Öğretmen ve öğrencilere yönelik kitap özetleri, kitap sınavları, kitap soruları ve eğitici hikayeler
1 Eylül 2019 Pazar
Eğitici Tolstoy (Daniel Moulin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Eğitici Tolstoy
Kitabın Yazarı : Daniel Moulin
Kitabın Özeti :
Daniel Moulin, Tolstoy’un eğitimci yönü üzerine yoğun araştırmaları ve çalışmaları olan bir akademisyen. Tolstoy’un “eğitsel düşünce biçiminin kapsamlı bir açıklamasını yapmayı ve bunu, onun edebi ve diğer yazılarıyla ilişkilendirmeyi” hedefleyerek “Eğitici Tolstoy” kitabını yazıyor.
Özgün bir biyografi ile başlıyor kitap. Moulin, okuyuculara Tolstoy’un çocukluğundan itibaren yaşadığı eğitim ortamını Rusya eğitim sisteminin çıkmazları eşliğinde veriyor. Sorgulayan, gidişattan hoşnut olmayan bir Tolstoy portresi var karşımızda.
Sanatçı kişiliği ve yapıtlarıyla yaşadığı döneme damgasını vuran Tolstoy, dünyanın en büyük yazarlarından sayılır. Yer yer Homeros’un destanlarındaki epik yapıyı anımsatan bir üsluba ulaşır. Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine dokunan Tolstoy’un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal, siyasal çalkantılarını, halkın yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden biri olduğu kadar, bir filozof ve eğitimci olarak da ün kazanmıştır. Amacı ahlaksal bir yaşam felsefesinin yapıtları aracılığıyla yükseltilmesi ya da belirlenmesidir. Yine de tüm yapıtlarında inişli çıkışlı yaşamının etkileri görülür.
Çarlık Rusya Eğitim Bakanlığı’ndaki hükümet yetkililerinin Tolstoy’un eğitim uygulamaları ve yayınlarına gösterdiği düşmanlığa rağmen, Tolstoy bir yenilikçiydi. Amerika ve başka yerlerdeki deneysel okullar, Tolstoy’un kendi deneyimlerini aktardığı raporlarından o günden bugüne oldukça yararlanmışlardır. Tolstoy’un pedagojik makaleleri, bu okulların düşünsel niteliklerini belirlemesinin yanı sıra Tolstoy’un ruhsal yeniden doğuşundan sonra denediği dini ve felsefik yazıların çok büyük bir kısmını biçimlendirir. Tolstoy, eğitim çalışmalarını edebî eserlerinin çok üstünde tutmuştur. Bundan dolayı da onun eğitime verdiği katkının bir kez daha değerlendirilmesi çok önemlidir.
Eğitim-öğretim ve yetiştirme kavramı ilk kez ciddi olarak Tolstoy tarafından sorgulanır. Tolstoy insanın belirli klişelere göre biçimlendirilmesi anlamındaki eğitimi verimsiz ve olanaksız olarak nitelemiştir. Eğitim yerine kültür kavramını koymuş ve eğitim-kültür arasındaki farkı zorlama olarak belirtmiştir. Öğrenme eğitim değil, kültür süreci olmalıdır. Tolstoy düşüncelerini yaymak için çıkardığı Yaysana Polyana adlı dergide “Öğretimde tek bir ölçüt olduğunu kabul edelim: özgürlük” diyordu. Tolstoy okulun öğrencilerin özel ihtiyaçlarına uyarlanması ilkesine uygun olarak kendi okulunun başkaları için belki de en kötü örnek olabileceğini kabul etmeye hazırdı. Bu ilke “tek bir en iyi yoktur” ifadesiyle günümüzdeki alternatif eğitimin de temel ilkelerinden biridir. Tolstoy’un çocukların ihtiyaçlarını temel alan bu liberter yaklaşımı, 20. yy da “özgür okulların” gelişimini de büyük ölçüde etkilemiştir.
Tolstoy’un çocukluğundan itibaren yaşadığı eğitim ortamını Rusya eğitim sisteminin çıkmazları eşliğinde veriyor. Sorgulayan, gidişattan hoşnut olmayan bir Tolstoy portresi var karşımızda. Tolstoy’un eğitim ile ilgili ilk değerlendirmeleri yaşadığı dönemin eğitim anlayışını eleştirisi ile başlar. Nitekim Tolstoy bu doğrultuda üniversite öğrenimini kendisine bir şey kazandırmadığı gerekçesi ile yarıda bırakmıştır. Dönemin eğitim sistemi onun anlayışı işe örtüşmemişti. Dolayısıyla Tolstoy’un o yıllardan itibaren zihnini meşgul eden eğitim üzerine düşünmesini sağlayan sorular kendiliğinden belirivermişti.
Eğitim nasıl olmalı?
Bireyin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir eğitimin amaçları ve içeriği nasıl belirlenmeliydi?
Tolstoy eğitimin ücretsiz ve gönüllü olması gerektiğine inanırdı. Çocuklar öğrenmeye kendi rızalarıyla gelmeliydiler, zira eğer eğitim iyi bir şey ise, soludukları hava kadar gerekli görülmeliydi (Simmons,1968: 3).
Her şeyden önce Tolstoy, kiliselerde verilen dini eğitimine karşı. Aslında kiliselerde verilen dine de karşı olduğunu sıklıkla dile getirir. Dini öğrenmek için İncil yeter ve o kendisini gerçek bir Hıristiyan olarak niteler. Derslerinde ve yazılarında sıklıkla dini bilgiler vermeye özen gösterir. Hatta tüm dinlerde ortak yan olan ahlak eğitiminin bu sayede çocuğun kişiliğine yerleşebileceğini söyler. Eğitimin en önemli görevlerinden birisini ahlaklı ve dini bilen gençliği yetiştirmek olarak görür.
Tolstoy, devlet tarafından verilen eğitiminde yetersizliğini söyler. Üst tabakadakiler kendi düşüncelerine göre eğitim sistemi planlar ve bunu hiç ilgileri olmadığı halde alt tabakadakilere dayatırlar der. Devlet eliyle dayatılan eğitim, öğrencileri aynı olmaya zorlar ve özgürlüklerini budayarak tek tip insan yetiştirilmesine gidebilir. Bu nedenle eğitim kurumları yerel imkanlarla açılmalı, halkın temel gereksinimlerine göre müfredatı belirlenmelidir. Okullar birbirlerinin kopyası gibi çalışır bu nedenle geçmişe dönüktür. Yenilenme azdır. Okulun görevi “hayatın insana yönelttiği soruları yanıtlamasını” sağlamaktır. Buna göre yapılandırılmalı ve gereksiz bilgi vermekten kaçınılmalıdır. Eğitim müfredatı mutlaka öğretmen ve öğrenciler tarafından yerel koşullara göre belirlenmelidir. Tolstoy’un okulunda her Pazar öğretmenler ne anlatacaklarının planlamasını özgürce yapabilmekteler. Öğretmeni bağlayan bir müfredata karşıdır. Bizler gelecek nesillerin nasıl bir eğitime ihtiyaç duyduğunu bilemeyiz. Bu nedenle geçmiş bilgileri vererek yapılan eğitim ,bir yarar sağlamaz. Her neslin eğitim ihtiyaçları farklıdır. Eğitimde sürekli yenilenme şarttır.
Bireysel özgürlüğü yöntem olarak benimsedi ve eğitimde okulların değil, hayatın belirleyici olduğu sonucuna vardı. Bütün zorlayıcı yöntemleri kaldırdı ve öğrencilerin kendi yöntemlerini geliştirmelerine izin verdi. Okulu terk etmek ve okula kaydolmak tamamen serbestti. Sınavlar, ödüllendirme ve cezalandırma sistemi yoktu. Eğitimin başlıca görevi, çocuklara olabildiğince az şey öğretmek ve onların bütün insanların eşit ve kardeş olduğunu fark etmelerini sağlamaktı. Öğrencileri okul içerisinde kısıtlayan ve zorlayan baskıcı eğitimin ve öğretmenin bir şey kazandırmayacağını savunur. Öğrencilere azarlayan ,baskı kuran eğitime karşıdır.
Görüldüğü gibi Tolstoy’un düşünceleri sadece yaşadığı dönemin meselelerine seslenen bir kısırlığa sahip değil. Günümüz eğitim sorunları düşünüldüğünde eğitici Tolstoy’un merkeze aldığı her konu ve çözüm önerileri bugün için de geçerlidir.
İdeallerini gerçekleştirmek istediği bir merkez kurmanın ardına düşüyor Tolstoy. Avrupa ülkelerine giderek oradaki eğitim sistemini araştırıyor. Birçoğunda da istediği idealleri bulamıyor. Kendi okulunda kendi sistemiyle öğrenci yetiştiriyor böylece.
Hiç şüphesiz ki 1857 ve 1860’daki Avrupa gezilerinin ve okul ziyaretlerinin, O’nun görüş ufkunu açtığı söylenebilir. Bu gözlemleri sonucunda “Bir insanın eğitimindeki temel rol, okullar tarafından değil, hayat ya da sokak tarafından oynanmaktadır.” görüşü bugün de üzerinde düşünülmesi gereken bir görüştür. Jean Jacques Rousseau’nun 1762’de yazdığı ve çağdaş eğitimin manifestosu olarak kabul edilen Emile adlı eserin izlerini Tolstoy da görmek mümkündür.
Üniversiteler hakkında da kendi yaşantısını ortaya koyarak tespitleri var Tolstoy’un. Önce Doğu dilleri ve hukuk okumak için üniversiteye giren Tolstoy, mezun olmadan ayrıldığı üniversitelerin durumunu öyle ifadelerle anlatır ki aradan geçen uzun yıllara rağmen birçok şeyin değişmediğini görmek ne hazin bir tablo.
“Bu tapınaktan biraz bilgi sahibi, faydalı insanlar olarak çıkacağımızı… farz etmeye hakkınız yok. Aslında bu üniversiteden ne alıp götürüyoruz, neye hazırlanıyoruz?” diye soruyor Tolstoy. Gerçekleştirilmek istenen özgür düşüncelerin üniversite hocaları tarafından engellenmesi sorunu, aslında sadece geçmiş dönemin gelenekçi kafası ile ilgili bir sorun değil. Tolstoy, Gençlik adlı eserinde üniversite eğitimi üzerinde duruyor. Üniversite eğitiminin bir şey kazandırmadığını, öğrencilerin her türlü ahlaksızlığı orada öğrendikleri, zararlı alışkanlıklar kazandıklarını, hocaların anlatıp geçtiğini ve verim alınamadığını söyler. Üniversiteye gitmektense hangi konuyu merak ediyorsan bir kütüphaneye gidilmesini ve araştırılmasını tavsiye eder.
Sınav sisteminden başlayıp müfredatlara kadar uzanan bir çizgide yapıyor değerlendirmelerini. Öğrenciler, doğuştan öğrenmeye yatkındır ancak her verilen, değil. Ancak ihtiyacı ve ilgisi olan verilmelidir. Sınavlarda sorulan az sayıda soruyla bir ölçme yapılamayacağını, müfettişlerin bir derse girerek öğrenci ve öğretmeni değerlendiremeyeceklerini savunur. Uzun zamanı birlikte geçirirlerse ancak o zaman müfettiş ve öğretmen öğrencinin ne bildiğini anlayabilir. Sınavlar; eğitime engeldir, gerçek bilgi ölçülemez, sınırlıdır, aldatmacadır der.
Tolstoy’un eğitsel düşüncesinin temelini oluşturan iki kavramı akıllardan çıkarmamak gerek: “Ne öğreteceğimi nasıl bileceğim ve nasıl öğreteceğim?”. Bu soruyu öğretmen kedisine sürekli olarak sormalıdır. Eğitim camiasının içinde yer alan herkes bu sözü sürekli dillendirerek hayatına uygulamaya başlasa, sorun denen birçok çıkmazdan da kolaylıkla kurtulmuş olacağız. Ezberci eğitimi hem öğrenci için hem de öğretmen için bir çıkmaz olarak gören Tolstoy’un ne kadar haklı olduğunu yaşayarak görüyoruz. Tolstoy’un öğretmeni sürekli olarak yeniliklere açık ve öğrenmeye açık olmalıdır. Öğretmen nasıl bir eğitim izlemesi gerektiğini bilmeli ve sürekli olarak başarısızlık durumunda yenilemelidir. Öğretmenler iyi bildikleri ve sevdikleri konuları anlatmakta daha verimli olurlar. Öğretmenler, dersi işlerken kendi yöntemlerini yenileyerek uygulamalı ve kimse ona karışmamalıdır. Tolstoy, ezber gerektiren derslerin öğrencilerce fazla sevilmediğini bu nedenle öğretmenlerin buna uygun yöntem geliştirmelerini ister.
Tolstoy, eğitim ve kültür kavramlarının ilişkisini irdelemiştir. Eğitim bir toplumda o toplumun kültür özelliklerini taşıyan ve belirli niteliklere sahip bir birey yetiştirmek midir? Yoksa bireyi belirli bir muhakeme seviyesine ulaştırarak önüne seçenekleri sunmak ve bu doğrultuda karar verme, kendini tanımlama fırsatı sunmak mıdır? Aslında bu sorular eğitim dünyasının önemli ikilemlerinden birini oluşturmaktadır. Bu ikileme Tolstoy’un yaklaşımı ise eğitim ve kültür kavramlarının içeriğini değerlendirerek yeniden tanımlamak olmuştur. Tolstoy eğitim kavramının yerine kültür kavramını koyarak meseleyi çözdü. Kültür, eğitim, öğrenim ve öğretim kavramları arasında açık bir ayrım yapılması gerektiğini ileri sürdü. Kültür, bireyin karakterini biçimlendiren tüm toplumsal güçlerin toplamı olarak tanımlanıyordu. Eğitim insanlara özel bir karakter tipi ve alışkanlık vermeye yönelik bilinçli bir girişimdi. Tolstoy’un sözleriyle: “Eğitim bir insanın başka birini aynı kendi gibi yapma eğilimidir.” Eğitim ile kültür arasındaki fark zorlama idi. “Eğitim kısıtlama altındaki kültürdür. Kültür özgürdür.” Tolstoy öğrenim ve öğretimin hem eğitime hem kültüre bağlı olduğunu ileri sürüyordu. Öğrenim bir kişinin bilgisinin başka birine iletilmesiydi; öğretim ise fiziksel becerilerin öğrenimi idi. Tolstoy öğretim ve öğrenimin özgür olduklarında kültür araçları olduklarını söylüyordu. “Öğretim öğrenciye mecbur edildiğinde ve öğrenim belirli sınırlar çerçevesinde gerçekleştirildiğinde, yani sadece eğitimcinin gerekli gördüğü konular öğretildiğinde” eğitimin aracıydılar (Spring,1991: 36
Tolstoy’un öğrencilerle iyi, arkadaşça kurulan bir ilişkinin önemine olan inancı, ezberci eğitimin bayağılığı gibi konulara evrensel bir bakış açısı var kitapta. Bir ömre uygulanması gereken düstur da yine Tolstoy’dan geliyor: “Önemli hayat dersleri, okuldaki derslerin dışında öğrenilir. Çocuğun, yetişkinlerle ve diğer çocuklarla olan ilişkileri, oyun oynayışı ve doğadaki deneyimleri bilhassa kıymetlidir.” Eğitim programları ezberci değil, uygulamaya tartışmaya dönük olmalıdır. O okulunda bir atasözü veya kavram üzerinden konuları açıklamaya ve diyalektik metotla dersin daha istekli ve hareketli hale getirilmesini savunur. Klasik anlatım yöntemine karşıdır. Soru cevap ve tartışma yöntemiyle derslerin daha verimli olacağını savunur. Ayrıca öğrencilere tek tek soru sorarak ders işlenmesinin iyi olmayacağını utangaç ve daha az yetenekli olanların derse katılımlarının düşeceğini ve öğretmen-öğrenci arasında ki eşit olmayan güç dengesinin ortaya çıkacağını haklı olarak söyler. Kısaca öğretmen otorite haline gelir ve öğrenciler pasifleşir.
Görüldüğü gibi Tolstoy’un düşünceleri sadece yaşadığı dönemin meselelerine seslenen bir kısırlığa sahip değil. Günümüz eğitim sorunları düşünüldüğünde eğitici Tolstoy’un merkeze aldığı her konu ve çözüm önerileri bugün için de geçerlidir.
Tolstoy; ilk önce kendi evinde, daha sonra projesi büyümeye başlayınca evinin yanındaki binalarda kurduğu okullar olan Yasyana Polyana’da öğretmenlik yapıyor. Bu okulun açılış gününü bir hikâye formatında tasvir ediyor yazar. Gözümüzün önünde canlanıyor o muhteşem sahne. Bahçeli bir ev, yirmi iki çiftçi çocuğu en güzel kıyafetleri ile okulun bahçesinde toplanıyor. Çocukların arasında dolaşıyor Tolstoy. Çocuklara okumayı isteyip istemediklerini sorarak dolaşan büyük yazar ve öğretmen Tolstoy. Ertesi gün ilk derse giriyor ve çocuklara Rus alfabesi çalıştırıyor.
Tolstoy’un eğitsel düşüncesinin temelini oluşturan iki kavramı akıllardan çıkarmamak gerek: “Ne öğreteceğimi nasıl bileceğim ve nasıl öğreteceğim?” Eğitim camiasının içinde yer alan herkes bu sözü sürekli dillendirerek hayatına uygulamaya başlasa, sorun denen birçok çıkmazdan da kolaylıkla kurtulmuş olacağız. Ezberci eğitimi hem öğrenci için hem de öğretmen için bir çıkmaz olarak gören Tolstoy’un ne kadar haklı olduğunu yaşayarak görüyoruz.
Kitaptan alıntılar
“Tek bir en iyi yoktur.”
“Öğretimde tek bir ölçüt olduğunu kabul edelim: özgürlük.”
“Bir insanın eğitimindeki temel rol, okullar tarafından değil, hayat ya da sokak tarafından oynanmaktadır.”
“Eğitim bir insanın başka birini aynı kendi gibi yapma eğilimidir.”
“Eğitim kısıtlama altındaki kültürdür. Kültür özgürdür.”
“Çocuk, doğal bir şekilde öğrenmesi için kendi haline bırakılmalı. Bir çocuğun tecrübe ettiği istemler, o çocuğun gelişimi için gerekli olan şeyle örtüşür.”
“Ne öğreteceğimi nasıl bileceğim ve nasıl öğreteceğim?”
“Daha az okuyun, daha az çalışın fakat daha çok düşünün”
“Öğretmenin görevi öğrencilere öğrenme sürecini kolaylaştıracak bir dizi öğrenme yaklaşımları ve stratejileri sunmaktır”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Site İçi Linkler
- 9. Sınıf Ders Notları
- 10. Sınıf Ders Notları
- 11. Sınıf Ders Notları
- 12. Sınıf Ders Notları
- Kitap Özetleri
- Kitap Sınavları
- Eğitim ve Teknoloji
- İngilizce - Türkçe Hikayeler
- A. Hamdi Tanpınar
- Ahmet Ümit
- Amin Maalouf
- Binbir Gece Masalları
- Cengiz Aytmatov
- Cemil Meriç
- Dan Brown
- Dede Korkut
- Dostoyevsky
- Fakir Baykurt
- H.G. Wells
- Halide E. Adıvar
- İskender Pala
- Jules Verne
- Kemalettin Tuğcu
- Mevlana Celaleddin Rumi
- Ömer Seyfettin
- Peyami Safa
- Reşat Nuri Güntekin
- Sabahattin Ali
- Stefan Zweig
- Tolstoy
- Y. Kemal Beyatlı
- Yaşar Kemal
- Ziya Gökalp
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder