi feda eden sevginin ferdi ulaştırdığı örnek insan mertebesidir. Muallim, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur. İman ve anlayış vasıtaları ile bizi tedavi eder. Ruhlarımıza sunar ve hakikat âleminden haberler verir. Tehdit ve dayakla öğretmek, muallimin işi değildir. Muallim, insan olan varlığımızı alır, ona sonsuzluk dünyası olan ruhi hayat istasyonlarında yol alacak kudretin ve değerlerin aşısını yapar. Ruhumuza aşılar yapan doktor olarak muallim, ruh dünyamızın hem duygu, hem bilgi, hem de irade bölgelerinde tedavisini ve aşılarını yapmaya mecburdur. Şayet bunlardan bir kısmı ihmal edilirse ruhi yapı buhran içinde kalır, sayıklar ve kendine gelemez. Duygular sahasında eğitim en küçük yaşta başlayacaktır. Kalbe yapılan ilk aşı, merhamet aşısıdır. Sonra, hemcinsini sevmek ve sevdiği için aldatmamak, ihmal etmemek aşıları yapılır, cemaat sevgisi verir.” der.

MAARİF DAVAMIZ

Yazar Maarifi meydana getiren dört ana unsuru anlatır. Yazara göre bu dört unsur; ders, talebe, muallim ve dar manada öğretim yeri olan mekteptir. Bu dört unsur, mektep denen içtimai müessesenin dört duvarı gibidir. Bu dört duvarın hepsinin de sağlam oluşu ile mektep ve maarif ayakta durur. Dersi, ezbercilik ve nakilcilikten ibaret olan; muallimi, her meslekten alınan; talebesi, hayatın her sahasına benliğini dağıtmış ve şehirlerinde kendi çocuklarına mahsus bir hayat sahası ayırmamış bir cemiyet içinde, henüz mektebinin çehresi bile çizilmemiş olunca orada gerçekten millet mektebi var denebilir mi? Ders, hakikatlerin araştırılmasıdır. Teknik ancak ilimlerin tatbikatı diye ve onlardan sonra ele alınır. Talebe hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır, gayesi manevi olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır, mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir.

Yazara göre Maarif, yalnız mektepte okutmak ve okuyanlara bir takım bilgiler vermek değildir. O, bir milletin bütün halinde, düşünme ve yaratıcılık sahasında seferber edilmesidir.

Kitabın devamında yazar İlköğretim, Ortaöğretim ve Üniversite eğitimine dair düşüncelerini anlatır. Son olarak da okullarımızda din eğitimi ile ilgili düşünceleri anlatılmaktadır.

Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder